> Engeloji : Otizm

Translate

Otizm etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Otizm etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

8 Temmuz 2024 Pazartesi

GOYO


Otizmli kişilerin konu edildiği bir çok film var. Yağmur Adam, Benim Adım Khan, Mary ve Max, Adam gibi. Adını buraya yazamadığım bir çok film... Goyo da bunlardan biri. 2024 Arjantin yapımı filmin hem yönetmeni ve senaristliğini Marcos Carnevale yapmış. Romantik dram olan filmin oyuncuları; Nicolas Furtado, Nancy Dupla, Soledad Villamil, Pablo Rago ve Cecilia Roth.   

Filmin konusu şöyle: 
Otizmli genç bir müze rehberi olan Goyo, kardeşleri sayesinde hayata tutunmuştur. Piyanist olan ablası ona annelik yapar, ağabeyi ile ilişkisi ise çok samimidir. Hayatı bir rutin içinde giderken müzeye yeni gelen kendinden yaşça büyük güvenlik elemanı Eva'ya aşık olur. Yaşadığı hayal kırıklığı ile dengesi bozulur. Böylece kendini alışık olmadığı duygularla baş etmeye çalışırken bulur. 



Goyo da asperger sendromlu bir çok kişi gibi çok zeki ve birçok özel yeteneği var. Van Gogh hayranı olan Goyo çok güzel resim yapıyor. Kültürlü, ezberi kuvvetli, sanat konusunda oldukça bilgili... Müzeye gelen ziyaretçilere eserlerle ilgili bilgileri ayrıntılı olarak anlatabiliyor.  

Filmde, Goyo ve çevresindeki kişilerin onunla ilişkileri de insana farklı bir bakış açısı veriyor. Sevginin, ilginin , anlayışın ve yardımın otizmli kişiyi nasıl normalleştirdiğini görüyoruz. İlaçlarını da düzenli almasını es geçmeyeyim. 

Goyo'yu canlandıran Nicolas Furtado süper bir oyunculuk çıkarmış. Otizmli birini çok güzel canlandırmış. Otizmli birini tanımış mı? Nasıl bir bir gözlem yaptı? diye sormak isterdim. 

Farklılıkların bulunduğu bu aşk insana imkansız gelse de filmi izlerken neden olmasın diyebiliyorsunuz. Engelli duyarlılığı taşıyan herkese tavsiye ederim.

ALİYE YÜCEL

2 Nisan 2024 Salı

OTİZM FARKINDALIK GÜNÜ



Bugün 2 Nisan Dünya Otizm Farkındalık Günü.

Birleşmiş Milletler, 2008 yılında otizm konusunda farkındalık meydana getirmek ve sorunlarına çözüm aramak nedeniyle 2 Nisan gününü Dünya Otizm Farkındalık Günü olarak ilan etmiştir.

1 yaş civarı bir çocuk, anlaşılır kelime söylemiyor, kendi adına tepki vermiyor, göz teması kurmuyor, gülümsemiyor, sesin geldiği yöne başını çevirmiyor, ağrılı durumlarda tepkisiz kalıyor, bir şeyi gösterirken işaret parmağını kullanmıyor, o
yunlara gereken ilgi göstermiyor, ayakta durduklarında sallanıyor ve parmak uçlarında yürüyorsa otizm açısından değerlendirmelidir.

Otizm Farkındalık Günü için mavi renk seçilmişti. Ancak, rota otizm farkındalık rengi olan maviden, kabullenmenin dikkat çekici rengi olan kırmızıya çevrildi.

ALİYE YÜCEL 

19 Mart 2024 Salı

TALLULAH WİLLİS OTİZMLİ



Ünlü sinema yıldızları Bruce Willis ve Demi Moore'un kızlar kızı Tallulah'a otizm teşhisi konulduğu haberlerine rastladım. Kim, nasıl, ne şekilde engelli hale gelir bilinmiyor.

30 yaşındaki Tallulah Willis sosyal medya hesabında babasıyla birlikte olduğu bir videosunu yayınlıyor ve ardından kendisine otizm teşhisi konulduğunu açıklıyor. 

Instagram'dan açıklama yapan Willis "Sanırım teşhisim hakkında ilk kez açıkça konuşuyorum. Geçtiğimiz yaz öğrendim ve hayatımı tamamen değiştirdi..." diyor.



Tallulah Willis, daha önce anoreksiya nervoza ve depresyonla mücadelesi hakkında açıklamalar yapmış.
 
Onun  "Otizmliyim..." açıklaması ilginç geldi. Demek ki bu durumunun farkında... Tallulah, bu konu da neler yaşadı bilemeyiz. Ancak 30 yaşına kadar hastalığına bir teşhis konmamış... Oysa ki otizmli kişilerde erken teşhis çok önemli...

Kim bilir bu durumda olan ne çok insan vardır. Bilmeden yaşıyorlar. Otizm konusunda daha fazla farkındalık çalışmaları yapılması gerekiyor. 

ALİYE YÜCEL 


23 Ocak 2023 Pazartesi

ATEŞ KUŞU SABİT

Dizi ve filmlerde engelli farkındalığı adına güzel adımlar atılıyor. Her dizi ve filmi izlemek imkansız ancak bazen bu dizilere rast geliyorum. Özellikle de otizm farkındalığını konu alanlara... İşte ATV'nin yeni dizisi "Ateş Kuşları" da bunlardan biri...

Dizinin konusu kısaca şöyle: Ateş Kuşları; sokak çocuklarının zorluk, çaresizlik ve acılara rağmen hayata tutunma çabalarını ele alıyor. Hikaye, kendilerine "Köksüzler" diyen; en büyüğü 13, en küçüğü 6 yaşında, biri kız, biri otistik, beş sokak çocuğunun, çöplükte kırk günlük bir bebek bulmalarıyla başlıyor. Kendilerine "Köksüzler" diyen çocuklar büyüyor ve "Ateş Kuşları"na dönüşüyorlar.


Ateş Kuşları dizisinde baş karakterlerden biri otizmli Sabit Ateş. Adının aksine hiç sabit duramayan biri. Babası otizmli olduğu için sokağa bırakınca saatlerce sallanarak beklemiş. Sonra sokak çocuğu olan Ali, onu bulup yanına almış, korumuş ve kollamış. Sabit, bütün Ateş Kuşları'na düşkün ama en çok da çöpte buldukları minik bebek Gülayşe'yi sahiplenmiş... Sabit rolünde oyuncu Emir Çubukçu var. Çok etkileyici bir oyun sergiliyor. 

Dizinin daha ilk iki bölümünde bile otizmli bir çocuk ve yetişkinin nasıl davrandığına dair önemli ipuçları var. Sahnelerde beni en çok etkileyen Ateş Kuşları fertlerinin Sabit'e karşı sabırları oldu. Öyle anlayışlı ve sabırlı davranıyorlar, onu sakinleştirmek için öyle büyük çaba sarf ediyorlar ki, "Gerçek ailesi olsa böyle anlayışlı ve sabırlı davranabilir mi, acaba?" diye düşünmeden edemiyor insan.  

Aile, aşk, arkadaşlık gibi bir çok hikayenin yanında otizmli çocukların hayatını da ekrana taşıyan bir yapım olan Ateş Kuşları oldukça ilgi çekecek ve otizm adına bir farkındalık oluşturacak gibi duruyor. 

ALİYE YÜCEL

2 Ocak 2023 Pazartesi

FATMA İLE OĞUZ

Netflix'de yayınlanan Fatma  dizisini seyredenler bilir. Dizinin çok etkileyici bir hikayesi var. Dizinin başrollerinde Burcu Biricik ve Uğur Yücel var. Diğer rollerde Mehmet Yılmaz Ak, Hazal Türesan, Şahsuvar Aktaş, Olgun Toker gibi isimler yer alıyor. 

Dram, polisiye ve aksiyon tarzında olan diziyi bir seri katil hikayesi gibi görenler olabilir. Ben diziye bir engelli hikayesi olarak baktım. Fatma ve otizmli oğlu Oğuz'un hikayesi... Burcu Biricik, engelli çocuğu olan bir anneyi çok başarılı bir şekilde canlandırıyor. 

Fatma, bize bir engelli  annesinin yaşadığı zorlukları, ne gibi fedakarlıklar yapabileceğini ve onların psikolojisini çok etkili bir şekilde anlatıyor. "Ben ölürsem ne yapar?" diye düşünüyor ve çocuğunun eğitim almasını istiyor. Oğlunun okulda istenmemesi karşısında çaresiz kalıyor. 


Genç kadın "Babası bir kere oğlum deyip sarılmadı...” derken oğlunu çok sevdiğini ve babasının da öyle çok sevmesini bekliyor. Oysa Oğuz babası tarafından istenmiyor ve babası onun ölümünü kurtuluş olarak görülüyor. 

Fatma, Oğuz'un kazada ölmesinde bile oğlunun kusurlu olarak çıkması karşısında "Doğarken kusurlu ölürken de kusurlu..." diyerek oğlunun içinde bulunduğu zavallı durumu çok güzel özetliyor.
 
Fatma, otizmli çocuklar ve ailelerinin yaşadığı zorluklar göstermesi açısından etkileyici bir dizi. Önemli bir farkındalık oluşturuyor. Engelli çocuğu, özellikle de zihinsel engelli çocukları olan annelerin durumu maalesef böyle... 

ALİYE YÜCEL

22 Ağustos 2022 Pazartesi

SIRA DIŞI AVUKAT WOO



Bu hafta Netflix'in yeni dizisi “Extraordinary Attorney Woo” (Sıra Dışı Avukat Woo) ile ilgili yazacağım. Diziden yeğenim İroş’um sayesinde haberdar oldum. Benim engelli ve engellilik konularındaki ilgimi bildiği için bir sabah bana “Günaydın Şila (Hala). Sana bir dizi önereceğim. Çok güzel bir dizi… KDrama, Kore yapımı, otizmli bir avukat hakkında. Beğenirsin diye düşünüyorum…” diye yazmış…

Hemen bulup, ilk fırsatta izlemeye başladım. Daha önce otizmli bir doktoru seyretmiştik. Bu da avukat. Dizi, otizm spektrum bozukluğu olan genç avukat Woo’nun hikayesini anlatıyor. Dizi 16 bölüm… Daha ilk bölümde bunu bloguma yazmalıyım diye düşündüm. Tamamını bitirince yazmayı planlıyordum. Ama bekleyemedim.

Haziran'ın son günlerinde başlayan dizi, kısa sürede dünyada çok ilgi görmüş. İki hafta üst üste Netflix'in Küresel Top 10 İngilizce Olmayan Diziler Listesi'nde 1. sırayı almış. Ayrıca; Güney Kore, Hong Kong, Endonezya, Malezya, Singapur, Tayvan, Tayland ve Vietnam'da da 1. olan dizi, 14 ülkede de Top 10 listelerine girerek izleyicilerin beğenisini kazanmış.


Dizinin başrol oyuncusu Park Eun-bin diziyi zor kabul etmiş. Kabul etmesi bir yıl sürmüş. Genç oyuncu otizmli birini canlandıramayacağını düşündüğü için kabul etmemiş ama sonunda ikna olmuş… Park Eun-bin, daha önce The King's Affection ve Hello, My Twenties adlı dizilerde oynamış.

Park Eun-bin diziyi kabul edince karakter için uzun araştırmalar yapmış ve araştırmanın bir parçası olarak da otizm spektrum bozukluğu alanındaki çalışmalarda uzmanlaşmış kişilerle görüşmüş. Tüm benliğiyle bu karaktere hayat verirken, bazı sahneleri doğaçlama olarak canlandırmış. 

Dizide, genç avukatta otizm spektrum bozukluğu olduğu için hukuk şirketindeki iş arkadaşlarının ve aldığı davalardaki bazı kişilerin ön yargılarıyla karşılaşıyor. Ama çok zeki olduğu için başka kimsenin göremeyeceği ayrıntıları ve yasal boşlukları fark edip davaları benzersiz bir şekilde çözüyor. Son sözü o söylüyor!

Bu dizi de Woo gibi sıra dışı… Diğer hukuk dizilerinden farklı… Olaylara değil, kahramana ve ayrıntılara bağlı olarak sonuçlanıyor. Woo, engelli olsa da yakınlarının, çevresindekilerin anlayışı ve daima onun yanında olmaları çok etkileyici… Bu arada dizinin olumsuz yanları da var. Ama engelli ve engellilik adına öyle güzel bir iş çıkarmışlar ki. Ben o yönlerini görmedim.

ALİYE YÜCEL
 


12 Nisan 2020 Pazar

ÖZEL ÇOCUKLARA ÖZEL İZİN



Korona virüsü nedeniyle birçok önlem alındı. 65 yaş üstü ve kronik hastalığı olanlara sokağa çıkma yasağından sonra, 20 yaş altı genç ve çocuklara da sokağa çıkma yasağı geldi. Geldi ancak bu bazı aileler için zor bir durumu ortaya çıkardı. Çünkü bazı zihinsel engelli özel çocuklar için bu karara uymak oldukça zordu… Bu görülmüş olmalı ki İçişleri Bakanlığı, “özel çocuklar” için yeni bir genelge çıkardı.

İçişleri Bakanlığı, 81 il valiliğine “özel gereksinimi” olan genç ve çocuklarla ilgili istisnaları içeren bir ek genelge gönderdi. Bu genelgeye göre; 20 yaş altı (1 Ocak 2000 sonrası doğan) genç ve çocuklar arasında; otizm, down sendromu ve ağır mental retardasyon gibi engel tanısı konulmuş olanların dışarı çıkmasına izin veriliyor.

Genelgede, otizm, down sendromu ve ağır mental retardasyon gibi engel tanısı konulmuş çocuk ve gençlerin; enfeksiyon yayılımını engelleyecek uygun şartları yerine getirmek, sosyal mesafe kurallarına uymak, maske kullanmak, el temizliği ve hijyene uymak koşulu ile evlerinden çıkmalarına, park ve bahçelerde dolaşmalarına ve aynı il sınırları içinde araçla seyahat etmelerine izin verileceği belirtiliyor.


Tam bu noktada, “Bu çocuk ve gençlerin özel gereksinimi olduğunu nasıl anlatılacak ki?” derseniz rapor bulundurmak zorunlu… 20 yaş altı genç ve çocukların ebeveynleri, yakınları ya da bakıcıları onların engellerini kanıtlayan rapor gibi belgeleri yanında bulunduracaklar. Ancak bu sayede dışarı çıkarabilecekler.

Otizm, down sendrom ve ağır mental retardasyon gibi engel tanısı konulmuş bazı çocuk ve gençlerin kapalı kalmaları onların sağlılarını olumsuz yönde etkileyebiliyor. Genelgede, özel gereksinimi bireylerin uzun süre kapalı alanlarda kalmalarının ruhsal ve fiziksel sağlıkları üzerinde olumsuzluklar meydana getirebileceğine dikkat çekiliyor.

Genelge de ayrıca; valilik ve kaymakamlıklardan uygulamada herhangi bir aksaklığa meydan verilmemesi çocuklar, gençler ve ailelerinin herhangi bir şekilde mağdur edilmemesi istendi. Umarım bu genelge en küçük birimlere kadar iletilir. Bir çocuğu sokakta görünce onun özel çocuklardan biri olabileceği hatırlanır. Yoksa mağdur olanlar olabilir.

ALİYE YÜCEL

15 Eylül 2019 Pazar

MUCİZE DOKTOR İLE GELEN FARKINDALIK



Her yeni sezonda yeni diziler başlıyor. Bunların hepsini seyretmek mümkün değil. İlgimi çeken bazı dizilerin ilk bölümünü seyrediyorum. Beğendiğim takdirde devam ediyorum. Bu sezon ilgimi çeken dizilerden biri Fox Tv'de yayınlanmaya başlayan "Mucize Doktor" oldu. Dizinin başrolünde engelli biri var. Dizi, otizm savant sendromlu bir deha olan Ali Vefa'nın Tıp Fakültesi'ni bitirip cerrahi asistanı olarak işe başlamasını anlatıyor.

Dizinin konusu şöyle: Otizm savant sendromlu Ali Vefa'nın en büyük hayali doktor olmaktır. O engelline ve bütün ön yargılara rağmen tıp fakültesini birincilikle bitirmiş, stajını yapmıştır. Şimdi de ihtisas yapmak istemektedir. Manevi babası Adil Bey'in başhekim olduğu hastaneye cerrahi asistanı olarak işe başlamak için gelmiştir. Hastane yönetim kurulu ise onun işe alınıp alınmayacağı konusunda tartışırlar. Başhekim hariç kimse otizmli birinin doktor olabileceğine inanmaz...

Diziye konu olan savant sendromu genelde otizmle ilişkilidir. Bu nedenle otizm savant sendromu olarak anılır. Savant kelimesi "bilim adamı" ya da "bilgin" anlamına gelmektedir. Savant terimi ilk olarak 1887 yılında Down sendromuna da adını veren J. Langdon Down tarafından kullanılmıştır. Otizm savant sendromlu kişilerin, ağır düzeyde gelişimsel ya da zihinsel yetersizliklerin yanında çoğu insanda bulunmayan sıra dışı zihinsel becerileri de vardır.


Bu kişiler genel zeka düzeyleri normal olmadığı halde bir ya da daha fazla alanda önemli yetenek sahibi olurlar. Savant sendromlu kişilerin üstünlük gösterdiği beceriler genellikle hafıza ile ilgili olmaktadır. Hızlı hesaplama, sanatsal veya müzikal alanlarında çok yetenekli olurlar. Otizm savant sendromu doğuştan olabildiği gibi bir kaza ya da travma sonucunda da ortaya çıkabilmektedir.

Yayınlanan pek çok dizi gibi Mucize Doktor da uyarlama bir dizi... "Good Doktor" isimli Kore dizisinden uyarlanıyor. Dizinin farklı versiyonları vardır. ilk versiyonu 2013 yılında Kore'de çekilmiştir. Daha sonra Amerika ve Japonya'da da yapılmıştır. MF Yapım tarafından yapılan Mucize Doktor'un başrolünü Taner Ölmez (Ali Vefa) oynuyor. Diğer rollerde Onur Tuna, Sinem Ünsal, Hazal Türesan, Özge Özder, Murat Aygen, Fırat Altunmeşe, Hayal Köseoğlu, Bihter Dinçer, Korhan Herduran ve Reha Özcan var. Dizinin yönetmenliğini ise Yusuf Pirhasan yapıyor.

Dizinin ilk bölümü geçtiğimiz perşembe günü yayınlandı ve büyük bir ilgi gördü. Biliyoruz ki genelde engellilere özellikle zihinsel engellilere ön yargı ile bakılıyor. İşte bu dizi ön yargıları yıkacak gibi görünüyor. Dizi, bize bazı engellerin bazen eksiklik değil de farklı bir yetenek ortaya çıkarabileceğini anlatıyor. Bazı kişilerin zihinsel engelli bile olsalar bazı alanlarda çok  başarılı olabileceğini gösteriyor. Mucize Doktor, işte bu  açıdan çok önemli mesajlar veriyor. Algıları değiştirecek gibi duruyor.

ALİYE YÜCEL

4 Kasım 2018 Pazar

OTİZMLİ MÜZİK DEHASI ÜNİVERSİTEDE



Raci Demir, otizmli bir genç... Aynı zamanda bir müzik dehası... Raci, özel yetenek sınavının ikinci aşamasında DEÜ Eğitim Fakültesi Müzik Öğretmenliği Bölümü'ne kabul edilmiyor. Ancak babası İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Turizm Fakültesi Turizm İşletmeciliği Bölüm Başkanı Prof. Dr. Cengiz Demir onun için bir hukuk mücadelesi başlatıyor. 23 Ekim 2017 tarihinde başlattıkları bu mücadeleyi kazandılar. Raci şimdi üniversitede okuyabilecek...

Hukuk mücadelesini kazanan Raci'nin babası Prof. Dr. Cengiz Demir konuyla ilgili olarak "Raci, DEÜ Eğitim Fakültesi Müzik Öğretmenliği Bölümü özel yetenek sınavına girmişti. İkinci aşamada elenmişti, ben de notunu sormuştum ama söylememişlerdi. Dava açtık. İzmir 6. İdare Mahkemesi de yürütmeyi durdurma kararı verince Raci'nin okula kaydı alındı ve bütün derslerden başarılı oldu..." diyor. Sonra da "Üniversiteye giriş zor ama okuma süreci kolay oldu" diye ilave ediyor.

Geçtiğimiz yıl zihinsel engelli öğrencilerin Yükseköğretime Geçiş Sınavı'nda (YGS) en az 100 puan almaları şartı ile özel yetenek sınavı ile üniversiteye girebilecekleri kararı alındı. Bu karara göre de özel yetenek sınavı ile öğrenci alan bölümler engelliler için ayrı bir sınav yapacaklardı. Bedensel, görme ve işitme engelli kişiler bir şekilde yüksek öğretim yapabiliyor ve üniversiteye girebiliyordu. Ancak zihinsel engelliler bundan mahrumdu. Böylece onlar da yüksek öğretim imkanına sahip oldular.


Engelli öğrencilerin kapsamı da oldukça genişti. Otizmli adaylar da engelli sağlık kurulu raporları ve YGS'de 100 ve üstünde puan aldıklarında özel yetenek sınavlarına katılabiliyordu. Raci de bu haktan yararlanarak özel yetenek sınavına katılmış... O, gerçek bir müzik dehası... Notalarına bile bakmadan pek çok parçayı; keman, piyano, çello ve akordiyon gibi müzik aletlerini çalabiliyor. Masaya vurulan bir kalemin çıkardığı sesin bile notasını söylüyor. California Üniversitesi'nin Perfect Pitch sınavından tam puana yakın bir puan alıyor. Bu yeteneği ile yüksek öğretimi hak etmiyor mu?

Şunu biliyoruz ki, zihinsel bir takım problemleri olsa da bazı kişiler gerçekten olağanüstü bir yeteneğe sahip olabiliyor. Bazı zihinsel farklılıklar insanlara özel yetenek katabiliyor. Tarihe damga vurmuş pek çok kişinin topluma garip gelen, sıra dışı farklılıkları vardı. Örneğin; Albert Einstein'in otizm spektrum bozukluğu, Issaac Newton'un Asperger sendromlu ve Steve Jobs'un disleksi  olduğunu biliyoruz. Bu örnekleri arttırabiliriz. Bu nedenle bu gibi kişilerin tespit edilmesi ve eğitim görmesi çok büyük kazanç...

Yükseköğretim Genel Kurulu'nun zihinsel engelliler öğrencilerin YGS'de en az 100 puan almaları şartı ile özel yetenek sınavı ile üniversiteye girebilecekleri karar ile ilgili bir yazı yazmış. "Umarız farklı özelliklere sahip ama yetenekli kişiler ortaya çıkar. Belki bu kişilerin üniversite eğitimine kazandırılması zor olabilir. Belki de sayıları çok azdır. Ama bir kişi bile verilen bu haktan yararlansa yetmez mi? Kim bilir belki de bir gün bu haktan yararlanan bir kişinin başarı hikayesini buraya yazarım" demiştim. İşte Raci Demir, bunlardan biri...

ALİYE YÜCEL

26 Mart 2017 Pazar

SUSAM SOKAĞI'NDA OTİZMLİ KARAKTER


Susam Sokağı'nı hatırlar mısınız? Çocuklar için hazırlanan bu program Sesame Street'in Türkçe uyarlamasıdır. 1980'li yılların sonları ve 1990'lı yılların başlarında TRT ekranında yayınlanmıştı. O yıllarda çocuk olanlar, hatta büyükler bile hatırlayacaklardır. Sanırım sonraki yıllarda tekrarları da oldu. Biliyoruz ki bir mahalle içinde geçen dizi filmler çok sevilir. Susam Sokağı da bir mahalle de geçiyordu. Çocuklar tarafından çok sevilmiş ve eğitimciler tarafından yararlı bulunmuştu.

Ben o yıllarda çocuk değildim ama yine de seyrederdim. Susam Sokağı'ndaki Muppet Show karakterleri oldukça ilginç gelirdi. Minik Kuş, Edi, Büdü, Kurabiye Canavarı, Kırpık... Bu kuklalar her bölümde çok farklı konulardan bahsederler, pek çok şey öğretirlerdi. 1969 yılından bu yana süren Susam Sokağı'na şimdi de otizmli bir kukla dahil oluyor. Julia isimli 4 yaşında bir kız çocuğu... Turuncu saçlı sevimli Julia; çocuklar ve gençlerin otizmi anlamasını sağlayacak. Onlara engelli farkındalığını öğretecek.

Otizm günümüzde oldukça yaygın. Susam Sokağı'nı hazırlayanlar 2015 yılında otizm farkındalığı için özel bir kitap hazırlamışlar. Bu kitapta Julia isimli otizmle mücadele eden bir karakter yer almış. Bu çizgi karakter şimdi de kukla olarak ekranlara gelecek. Otizmli karakterin bir kız çocuğu olarak seçilmesinin nedeni ise otizmli çocukların büyük çoğunluğunun kız olmasıymış...


Julia'nın kuklacısı Stacey Gordon'un bu role ilgisi farklı... Çünkü onun da otizmli bir oğlu var. Oğlu okulda ağladığında arkadaşlarının korktuğunu söylüyor. "Oğlumun arkadaşları, sınıfta tecrübe etmeden önce televizyon aracılığıyla görselerdi. Ondan korkmayabilirlerdi..." diyor. Gordon, şimdi arkadaşlarının onunla benzer davranışları yapan birini televizyonda gördüklerinde oğlundan korkmayacaklarını düşünüyor. Julia'yı seyreden ve tanıyan çocukların, oğlu gibi otizmli olan çocukları daha iyi anlayabileceğini umuyor.

Julia, ilk bölümde Susam Sokağı'nın en sevilen karakterlerinden Minik Kuş ile tanışıyor. Ancak onu görmezden geliyor. Minik Kuş, bu yüzden onu sevmediğini düşünüyor. Bunun üzerine diğer kuklalar da öyle olmadığını anlatmak için "O sadece bazı şeyleri farklı yapıyor" diyerek, otizmli birinin davranışlarının alışılagelmişten farklı olabileceğini vurguluyor. Bir oyun oynamaya başladıklarında ise Julia; sevinç ve heyecanla hoplayıp, zıplıyor.  Böylece diğer çocuklarda Julia'yı dışlamak yerine, hoplanıp zıplanan bir başka oyun oynamaya başlıyorlar ve onu aralarına alıyorlar.

Susam Sokağı'ndaki bu karakter sayesinde otizmli olmayan çocuklar, otizmin ne olduğunu öğrenecekler. Gerçek hayatta onlarla karşılaştıklarında, onları bildikleri için daha iyi iletişim kurabilecekler ve arkadaş olabilecekler. Yazar Christine Ferraro'nun ise farklı bir dileği var. O, Julia'nın önemli bir karakter olması bekliyor ve otizmli bir karakter olarak değil de "sadece Julia" olarak tanınmasını istiyor. Bu dilek aynı zamanda tüm engellilerin de dileği... Hiç bir engelli yanına bir "sıfat" almak istemez. Herkes gibi sadece adıyla anılmak ister.
                                                                  
ALİYE YÜCEL    


24 Mayıs 2015 Pazar

ATLA TERAPİ


Ülkemizin çeşitli yerlerinde atla tedavi yapılan merkezler var. Geçtiğimiz günlerde bunlara bir yenisi daha eklendi. Türkiye Jokey Kulübü'nün (TJK) Veliefendi Hipodromu bünyesinde faaliyet gösterecek Atla Terapi Merkezi açıldı. Merkezin açılışında TJK Başkanı Yasin Kadri Ekinci, Genel Sekreter Necati Demirkol, engelli çocuklar ve aileleri bulundu.

TJK Başkanı Yasin Kadri Ekinci, Türkiye nüfusunun 12,29'unun engelli olduğunu ve yaptıkları çalışmanın bir sosyal sorumluluk olduğunu belirterek "Engelli kardeşlerimizin yaşadığı sorunlar yalnız kendilerinin değil, hepimizin sorunudur. Biz de TJK olarak bu sorumluluğumuzun bilinciyle Atla Terapi Merkezi'ni hayata geçirdik. Tedavisine fizyoterapist raporuyla izin verilen tüm engelli çocuklar bu merkezden ücretsiz olarak yararlanabilecek..." dedi.

Türkiye Jokey Kulübü Genel Sekreteri Necati Demirkol ise; atla terapinin yani hipoterapinin Türkiye'de yeterince gelişmemiş bir tedavi şekli olduğunu belirterek "Atın yürüyüşündeki ritmik ve dinamik hareketler özellikle engelli bireylerde, birçok sistem ve duyunun uyarılmasına yardımcı olacaktır..." diyerek konuşmasını sürdürdü.
Hipoterapi ismi Eski Yunancada "At" anlamına gelen Hippos kelimesinden geliyor. 


Tıpta "Hipoterapi" adı verilen atla terapi yöntemi, atın çok boyutlu hareketlerini kullanarak, engelli çocukların duygusal, zihinsel ve fiziksel gelişmelerine yardımcı olan alternatif ve tamamlayıcı bir tedavi yöntemi... Atla terapi hem zihinsel hem de bedensel engelli kişilerde; rehabilitasyon, ilaç ve cerrahi gibi tedavi yöntemlerin dışında onlara destek bir uygulama olarak yapılıyor. Atların hareket halindeki ritmik hareketleri vücut ısıları engelliler üzerinde çok olumlu etkiler yapıyor.

Atların tedavideki faydası daha MÖ 460 yıllarında fark edilmiş... Hipoterapinin; kasları normalleştirme, vücut dengesini sağlamak, baş ve gövde kontrolü, koordinasyon, konuşma, sosyalleştirme, psikolojide düzelmeler gibi pek çok faydaları bulunuyor. Atla terapi; Serebral Palsi (Beyin Felci), öğrenme bozuklukları, Otizm, Spina Pfida, zihinsel engellilik, işitme engellilik, Down Sendromu, görme engellilik, çeşitli ruhsal bozukluklar, Multiple Skleroz (MS), Spina Bifida, Parapleji, Kas Distrofisi, çeşitli felçler gibi pek hastalık ve engel grubunun tedavisinde kullanılıyor.

Veliefendi Hipodromu Atla Terapi Merkezinde; Apranti Eğitim Merkezi mezunu olan ve özel eğitim alan eğitmenler, özel çiftlikte yetişmiş 4 at, 1 atla terapi uzmanı ve 3 adaptif binicilik uzmanı bulunuyor. Merkez haftanın üç günü saat 10:30 ile 17:30 saatleri arasında ücretsiz olarak hizmet verecek. Atla terapinin ücreti, maliyetinden dolayı yüksek olduğu için bundan pek çok engellinin yararlanamayacağını düşünürsek, Türkiye Jokey Kulübü'nün ücretsiz yaptığı bu hizmet çok önemli... Engellinin engelini aşma yolunda yapılan her çalışma ise çok değerli...


ALİYE YÜCEL

5 Nisan 2015 Pazar

OTİSTİK DEĞİL


Otizmli kişilere “Otistik” demenin yanlış olduğunu öğrendiğimde onların bu seslenişinin ne kadar haklı olduğunu anladım. Çünkü otizm onları tek başına anlatan bir kavram değil. Sadece karakterinin bir bölümü… Onlar da duyguları ve farklı yetenekleri olan birer birey… Bu nedenle onların bunu değiştirme çabasını “Otistik” yerine “Otizmli” denmesini istemelerini çok iyi anlıyorum. Bunun farkını anlamak, bunun farkına varmak lazım.

Geçtiğimiz Perşembe 2 Nisan Dünya Otizm Farkındalık Günü’ydü. Otizm, bizim çok da iyi bilmediğimiz ve filmlerden (Rain Man, Temple Grandin, Bukalemun gibi) tanıdığımız bir engel türü… Otizm, kişilerde ilginç durumlar ortaya çıkardığı için filmlere konu olmuş... Otizmli bir kişi gördünüz mü? Ya da çevrenizde varsa da tanıyor musunuz bilmem? Ama şu bir gerçek ki, onlarla nasıl iletişim kuracağımızı ve nasıl davranacağımızı maalesef bilemiyoruz.

Otizmi tanımak, otizme farkındalık oluşturmak konusunda Tohum Otizm Vakfı’nın çalışmalarını takdir ediyorum. Yaptıkları projelerle, kampanya ve yayınlarla bir şekilde herkese ulaşıyorlar.  “Otizm Yelpazesinde Yer Alan Her Çocuğun Bilmenizi İsteyeceği 10 Şey” başlığıyla hazırladıkları 10 madde otizmli bir çocuğu çok güzel anlatıyor. Okurken herkesin mutlaka bulup, okuması gerektiğini düşündüm. Çünkü bilmediğim şeyler vardı. Otizmle ilgili burada hepsini yazamayacağım pek çok bilgi var.

Bilmemiz gereken en önemli ayrıntılardan biri duyusal algılarının bozuk olduğu… Bize normal gelen bazı şeyler; sesler, kokular, tatlar, görüntüler, temaslar onlar için çok rahatsız edici olabiliyor. Örneğin; bulunduğu ortamda birçok kişinin aynı anda konuşması, mekanik bir ses, ter kokusu, titreşen ışıklar gibi şeyler onları çok rahatsız ediyor. Onlarla baş edemeyebiliyor. Bu durum denge duyusunu etkiliyor ve vücutlarının konumunu algılayamıyorlar.


Otizmli kişilerin algılarının farklı olduğunu unutmayalım. Örneğin; ona “Çok mu sevindin?” demek yerine “Eteklerin zil mi çalıyor?” dersek onun kafasını karıştırmış oluruz ve söylediğimizin onlar için bir anlamı olmaz. Deyimler, imalar ve kinayeler onlara anlamsız gelir ve akılları karışır. Çünkü somut düşünürler. Bu yüzden uzaktan seslendiğimizde anlamayıp ve isteklerimiz yapmayabilirler.

Yanlarına gelip basit cümlelerle istediğimizi anlatmalıyız. “Oyuncaklarını bırak. Yatıp uyuma zamanı” gibi basit ve net cümleler onların uyum sağlamasını kolaylaştırır. Kelime dağarcıkları sınırlı olduğu için vücut diline ve gösterdiği tepkilere bakmak gerekir. Bazen yapması gereken bir şeyi söylemek yerine defalarca yapmak gerekebilir. Sosyalleşme konusunda yardıma ihtiyaçları vardır. Kriz ya da öfke nöbetlerinin sebebini bulmak gerekir.

Unutmayalım ki bu hayat onların seçimi değil. Onlarla iletişim halinde iken büyük bir sabırla yaklaşmalı ve koşulsuz sevmeliyiz. Desteğimize ve rehberliğimize ihtiyaçları var. En önemlisi de eğitim… Bu onlar için çok önemli bir unsur… Özel oldukları için özel bir eğitim almaları gerekiyor. Otizmli çocuklar birbirinden farklı özelliklere sahip olduğundan her çocuğa bireysel eğitim verilmeli…

Her konuda, her engelde olduğu gibi otizmde de eksiklikleri değil artılarını görmek lazım. Kesinlikle yalan söyleyemezler, oyunlarda hile yapmazlar, arkadaşlarıyla dalga geçmezler, insanlara ön yargıyla yaklaşmazlar. Bütün bunlar insan olmak için önemli değerler. Otizme eksiklik olarak değil, farklı bir yetenek olarak bakmak gerekiyor. Günümüzde; Einstein, Mozart ya da Van Gogh gibi dahilerin otizmli olduğu düşünülüyor. Onların düşünme şekilleri farklıydı ve dünyaya farklı bir gözle baktılar. Ancak biliyoruz ki mükemmel işlere imza attılar.

ALİYE YÜCEL

8 Mart 2015 Pazar

EUROVİSİON ADAYI ENGELLİ GRUP


Eurovision Şarkı Yarışması, çok ilgi çeken ve adından çok söz ettiren bir etkinlik… Her yıl katılanlar arasında dikkat çekici adaylar oluyor. Bu yıl yapılacak yarışmada da en dikkat çekici adaylardan biri Finlandiya’nın göndereceği aday olacak. Kısa adı PKN olan Pertti Kurikan Nimipaivat adlı punk grubunun üyeleri engelli. Dört kişilik grup, down sendromlu ve otizmli sanatçılardan oluşuyor.

PKN yarışmaya Fince bir parça ile katılıyor. Aina Mun Pitaa (Ne zaman Zorunda Kalsam) isimli şarkı; günlük hayattaki sağlık, beslenme ve temizlik gibi zorunlulukların sıkıcılığından bahsediyor. Parçanın süresi oldukça kısa. 1 dakika 25 saniye (01:25) ve bu nedenle Eurovision Şarkı Yarışması tarihinin şimdiye kadar katılan en kısa şarkısı.

Altı yıldır birlikte müzik yapan PKN, 2009 yılında bir yardım kuruluşunun atölye çalışması sırasında kurulmuş. Grup, 2012 yapımı The Punk Syndrome (Punk Sendromu) isimli belgesele konu olmuş. Öğrenme güçlüğü yaşayanlara yönelik farkındalığı arttırmayı amaçlayan PKN dünyanın da gündeminde. Engelleri aşmanın en güzel örneğini veren grubu, bahis şirketleri de güçlü bir aday olarak görüyor.


Grup; Sami Helle (Bas), Kari Aalto (Solist), Pertii Kurikka (Gitar) ve Toni Valitalo’dan (Vurmalı) oluşuyor. Pertti Kurikan Nimipaivat, Eurovision Şarkı Yarışması’na down sendromu ve otizme geniş çapta dikkat çekmek için katılıyor. Böylece, down sendromu ve otizm konusunda bir farkındalık oluşturmak ve toplumu bilinçlendiren projelere daha çok destek olunmasını sağlamak istiyorlar. 
   
Grubun solisti Kari Aalto, “Engelliler daha cesur olmalı” diyor. Grubun basçısı Sami Helle; yaptıkları sahne çalışmalarıyla, toplumda down sendromlu ve otizmli kişilere bakışı değiştirdiklerini, söylüyor. Helle “Biz diğerlerinden çok da farklı insanlar değiliz, sadece zihinsel engelleri olan kişileri olan normal kişileriz” diyor. En önemlisi de, yarışmada kendilerine acıdıkları için oy verilmesini asla istemiyorlar.

Eurovision bu yıl 19-21 tarihleri arasında Avusturya’nın başkenti Viana’da yapılacak. Ülkemiz daha önce katıldığı halde son iki yıldır oylama ve kura sistemini uygun görmediği katılmıyordu. Bu yıl da katılmıyoruz. Finlandiya, Eurovision’u bir kez kazanmış… PKN kazanır mı? Ne kadar oy alır bilinmez. Ancak isimlerini duyurdukları ve farkındalık sağladıkları ortada… Öyle ya hiçbir ülkenin adayı bilmezken Finlandiya’nın yarışmacılarını tanımış olduk. Bu arada unutmayalım, Finlandiya da bu gruba destek verdiği için ayrı bir takdiri hak ediyor.

ALİYE YÜCEL

6 Nisan 2014 Pazar

BUKALEMUN OLMAK


2 Nisan Dünya Otizm Farkındalık Günü'ydü. Bu yazıyı okuyan kaç kişinin bir yakını otizmlidir (Otistik Değil, Otizmli!) ya da kaç kişi otizmli birini görmüş ve  tanımıştır bilemem... Pek çoğumuzun Yağmur Adam (Rain Man) gibi filmlerden tanıdığımız bir durum otizm... Filmde, Dustin Hoffman otizmli biri rolünü çok başarıyla canlandırmış; otizmin daha pek bilinmediği yıllarda otizme dikkat çekmişti. Otizm ve Asperger Sendromu kişilerde çok ilginç durumlar ortaya çıkarması sebebiyle pek çok filme konu olmuştur. İşte Bukalemun'da bu filmlerden biri... Mükemmel bir rol yeteneğine sahip, otizmli bir adamı anlatan kısa film...

Filmin konusu şöyle; Bir adam (Atıf Emir Benderlioğlu) sokaktaki ağacın dibinde kolları açık dikilirken bulunur. Dikkat çeken hali nedeniyle çevredekiler tarafından hastaneye götürülür. Orada hiç konuşmayınca, Psikiyatr Ebru'ya (Eda Akman) getirilir. Ebru, onun otizmli olduğunu düşünür. Kimsesiz olan adını bile söylemeyen bu adama Ozan adını verir. Ozan'ın hiç iletişim kuramamasına rağmen, çok büyük rol yeteneği vardır. Başarıyla pek çok kişiliğe dönüşür. Onun bu yeteneğini tesadüfen öğrenen Ebru ve stajyeri, Ozan'ı bir rol için oyuncu seçmelerine götürürler... Ancak Ozan bu rolü istemez. O çok basit bir rolün peşindedir...


Bukalemun, 2006 yılı yapımı psikolojik bir dram... Yönetmenliğini Alper Çağlar'ın yaptığı filmin başrollerinde; Atıf Emir Benderlioğlu, Eda Akman, Selçuk Çullu ve Çelik Bilge oynuyor. Filmin senaryosu oldukça sürükleyici... Oyunculuklar da çok etkileyici... Hiç konuşmayan Ozan'ın birden bir spor spikerine dönüşüp maç anlatma sahnesi, insanı hayrete düşürüyor. Atıf Emir Benderlioğlu'nun oyunculuğuna hayran kalmamak mümkün değil... Sadece bu sahneyi görmek için bile bu film izlenir.

Otizm iletişimi ve sosyal hayatı olumsuz etkileyen bir hastalık…  Ancak filmden de bir kez daha anlıyoruz ki otizm eksiklik değil, bir farklılık… Filmin adındaki gibi, her türlü kişiliğe mükemmel bir şekilde bürünmesi otizmlilerdeki dahiliği çok güzel bir biçimde ortaya koyuyor. Ozan; kimi zaman bir spor spikeri, kimi zaman Hamlet, kimi zaman da Moliere'in Cimri'si oluyor... Üstelik bunları çok ustaca yapıyor.

Bukalemun, ülkemizde yapılmış konusunu otizmden alan belki de en çarpıcı film... Hatta, pek çok benzeri yabancı filmden daha başarılı... Seyrederken; gerçek dünya ile aralarına aşılmaz bir duvar koyan otizmli kişilerin, farklı dünyasına kısa bir yolculuk yapıyorsunuz. Alper Çağlar, onların hayatına bir ışık tutmuş... Otizmli birini tanımak ve anlamak için sadece 19 dakikanızı ayırmamız yeterli...


ALİYE YÜCEL

18 Ağustos 2013 Pazar

YAĞMUR KADIN


Temple Grandin’in hayatını okumuş ve başardıklarından çok etkilenmiştim. Ancak hayatını anlatan televizyon filmini seyrettiğimde “mutlaka yazmalıyım” diye düşündüm. “Temple Grandin” filmi, 1947 doğumlu ve halen hayatta olan otistik dahi Temple Grandin’in hayatını anlatıyor. Bir otistiğin gerçek hayat hikayesini yine onun gözünden yansıtılan bir film…

Otizmi, pek çok kişi “Yağmur Adam” filminden tanıyor. Filmde, Dustin Hoffman otistik rolünü çok başarıyla canlandırmış; otizmin daha pek bilinmediği yıllarda otizme dikkat çekmişti. Temple Grandin’de otistik bir bilim insanı… Yani, Yağmur Kadın! Dünyaya başkalarının göremediği bir yolla bakıyor. Gördüğü her şeyi zihninde tutuyor, resimlerle düşünüyor. Filmde annesinin de dediği gibi, farklı ama eksik değil… Bu filmden de anlıyoruz ki otizm bir farklılık, eksiklik değil…

Filmin konusuna ya da Temple Grandin’in hayatına gelince: Temple, dört yaşına kadar hiç konuşamıyor, annesi onu psikoloğa götürdüğünde de otizm tanısı konuyor… Annesinin çabasıyla konuşuyor ve eğitim alıyor… Temple’ın ortaokul ve lise yılları çok kötü geçiyor... Asosyal ve iletişim problemleri olduğu için çok zorlanıyor. Öğrendiği şeyleri tekrar ettiği için “kayıt cihazı” diye alay ediliyor. 

Lise eğitimi almak için gittiği yatılı okul bitince, Arizona’daki teyzesinin çiftliğine gidiyor. Burada kesim hayvanlarına olan ilgisini fark ediyor. Onların ne düşündüğünü, hissettiğini anlamaya çalışıyor! Bu alanda bir eğitim almak istiyor. Eğitim alıyor, yüksek lisans yapıyor, bu konuda makaleler yazıyor. Çoğunlukla erkeklerin olduğu bu alanda önce reddedilse de, kendisini hayvancılık alanında kabul ettiriyor. İş teklifleri alıyor ve kariyerinde hızla yükseliyor.


Temple, kimseye dokunamıyor, sarılamıyor… Bu eksikliği gidermek için Hug Box (Sarılma Kutusu) adı verilen bir cihaz geliştiriyor. Bu cihaz otistik çocukları sakinleştirmek için kullanılıyor. Kesim hayvanlarının kesime giderken çektiği sıkıntı ve zorlukları görüp, hayvan kesimi için bir düzenek tasarlıyor. Her iki ilginç buluşunun yapılma aşaması detaylarıyla filmde anlatılıyor…

Kapılardan korkan “Bir kapı açıldı ve ben oradan geçtim…” diyen Grandin, müthiş çabasıyla çok önemli kapıları açıyor… Halen Amerikalı hayvan bilim uzmanı, Colorado Devlet Üniversitesi’nde profesör, yazar, otizm aktivisti ve hayvan davranışları alanında danışman… O, hayvan refahı ve otizm savunuculuk hareketleri ile felsefi bir lider kabul ediliyor.

Otizm iletişimi ve sosyal hayatı çok olumsuz etkileyen bir hastalık… Buna rağmen Temple Grandin’in hayattaki ve mesleğindeki başarısı takdir edilecek düzeyde… Temple Grandin’in kişiliğinin en önemli yanı, çocukluğundan bu yana otizmli olduğuna ve otizme dair pek çok şeyin farkında olması… Bu farkındalık ona güç, başarı ve kariyer sağlıyor. Durumuyla nasıl başa çıkacağını keşfedip, onu uyguluyor.

Filmde, Temple Grandin rolündeki Claire Danes’in ne kadar başarılı olduğunu yazmadan olmaz... Sadece onun oyunculuğu için bile seyredilebilir. Bu rol kendisine bir Emmy ve bir Altın Küre ödülü getirmiş… Bu ödülleri ne kadar hak ettiğini görüyorsunuz. Annesi, teyzesi ve öğretmeni rolündeki diğer oyuncular da çok başarılı…

Bazı engellerin olumsuz durumlar ortaya koyduğunu düşünürüz. Oysa Temple Grandin’in içinde bulunduğu durum, olağanüstü bir yetenek ortaya çıkarmış… Filmde bunu görüyor ve otizm ön yargısını kırıyoruz. Yüz yedi dakika ayırarak; hem otizmi öğreniyor, otizmli bir dahiyi tanıyor, hem de onun hayatından kendimize ait dersler çıkarıyoruz… Bu da az şey değil!

 ALİYE YÜCEL