Geçtiğimiz
hafta Haber Türk'te yayınlanan Tarihin Arka Odası'na Prof. Dr. İskender Pala
konuk oldu. Ünlü edebiyatçımız; çalışma saatlerini ve sistemini anlatı.
Dinleyince bunca eser vermesinin ve başarısının tesadüf olmadığını
anlıyorsunuz. Programda genel olarak; edebiyat tarihimiz, aşk ve geçmişin bayramları konuşulsa da, daha
pek çok konu ele alındı. "Küfür etmek" de konuşulan konulardan
biriydi. Bunca güzel konu içinden neden küfür etmek konusunu seçtiğimi okuyunca
anlayacaksınız!
İskender
Pala, küfür etmek konusunda öyle ilginç bir ayrıntıdan bahsetti ki şaşırıp
kalmamak elde değildi. Programda anlattıklarınla yetinmeyip, bu konu hakkında
söylediklerini de okudum. Ünlü edebiyatçının anlatımına göre; Sözün 5 katmanı
varmış. Bunlar; Kelam (Allah sözü), Hadis (Peygamber sözü), sonra söz, sözden
aşağı laf (laf-ı güzaf) ve son olarak yozlaşmamış küfür gelirmiş. Hayata
şiirden bakan atalarımızın küfür etmesi bile bir sanat değeri taşıyormuş!
Pala,
küfür etmek ile ilgili şöyle devam ediyor: Kötü söz (küfür) her dilde vardır.
Eskiler küfürü şiir diliyle ederler, küfür sözcüklerini özenle seçerlerdi.
Küfürü öfkeyle değil, kişinin hatasını düzeltmek için söylerler, karşısındakini
incitmemeye özen gösterirlerdi. Küfürlerinde edep ve latife bulunur idi. Hatta
küfürün sözcüklerini seçemeyenler için bazı kişilerce özel dükkanlar kurulurdu.
O dükkanların biri de Eyüp Sultan'daydı.
Vaktiyle
Eyüp Sultan'da birçok helvacı dükkanı varmış. Helva, kelime anlamı itibariyle
şeker demektir. Yani eskiler bugün kullandığımız şeker sözcüğünün helva
biçiminde kullanırlardı. Bu helvacılardan bir tanesi var ki şeker satmanın
yanında küfür de satarmış. Biri başka birine küfredeceği vakit bu adamdan küfür
satın alırmış. Küfür satan adam, bir müşteri geldiğinde onun dükkana helva için
mi küfür için mi geldiğini gözünden tanır ve ona göre davranırmış. Mesela,
küfür satacaksa hokka ve divitini alır. Müşteriye, "Okuma yazman var
mı?" diye sorar. Eğer, okuma yazma bilmiyorsa kimsecikler duymasın diye
müşteriyi kulağına yaklaştırır gelen adam söyler. Küfürü yazar ve söyleyen
kişiye telif ücretini verir imiş.
Başka
bir müşteri geldiğinde ise maksadının helva ile alakalı olmadığını küfür için
geldiğini anlar ve "Alıcı mısın? Satıcı mısın?" diye sorar.
"Alıcıyım" derse. "Gel kardeş. Otur söyle..." der. Küfürü
satmadan önce birkaç sual sorar. O sualler şöyledir:
1-
Küfürü kime edeceksin?
2-
Küfür etmeni gerektirecek ne yaptı?
3-
Toplum içindeki itibarı ve görevi nedir?
4-
Küfür edeceğin kişinin bedenen bir arızası (sakatlığı) var mı?
Evet...
Bu soruları cevapladıktan sonra tüccar, uygun olan küfürü alıcıya verirdi...
Söyleşilerinde
bunları anlatan Pala, programda da "Kişinin bedenen bir arızası
(sakatlığı) varsa o yönde küfür yazılmaz ve söylenmezdi..." diye ilave
etti. Ne büyük bir hassasiyet ve incelik değil mi? Öyle ya, küfür insana
söylenecek en kötü sözdür. Orada bile engelli kişi düşünülerek hareket edilmiş.
Engellileri küçük düşüren ve rencide edenler kullanmamış. Oysa halk arasında;
kör, topal, sağır, deli, şaşı, kambur gibi engellileri niteleyen kelimeler
rahatlıkla söyleniyor. Bunlar lakap olarak veriliyor. Bunlar söylenerek alay
ediliyor. Yani küfür için bile tercih edilmeyen, küfürde bile söylenmeyen
sözler rahatlıkla sarf ediliyor. Küfürde bile söylenmeyen sözler duymamak
dileğiyle...
ALİYE
YÜCEL