> Engeloji : İşaret Dili

Translate

İşaret Dili etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
İşaret Dili etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

15 Şubat 2015 Pazar

BÜTÜN ELLER DUYSUN


Samsung’un işitme engelliler için görüntülü çağrı merkezi hizmetini anlattığı yeni reklam filminden etkilenmemek mümkün değil. “Duyan Eller” projesinin tanıtımı için işitme engelli bir gence çok çarpıcı bir sürpriz hazırlanmış… İzleyince insanı öyle bir yakalıyor ki… “Ne güzel bir çalışmaya imza atmışlar” dedirtiyor. Düşünenin, yapanın; ellerine, yüreğine sağlık… Eminim, bu reklam filmden etkilenen sadece ben değilim.

İşitme engelliler çağrı merkezinden yararlanamıyor. İşte bu nedenle Samsung, internet sitesinden işaret dili bilen çağrı merkezi çalışanlarıyla görüntülü servis hizmeti verecek… Çağrı merkezlerinde artık işaret dili bilen müşteri temsilcileri olacak ve işitme engelli müşterilerle onlar iletişim kuracak. Satış sonrası verilecek bu hizmet çok önemli ve gerekli… Firma da bunu Leo Burnett İstanbul ile çok güzel bir şekilde, çok güzel bir filmle tanıttı.

Samsung Türkiye, işitme engelli Muharrem’e öyle bir sürpriz hazırlıyor ki… Kamera şakası tadında… Önce Muharrem’i İşitme Engelliler ve Aileleri Derneği aracılığıyla buluyorlar. Bir ay süren büyük bir organizasyon, gizli kameralar, işaret dili eğitimleri… Muharrem’in ablası da buna dahil oluyor. Herkes olayı biliyor. Bir tek Muharrem bilmiyor. Bir sabah ablasıyla Bağcılar’daki evinden çıkıyor. Muharrem yolda kime rastladıysa işaret dili biliyor. Onun için inanılmaz bir durum, rüya gibi bir dünya... Sonunda çok duygulu anlar yaşıyor ve gözyaşlarını tutamıyor. Tabii biz de…


Muharrem; çevresinde kendisiyle konuşan ve iletişim kuran kişilerle karşılaşınca yalnız olmadığını görüyor. Engelsiz bir gün yaşıyor. Olanlar karşısında çok duygulanıyor. Engelle yaşayan birinin kısa süre bile olsa engelini kaldırabilmek ve meydana gelen etkiyi görmek çok güzel… Aslında engelli, engelsiz fark etmiyor. Birine yardım etmek güzel… İnsanlarla doğru iletişimin onları ne kadar mutlu ettiği de bilinen bir gerçek… Ama unutuyoruz. 

“Yılın en duygusal sürprizi” adıyla yayınlanan ve süresi 3 dakika bile olmayan bu özel film önemli bir farkındalık sağlıyor. İnsani olan her şey gibi yüreğimizden yakalıyor. İşitme engelli birinin gün boyunca neler yaşayabileceğini bu kısa sürede çok iyi anlıyoruz. Hatta insana “İşaret dili öğrenmeliyim. Belki bir gün bir yerde Muharrem’e veya onun gibi işitme engelli birine rastlayabilirim” bile dedirtiyor.

“Duyan Eller” projesi sosyal sorumluluk açısından da önemli bir hizmet… Belki "Duygu sömürüsü var" diyenler olacaktır. Ama hedef kitlesine ulaşıyor mu? Ulaşıyor. Üstelik diğer kişilerinde dikkatini çekiyor mu? Çekiyor. Maalesef, bazen ancak böyle şeyler karşısında empati yapabiliyor ve harekete geçebiliyoruz. Bu nedenle engelleri aşmak için yapılan bu hizmet ve tanıtım alkışları hak ediyor. Muharrem’in her gününün, o günkü gibi olmasını diliyor. Bu projeye emeği geçen herkesi kutluyorum. 

ALİYE YÜCEL

20 Nisan 2014 Pazar

TEŞEKKÜRLER PEPEE


Pepee'nin yeni bölümleri, büyümüş hali; özel bir kanalda yayınlanacak haberi aylar öncesinde medyada yer aldı. Küçük çocuğu, yeğeni, yakını olanlar bilirler; çocukların en çok sevdiği çizgi filmlerden biri Pepee'dir. Üstelik Pepee bizden biri, yani yerli bir yapım... Pepee, önceleri TRT Çocuk kanalında yayınlanıyordu. Sonra gün geldi yeni bölümleriyle Show Tv'de yayınlanmaya başlayacak haberi geldi...

Merak ettiğim için bir gün yayın saatini öğrenip (hafta içi her gün saat 08:00 ve 17:45'te) Show Tv'yi açtım. Birden ekranın sağ alt köşesinde işaret dili tercümanını görünce şaşırdım ve çok sevindim. Pepee, işaret dili bilen bir tercüman eşliğinde yayınlanıyordu. Böylece çocukların çok sevdiği kahramanı, işitme engelli çocuklarda izleyebiliyor... Pepee'yi seyretme zevkinden mahrum kalmıyorlardı.

Çizgi filmler çocukların vazgeçilmez bir eğlencesi... Bunun aksini söyleyemeyiz. Ancak işitme engelli iseler bundan mahrum kalıyorlar... İşitme engelli çocukların sayısı binlerle ifade ediliyor. Peki işitme engelli çocukların izleyebileceği kaç çizgi film var? Çizgi filmlerle onlar arasında neden bir engel var? Onları bundan mahrum etmek doğru mu? Çizgi filmler seyretmek onlarında hakkı değil mi? İşte tüm bu soruların cevabını Pepee veriyor!


Çocukların gelişiminde çizgi filmler çok önemli... Doğru mesajlar veriyorsa tabii... Çünkü çocuklar çizgi filmlerde gördüklerini gerçek hayatla ilişkilendiriyor, oradaki kahramanlardan gördüklerini yapıyorlar. Çok sayıda ve çok çeşitli çizgi film var. Ancak, çizgi filmlerin hepsinin çocuklar için iyi örnek olduğu söylenemez. Bu nedenle özenle seçilmeli... İyi ki Pepee var. Pepee Türkiye'nin milli çizgi kahramanı, bu nedenle kendi değer yargılarımız ve kültürümüze dair öğeler yer alıyor.

İletişim her çocuk için en gerekli unsurlardan biri... Ancak işitme engelli çocuklar için apayrı bir önem taşıyor. Çünkü onlar, etkileşim ve iletişim olmadan dünyayı anlamayı sağlayan bilgiden mahrum kaldıkları için, zihinsel gelişimleri de eksik kalabiliyor. Şimdi Pepee'de tüm konuşmalar işaret dili bilen bir tercüman (Berrak Fırat) tarafından işitme engelli çocuklar için anında çevriliyor. İşitme engelli çocuklar Pepee sayesinde pek çok şeyi öğrenebilirler...

Bildiğim kadarıyla, Pepee işaret diliyle yayınlanan ilk çizgi film... Bu kanalın mı, yoksa yapımcının fikri mi bilmiyorum... Ama bu çok takdir edilecek bir çalışma... Aynı zamanda da bir sosyal sorumluluk projesi... İşitme engelli çocuklar eğitiminde çok önemli bir hizmet yerine getirilmiş oluyor. Pepee, çocuklar tarafından çok sevilen bir çizgi filmdi. Şimdi daha çok sevilecek, bu ortada... Tüm çocuklar ve özellikle işitme engelli çocuklar adına teşekkürler Pepee.

ALİYE YÜCEL

13 Ekim 2013 Pazar

KAFALARDA İŞARET DİLİ!


Okan Bayülgen'in programlarını seyredenler işitme engelliler için işaret dili ile tercüme yaptırdığını bilirler... Program sırasında tüm konuşmalar işaret dili bilen bir tercüman tarafından işitme engelliler için anında çevriliyor. Bu çok önemli uygulamanın yeteri kadar duyulduğunu sanmıyorum. Eminim pek çok kişi program yayınlanırken görmüştür. Bu uygulamanın olduğuna dair çok az haber gördüm. Oysa medyada daha fazla yer alması, duyurulması ve takdir edilmesi gerekiyordu.

Başarılı televizyoncu, geçen yılın Şubat ayından bu yana hazırlayıp sunduğu programlarda işaret dili çevirmeni bulunduruyor. Bu yıl da Show TV'de üç gece program yapan Okan Bayülgen; Muhallebi Kafa, Çıplak Kafa ve Makina Kafa programlarında yine işaret dili ile tercüme yaptırıyor. Ekranın sağ alt köşesinde işaret dili tercümanı bulunuyor.  Böylece programlarını işitme engelliler de izleyebiliyor. İşitme engellilerin bunca kanal ve program arasında hiç olmazsa takip edebildikleri bir program oluyor.

Programlarda iki işaret dili tercümanı var. Uzun süren programları dönüşümlü olarak işitme engelliler için işaret diliyle anlatıyorlar. Onlarla yapılan bir röportajdan, her ikisinin de ailesinde işitme engelli olduğunu ve bu yüzden sular seller gibi işaret dili konuştuklarını öğrenmiştim. Yaptıkları çevirilerde öyle içten ve samimiler ki, yaptıkları bu işi ne kadar sevdiklerini hissedebiliyor insan...


Okan Bayülgen'in programları entelektüel düzeyi çok yüksek programlar... Bu yüzden çevirmenlerin yaptıkları iş oldukça zor. Seyrederken bazı kelimeleri duyunca bunu nasıl çevirebildi, nasıl anlatabildi diye düşünüyorum. Özellikle de soyut ve felsefi kavramları... Ama onlar her şeyi anlatmanın bir yolunu buluyor. Hatta şarkı sözlerini bile çeviriyorlar...

Televizyon hayatımızın vazgeçilmezi...  Bunun aksini söyleyemeyiz. Ancak işitme engeliniz varsa bundan mahrum kalıyorsunuz. İşitme engellilerin sayısı yüz binlerle ifade ediliyor. Peki işitme engellilerin izleyebileceği kaç program var? Televizyonla onlar arasında neden engel var? Onları bu kadar önemli bir iletişim aracından mahrum etmek doğru mu? Hiç olmazsa her kanal işitme engellilere uygun bir kaç program yapamaz mı? Televizyon seyretmek onlarında hakkı değil mi?

Bu nedenle Okan Bayülgen'in yaptığı programlarda işaret dili bilen tercüman bulundurması çok çok önemli... Programlarında zaman zaman engelli sorunlarını ele alan Bayülgen bu alandaki eksikliği görmüş olmalı ki programlarında işitme engellilere de seslenmek için bu yöntemi uyguluyor. Geçen yıl başlatılan bu uygulama diğer kanallar ve programlara örnek olur diye düşünmüştüm. Ama maalesef bunu yapan olmadı. İşitme engelliler için yapılan programların artması dileğiyle...


ALİYE YÜCEL

6 Ekim 2013 Pazar

BAKANLAR DA AĞLAR



Ağlamak bir duygu paylaşımıdır.  Bazen üzüntüden, bazen söylenecek söz kalmadığından, bazen bir şeylerin içini acıtmasından, bazen çaresizlikten, bazense sevinçten ağlanır... Biliyoruz ki ağlamak sadece gözyaşı dökmek değildir. İnsanın içini boşaltmasının bir yoludur. Bazen bir başkasının yanında yapılınca ayıp sayılır ya da yanlış anlaşılabilir... Ancak elde değildir. Birden akıverir...

Ağlamak insana özgü normal bir durum... Ancak bakanlar ağlayınca haber oluyor... Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım ile Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin'in bir sosyal sorumluluk projesinde, göz yaşlarına engel olamayıp ağlaması medyada geniş yer aldı. Her iki bakanı ağlatan ise işitme engelli iki çocuğun düeti ve slayt gösterisiydi.

Haberi televizyondan ve bir kaç farklı kanaldan izleme şansım oldu. Bakanların ağlamasıyla dikkat çeken; bu ağlamalar olmasa belki de haberdar olamayacağımız projeden de bahsetmek gerekir. Proje gerçekten çok önemli bir sosyal sorumluluk projesi... İki bakanlık bir araya gelerek "Ulaşımda, İletişimde Hayatın İçerisinde Ben de Varım" isimli istihdam projesini hayata geçirdi. İletişim ve GSM firmaları da bu projeye destek veriyordu. Bu proje kapsamında "Sessizliğe Kulak Vermek" etkinliği düzenlendi.


Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı ile Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı tarafından yürütülen proje kapsamında işitme engellilerin istihdamına yönelik "Sessizliğe Kulak Vermek" etkinliği Ankara'da yapıldı. Engellilerin hazırladığı programı başta Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım ile Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin olmak üzere çok sayıda davetli izledi.

"Sessizliğe Kulak Vermek" etkinliğinde işitme ve konuşma engelli Naz ve Tufan sahneye çıktı. İki çocuk "Bana Bir Masal Anlat Baba" şarkısının sözlerini işaret dili ile seslendirdi. Çocuklar elleriyle şarkıyı söylerken, bu sessiz düet Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin ile birlikte protokolde bulunan bir çok kişiye duygusal anlar yaşattı... Çoğu göz yaşlarını tutamadı. Daha sonra engelli çocukların hayatlarından kesitlerin bulunduğu slayt ekranlara gelince, bu kez sessiz düette iyice dolan Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım da ağlamaya başladı.

Programın sonunda her iki bakan da çocuklara sarılarak, onları kutladı. Binali Yıldırım konuşmasında ağlamasına değinerek "Biz de insanız. Ağlamasını unutan, göz pınarları kurumuş insanlar; topluma, ülkelerine bir şey veremezler..." diyerek bu ağlamanın merhametten geldiğini ve yürekten süzülüp aktığını çok güzel anlattı. Ağlamak insani bir davranış, bakanlar da ağlar...

ALİYE YÜCEL 

26 Mayıs 2013 Pazar

PİANO’YA BAKIŞ


Çok merak ettiğim, seyretmeyi ertelediğim, sonunda da seyrettiğim bir filmden bahsetmek istiyorum. Piano’dan… Seyrettiğimde “Neden bu kadar geç kaldım” diye düşündüm. Sanırım herkesin böyle seyretmek isteyip, seyredemediği filmler vardır. Piano, 19. yüzyılda yaşayan Ada isimli konuşma engelli bir kadının hayatını anlatıyor.

Filmin özeti şöyle: Ada (Holly Hunter), o günün koşullarında bir evlilik anlaşmasıyla Yeni Zelanda’ya yeni kocasının yanına gider. Bu yolculukta yanında küçük kızı Flora (Anna Paquin) ve piyanosu da vardır. Kocası Steward (Sam Neill) ile başlayacağı yeni hayatı kötü başlar. Çünkü, Steward, Ada’nın piyanosunu onun haberi olmadan satar. Piyanoyu alan komşu George (Harvey Keitel) Ada’ya ona piyano dersi vermesi karşılığında, piyanoyu geri vereceğini söyler. İlişkileri böyle başlar, daha sonra farklı bir şekilde devam eder…

1993 yapımı romantik bir drama olan Piano, senaryosuyla eleştirilebilir ve sorgulanabilir. Ahlaki yönden, ırkçılık ve sömürgecilik açısından… Ama ben filme, tüm bunları bir kenara koyarak bir engelli hikayesi olarak baktım. Konuşma engelli güçlü bir kadın Ada’nın hikayesi olarak…

Ada, 6 yaşından beri konuşamayan, ancak kendini sessiz saymayan konuşma engelli bir kadın… Çünkü söyleyemediklerini piyanosuyla söylüyor. Piyanosu Ada’nın sesi oluyor. Tüm duygularını piyano ile ifade ediyor. Öyle güzel ve etkileyici çalıyor ki… Hayran kalmamak elde değil. Ada, işaret dilini çok iyi biliyor. Parmaklarıyla şakır şakır konuşuyor!  Çevresiyle anlaşmasında küçük kızı da yardımcı oluyor… Anne ve kızın ilişkisi çok çarpıcı…


Piano’da diyaloglar az… Başrol oyuncusu konuşma engelli olunca bu normal aslında… Müzikler ve görüntüler çok güzel… Film boyunca piyano dinliyorsunuz.  Bu ses ve eşsiz görüntülerler insanı fantastik bir dünyaya taşıyor. Yönetmenin ve oyuncuların başarılarından söz etmeye gerek var mı bilmiyorum. Piano, pek çok ödül alarak bunu zaten ispatlamış…

Filmde konuşma engelli biri için çok yardımcı olacak bir ayrıntıyı fark ettim. Ada, boynunda daima kolye olarak küçük bir defter ve kalem taşıyor. İşaret dilini bilmeyen birine rastlayınca; kızı da yanında yoksa, hemen bir sayfa yırtıyor ve söylemek istediğini hızlıca yazıp gösteriyor. Bu sahnelerde öyle seri ve usta ki, insan sanki sözle ifade etse bu kadar anlam taşımaz diye düşünüyor… Ada rolündeki Holly Hunter gerçek bir dilsiz gibi…

Filmde akıllarda yer eden pek çok sahne var. Sayfalarca yazılabilir. Herkes farklı şeyler görür ve alır... Belki hiç dikkat çekmeyecek, ama bana ilginç gelen bir diyaloğu yazmadan edemeyeceğim. Ada’nın yaşadığı yerdeki kadınlardan biri onun durumuna bakıp: “Dilsiz olmaktan daha kötü bir alın yazısı hayal edemiyorum!” diyor. Diğer kadın da: “Sağır olmak!” diye cevaplıyor… Böylece yıllardır engellilik insanlar arasında nasıl algılanıyor bir kez daha anlıyoruz. Alın yazısı olduğu kesin. Ama en kötü olduğu tartışılır…
  

ALİYE YÜCEL  

17 Mart 2013 Pazar

İŞİTME ENGELLİLERİ DUYUN!



Turkcell’in işitme engellilere yönelik ve hikayesi gerçek hayattan alınan reklam filmi çok etkileyici… Turkcell, kayınvalidesi işitme engelli olduğu için işaret dili öğrenen bir çalışanının; bunu gelen müşterilerle iletişim kurmak için kullandığını öğrenince, çalışanlarının işaret dili öğrenmeleri gerektiğini düşünüp, bunu bir proje halinde uygulamaya koymuş…
Reklamda gelin-kaynana ilişkisi hoş bir şekilde anlatılmış… İşitme engelli bir kayınvalide ve işaret dili bilen bir gelin var. Bir gelinin kayınvalidesi için işaret dili öğrenmesi çok şaşırtıcı ve ayrıca takdir edilmesi gereken bir durum… Bazıları aynı dili konuşurken bile anlaşamazken, bir gelinin kayınvalidesiyle anlaşmak için işaret dilini öğrenmiş olması insanı hayrete düşürüyor… “Demek ki önemli olan anlaşmayı istemekmiş…” diye düşündürüyor.
Yayınlanan reklam filminde işitme engelli birinin Turkcell İletişim Merkezi’ne geldiğinde isteğini anlatmaya çalışırken yaşadığı zorluklar anlatılıyor. İşte Turkcell bu zorlukları görüp, çözüm için “Turkcell’in Parmakları Konuşuyor” projesini gerçekleştiriyor. Türkiye İşitme Engelliler Federasyonu ile işbirliğiyle hayata geçirilen projede önce işitme engelli müşterilerin ihtiyaçlarını daha iyi karşılamak için ürün ve servislerin tanınmasını sağlayan bir müfredat oluşturuluyor. Bu daha sonra işaret diline çevriliyor.
 
Türkiye’nin çeşitli Turkcell İletişim Merkezleri’nde çalışan 225 kişi de işaret dilini öğreniyor. Proje ilk olarak İstanbul’daki üç Turkcell İletişim Merkezi’nde başlatılıyor. İşaret dili öğrenen personel buralarda hizmet veriyor. Daha sonra da 125 Turkcell İletişim Merkezi’nde hizmet verilmeye başlanıyor.  Verilen bilgiye göre bu uygulamanın tüm yurtta yaygınlaştırılması planlanıyor…
Parmaklar konuşmaya başlayınca Turkcell’e gelen işitme engelli ziyaretçi sayısı da artmış… Bu beklenen bir durum… Hizmeti nasıl ve nereden alabiliyorsak orada olmamız çok doğal… Karşında seni anlayan, iletişim kurabileceğin birilerinin bulunduğu yerden hizmet almayı kim istemez?
Turkcell, işitme engelli müşterilerine işaret diliyle hizmet sunmak için gerçekleştirdiği bu projesiyle Dünya Perakende Ödülleri’nde dev markalarla yarışmış… “Turkcell’in Parmakları Konuşuyor” projesi çok büyük ilgi görmüş ve “Yılın En Sorumlu Perakendecisi” kategorisinde 6 finalistten biri olmuş…
İşitme engellilere yapılan bu tür hizmetlerin yaygınlaşması gerektiğine inanıyorum. Aslında tüm büyük şirketler bu duyarlılığı göstermeli ve işitme engellilerle iletişimini kolaylaştıran projeler yapmalı… Buna gerçekten çok ihtiyaç var. Hayat aynı dili paylaşınca güzel! İşitme engelliler de kendini anlatabilmeli, işitme engellileri de birileri duymalı!
 
ALİYE YÜCEL

3 Şubat 2013 Pazar

SESİ GÖRMEK!


Hiç duymayan biri için sesin ne ifade ettiğini hep merak etmişimdir. Bir olgu var. İnsanlar bunu biliyor. Onun yardımıyla anlaşıyor. Pek çok şeyi onunla algılıyor… Siz işitme engelliyseniz bu olgudan asla haberdar olamıyorsunuz!  Ses sizin için ne ifade eder? Sesi nasıl algılarsınız? Bunu Christine Sun Kim’le ilgili yazıyı okuduğum ve kısa filmi izlediğimde anladım. The Selby projesiyle bilinen Todd Selby Christine’in ilginç çalışmalarını kısa film haline getirmiş…
İşitme engelli olan Christine Sun Kim, Amerika’da yaşayan Asyalı bir performans sanatçısı… Christine, hep “Sese sahip olmak nedir?” sorusunu düşünerek büyümüş… “Doğal olarak duyabilen insanlar sesi sahipleniyor ve onun hakkında konuşma hakkına da sahip oluyor. Neyin doğru ses olduğuna dair bir sürü geleneksel fikir vardı, etrafta… Bana sessiz olmamı söylerlerdi. Geğirme, ayağını sürüme, yüksek sesler çıkarma gibi… Onların seslerine saygı duymayı öğrendim. Sesi onların tekelinde görüyordum…”diyor.
Christine, küçükken ailesiyle kurduğu iletişim çoğu zaman onun kafasını karıştırmış… Ailesi aynı anda hem İngilizce hem de işaret dili öğrenmeye çalışıyormuş. Çünkü farklı dillerden ve dilbilgisi kurallarından parçalar öğreniyormuş. Kafası bu yüzden çok karışmış... İfade etmek istediği fikirleri varmış ama ifade edemiyormuş. Bu onu çok yıpratmış… Sesinin boğulduğunu hissediyormuş ve sanki gerçekten boğuluyormuş gibi oluyormuş… Kendi dil kısıtlamalarının içinde hapsolmuş. O anlatırken ne kadar zorluk çektiğini anlıyorsunuz.
 
İşitme engelli Christine, ses dünyasının dışında kalmak istemediğinden, ses ile başka bağlantılar kurmanın yollarını aramış... Şimdi ise yaptığı performans çalışmalarıyla ses üzerinde hak iddia ediyor. Sesi anlamak, sesi tanımak, sesi keşfetmek için yaptığı çalışma çok ilginç… Christine Sun Kim, “Sesin fiziksel biçimlerini” keşfetmek için yola çıkıyor. Bir kayıt aletiyle sokağın sesini, gelip geçenlerin konuşmalarını, araç ve korna seslerini kaydediyor. Sonra da stüdyosunda kayıt aletinden çıkan bu seslerin etkisini başka nesneler üzerinde deniyor.
Performansı ile ilgili olarak “Benim çalışmalarım sesin fiziksel haliyle ilgili… Sesin kabaca başka bir biçime çevrilmesi, aynı zamanda performans da içeriyor. Sesin ne olduğunu bir şey aracılığıyla, yorumlamadan sesi keşfetmek istiyorum. Sesin anlamını kendi deneyimlerimle bulmak istiyorum. Daha büyük kitlelerle bağlantı kurmak ve onlara ulaşmak için sesi bir vasıta olarak kullanmak istedim. Benim misyonum buydu” diyor.
Performans alanında çok özgür olduğunu söyleyen Christine, “Performans sırasında her şey bedenimin içinde başlıyor, organik ve ham… Bazen etkisi şiddetli ve sert oluyor. Bu da titreşimleri bedenimde hissetmeme yol açıyor. Fiziksel bir şey oluyor. Bedenimi hareket ettiriyor. İşaret dilinin aksine ses titreşimleri organları etkileyebiliyor ve içsel işaret dili ise kinetik nedeniyle daha dışsal ve mekânsal. Sadece kulaklarımızla değil, gözlerimizle de duyalım! Asıl o ideal olur. Büyük resme bakalım…” diyor. Böylece sesi duymuyor belki ama yaptığı performanslarla sesi görüyor!

6 Ocak 2013 Pazar

AŞK HER DİLDE AYNI…



Uzun zamandır “Başka Dilde Aşk” filmini yazmak istiyordum. Yani, bu yazı biraz geç kalmış bir yazı… Film, engelli duyarlılığı adına yapılan en güzel Türk filmlerinden biri… İşitme engelli bir genç adamla, hiçbir engeli olmayan bir genç kızın hikayesi… Film, konuşmadan anlaşmak mümkün müdür? Sorusunu soruyor ve cevaplıyor.
Filmin konusuna gelince: İşitme engelli Onur, bir kütüphanede çalışmaktadır. Babası, Onur küçükken onu ve annesini terk etmiştir. Onur, bundan kendini sorumlu tutmuş ve konuşmayı öğrendiği halde konuşmamıştır. Galatasaray kürek takımında olan Onur takım arkadaşının nişan partisinde Zeynep’le tanışır. Hiç konuşmadan geçen gecenin sonunda Zeynep Onur’un işitme engelli olduğunu öğrenir. Ancak yine de ondan vazgeçmez... Bir çağrı merkezinde çalışan ve hiç tanımadığı kişilerle devamlı konuşmak zorunda kalan Zeynep, konuşmadan anlaştığı Onur’la çok mutludur…
Filmde Onur’u Mert Fırat canlandırıyor. Nasıl başarılı anlatılmaz, görmek lazım. Oynamamış, yaşamış sanki… Filmi seyredip daha sonra Mert Fırat’ı konuşurken görürseniz bir an şaşkınlığa uğrayabilirsiniz!  Aaa! Bu adam konuşuyormuş diye! Aynı zaman da senaryo da ona ait. Kafasında işitme engelli birinin hikayesi varmış ve bunu filmin yönetmeni İlksen Başarır’a anlatmış senaryo haline getirmişler ve çok güzel bir iş başarmışlar… Mert Fırat, bu senaryoyu yazarken bir arkadaşından etkilenmiş… Zaten rolünü bu kadar güzel oynamasını bir işitme engelliyi tanımasına bağlıyorsunuz. Başka türlü nasıl bu denli gerçekçi olabilir ki… 
Mert Fırat, Saadet Işıl Aksoy ve Lale Mansur bu film için işaret dili öğrenmişler… Mert Fırat’ın dışında başta Zeynep rolündeki Saadet Işıl Aksoy ve Onur’un annesini canlandıran Lale Mansur olmak üzere diğer oyuncular da çok başarılı… Saadet Işıl Aksoy çok doğal… Lale Mansur’a gelince engelli birinin annesi nasıl olursa aynen öyle…
Film, engelliye toplumumuzda nasıl bakıldığının örneklerini ve mahalle baskısını gösteriyor. Zeynep’in arkadaşları “Aslında sağır olmasa yakışıklı çocukmuş…” ve “Annen, baban Onur’un halini öğrenince ne olacak?”, Zeynep’in babası ise “Neyini eksik ettik ki, eksik bir adamla birliktesin?” diyebiliyor! Onur’un annesi Zeynep’in engelli olmadığını öğrenince ilişkilerini onaylamayıp oğluna “Ben seni düşünüyorum, üzülmemen için…” diyor. Onur ise tüm bunlar için annesine “Babam utandığı için… Sen korktuğun için…” diyerek engellilere bakışlardaki yanlışlığı dile getiriyor.
Filmde çok etkileyici sahneler var. Ama birkaç sahne var ki… Sadece bunlar için bile bu film seyredilir. Zeynep ve Onur’un ağladıkları sahne, Onur’un annesiyle tartıştığı sahne,  bir de psikolojik engelli komşularına jest yaptıkları sahne… Öyle sarsıcı ki… Öyle duygu yüklü ki… Etkilenmemek mümkün değil.
Film, romantik komedi ama çok önemli sosyal mesajlar veriyor, hem de insanın gözüne sokmadan ve duygu sömürüsü yapmadan… İşitme engellilerin dünyasını da çok güzel ayrıntılarla (çalar saat işlevini gören sallanan yatak gibi) anlatmış… Filmin alt yazılı olarak yayınlanması ve böylece işitme engellilere de ulaşması çok yerinde… Sonuç olarak hala seyretmemiş olanlar varsa mutlaka seyretmeli…
ALİYE YÜCEL

17 Haziran 2012 Pazar

ELLERİYLE KONUŞANLAR


İşaret dili, işitme ve konuşma engellilerin kendi aralarında ve diğer kişilerle iletişim kurarken, el hareketlerini ve yüz mimiklerini kullanarak oluşturdukları görsel bir dildir. İşaret dili sanıldığının aksine evrensel bir dil değildir. Ülkelere, hatta aynı ülkede bölgelere ve illere göre bile değişir. Hepsi birbirinden farklılıklar gösterir.

İşaret dili, 1616 yılında ilk kez İtalyan Giovanni Bonifacio tarafından kullanılmıştır. 1750 yılında iki kız kardeşi de sağır olan Abbe Charles De I’Epee, bu dili değiştirerek, geliştirmiştir. 1770'li yıllarda Fransa'da işitme engellilerin kullandığı el hareketleri dil olarak kabul edilmiştir. Daha sonra bu Amerika'ya götürülmüştür. Amerika'da 1817 yılında Thomas Gallaudet, işitme engelliler için bir okul kurmuş ve ilk kez orada işaret dili öğretilmiştir.

İşaret dilinin başlangıcı işitme engellileri bir araya toplayan bir okulun yada bir kurumla aynı zamana geldiği tahmin edilmektedir. Ancak çok önceleri, daha ilkelce bile olsa; konuşamayan kişilerin iletişim kurmak için işaret dilini kullandığını tahmin etmek hiçte zor değildir. Öyle ya, kişi duymuyor. Duymayınca ses çıkarmayı da öğrenemeyecek, bilemeyecek. Böylece doğal olarak çevresiyle anlaşabilmek ve iletişim kurabilmek için bir takım hareketler yapacak, ellerini ve yüzünü konuşturacaktır.

Türk işaret dilinin tarihi, 16. yüzyıllara Osmanlı Devleti’ne kadar uzandığı bilinmektedir. O zamanlar Osmanlı mahkemelerinde işaret dilinin kullanıldığına dair kanıtlar mevcuttur. İlk İşitme Engelliler Okulu da 1902 yılında 2. Abdülhamit döneminde kurulmuş ve bu okulda işaret dili kullanılmıştır. İşaret dilindeki farklılıkların azaltılması için Milli Eğitim Bakanlığı Özel Eğitim Rehberlik ve Danışma Hizmetleri Genel Müdürlüğü 1995 yılında Yetişkinler İçin İşaret Dili Kılavuzu yayınlamıştır.

İşaret dili alfabesi sözlü dil alfabesinden farklıdır. Her dilin işaret dili de aynı değildir. Bulunduğu dilden etkilense de ondan farklı bir dildir. Türk İşaret Dili ya da kısa adıyla TİD, Türkiye’deki işitme engelliler tarafından kullanılan dildir. Diğer işaret dilleri gibi Türk İşaret Dili de Türkçeden etkilense de Türkçenin gramer yapısından farklı olarak kendine özgü bir gramer yapısına sahiptir.

Her işitme engelli işaret dili bilmemektedir. Ancak bilenler de pek çok yerde kendini ifade etmekten uzaktır. Çünkü çevrede işaret dili bilen ve anlayan kişi sayısı yok denecek kadar azdır. İşitme engelliler pek çok yerde olduğu gibi kamu kurum ve kuruluşlarında iletişim derdini anlatamamaktadır. Çünkü işaret dili bilen personel yoktur. Bu ne zor bir durumdur. Bir yerdesiniz konuşamıyorsunuz, işaret dili ile bir şeyler anlatıyorsunuz ama anlaşılmıyor. Yabancı bir ülkede dil bilmeden kalmak gibi...

İşaret dilinin kolayca öğrenildiği ve çok eğlenceli olduğu söyleniyor. İşitme engelli olmayanların da; hele de iletişimin yoğun olduğu işlerde çalışıyorsa bu dili öğrenmesinde yarar var. Bu dili öğrenip, işitme engellilere yardımcı olmak ne büyük anlam taşır. Hayatı boyunca bir tek işitme engelli ile iletişim kursa bile, buna değmez mi?

ALİYE YÜCEL