Bu hafta size uzun zamandan beri yazmak istediğim bir
konudan, Küçük Kırmızı Pabuçlar'dan bahsetmek istiyorum. Küçük Kırmızı Pabuçlar
ne mi? Bir blogun ismi... Blogu Aytül Köktuna yazıyor. “Küçük Kırmızı Pabuçlar”
ne güzel bir isim değil mi? Sanki bir masal adı gibi... Bir varmış, bir yokmuş
diye başlamasam da anlatacaklarımda bir masal gibi zaten... İnanıyorum ki
sonunda da onlar muradına erecek, bizler de kerevetine çıkacağız!
Aytül Köktuna, blogger arkadaşım... Onu blogum
sayesinde tanıdım. Birbirimizin blogunu takip ediyoruz. Yüz yüze görüşmesek de,
yıllardır tanıyor gibiyim. Aytül Köktuna, Marmara Üniversitesi Radyo,
Televizyon, Sinema bölümü mezunu… Uzun yıllar televizyonda çalışmış, evlenince
de reklam sektörüne geçmiş. Aytül’ün minik ikiz kızları var. Damla ve Derin.
Öyle güzel, öyle sevimli, öyle tatlılar ki… Küçük Kırmızı Pabuçlar'da minik
kızlarını ve yaşadıklarını anlatıyor.
Damla ve Derin, birer kas hastası. İkizler; kısa adı
CMD olan, Merozin Negatif Konjenital Musküler Distrofi hastalığı taşıyorlar. CMD
genetik bir kas hastalığı. Merozin proteini kas, sinir ve dokusunda bulunuyor.
6. kromozomlardaki bir gen tarafından üretiliyor. Bu protein üretilmeyince eklem
sertlikleri meydana geliyor Özellikle de bilek, diz ve kalçada… Kaslar
güçsüzleşiyor. Kullanılmayan kaslar kısalıyor. Eklemler sertleşiyor. Eğer
fizyoterapi ile korunmazlarsa vücut deformasyona uğruyor.
Aytül; minik bebeklerinin bu hastalığı taşıdığını,
kesin tedavisi olmadığını öğrenince, yapılması gereken ne varsa öğrenip yapmaya
koyulmuş… Diyeceksiniz ki her anne baba bunu yapar. Ama bu o çok farklı… Bu
konudaki çabası takdir edilecek düzeyde… Ne demek istediğimi blogundaki her
satırı okuduğunuzda anlayacaksınız. Bu hastalıkta ailesinin çabası da kayda
değer… Aytül’e eşi, annesi, babası, kayınvalidesi, kayınpederi, ağabeyi, ablası
yardımcı oluyor. Biliriz ki böyle zamanlarda destek çok önemli… Blogunda
kendisinin, ailesinin her çabasını ve kızlarının her gelişmesini paylaşıyor. Bu
durumu yaşayanlar için de çok değerli bir paylaşım oluyor.
İkizler şimdi beş yaşında, henüz yürüyemiyor. Ama ben
yürüyeceklerine gönülden inanıyorum. Damla ve Derin’i gerçekten merak ediyorum.
Bu nedenle Küçük Kırmızı Pabuçlar'da yazılan her paylaşımı merak ve heyecanla
okumaya çalışıyorum. Bazısı çok tanıdık geliyor. İşte bir örnek: Aytül, bir gün mağazada bir annenin 3-4 yaşındaki kızına ayakkabı aldığını görüyor. Ağlayarak
mağazadan çıkıp eşine “Biz… Kızlarımıza hiç ayakkabı alamayacağız…” diyor. Onun
o an ki ruh halini öyle iyi anladım ki… Okurken o sahnede Aytül’ün yerinde annem
vardı! O da bu anları çok yaşadı. Bunu kız kardeşim ile yeğenime en güzel ve en
pahalı ayakkabıları almasından biliyorum.
Yazdıklarımla Aytül’ü asla incitmek istemem. Ancak
eminim ki pek çok kişi bu hastalığı duyunca “Aaa iki çocuk birden, ne kötü bir
durum…” diye düşünmüştür. Bunu açıkça söylemese bile belli etmiştir. Evet, aile
için bakımı ve uğraşması daha zor olabilir. Ancak ben bu konuda çok farklı
düşünüyorum. Damla ve Derin açısından bakıyorum. Kendi gibi aynı durumda olan,
aynı şeyleri yaşayan birinin daima yanında olması bence en büyük destek… Öyle
ya empati yapmaya gerek bile kalmıyor! Her yönden birbirlerine verecekleri
desteği kim onlara verebilir ki?
Aytül, bu hastalığı kızlarıyla beraber yenmeye
çalışıyor. Kızlarını getirebileceği en yüksek seviyeye taşımak için çabalıyor. Bu
onun misyonu… O, hayatta öğrenecekleri pek çok şeyi bu kısa sürede kızları
sayesinde öğrendiklerini belirtiyor. Mutluluğu, hayata olumlu bakmayı, her
koşulda gülümsemenin değerini… Kızlarını güçlü yetiştirmeye çalışıyor. Engelli
ancak ruhen güçlü… Kızlarına da “Engeller bedende değil yüreklerde…
Düşüncelerimizde… Sevgili kızlarım sizinle birlikte aştık bu duvarları…” diye
sesleniyor. Damla ve Derin’den bir isteği daha var. Küçük Kırmızı Pabuçlar'ı bir
gün onlara devredip, onların kaleminden okumak…
Takip etmek isteyenler için:
http://kucukkirmizipabuclar.blogspot.com.tr/
ALİYE YÜCEL