> Engeloji

Translate

17 Mart 2019 Pazar

ÖYKÜ'NÜN HASTALIĞI



Her gece televizyon kanallarında birçok dizi yayınlanıyor. Aynı saatlerde yayınlandığı için hepsini seyretmek imkansız. Bazen seçim yaparak, bazen de tesadüfen başlayıp seyrediliyoruz. Ben de TV 8'de yayınlanan "Kızım" dizisine tesadüfen başladım. Bir iki bölüm derken şimdi seyrediyorum. Dizi sayesinde de haberdar olduğum bir hastalık var: Niamann - Pick. Dizinin başrol oyuncusu olan küçük Öykü (Beren Gökyıldız) bu hastalığa yakalanıyor. İnsan merak ediyor. Ben de nedir bu hastalık diye baktım.

Hastalık, hakkında pek çok bilgi var. Bazısı tıp sayfalarında, bazıları da farklı sayfalarda... Önce adına gelelim. Albert Niemann ve Ludwig Pick tarafından bulunduğu için bu adı almış. Kalıtsal ve ölümcül bir hastalık... Hastalığa vücuttaki lipid metabolizması sebep oluyor. Kolesterol yükseliyor. Bu hastalarda; karaciğer, dalak, akciğer, beyin ve kemik iliğinde aşırı miktarda yağ toplanıyor. Hastalığın etkili bir tedavisi maalesef henüz yok. Bazı umut verici sonuçlar olsa da, ilaçlar ancak semptomları hafifletici olarak kullanılıyor.

Niamann - Pick, 4 farklı çeşitte görülüyor. A, B, C ve D tipi. D tipi tabiri günümüzde kullanılmıyor. A tipi bebeklik döneminde ortaya çıkıyor, karaciğer ve dalak büyümesi olarak görülüyor. Kilo ve büyüme sorunları görülüyor. Sinir sistemi yavaş yavaş kötüleşiyor. A tipi hastaları erken çocukluk dönemine kadar bile yaşayamıyor. B tipinde nörolojik sıkıntılar görülmüyor. Sinir sistemi etkilenmiyor. Büyüme geriliği oluyor, karaciğer ve dalak büyüyor, akciğer sorunları görülüyor. Kanda kolesterol ve yağ yükseliyor. Kilo ve kemik sorunları oluyor. Bu hastalar yetişken olana kadar yaşıyorlar.


C tipi, gen mutasyonlarına göre C1 ve C2 olarak adlandırılıyor. C tipi genellikle çocukluk döneminde görülür. Bazen bebek ve yetişkinlerde de olabiliyor. Karaciğer hastalığı, nefes darlığı, kas dokusunda zayıflık, gelişim bozuklukları, koordinasyon eksikliği, beslenme zorluğu, göz hareketlerinde kısıtlılık oluyor. Mutasyona uğrayan genlere ilaç tedavisi uygulanır. Bu hastalar yetişkinliğe kadar hayatta kalıyorlar. Her tipin görülme sıklığı farklı oluyor. A ve B tipi dünya genelinde 250.000'de 1, C tipi ise 150.000'de 1 görülüyor.

Eminim pek çok kişi Niamann - Pick hastalığını Kızım dizisi sayesinde öğrendi. Çünkü çok nadir görülen bir hastalık. Dizi de küçük Öykü'nün Niamann - Pick hastası olduğu ortaya çıkıyor ve tedavisinin olmadığı vurgulanıyor. Doktoru onda bazı değişiklikler olacağının belirtip, hareketlerinde zorlanacağını, hafızasının da etkileneceğini söylüyor. Öyle de oluyor... Öykü, hareketlerinde zaman zaman zorlanmaya başlıyor. Anlık unutkanlıklar yaşıyor. Şimdi babasını bile tanımıyor...

Diziyi küçük büyük herkes seyrediyor. Dizinin finali nasıl olacak diye düşünüyorum. Öyle ya bu hastalığın tedavisi yok. Bu durumda Öykü ölecek mi? Diyelim ki ölmeyecek ama bu hastalığın tedavisi olmadığı biliniyor ve dizide bile söyleniyor. Peki ne olacak o zaman? Her dizinin sonu merak edilir. Ama bunun sonu iyice merak uyandırıyor. Dizi uyarlama olduğu için özgün hikayesine sadık kalınır mı bilinmez. Dizi bile olsa yetişkin birinin ölümüne bile tahammül edemiyoruz. Bir çocuğun ölümüne hiç hazır değiliz.

ALİYE YÜCEL

10 Mart 2019 Pazar

BİR HAYALİM VAR



Euronews, serebral palsili (beyin felçli) Rijad Mehmeti'nin hikayesini yayınladı. Rijad, 14 yaşında, Kosova'nın Priştine şehrinin bir banliyösü Bardhosh'ta yaşıyor. Bir erkek bir de kız kardeşi var. Rijad, "Bir hayalim var. Engelli çocukların eğitimlerinin tadını çıkarmaları için eşit haklara sahip olmaları..." diyor. Küçükken rüyasında bir okula gittiğini görüyor. Burası onun için sadece yeni bir ortam ve daha çok arkadaş değil. Hayallerindeki gibi bir okul, her şeyi yapabileceği sihirli bir yer... Potansiyeline ulaşabileceği, pek çok şey öğrenebileceği ve arkadaşlarıyla gününü geçirebileceği bir yer...

Rijad, okulu her dileğin yerine getirildiği sihirli bir yer olarak hayal etmiş. Bu yeni hayata başlamayı dört gözle beklemiş. 1 Eylül sabahı annesi hayalini gerçekleştirmiş ve onu okula götürmüş. Kendi kendine "Hayalim gerçek oluyor" demiş. Artık okula gidiyormuş... Okulun ilk gününde çok heyecanlanıyor. Seviniyor ve mutlu oluyor. Okula geldiğinde ona selam veren birçok çocuk görüyor. Okuldaki ilk günü hayallerinin de ötesinde geçiyor.

Okulda birçok arkadaş ediniyor. Ancak biri onun için çok özel oluyor. Okulun ilk günü Adrian, gülümseyerek onun yanına geliyor. Ona yardım etmek ve destek olmak istiyor. Sınıfa girdiklerinde Adrian, Rijad'ın yanına oturuyor. Defterlerini ve kalemlerini çantadan çıkarmasına yardım ediyor. Bir süre konuşuyorlar. Aralarında büyük bir dostluğun ilk tohumları atılıyor. O günden bu yana Rijad'ın en yakın arkadaşı Adrian oluyor.


Rijad, derslerin ilk zamanlarında bazı zorluklarla karşılaşıyor. Yazı yazmak istiyor, yazamıyor. Adrian, yazmasına yardımcı oluyor. Birlikte yazdıkları ilk iki harf A ve E oluyor. Bu arada Rijad karışık hisler duyuyor. Okulu seviyor, yazdığı için mutlu oluyor. Ancak Adrian'ın yardım etmesi onu rahatsız ediyor. Bir süre sonra tuvalet ihtiyacı hissediyor. Böylece bir sorun daha ortaya çıkıyor. Tekerlekli sandalyesi ile gidemiyor. Çünkü okulun tuvaletinin engelliler için uygun olmadığı görüyor. Yine Adrian ve diğer arkadaşları ona yardımcı oluyorlar. Ancak bu hiç kolay olmuyor...

Rijad, yavaş yavaş buranın aslında hayalini kurduğu okul olmadığını anlıyor. 1 Eylül 2015 tarihinden bu yana hala yazmada zorlanıyor. Hala arkadaşlarının yardımıyla okula gidiyor. Yaşadığı zorluklar hala devam ediyor. Hikayesini anlatmasının nedeni aynı zorluklarla karşı karşıya olmasından kaynaklanıyor. Bu zorluklar sadece okulla da kalmıyor. Her yerde, diğer kurumlarda ve şehirlerin tamamında olduğunu fark ediyor. Hayatını kolaylaştıracak ve daha güzel hale getirecek pek çok şeye erişiminin olmadığını söylüyor.

Rijad'ın hayalindeki sihirli okul rüyası kayboluyor. O, eşitlik istiyor. Tuvalete kendi başına gitmek istiyor. Kendi başına yazmak istiyor. Teknolojiyi kullanmak istiyor. Bu günleri sadece kendisi için değil tüm engelli çocuklar için hayal ediyor. Bütün çocukların eşit olduğu bir dünya istiyor. Rijad, "Umarım bütün çocuklar için eşit bir dünyaya sahip olacağımız, tüm çocukların okuldaki zamanlarının tadını çıkarabileceği, okulu gerçekten sihirli bir yer ve hayallerinin gerçek olduğu bir yer olarak görebileceğimiz bir gün gelecek..." diyor. Onun bu hayali dünyadaki birçok engelli çocuğun da hayali... Ne kadar tanıdık geliyor. Rijad'ın tüm hayallerinin gerçekleşmesi dileğiyle...

ALİYE YÜCEL

3 Mart 2019 Pazar

BACAĞINI KAYBEDEN MODEL PAOLA ANTONINI



Zaman zaman engelli model ve mankenlerin hayat hikayelerini yazıyorum. Çünkü, görselliğe dayanan bir mesleği engellerine rağmen yapmalarını çok önemsiyorum. Bacağını geçirdiği trafik kazasında kaybeden Paola Antonini bunlardan biri... Paola, 1994 yılında Brezilya'da doğuyor. Güzelliği sayesinde modellik yapmaya başlıyor. Sadece güzelliği ile değil zarafet ve karizmasıyla da büyük ilgi görüyor. Sosyal medyada tanınmaya başlıyor ve seviliyor.

Paola ve erkek arkadaşı 2014 yılında, Noel'de seyahat için hazırlık yapıyorlar. Valizlerini arabaya yüklerken sarhoş bir sürücü Paola'ya çarpıyor. Bacağı feci bir şekilde eziliyor. Hemen hastaneye kaldırılan genç kadın ameliyata alınıyor. Dört cerrah müdahale ediyor ve ellerinden geleni yapıyorlar. Ancak bacağının dizinin altından kesilmesi gerekiyor. Kazadan sonra bacağına bakmaya cesaret edemiyor. Bacağı kesildikten sonra onun için zorlu bir süreç başlıyor.

Genç model, iyileşip yürüyebilmesi için fizik tedavi görüyor. Uygun bir protez yapılıyor. Tam yavaş yavaş  yürümeye başlayınca daha kötü bir haberle karşılaşıyor. Bu şekilde yürüyemeyeceği için bu kez de bacağının dizinin üstünden kesilmesi gerekiyor. Böylece tekrar başa dönülüyor. Bacağı tekrar kesiliyor. Yeniden tedavi görüyor. Protez yapılıyor. Yeniden iyileşme ve yürüme süreci başlıyor.

Paola Antonini, geçirdiği kazanın ardından: "Sonsuza kadar mutsuz olmak ve hayatta kaldığıma minnettar olmak gibi seçeneklerim vardı. Ben ikincisini seçtim" diyor. Instagram'da takipçilerine duaları ve sevgileri için çok teşekkür ediyor. Durumunu trajedi olarak görmediğini, yeni yaşamını bir şans olarak gördüğünü belirtiyor. Tanrıdan umudunuzu kesmeden, hayatta kaldığı için teşekkür ediyor. Ve önemli olanın bu olduğunu vurguluyor.


Paola Antonini'nin geçirdiği kaza ile başa çıkması çok etkileyici... O, bu yıkıcı olaydan güçlenerek çıkıyor. Genç model kazanın ardından yaptığı her şeyi sosyal medyada paylaşmaya karar veriyor. Ampute bacağını saklamak istemiyor. Protezini gizlemek yerine daha da göze sokuyor. Her halini çekinmeden paylaşıyor. Milyonlarca takipçiye ulaşıyor ve onların beğenisini kazanıyor. Paylaştığı fotoğraflar engelli engelsiz herkese ilham verecek türden...

Kazadan bu yana tam 5 yıl geçmiş... Paola, modellik yapmaya devam ediyor. Bir dergide yazıyor. İngilizce eğitimi görüyor. Neutrogena, The Body Shop, Under Armour ve Nissan gibi ünlü firmalarla çalışıyor. Bu yaptıklarının yanı sıra ilham kaynağı olmaya da devam ediyor. Kendi durumunda olanlara motivasyon sağlıyor. Bu durumu sadece onun için değil herkes için anlamlı bir hale dönüşüyor. Hayat enerjisi ile herkesi kendine hayran bırakıyor.

Pek çok kişi için böyle kötü bir deneyim büyük travmaya sebep olur. Hem fiziksel açıdan hem de psikolojik açıdan olumsuz etkiler bırakır. Paola'ya etkisini ve yıkımını tahmin etmek hiç de zor değil. Sonuçta bir model... Modellik yapıyorken bir bacağını kaybediyorsun. Bu durumda ne yapılabilir? Genç yaşta başına bu kazanın gelmesiyle tabii ki çok üzülüyor ve etkileniyor. Ancak anlıyoruz ki bu onu hiç etkilememiş gibi davranıyor. Durumu ciddi olsa da zararın büyüklüğünü görmüyor, bardağın dolu tarafına bakıyor. Çünkü, hayatın sizden bir şey aldığında bir diğerini hatta daha fazlasını geri verdiğine inanıyor.

ALİYE YÜCEL                                                

24 Şubat 2019 Pazar

ENGELLİ RAPORLARININ DÜZENLENMESİ DEĞİŞTİ


Engelli raporlarının düzenlenmesi değişti . Raporların, geçerlilik süreleri ve alınış şekilleri ile ilgili yönetmelik bütünüyle değiştirilerek "Erişkin" ve "Çocuk"lar için iki farklı şekilde düzenlendi.

17 Şubat 2019 Pazar

KIRILAN YERDEN GÜÇLENMEK



Japonya'da yüzyıllardır yapılan ilginç bir sanat var. Kırılan porselen veya seramiğin altın tozuyla birleştirilerek tamir edilmesi... Bu sanata, kintsugi veya kintsukuroi ismi veriliyor. Kin, Japonca altın demek. Kintsugi altınla birleştirme, kintsukuroi ise altınla tamir sanatı demek... Kintsugi veya kintsukuroi bir gelenekten sanata dönüşmüş... Kırılan yeri eski haline getirmek ve gizlemek yerine tam tersine ortaya çıkarılıyor. Bu sanat bazen gümüş ve platinle de yapılıyor.

Bu sanatın amacı, kırılan seramik ve porselenlerin çöpe atmak yerine tekrar kullanılabilir hale getirmek. Kullanılabilir hale gelirken de kırılmanın izlerini gizlemek yerine belirgin olmasını sağlamak... Bu izlerle daha değerli ve daha çekici hale gelmiş oluyor. İlginç bir sanat değil mi? Kırılan nesneyi kullanılamayacağı için çöpe atmak yerine onu kullanılır bir hale getirmek... Üstelikte böyle daha mükemmel ve değerli olmasını da sağlamak.

Kintsugi, yüzyıllardır yapılan bir sanat...  15. yüzyıldan bu yana süren bir Uzak Doğu felsefesine göre; Wabi-Sabi (kusurlu ve eksik güzellik) adı verilen bir dünya görüşü var. Bu felsefeye göre; bir eşya ya da insan bir acı çekerse, bir hasara uğrarsa bundan ders alır ve çok önemli bir hatıraya sahip olur. Bu yüzden de artık daha değerli ve güzel kabul edilir. Kusurun kabulüne odaklanılmış bir felsefe... Kintsugi sanatı da işte bu felsefenin sonucu ortaya çıkmış...


Gelelim asıl konumuza...  İngiltere'deki Zebedee Management  isimli bir ajans, kintsugi sanatından ilham almış ve bunu insanlar üzerine uygulamış... Zebedee Management,  engellilerin de çalıştığı bir ajans olarak biliniyor. Ajans, bu sanatı kendi mankenlerine uygulayarak, insanların engelleriyle de güzel olduğunu göstermek istemiş. Bu fotoğraflar Murat Özkasım tarafından çekilmiş. Hepsi birbirinden ilginç fotoğraflar...

İnsanlar çoğu zaman; engellerini, vücudundaki yaraları, yanıkları saklamaya çalışırlar. Çünkü, bakışlar onları rahatsız eder. Ajans, kintsugi sanatını uygulayarak onların bu şekilde de güzel görünmesini sağlıyor. Şişman, zayıf, uzun, kısa, kolu olmayan, bacağı olmayan, orantısız vücutlu, vücudunda deformasyon olan kısaca her şekil ve tipteki bedenlere kintsugi sanatını uyguluyor. Bedenin her türlü halinin herkes tarafından kabul görmesini  istiyor.

Ernest Hemingway "Dünya herkesi kırar... Ve sonra pek çok insan o kırık yerlerden güçlenir..." demiş ya tam da bu sanat için söylemiş sanki... Kırılan bir nesne altınla birleştiriliyor ve daha değerli oluyor. Engelli kişi; acı çekiyor, kırılıyor, zorluklar yaşıyor ve bu yaşanmışlık onu olgunlaştırıyor. Bu yaralanma ona bir farklılık katıyor ve engelli kişi daha değerli bir noktaya geliyor. Her şeyin kusursuz olması istenilen günümüzde bu felsefe ne kadar önemli... Derin bir anlamı var. Tabii anlayana... 

ALİYE YÜCEL

10 Şubat 2019 Pazar

TEŞEKKÜRLER GOOGLE



Kullanılan teknolojilerin pek çoğunun engelsiz tüketicilere yönelik olarak tasarlandığını söylemeye gerek yok. Ancak günümüzde bu yavaş yavaş değişiyor. Günlük hayatta kullanılan pek çok teknoloji ürünleri için artık engelliler de düşünülüyor. Engellilerinde sosyal iletişimlerine yardımcı olan uygulamalar ve günlük hayatında kullanacağı pek çok ürün tasarlanıyor. Google, işitme engelliler ve duyma zorluğu çekenler için iki yeni mobil uygulaması başlattı.

Bunlar, Live Transcribe (Canlı Alt Yazı) ve Sound Amplifier (Ses Yükseltici) uygulamaları... Google'ın bu yeni uygulamaları sayesinde işitme engellilerin ve duyma zorluğu çekenlerin hayatları büyük ölçüde kolaylaşacak. Android ekosistemi için kullanıma sunulan Live Transcribe (Canlı Alt Yazı) ve Sound Amplifier (Ses Yükseltici) uygulamaları Android platformu için kullanıma sunulmak üzere Google Play'de yayınladı.

Google'ın faydalı uygulamalarından ilki Live Transcribe (Canlı Alt Yazı)... Bu uygulama ile bulunulan ortamdaki konuşmalar gerçek zamanlı olarak kullanıcının ekranında metne dönüşüyor. Modern otomatik konuşma tanıma teknolojisini kullanan Live Transcribe uygulaması çift yönlü konuşmaları da dönüştürebiliyor. Kullanıcılar ayrıca takip ettikleri sohbetlere, ekrana cevap yazarak da katılabiliyor.


Live Transcribe (Canlı Alt Yazı) uygulaması, 70'den fazla dil ve lehçedeki canlı konuşmaları metne dönüştürüp, ekrana aktarıyor. Buna Türkçe de dahil... İki dil arasında hızla geçişe imkan veren iki dil desteği de bulunuyor. Canlı Alt Yazı, uygulaması bulunulan ortamdaki konuşmaları metne dönüştürmek için mikrofon erişimine ihtiyaç duyuyor. Bu uygulamaya ücretsiz erişilebiliyor.

Google'nin bir diğer uygulaması Sound Amplifier (Ses Yükseltici), kablolu kulaklıkla çalışıyor. Akıllı telefonlardan duyulan sesleri kulaklığa aktarıyor, çevredeki sesleri arttırıyor. Gürültülü ortamlardaki düşük sesli konuşmalar güçleniyor, daha rahat ve doğal bir dinleme imkanı sağlıyor. Böylelikle sohbeti devam ettirme ihtiyaca göre özelleştiriliyor. Ara yüzler, ses ve mikrofon ayarları düzenlenebiliyor. Arka planda olan istenmeyen ve rahatsız edici sesler azaltılabiliyor.

Tanıtılan yeni uygulamalar ile ilgili olarak Google Ürün Müdürü Brian Kemler: "Bariyerleri yıkmak ve hayatı herkes için daha kolay hale getirmek için teknolojinin gücüne inanıyoruz. Bugün, işitme engelliler ve zor duyanlara yardımcı olacak iki yeni Android uygulamasını tanıtıyoruz: Live Transcribe (Canlı Alt Yazı) ve Sound Amplifier (Ses Yükseltici)..." diyor. Bu uygulamaların iletişim konusunda zorluk çeken işitme engelliler için çok faydalı olacağı kesin. Teşekkürler Google...

ALİYE YÜCEL

3 Şubat 2019 Pazar

AH ŞU RAMPALAR



Engelli rampaları, tekerlekli sandalye kullanıcıların yükselti farklarını aşmaları için yapılmış, ergonomik ve güvenlik şartlarını sağlayarak dizayn edilmiş eğimli platformlardır. Tanım bu ama sosyal medyada bir rampaya rastladım ki. İnanılır gibi değil. Gördüğüm pek çok rampa maalesef standartlara uygun değil. Ama böylesi görülmemiştir sanırım. Yapanlara sormak isterdim. Bunu gerçekten bir rampa olarak mı yaptılar?

Rampaların bir çoğunun eğimi öyle yanlış yapılıyor ki, mimari standartlardan çok uzak. Yapmış olmak için yapıldığı belli oluyor. Amaca hizmet etmek şöyle dursun. Daha çok zarar verecek türden... Tekerlekli sandalyedeki biri çıkmak ya da inmek için kullandığında düşüp büyük sağlık problemleri hatta hayati tehlike yaşayabilir. Böyle bir rampaya rastlarsanız bundan uzak durmak gerekiyor. Sakın ha...

Normalde tekerlekli sandalyeli kişi bir rampayı tek başına kolaylıkla inip çıkabilmeli... Ancak bazı rampalarda tekerlekli sandalyedeki birinin tek başına inip çıkması mümkün değil. Hatta, bir kaç kişinin yardımıyla bile kullanılamaz halde. Peki o zaman bunlar neden böyle yapılır. Bunun tek bir cevabı var. Olsa olsa yapmış olmak için, dostlar alışverişte görsün diye yapılıyor. Başka bir açıklaması olabilir mi?


İmar yönetmeliğinde TSE 9111'e Madde 30'da bina girişleri ve rampalara yer verilmiş. Rampaların bir standardı var. Belirlenen bu standartlara göre, tekerlekli sandalyenin çıkacağı yükseklik 15 cm. veya daha az olursa eğim % 8, 15-50 cm. arasında eğim % 7, 50-100 cm. arasında eğim % 6 ve 100 cm.'in üzerinde ise eğim % 5 olması gerekiyor. Ama pek çok yerde engelli rampası eğimleri % 20 civarında... Buna hiç dikkat edilmiyor. Rampaların bir denetimi de yok.

Tekerlekli sandalyede hayatini sürdürenler için hayatı kolaylaştıran bu rampalar, sadece tekerlekli sandalyeler için değil ki bebek arabaları, bisikletler, çeşitli el arabaları için de gereklidir. Hatta yaşlıların ve küçük çocuklarında hayatını kolaylaştırır. Bireysel yapılar da belki ihtiyaç olduğu düşünülmüyor. Ama çeşitli siteler ve  toplu konutlarda bu böyle yapılıyor maalesef... Halbuki rampalar mutlaka yönetmeliğe uygun şekilde yapılmalıdır. Bu zor bir şey değildir.

Kimse tekerlekli sandalye muhtaç olmasın ama olduğunuzda o rampa öyle büyük bir önem kazanıyor ki... Bu kelimelerle anlatılamaz. O olmazsa bir adım öteye gidemiyorsunuz. İhtiyacı olmayan asla bilemez. O an ki çaresizliği ancak yaşayan bilir. Çok önemli bir ihtiyaçtır. Bu nedenle artık standartlara uygun rampalar yapılmalı, uygun olmayan rampalara ruhsat verilmemelidir. Bunu yapanlara ve ruhsat verenlere de bir yaptırım olmalıdır. Yoksa faydası yerine zararı olacaktır.


ALİYE YÜCEL

27 Ocak 2019 Pazar

KAÇ KİŞİ BUNU YAPABİLİR?



Engellilik ve engellilerle ilgili bir çok haber yapılıyor. Ben de her gün bu haberleri takip edip, okumaya çalışıyorum. Bazısı gerçekten dikkatimi çekiyor. Geçtiğimiz gün böyle bir habere rastladım. Haberde; Amerika'nın Ohio eyaletinde yaşayan bir adamın evlat edindiği engelli çocukları için tekerlekli sandalye erişimine uygun iglo (Eskimo evi) inşa ettiği yazıyordu. Haberde Gregg Eichhorn ve eşi Katie'nin tam dokuz engelli çocuğu evlat edindiğinden de bahsediliyordu.

Gregg, kar yağdığında bir hafta sonu ailesiyle birlikte karın tadını çıkarmak istiyor. Kar üzerinde bütün çocuklarının içinde oynayabileceği bir yer yapmaya karar veriyor. Çünkü, oğlu Elijah ve kızı Zahara tekerlekli sandalyede olduğu için karda oynamakta zorluk çekiyorlar. Daha önce de bir iglo yapan adam, kız kardeşi Sarah ve çocuklarının yardımıyla içerisinde küçük bir iglo olan iki katlı engelli erişimine uygun bir yer yapıyor. Böylece bütün çocukları karda oynamanın keyfini çıkarıyorlar.

19 yaşında olan Zahara, Uganda'dan evlatlık alındığı için hiç kar görmemiş. Kar görmek onu şaşırtıyor ve etkiliyor. İgloyu görünce mutlu oluyor. Gregg'in yakın arkadaşı Dan Thoms; Elijah ve Zahara'nın iglodaki fotoğraflarını çekiyor. Bu fotoğrafları sosyal haber sitesi Reddit'te yayınlıyor. Bu paylaşımlar çok dikkat çekiyor ve beğeniliyor. Gregg Eichhorn ve ailesi güzel yorumlar alıyor. Gregg, hikayenin yayılmasından dolayı mutluluk duyuyor.


Gregg bu konu hakkında "The Mighty" isimli engellilere destek grubuna "Tekerlekli sandalyenin içeri girebileceği, böylece Elijah ve Zahara'nın da kardeşleri gibi oynayabileceği bir iglo yapmaya karar verdik. Ailemiz, bütün çocuklarımızı her türlü aktiviteye dahil ediyor. O günle ilgili sıra dışı bir olay yoktu aslında..." diye bir açıklama yapıyor. Gregg'in bu yaptığı çok takdir edilse de o bu yaptığının ailesi ile eğlendiği çok normal bir gün olduğunu söylüyor.

Gregg ve Katie'nin engelli çocukları evlat edinme hikayeleri çok ilginç... Engelli çocukları evlat edinme istediklerinde her engelli çocuğu evlat edinemeyecekleri biliyorlar. Bu nedenle koruyucu ebeveynlik lisansı alıp, beklemeye başlıyorlar. Bir gün, bir iki hafta içinde ölecek çok hasta bir erkek bebeğin haberini alıyorlar. İlk olarak hayatta kalma şansı az olan bu bebek Elijah'ı evlat ediniyorlar. Onların sevgisi ve ilgisi sayesinde hayatta kalıyor. Elijah, şimdi 11 yaşına gelmiş. Gregg, Elijah ile ilgili olarak, "Onsuz bir hayat düşünemiyorum. O beni daha iyi bir insan yaptı ve hatta bana engelli çocukları evlat edinmem gerektiğini bile öğretti..." diyor.

Gregg Eichhorn, tekerlekli sandalye erişimine uygun bir iglo yaptığı için takdir topluyor. Bu yaptığı haber oluyor. Oysa asıl takdir edilmesi gereken dokuz engelli çocuğu evlat edinmesi değil mi? Gregg "Yetim olan engelli (tüm tıbbi ve özel ihtiyaçları olan) çocukları kabul ediyoruz. Çünkü onlar ev bulmakta zorlanıyorlar..." diyor. Bundan da mutluluk duyuyorlar. Biliyoruz ki engelli çocuklara bakmak koşulsuz bir sevgi ve büyük bir özveri gerektirir. Kaç kişi bu kadar yüce gönüllü olabilir? Kaç kişi bunu yapabilir? Bu yüzden Gregg ve eşi Katie en büyük takdiri ve alkışı hak ediyorlar.


ALİYE YÜCEL

20 Ocak 2019 Pazar

MEDYAYA ERİŞİM



Engellilerle ilgili çalıştayları bloguma yazmasam da takip etmeye çalışıyorum.  Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) tarafından gerçekleştirilen "Sağırların, İşitme ve Görme Engellilerin Görsel, İşitsel Medya Hizmetlerine Erişiminin İyileştirilmesi Çalıştayı" 26 Aralık 2018 - 7 Ocak 2019 tarihleri arasında  yapıldı. Üç ayrı çalışma grubu tarafından yürütülen çalıştayın sonucunda engellilerin medya hizmetlerine erişimini iyileştireceği düşünülen ilkeler, uygulamalar ve talepler "Çalıştay Sonuç Bildirisi" olarak kamuoyuyla paylaşıldı.

Bilkent Otel ve Konferans Merkezi'nde düzenlenen programın açılış konuşmasını RTÜK Başkanı ve Çalıştay Koordinatörü Prof. Dr. İlhan Yerlikaya yaptı. Prof. Dr. İlhan Yerlikaya, engellilere yönelik düzenlemelerin, hayatlarını kolaylaştırmak açısından çok önemli olduğunu ve yapılacak düzenlemelerin yalnızca eğitim, sağlık gibi alanlarla sınırlı kalmamasını gerektiğini belirterek: "Medya alanında engellilere yönelik gerekli  iyileştirmelerin yapılması lütuf değil bir haktır" dedi.

Yerlikaya, RTÜK'ün engellilerin yayın hizmetlerine erişimlerinin iyileştirilmesi için ilk adımın 2007 yılında "Özürlülerin Televizyon İzleme ve Dinleme Eğilimleri Kamuoyu Araştırması" ile atıldığını, 2011 yılında da bu konuda ilk yasal düzenlemenin yapıldığını, "Yayın Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelik" değişikliğinin 2014 yılında yürürlüğe girdiğini; düzenleme uyarınca dizi, film ve haber programlarında engellilere yönelik alt yazı hizmetlerinin zorunlu hale geldiğini açıkladı.


Çalıştayda; başta engelliler olmak üzere sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri, ulusal yayın kuruluşları temsilcileri, dijital platform işletmecileri, kamu kurumları temsilcileri ve akademisyenlerin katılımıyla 3 ayrı çalışma grubu oluşturuldu. İşaret Dili, Ayrıntılı Alt Yazı ve Sesli Betimleme konuları özelinde Üst Kurul'da çeşitli toplantılar gerçekleştirerek, engellilerin yayın hizmetlerine erişimini kolaylaştıracak bir dizi madde hakkında görüş birliğine varıldı.

Ana haber bültenleri ve olağanüstü durum haberlerinin işaret diliyle verilmesinin, haberde yansıtılan bilgi veren spotların ekrandaki haberi açıklayacak şekilde olmasının, görme engelliler için bültenlerde sadece görsel içerikle verilen hava durumu ve mali piyasalar gibi bilgilerin de seslendirilmesinin istendiği belirtildi. Gündüz kuşağındaki çok izlenen yayınlarda işaret dili çevirisinin olmasının, bant yayınlanan çok izlenen programın ilk yayınını takiben tekrarında 48 saat sonraki yayınında; ayrıntılı alt yazı, işaret dili ve sesli betimleme olmasının beklendiği açıklandı.

Engelliler, bazı alanlarda hizmet almakta zorlanıyor. İşte bu alanlardan biri de medya hizmetleri. Oysa medyadaki her türlü hizmetin  engellilerin de erişimine uygun hale gelmesi gerekiyor. Bu çalıştay, işitme ve görme engellilerin yayın hizmetlerine erişimini kolaylaştırılması amacıyla yapıldı. Çalıştayda görüşülen, konuşulan, ele alınan konuların ve eksik olan hizmetlerin bir an önce hayata geçirilmesi dileğiyle...


ALİYE YÜCEL


13 Ocak 2019 Pazar

HANNAH İLE SHANE



Bir varmış bir yokmuş... Bundan çeyrek asır önce Amerika'da Shane adı verilen bir bebek dünyaya gelmiş... Bu bebek, SMA (Spinal Müsküler Atrofi) adı verilen bir hastalıkla doğmuş... Shane Burcaw, hiç yürüyememiş ve hayatını tekerlekli sandalyede sürdürmeye başlamış... Gel zaman git zaman Shane büyümüş, genç bir adam olmuş. Günlerden bir gün, hayatını anlatan bir belgeseli seyreden Hannah Aylward isimli genç kızdan bir mail almış....

Üniversitede okuyan Hannah mailinde; Shane'in konuşmalarından çok etkilendiğini, esprilerini beğendiğini ve onu çok tatlı bulduğunu yazmış... Shane, bu maili okuyunca çok mutlu olmuş. Kalbini hiç bu kadar hafif hissetmemiş, kalp atışları hızlanmış... "Bu kişiyi tanımam gerekiyor" demiş ve hemen bir cevap yazmış. İki genç mesajlaşmaya ve konuşmaya başlamışlar. Kısa bir süre de birbirlerine bağlanmışlar. Bu görüşmeler birbirlerine aşık olduklarını anlaya kadar sürmüş... Hannah, bir gün Shane'i ziyarete gelmiş...

Bu ziyaretten sonra aralarında mesafe olsa da ilişkilerini yürütmeye karar vermişler. Çünkü, Hannah eğitimine devam ediyormuş... Bir süre sonra da Minnesota'da beraber yaşama kararı almışlar. Birlikte yaşamaya başladıktan sonra; herkesi ilişkileri hakkında daha iyi bilgilendirmek ve engellilere umut vermek için hayatlarını sosyal medyada paylaşmayı düşünmüşler. YouTube'da videolarını, instagramda fotoğraflarını paylaşmaya başlamışlar... Gökten kaç elma düşmüş mü bilemeyiz, ama masal burada bitmemiş...



Yazdıklarım bir masal gibi değil mi? Ama bu masal değil, gerçek bir hikaye... Shane Burcaw 26, Hannah Ayward ise 23 yaşında 3 yıldır birlikteler... Geçtiğimiz yıl birlikte yaşamaya başlayan genç çift "Squirmy and Grubs" adını verdikleri YouTube kanalıyla pek çok kişiye sesleniyorlar. Yaptıkları videolarda gezdikleri yerleri ve günlük yaşantılarını en doğal halleriyle paylaşarak yanlış anlaşılmaların önüne geçmek için uğraşıyorlar. Bu paylaşımlarda Hannah, Shane'in durumu ile ilgili komik yorumlarda bile bulunuyor. 

Shane'in hastalığına gelince; SMA, hareket sinir hücrelerinden kaynaklanan bir hastalık. Kas hareketlerini kontrol eden sinir sistemi tahrip oluyor kaslar zayıflıyor ve eriyor. Alışılagelen bir aşk olmadığı için insanların çoğu onların sevgisine inanmamışlar. Dışarı çıktıklarında gelen tepkiler için Shane: "Sakatlığım ve tekerlekli sandalyem yüzünden insanlar bizi erkek arkadaş ve kız arkadaş olarak görmekte zorlanıyorlar. İnsanlar bizi yolda gördükleri zaman Hannah'yı kız kardeşim, ücretli bakıcım hatta daha kötüsü annem olduğunu sanıyorlar. Bize baktıkları zaman Hannah'yı kız arkadaşım olarak görmek onlara zor geliyor" diye açıklama yapıyor.

Hannah ise kendini bakıcı gibi hissetmediğini, bunun bir zorunluluk olmadığını, gayet dürüst ve gerçek bir ilişki olduğunu söylüyor. İlham verici videolarıyla engelli olmanın aslında engel olmadığını anlatmak istiyorlar. Onlar, engelliliğin anormal olarak görülmesini istemiyorlar. Shane "Amacımız, engelliliği ve bizimki gibi ilişkileri normalleştirmek" diyor. Videoları pek çok engelliye umut olmaya devam ediyor. Bir SMA hastası yorumunda: "Ben de SMA hastasıyım. Onların ilişkilerini görmek ve benim içinde mümkün olabileceğine inanmak içimi ısıtıyor" diyor.

Hannah ve Shane engellilere yapılan olumsuz damgalanmayı ve önyargıları yıkmak istiyorlar. Engellilerin aciz olduğunu ve romantik ilişkilere değmez olduğunun yanlışlığını göstermeye çalışıyorlar. Onlar, gelen olumsuz yorumları umursamadan birlikte çok mutlular... Genç çift çocuk sahibi olmayı da düşünüyor. Ancak Hannah'nın okulunu bitirmesini bekliyorlar. Bazıları beyinleri yerine kaslarını güçlendire dursunlar, onların birliktelikleri çok güzel gidiyor.

ALİYE YÜCEL

6 Ocak 2019 Pazar

ENGELLİ SURİYELİLER



Medyada çok yer alan engelli Suriyelileri hep merak ediyordum. Geçtiğimiz ay bu konuda bir araştırma yapıldığını gördüm. İHH İnsani ve Sosyal Araştırmalar Merkezi (İNSAMER), "Savaşın Engellileri: Engelli Yaşama Mahkum Edilen Suriyeliler" isimli bir rapor yayımlandı. Rapor, İNSAMER araştırmacısı Uzman Klinik Psikolog Ayşe Hümeyra Kutluoğlu Karayel tarafından kaleme alınmış.

Raporun "Giriş" bölümü: "Bu çalışmada genel olarak engellilik kavramı ve buna bağlı olarak 7 yılı aşkın süredir Suriye'de devam eden savaş ortamında, doğuştan veya sonradan oluşanların yanı sıra bombalamalar ve türlü işkenceler neticesinde gerçekleşen uzuv ziyanı ve engellilik konusu ele alınacaktır. Savaşın en kirli yüzlerinden biri olan bu durumdan günümüze binlerce Suriyeli muzdariptir" açıklamasıyla başlıyor.

Rapora göre; Suriye'de bugüne kadar 10 milyondan fazla kişi yerinden ayrılmak, 5,6 kişi de ülkesini terk etmek zorunda kalmış... Yurt dışına çıkanlardan 3,5 milyonu ülkemize gelmiş. Suriye'de 13,1 milyondan fazla kişinin yardıma muhtaç olduğu tespit edilmiş. Resmi açıklamalara göre 106 bini sivil olmak üzere 353 bin kişinin öldüğü savaşta hayatlarının sonuna kadar engelli bıraktığı çok sayıda Suriyeli var.

Yapılan araştırmada; engelli Suriyelilerin yaşadığı sorunlar çeşitli başlıklar altına toplanmış. Bunlar; sağlık sorunları, eğitim sorunları, psikolojik sorunlar, işsizlik ve ekonomik sorunlar, sosyal sorunlar... Bu sorunlar ön yargı ve ayrımcılık ile birleştiğinde engellilerin hayatları çok daha zor olmakta, toplumdan kopma ve psikolojik olarak ciddi travmalar meydana getirdiği açıklanmış... Ayrıca bundan sadece kendilerinin değil ailelerinin ve çevresindekilerin de etkilendiği belirtilmiş... Sorunların tespitinden sonra çözüm önerileri de tek tek ele alınmış...


Engelli Suriyelere ait resmi ve sağlıklı veri toplanamadığı için savaşın etkilerinin engellilik alanında tam olarak tespit edilemediği belirtilmiş. Ancak sahada yapılan görüşmeler ve gözlemlerin yanı sıra Suriyeli kuruluş olan Medical Education Council (MEC) başkanının verdiği bilgilere dayanarak bazı tespitlerde bulunulmuş... MEC Başkanı, üç yıl önce kurulmuş olan merkezde yüzlerce engelli Suriyeli hastanın tedavi gördüğü, bunların çoğunun felçli, bedensel engelli yada uzuv kaybı olan kişiler olduğunu belirtmiş...

Savaş sonucunda meydana gelen engelli olgusunun anlaşılması için, altı engelli ve aileleriyle vaka incelemeleri de yapılmış. Katılımcıların kişisel bilgileri sınırlı tutulmuş. Çalışmada ele alınan vaka incelemeleri ve birebir görüşmeler sınır şehri olan ve birçok Suriyelinin kaldığı Hatay'ın Reyhanlı ilçesinde ve Suriye içinde İHH tarafından kurulmuş olan Rahmet köyünde yapılmış. Vaka incelemeleri konuyu çarpıcı bir şekilde ortaya koyuyor. Örneğin: 42 yaşında bir hemşire bombardımanda yaralanmış, Türkiye'de defalarca ameliyat geçirmiş. Protezle zor da olsa yürüyor. Şimdi, Medical Education Council'de fizik tedavi ve rehabilitasyon merkezinde çalışıyor...

Rapor "Engelli bireyler için oldukça zor geçen bu sürecin devlet eliyle ve resmi kurumlar tarafından sağlıklı, bilinçli ve toplumu da içine alacak bir şekilde yönetilmesi büyük önem arz etmektedir. Artık bir kriz olmaktan çıkıp süreç haline gelen Suriye savaşı neticesinde ülkemize gelen binlerce engelli Suriyelini yaşadığı sosyal, ekonomik, psikolojik, sağlık ve eğitim alanındaki sorunların çözümüne duyulan ihtiyaç giderek daha büyük bir aciliyet arz etmekte ve zorunluluk olarak karşımıza çıkmaktadır" cümleleriyle sona eriyor.

ALİYE YÜCEL

30 Aralık 2018 Pazar

2018 BİTERKEN...


Yeni bir yıla giriyoruz. Herkes gelecek yıl için beklentiler içinde... 2019 yılında herkes sağlık, mutluluk, başarı ve hayatında güzel gelişmeler olsun istiyor. Ben de bunlara ilave olarak yeni yılda engellilerin ve engellilik sorunlarının çözülmesini diliyorum. Çünkü, istatistiklere göre Türkiye nüfusunun % 10'u engelli. Bu hiç de küçümsenecek bir rakam değil.

2019 yılı geldi. Ancak engellilerin sorunları hala devam ediyor. Eğitim, istihdam, mimari engeller ve engellilere yönelik yanlış bakış açısı gibi bir çok şey... Hangisini sayalım? Say say bitmiyor. Oysa engelli olmak diğer bireylerle beraber yaşamaya engel olamaz, olmamalı... İşte bu yüzden bir an önce bazı şeylerin değişmesi gerekiyor.

Engellilerin de herkes gibi eşit haklara sahip olması için her alanda ve el birliği ile bir şeyler yapılmalı... Bir an önce engellilerin sorunlarına kesin çözümler getirilmesi, engelli haklarının tam ve eşit ölçüde sağlanması gerekiyor. Tüm bunlar yapılmalı, sözde kalmamalı... Çünkü, bütün bunlar zor ve imkansız olan şeyler değil.



Engellilerin hayat şartlarını iyileştirilmesi konusunda güzel gelişmeler de olmuyor değil. Ancak engellilere olan yanlış bakış açısı bir türlü değişmiyor. Bu ön yargı maalesef her kesimde var. İşte öncelikle bu bakışın artık ortadan kalkması gerekiyor. Engelliye ön yargısız, acımadan ve küçümsemeden yaklaşılmalı... Yapılan bu iletişim yanlışı engelliler için en büyük engel...

Engelliyi engeli değil; engeli nedeniyle istenmemesi, küçümsenmesi, işe yaramaz görülmesi olumsuz yönde etkiliyor. Yani görünürde engel olan engel, zorlayan engeli değil! İstenmemek, küçümsenmek ve sevgiden mahrum kalmak çok daha zor geliyor. Ayrıca; sakat, aciz, kör, topal, dilsiz, kambur gibi sıfatlarla yaklaşmak en büyük yanlış...

Engelliler için herkes bir şeyler yapabilir. Engelli park alanlarına park etmemek gibi, engelli rampalarının önlerini kapatmamak gibi, ön yargı ile yaklaşmamak gibi,  engellilere acımamak gibi, onları küçümsememek gibi... Böylelikle belki bazı şeyler değişebilir. Engeller ortadan kalkabilir. 2019 yılında engelli farkındalığının artması ve engellerin kalkması dileğiyle...


ALİYE YÜCEL

23 Aralık 2018 Pazar

GÖRMÜYORSAN KAN VEREMEZSİN!



Medyada 3,5 yaşındaki Öykü Arin Yazıcı'nın haberlerini görmüşsünüzdür. Minik Öykü'ye Dokuz Eylül Üniversitesi'nde nadir görülen Juvenil Miyelomonositik Lösemi (JMML) teşhisi konmuştu ve ilik aranıyordu. Bunun için kampanyalar başlatıldı. Hala da devam ediyor. İnşallah uygun ilik bulunur. Görme engelli Yusuf Ak da Öykü'ye kan vermek istiyor ve bunun için Kızılay'ın kan bağışı noktasına gidiyor. Ancak görme engelli olduğu ve yanında bir yakını olmadığı için ondan kan alınmıyor.

27 yaşındaki Yusuf Ak, "Çok yerde ayrımcılığa maruz kaldım ancak böylesini ilk kez yaşadım" diyerek üzüntüsünü anlatıyor. Genç adam "Öykü Arin için kan vermek amacıyla kan bağışı noktasına gittim. Bana yanımda yakınımın olması ve onun şahitliği gerektiği söylendi. Yaşanan bu olay beni çok üzdü. Ağlamaklı oldum. Mevzuatta böyle bir şey yok. Bu; ben, benim gibi engellilere yapılmış büyük bir haksızlık..." diye devam ediyor. Ayrıca; Kızılay'dan da kendisinden özür dilemesini istiyor.

Bu konu ile ilgilenen İzmir Barosu Başkanı Özkan Yücel ise bunun kabul edilemez olduğunu ve Yusuf Ak'ın uğradığı bu haksızlığın takipçisi olacaklarını söyleyerek "Bu aşamadan sonra Kızılay Bölge Müdürlüğü ile bağlantıya geçip, yaşanan olayın sebebini öğrenecek ve kurumsal olarak olayın takipçisi olacağız. Biz mağduriyetin ortadan kaldırılması açısından üzerimize düşeni yapmaya kararlıyız" diyor.


Bu durum karşısında şaşırmamak elde değil. Bu belki oradaki kan alan bir görevlinin hatası... Onun hatasını  tüm kuruma mal etmek doğru olmayabilir. Ama bu tür yerlerde çalışan kişilerin bu konularda daha bilinçli olması gerekmiyor mu? Görmüyor diye bir kişiden kan alınmaz mı? Yusuf Ak, bir okulda memurluk yapan yetişkin bir kişi neden kan veremesin? Görmemek kan vermeye engel olan bir şey mi? Gerçekten inanılmaz bir tutum.

Haberi okuyunca aklıma Türkiye Beyazay Derneği'nin 3 Aralık Dünya Engelliler Günü için yaptığı kampanya geldi. Dernek, Türkiye genelinde "Kan Vermeye 'Engel' Yok!" kampanyası başlattı. Engelliler ve engelli yakınları kan bağışında bulundular.  Kampanyadaki amaç, kan bağışında toplumsal farkındalık yaratmak, kan vermenin engel tanımadığını, sağlığı uygun herkesin rahatlıkla kan verebileceğini göstermekti. Tam da bu kampanyanın üzerine görme engelli birinden kan alınmaması çok garip geldi.

Kızılay'dan yetkili bir kişi Yusuf Ak'tan özür diledi mi ya da diler mi? Bunları bilemiyoruz. Ancak görmemek, işitmemek yada yürüyememek kan vermeye asla  engel olamaz. Bunu çok iyi biliyoruz. Artık bu ayrımcılıktan bir an önce vazgeçilmesi gerekiyor. Engellileri de herkes gibi  görmek gerekiyor. Engelin hiç bir şeye engel olmadığını bilmek gerekiyor. Engelli ve engelsiz herkes eşit olduğunu kabul etmek gerekiyor.


ALİYE YÜCEL

16 Aralık 2018 Pazar

İNCİ'NİN KİTABI



Ekranların sevilen yüzü ve benim canım arkadaşım İnci Ertuğrul'un ilk kitabı çıktı. İlk diyorum çünkü devamı gelecek buna inanıyorum. İnci, kitabının çıktığını bana söylediğinde kendi kitabım çıkmış gibi sevindim. Yazdıklarını da çok merak ettim. "Sessizliğe Konuşanlar, Sessizliğe Susanlar" isimli kitabı imzalı olarak elime geçti. Büyük bir merak ve heyecanla okudum. Her ne kadar onu tanısam da yazdıklarından İnci Ertuğrul'u daha iyi tanıyacaktım. Öyle de oldu. Bilmediğim bazı yönlerini de öğrenmiş oldum.

TGRT'nin bana kazandırdığı en güzel dostlardan biridir İnci. Onu görenler ne kadar güzel olduğunu biliyor. Ancak onu tanıyanlar yüreğinin de ne kadar güzel olduğunu çok iyi bilirler. Ekranda yaptığı programlarında ilginç hikayelere şahit olan İnci Ertuğrul'un bunlardan etkilenmemesi ve bunları kağıda dökmemesi mümkün değildi. Bunu tahmin etmek hiç de zor değil. Bir gün yazacağını biliyordum.

Her okuduğum kitabı bloguma yazamıyorum. Yazdıklarım malum; engelli, engellilik ve engelli farkındalığı konusunda... İnci'nin kitabında çok etkileyici engelli hikayeleri var. Onların her cümlesini, her kelimesini farklı bir merakla okudum. Onlardan ortak bir duygu yakalamak için... Görme, işitme, bedensel ve zihinsel engelli kişilerin yaşadıkları vardı. Altı çizilecek cümlelerle dolu bu hikayeler çok tanıdık geldi. TGRT'den sonra engellilerle ilgili bir projede İnci'yle beraber çalışmak kısmet olmuştu. Engelli duyarlılığını iyi bildiğim için o hikayelerdeki farkındalık beni bir başka etkiledi.


İnci, duygu ve düşüncelerini anlatmaktan öte gözlemlerini de çok etkili bir biçimde aktarmış, bu da empati yeteneğini bize gösteriyor. Sessizliğe Konuşanlar, Sessizliğe Susanlar'da öyle hikayeler var ki gerçek olduğunu bilmek insanın içini acıtıyor ve çok üzüyor. Bir kısmını ekranda gördüğüm konuların hikayesini okumak ilginç geldi. Bazı konular hakkında bilgim vardı. Bazıları hakkında da bilmediğim yönleri gördüm. Ne çok tanıdık duygu ve düşünce vardı. Bazen gözyaşlarımı zor tuttum. Bazen de tutamadım.

İnci Ertuğrul kitabının arka kapağında: "Birlikte ağlamaktan fazlasını yapalım diye anlatıyorum size isimsiz kadınların hikayelerini. Onları tanıyalım, anlayalım diye. "Biz" diye başladığımız cümlelerin devamında, hakkında ahkam kestiğimiz isimsiz kadınların yaşamlarındaki farklılıkları görebilelim diye. Kendi kararlarını alıp uygulayabilen, ayaklarının üstünde durabilen, birey olan kadınların sayısı artsın diye..." diyerek bizlere sesleniyor.

İnci'nin kadınları anlatması tesadüf değil. Hayatının her döneminde kadınları dinlemiş, kitap bu doğal süreç içinde ortaya çıkmış gibi... Sanki her kadının hayatından öğreneceği çok şey var da hepsiyle konuşmak istemiş gibi... Bunu okurken anlıyorsunuz. Anlattıklarının ayrıntılarını merak ediyorsunuz. Sanki bitmesin ve daha uzun olsun istiyorsunuz. Bu da hikayelere bir gizem katıyor. Ve her hikaye bir roman olabilir diye düşündürüyor. Yazdığı hikayeler arasında kendi hikayeleri de var. Ne kadar da içtenlikle anlatmış kendini ve yaşadıklarını... Okuduğun bir kitabın yazarını tanımak, sevdiğin birinin kitabını okumak çok güzel.

ALİYE YÜCEL