> Engeloji : 1.04.2013 - 1.05.2013

Translate

28 Nisan 2013 Pazar

İKİ GÜN’ÜN ANLATTIKLARI



Yıllar önce okumuştum. Kütüphanemi yerleştirirken elime geçti. Şöyle bir bakınca tekrar okuma isteği duydum. Dikkatlice seyrettiğim bir filmi bir daha kolay kolay seyredemem. Ama kitap öyle değil. Hele de bazı kitaplar... Bazı kitaplar vardır okuduğunuzda çok tanıdık duygu ve düşünceler barındırır. Kambur’da benim için öyleydi. Bana göre az bilinen muhteşem hikaye kitaplarından biridir Kambur… Ve müthiş bir edebiyatçıdır Necati Tosuner.

Necati Tosuner, Kambur’da yer alan “İki Gün” adlı hikayeyle 1971 yılında TRT Öykü Başarı Ödülü’nü aldı. İki Gün’de küçük yaşta kaza sonucu bacağı kısa kalan ve bu yüzden aksayan bir adamın ruhi acılarını anlatmıştı. Bu hikayede kamburunu anlatan Necati yerine topallığını anlatan bir Remzi vardı. Hiç unutmam. Hikayeyi okuduğumda kendimle özleştirmiştim. İçim ezilmişti. Yine okudum, ne garip yine aynı hisler… Yine nasıl içimi acıttı, nasıl içimi yaktı bazı cümleleri… Yine ne çok şey anlattı bana bu hikaye…

Necati Tosuner  bu hikayede “ Ben büyük bir yazar olacaktım. Ve sakat insanları anlatacaktım, kendimi yani…”, “Bir şeye çok dikkat ederken, birçok şeyi kaçırıyorum. Ben insanların bakışlarına ve ayağımı onlardan gizlemeye dikkat ettim hep.”, “Oturur roman yazarız… Yaşadıklarımızı ve yaşayamadıklarımızı… Yazarız. ‘Bir Topal’ın Serüvenleri’. İşte adını koyduk bile. Ya da “Topal Evleniyor.” Şöyle de biter: ‘… dediysek de inanmayın.’ İyi mi?” diyordu...

Tosuner, dört yaşından bu yana omurilik eğriliği (kamburluk) ile yaşayan bir yazar... Bu nedenle kambur ya da sakat bir kişiden yola çıkarak bedensel takıntıları çok doğru anlatabilen bir edebiyatçı… Genellikle eksikliğinden kaynaklanan sıkıntılarını anlatıyor. Kanayan yanlarını gösteriyor. Bedensel engeli yazılarına acı olarak, yalnızlık olarak yansıyor. Ancak bunu bir sızlanma şeklinde yapmıyor.  Bunu yaparken duygu sömürüsü ve acındırma da yok.


Eserlerinde engellilik konusunu sosyal ve toplumsal olarak işlemiş Necati Tosuner... Yalnızlığı, sevgisizliği, çaresizliği, mutsuzluğu, acıyı, öfkeyi ve düş kırıklıklarını anlatmış... Onun anlattıkları kendi deyimiyle; bir eksik adamın gündelik ve ruhsal yaşantılarını konu alıyor. Belki de edebiyatımızda hiç kimse engelli olmanın kişiye getirdiği duygu ve düşünceleri onun kadar güzel anlatamamıştır.

Tosuner bir röportajında “Yazarlığa heves edişim kendimi anlatma isteğinden tabii. Yaşadıklarından çıkardığı şeyleri yazan birisiyim. Elbette her şeyle kendisini anlatıyor da değilim. Yazarlığa heveslendiğim zamanlara dönersem bunu daha iyi anlatabilirim. O zamanlar 20 yaşlarında toplumun içinde sakat adam diye damgalanmış bir genç olarak bu değer yargılarına karşı koymanın sanki benim için tek yoluymuş gibi yazarlığa heveslendim. Yine de ancak 3. kitabımın adını “Kambur” koyabildim.” diyor.

Birçok ödül kazanan Tosuner’in yazdıkları öyle etkileyici ki… Hemen hemen her cümlesi altını çizecek kadar, sosyal medyada paylaşılacak kadar değerli… Umarım bir gün biri, bir film olur… Eserlerini okumayan kişiler tarafından da bu sayede tanınır… Herkesin onun bir kitabını okumalarını isterdim. Eksik insanlara tam bakabilmeleri için… En çokta engellilerin okumasını isterim. Ne eksik anlamaları için…


ALİYE YÜCEL

21 Nisan 2013 Pazar

FİLİSTİNLİ FOTOĞRAFÇI



Şartlar uygun olduğunda bir engellinin hemen hemen her mesleği yapabileceğini gördüm. Önemli olan şartları uygun hale getirmek… Şartlar uygun olunca ve engeller yok olunca pek çok şey başarılıyor. Belki bazı meslekler biraz daha zorlayabiliyor. Ama yapılabiliyor mu? Kesinlikle “Evet” yapılabiliyor.

Her engel gurubunun zorlandığı durumlar birbirinden çok farklı… Bazı meslekler bedensel engelliyi zorlayabiliyor. Bedeni bazı sınırlamalar getirebiliyor. İşte fotoğrafçılıkta bunlardan biri… Tekerlekli sandalyede fotoğrafçı olmak, fotoğrafçılık yapmak hiç kolay iş değil… Ancak Filistinli Moamen Qreiqea bunu başarıyor.

Sosyal medyada, küçük bir kız çocuğunun fotoğrafını çekmeye çalışan tekerlekli sandalyede birini görünce çok etkilendim. Bu genç adamın Filistinli serbest fotoğrafçı Moamen Qreiqea olduğunu öğrendim. Bir fotoğrafçı arkadaşı, Moamen Qreiqea’yı kendi evinin önünde kızının fotoğrafını çekerken yakalamış… Öyle güzel bir kare ki görmeye değer… Hele de baba ve kız olduklarını öğrenince etkilenmemek mümkün değil…



Moamen Qreiqea, 2008 yılında Gazze’nin doğusunda fotoğraf çekerken, İsrail’in gerçekleştirdiği hava saldırısında yaralanmış… Bunun sonucu olarak her iki bacağını da kaybetmiş… İki çocuk babası Moamen, o günden sonra da hayatını tekerlekli sandalyede sürdürüyor.

Biraz araştırınca Moamen Qreiqea'nın arkadaşları tarafından çekilmiş birçok fotoğrafına rastladım. Fotoğrafçı Moamen Qreiqea’yı arkadaşları pek çok farklı yerde fotoğraflamışlar... İsrail hapishanelerindeki Filistinli mahkumların serbest bırakılmasını isteyen protestocuların fotoğrafını çekerken, kardeşinin yardımıyla evinden çıkarken, spor salonunda egzersiz yaparken… Öyle güzel, öyle etkileyici fotoğraflar ki… Birçoğunda da Moamen Qreiqea’nın elinde fotoğraf makinesi var…

Moamen Qreiqea, engelli hale geldikten sonra çok sevdiği mesleğine veda etmiyor. Tüm engellere rağmen kariyerine devam etmeye karar veriyor. Mesleğini sürdürüyor. Filistin, Gazze gibi bir yerde savaşın ortasında fotoğrafçı olmak hiç kolay değil. Ama o bunu başarıyor. Fotoğraf çekme tutkusundan hiç vazgeçmiyor.

Her geçen gün Filistin’de, Gazze’de çatışmalar oluyor. Bu çatışmalarda pek çok kişi ya ölüyor ya da yaralanıyor. Yaralıların birçoğu engelli hale geliyor. İşgal altındaki Filistin’de ne çok engelli vardır bilemiyoruz. Moamen Qreiqea’yı fotoğrafçı arkadaşları sayesinde tanımış olduk… Oysa kim bilir? Ne çok engelli hikayesi vardır. Filistin, ne çok engelli hikayesini barındırır…


ALİYE YÜCEL

14 Nisan 2013 Pazar

ÇINGIRAKLI TOP'U İZLEDİNİZ Mİ?



Çıngıraklı Top, başrollerinde İlyas Salman, Zihni Göktay, Osman Tanburacı, Burak Önal, İpek Özkök gibi oyuncuların yer aldığı, yönetmenliğini ve senaristliğini Egemen Ertürk’ün yaptığı görme engellilerin futbol macerasını anlatan bir film… Dramatik bir komedi olan Çıngıraklı Top “Hayata körü körüne atılan bir çalım” sloganıyla da dikkat çekici…

Filmin konusu şöyle: Bakanlık, engelli derneği olan Boğaz Körler Derneği’nden Engelliler Olimpiyatları’na katılmalarını ister. Çeşitli spor dalları vardır. Ancak Boğaz Körler Derneği futbolu seçer… “Görme engelliler nasıl futbol oynayabilir?” diye düşünürler. Bunun da çaresi bulunur, çıngıraklı top hazırlanır. Türkiye’nin ilk görme engelli futbol takımı kurulur ve çalışmalar başlar… Başarılı bir futbolcu olan Kerem, sakatlık geçirmiş ve futbol kariyeri bitmiştir. Düştüğü içki, kumar batağı nedeniyle başı beladadır… Kerem ve Boğaz Körler Derneği’nin yolları kesişir. Kerem, derneğin futbol takımının antrenörü olur. Dernekteki herkes buna çok sevinir.

Dernek başkanı Ahi’nin yerine geçmek isteyen ve derneği de kebapçıya çevirmek isteyen Muzo, körlerin futbol oynayamayacağını söyler… Görme engellilerin hayat mücadelesini gören Kerem’in hayata bakışı değişir ve kendini toparlamaya başlar. Üniversitede asistanlık yapan Semra, arta kalan zamanını derneğe adamıştır. Semra ile Kerem arasında bir yakınlaşma başlar… Ve maç günü de gelip çatar…



2009 yılında gösterime giren Çıngıraklı Top; engellileri konu almasa üstünde konuşulmayacak bir film… Ele alınan konu ve verdiği sosyal mesajlar güzel… Ancak film çok vasat… Filmde; görme engellilerin hayata bağlılıkları, sevgi dolu ve neşeli halleri gösterilmeye çalışılmış… Böyle orijinal bir konunun, bir engelli hikayesinin bu kadar kötü çekilmesine üzülmemek elde değil… Kadrosu ünlü oyuncularla dolu olan film keşke daha seyredilebilir olsaydı…

Maddi imkansızlıklar olabileceğini düşünüyorum. Bir filmin ne zorluklarla çekildiğini biliyorum. Emeğe saygım da sonsuz… Ama maalesef olmamış… Dağınık konular, zorlama sahneler ve diyalogları kapatan bir müzik… Ayrıca, bazı sahneler gerçek dışı... Görme engelli birini tanımışlar mı? Görmüşler mi? Gözlemlemişler mi? Bir bilene danışmışlar mı? Cevap galiba hayır… Ancak yine de fazla bir beklenti taşımadan, sadece görme engellilerinde futbol oynayabildiklerini görmek için seyredebilir.

NOT:
Görme Engelliler Futbolu:
Filme adını veren çıngıraklı top ile oynanan futbolda sporcular görme derecelerine göre sınıflandırılırlar. Hiç görmeyenler ve kısmen görenler kendi aralarında mücadele ederler. Takımlar 4 oyuncu ve görebilen bir kaleciden oluşur. Futbol topunun içerisinde zil vardır. Top hareket ederken ses çıkarır. Böylece sporcular, bu sesi duyarak futbol oynarlar…


ALİYE YÜCEL

7 Nisan 2013 Pazar

ÖZÜRLÜ MÜ? ENGELLİ Mİ?




“Özürlü mü?” yoksa “Engelli mi?”, bu iki kavram yıllardır tartışılıp durdu. Kimi engelliyi uygun gördü, kimi de özürlüyü… Devletimizce kabul edilen de özürlüydü. Özürlü Memur Seçme Sınavı (ÖMSS), Özürlü ve Yaşlı Hizmetleri Genel Müdürlüğü gibi… Ben hep engelliyi daha doğru buldum. Sonunda devletimizde engelliyi doğru buldu ve yanlış düzeltildi. Böylece bazı isimler de değişti. Özürlü Memur Seçme Sınavı (ÖMSS): Engelli Memur Seçme Sınavı (EMSS) oldu. Özürlü ve Yaşlı Hizmetleri Genel Müdürlüğü: Engelli ve Yaşlı Hizmetleri Genel Müdürlüğü oldu.

Sakat, özürlü, engelli… Aslında tabir ne olursa olsun. Alay, küçümseme ve hakaret olarak söylenmesin yeter… Ama özürlü kelimesi de hiç uygun değildi. Türk Dil Kurumu’nda “Özür” kelimesinin anlamına bakarsak: 1- Bir kusurun hoş görülmesini gerektiren sebep, mazeret. 2- Bir kusurun, bir suçun elde olmadan yapıldığını ileri sürme, mazeret. 3- Sakatlık, bozukluk, eksiklik veya elverişsizlik. 4- Kusur, defo. Görüldüğü gibi hep olumsuz anlamlar taşıyor. Aşağılayıcı, suçlayıcı, küçümseyici…

Halk arasında özürlü kelimesinin hakaret anlamında kullanıldığı ve aşağılayıcı bir anlam taşıdığı bir gerçek… Bir kelimeyi hakaret anlamında kullanıp, sonra da bir kısım insana sıfat olarak kullanırsak, maalesef çok iyi niyetli gibi görünmüyor! Mutlaka herkes bu anlamda kullanmıyor ve pek çok kişi de kötü niyetli değil… Ancak, bir düşüncesizlik olduğu ve söz konusu kişiyi ikinci sınıfa düşürdüğü de ortada…



Özürlü diyerek bir kusur aranıyormuş gibi kullanılan kavram yerine engelli olarak tanımlanmak daha doğru… Engelli terimi ilk bakışta kişide kusur olduğunu da düşündürmüyor. Sadece bir nedenle engel taşıdığını anlatıyor. Çünkü herkes herhangi bir sebepten dolayı engelli olabilir. Bulunduğu durum ve çevre kişiyi engelli veya engelsiz yapabilir.

Ne ilginçtir ki İngilizce’de de engelliler için “Disabled” veya “Handicapped” terimleri olsa da onların yerine “Differently Abled” tanımlaması kullanılabiliyor. Yani aynı tartışma orada da sürüyor. Çünkü “Differently Abled”;“Disabled” veya “Handicapped” terimlerine göre daha olumlu bir anlam taşıyor. Onlar gibi aşağılayıcı, suçlayıcı, küçümseyici bir anlam yüklemiyor. Bu nedenle tercih edilebiliyor.

Bu konu da yazılacak çok şey var. Ancak, sonuç olarak; engeli olan kişinin görmeye, yürümeye, konuşmaya, duymaya ya da düşünmeye engel olan bir durumu vardır. Bu nedenle, engelli terimi özürlü teriminden daha uygundur. Ayrıca var olan engele çözümler getirmeyi çağrıştırdığı ve kolaylaştırdığı için daha doğrudur! Böylece; engel durumlarının ortadan kaldırılmasına yapılan çalışmalara da yön verebilir… Engellerin kalkması için bir şeyler yapılabilir… Engelliler için daha yaşanılabilir bir hayat sağlanabilir…


ALİYE YÜCEL