> Engeloji

Translate

3 Aralık 2017 Pazar

BİRİ BİZİ ENGELLİYOR


Bugün, 3 Aralık Dünya Engelliler Günü… Engellilerin sorunlarının alındığı, dile getirildiği ve engellilerin hatırlandığı gün… Belki daha önce yazdıklarıma benzer şeyler yazacağım. Ancak, engelli farkındalığını anlattığım blogumda bugün başka bir konu yazamazdım. Dünya Engelliler Günü'nün amacı; engelliler adına pozitif ayrımcılık yapılması, engellilerin topluma kazandırılması ve en önemlisi engelli farkındalığının meydana gelmesidir.

Birleşmiş Milletler, 1992 yılında aldığı bir kararla 3 Aralık gününü Uluslararası Engelliler Günü (International Day of Disabled Persons) olarak ilan etti. 1993 yılından itibaren de kutlanmaya başladı. 3 Aralık Dünya Engelliler Günü ülkemizde de kutlanıyor. Türkiye’de de engelliler konusunda dikkat çekmek ve duyarlılığı sağlamak için çeşitli etkinlikler düzenleniyor. Medyada bu konu ile ilgili çeşitli haberler yapılıyor. Engellilerin hayat şartlarını iyileştirme için yapılanlardan bahsediliyor.

Dünya Engelliler Günü için düzenlenen ve yapılan her şey önemli. Ancak, engellileri bir gün hatırlamak, bir tek gün onların sorunlarını görmek ve çözüm aramak yetmez. Son yıllarda engelliler adına iyi gelişmelerde olsa da engellilerin sıkıntıları devam ediyor. Üstelik pek çok alanda... Eğitim, mimari engeller, istihdam, engellilere yönelik yanlış bakış açısı ve ön yargı…


Bugün en çok sarf edilen cümleler: "Herkes bir engelli adayıdır...", "Bizler de birer potansiyel engelli adayıyız..." Bunlar anlam olarak doğru ve iyi niyetle söylenen cümlelerdir. Ancak beni en çok rahatsız eden de bu cümleler... Engelliye olan yaklaşım ve duyarlılık "Ya ben de bir gün ben de engelli olursam..." düşüncesinden yola çıkarak olmamalıdır. Bir gün engelli olmasak da bu duyarlılıkta olmalıyız. Nasıl hayvan haklarını savunmak için hayvan, kadın haklarını savunmak için kadın olmak gerekmiyorsa; engelli haklarını savunmak için de bir gün engelli olacağımızı düşünmek anlamsız...

Bir de sadece yetkililer değil bir şeyler beklemek ok yanlış... Herkes engellilerin sorunlarına karşı ilgili ve duyarlı olmalı... El birliği ile her alanda bir şeyler yapılmalıdır. Engellilerin de herkes gibi eşit haklara sahip olması gerekir. Engelli olmak diğer bireylerle beraber yaşamaya engel olmamalı... Yoksa bugün için söylenen sahte dilekler çok yersiz olur. "Dünya Engelliler Günü" demenin de bir anlamı olmaz.

"3 Aralık" bana göre engelli farkındalığı günüdür. Engellileri fark etme günüdür. Empati kurup, dünyaya onlar gibi bakma günüdür. Hep beraber engelleri kaldırma günüdür. Ama elinizden hiç bir şey gelmiyor ve yapamıyorsanız; engellilere küçümseyen gözlerle bakmayın. Onlara acımayın. Engelli park alanlarına park etmeyin. Engelli rampalarının önlerini kapatmayın... Biri bizi engelliyor! Bu siz olmayın!

ALİYE YÜCEL


26 Kasım 2017 Pazar

BEKLENEN TEKERLEKLİ SANDALYE


Teknoloji ilerledikçe engelliler içinde hayat kolaylaşıyor. Yürüyemeyenler için tekerlekli sandalyelerin pek çok çeşidi yapılıyor. Manueli, akülüsü, hatta elektriklisi... Şimdi bunlara bir yenisi ekleniyor. "Laddroller" adı verilen tekerlekli sandalyenin en büyük özelliği ise engelliyi ayağa kaldırabilmesi... Laddroller, Yunan Mimar Dimitrios Petrotos tarafından tasarlandı. Bu sandalyeyi medikal alanında çalışan bir uzman değil de bir mimarın yapması da oldukça ilginç...

Laddrollerin ortaya çıkma hikayesi şöyle: Engelli bir müşterisi, Mimar Dimitrios Petrotos'a kendisi için tekerlekli sandalye ile kolayca dolaşabileceği bir ev tasarlamasını ister. Mimar, evi tasarlarken tekerlekli sandalye kullananların evlerinde yaşadıkları zorlukları görür, sorunları tespit eder. Bunun üzerine bazı engelleri aşabilecek ve gerektiği durumlarda yükselebilme özelliği olan bir sandalye yapmaya karar verir. Bu projesini gerçekleştirmek için bir ekip kurar ve çalışmalara başlar.

Dimitrios Petrotos'un kurduğu ekip proje üzerinde birkaç yıl çalışarak projeyi tamamlar. Yaptıkları sandalyenin bir versiyonunu da piyasaya sürerler. Ancak, laddroller henüz prototip aşamasında ve çalışmaları halen devam ediyor. 2020 yılında seri üretiminin yapılması ve dünyada satışa sunulması planlanıyor. Laddroller, Paralimpik Oyunları olan Cybathlon'da yer almış. Şimdi Dimitrios Petrotos, laddroller'in 2020 yılında Zürih'te gerçekleştirilecek 2. Cybathlon'da da yer almasını istiyor.


Laddroller, motorlu bir tekerlekli sandalye... Çekiş özelliğine sahip, ön taraftakileri daha büyük olmak üzere dört tekerleğe sahip... Oturulan yerin yükselmesini sağlayan pistonlu bir mekanizması var. Böylece ayakta durma pozisyonuna geçebiliyor. Tüm parçaları da sökülüp takılabiliyor. Laddroller, ayağa kalkma özelliği sayesinde engellilere evlerinde olduğu kadar dışarıda da faydalı olacak. Büyük tekerlekleri sayesinde kaldırım ve tümsekler daha kolay aşılacak. Parçalarının takılıp sökülebilmesi arabanın bagajına koyma ve taşınma açısından büyük kolaylık sağlayacak.

Tekerlekli sandalye olumsuz bir klişe gibi görülse de kullananlar için özgürlük ve hareket demektir. Yürüyemediği için yatağa bağımlı olacak kişiler tekerlekli sandalye sayesinde rahatlıkla gezip dolaşabilirler. Mimari engeller olmazsa her yere gidebilirler. Ancak tekerlekli sandalyelerin hareket yeteneği bir yere kadardır. Kişiye özel olarak tasarlansa bile hareketleri oldukça sınırlıdır. Sadece belli bir oturma pozisyonunda kullanılabilirler. ATM'lere, kapalı kapılara, yüksek yerlere ulaşmak zordur.

Görülüyor ki laddroller sayesinde tekerlekli sandalye kullananların günlük yaşantısı oldukça kolaylaşacak. Bugüne kadar nasıl düşünülmedi, neden yapılmadı anlamak zor. Oysa çok büyük bir ihtiyaç olduğu ortada... 2020 yılında piyasaya sürüleceği söyleniyor. Ancak bu kadar beklenmemeli... Bir an önce tamamlanıp, tüm dünyaya satışı yapılmalı. Tekerlekli sandalyede hayatını sürdürenler bir an önce bunu kullanabilmeli ve hayatları daha kolaylaşmalı...   


ALİYE YÜCEL

19 Kasım 2017 Pazar

BRAILLE MATEMATİK KILAVUZU


Milli Eğitim Bakanlığı tarafından görme engellilerin eğitimi için matematik kılavuzu hazırlandı. Türkiye'de ilk defa hazırlanan "Braille Matematik Kılavuzu" öğrenciler için değil onlara ders veren öğretmenler için... Bu kılavuz sayesinde öğretmenler matematik derslerini daha rahat anlatabilecekler. Böylece görme engelli ya da az gören öğrenciler de matematik dersini daha kolay  anlayacak ve öğrenecekler.

Ülkemizde Braille matematik sisteminin tam anlamıyla bilinmemesi ve standart olmaması eğitimi zorlaştırıyor. Görme engelliler öğretmenleri bugüne kadar kendi geliştirdiği yöntemler ve yabancı dilden çevrilen Braille Alfabesi kitaplarıyla ders veriyorlardı. Ancak bu yeterli olmuyordu. Bu nedenle bakanlık harekete geçti ve görme engellilerin matematik öğrenimindeki zorlukların aşılması için 4 bölümden oluşan Braille Matematik Kılavuzu'nu hazırlattı.

Milli Eğitim Bakanlığı Özel Eğitim ve Rehberlik Hizmetleri Genel Müdürlüğü kılavuz için; geçtiğimiz yıl bir çalıştay düzenledi. Çalıştaya, Braille matematik konusunda çalışan araştırmacılar ve uzmanlar, görme engelliler okullarında çalışan matematik ve özel eğitim öğretmenlerinden oluşan; İstanbul, Ankara, İzmir, Antalya ve Eskişehir'den gelen bir çalışma gurubu katıldı. Bu çalışma sonucu Braille Matematik Kılavuzu ortaya çıktı.


Kılavuzda, 1. sınıftan 8. sınıfa kadar matematik derslerinin Braille yazılımları, örnek sorular ve çözümlerle aktarılıyor. Matematik dersinde tüm işlemlerin yapılmasını sağlayan defter gibi kullanılan küptaş kasa ve kullanımı ayrıntısıyla yer alıyor. Matematik terim ve sembolleri, bu sembollerin nasıl kullanılacağı anlatılıyor. Geometrinin temel konuları, sıcaklık ölçüleri, para birimleri, tam, üslü ve köklü sayılar, cebirsel ifadeler soru çözümleri bulunuyor. Ayrıca; matematik dersini eğlenceli hale getirip sevdiren; katamino, şekilmetri, tangram, Can Ali ile dört işlem, gooblet, satranç ve domino gibi çeşitli zeka oyunları da yer alıyor.
 
Görme engellilerin matematik öğrenmesi gören kişilere göre daha farklı yöntemlerle olduğunu tahmin etmek zor değil. Görme engelliler, hesap makineleri yerine konuşan hesap makineleri, kağıt ve kalem ile işlem yapmak yerine hafızalarını ve abaküs kullanırlar. Matematik görme engelliler için zor bir ders gibi görülebilir. Görme engelli öğrenciler matematik dersi verecek öğretmenler ve yardımcı olmak isteyen veliler zorluk çekebilirler. Ancak gerekli yöntem ve eğitim uygulanırsa onlar da kolayca öğrenebilir ve çok başarılı olabilirler.

Bu kılavuz görme engellilerin de herkesle eşit bir matematik eğitimi almaları adına yapılan önemli bir adım. Braille Matematik Kılavuzu, görme engelliler okullarına ve görme engelliler için çalışan sivil toplum kuruluşlarına gönderilecek. Bu kılavuz görme engellileri öğretmenlerinin başucu kaynağı olacak. Artık kılavuz sayesinde görme engelliler için de matematik çok daha kolay bir ders haline gelecek.

ALİYE YÜCEL

12 Kasım 2017 Pazar

SAĞIR KALAMADIM!


Türkiye Futbol Federasyonu işitme engellilerin oynadığı ligin adını "Turkcell Sağırlar Futbol Süper Ligi" olarak değiştirdi. Bu değişiklik İşitme Engelliler Spor Federasyonu'nun yönetim kurulu kararı ve talebi ile yapıldı. Türkiye Futbol Federasyonu bu konuyla ilgili: "Türkiye Futbol Federasyonu'nun "Türkiye Futbol Oynuyor" projesi kapsamında destek verdiği İşitme Engelliler Spor Federasyonu bünyesinde bulunan ligin adı "Turkcell Sağırlar Futbol Süper Ligi" olarak değişti" diye açıklama yaptı.
   
Önceden "İşitme Engelliler" isimlerini kullanan İşitme Engelliler Spor Federasyonu, sporcuların kendilerine "engelli" denmesini istememesi ve "sağırlar" olarak nitelendirilmesini talep etmesinden dolayı böyle bir isim değişikliğine gitmişler. Bu değişiklik futbolcuların isteği ve talebiyle yapılmış! Evet! Bu değişiklik bizzat İşitme Engelliler Spor Federasyonu ve futbolcular tarafından talep edilmiş. İnanılır gibi değil. Duyunca inanamadım. Bir an yanlış duyduğumu bile sandım.

Biz engelliler için; kör, topal, sağır, çolak, kambur gibi olumsuz sıfatların kullanılmaması için uğraşalım. İşitme Engelliler Spor Federasyonu da "işitme engellileri", "sağırlar" olarak değiştirsin. O zaman İşitme Engelliler Spor Federasyonu da adını değiştirsin ve Sağırlar Spor Federasyonu yapsın. İşitme Engelliler Spor Federasyonu, bu konu ile bir açıklama yapmış. Uzun bir açıklama. Ama tamamının yazmadan geçemeyeceğim. İşte o açıklama:


"Federasyonumuzun faaliyetleri içinde yer alan İşitme Engelliler Futbol Süper Ligi yönetim kurulu kararıyla bu sene ana sponsorumuzun da Turkcell olması sebebiyle "Turkcell Sağırlar Futbol Süper Ligi" olarak kamuoyuna lanse edilmiştir.
Ancak işitme kaybı olan bireyler için kullanılan "sağırlar" ifadesi toplumun çeşitli kesimleri tarafından yanlış algılanmış "aşağılama, küçük görme" gibi anlamları zihinlerde oluşturmuştur.
İşaret dili ve sağırlık üzerine yapılan bilimsel çalışmalarda sağır kavramı işitme kaybı olan bireyler için kullanılmakta ve bir "engel" veya "özür" olarak görülmemektedir. İşitememe durumu hem tıbbi olarak hem de sosyo-kültürel olarak tanımlanmıştır.
Sağır kavramı işaret dilini öncelikli iletişim dili olarak benimseyen ve kendilerini sağır toplumuna ait hisseden bireyler için kullanılmaktadır.
Öte yandan sağır toplumu, kendi içlerinde örgütlenen, gündelik iletişimde işaret dillerini kullanan bireylerin oluşturduğu topluluğa verilen adlandırmadır. Türkiye'nin dört bir köşesinde sağırlar federasyonu ve dernekleri içerisinde yer alan kendilerine ait ulusal ve uluslararası tiyatro gibi sanatsal etkinlikler yürüten, lisanslı sporcular yetiştiren çok zengin bir alt-kültürdür.
Düzenlenen uluslararası faaliyetlerde de "deaf" kelimesi geçer ve Türkçe karşılığı 'sağır'dır. Sağır toplumu, bu kelimeyi benimsemiş ve bu kelimeyle ilgili bir rahatsızlık söz konusu değildir.  
Kendisi de sağır olan Federasyon Başkanımız Yakup Ümit Kihtir, sağır yönetim kurulu üyelerimiz ve kulüplerimizin ortak kararıyla futbol liginde olduğu gibi diğer liglerde ve faaliyetlerde de "İşitme Engelliler" yerine "Sağırlar" ifadesinin kullanılmasına karar verilmiştir."

İşitme Engelliler Spor Federasyonu'nun yukarıdaki açıklamasını okudunuz. Açıklama çelişkilerle dolu... Kendileri de; "İşitme kaybı olan bireyler için kullanılan "sağırlar" ifadesi toplumun çeşitli kesimleri tarafından yanlış algılanmış "aşağılama, küçük görme" gibi anlamları zihinlerde oluşturmuştur" demişler. Peki o zaman bu değişiklik niye? Anlamak zor. Onlar böyle istiyorsa ben de "Bu konuya sağır kalalım" diyeceğim! Ama gönlüm el vermiyor. Çünkü bu bütün engellilere yapılan bir haksızlık...

Bu durumda; görme engelliye "kör", bedensel engellilere de "topal", "çolak" gibi ifadeler mi kullanılsın? Kavramlara takılmamak gerekir diyenler olabilir. Ancak "sağır" kelimesinin kişiyi aşağıladığını ve küçümseme amacıyla kullanıldığını bilmeyen var mı? İşitme engelli futbolcular "engelli" kelimesini neden istememişler ki? Engelli terimi, sağır kelimesinden çok daha uygun. Ayrıca, bir engele çözümler getirmeyi çağrıştırıyor. Farkındalık sağlıyor. Böylece, engellerin kalkması için bir şeyler yapılabilir ve işitme engelliler için yaşanılabilir bir hayat sağlanabilir. Yoksa sorunlara sağır kalınabilir!


 ALİYE YÜCEL 

5 Kasım 2017 Pazar

FARKLILIK GÜZELDİR


"Winnie Harlow" adını arama motoruna yazın, çıkan fotoğraflarına şöyle bir bakın. Çok ilginç bir kadınla karşı karşıya kalacaksınız. Siyah ve beyaz karışık, iki renkli bir tene sahip biriyle... İlk başta çok şaşırıyorsunuz daha sonra gözünüze güzel geliyor. Vitiligo hastalığı nedeniyle derisinde lekeler olan Winnie Harlow dünyanın en popüler modellerinden biri... 1994 doğumlu Kanadalı model, Chantelle Brown-Young ve Chantelle Winnie isimleriyle de tanınıyor.

Michael Jackson hastalığı olarak da bilinen vitiligo hastalığında derinin rengini meydana getiren hücrelerde kayıplar oluyor ve deri beyazlaşıyor. Hastalığın oluşumunda kalıtım da dahil olmak üzere pek çok faktör var. Hastalık genellikle 20 yaşından önce başlıyor. Vitiligonun seyri ve şiddeti kişiden kişiye değişiyor. Winnie Harlow'un vitiligo olduğu da 4 yaşında teşhis ediliyor ve her gün cildi pigment kaybetmeye devam ediyor.
 
Toronto'da annesiyle beraber yaşayan Winnie Harlow, çok zor bir çocukluk geçirmiş. Küçükken görünüşünden dolayı daima aşağılanmış ve dışlanmış... Onunla "inek" diye dalga geçmişler. Biz de kullanıldığı gibi çalışkanlığı nedeniyle değil de, derisindeki beyaz lekeler yüzünden... Bu yüzden büyük bir üzüntü yaşamış ve depresyona girmiş. Defalarca okul değiştirmiş. Eğitimi yarım kalmış...


Büyüdükçe güzel fiziği sayesinde kendine güveni gelen Winnie Harlow, fotoğraflarını sosyal medyada paylaşmaya başlamış. Farklı özelliği sayesinde hemen dikkat çekmiş. America's Next Top Model yarışmasına katılmış. Büyük ilgi görmüş. Moda dünyası onu kabul etmiş... Pek çok ünlü markanın yüzü olmuş ve ünlü dergilerin kapağını süslemiş... Şimdi tüm markalar onun peşinde... Hepsi onun podyuma çıkarmak istiyorlar.

Ünlü model, görünüşü nedeniyle kendisini dış dünyaya kapatmamış. O, kendisiyle barışık ve öz güveni yüksek biri... Kendini seviyor. Vücudundaki lekeleri her fırsatta çekinmeden gösteriyor. Bu konuda oldukça cesur. Çocukken hayatını zindan eden ve onu çok üzen farklılığı sonra onun için büyük şans olmuş... O bu durumdan güçlenerek çıkmış. Kusur gibi görünen durumunu kabul edip, onunla mutlu yaşamayı öğrenmiş...

Winnie Harlow, bir paylaşımında "Gerçek fark cildim değil, güzelliğimi başkalarının fikirlerinin belirlememesi gerçeği. Güzelim çünkü bunu biliyorum. Bugün (ve her gün) güzelliğinizi kutlayın" diyor. Güzellik algılarını yıkıp geçiyor. Güzel model, vitiligo hastalığı olanların sözcüsü oluyor ve onlara yardım ediyor. Farklı olup bundan dolayı kendini dışlanmış hissedenler için rol model oluyor. Farklılıkların güzellik olduğunu tüm dünyaya gösteriyor.


ALİYE YÜCEL

29 Ekim 2017 Pazar

HERKES ONU HATIRLASIN


Görme engelli ünlü bir kişi denildiğinde pek çok kişinin aklına ilk gelen isimdir Aşık Veysel. Veysel, "Dostlar beni hatırlasın" demiş. Kimler onu ne kadar hatırlıyor bilemiyoruz. Ama, ünlü arama motoru Google, onu hatırladı ve 25 Ekim günü doğduğunu belirtip, onun için özel bir Doodle yaptı. Ancak kızı Menekşe Şatıroğlu buna itiraz etti. Doğum tarihinin 25 Ekim olmasının mümkün olmadığını açıkladı. Doğum günü tam olarak hangi gündür bilinmez. Ama böylece büyük ustayı bize bir kez daha hatırlatmış oldu.

Aşık geleneğinin büyük ve son temsilcilerinden olan Aşık Veysel Şatıroğlu'nun hayat hikayesi ve başına gelenler oldukça ilginçtir. Aşık Veysel, 1894 yılında Sivas'ın Şarkışla ilçesine bağlı Sivrialan köyünde doğuyor. Doğduğu yıllarda Sivas ve çevresinde çiçek hastalığının çok yaygın olduğu biliniyor. 7 yaşında çiçek hastalığı yüzünden görme yeteneğini kaybeden Veysel, ne acıdır ki yine iki kardeşini de bu hastalık yüzünden kaybetmiştir.

Engelli kişilerin ailesinin, onların engelini aşmasındaki önemini söylemeye gerek var mı bilemiyorum? Bunun çok önemli ve değerli olduğunu Aşık Veysel'in hayatından da bir kez daha anlıyoruz. Babası gözleri görmeyen küçük Veysel'in oyalanması ve üzüntüsünü unutması için bir saz alıyor. Ona, halk ozanlarından da şiirler ezberletiyor. Veysel de o günden sonra çalıyor, söylüyor. Babası iyi ki o sazı almış ve müziğe yönlendirmiş... Böylece onu herkesin onu tanımasını sağlamış... Göremeyen oğlu için böyle bir yol düşünen babasının feraseti de hangi kelimelerle anlatılır?


Aşık Veysel'in ilginç hayat hikayesinde beni en çok etkileyen ona ihanet edip kaçan karısı için yaptığıdır. Aşık Veysel'in ilk eşi maalesef bir adama aşık oluyor. Bir gün, Aşık Veysel'i ve küçük çocuğunu da bırakıp o adamla kaçıyor. Kaçan karısının yolda ayağına bir şey vuruyor. Ayakkabısını çıkardığında da orada para olduğunu görüyor. Karısı çok şaşırıyor. Meğerse, Aşık Veysel onun kaçacağını hissedip, gittiği yerde zor durumda kalmaması için ayakkabısına o parayı koyuyor... Kaç kişi bunu yapabilir? İnsan inanamıyor. Bunu yapabilmek, zor... Çok zor...

Okuma ve yazmayı bilmeyen, üstelik görmeyen bir kişinin; hayata, insana, doğaya bakışı çok etkileyici değil mi? Görmemesi bir eksiklik olmamış. Belki de  tam tersine hayatı daha iyi anlamasına sebep olmuş... Anlamış ve bize de anlatmış... Örneğin; hayatı "iki kapılı bir han..." diyerek ne güzel anlatmış... Dünyaya bakışı öyle etkileyici ki, insan "Acaba görse bu eserleri meydana getirebilir miydi?" diye düşünmeden edemiyor. Gönül gözünün önemini bir kez daha anlıyor.
  
Aşık Veysel, hiç kuşkusuz ülkemizin yetiştirdiği önemli sanatçılardan biridir. O, sadece bir saz ustası değildir. Güzel Türkçe ve sade bir dille yazdığı şiirlerini bilmeyen, duymayan yoktur. Günümüzde de sosyal medyada sözleri ve şiirleri daima paylaşılıyor. Gençler de böylece onu tanıyorlar. O, "Dostlar beni hatırlasın" demiş. Ancak onu herkes hatırlamalı... Üstelik sadece doğum ve ölüm yıldönümlerinde değil. Daima hatırlanmalı...

ALİYE YÜCEL


22 Ekim 2017 Pazar

LCW SENSE İLE ENGELSİZ ALIŞVERİŞ


Ünlü giyim firması LC Waikiki görme engelli kişiler için çok faydalı olacak bir uygulama başlattı. "LCW Sense" adı verilen uygulama ile mağazalarda satılan ürünlerin özellikleri barkod okuma teknolojisi ile sesli olarak duyulabiliyor. Bunun için akıllı telefonların kamerası kullanılıyor. Ücretsiz olarak cep telefonlarına indirilebilecek bu uygulama ile görme engelliler giysiler hakkında çeşitli bilgileri kolaylıkla öğrenebilecekler.

LCW Sense şöyle kullanılıyor: Uygulamanın ana menüsünde, "favorilerim", "gardrobum", "bilgi", "favorilerimden kaldır", "gardrobuma ekle" gibi bölümler yer alıyor. Fiyat kartonunun ortasında ve ürünün içerisinde bulunan yıkama etiketinin kısa parçasındaki kumaşa yakın yerdeki barkoda oku butonunu tutunca telefonun kamerası aktif hale geliyor. Uygulama barkodu otomatik olarak okuyor ve ürün hakkında menüde çıkan detaylı bilgilere ulaşılıyor.

LCW Sense sayesinde giysilerin etiketlerinde yazan her türlü bilgi kolayca öğrenilebiliyor. Giysinin rengi, kumaş türü, deseni, beden ölçüsü, yıkama talimatları ve fiyatı gibi... Ürünün peşin  ve taksitli fiyatları da verilen bilgiler arasında... Çeşitli kombin oluşturma ve ayırt edebilme konularında çözümler öğrenilebiliyor. Barkodu okunan ürünler favorilere ve gardroba da eklenebiliyor. Hatta bu bilgileri paylaşmak bile mümkün.


Dünyada bir ilk olan bu uygulama görme engelliler için çok büyük kolaylık olacak. Görme engelliler bir başkasına ihtiyaç duymadan alışveriş yapabilecekler. Onlar artık "Bu kazak ne renk?", "Bu pantolonun fiyatı ne kadar?" gibi soruların cevaplarını yanındakilere sormadan öğrenebilecekler. Alışveriş yapmak çok kolay olacağı gibi, tek başına kıyafet alabilmenin mutluluğunu da yaşamış olacaklar.

Aslında bu uygulama sayesinde görme engelliler alışverişte büyük bir özgürlük yaşayacağı gibi daha sonrası için de büyük kolaylık olacak. Çünkü, yalnız yaşayan görme engelliler artık kıyafetlerinin rengini bilerek giyecek, kıyafetlerinin uyumunu kimseye sormada sağlayacaklar. Aynı zaman da çamaşır yıkamada da büyük kolaylık olacak. Uygulama ile renkliler ve beyazları kolayca ayırabilecekler.

LCW Sense gibi uygulamalara ihtiyaç var. Umarız bu çok faydalı ve kullanışlı uygulama diğer tüm markalara da örnek olur. Her giyim firması hatta diğer sektördeki firmalar da bu uygulamayı başlatır. Böylece görme engelliler alışverişlerini hiç bir yardımcıya ihtiyaç duymadan yapabilirler. Engeller kalkar, hayatları kolaylaşır. Bu önemli sosyal sorumluluk projesini düşünen ve hayata geçiren LC Waikiki Sosyal Sorumluluk Platformu Gönüllüleri'ne çok teşekkürler...
                                                    
 ALİYE YÜCEL

15 Ekim 2017 Pazar

İŞTE ŞAMPİYON


Avrupa Ampute Futbol Federasyonu (EAFF) Avrupa Şampiyonası ülkemizde yapıldı. Final maçında İngiltere'yi mağlup eden Ampute Futbol Milli Takımımız şampiyon oldu. Bu şampiyonluk çok büyük ilgi gördü. Pek çok haberi yapıldı. Her yerden tebrikler geldi. Bir çok ödül verildi. Duymayan kalmadı. Eminim millilerimizi kazandıkları şampiyonluk kadar onlara gösterilen bu ilgi de mutlu etmiştir.
   
Milli takımımızın bu başarısı asla tesadüf değildi. Çünkü, maçları çok başarılı geçti. Gruptaki ilk maçında Almanya'yı 7-0, ikinci maçında Gürcistan'ı 9-0  mağlup etti. Son maçta da İspanya'yı 4-0 yenerek çeyrek finale yükseldi. Çeyrek finalde Rusya ile karşılaştı ve uzatmalarda 2-1 galip geldi ve yarı finale yükseldi. Millilerimiz yarı finalde Polonya'yı 2-0 mağlup etti. Böylece finale yükseldi. Final maçında da İngiltere'yi 2-1 mağlup eden milli takımımız Avrupa şampiyon oldu.

Şampiyonlukta büyük katkısı olan Gazi futbolcu Osman Çakmak, Rusya maçının sonunda yayıncı kuruluştan final maçını Beşiktaş'ın stadı Vodafone Park'ta oynamak istediklerini bildirdi. Bu istek sosyal medyada da gündem oldu. Beşiktaş Kulübü, ertesi günü açıklama yaparak finale çıkmaları takdirde maçı orada yapabileceklerini açıkladı. Gençlik ve Spor Bakanı Osman Aşkın Bak da devreye girdi. Program değişikliği konusunda talimat verdi. Sonunda final maçı Vodafone Park'ta oynandı ve böylece şampiyonluğa herkes şahit oldu.


Gel gelelim bu milli takımımızın ikinci Avrupa şampiyonluğu! Evet daha önce de şampiyon oldular. Ama kaç kişi biliyor? Pek çok kişinin bundan hiç haberi yok. Oysa ki Ampute Milli Takımımız 2015 yılında da şampiyon olmuşlardı. Pek çok kişi bu yıl ki şampiyonluğun ilk kez olduğunu düşündü. Bunda final maçının Vodafone Park'ta olması çok etkili oldu. Bu kesin... Çünkü daha önceki şampiyonluğu kimse duymamıştı. Bu kadar ses getirmemişti.

Bu konu ile ilgili olarak defalarca yazdım. Çünkü, futbolun çok büyük ilgi gördüğü ülkemizde Ampute futbolun bilinmemesi, ilginin az olması, elde edilen başarıların görülmemesi bana hep çok anlamsız geldi. Ampute Futbol Milli Takımımız bu kadar önemli başarılar yakalarken medyada yeteri kadar yer almaması ise garip bir durumdu... Neyse ki bu defa gereken ilgi ve önem veridi. Takdir edildi. Olması gereken buydu ve sonunda oldu...

Milli Takımımızın bu başarısı bir anda engelli sporuna dikkat çekti. Bedensel, görme ve işitme engelli sporcularımız pek çok başarılar kazandılar. Umarız bu günden sonra engelli sporlarına gereken önem ve ilgi verilir. Son olarak şunu yazmadan edemeyeceğim. Geçtiğimiz yıl İşitme Engelliler Erkek Milli Takımımız da İşitme Engelliler Dünya Şampiyonası'na katıldı ve dünya şampiyonu oldu. Üstelik 2012 yılında da şampiyon olmuşlardı. Yani üst üste ikinci kez şampiyon oldular. Kaç kişi biliyor? Şimdi soruyorum bu başarıların görülmesi ve takdir edilmesi için maçların Vodafone Park'ta mı yapılması gerekiyor?


ALİYE YÜCEL

8 Ekim 2017 Pazar

BLOGUM 6 YAŞINDA


Her hafta ne yazacağım bazen son güne kadar belli olmuyor. Gündemdeki bir konu, ilgimi çeken bir haber, seyrettiğim bir film, okuduğum bir kitap yazıma konu olabiliyor. Ama ekim ayının ilk haftası konum hep belli... Konu blogum... Blogum "Engeloji" 6 yaşında... Evet tam altı yıl önce bir ekim günü yazmaya başlamıştım. Benim için güzel bir ekim oldu! O günden bu yana her hafta yazmaya devam ediyorum.

Kişisel değil... Temasal bir blogum var. Hep engelliyi, engelliliği ve engelli farkındalığını anlatıyorum. Biliyorum ki bu kadar düzenli bir şekilde; moda, kadın, kozmetik, alışveriş ve magazin gibi konularda yazsaydım. Daha çok okunacak, daha çok ilgi görecek ve reklamlar alacaktım. Ama benim asıl isteğim bir engelli  farkındalığı meydana getirmek. Engellilerin anlatmak istedikleri aynı ve pek çok sorunları ortak. Birilerinin de bunu anlatması gerekiyor. Bunları yazarken birilerinin sesi olmak istiyorum.

6 yıldır her hafta mutlaka yazdım. Bu yıl çeşitli sebeplerden dolayı "Bu hafta yazmasam mı acaba?" dediğim anlar çok oldu. Ama içim rahat etmedi. Yazmaktan hiç vazgeçemedim. Bugüne kadar da 300'ün üstünde post yayınladım. Toplam sayfa görüntülenme sayısı da 300 bini geçti. Engelli ve engelsiz herkese sesleniyorum. En çok da engelsizlerin okuyup anlamasını istiyorum. Yanlış bildikleri pek çok şeyi öğrenmeleri için... Engellileri doğru tanımaları için... Bir gün biri rastlar da okursa engellileri doğru anlarsa ne mutlu bana!


Uzun  zamandır sadece "engelli ve engelliler" konusunda her hafta farklı bir konu bulmak ve bunu yazmak şaşırtıcı olabilir. Ama bana zor gelmiyor. Sadece hep aynı şeyleri yazma istemediğim için farklı konularda yazmaya ve aynı konudaki yazıyı iki hafta üst üste yazmamaya dikkat ediyorum. Konularım belli; engelli, engellilik, engelli farkındalığı... Engelliliğin yanlış bilinmesi, engellilerin yanlış tanınması beni bu konuda yazmaya zorluyor.

Blog yazılarımla ilgili hep güzel ve olumlu eleştiriler alıyorum. "Bir arama yaparken blogunuza rastladım, çok beğendim" , Uzun zamandır ilk defa engellilik ve engellilerle ilgili doğru kurulmuş cümleler okudum...", "Yazınızı okudum.  Anlatmak istediklerinizi çok güzel anlatmışsınız..." gibi yorumları görmek çok mutlu edici... Yazdıklarımın beğenilmesi ve en önemlisi anlaşılmak çok güzel. Okuyan bir kişide bile engelli farkındalığı meydana getirmek en büyük isteğim.

Engelli, engellilik ve engelli farkındalığı konularında anlatmak istediğim daha çok şeyin var olduğunu görüyorum. Bu yüzden ilk günkü istek ve heyecanla yazmaya devam etmek istiyorum. Bu arada 6 yıl boyunca  blogumu okuyan, takip eden, beğenen, paylaşan, eleştiren, yorum yazan, ziyaret eden ve beni motive eden herkese, arkadaşlarıma ve aileme teşekkür ediyorum. Anlaşılmak dileğiyle...


ALİYE YÜCEL                      

1 Ekim 2017 Pazar

TEKERLEKLİ SANDALYEDE OLMAK


Bazı kişiler kaza ya da hastalıklar sonucu yürüyemedikleri için hayatlarını tekerlekli sandalyede sürdürürler. Hayatını tekerlekli sandalyede geçiren bu kimseler için genellikle "tekerlekli sandalyeye mahkum" cümlesi kullanılıyor. Bilinmeli ki onlar bu tabirden hiç hoşlanmıyorlar. Mahkum kelimesi çok rahatsız edici geliyor. Onlar sadece hayatlarını tekerlekli sandalyede sürdüklerinin bilinmesini istiyorlar.

Tekerlekli sandalyede yaşayanların bir çoğu küçük yaştan beri durumlarının farkında ve bunu kabullenmişler... Günlük yaşantılarında zaman zaman mimari engellerden dolayı zorlansalar da yaşantılarını bu şekilde sürdürebiliyorlar. Evet yürüyemiyorlar ancak yürüyemeseler de tekerlekli sandalyeleriyle pek çok yere gidebiliyorlar. Bu şekilde eğitimlerini sürdürüyorlar, çalışıyorlar, sosyal hayata katılıyorlar...

Bazen normal insanlar (!) tekerlekli sandalyede yaşayanlara acıma ya da küçümsemeyle bakıyorlar. Oysa onlar kendilerine  farklı bakılmamasını ve ilk tanışmada herkese nasıl davranılıyorsa onlara da öyle davranılmasını istiyorlar. Tekerlekli sandalyede yaşayanlar dışlanmayı istemedikleri gibi fazla ilgi de beklemiyorlar.


Tekerlekli sandalyede oldukları için onlara “sakat, aciz" gibi etiketlerle yaklaşılıyor. Bu da onları oldukça rahatsız ediyor. Hiç kimsenin acıyarak yaklaşmasını ve acıma hissi veren bir ses tonu ile konuşmasını istemiyorlar. Sonuçta bazı engellere sahip olduklarını biliyorlar. Ancak  hasta ya da mutsuz olmadıklarının bilinmesini istiyorlar.

Onlar, karşılarında çok dikkatli ve özenli olmaya çalışanları da hiç anlayamıyorlar. Diğer insanlarla nasıl konuşuluyorsa onlarla da öyle konuşulmasını istiyorlar. Bazı kişilerin kelimeleri vurgulayarak veya yüksek sesle konuşmasını anlamsız buluyorlar, çünkü duyma sorunları olmadığının bilinmesini istiyorlar! Ayrıca zeka ve algılama sorunu olduğunu ima eder gibi tane tane ve vurgulayarak konuşulmasını da istemiyorlar.

Tekerlekli sandalyede oldukları için onlara yardım etmek isteyenlerin aniden atılmamalarını, onlardan yardım istemesini beklemelerini istiyorlar. Eğer yardım istiyorlarsa da kendileri söylemek istiyorlar. Doğru bir yardım yapılabilmesi için yardım edecek kişiyi kendi yönlendirmeleri gerekiyor. Tekerlekli sandalyelerine aniden yaslanılması ve dokunulması onları rahatsız edebiliyor.

Hayatını tekerlekli sandalye sürdüren kişiler, kendisiyle konuşan kişinin tam karşılarında ve rahatlıkla görebileceği şekilde durmasını istiyorlar. Sanıldığının aksine, onlar engelleriyle ilgili soru sorulmasından rahatsız olmuyorlar. Sadece soruların samimi olmasını ve uygun bir dille sorulmasını bekliyorlar. Kısaca onlar bizden çok şey beklemiyorlar. Onları oldukları gibi kabullenmemizi istiyorlar...

ALİYE YÜCEL

            

24 Eylül 2017 Pazar

ENGELLİ MOLA EVLERİ


Antalya Büyükşehir Belediyesi "Engelsiz Antalya" hedefiyle engellilere yönelik projelerini hayata geçirmeye devam ediyor. Antalya Büyükşehir Belediyesi, şimdi de engelli aileleri için çok önemli bir hizmet başlatıyor. Engelli ailelerinin günübirlik işlerini rahatlıkla yapabilmesi için "Engelli Mola Evleri" projesi hayata geçirilecek. Antalya Valisi Münir Karaloğlu ve Antalya Belediye Başkanı Menderes Türel, bu önemli projenin protokolünü imzaladı. Böylece aileler engelli çocuklarını mola evlerine bırakarak, çarşıda pazarda ve nerede işleri olursa olsun rahatlıkla yapabilecekler.

Menderes Türel mola evleri hakkında yaptığı açıklamada "... Özel bir bireyi olan bir aile su faturasını, elektrik faturasını veya günlük çarşı alışverişini yapmak için engelli bir bireyle çarşıya çıkması kolay olmuyor. İşte bu yüzden bu engelli mola evlerimize çocuklarını bırakarak, günlük rutin işlerini gün boyu rahatlıkla yapabilecek. Bankada işi varsa banka işini görecek. Çarşıda pazarda alışverişi varsa onu yapacak, elektrik, su faturası varda onu ödeyecek. Bütün gün boyunca engelli mola evlerimizde aileler adına bu hizmeti vereceğiz. Günübirlik bir hizmet olacak tabi ki. Gün sonunda veya birkaç saat sonunda da aileler engelli vatandaşlarımızı mola evlerimizden alarak tekrar evlerine dönebilme şansı olacak." dedi.

Antalya Belediye Başkanı Türel'in proje ile yaptığı açıklamalara göre; Engelli Mola Evleri, ilk olarak Muratpaşa, Kepez ve Konyaaltı ilçelerinde belirlenen 3 pilot okulda başlayacak. Daha sonra önce 5 ve daha fazla okulda mola evleri açılacak. Okul bahçelerinde belirlenen alanlara engellilerin rahatlıkla ulaşabileceği, kısmı zamanlı veya günübirlik bakılarak, keyifli zaman geçirebileceği tek katlı binalar inşa edilecek. Binaların kapalı ve açık alanlarının toplamı 400 metrekareyi bulacak.


Ağır engellilerin bakımı oldukça zordur. Engelli çocukları olan aileler oldukça meşakkatli günler geçirirler. Bir yere gitmek istedikleri zaman çocuklarını bırakabilecek birini bulmak, bırakacakları bir yer bulmak imkansızdır. Hiç olmazsa bazı günler; bir zaruret durumunda, bir sağlık sorunu olduğunda, zorunlu gidilmesi gereken yer olduğunda engelli çocukların bırakılacağı bir yerin olması onlar için ne kadar büyük bir kolaylık olur. İşte Engelli Mola Evleri buna cevap verecek.

Bu projenin ne kadar gerekli olduğu ortada... Engelli çocukları olan aileler çocukları orada iken sosyal hayata katılabilecekler ve çocukları ile uğraşırken yapamadıkları pek çok şeyi yapabilecekler. Bu projenin bir diğer yararı da engelli çocuklara olacak. Evinden hiç çıkmayan, daima evinde oturan, sadece belli kişileri gören engelli çocuklar dört duvar arasında kalmaktan kurtulacaklar. Böylece onlarda sosyalleşecek ve üstelik bazı beceriler de kazanacaklar.

"Engelli Mola Evleri" projesi Türkiye'de bir ilk. Daha önce niye düşünülmedi? Bugüne kadar neden yapılmadı acaba? Anlamak zor. Halbuki çok gerekli olduğu ortada... Bu proje engelli çocuğu olan bir çok aileyi büyük ölçüde rahatlatacak ve onları mutlu edecek. Umarız bu proje sadece Antalya ile kalmaz. Diğer illere ve hatta ilçelere de örnek olur ve pek çok yerde Engelli Mola Evleri açılır. Engelli Mola Evleri'nin çoğalması dileğiyle...


ALİYE YÜCEL

17 Eylül 2017 Pazar

INSTAGRAM'DAN İNSANLIK AYIBI


Charlie Beswick, Goldenhar Sendromlu küçük oğlunun fotoğrafını Instagram'da paylaşıyor. Ancak, Instagram bunu beğenmediği için kaldırıyor! Evet doğru okudunuz. Instagram, çocuğun fotoğrafını beğenmiyor! Geçtiğimiz hafta Charlie, Harry'nın protez gözü olmadan çekilen bir fotoğrafını Instagram'da paylaşıyor. Instagram bu fotoğrafı yüzünün şekli yüzünden, "ihlal kuralları" gerekçesiyle kaldırıyor. Daha sonra bu yanlış düzeltilmiş, Harry'nin ailesinden özür dilenmiş ve fotoğraf tekrar yüklenmiş... Yüklenmiş ancak böyle bir zihniyetin ve ayrımcılık olması ne kadar can sıkıcı... İnsanlık ayıbı...

Harry, Goldenhar Sendromu nedeniyle bir gözü, gözünün yuvası, burun deliği ve bir kulağı eksik olarak doğuyor. Goldenhar doğuştan gelen bir sendrom. Bu sendrom yüzü ve omuriliği etkiliyor. Goldenhar Sendromu'nda; yüzde asimetri (yüzün bir tarafı diğerinden farklı olması) oluyor. Gözde iyi huylu büyümeler veya göz ve yuvasının olmaması, hiç oluşmamış veya kısmen oluşmuş bir kulak, eksik burun deliği, omurilikte anormallikler oluyor. Ayrıca kalp, akciğer, böbrekler ve merkezi sinir sistemini de etkileyebiliyor.

Anne Charlie, oğlunun fotoğrafının kaldırılmasından sonra "Instagram'ın bu tavrı iğrenç bir şey ve bana ayrımcılık gibi geliyor. Oğlumu ve onun yüzünü gösterdiğim için gurur duyuyorum" diyerek Twitter hesabından "Çocuğuma bakınca ne görüyorsunuz? En güzel gülümsemeyi, harika kalbi ve en saf sevgiyi görüyorum" diyerek paylaşmış. Bunun üzerine bu tweet 100 binden fazla RT almış. Instagram'dan da bu ayrımcılığa bir son verilmesi istenmiş...


Harry'nin fotoğrafının kaldırılmasından sonra fotoğrafın tekrar Instagram'da yer almasını isteyen pek çok mesaj gelince fotoğraf yeniden yükleniyor. Instagram sözcüsü bu konu ile ilgili "Fotoğraf yanlışlıkla kaldırıldı. Ancak hatayı fark ettiğimizde fotoğrafı hemen geri yükledik. Aileden özür dileriz." diye bir açıklama yapıyor. Aslında daha önce de böyle bir durum yaşanıyor. Morgan Bartley isimli 19 yaşında genç bir kızın zayıfladığını gösterdiği fotoğrafı da Instagram tarafından kaldırılmış...

Instagram'da; topluluk yönergeleri, çıplaklığı tasvir eden, organize suçu ve terörizmi kutlayan, çeşitli kitlelere uygun olmayan fotoğraflar yasak... Ayrıca ırk,  cinsiyet, cinsel yönelim, dini bağlılık, engellilik ve yaralanma gibi sebeplerle rahatsız edici fotoğraflar da yasak... Bütün bunları anladık, ama bir annenin sevgi ile koyduğu fotoğrafı kaldırmak neyin nesi? Sana ne? O anne çocuğunu öyle seviyor. Ondan hiç utanmıyor... Asla çirkin bulmuyor ve paylaşıyor. Kim bunu hangi hakla kaldırabilir?

Victor Hugo "Sadece bedenleri, şekilleri, görüntüleri sevenlere ne yazık. Ölüm her şeyi yok edecek. Ruhları sevmeyi deneyin." diyor ama bu çok zor galiba... Günümüzde hep kusursuz şeyler paylaşılıyor. Medya da bunu destekliyor. Bunu teşvik ediyor. Farklı, kusurlu görseller asla kabul görmüyor. Bu ayrımcılığı bazı kişiler yapabilir ancak dünyaca ünlü ve çok ilgi gören bir sosyal medya platformu yapınca insan büyük bir şaşkınlık duyuyor ve inanamıyor. Bu arada insanlığın geldiği nokta da insanı korkutuyor!
                                                                                       
ALİYE YÜCEL 

10 Eylül 2017 Pazar

STEPTEMBER PROJESİ


Cerebral Palsy'li (Beyin Felci) kısa adıyla CP'li çocuklara destek olmak ve bireyleri spora yönlendirmek için yapılan Steptember Projesi 4 Eylül Pazartesi günü başladı. 9 ülkede eş zamanlı yürütülen proje 1 Ekim tarihine kadar sürecek. Türkiye temsilciliğini Türkiye Spastik Çocuklar Vakfı'nın yaptığı Steptember Projesi'nde CP'li çocuklar için günde 10 bin adım atılacak ve onlar için bağış toplanacak. Bu bağışlar çocukların özel eğitim, tedavi ve rehabilitasyonlarında kullanılacak.

Projeye katılmak isteyen gönüllüler steptember.org.tr üzerinden; en fazla 4 kişi olmak üzere takımlarını oluşturup, kayıt oluyorlar. Daha sonra bağış hedeflerini belirliyorlar. Üyelik sonrasında içinde "adımsayar" da olan bir Steptember Kiti gönderiliyor. 4 Eylül'den 1 Ekim'e kadar her gün web sitesine girip attığınız adımlar yazıp, sosyal çevrenize de bağış yapmak çağrı yapabiliyorsunuz. Stemtember'e katılanlar yürümek dışında koşabilecek, bisiklete binebilecek, yüzebilecek ve dans edebilecek. Yapılan her türlü aktiviteleri otomatik alarak adım sayısına çeviren 40 ayrı etkinlik bulunuyor.

İsmini, Eylül (September) ve Adım (Step) kelimelerinin birleşmesinden alan Steptember projesi 2011 yılında Avustralya'da başlatılmıştır. Bu ilginç sosyal sorumluluk projesi ile CP farkındalığı ortaya koyuluyor ve yapılan bağışlarla da Cerebral Palsy'li çocuklara yardımlar yapılıyor. Toplanan bağışlarla onların özel eğitimine, hidroterapi ve fizyoterapi gibi masraflarına destek olunuyor. Ayrıca gönüllüler attıkları adım ve aktivitelerle de kendi sağlıklarına olumlu bir katkı sağlamış oluyorlar.


Cerebral Palsy, beyin ve beyincikte meydana gelen bir hasar sonucu ortaya çıkıyor. Cerebral Palsy doğum öncesi, doğum sırasında ve 3 yaşına kadar olabiliyor. Hamile iken olan sorunlar, hamilelikte kullanılan ilaçlar, düşük tehlikesi, annenin stresli bir hamilelik geçirmesi, yüksek ateşli hastalıklar, başa alınan darbeler, zor doğum, kordon dolanması ve kan uyuşmazlığı gibi pek çok etken CP'ye sebep oluyor. Beyin Felci (CP), geçiren kişilerde beyin ile vücuda giden sinyallerin tam olmaması nedeniyle istem dışı hareketler ortaya çıkar.

Cerebral Palsi, çocukluk çağında en çok görülen bedensel engellilik durumudur. Dünyada da 17 milyondan fazla CP'li kişi var. İstatistikler ülkemizde her 8 saatte bir CP'li bebeğin doğduğunu gösteriyor. Rakamlar oldukça yüksek. Bu nedenle  onlar için bir şeyler yapılmalı... Çünkü onların ömür boyu özel eğitim ve rehabilitasyona ihtiyaçları var. Bu hizmetlere kavuşabilmeleri ve sosyal hayatta yer almaları için onlara destek olmak gerekiyor. Onların yanında olmamız çok önemli...

Steptember Projesi, 1 Ekim Pazar günü bitiyor. Ancak bağış kampanyası Ekim ayı boyunca  da devam ediyor. Dünyada pek çok kişi ve şirket Steptember'e katıldı. Türkiye'den de katılanlar var. Ancak keşke ünlüler fanlarıyla birlikte bu sosyal sorumluluk projesine katılsalar ve adımlarını engelli çocuklar için atsalar. Özellikle de spor yapanlar... Günde 10 bin adım atmak hiç kolay değil. Ancak yürüdükçe engelli çocuklara faydalı olmak fikri oldukça güzel değil mi? Atılacak her adım onlar için bir umut...


ALİYE YÜCEL 

3 Eylül 2017 Pazar

İBRAHİM'E GÖRE RENKLER


İstanbul Valiliği tarafından engelli farkındalığını arttırmak için bir kitap yayınlandı. Renklerin Kara Kitabı, görme engelli bir çocuk olan İbrahim'in dilinden renkleri anlatıyor. Kitabın yazarları Menena Cottin ve Rosana Faria. Türkçeye çevirisi ise Talim Terbiye Başkanı Alparslan Durmuş tarafından yapılmış. Çok farklı bir fikirden yola çıkılarak hazırlanan kitabın tamamı simsiyah...

Kitabın bir sayfasında görme engelli İbrahim'in renklerle ilgili duygu ve düşünceleri yer alıyor. Hem Latin hem de Braille (Kabartma) alfabesiyle yazılmış... Diğer sayfada ise yazılanların anlatıldığı kabartma şekiller var. Kitabı, gören kişiler de, görme engelliler de okuyabiliyor. İbrahim'in renklerle ilgili tanımlamaları oldukça ilginç. Belki de pek çok kişinin aklına gelmeyecek türden... Tespitleri çok düşündürücü...

Kitabın kahramanı İbrahim renkleri görmüyor ve bu yüzden gören bir kişiden daha farklı algılıyor. O renkleri duyuyor, kokluyor ve tadıyor! Kısaca renkleri bu şekilde tanıyor. Kırmızı onun için hem çilek gibi, ekşi hem de karpuz gibi tatlı... Bir de sürtünüp yüzülmüş bir dizin can acıtmasını hatırlatıyor. Yeşil, taze biçilmiş ot gibi kokuyor. Sarı, hem civciv kadar yumuşak hem de zihninde hardal gibi bir tat uyandırıyor. Kahverengi, ayaklarının altına ezilen kurumuş yapraklar gibi hışırtılı ses çıkarıyor. İbrahim'e göre renklerin kralı ise siyah ve annesi onu öptüğünde yüzünü okşayan ipek saçlar gibi yumuşak...


Kitabın ön sözü İstanbul Valisi Vasip Şahin tarafından yazılmış. Şahin yazısına, "Her mevsim ayrı güzel olan ve her haliyle insanı büyüleyen bir şehir yaşıyoruz..." diye başlıyor. Daha sonra "Gelin, durup gözlerimizi kapatalım. Düşünelim. Bunca rengi gözümüz kapalıyken görmeyi, fark etmeyi, hissetmeyi deneyelim. Bu renkleri hiç görmemiş olsaydınız, erguvanın rengini, Boğaz'ın mavisini, nasıl anlatırdınız? Elinizdeki bu kitap, göremeyen bir çocuğun dilinden renkleri anlatıyor ve bir sorgulamanın içine itiyor insanı. Sahiden gören kim acaba?" diye devam ediyor...

Renklerin Kara Kitabı'nın arka kapağında ise: "Bu kitapta renklerin tadını alacak, kokularını duyacak, seslerini işitecek, dokunuşlarını hissedeceksiniz. Evet, yeni bir bakış açışıyla renkleri yeniden keşfedeceksiniz. Kitabı isterseniz Latin, isterseniz Brail alfabelerinden okuyabilirsiniz. Kitapta ikisi de var. Bu arada kitabın resimlerine bakmak mı istersiniz, yoksa dokunmak mı? Tercih yine tamamıyla sizin." cümleleri yer alıyor.

Kitabın çıkış zamanı da 3 Aralık Dünya Engelliler Günü ya da 10-16 Mayıs Engelliler Haftası değil. Bu da oldukça anlamlı... Belirli gün ve haftaların dışında da engelliler ile empati kurulması ve engelli farkındalığı oluşturulması için yayınlanmış... Belki de bu kitap görme engellilerden çok görebilenler için çok şey anlatıyor. Görme engellilerin dünyasını tanımamızı sağlıyor. Küçük ve büyük herkese hitap ediyor. İstanbul Valiliği'nce ücretsiz dağıtılan kitabı herkes görmeli ve okumalı...

ALİYE YÜCEL

27 Ağustos 2017 Pazar

CANIM OĞLUM DİYEBİLMEK


Seyretmeyi merakla beklediğim bir film var. Henüz vizyona girmedi. Yapılan haberlere göre çekimleri yeni tamamlandı. Yönetmenliğini Nihat Durak'ın yaptığı "Babam" filmi... Babam, bir baba ve zihinsel engelli oğlunun hikayesini anlatıyor. Filmin başrollerinde; Çetin Tekindor, Melisa Şenolsun, Berker Güven, Erkan Kolçak Köstendil ve Cezmi Baskın var. Filmde Çetin Tekindor babayı, Berker Güven ise zihinsel engelli oğlu canlandırıyor. Dram yüklü bu film yılın en iddialı filmleri arasında yer alacak gibi...

Filmin konusu şöyle: "Yusuf (Çetin Tekindor) batacak olan konserve fabrikasını kurtarmaya çalışmaktadır. Bu arada karısı ölmüş ve zihinsel engelli oğlu Arif'le (Berker Güven) baş başa kalmıştır. Oğlunu, zihinsel engeli sebebiyle yıllardır kabullenemeyen ve iletişim kuramayan Yusuf, bu durumda büyük bir imtihan geçirmektedir. Genç öğretmen Feride (Melisa Şenolsun) ise atanamadığı için Yusuf'un fabrikasında çalışmaya başlar. Feride'nin ilgisi Arif'i değiştirmeye başlayınca, Yusuf 'un da oğluna bakışı değişir. Çevrede olanlar ve yaşadıkları Yusuf, Arif ve Feride'yi birbirine yakınlaştırır..."

Çekimleri Çanakkale Gelibolu'da yapılan filmin yönetmeni Nihat Durak, Babam filmi için şunları söylüyor: "Filmin bir yaşanmışlığı yok, birden çok şeyden esinlendim. Zeka özürlü bir çocuğun aile olarak yakınıyım. Bunun zorluklarını bire bir gözlemledim. Başka bir hikayeyle "Yusuf" karakteriyle buluşturdum. Filmde Yusuf'un farklı bir yaşam muhasebesine girmesini, oğlu ile ilişkisini restore etmesini işledim. Feride karakteri, Yusuf ve Arif'in yaşamlarının değişmesini sağladı."


Filmde zihinsel engelli Arif'i canlandıran Berker Güven daha önce de bir tiyatro oyununda engelli bir karakteri canlandırmış... Filmle ilgili olarak; "Zihinsel engelli bireylerle bir hafta vakit geçirdim. Sonra Amerika'ya gidip oyuncu koçlarıyla çalıştım, Türkiye'ye döner dönmez de çekimlere başladım. Zorlukları olan ama oynaması keyifli bir rol. Çetin Tekindor ile baba-oğlu oynamak bir oyuncunun yaşayabileceği en şahane duygu. Onun karşısında çok rahat oynadım, çok güzel sahneler çıktı. Bu filmde oynadıktan sonra yaşam enerjim geldi" diyor.

İşim, çevrem, ilgim gereği pek çok engelli ve ailesini tanıma fırsatım oldu. Her ebeveyn engele farklı yaklaşıyor. Her engeli çocuğun farklı zorlukları oluyor, ancak zihinsel engelli olunca iş daha zorlaşıyor. Bu durumun sosyal, psikolojik, maddi ve manevi her türlü zorluğuna katlanmak gerekiyor. Yük genelde annelerde oluyor. Bazı babalar engelli bir çocuğu kolay kolay kabullenemiyor. Engelli olan çocuğuna gereken ilgiyi gösteremiyor. Onu görmezden görebiliyor.

Engelli çocuklar, bu dünyaya böyle gelmek istemediler ki. Bu onların suçu değil. Engelli çocuk da, engelsiz çocukla aynı ilgi ve sevgiyi hak eder. Sevgi ve ilgiyi genelde anne gösterir. Mücadele ve yük anneye kalır. Ama ya iş bir gün babaya düşerse... İşte filmde bunlar anlatılıyor. Acaba nasıl anlatılmış, nasıl bir bakış acısı getirilmiş? Zihinsel engelli çocuk babası olmak nasıl aktarılmış? Filmde baba, zihinsel engelli oğluna nasıl davranıyor? En önemlisi de "oğlum", "canım oğlum"  diyebiliyor mu? Bunları görmek istiyorum.


ALİYE YÜCEL