> Engeloji : 1.11.2014 - 1.12.2014

Translate

30 Kasım 2014 Pazar

PSV'DEN GÜZEL BİR ÇALIM



Futbol en çok sevilen ve takip edilen spor dallarının başında geliyor. Her kesimden pek çok fanatiği oluyor. Futbol sevgisi engel de tanımıyor. Görme engelliler de maçları sahada takip ediyor. İşte PSV Eindhoven Kulübü bunu iyi bildiği için, sahasında görme engelli futbolseverler için bir tribün oluşturmuş. Hollanda'nın ünlü futbol takımı görme engelli taraftarlarını burada ağırlıyor. Bu özel tribün dünyada bir ilk...

Bu uygulama şöyle; PSV Eindhoven Kulübü takımının iç saha maçlarını oynadığı Philips Stadyumu'nda görme engelli taraftarlar için tribünde özel bir bölüm oluşturmuş. Onları bu özel bir bölüme alıyorlar. Orada hepsine birer kulaklık veriliyor. Onlarda maçı anlatan birinden bu kulaklıklarla dinliyorlar. Bu bizim; televizyon yokken, maçları radyodan dinlediğimiz durumun aynısı...

PSV Eindhoven Kulübü'nün dünyada ilk defa uygulamaya koyduğu bu uygulama ile görme engelliler maçı takip ederken, stadyum atmosferini de yaşamış oluyor. Şimdi bu uygulamayı gereksiz bulanlar da olacaktır. Buna eminim. "Nasılsa görmüyor, sahada olmasının ne anlamı var?" diyecekler. Ama aslında öyle değil. Neden görme engellilerde maça gitmesin? Görmüyor diye bu atmosferi neden tatmasın? Görmüyor diye bu büyük heyecanı ortamında neden hissetmesin?


Tribünde özel bölüm bir uygulaması geç kalınmış bir uygulama... Daha önce neden düşünülmedi, neden yapılmadı acaba? Görme engelli arkadaşlarımdan biliyorum maça giderlerken ve yanlarında da bir radyo götürürlerdi. Maçı naklen anlatan radyoyu açıp kulaklarına dayayarak bir taraftan dinlerken, bir taraftan da maçın atmosferini yaşarlardı. Bu arada fanatik görme engellilerin maça gittiğini ve yakınlarının da onlara maçı anlattığı haberlerini medyada görüyoruz. Ama böyle bir özel tribün bizde de olsa hiç bunlara gerek kalmazdı.

Bu takdir edilecek ve örnek uygulamayı bizde de Galatasaray, Fenerbahçe, Beşiktaş gibi büyük Türk kulüpleri de yapsa ne kadar anlamlı olur. Bu hem bir gereklilik olduğu için faydalı, hem de çok anlamlı bir sosyal sorumluluk projesi olacaktır. Futbolu sadece kariyer, kazanç, şöhret olarak görmemek gerekir. Şimdi merakla bekliyorum. Bu uygulama bizde de yapılacak mı? Yapılırsa da ilk önce hangi kulüp yapacak?

ALİYE YÜCEL

23 Kasım 2014 Pazar

"DUR"


Bir kaldırıma görme engelli yolu yani hissedilir zemin uygulaması yapılır ve bu yolun tam ortasına da bir "Dur" işaret levhası konulursa ne düşünürsünüz? Bu şaka gibi olay Zonguldak'ın Ereğli İlçesi'nde olmuş... Karayolları; Ereğli'de, Kepez Mahallesi ile Gülüç Beldesi arasında bakım onarım çalışmaları sırasında kaldırımları da düzenlemiş. Bu düzenlemede görme engelliler için yürüyüş yolu da yapılmış. Yapılmış yapılmasına da tam ortasına da sürücüler için bir uyarı olan "Dur" işaret levhası konulmuş!

Şaşırmamak elde değil... Bunu görenler de büyük şaşkınlık yaşamışlar, bir anlam verememiş ve büyük tepki görmüş. Haberi de yapılınca işaret levhası Karayolları tarafından hemen kaldırılmış... Trafik işaret levhasının "Dur" olması da manidar! Başka bir trafik işaret levhası da olabilirdi. Uyarı sürücülere... Ancak bu yolu takip ederek yürüyen görme engelliler de ister istemez duracak! Umarız bu arada zarar gören bir görme engelli olmamıştır.

Görme engelli yolu yani hissedilir zemin görme engellilerin dokunma duygusuna hitap ediyor; yönlendirmek ve engeller konusunda uyarmak için zeminde tasarlanmış kabarma dokulu yüzeylerden meydana geliyor. Görme engelliler bunu ayak tabanları ve beyaz bastonlarıyla hissedebiliyor. Böylece rahatça yürüyebiliyor. Bu yol ilk kez 1965 yılında Japonya’da bulunmuş ve 1967 yılında Okayama Görme Engelliler Okulu’nun yanındaki bir yolda uygulanmış... Avrupa Birliği normlarına göre; bu yollarda uzun çizgiler yolun devam ettiğini, yuvarlak kabartmalar ise yolun bittiğini gösteriyor.


Ereğli İlçesi'nde yapılan bu yanlış durumun haberini görünce, bu konuyu bir daha ele almak istedim. Belki de kasıt yok. Çünkü bu konu yeterince bilinmiyor. Eğer bilinse oraya görme engelli biri için bir tuzak olan o işaret levhası konulabilir mi? Bunu yapan kişilere bu yolun ne için yapıldığını, o taşların süs olarak değil de, bir anlam taşıdığı için konulduğunu anlatmak gerekiyor. Bu yolların görme engelliler için yapıldığını; onların yürümesini ve bağımsız hareketini kolaylaştırdığını... Bu yüzeylerin üzerine bir şey konulduğunda ya da kapatıldığında onların hayatını zorlaştırdığını, hatta hayati tehlikeye soktuğunu bilseler yaparlar mı? Sanmıyorum...

Bundan sonra herkes bu konuda biraz daha dikkatli olmalı... Görme engelliler de herkes gibi ve herkesle birlikte, yaşamın tüm alanlarındaki hak ve hizmetlere ulaşabilmeli... Bu nedenle bunlardan yararlanabilmesi için, hissedilir yüzeyler de her yerde olmalı... Bu yollar üzerine engeller konulmamalı ve park edilmemeli... Görme engellilerde sokağa çıkıp rahatlıkla yürümeli… Sosyal hayata katılmaları kolaylaşmalı… Bu yanlışa "Dur" demeli...


ALİYE YÜCEL


16 Kasım 2014 Pazar

ALİ'NİN HİKAYESİ



Ali, tekerlekli sandalyede bir çocuk... Ateşli bir hastalık geçirdiği için her iki bacağı da tutmuyor. Bu nedenle hayatını tekerlekli sandalyede sürdürüyor. Bazı kimseler hayatını tekerlekli sandalyede geçiren kimseler için "tekerlekli sandalyeye mahkum" diyor. Oysa Ali bu tabirden hiç hoşlanmıyor. O hayatını tekerlekli sandalyede sürdürdüğünün bilinmesini istiyor.

Ali, küçük yaştan beri durumunun farkında ve bunu kabullenmiş bir çocuk... Yürüyemese de tekerlekli sandalyesiyle okula gidiyor. Günlük yaşantısında zaman zaman (mimari engellerden dolayı) zorlansa da yaşantısını sürdürüyor. Ailesi, arkadaşları ve öğretmeni onu çok seviyor ve yardımcı oluyorlar... Sınıfı okulun giriş katında, okulunun girişinde bir kaç basamak merdiven var. Bu nedenle Ali'nin okula başladığı yıl, tekerlekli sandalyesiyle rahatça girebilmesi için girişe rampa yapılmış... Ali, mutlu ve çok başarılı bir çocuk...

Genelde normal insanlar (!) bazen Ali'ye acıma ya da küçümsemeyle baksa da o kendisine  farklı bakmamalarını, ilk tanışmada herkese nasıl davranılıyorsa ona da öyle davranmalarını istiyor. Tekerlekli sandalyede yaşasa da ekstra bir ilgiyi ya da dışlanmayı istemiyor.



Tekerlekli sandalyede olduğu için “sakat, aciz" gibi etiketlerle, acıyarak yaklaşılmasını ve acıma hissi veren ses tonu ile konuşmalarını da istemiyor. Sonuçta birtakım engellere sahiptir olduğunu biliyor. Ancak o hasta ya da mutsuz olmadığının bilinmesini istiyor.

Ali, karşısında çok dikkatli ve özenli olmaya çalışanları hiç anlayamıyor. Diğer insanlarla nasıl konuşuluyorsa onunla da öyle konuşmalarını istiyor. Kelimeleri vurgulayarak veya yüksek sesle konuşmayı anlamsız buluyor, çünkü onun duyma sorunu yok! Ayrıca onun zeka ve algılama sorunu olduğunu ima eder gibi tane tane ve vurgulayarak konuşulmasını da istemiyor.

Tekerlekli sandalyede olduğundan dolayı ona yardım etmek amacıyla aniden atılmamalarını; onun yardım istemesini beklemelerini istiyor. Eğer yardım istiyorsa kendi söylüyor ve yardım edecek kişiyi kendi yönlendiriyor. Tekerlekli sandalyesine aniden yaslanılması ve dokunulması onu rahatsız edebiliyor.

Tekerlekli sandalyede olduğu için onunla konuşan kişinin tam karşısında, rahatlıkla göreceği şekilde durması gerekiyor. Sanıldığının aksine Ali engeliyle ilgili soru sorulmasından rahatsız olmuyor. Sadece soruyu samimiyetle, uygun bir dille sormalarını bekliyor. Kısaca Ali çok şey beklemiyor. Onu olduğu gibi kabullenmenizi istiyor.


ALİYE YÜCEL

9 Kasım 2014 Pazar

MERHABA VE ELVEDA


ALS hastalığına dikkat çekmek için yapılan Ice Bucket Challenge (Bir Kova Buz) kampanyasını duymayan kalmadı. Böylece herkes bu tedavisi olmayan kas hastalığını öğrendi. "Merhaba" da ALS hastalığına dikkat çekmek için yapılmış kısa bir film. Bu nedenle bir sosyal sorumluluk niteliğini de taşıyor. 20 dakikalık filmde, ALS hastası bir adam ve kızı arasındaki ilişki anlatılıyor. Filmin oyuncuları; Fadik Sevin Atasoy, Sönmez Atasoy, Paxton Winters, Nursel Köse ve İskender Altın. Yapımcılığı Mandy Menaker yaptığı filmi yönetmen Lauren Brady yönetmiş.

Filmin konusuna gelince: Özge (Fadik Sevin Atasoy) Amerika'da yaşayan genç bir cerrahtır. İstanbul'daki halası (Nursel Köse) bir gün onu babasının hastalığı için arar. Bunun üzerine Özge sevgilisi Brian'la beraber hemen İstanbul'a gelir. Babası Osman (Sönmez Atasoy) ALS hastasıdır. Hızla ilerleyen bu hastalığı kabullenmek tüm aile için hiç de kolay değildir. Özge çok sevdiği babasıyla ilgilenmek için İstanbul'da kalmakla, kariyeri için Amerika'ya gitmek arasında bir karar vermek zorundadır...

Amerikan yapımı Merhaba Türkiye'de; hem Türkçe, hem de  İngilizce olarak iki dilde çekilmiş. Filmin bazı sahneleri ALS-MNH Derneği'nde gerçekleştirilmiş. Lauren Brady, Dr. Alper Kaya'ya hastalık ve ilerleyişi hakkında danışmış. 2011 yılı yapımı film 6 dalda birden ödül almış. Fadik Sevin Atasoy, bu filmdeki oyunculuğuyla New York University Tisch - First Run Film Festivali'nde "En İyi Kadın Oyuncu" ödülünü kazanmış.


Genç yönetmen Lauren Brady, Merhaba'da kendi hayat hikayesinden esinlenmiş. Babasının da ALS hastası olması sebebiyle, böyle bir film çekerek farkındalık oluşturmak istemiş... Lauren Brady ve Fadik Sevin Atasoy önceden tanışıyormuş. Brady, filmi Türkiye'de çekmeye karar vermiş. Fadik Sevin Atasoy ise bu film teklifini alınca, babasıyla görüşerek onu da bu filmde oynamaya ikna etmiş. Böylece baba kız filmde karşılıklı oynamışlar...

Filme konu olan hastalığa gelince: ALS; merkezi sinir sisteminde, omurilik ve beyin sapı denilen bölgenin motor sinir hücrelerinin kaybı nedeniyle meydana geliyor. Bu hücrelerin kaybı nedeniyle kaslarda güçsüzlük ve erime başlıyor. Önce ellerde, bacaklarda, ağız ve dilde meydana geliyor. İlerleyince tüm vücut etkileniyor. Genellikle 40-50 yaşlarında başlıyor ve erkeklerde daha sık görülür. Zihinsel fonksiyonlarda ve bellekte ise bir kayıp olmuyor. ALS'nin kesin tedavisi yok. Bu nedenle tedavisi ve bakım süreci oldukça zor... Filmde de buna değiniliyor.

Merhaba'yı izleyen engelli, engelsiz herkes bu filmden çok etkilenecek bundan eminim... Bir engelin olumsuz etkilerini görmeye başlamak ve bunu kabullenme süreci çok güzel aktarılmış. Pek çok engelli kendi yaşadıklarını beyazperdede görmüş oluyor. Filmde çok dokunaklı sahneler var. Hele baba kızın veda sahnesi görülmeye değer. Bazen çaresizliğe üzülüyorsunuz, bazen de aile olmak böyle bir şey diyorsunuz... Usta oyuncu Sönmez Atasoy engelli rolüyle öyle başarılı ve inandırıcı ki ki gözleriniz doluyor. Filmde kim, neye, kime merhaba diyor, onu bulmak da size kalıyor!


ALİYE YÜCEL


2 Kasım 2014 Pazar

ZİHNİYETİN BÖYLESİ


Olay Ankara'da yaşandı. Bir çok polemiğe sebep olduğu için de pek çok haberi yapıldı. Şimdi bu yazıyı okuyanların bir çoğu da görmüştür, duymuştur eminim. Bir gazi ile otobüs şoförü arasında geçen tartışmadan bahsedeceğim. Bu konu çeşitli siyasi olaya alet edildi. O haklı, bu haklı demeyeceğim. Zaten şoför haklı bile olsa haksız durum düştü. Araçta bulunan kamera kayıtları da yapılan haberlerde gösterildi. Böylece her şey ortaya çıktı...

Olay şöyle gelişiyor. Gazi Yılmaz Yiğit,  Ankara'da bir belediye otobüsüne biniyor. Otobüsün şoförü gaziye kartını basmasını söylüyor. Gazi'de kartının arka cebinde olduğunu, her iki eli de olmadığı için çıkaramadığını söylüyor ve şoförden yardım istiyor. O andan itibaren şoför açıyor ağzını yumuyor gözünü... "Sizin gibi şerefsizlerden bıktım. Bana ne. Çıkarmak zorunda mıyım? Bunlar hep böyle. Benim için mi kollarını kaybettin? Sana iyi olmuş, iyi ki kaybetmişsin. Senin gibi şerefsiz bir gaziden 2 bin 500 TL. tazminat aldım, benim için mi gazi oldun? Şerefsiz..." gibi bir çok hakaret ettikten sonra gazinin kollarını kastederek "Allah görmüş de elini almış işte..." diyor.

Güzel bir sözümüz var "Kavgada bile söylenmez." Bu şoför söylüyor işte... "Allah görmüş de elini almış işte..." diyebiliyor. Böylesine bir hakareti hiç kimse hak etmez... Gazi Yılmaz Yiğit, 7 yıl Özel Hareket Birliği'nde görev yapmış. Yanında bir çok arkadaşı şehit olmuş. O ise iki kolunu, sağ ayağını ve bir gözünü çatışmada kaybetmiş ve bunun sonucu olarak da gazi unvanını almış biri...


Ankara'da belediye otobüsü şoförü Vahit Çatal ile Gazi olan Yılmaz Yiğit arasında yaşanan tartışmada olay kamuoyuna yansıyor. Ankara EGO Genel Müdürlüğü de Gazi Yılmaz Yiğit'in şikayeti üzerine böyle bir girişimde bulunan şoför açığa alıyor. Gazi ve arkadaşları Ankara Büyükşehir Belediyesi önünde basın açıklaması yapıyorlar. Ama şoför Vahit Çatal görevine dönüyor... Olay büyüyor da büyüyor...

Bu konuyu bir siyasi tartışma için yazmıyorum. Engelliler bunlara alet edilse de, engellilik bunların üstünde bir kavram diye düşünüyorum. Engellilik siyasete asla alet olmamalı... Ben burada başka bir şey söylemek istiyorum. "Allah görmüş de elini almış işte..." Ne demek? Bu nasıl bir zihniyet? İnsan nasıl böyle düşünebiliyor ve bunu hiç utanıp, sıkılmadan uluorta söyleyebiliyor. İnsan duyduklarına inanamıyor. İnanmak istemiyor.

Maalesef böyle bir zihniyet var. Ben de bu gibi söylemlere şahit oldum. Bu zavallılar, bir eksiklik ya da bir engel gördüklerinde böyle düşünebiliyor. "Bunun için görmüyor, onun için duymuyor, onun için kolu yok, bunun için bacağı yok" diyebiliyor. Bu tür bir düşüncede olmak ne büyük bir yanılgı, ne büyük bir yanlış... Allah'ın kime, neyi, niçin verdiğini anlamışlar gibi... Allah'ın kime, neyi, niçin verdiğini kim bilebilir? Böyle bir konuda neye güveniyorsa artık... Yarın bir kaza geçirip bir uzvunu kaybederse, Allah neyi görmüş olacak?


ALİYE YÜCEL