> Engeloji : Engelli Ayrımcılığı

Translate

Engelli Ayrımcılığı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Engelli Ayrımcılığı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

31 Ekim 2022 Pazartesi

SAĞLAMCILIK (ABLEİSM)

  

Sağlamcılık (Ableism), engellilere yönelik ayrımcılıktır. Bu ayrımcılık kasıtlı veya kasıtsız olabilir. Bedenlerin ve zihinlerin işleyişinin doğru bir yolu olduğu ve bundan sapan herkesin aşağılık olduğu inancına dayanır. 

Sağlamcılık, engelli insanların kusurlu olduğu ve düzeltilmesi gerektiği fikri etrafında toplanır. Kişiselden kurumsala kadar değişen şekillerde ortaya çıkabilir ve engellilerin engelli olmayan insanlardan "daha az" olarak kabul edildiği birçok yolu içerir.

Sağlamcı bakış açısına sahip olan kişiler engelliliği bir hastalık, acizlik, bağımlılık ve muhtaçlık gibi görme eğilimindedirler. Engelliliğe geleneksel bir perspektiften bakan bu kişilerin; engellinin bedenini ve davranışlarını hedef aldığı, dışladığı, ötelediği ve  küçümsediği bilinen bir gerçektir. 

Sağlamcılık, 1960'ların ve 1970'lerin sivil haklar hareketlerinde başlamış, ancak bu terim ilk olarak 1986 yılında Londra Haringey Belediyesi Konseyi tarafından bir basın açıklamasında yazılı olarak kullanılmıştır. Bu terim geçen yüzyıla kadar kullanılmasa da sağlamcılığın tarihi çok daha geriye uzanır. 

Sağlamcılık (Ableism), birçok biçimde olabilir. Engelli öğrencilerin ayrı okullara okuması, erişilebilirliği bina tasarım planlarına dahil etmemek, asansör düğmelerinde vb. Braille alfabesi olmayan binalar, erişilemeyen web siteleri oluşturmak, engelliliği bir nokta olarak kullanmak, engelli insanlarla alay etmek, engelli diye işe almamak gibi...

Engeli yok diye, engelsiz diye kendini üstün saymak ilkel bir düşünce tarzıdır. Bilinmez ki herhangi bir engelli sizden bir yönden üstün olabilir. İşte bunu hep göz önünde de tutarak ve bunu unutmadan yaşamak gerekir. 

ALİYE YÜCEL

8 Ağustos 2022 Pazartesi

BEYONCE VE ENGELLİ AYRIMCILIĞI


Dünyaca ünlü şarkıcı Beyonce, yeni şarkısında "engelli ayrımcılığı" yaptığı için büyük eleştiri aldı. 

The Hill’deki habere göre, Renaissance albümünde yer alan “Heated” isimli şarkıda geçen ve serebral palsililere yönelik hakaret kabul edilen 'spaz' kelimesinin geçmesi büyük tepki topladı. 

Argoda “kontrolü kaybetmek” anlamına gelen “Spazzin’” ifadesi eleştirilerle karşılandı. İfadeyi eleştirenler, argodaki anlamı farklı olsa da sözün serebral palsinin bir alt türü olan spastik diplejik hastaları için kötü bir ifade olabileceğini söyledi. 

Engellilik savunucusu Hannah Diviney, Twitter'da "@Beyonce yeni şarkısı 'Heated'de 'spaz' kelimesini kullandı. Bu bana, engelli camiasına ve Lizzo ile yapmaya çalıştığımız ilerlemeye tokat gibi geliyor..." diyerek bu yolda daima 'daha iyisini yapmalarını' söylemeye devam edeceğini açıkladı.

Şarkıcının sözcüsü ise, eleştiriler üzerine yaptığı açıklamada “Kelime, bilinçli şekilde kötü bir niyetle (yaralayıcı bir şekilde kasıtlı olarak) kullanılmamıştır. Ancak değiştirilecek...” dedi. 

Böylece Beyonce, engellilere hakaret içeren şarkısını değiştirip baştan kaydedeceğini açıklayarak geri adım attı. 

Daha önce de şarkısında aynı kelimeyi kullanan Rapçi Lizzo da yapılan eleştiriler üzerine şarkısını değiştirmek zorunda kalmıştı.

ALİYE YÜCEL

10 Kasım 2019 Pazar

ENGELLİYİ YUHALAMAK

Haberi duymusunuzdur. Aksaray'da bir ilkokulda eğitim gören otizmli çocukların sınıflarının kapatılması isteyen veliler çocukları yuhaladı. Olay Aksaray Mehmetçik İlkokulu'nda meydana geldi. 
Veliler, aynı okulda  eğitim gören diğer  öğrencilerin velileri okulun çıkış saatinde toplanarak bu eylemi gerçekleştirdi. Bu olay doğal olarak büyük tepki gördü. Aksaray Valiliği'nden de açıklama geldi. Milli Eğitim Bakanlığı, olayla ilgili soruşturma başlattı.
İşin ilginç yanı bu skandal olaya okul müdürü de ortak. Velilerin, otizmli çocukların kendi çocukları ile aynı okulda eğitim görmesine karşı çıktığı ve okul müdürünün de bu eylemi desteklediği ortaya çıktı.
Otizmli öğrencinin velileri ise otizmli çocukların dışlandığını, onların diğer öğrencilerden farklı yerde yemek yediğini ve eğitim gördüğünü, giriş çıkış yerlerinin bile farklı olduğunu belirterek yine de bu eylem yaptıklarını belirtti.
Çocuklarının ellerinden tutup “otizmli çocukları istemiyoruz” diyerek slogan atan aileler çocuklarını düşünüyor olamazlar. Çünkü  böyle bir olayı yaparak onlara en büyük zararı verdiler.
Utanç verici... Bu durumda kendi çocukları da olabilirdi. Çocuğa karşı eylem olabilir mi? Engelli çocuğa karşı eylem yapılabilir mi?

ALİYE YÜCEL



8 Nisan 2018 Pazar

ANNE VE KIZININ GÜCÜ



Amerika'nın Kuzey Carolina eyaletinde yaşayan Natalie ve Mark Weaver çiftinin üç çocukları var. İlk çocukları Sophia; yüzünde, ellerinde ve ayaklarında deformasyon olduğu halde dünyaya gelmiş. Sophia, daha bir yaşında iken nörolojik bir hastalık olan "Rett Sendromu" teşhisi konulmuş... Şimdi dokuz yaşında olan küçük kız doğduğundan bu yana tam 22 kez ameliyat geçirmiş... Yürüyemiyor, konuşamıyor, bir tüp yardımıyla besleniyor. Ailesiyle, çıkardığı sesler ve göz teması yardımıyla iletişim kuruyor.

Rett Sendromu; X kromozomunun üzerinde bulunan MECP2 geninin kusurlu olmasından dolayı meydana geliyor. Sendromu, ilk kez Dr. Andreas Rett tanımlamış. Özellikle kız çocuklarında görülüyor. Çünkü, bu hastalığı yakalanan erkek ceninler doğmadan ölüyor. Rett sendromlu çocuklar;  bir, bir buçuk yaşına kadar normal ve normale yakın gelişim gösteriyorlar. Sonra duraklama ve gerileme sürecine giriyorlar. El becerileri ve konuşma yetenekleri kayboluyor. Rett Sendromu olan çocuklarda; denge bozukluğu, yürümede zorlanma, solunum güçlüğü, bel kemiği eğriliği gibi pek çok etkiler görülüyor.

Ailesi, Sophia'nın yüzündeki deformasyon nedeniyle söylenenler yüzünden çok incindiği için onu tam 7 yıl boyunca gizlemişler. Sonra anne Natalie, hayatın bu şekilde süremeyeceğini anladığı için kızını ortaya çıkarmış. Bunun üzerine sosyal medyada pek çok kişi Sophia'ya hakarete varan sözler sarf etmeye başlamışlar. Hiç doğmaması gerektiğini, ölmesi gerektiğini yazıyorlarmış... Natalie ise, kızı ve onun gibi olan çocuklara gösterilen; nefret, zorbalık, alay, küçümseme gibi tavırlara karşı çıkmaya ve savaşmaya karar vermiş.


Sosyal medyadaki paylaşımlarla mücadele etmeye çalışan Natalie, bir gün kürtajla ilgili bir paylaşım görmüş. Bu bardağı taşıran son damla olmuş... Kürtajı öven bir paylaşımda Sophia'nın fotoğrafı kullanılmış... Natalie, bunun üzerine twitter hesabını şikayet etmiş ancak mesaj silinmemiş. Buna çok sinirlenen Natalie Weaver, Rett sendromlu kızı Sophia için yapılan hakarete dayanamayıp bir savaş açmış. Medyanın da gücünü kullanarak bir hareket başlatmış.

Natalie, gücü sayesinde bu savaşı kazanmış. Bu paylaşımı yapan tweet silinmiş, yazan kişinin hesabı askıya alınmış... Twitter yetkilileri Natalie Weaver'den özür bile dilemişler. Bunun üzerine Twitter; artık engelli kişilere karşı kırıcı, tehditkar ve nefret içerikli söylemlerin de yasaklar arasına girdiğini açıklamış. Ayrıca; dil, din, ırk, cinsiyet ve yönelim gibi doğrudan hedef alınması yasak olan kategorilere "engel" seçeneği de eklenmiş... Natalie'nin kızını korumak için verdiği bu zafer bütün engellilerin yararına olmuş...

Engelli haklarının savunucusu Natalie, kızı ve diğer engellilerin hakları için savaşmaya devam edecek... Sophia, bakıma muhtaç ve zor bir hayat yaşasa da oldukça mutlu bir çocuk... Annesi, babası ve iki küçük kardeşi onu çok seviyor. Annesi onun mükemmel olduğunun düşünüyor. Natalie kızı için: "Tanıdığım en güçlü insan..." diyor. Mutlaka öyle olmalı, çünkü hayatta baş etmesi gereken çok şey var. Sosyal hayata katıldığında olumsuz bakışları işte bu gücü ve özgüveni sayesinde aşacak...

ALİYE YÜCEL

20 Aralık 2015 Pazar

TRUMP KABAĞIN SAHİBİNİ BİLİR Mİ?


Geçtiğimiz ay, Donald Trump'un engelli bir muhabire olan davranışını, onunla alay etmesini dünyada duymayan kaldı mı bilmiyorum. Sanırım duyanların çoğu da şaşırmış ve kınamıştır. Çünkü yaptığı inanılır gibi değil. Gaf olarak adlandırıldı ama bu gaftan da beter bir durum. Üstelik bu kişi sıradan biri de değil! Engelliye böyle bakan biri "Başkan" olacak! Hem de Amerika'ya... İçler acısı bir durum...

ABD'de 2016 yılında yapılacak seçimlerde aday adayı olan ünlü iş adamı Donald Trump, Güney Carolina'da yaptığı seçim konuşmasında New York Times muhabiri Serge Kovaleski'yle engelinden dolayı alay etti. "Konjenital eklem sendromu" olan muhabirin hareket ve konuşmasını taklit etti. Serge Kovaleski, eklemlerin hareket kabiliyetini engelleyen bir hastalık olan "konjenital eklem sendromu" nedeniyle özellikle sağ kolu ve elindeki hareketlerde kısıtlılık yaşıyor.

Donald Trump, miting konuşmasında, Kovaleski için "İyi bir muhabir..." diye bahsedip, sonra da "Şimdi bu zavallı adamı görmelisiniz..." diyerek kollarını ve ellerini tuhaf hallere sokup çarpıtarak Serge Kovaleski'yi taklit ve alay etti. Trump'ın yaptığı bu eylemden sonra New York Times bir açıklama yaptı. Açıklamada "Donald Trump'ın muhabirlerimizden birinin görünüşüyle alay etmesini çok çirkin buluyoruz" ifadesi kullanıldı.


"Kabağın da Sahibi Var!" hikayesini bilirsiniz.Trump'un haberini duyduğumda aklıma hemen bu hikaye geldi. Hikayeyi bilmeyenler için anlatayım. Bilenler içinde hatırlatayım:
Bir derviş berberde tıraş olurken, mahallenin kabadayısı gelir ve başına vurarak, "Kalk bakalım kabak. Tıraş sırası bizde!" der. Dövene elsiz, sövene dilsiz olan, halktan gelenin Hak'tan geldiğine inanan derviş sabreder. Kabadayıya berber de bir şey diyemez. Derviş "La Havle. Ya sabır!" diyerek tıraş olmayı bırakıp, yan koltukta oturup beklemeye başlar. Fakat kabadayının dili durmaz. Tıraş boyunca "kabak aşağıya, kabak yukarı" diye hakaret etmeye devam eder. Dervişi sürekli aşağılar...

Sonunda kabadayının tıraşı biter ve çeker gider. Fakat, kabadayı sokağa adım atar atmaz kontrolden çıkan bir at arabası gelir kabadayıyı altına alır, sürükler ve feci bir şekilde ezer. Bu manzarayı gören berber, dervişe dönüp "Derviş biraz ağır olmadı mı?" diye sorar. Derviş: "Hayır! Kabadayının hareketleri Allah'a dokunur diye aklıma geldi ve içimden hakkımı da helal ettim. Ama bu kabağın da bir sahibi var!" der.

Engelli birinin alay edildiği, aşağılandığı her durumda aklıma bu hikaye gelir. Bu kez de öyle oldu. İşte gördük! Bir kişi engelli ise böyle bir duruma maruz kalabiliyor.  Engelli kişi hangi sınıftan olursa olsun, kariyer yapmış, muhabir olmuş, Pulitzer Flaş Habercilik Ödülü'nü de almış olsa fark etmiyor. Engelinden dolayı alaya alınabiliyor. Bunu söyleyen kişi de dünyanın en büyük devletlerinden birinin başkan aday adayı olabiliyor. Ne denir bilemedim. Ama Donald Trump'a bu hikayeyi anlatmak isterdim. "Kabağın da bir sahibi var!" demek isterdim. "O bunu anlar mıydı?" derseniz. Hiç sanmıyorum. Engelliye bu bakış acısıyla bakan birinin bunu anlayacağından da şüphem var!


ALİYE YÜCEL         

1 Haziran 2014 Pazar

DERS KİTAPLARINDAKİ SAKATLIK


"Ders Kitaplarında Engellilik" konulu bir araştırma yapılmış. Bu araştırma İstanbul Bilgi Üniversitesi Sosyoloji ve Eğitim Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi (SEÇBİR) ile Toplumsal Haklar ve Araştırmalar Derneği (TOHAD) tarafından ortak bir çalışma ile gerçekleşmiş. İlköğretimde okutulan ders kitaplarıyla ilgili bu araştırma, Sabancı Vakfı Toplumsal Gelişme ve Hibe Programı tarafından desteklenmiş.

Sonuçları çok çarpıcı olan bu araştırma ile ilgili pek çok haber yapılmış. Bu haberlerdeki ortak nokta: Ders kitaplarında engellilerin yanlış tanıtıldığı. Engelli kavramı; güçsüz, düşkün, kusurlu, eksik, hasta, yaşlı, yetim, yoksul gibi kavramlar arasında yer almış... Böyle olunca da engelliler; aciz, bakıma ve yardıma muhtaç bireyler olarak görülmüş. Toplumun engelliye bakışındaki ön yargı ve ayrımcılık kitaplara da yansımış...

Bu proje kapsamındaki araştırmada 68 adet ders kitabı taranmış; Türkçe, Hayat Bilgisi, Sosyal Bilgiler, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi, Sağlık Bilgisi, Sosyoloji, Vatandaşlık ve İnsan Hakları kitapları tek tek incelenmiş. Araştırmanın sonucuna göre de çocukların eğitim aldığı ders kitaplarında engellilik olumlu bir şekilde sunulmamış, engellilerin yardıma muhtaç oldukları vurgusu ön planda yer almış... Engelliye destek, onlara yardım, onları topluma kazandırma gibi ifadelerle muhtaç olma hali vurgulanmış.

Kitaplarda engellilik farklılık olarak ele alınmış; onları kusur ve eksiklikleriyle kabul etmeli, yardım etmeli, acımalı, hatta bazen görmezden gelinmeli gibi olumsuz bir sunumlarla anlatılmış. Sağlıklı kişi - hasta kişi kavramlarından yola çıkılıp, engellilik hastalık olarak görülmüş... Kör, sağır, dilsiz diye adlandırılanlara da "iyi insan" olarak yer verilmiş... "Sakatlar, ama onlarda aslında iyi insanlar!" denilerek sosyal dışlama ilginç bir şekilde ortaya koyulmuş...


Kısaca toplumun genelinde var olan ön yargı, yanlış bakış, engelliyi küçük gören ve rencide eden tutum kitaplara da sirayet etmiş... Şimdi söyle düşünelim. Çocukların çevresinde engelini aşmış, normal bir engelli varsa ne ala! Yoksa çocuklar bu yazılanları gerçek sanacak! Engellilik gerçeğini çok yanlış öğrenecek, engellilere hep bu gözle bakacak ve ona göre davranacak...

İlköğretim ders kitaplarında engellilerin normal bir birey olarak görülmemesi gerçekten çok üzücü... Ümitsizliğe düşmemek elde değil. Öyle ya geleceğin büyüklerine engelliler böyle sunulursa, onlar engellileri böyle tanırsa çok kötü... Engellilerin doğru anlatımı ve olumlu sunumuyla ilgili yapılan çabalara rağmen böyle anlatımlar çok can sıkıcı... Engellilere yönelik bu yanlış bakış acaba ne zaman değişecek?

Artık  bu düşünce ve değerlendirmeler değişmeli... Engelliye bakış açısı böyle olmamalı... Engellilere yönelik yanlış bakışı yansıtan anlatımlar ders da kitaplarından uzaklaşmalı... Engelliler eşit görülmeli; küçümsenmemeli, acınmamalı, hor görülmemeli, yok sayılmamalı... Kitaplarda engellilere ayrımcılık yapılmaması ve sosyal hayatta eşit bir şekilde yer almaları gerektiği hiç vurgulanmamış. Oysa ki çocuklara anlatılacak ve öğretilecek bunlar olmalı. Yıl olmuş 2014 eğitim kitaplarında engelliye bakışa bak!

ALİYE YÜCEL

11 Mayıs 2014 Pazar

CEZANIN BÖYLESİ


Melo'ya verilmesi düşünülen ceza sayesinde çok ilginç bir gerçeği öğrendim. Felipe Melo, Galatasaray - Fenerbahçe derbisinde yaptığı hareketler nedeniyle Türkiye Futbol Federasyonu Hukuk Kurulu tarafından Etik Kurulu'na sevk edilmişti. Medya, Melo'nun ceza alacağı haberlerine çok yer verdi. Kurulun böyle cezaya yetkisi var mı? Melo ceza alır mı? Bunu bilemem. Ama beni Etik Kurulu'nun Melo'nun alması gereken ceza ile ilgili ifadesindeki bir ibare dikkatimi çekti, çok şaşırdım.

Etik Kurulu'nun yaptırımlarıyla ilgili maddede (Madde 22 - Yaptırımlar 2) "Kurul, ihlalin niteliğine göre, uyarma, kınama, huzurda kınama, yazılı ya da görsel medya aracılığı ile kınama veya ihlalin toplumdaki olumsuz etkilerini gidermeye yönelik olarak kişinin konferans vermesi veya engelli sporcularla ilgili organizasyonlara katılması gibi sportif ve eğitici yaptırımlara karar verebilir." ifadeleri yer alıyor.

Okuyanlar, "Şimdi ne var bunda?" diyebilirler... Şöyle bir cümle var: "... veya engelli sporcularla ilgili organizasyonlara katılması gibi..." Birinin suç işlediğini düşünüyorsunuz, tamam... Sportmenliğe aykırı bir davranışta bulunmakta suçtur, tamam... Suç cezasız kalmamalı, buna da tamam... Peki cezalardan biri de ne? Engelli sporcularla ilgili organizasyonlara katılmak... Ne garip değil mi? Cezaya bak!


Etik Kurulu'nun bu maddesinden anladığımıza göre engellilerle olmak ceza gibi görülmüş... Suç nedir? Ceza nedir? Dil çıkarma yüzünden engelli sporcularla ilgili organizasyonlara katılacaksın! Bu nasıl bir düşünce tarzıdır? Nasıl bir zihniyet tarafından hazırlanmışsa artık... Etik bir ceza! Ahlak dersi! Melo, bu cezaya dil çıkarmış olmasın?

Bu konuyla ilgili yapılan bazı haberlerde de Melo'ya maç oynamaması yönünde bir ceza verilemeyeceği, bunun yerine "derslik" bir ceza alacağı yazıyordu. Derse bakar mısınız? Suçlusun! Engellilerle ol da aklın başına gelsin! Çok saçma değil mi? Engelliye nasıl bakılıyor... Engelliyle bir arada olmak bir ceza... Ayrımcılığı görüyor musunuz?

Bu durumun bir de şu yönü var. Bir engelli, kendisinin yanında olmasından mutlu olacağı bir kişiyi (sporcu, sanatçı vs.);  sadece ceza aldığı için yanında olduğunu bilirse, bu kime ceza olur? Engellileri küçük düşüren ve rencide edenleri bu düşüncelerden ne zaman kurtulacağız? Bu ne kadar utanç verici bir yaptırım. Bu yaptırım gözden geçirilmeli ve mutlaka, ama mutlaka değiştirilmeli...

Bir yandan engellinin ayrımcılık görmemesi, olumsuz sunulmaması için uğraşılsın… Engelliye farklı bakmamak gerektiğini anlatılsın. Bunun mücadelesi verilsin… Ama böyle bir yaptırım olsun. İnsan inanamıyor. Şaka gibi... Bunu kimler hazırladı acaba? Hazırlayanlara sormak isterdim. Hiç engelli birini tanımışlar mı? Engelli ile olmak ceza mıdır? Kim bilebilir? Belki de mükafattır!


ALİYE YÜCEL

19 Ocak 2014 Pazar

ENGELLİ VİTRİN MANKENLERİ


Dünyada engellilere dikkat çekmek için çeşitli çalışmalar yapılıyor. Bunlardan bazıları gerçekten çok çarpıcı ve etkileyici oluyor. Geçtiğimiz Dünya Engelliler Günü nedeniyle Pro İnfirmis Vakfı'nın hazırlattığı kampanya da bunlardan biri... Bu kampanyada "engelli vitrin mankenleri" kullanılmış... Kısa boylu, skolyozu olan, kolu ve bacağı olmayan; engelli bedenlere sahip mankenler... Yani bildiğimiz cansız vitrin mankenleri bu kez kusursuz ölçülere sahip değiller.

İsviçre'deki Pro İnfirmis Vakfı, engelliler yararına bir sivil toplum kuruluşu... Vakıf engellilere dikkat çekmek için farklı bir reklam kampanyası yapmak istemiş ve bunu başarmış... Farklı bedensel engele sahip ikisi kadın beş kişinin vücut ölçüleri alınıp, tıpatıp aynı mankenleri yapılmış.. Daha sonra bu mankenlere üzerlerine uygun kıyafet giydirilmiş ve Zürih'te ünlü alışveriş caddesinde bir mağazanın vitrinine konulmuş...

Kampanyanın sloganı da büyük anlam taşıyor. "Kim mükemmel ki? Yaklaş..." Kampanya fikriyle, sloganıyla, tasarımıyla çok etkileyici... Engellilerinde bizlerden biri olduğunu ve onları görmemezlikten gelemeyeceğimizi anlatıyor. Ne güzel bir anlatım olmuş... Ne güzel bir iş çıkarmışlar... Yapılan bu çalışmaların hazırlık  ve yapım videosu da görülmeye değer...


Pro İnfirmis, bu başarılı kampanya için bir ajans ile çalışmış... Bu güzel işi ajans Jung von Matt Limmat ortaya koymuş... Bir ajansla çalışınca, profesyonelce bakış olunca böyle güzel ve etkili bir sonuç meydana gelmiş... Jung von Matt Limmat, daha önceki yıllarda da engellilerle ilgili çok etkili kampanyalara imza atmış... 2014 yılı için de bu konuda bir çalışma yapacaklarsa, ne olacağını merakla bekliyorum.

Manken denilince akla güzellikle beraber; uzun boy, mükemmel hatlar ve eksiksiz vücutlar gelir. Mağazaların vitrinlerinde gördüğümüz o kusursuz vücutlu mankenler yerine; engelli mankenleri görünce, engellilerinde hayatın bir gerçeği olduğunu anlamış oluyoruz. Bu nedenle engelli vitrin mankenleri bize farklı bir bakış açısı getiriyor. İnsana bakışımızı sorguluyor. Zihnimizdeki engelleri yıkıyor. Üstelik bunu da çok çarpıcı bir biçimde yapıyor.

Şimdi bu çalışmanın bizde, Türkiye'de yapıldığını varsayalım. Nişantaşı ya da Bağdat Caddesi'nde ünlü mağazalara böyle engelli mankenler koyalım... Görenlerin tepkisi nasıl olurdu? Bir düşünelim bakalım... Engellilerle ilgili düşüncelerimizde ne kadar samimiyiz? Empati yapabiliyor muyuz?  Gerçek şu ki, pek samimi olduğumuz söylenemez. Üstelik empati konusunda da hiç başarılı değiliz. Engellisi, engelsizi herkes toplumun bir parçası, ama maalesef pek çok alanda bu unutuluyor. Engelliler görmezden geliniyor.

ALİYE YÜCEL

10 Kasım 2013 Pazar

HANDE YENER SAKAT MI?


Hande Yener'i bilirsiniz... Tanırsınız... Ama belli ki o bizi, yani engellileri hiç bilmiyor, iyi tanımıyor! Tanısa bu saçma kelimeler ağzından çıkar mıydı? "Kör müyüm? Topal mıyım? Sakat mıyım? Yaşlı mıyım yaaa? Tabi ki sevgilim var..." Şarkıcı Hande Yener'in "Sevgiliniz var mı?" sorusuna hiç çekinmeden, rahatlıkla verdiği cevap işte bu...

Magazin muhabirlerinin sıkça sorduğu bir sorudur: " Hayatınızda biri var mı? Sevgiliniz var mı? " Bu soru geçenlerde Hande Yener'e de sorulmuş...  O da bu soruyu "Evet var", "Hayır yok" diye cevap vermek yerine ilginç ve saçma bir açıklamayla cevapladı. "Sakat mıyım? Kör müyüm? Topal mıyım? Yaşlı mıyım yaaa? Tabi ki sevgilim var..." Tesadüfen gördüm, duyunca da çok şaşırdım, inanamadım.

Anlıyoruz ki Hande Yener'e göre; kör, topal, sakat, yaşlı olanların sevmeye ve  sevilmeye hakkı yok. Bunu söyleyen yeni yetme şarkıcılardan biri olsa; hiç üzerinde durmaz, gülüp geçerdim. Ancak bu yaşta, üstelik boyunca bir çocuğu olan bir kadın söyleyince, insan ister istemez çok şaşırıyor ve üzerinde de düşünüyor. Çok garip... Hiç engelli bir çift görmedi mi? Oysa pek çok örneği var...

Kör, topal, sakat birinin sevgilisi olamaz! Böyle biri kimseyi sevemez, kimse de onu sevemez... Sevmek ve sevilmek için genç, güzel, elinin ayağının düzgün olması gerekir! Engelinle baş edebilirsin, pek çok işi başarabilirsin. Ama birini sevip, sevilemezsin. Neden? Engellisin! Hande Yener böyle biliyor... Ama çok yanlış biliyor. Engelli olmak sevmeye, sevilmeye engel olabilir mi? Sevmek kalp, beyin ve ruh işi değil mi? Peki kendisi bundan sonra engelli olsa sevip, sevilmeyecek mi?


Bu cevap engelliler üzerindeki bir yargıyı ortaya koymuş oluyor. Engelliye toplumumuzda nasıl bakıldığını gösteriyor. Evet pek çok kişi böyle düşünüyor. Hande Yener bunu açıkça dillendiriyor. Engelliler toplumda normal dışı olarak algılanmış ve medyada da genellikle böyle sunulmuştur. Gördüğümüz baskın görüntüler, engellilerin başarısız ve trajik bir yaşam sürdükleri… Normal olmanın ve normal bir hayat sürdürmenin “engelli olmamaktan” geçtiği!

Ülkemizde maalesef engellilerle ilgili algılama ve tanımlama yanlışlığı yaşanıyor. Genelde normal insanlar (!) engellileri, korku, acıma ya da Hande Yener gibi küçümseme unsuru olarak görebiliyor. Maalesef engelliye böyle bakıldığı sürece onların hayatı zorlaşıyor. Onlar günlük hayatta yaşadığı her türlü engelin üstesinden gelebiliyor. Ama toplumun bu yanlış bakışı engellilerin hayatını çok güçleştiriyor.

Engelliler pozitif ya da negatif ayrımcılık yapılmadan, olduğu gibi kabullenilemez mi? Hande Yener ve onun gibi düşünenler; eksik sandıkları, eksik saydıkları insanlara tam bakamaz mı? Engellileri küçük düşüren ve rencide sözlerden kaçınmak çok mu zor? Belki de sakat, kör, topal olanların değil; Hande Yener ve onun gibi düşünenlerin sevmeye, sevilmeye hakları olmamalı...


ALİYE YÜCEL

22 Eylül 2013 Pazar

YAZIK, ÇOK YAZIK!



Bir milletvekilinin engellilere ve engelli ailesine bakış açısından bahsetmek istiyorum. Adalet ve Kalkınma Partisi'nin engelliler için yaptığı çalışmaları anlatmaya çalışırken; engellileri rencide eden, onlara hakarete varan sözler sarf eden  bir düşünceden... Tekirdağ Milletvekili Ziyaeddin Akbulut'un engelliler için söylediği sözleri şaşkınlıkla ve üzülerek okudum.

Haberi bilmeyenler için: Tekirdağ Çerkezköy'de Müjgan Serkan Karagöz Mesleki ve Özel Eğitim Merkezi'nin açılış töreninde konuşan AK Parti Tekirdağ Milletvekili Ziyaeddin Akbulut, hükümetin engelliler için çıkardığı yasaları hatırlatarak "Bu insanlar sokağa çıkamıyorlardı, evlerde saklanıyorlardı. Anneleri babaları bu insanları sokağa çıkarmaya sıkılıyordu, utanıyordu. Ama hükümetimizin 2005 yılında çıkardığı yasa ile biz engellileri insan yerine koyduk, adam yerine koyduk. Bazıları 'Eskiden evimizdeki engelli, yatalaklar bir an önce ölse de kurtulsak diye Allah'a yalvarırdık' diyordu. Şimdi 'Aman ölmesin, evimizin bereketi bu. Ben onun yüzünden devletten 450-500 lira bakım ücreti alıyorum, aman ona bir şey olmasın diye bakıyoruz' diyorlar. İşte zihniyet değişikliği bu..." dedi. (17 Eylül 2013)

Milletvekilinin, engellilerle ilgili yaptığı bu konuşmasına öyle çok yorum yazılmış ki... Ziyaeddin Akbulut AK Parti Milletvekili, ancak bunu bir siyasi tartışma için yazmıyorum. Engelliler bunlara alet edilse de, engellilik bunların üstünde bir kavram... Ben başka bir şey söylemek istiyorum. Bir milletvekili engelliye böyle bir bakış açısıyla bakabilir mi? Böyle bir zihniyet olur mu? Vekil böyle düşünürse milletten ne beklenir?

Bu ne talihsiz bir açıklama... Yazık, çok yazık! Adam yerine koymak, insan yerine koymak ne demek? Bunlar aslında insan değillerdi... Eee... Peki önceden bunlar neydi? Bunu açıklasaydı da bilseydik. Ne üzücü… Nereden bakarsak bakalım çok kötü... Engelliler için söyledikleri çok acı... Aileleri soktuğu durum içler acısı...


Engelliyi istemeyen aile, para için isteyebiliyor. Böyle bir şey olur mu? Vekilin söylediklerinden ne gibi bir zihniyet değişikliği olmuş, onu da anlamak mümkün değil. Bakıma muhtaç bir engelinin ölmesi için dua eden bir zihniyetle, engelliyi geçim kaynağı gören bir zihniyet arasında nasıl bir fark var? Ne ile gurur duymuş onu da anlayamadım. Böyle bir zihniyeti para ile beslemek övünülecek bir şey de değil ki... Bu olsa olsa utanılacak bir durum olur.

Söylenecek ne çok şey var… Engelliler toplumda hep normal dışı olarak algılanıyor. Bize hep engellilerin başarısız ve trajik bir yaşam sürdükleri anlatılıyor. Normal olmanın ve normal bir hayat sürdürmenin “engelli olmamaktan” geçtiği empoze ediliyor. Engellileri küçük düşüren ve rencide edenleri bu düşüncelerden ne zaman kurtulacağız. Engelliler pozitif ya da negatif ayrımcılık yapılmadan, olduğu gibi kabullenilemez mi?

Akbulut “Yanlış anlaşıldım..." demiş... Ama, maalesef bu talihsiz söyler onun ağzından çıkmış... Zihniyetini ortaya koymuş... Bizler engelinin ayrımcılık görmemesi, olumsuz sunulmaması için uğraşalım… Bunun mücadelesini verelim… Bir milletvekili böyle düşünsün... Bırakın böyle düşünmeyi, konuşmasında da anlatsın... Herkesin, ama özellikle de yetkililerin ağzından çıkanları kulaklarının duyması gerektiğine inanıyorum.

Bu yazıyı kötü sözlerin % 50'sini içimde tutarak yazdım. Bir Tekirdağlı okur mu bilemem. Ama onu insan yerine koyup milletvekili seçenlere seslenmek istiyorum. Kime oy verdiğimize dikkat edelim. Artık insan yerine konulduğum için daha fazla yazmıyorum, burada susuyorum!

ALİYE YÜCEL