> Engeloji : 1.06.2018 - 1.07.2018

Translate

24 Haziran 2018 Pazar

BİR TANE BİZDEN ÇIKSA



Belçika'da ekim ayında yerel seçimler yapılacak. Yeşiller Partisi (Groen) bu seçimler için Brugge kentinde down sendromlu bir genci aday olarak gösterdi. 18 yaşındaki Tane Depuyt, eğer seçilirse Belçika'nın ilk down sendromlu belediye meclisi üyesi olacak. Tane Depuyt, Yeşiller Partisi gençlik örgütünde aktif olarak çalışıyor. Aday olmayı da kendisinin istediği belirtiliyor.

Medyadaki haberlere göre; Tane Depuyt, babası da politikacı olduğu için politikacı olmak istiyor. Politikayı ciddiye alıyor ve aktif olarak çalışıyor. Çok iddialı ve planlı çalışan Depuyt, kampanyanın web sitesini, afişlerini ve posterlerini de kendi hazırlamış. Listede 16. sırada yer alan down sendromlu gencin hedefi tercih oyları ile seçilmek.  "Neden Yeşiller Partisi'ni seçtin?" sorusunu ise; "Çünkü daha fazla doğaya ihtiyacımız var" diyerek açıklıyor.

Yeşiller Partisi Brugge kenti örgütü, Tane Depuyt'un adaylığı kamuoyunun ilgisini çekmek için yapılmış göstermelik bir adaylık olmadığını belirtiyor. Partinin Brugge sorumlusu Marleen Ryelandt'in açıklamasına göre, down sendromlu aday aynı sorunlara sahip olsun ya da olmasın diğer gençlerin de sosyal olarak topluma katılmasını istiyor.


Marleen Ryelandt ayrıca, Yeşiller Partisi listesinin toplumu kucaklayacak şekilde hazırlandığını söylüor. Down sendromlu Tane Depuyt'un dışında tekerlekli sandalyeli ve konuşamayan iki engelli adayları daha olduğunu belirtiyor. Partinin Brugge sorumlusu Ryelandt, konuşma engelli adayın bilgisayarda çok başarılı işler yaptığını ve onlara çok önemli fikirler verdiğini açıklıyor.

Down sendromu genetik bir farklılık... Normal bir insanda 46 kromozom bulunurken, down sendromlularda 47 kromozom bulunuyor. Down sendromluların karakteristik bazı özellikleri var. Yavaş öğrenirler. Problem çözmede ve karar vermede zorlanabilirler. Özel eğitim görmeleri gerekebilir. Ancak, günlük yaşantılarını sürdürmek için gereken pek çok şeyi öğrenebilirler. Down sendromluların çeşitli yetenekleri vardır. Pek çok işi başarabilirler. İşte Tane Depuyt, bunlardan biri...

Yeşiller Partisi, Brugge Belediye Meclisi'nde şimdilik üç sandalyeye sahip. Parti, sonbaharda yapılacak seçimlerde en az beş üyelik almayı hedefliyor. Umarız hedeflerine ulaşırlar. Tane Depuyt ve diğer engelli adaylar da belediye meclisi üyesi olabilirler. Seçildikten sonra çok başarılı ve örnek çalışmalar yapacaklarından hiç kuşkum yok. Dileğim bizden de bir "Tane" çıkması... 

ALİYE YÜCEL

17 Haziran 2018 Pazar

376 YIL SONRA KONULAN TEŞHİS



Operatör Doktor Kadir Abul, ünlü İspanyol Ressam Jusepe de Ribera'nın "Çarpık Ayak" isimli yağlıboya tablosunu inceledi. Ribera bu resmi 1642 yılında yapmıştı. Dr. Abul, resimde yer alan dilenci çocuğun hastalığının "Çarpık Ayak" değil, o dönemde henüz adı bile konulmamış "Çocuk Felci" (poliomiyelit) hastalığı olduğunu belirledi. Doktorumuz tam 376 yıl sonra bu teşhisi koydu. Böylece tablonun sırrını çözdü.

Jusepe de Ribera (ya da Jose Ribera) 1591 yılında doğmuş, 1652 yılında Napoli'de ölmüştür. Ribera, 20 yaşında iken İtalya'ya gitmiş bir daha ülkesine dönmemiştir. Caravaggio ve Corregio gibi İtalyan ressamların etkisinde kalsa da İspanyol resminin özelliklerini de bırakmamıştır. Dini motifleri kullansa da acılı olayların ve umutsuzluğun ressamı olarak anılır. Acıyı bayağılığa kaçan gerçekçilikte anlatmıştır. "Çarpık Ayak" (bazı yerlerde "Topal"  diye de geçiyor) yani söz konusu  tablo da bunlardan biridir. 

Jusepe de Ribera'nın sağ ayağı sakat bir dilenci çocuğu resmettiği tablosu önceleri "Cüce" diye anılmış, daha sonra çocuğun engelinin "Çarpık Ayak" olduğu değerlendirilmiş ve bu  isim verilmiş. Eser, Paris'te bulunan ünlü Louvre Müzesi'nde bulunuyor. Dr. Kadir Abul, bu tabloyu bir arkadaşının sosyal medya paylaşımında görüyor. İlgisini çekiyor ve bu eseri inceliyor. Yaptığı analizde çocuğun hastalığının "Çarpık Ayak" değil de o dönemde henüz adı konmamış "Çocuk Felci" olduğunu belirliyor.
 
Dr. Abul, tabloyu incelemeye başladığında, çocuğun elinde tuttuğu bir kağıt ve sol omzunda tuttuğu  sopa dikkatini çekiyor. Bu sopanın bir koltuk değneği olabileceğini düşünüyor. Çünkü "Çarpık Ayak" hastalarının koltuk değneğine ihtiyaç duymadığını bildiği için heyecana kapılıyor. Hemen bilgisayarda sopanın boyunu ölçüyor. Değneği hizaladığında tam koltuk altı seviyesine geldiğini görüyor. Değnek düz değil de bir seviyeden sonra eğri duruyor. Çocuğun boynunun tam önüne gelen kısmı aşınmış ve eğrilmişti. Buraya bir bası geliyor olmalıydı. İşte bu aşınma ve eğilme, çocuğun dizi kilitlemek için, değneğini dizin hemen üzerine ve ön kısmına bastırarak kullandığını gösteriyordu. Bu  yürüme şekli "çocuk felci" hastalığının karakterine uyuyordu.


Çocuğun neden elini dizinin üstüne bastırarak yürümek yerine koltuk değneği kullandığını düşündü. Bu sorunun cevabı da çocuğun elinde tuttuğu kağıtta gizliydi. Kağıtta Latince "Da mihi elimo/sinam propter/amorem dei! (Allah aşkına bana sadaka verin!) yazıyordu. Bu kağıt o dönemde hükümetten alınan dilencilik belgesiydi. Bu belge olmadan dilenince hırsız olarak kabul edilir dilenemezdi. Belge sayesinde hem dilenme hakkını elde ediyor. Hem de koltuk değneğini dizine yaslayıp kilitleyerek yürüyünce kendisini daha aciz ve acınır durumda gösterip para alma şansını arttırıyordu. 

Doktorumuz, çalışmasını ilk olarak Türk Milli Ortopedi Kongresi'nde sunuyor. Çalışma daha sonra Op. Dr. Fettah Büyük ve Op. Dr. Adbulhamit Mısır'ın katkılarıyla bilimsel bir makale haline getiriliyor. Yazışmalar sonrası Louvre Müzesi'nden telif hakları alınıyor ve Amerika'nın ünlü tıp dergisi Clinical Orthopaedics and Related Research'de yayınlanıyor. Makale, derginin ana editörlerinin ilgisini çekiyor. Derginin, Mayıs 2018 sayısının kapağında yer alıyor. Dr. Kadir Abul ve meslektaşları şimdi, tablonun adını değiştirmek için Louvre Müzesi'ne başvuracaklar.

Op. Dr. Kadir Abul, teşhisini "Tablonun çizildiği sene 1642, çocuk felci hastalığının tanımlanması 1789 senesi. Arada 150 yıl gibi bir süre var. Ressam çiziyor ama hangi hastalığı çizdiği belli değil. Tabii bizim iddiamız çocuk felci yönünde, elimizde bunu net kanıtlayacak MRI veya EMG gibi tetkiklerimiz de yok. O yüzden tablodaki gizli ayrıntıların analizi önem kazanıyor. Bizim yaptığımız tam da bu oldu" diye açıklıyor.

Haberi önce Show TV'de gördüm. Sonra da Hürriyet Gazetesi'nde okudum. Araştırmak için baktığımda bir çok yerde haberinin yapıldığını gördüm. Çok dikkatimi çeken bir haber oldu. Belki de çocuk felci olması daha da ilgimi çekti. Gerçekten de ilginç bir haber... Her şey iyi güzel. Ancak engelli çocuğun dilenci olma ihtimali oldukça çok can sıkıcı... Engelliler dilenci değil ki... Engellilere acımak ve sadaka vermek yanlış bir davranış. Onlara maddi değil, manevi destek verilmesi gerekir. Sevgi, anlayış, empati gibi...

ALİYE YÜCEL

10 Haziran 2018 Pazar

ENGELSİZ ÜNİVERSİTELER BELLİ OLDU



"Engelsiz Erişim" ve Engelsiz Eğitim" sloganları ile yükseköğretim kurumlarındaki engelli bireylerin mekanlara, eğitsel imkanlara ve sosyokültürel faaliyetlere erişimleri konusunda farkındalık yaratmayı ve iyi uygulamaları yaygınlaştırmayı amaçlayan Yükseköğretim Kurumu, Engelsiz Eğitim Çalıştayı düzenledi. Çalıştayda, yükseköğretime kaliteli erişebilirlik bağlamında engelli öğrenciler için yapılan hizmetlerin var olan durumunu ve iyi uygulama örneklerinin ortaya konarak geleceğe dönük neler yapılabileceği ele alındı.

Engelsiz üniversiteler için; üniversite kampüslerinde ve fakültelerde engelli öğrencilerin tek başlarına, yardım almadan hareket etmeleri için engelli çalışma gurubu ile birlikte olması gereken standartlar tespit edildi. Üniversiteler, "Engelsiz Üniversite Bayrakları" ve "Engelsiz Program Nişanları" alabilmek için YÖK'e başvurdular. Engellilerin eğitme tam, etkin ve eşit katılımını sağlamak için başarılı çalışmalar yapan üniversiteler Yükseköğretim Kurulu (YÖK) tarafından tespit edildi.

Yapılan değerlendirme sonrasında ödüllendirilecek üniversiteler belirlendi. Engelsiz Üniversite Ödülleri geçtiğimiz ay YÖK'te düzenlenen törenle sahiplerini buldu. "Engelsiz Üniversite Bayrakları" 3 kategoride verildi. "Mekanda Erişebilirlik" sağlayanlara turuncu, "Eğitimde Erişilebilirlik" sağlayanlara yeşil, "Sosyokültürel Faaliyetlerde Erişilebilirlik" sağlayanlara da mavi bayrak verildi.


Açılış konuşmalarının ardından Engelsiz Üniversite Ödülleri gerçekleştirilen törenle sahiplerini buldu. "Öğrenci Dostu Yeni YÖK" olarak, engellilerin sorunlarının çözümü için teşvik edici çalışmalar ve projeler gerçekleştirmiş yükseköğretim kurumlarına "Mekanda Erişebilirlik", "Eğitimde Erişilebilirlik", ve "Sosyokültürel Faaliyetlerde Erişilebilirlik" olmak üzere 3 kategoride bayrak ödülleri ile farklı engelli gruplarına erişilebilir kılan üniversitelerin ilgili programlarına "Engelsiz Program Nişanı" verildi.

"Mekanda Erişebilirlik" sağlayanlar üniversitelere "Turuncu Bayrak" verildi. Aksaray, Altınbaş, Anadolu, Bilecik Şeyh Edebali, Boğaziçi, Bülent Ecevit, Erciyes, Hitit, İstinye, İzmir Bakırçay, Kahramanmaraş Sütçü İmam, Kırıkkale, Marmara, Mehmet Akif Eysoy, Recep Tayyip Erdoğan ve Yaşar Üniversitesi'nde bazı fakülte ve yerleşkeleri Turuncu Bayrak almaya hak almaya hak kazandı. "Eğitimde Erişilebilirlik" sağlayan üniversitelere "Yeşil Bayrak" verildi. Anadolu, Boğaziçi, Dicle, Hitit, Karamanoğlu Mehmet Bey, Marmara ve Yaşar Üniversitesi'nde bazı fakülte ve yerleşkeleri Yeşil Bayrak almaya hak kazandı.

"Sosyokültürel Faaliyetlerde Erişilebilirlik" sağlayan üniversitelere "Mavi Bayrak" verildi. Anadolu, Boğaziçi, Dicle Üniversitesi'nde bazı fakülte ve yerleşkeleri de Mavi Bayrak almaya hak almaya hak kazandı. Farklı engelli gruplarına erişilebilir kılan üniversitelerin ilgili programlarına da "Engelsiz Program Nişanı" verildi. Anadolu, Hasan Kalyoncu ve Hitit Üniversiteleri'nin bazı fakülte ve yerleşkeleri  de "Engelsiz Program Nişanı" almaya hak kazandılar.

YÖK Başkanı Prof. Dr. M. A. Yekta Saraç, törende yaptığı konuşmada bu ödüllerin nice güzel diğer çalışmaları, işbirliklerini teşvik etmesini diledi. Saraç ayrıca; ileride hangi programların hangi engel gruplarına erişilebilir olduğunun YÖK'ün kılavuzda da yer almasını hedeflediklerini vurguladı. Bu uygulama sayesinde üniversiteye gitmek isteyen engelli öğrenciler, bölüm seçimlerinin yanı sıra bu bayraklara da bakacaklar ve tercihlerini buna göre yapacaklar. Böylece engelli öğrencilerin hayatları kolaylaşmış olacak.

ALİYE YÜCEL

3 Haziran 2018 Pazar

DUYABİLEN İÇİN...



Bu hafta vizyona giren bir yerli film var. Film, birbirlerini işitme engelli sanan iki kişinin hikayesini anlatıyor. Fragmanları oldukça etkileyici. Filmin bir aşk ve dram filmi olmasının yanı sıra bir  farkındalık filmi olduğunu anlıyoruz. İşitme engellilere destek filmi olarak yapılmış... Engelli farkındalığına dikkat çeken bir film... "Deniz ve Güneş" filmini henüz seyretmedim. Ama bir engelli filmi olduğu görünce vizyona girince yazmak istedim.

Filmin yönetmeni Barış Denge, görüntü yönetmeni Feza Çaldıran, senaristi Yaşar Tolga Bozkurt. Filmin oyuncularına gelince; Şafak Pekdemir, Burak Serdar Şanal, Eylül Öztürk, Levent Özdilek, Otilia Bruma, Melissa Giz Cengiz, Yaşar Tolga Bozkurt, Yener Gürsoy, Seda Oğuz, Ayşen İnci ve Selahattin Taşdöğen. Yapımcılığını MT Film Prodüksiyon ve yürütücü yapımcılığını ATS Film Yapım yaptığı filmin müzikleri Fırat Yükselir'e ait.

Filmin konusu şöyle: Deniz (Burak Serdar Şanal), babasının isteği üzerine bir mantık evliliği yapacak ve Nurperi (Eylül Öztürk) ile evlenecektir. Evlilik öncesi Nurperi'nin yatıyla Otilia konseri için Burgazada'ya gelirler. Deniz, orada dalış yaparken Güneş'le (Şafak Pekdemir) karşılaşır. Güneş'in işitme olduğunu zanneder. Bu  nedenle onunla iletişim kurmak için işaret dilini öğrenmeye başlar. İşaret dili ile iletişim kurmaya başlarlar. Güneş de onun işitme engelli olduğunu zanneder. Birbirlerine aşık olurlar...


Filmin hikayesi bir uyarlama mı yoksa özgün mü bilemiyorum. Uyarlama değilse engelli farkındalığı adına yapılan bir filmimiz  oldu. Sinemamız için farklı bir adım... İşte bu çok önemli. Umarım herkese ulaşır. Gerçekten bir farkındalık sağlar... Bu film bize ayrıca konuşmadan da iletişim kurulabileceği anlatılıyor. Fragmanında ise Şemş-i Tebrizi'nin "Sessizlik en güzel sestir, duyabilen için..." sözleri geçiyor. Bu sözle filmde verilmek istenen kısaca özetlenmiş galiba...

İletişimsizlik en büyük sorunumuz. Ama insan isterse iletişimin bir yolunu buluyor. Filmde genç adamın sevdiği kişi için yaptığı çabadan anlıyoruz. Sevdiği kadınla iletişim için kurmak için bir çaba harcıyor ve işaret dili öğreniyor. Deniz ve Güneş her ikisi de işitme engelli değilse, peki işitme engelli kim? Filmde işitme engelli yok mu derseniz? Cevap: Evet var! Anladığımız kadarıyla Güneş'in küçük kız kardeşi işitme engelli...

Deniz ve Güneş, galada işitme engelliler için alt yazı ile gösterime sunulmuş. Böylece filmin  işitme engellilere de ulaşması sağlanmış. Filmin başrol oyuncuları ile yapılan röportajlarda hemen hepsi işitme engelliler için farkındalığa değinmişler. Tanıtımlarda da hep buna dikkat çekilmiş. Engelli farkındalığı verilmek istenen bu filmde; konu nasıl işlemiş ve konuya ne kadar yer verilmiş merak ediyorum. Ancak seyretmeden anlayamayız.


ALİYE YÜCEL