> Engeloji

Translate

8 Haziran 2014 Pazar

TEKERLEKLİ SANDALYE VE ÖZGÜRLÜK


Tekerlekli sandalye, olumsuz bir klişe gibi görülse de, kullananlar için asla böyle değil. Onu kullananlar için tekerlekli sandalye özgürlüktür. Bunun böyle olduğunu çevremdeki tekerlekli sandalye kullanıcılarından biliyordum. Ancak Sue Austin'in videosunu izleyince iyice emin oldum. Sue Austin, sürekli ilerleyen bir hastalık nedeniyle, yıllar önce tekerlekli sandalye kullanmaya başlamış. Şimdi ise tekerlekli sandalyeyle su altına tüplü dalış yapıyor. Su altında bale yapıyor.

Sue Austin, deneyimlerini anlattığı bir konuşmasında: "Burada olmak, yolculuğum hakkında konuşmak, tekerlekli sandalyem hakkında konuşmak ve onun bana getirdiği özgürlük hakkında konuşabilmek muhteşem..." diye sözüne başlıyor. Tekerlekli sandalye kullanması onun dünyaya olan erişimini tamamen değiştirmiş. Tekerlekli sandalyeyi kullanmaya başlamak onun için yeni ve muazzam bir özgürlük olmuş...

Sue Austin tekerlekli sandalye hakkındaki düşüncelerini "Hayatımın sınırlandığını ve ellerimden kaydığını düşünürdüm. Devasa bir oyuncağa sahip olmuş gibiydim. Tekerleklerin "Vınnn" sesini duyar, rüzgarı yüzünde hissederdim. Sokağın dışına çıkmak bile başlı başına neşelendiriciydi. Bu yeni oyuncağımı ve özgürlüğümü bulmama rağmen,  insanların bana davranışları tamamen değişmişti. İnsanlarla aramıza görünmez bir perde inmişti ve beni artık görmüyor gibi davranıyorlardı. Beni kendi varsayımlarıyla algılayıp, tekerlekli sandalyede onlar ne görmek istiyorsa öyle olmam gerektiği yönünde davranıyor gibiydiler. İnsanlara soruyordum. "Tekerlekli sandalye sana neyi çağrıştırıyor?" Cevaplar genelde şöyleydi: "Sınırlama", "Korku", "Acıma", "Kısıtlanma"..." diye açıklıyor.


Sue Austin, bunun üzerine kendini başkalarının gözüyle ve onların bakış açısıyla gördüğünü tespit edip, bunun yanlış olduğunun farkına varıp, kimliğini yeniden oluşturmaya ve kendi hikayesini yazmaya karar veriyor. Bunun üzerine tekerlekli sandalye ile denizaltına dalıyor. Videonun devamında; tekerlekli sandalye ile denizaltında yaptığı gösteriyi görenlerin fikrinin nasıl değiştiğini uzun uzun anlatıyor.

Tamamını burada yazamayacağım sözlerinin bir bölümü şöyle: "... İşte bu anda bu insanların beni tekerlekli sandalye ile bunları yapabilirken gördüğü anda, artık tekerlekli sandalyeyle ilişkin önceki yargıları kalmıyor... Benim için bu, diğer insanların farklılıkların değerini, getirdiği eğlenceyi, görmelerini sağlamak, insanların fiziksel kayıplarına ve sınırlamalarına odaklanmak yerine dünyayı yepyeni heyecanlandırıcı bakış açılarıyla keşfetmenin getirdiği gücü ve neşeyi göreceğimiz anlamına geliyor. Benim için tekerlekli sandalye dönüşümün bir aracı. Hatta artık tekerlekli sandalyeye ben "portal" diyorum. Çünkü beni yepyeni bir varoluşa, yepyeni alanlara, yepyeni bir bilince taşıyor. Diğer bir noktada kimsenin daha önce su altı tekerlekli sandalyeyi görmemiş olması, yepyeni bakış açıları, varoluşlar, bilişler yaratıyor..."

Sue Austin'in, konuşmasının her cümlesi altı çizilecek kadar anlamlı ve deneyim dolu... Engelli, engelsiz herkes 10 dakikasını ayırıp, Sue Austin'in deniz altına dalış görüntüleriyle süslü videosunu mutlaka izlemeli... Seyreden herkes o andan sonra; eğer bu yapılabiliyorsa, çok şey yapılabilir diye düşünüp, hayata farklı bakacak... Tekerlekli sandalyeyle hareket etme özgürlüğünü görenlerin, tekerlekli sandalyeyle ilgili ön yargıları ortadan kalkacak...


ALİYE YÜCEL

1 Haziran 2014 Pazar

DERS KİTAPLARINDAKİ SAKATLIK


"Ders Kitaplarında Engellilik" konulu bir araştırma yapılmış. Bu araştırma İstanbul Bilgi Üniversitesi Sosyoloji ve Eğitim Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi (SEÇBİR) ile Toplumsal Haklar ve Araştırmalar Derneği (TOHAD) tarafından ortak bir çalışma ile gerçekleşmiş. İlköğretimde okutulan ders kitaplarıyla ilgili bu araştırma, Sabancı Vakfı Toplumsal Gelişme ve Hibe Programı tarafından desteklenmiş.

Sonuçları çok çarpıcı olan bu araştırma ile ilgili pek çok haber yapılmış. Bu haberlerdeki ortak nokta: Ders kitaplarında engellilerin yanlış tanıtıldığı. Engelli kavramı; güçsüz, düşkün, kusurlu, eksik, hasta, yaşlı, yetim, yoksul gibi kavramlar arasında yer almış... Böyle olunca da engelliler; aciz, bakıma ve yardıma muhtaç bireyler olarak görülmüş. Toplumun engelliye bakışındaki ön yargı ve ayrımcılık kitaplara da yansımış...

Bu proje kapsamındaki araştırmada 68 adet ders kitabı taranmış; Türkçe, Hayat Bilgisi, Sosyal Bilgiler, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi, Sağlık Bilgisi, Sosyoloji, Vatandaşlık ve İnsan Hakları kitapları tek tek incelenmiş. Araştırmanın sonucuna göre de çocukların eğitim aldığı ders kitaplarında engellilik olumlu bir şekilde sunulmamış, engellilerin yardıma muhtaç oldukları vurgusu ön planda yer almış... Engelliye destek, onlara yardım, onları topluma kazandırma gibi ifadelerle muhtaç olma hali vurgulanmış.

Kitaplarda engellilik farklılık olarak ele alınmış; onları kusur ve eksiklikleriyle kabul etmeli, yardım etmeli, acımalı, hatta bazen görmezden gelinmeli gibi olumsuz bir sunumlarla anlatılmış. Sağlıklı kişi - hasta kişi kavramlarından yola çıkılıp, engellilik hastalık olarak görülmüş... Kör, sağır, dilsiz diye adlandırılanlara da "iyi insan" olarak yer verilmiş... "Sakatlar, ama onlarda aslında iyi insanlar!" denilerek sosyal dışlama ilginç bir şekilde ortaya koyulmuş...


Kısaca toplumun genelinde var olan ön yargı, yanlış bakış, engelliyi küçük gören ve rencide eden tutum kitaplara da sirayet etmiş... Şimdi söyle düşünelim. Çocukların çevresinde engelini aşmış, normal bir engelli varsa ne ala! Yoksa çocuklar bu yazılanları gerçek sanacak! Engellilik gerçeğini çok yanlış öğrenecek, engellilere hep bu gözle bakacak ve ona göre davranacak...

İlköğretim ders kitaplarında engellilerin normal bir birey olarak görülmemesi gerçekten çok üzücü... Ümitsizliğe düşmemek elde değil. Öyle ya geleceğin büyüklerine engelliler böyle sunulursa, onlar engellileri böyle tanırsa çok kötü... Engellilerin doğru anlatımı ve olumlu sunumuyla ilgili yapılan çabalara rağmen böyle anlatımlar çok can sıkıcı... Engellilere yönelik bu yanlış bakış acaba ne zaman değişecek?

Artık  bu düşünce ve değerlendirmeler değişmeli... Engelliye bakış açısı böyle olmamalı... Engellilere yönelik yanlış bakışı yansıtan anlatımlar ders da kitaplarından uzaklaşmalı... Engelliler eşit görülmeli; küçümsenmemeli, acınmamalı, hor görülmemeli, yok sayılmamalı... Kitaplarda engellilere ayrımcılık yapılmaması ve sosyal hayatta eşit bir şekilde yer almaları gerektiği hiç vurgulanmamış. Oysa ki çocuklara anlatılacak ve öğretilecek bunlar olmalı. Yıl olmuş 2014 eğitim kitaplarında engelliye bakışa bak!

ALİYE YÜCEL

25 Mayıs 2014 Pazar

PAHA BİÇİLMEZ YARDIM


Bazen bir filmde, bazen bir haberde engellilere yardım eden köpekleri görmüşsünüzdür. Köpekler; pek çok konuda eğitildiği gibi, engellilere yardım konusunda da eğitilebiliyorlar. Bu uygulama 1915 yılında, 1. Dünya Savaşı'nda gözlerini kaybeden askerlere yardımcı olmak amacıyla Almanya ve Fransa'da başlatılmış. Daha sonra köpeklerin eğitildiği bu merkezler çoğalmış.

Yardımcı köpekler; engellilerin yetersiz kaldığı durumlarda bazı şeyleri yaparak ve engellilerin bazı ihtiyaçlarının karşılayarak onların hayatını kolaylaştırıyorlar. Köpekler önceleri görme engellilere yardım için eğitilse de; günümüzde bedensel, işitme ve zihinsel engellilere de yardım edebiliyorlar. Ayrıca bazı süreğen hastalıklar için eğitilen köpekler de var. Bu köpekler; hizmet köpekleri, rehber köpekler, asistan köpekler, terapi köpekleri gibi çeşitli isimler alıyorlar.

Rehber köpekler; görme engellilere evde, dışarıda, asansörde, merdivenlerde, sokakta, caddede ve her yerde yardımcı oluyorlar. İşitme engelliler için eğitilmiş olan köpekler ise; kapı, telefon, alarm çaldığında, bebek ağladığında, anormal bir ses duyduklarında, biri sahiplerine seslendiğinde onları uyararak yardımcı oluyorlar.
  
Hizmet köpekleri ise bedensel engelli, tekerlekli sandalyede yaşayan veya hareketlerinde kısıtlama olan kişilere yardım ediyor. Bu köpekler; evdeki kapı, dolap ve çekmeceleri açabiliyor. Işıkları açıp, kapatabiliyor. Kirli çamaşırları makineye atıp, yıkandıktan sonra boşaltabiliyor. Bazı eşyaları taşıyabiliyor. Yerden bir şeyi  alıp verebiliyor. Çöp atabiliyor. Alışverişte yardım ediyor. Tekerlekli sandalyeleri çekebiliyor. Oturan birine, ayağa kalkması için yardım edebiliyorlar. 


Bu eğitimi alan köpekler engelli sahipleriyle 24 saat birlikte yaşıyor, her yerde birlikte dolaşıyor. Sinema, tiyatro, lokanta, otel gibi pek çok yere onlarla birlikte girebiliyorlar. Köpeklerin üzerinde "Hizmet köpeğidir. Lütfen sevmeyin!" yazan uyarıcı giysiler oluyor. Böylece kimse onlara dokunamıyor. Köpeğin tüm dikkati sadece sahibinde ve yapacağı işlerde oluyor.

Yardımcı köpekler, pek çok ülkede yaygın olarak kullanılıyorlar. Bu köpeklerin eğitimine; önce onları sosyalleştirerek başlanıyor, sonra ondan beklenilen aktiviteler öğretiliyor. En sonunda da sahipleriyle beraber bir eğitime tabi tutuluyorlar. Yurt dışında bu eğitimler Sivil Toplum Kuruluşları tarafından yapılıyormuş. Türkiye'de bilinen bir uygulama değil. Bunu yapan bir Sivil Toplum Kuruluşu da maalesef yok. Ülkemizde de bazı kişi ve kurumlar bu uygulamayı yapmak istese de proje bazında kalmış, hayata geçememiş...

Biliyoruz ki, hayvanlar sahiplerini, sahipleri de hayvanlarını çok severler. Aralarında daima güzel bir bağ oluşur. Bunun pek çok örneğini görüyoruz. Ama buradaki iletişim ve paylaşım bambaşka... Böyle bir köpeğe sahip olmak ne büyük bir şans... Örneğin; normal bir kişi için düşen eşyayı yerden almak çok basit bir harekettir. Oysa tekerlekli sandalyede yaşayan biri için (hele de yalnızsa) ne çaresiz bir durumdur. İşte o an köpeğin onu yerden alıp uzatması ne güzel bir an, sahibi için de ne paha biçilmez bir yardımdır.

Not: Sadece köpekler değil; kedi, maymun, kuş, at gibi hayvanlarda engellilere yardım için eğitilebiliyor.

ALİYE YÜCEL

18 Mayıs 2014 Pazar

ENGELLİLER HAFTASI


Engellilere ayrılmış hem bir gün (3 Aralık), hem de özel bir hafta var. 10 Mayıs ile 16 Mayıs arası Engelliler Haftası'dır. Bu haftada Birleşmiş Milletlere üye olan 156 ülkede, engelliler hatırlanır ve engelli sorunları ele alınır. Bu özel haftanın amacı; engellilerin topluma kazandırılması, engelli farkındalığının oluşması, insan haklarının tam ve eşit ölçüde sağlanmasıdır. Bir hafta süre olunca her gün farklı bir engel grubuna tahsis edilmiş:
10 Mayıs Engelliler Haftası'nın Açılışı,
11 Mayıs Görme Engelliler Günü,
12 Mayıs İşitme ve Konuşma Engelliler Günü,
13 Mayıs Ortopedik Engelliler Günü,
14 Mayıs Zihinsel ve Ruhsal Engelliler Günü,
15 Mayıs Güçsüz, Yaşlılar ve Korunmaya Muhtaç Çocuklar Günü,
16 Mayıs Engelliler Haftası'na Genel Bakış.

Engelliler Haftası'nda, engelliler konusunda dikkat çekmek ve duyarlılığı sağlamak için çeşitli etkinlikler düzenleniyor. Medyada da bu konu ile ilgili çeşitli haberler yapılıyor. Engellilerin hayat şartlarını iyileştirme için yapılanlardan bahsediliyor. Ama biliyoruz ki engellilerin sıkıntıları devam ediyor. Eğitim, mimari engeller, istihdam ve engellilere yönelik yanlış bakış… Yine de son yıllarda engelliler adına iyi gelişmelerde oluyor. Engellilere yönelik olumlu yasalar çıkıyor.


Türkiye nüfusunun % 10'u engelli... Bu küçümsenmeyecek bir rakam... Engellileri bir hafta hatırlamak, sadece bu haftada onların sorunlarını görmek ve çözüm aramak yetmez. Yetkililer de, toplum da engellilerin sorunlarına karşı ilgisiz ve duyarsız kalmamalı... Her alanda ve el birliği ile bir şeyler yapılmalı… Engelli olmak diğer bireylerle beraber yaşamaya engel olmamalı... Engellilerde herkes gibi eşit haklara sahip olmalı... Yoksa Engelliler Haftası demenin bir anlamı olmaz. Söylenen sahte dilekler çok yersiz olur.

Genellikle Engelliler Günü'nde ve bu haftada "Bizler de birer potansiyel engelli adayıyız...", "Herkes bir engelli adayıdır..." gibi cümleler kuruluyor. Belki bunlar anlam olarak doğru, dikkat çekmek için ve iyi niyetle söylenen cümleler... Ancak engelliye olan yaklaşım ve duyarlılık açısından çok yanlış. Yapılanlar "Ya ben de bir gün ben de engelli olursam..." düşüncesiyle yapılırsa doğru olmaz. Nasıl hayvan haklarını savunmak için hayvan, kadın haklarını savunmak için kadın olmak gerekmiyorsa; engelli haklarını savunmak için de bir gün engelli olacağımızı düşünmek anlamsız...

Bu haftaya, "Engelli Farkındalığı Haftası" demek en doğrusudur. Engelli farkındalığının oluşması için de;  engellilerle empati kurmak, dünyaya onlar gibi bakmak gerekir. Ancak elden hiç bir şey gelmiyor ve yapılamıyorsa; hiç olmazsa engelli park alanlarına park etmeyelim, engelli yollarının ve rampalarının önlerini kapatmayalım, engellileri küçümsemeyelim, onlara acımayalım ve hor görmeyelim. Zor olan hayatlarını daha fazla zorlaştırmayalım. Engelli farkındalığının artması ve engellerin kalkması dileğiyle...


ALİYE YÜCEL

11 Mayıs 2014 Pazar

CEZANIN BÖYLESİ


Melo'ya verilmesi düşünülen ceza sayesinde çok ilginç bir gerçeği öğrendim. Felipe Melo, Galatasaray - Fenerbahçe derbisinde yaptığı hareketler nedeniyle Türkiye Futbol Federasyonu Hukuk Kurulu tarafından Etik Kurulu'na sevk edilmişti. Medya, Melo'nun ceza alacağı haberlerine çok yer verdi. Kurulun böyle cezaya yetkisi var mı? Melo ceza alır mı? Bunu bilemem. Ama beni Etik Kurulu'nun Melo'nun alması gereken ceza ile ilgili ifadesindeki bir ibare dikkatimi çekti, çok şaşırdım.

Etik Kurulu'nun yaptırımlarıyla ilgili maddede (Madde 22 - Yaptırımlar 2) "Kurul, ihlalin niteliğine göre, uyarma, kınama, huzurda kınama, yazılı ya da görsel medya aracılığı ile kınama veya ihlalin toplumdaki olumsuz etkilerini gidermeye yönelik olarak kişinin konferans vermesi veya engelli sporcularla ilgili organizasyonlara katılması gibi sportif ve eğitici yaptırımlara karar verebilir." ifadeleri yer alıyor.

Okuyanlar, "Şimdi ne var bunda?" diyebilirler... Şöyle bir cümle var: "... veya engelli sporcularla ilgili organizasyonlara katılması gibi..." Birinin suç işlediğini düşünüyorsunuz, tamam... Sportmenliğe aykırı bir davranışta bulunmakta suçtur, tamam... Suç cezasız kalmamalı, buna da tamam... Peki cezalardan biri de ne? Engelli sporcularla ilgili organizasyonlara katılmak... Ne garip değil mi? Cezaya bak!


Etik Kurulu'nun bu maddesinden anladığımıza göre engellilerle olmak ceza gibi görülmüş... Suç nedir? Ceza nedir? Dil çıkarma yüzünden engelli sporcularla ilgili organizasyonlara katılacaksın! Bu nasıl bir düşünce tarzıdır? Nasıl bir zihniyet tarafından hazırlanmışsa artık... Etik bir ceza! Ahlak dersi! Melo, bu cezaya dil çıkarmış olmasın?

Bu konuyla ilgili yapılan bazı haberlerde de Melo'ya maç oynamaması yönünde bir ceza verilemeyeceği, bunun yerine "derslik" bir ceza alacağı yazıyordu. Derse bakar mısınız? Suçlusun! Engellilerle ol da aklın başına gelsin! Çok saçma değil mi? Engelliye nasıl bakılıyor... Engelliyle bir arada olmak bir ceza... Ayrımcılığı görüyor musunuz?

Bu durumun bir de şu yönü var. Bir engelli, kendisinin yanında olmasından mutlu olacağı bir kişiyi (sporcu, sanatçı vs.);  sadece ceza aldığı için yanında olduğunu bilirse, bu kime ceza olur? Engellileri küçük düşüren ve rencide edenleri bu düşüncelerden ne zaman kurtulacağız? Bu ne kadar utanç verici bir yaptırım. Bu yaptırım gözden geçirilmeli ve mutlaka, ama mutlaka değiştirilmeli...

Bir yandan engellinin ayrımcılık görmemesi, olumsuz sunulmaması için uğraşılsın… Engelliye farklı bakmamak gerektiğini anlatılsın. Bunun mücadelesi verilsin… Ama böyle bir yaptırım olsun. İnsan inanamıyor. Şaka gibi... Bunu kimler hazırladı acaba? Hazırlayanlara sormak isterdim. Hiç engelli birini tanımışlar mı? Engelli ile olmak ceza mıdır? Kim bilebilir? Belki de mükafattır!


ALİYE YÜCEL

4 Mayıs 2014 Pazar

KOŞAMAYANLAR İÇİN...


Dünya bugün omurilik sakatlıklarının tedavisi için yapılacak araştırmalara destek olmak için koştu. Wings for Life World Run, 6 kıtada, 34 ülkede aynı anda başladı. Bu koşuda sadece profesyonel koşucular  değil, amatör koşucularda yer aldı. "Dünya Koşamayanlar İçin Koşacak" solanıyla yüzbinlerce kişi koştu... Wings for Life World Run, pek çok yönden ilginçti.

Türkiye Omurilik Felçlileri Derneği ve Wings for Life Vakfı işbirliği ile gerçekleşen Wings for Life World Run farklı ülkelerde Türkiye saatiyle 13:00'te başladı. Etkinliğin Türkiye'deki adresi de Alanya'ydı. Bu etkinlik için yapılan araştırmalar sonucu en uygun yerin Alanya olduğu tespit edilmiş...  100 kilometrelik bir parkurda koşuldu.  Şanslıyız. Saat 13:00 bir spor etkinliği için çok uygun bir saat...Canlı yayına ara ara baktığımda bu saatte geceyi yaşayan ülkeler vardı.

Tüm dünyada eş zamanlı başlayan yarışta bir başlangıç çizgisi vardı. Ancak belli bitiş çizgisi yoktu. Koşucular yarışa başladıktan bir süre sonra bir yakalama aracı koşucuların peşinden gitti. Üzerlerinde çip olan koşucular bu şekilde takip edildi. Herkes koşabileceği kadar koştu. Bu yakalama aracı kimi yakalarsa onun için yarış bitmiş oldu. Araç en öndeki koşucuya ulaşınca yarış son buldu. Son kalan bir kadın, bir de erkek yarışmacıda Wings for Life World Run'ın küresel şampiyonu oldu.


Tüm dünyada bu organizasyonu gerçekleştiren Wings for Life, omurilik sakatlanmaları için araştırmalar yapan bir vakıf... 2004 yılında kurulmuş olan vakıf; omurilik felcinin tedavisi için yapılan araştırmalara fon sağlayan, bu konu ile ilgili her türlü araştırmanın, projenin ve organizasyonun destekçisi olan bir kurum...

Wings for Life World Run, çok farklı ve benzersiz bir etkinlikti. Daha önce hiç denenmemiş bir formatta bir yarışma.... 34 ülkede herkes aynı anda yola çıktı, herkes için aynı kurallar geçerli... Tek şart 21 Nisan Pazartesi gününe kadar kayıt yaptırmak gerekiyordu. Kayıtta alınan 50 TL.'lik bağış ücreti Wings for Life vakfına bağışlandı.

Dünyada milyonlarca kişi omurilik sakatlanması yaşıyor ve felç oluyor. Hayatını bu şekilde sürdürüyor. Bu herkesin başına gelebilir. Gelmiş geçmiş en büyük koşu etkinliklerinden birinin, engellilik farkındalığı oluşturmak için yapılması çok anlamlı... Bu koşuya katılan herkes hem bir spor etkinliğini bir parçası oldu, hem de omurilik felçlerine ve omurilik sakatlanmalarına karşı dikkat çekti...


ALİYE YÜCEL

27 Nisan 2014 Pazar

ENGELLİ DOSTU İETT


İETT engelli dostu olarak bilinir. Engellilerin hayatını kolaylaştıran, onların engellerini kaldıran pek çok çalışmaya imza atmıştır. Engellinin yanındadır... Artık biliyoruz ki; İETT kendi bünyesinde çalışan engelli personeli için de dost bir kurum... Bir kurum düşünün, engelliyi personel olarak alıp, onlar için özel bir çalışma yapsın... İETT Genel Müdürlüğü Avrupa'da bile örneği olmayan bir çalışmayı hayata geçirdi. Engelli Çalışanlar İçin Değişim ve Yeniden Yapılanma Projesi... Bu proje, İETT ile Türkiye Beyazay Derneği Engelli Kariyeri Merkezi tarafından gerçekleştirildi.

Proje ile; İETT engelli personelinin çalışma ortamlarının iyileştirilmesi, erişim ve ulaşım ve engelinden dolayı yaşadığı sorunlarının çözülerek  motivasyon ve performanslarının arttırılması amaçlandı. İETT İnsan Kaynakları ve Türkiye Beyazay Derneği ekibi; kuruma bağlı müdürlük, hareket amirliği ve şeflikler dahil olmak üzere 24 noktayı gezerek engellilerin çalışma ortamlarını gözlemledi.

Engellilik alanında tecrübeli psikolog ve eğitmenlerden oluşan bu ekip; toplam 24 birimde; 184 engelli personel ile tek tek görüştü. Bu görüşmelerde; motivasyon testi, mesleki ilgi testi, işyeri memnuniyet anketi yapıldı. Engellilerin sorunları dinlendi. Görüşme tutanakları ve anket sonuçlarından yola çıkılarak sorunlar tespit edildi. Bu sorunlara çözüm önerileri hazırlanarak sunuldu. Ayrıca, engelli personel çalıştıran her amir ve yönetici proje hakkında ve engelliler hakkında bilgilendirildi.


Bu projeni çok önemli bir farkı var. Engelli çalışanı birey olarak inceleyip; çalışma ortamının uygunluğunu, mesleki ilgi ve eğilimini, işyeri memnuniyetini ve motivasyonunu, işyerinde eğitim ve kariyer olanaklarını, engelli destek teknolojilerini etkili kullanımı analizini; testler ve anketlerle rapor eden, gelişim planlarını hazırlayıp, bunları bir sonuca bağlayan ilk ve tek proje...

Her çalışan gibi; engelli personelin de sorunlarının tespit edilip, motivasyonlarının arttırılması ve engelli çalışanların doğru işlerde istihdamı çok önemlidir. Engelli sadece vasıfsız bir olarak kalmamalı, engelli olarak kariyer yapabilmelidir. İETT, engelli ve engelsiz her çalışanını kucaklayan, onlarla birlikte gelişen bu kurum... Bu nedenle İETT'de çalışan herkes gibi engelli çalışanlar da şanslı...

Engelli Çalışanlar İçin Değişim ve Yeniden Yapılanma Projesi; Eylül 2013 ve Nisan 2014 dönemleri arasında, toplam 8 aylık bir çalışmanın ürünü... Her kurum; İETT gibi engellileri dikkate alıp, bu yönde çalışmalar yapmalıdır. Engelliler için yapılan çalışmaların göstermelik olmaktan uzak, gerçekten onların yararına bir hizmet olması, onlara bir şeyler katması gerekir. Umarız bu proje toplumsal farkındalık oluşturur ve sonraki projelere örnek teşkil eder...


ALİYE YÜCEL

20 Nisan 2014 Pazar

TEŞEKKÜRLER PEPEE


Pepee'nin yeni bölümleri, büyümüş hali; özel bir kanalda yayınlanacak haberi aylar öncesinde medyada yer aldı. Küçük çocuğu, yeğeni, yakını olanlar bilirler; çocukların en çok sevdiği çizgi filmlerden biri Pepee'dir. Üstelik Pepee bizden biri, yani yerli bir yapım... Pepee, önceleri TRT Çocuk kanalında yayınlanıyordu. Sonra gün geldi yeni bölümleriyle Show Tv'de yayınlanmaya başlayacak haberi geldi...

Merak ettiğim için bir gün yayın saatini öğrenip (hafta içi her gün saat 08:00 ve 17:45'te) Show Tv'yi açtım. Birden ekranın sağ alt köşesinde işaret dili tercümanını görünce şaşırdım ve çok sevindim. Pepee, işaret dili bilen bir tercüman eşliğinde yayınlanıyordu. Böylece çocukların çok sevdiği kahramanı, işitme engelli çocuklarda izleyebiliyor... Pepee'yi seyretme zevkinden mahrum kalmıyorlardı.

Çizgi filmler çocukların vazgeçilmez bir eğlencesi... Bunun aksini söyleyemeyiz. Ancak işitme engelli iseler bundan mahrum kalıyorlar... İşitme engelli çocukların sayısı binlerle ifade ediliyor. Peki işitme engelli çocukların izleyebileceği kaç çizgi film var? Çizgi filmlerle onlar arasında neden bir engel var? Onları bundan mahrum etmek doğru mu? Çizgi filmler seyretmek onlarında hakkı değil mi? İşte tüm bu soruların cevabını Pepee veriyor!


Çocukların gelişiminde çizgi filmler çok önemli... Doğru mesajlar veriyorsa tabii... Çünkü çocuklar çizgi filmlerde gördüklerini gerçek hayatla ilişkilendiriyor, oradaki kahramanlardan gördüklerini yapıyorlar. Çok sayıda ve çok çeşitli çizgi film var. Ancak, çizgi filmlerin hepsinin çocuklar için iyi örnek olduğu söylenemez. Bu nedenle özenle seçilmeli... İyi ki Pepee var. Pepee Türkiye'nin milli çizgi kahramanı, bu nedenle kendi değer yargılarımız ve kültürümüze dair öğeler yer alıyor.

İletişim her çocuk için en gerekli unsurlardan biri... Ancak işitme engelli çocuklar için apayrı bir önem taşıyor. Çünkü onlar, etkileşim ve iletişim olmadan dünyayı anlamayı sağlayan bilgiden mahrum kaldıkları için, zihinsel gelişimleri de eksik kalabiliyor. Şimdi Pepee'de tüm konuşmalar işaret dili bilen bir tercüman (Berrak Fırat) tarafından işitme engelli çocuklar için anında çevriliyor. İşitme engelli çocuklar Pepee sayesinde pek çok şeyi öğrenebilirler...

Bildiğim kadarıyla, Pepee işaret diliyle yayınlanan ilk çizgi film... Bu kanalın mı, yoksa yapımcının fikri mi bilmiyorum... Ama bu çok takdir edilecek bir çalışma... Aynı zamanda da bir sosyal sorumluluk projesi... İşitme engelli çocuklar eğitiminde çok önemli bir hizmet yerine getirilmiş oluyor. Pepee, çocuklar tarafından çok sevilen bir çizgi filmdi. Şimdi daha çok sevilecek, bu ortada... Tüm çocuklar ve özellikle işitme engelli çocuklar adına teşekkürler Pepee.

ALİYE YÜCEL

13 Nisan 2014 Pazar

BİRLİKTE BİR ADIM


Debby Elnatan, yürüyemeyen oğluna yardımcı olmak amacıyla bir aparat  geliştirmiş... Bu bir "yürüyüş askısı"... Bu aparat yetişkin birine ve çocuğa takılıyor. Yani çocuk bir kemer ile yetişkin kişinin beline bağlanıyor. Onun sayesinde ayakta ve dik durabiliyor. Birbirine bağlı birer sandalet ile aynı anda adım atıyor. Böylece çocuk düşmeden ve dengesini kaybetmeden yürüyebiliyor.

Debby Elnatan'ın oğlu Rotem, beyin felci (serebral palsi) nedeniyle yürüyemiyormuş... Müzik terapisti olan Debby, oğlunun bu durumda olmasının çaresizliğiyle çok mutsuz olmuş... Rotem'i ayakta tutmanın yollarını aramış ve "Upsee" adı verilen bu aparatı (yürüyüş askısını) icat etmiş... Şimdi ise dünyaca ünlü bir anne...

Debby, kendisini "Upsee'ye götüren süreci kısaca şöyle anlatıyor: "Oğlum iki yaşında iken doktorlar onun yürüyemeyeceğini söyledi. Bunu duymak bir anne için ne kadar zor, inanması güç bir şeydi... İkimiz içinde çok yorucu bir süreç başlıyordu. Bu çaresizlikle aklıma bu fikir geldi. Yaptım ve semeresini de gördüm..." diyor.


Mühendis, tekstilciler, tasarımcılar ve terapistler bir araya gelip; Debby Elnatan yaptığı bu aparatın üzerinde çalışmışlar... Daha sonra da yürüyemeyen çocuklar ve aileleriyle birlikte denemişler. Çok başarılı sonuçlar elde etmişler. Şimdi Kuzey İrlanda'da Leckey isimli şirket Upsee'yi alarak seri üretimine başlamış... Böylece artık dünya çapında da pazarlanmaya başlanacak...

Öyle görülüyor ki yürüyemeyen küçük çocuklar Upsee sayesinde; adım atma, bir topa tekme atma , kardeş ya da arkadaşlarıyla oynama gibi belki basit ama onlar için çok anlamlı etkinlikleri yapabilecekler... Ayrıca; bir yetişkinin desteği ile ayağa kalkıp, tekrarlayan yürüme eğitimiyle motor becerileri de büyük ölçüde gelişebilecek...

Debby Elnatan'ın bu basit ama önemli buluşu dünyadaki pek çok engelli çocuğun hayatını değiştirecek ve kolaylaştıracak... Bu sayede engelli çocukların ve ebeveynlerinin yaşam kalitesi artacak... Bir çok aileye umut olacak... Bu basit aparat sayesinde engelli çocukların fiziksel, dolayısıyla duygusal ve sosyal gelişimlerinde olumlu gelişmeler olacak... Türkiye'ye geldiğinde pek çok aileyi de mutlu edecek eminim...

Hiç yürüyemeyen ve belki de ömür boyu yürüyemeyecek olan çocukları ayakta tutacak ve yürütecek müthiş bir buluş... Ama aslında çok da basit... Bugüne kadar kimsenin aklına nasıl gelmediğine şaşırdım. Biliyoruz ki, buluşlar ihtiyaçlardan doğar. Böyle bir ihtiyacı da; çocuğunu ayakta görmek ve onun adım atmasını isteyen bir anne bulabilir...

ALİYE YÜCEL

6 Nisan 2014 Pazar

BUKALEMUN OLMAK


2 Nisan Dünya Otizm Farkındalık Günü'ydü. Bu yazıyı okuyan kaç kişinin bir yakını otizmlidir (Otistik Değil, Otizmli!) ya da kaç kişi otizmli birini görmüş ve  tanımıştır bilemem... Pek çoğumuzun Yağmur Adam (Rain Man) gibi filmlerden tanıdığımız bir durum otizm... Filmde, Dustin Hoffman otizmli biri rolünü çok başarıyla canlandırmış; otizmin daha pek bilinmediği yıllarda otizme dikkat çekmişti. Otizm ve Asperger Sendromu kişilerde çok ilginç durumlar ortaya çıkarması sebebiyle pek çok filme konu olmuştur. İşte Bukalemun'da bu filmlerden biri... Mükemmel bir rol yeteneğine sahip, otizmli bir adamı anlatan kısa film...

Filmin konusu şöyle; Bir adam (Atıf Emir Benderlioğlu) sokaktaki ağacın dibinde kolları açık dikilirken bulunur. Dikkat çeken hali nedeniyle çevredekiler tarafından hastaneye götürülür. Orada hiç konuşmayınca, Psikiyatr Ebru'ya (Eda Akman) getirilir. Ebru, onun otizmli olduğunu düşünür. Kimsesiz olan adını bile söylemeyen bu adama Ozan adını verir. Ozan'ın hiç iletişim kuramamasına rağmen, çok büyük rol yeteneği vardır. Başarıyla pek çok kişiliğe dönüşür. Onun bu yeteneğini tesadüfen öğrenen Ebru ve stajyeri, Ozan'ı bir rol için oyuncu seçmelerine götürürler... Ancak Ozan bu rolü istemez. O çok basit bir rolün peşindedir...


Bukalemun, 2006 yılı yapımı psikolojik bir dram... Yönetmenliğini Alper Çağlar'ın yaptığı filmin başrollerinde; Atıf Emir Benderlioğlu, Eda Akman, Selçuk Çullu ve Çelik Bilge oynuyor. Filmin senaryosu oldukça sürükleyici... Oyunculuklar da çok etkileyici... Hiç konuşmayan Ozan'ın birden bir spor spikerine dönüşüp maç anlatma sahnesi, insanı hayrete düşürüyor. Atıf Emir Benderlioğlu'nun oyunculuğuna hayran kalmamak mümkün değil... Sadece bu sahneyi görmek için bile bu film izlenir.

Otizm iletişimi ve sosyal hayatı olumsuz etkileyen bir hastalık…  Ancak filmden de bir kez daha anlıyoruz ki otizm eksiklik değil, bir farklılık… Filmin adındaki gibi, her türlü kişiliğe mükemmel bir şekilde bürünmesi otizmlilerdeki dahiliği çok güzel bir biçimde ortaya koyuyor. Ozan; kimi zaman bir spor spikeri, kimi zaman Hamlet, kimi zaman da Moliere'in Cimri'si oluyor... Üstelik bunları çok ustaca yapıyor.

Bukalemun, ülkemizde yapılmış konusunu otizmden alan belki de en çarpıcı film... Hatta, pek çok benzeri yabancı filmden daha başarılı... Seyrederken; gerçek dünya ile aralarına aşılmaz bir duvar koyan otizmli kişilerin, farklı dünyasına kısa bir yolculuk yapıyorsunuz. Alper Çağlar, onların hayatına bir ışık tutmuş... Otizmli birini tanımak ve anlamak için sadece 19 dakikanızı ayırmamız yeterli...


ALİYE YÜCEL

30 Mart 2014 Pazar

ENGELLİ DOSTU BELEDİYELER


Bugün Türkiye'de yerel seçimler yapıldı. Seçim sürecinde belediye başkan adayları çeşitli vaatlerde bulundu. Pek çoğu engellilere çeşitli hizmetler vereceklerini ve engelsiz bir şehir yapacaklarını vurguladılar. Bazısı engelli seçmenleri ziyaret etti. Yurdumuzdaki il ve ilçe belediyelerinde engelliler için pek çok çalışmalar yapılıyor. Bunu görüyor ve biliyoruz... Yapılan bu çalışmalar engelliler için çok büyük önem taşıyor. Engellilerin yaşam kalitesini yükseltmek için çalışmalar yapan belediyelere de "Engelli Dostu Belediye" unvanı veriliyor.

Engelli haklarına göre; belediyeler engellilere uygun düzenlemeleri standartlara uygun yapmak zorundalar... 5378 sayılı ve 2005 tarihli Engelliler Kanunu'na göre, tüm Türkiye'de fiziki çevre düzenlemeleri ve ulaşılabilirliği için 7 yıl süre tanınmıştı. Bu süre 2012 yılında doldu. Ancak düzenlemeler yetişmediği için süre uzatıldı. O süre de bitince durum ne olacak? Çok merak ediyorum. Çünkü engellilere uygun düzenlemelerin yapılmasının zor olduğunu anlıyoruz. Belki yeni yapılan binalar için bunları yapmak daha kolay, ancak eski binaların düzenlenmesi zor olabiliyor.

Kamuya açık yerlerin çoğunun mimari planları hep engelsiz insanlar düşünülerek yapılmış… Engelliler hep göz ardı edilmiş... Sinema, tiyatro, alışveriş merkezleri, kafe, restoran gibi yerlerin çoğunda rampa ve asansör yok. Hatta kamu binalarında bile rampa ve asansör yok... Görme engelliler için hissedilebilir yüzey düzenlemeleri yapılmıyor. İşaret dili bilen kimse yok. Pek çok yerde kimsenin aklına engelliler gelmiyor.


Binalardaki koridor, merdiven, rampa, asansör, tuvalet ölçülerinin ve zeminin bir kez daha gözden geçirilmesi, konuya gerekli hassasiyetin gösterilmesi ve gerekli düzenlemelerin mutlaka yapılması gerekiyor. Kamu kurum ve kuruluş binaları, kamuya açık alanlar ve toplu taşıma araçları mutlaka engellilerin kullanımına uygun hale getirilmelidir. Konuyla ilgili en büyük görev de yerel yönetimlere düşüyor.

Bütün belediyeler; engellilerin sosyal, ekonomik ve kültürel alanlarda hayata katılmalarını sağlayacak önlemler almalı, bu yönde çalışmalar yapmalıdır. Engelliye yapılan hizmetlerin yardım olarak görülmesi de büyük yanlış... Bu hizmetler ve erişilebilirlik engelli bireyin de hakkı değil mi? Her vatandaşın hizmetlerden eşit şekilde yararlanması gerekmez mi? O halde bu bir sosyal yardım değil, haktır...

Yerel yönetimlerin başarısı, engelliye verdiği değer ile ölçülürse hiçte yanlış olmaz...  Umarız seçim sürecinde verilen vaatler yerine getirilir. Engelliler seçimden önce hatırlanan, sonra da unutulan bir kesim olmaz. Kim kazanırsa kazansın. Tüm belediyeler "Engelli Dostu Belediye" olmak için yarışsın... Daha yaşanılabilir şehirler yapılsın... Böylece engelliler kazansın!

ALİYE YÜCEL  


23 Mart 2014 Pazar

İREM VE PUNKY


Punky'den canım yeğenim İrem sayesinde haberdar oldum. İrem, seyredip öğrendiği her çizgi filmi internetten de seyretmek ister... Geçtiğimiz günlerde: Şila, (bana "hala" demek yerine, yine bir çizgi film karakterinin adıyla sesleniyor) bana Punky'yi açar mısın? dedi. İşte o zaman Punky'nin adını duydum. Kardeşim, Punky'nin Down Sendromlu bir kız çocuğu olduğunu söyledi. Punky, Minika Çocuk televizyonunda yayınlanıyormuş... Şaşırdım ve Down Sendromlu bir çocuğun baş karakter olduğu çizgi filmi merak ettim...

Hemen bir bölümünü buldum ve beraberce seyretmeye başladık. Punky, beş-altı yaşlarında küçük bir kız çocuğu... Konuşmaya başlayınca "Merhaba, Benim adım Punky. Down Sendromluyum..." diyor. Bütün Down Sendromlu çocuklar gibi çok sevimli, neşeli ve güler yüzlü bir çocuk... Annesi, ağabeyi, anneannesi ve köpeği ile birlikte yaşıyor. Çizgi filmde Punky'nin günlük hayatta yaptıkları ve çevresindekilerle iletişimi anlatılıyor.

Punky, çizgi film başlarken Down Sendromlu olduğunu söylüyor. O, bunu söylemese nasıl anlardık bilemedim. Çünkü, yüzünün sevimli yuvarlaklığı dışında, normal bir çocuktan farkını göremedim. İrem için ise, sevdiği herhangi bir çizgi film karakterinden hiç bir farkı yoktu. Çünkü çocuklar için, sevdikleri çizgi karakterin kromozom sayısının hiçbir önemi yok...


Geçtiğimiz Cuma günü, 21 Mart Dünya Down Sendromu Günü'ydü. Bir süredir kutlanan, ancak 2011 yılında resmi olarak kabul edilen anlamlı gün... Down Sendromu 21. kromozomlardaki genetik farklılık (21. Kromozom bilinmeyen bir nedenle bölünmemiş ve hücrede yerini korumuştur) nedeniyle oluştuğu için 21 Mart'ta kutlanıyor. Aslında Dünya Down Sendromu Farkındalık Günü demek daha doğru...

Down Sendromu genetik bir farklılıktır. Normal bir insanda 46 kromozom bulunur. Down Sendromlularda ise fazladan bir, yani 47 kromozom bulunuyor. Down Sendromluların karakteristik özellikleri vardır. Farklı bir yüz görümüne sahiptirler... Hepsi birbirine benzer. Down Sendromlu çocukların ne kadar sevimli olduklarını söylememe gerek var mı bilmiyorum? Onlar "Tıpkı sizin gibiyiz, artı bir farkla..." diyorlar. Tek istekleri sevilmek... Ama acıdığımız için değil de... Her çocuğu nasıl seviyorsak öyle...

Down Sendromlu çocuklar diğer çocuklara göre yavaş büyürler ve yavaş öğrenirler. Problem çözmede ve karar vermede zorlanabilirler. Bazı sağlık problemleri olabilir. Özel eğitim ve fizik tedavi görmeleri gerekebilir. Ancak günlük yaşantılarını sürdürmek için gereken pek çok şeyi öğrenebilirler. Down Sendromlu çocukların çeşitli yetenekleri vardır. Pek çok işi başarabilirler. Normal çocuklarla iletişim kurup, onlarla oynayabilirler. İşte Punky, bize Down Sendromlu çocukların ilgi, destek ve eğitim ile neler yapabileceğini gösteriyor. Bu, Down Sendromlu çocuklar ve aileleri için büyük bir moral... Bizler için ise herkesi olduğu gibi, farklarıyla kabul etmek için güzel bir örnek...

ALİYE YÜCEL

16 Mart 2014 Pazar

ONLINE EĞİTİM İLE...


Engellilerin önündeki en büyük engelin eğitimsizlik olduğu gerçeğine inanan Türkiye Beyazay Derneği "Online Eğitim ile Engelleri Aşıyoruz" projesi başlattı. İstanbul'da yaşayan ve yaşları 7 ile 18 arası değişen; bedensel engeli nedeniyle okuldaki eğitime göremeyen ya da eğitimini yarıda bırakan engellilerin evden online eğitim görmelerini sağlayacak bir proje...
  
Kalkınma Bakanlığı ve İstanbul Kalkınma Ajansı'nın desteği, İstanbul Valiliği ve İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü işbirliği ile Türkiye Beyazay Derneği tarafından yürütülen "Online Eğitim ile Engelleri Aşıyoruz" projesi kapsamında İstanbul'da yaşayan 7 ile 18 arası değişen bedensel engelli 431 bedensel engelli yararlanacak...

"Online Eğitim ile Engelleri Aşıyoruz" projesi kapsamında Fatih'te yaşayan ve projeden yararlanması için seçilen 47 öğrenciye tablet bilgisayarları düzenlenen bir törenle verildi. Fatih Belediyesi Engelliler Birimi'nin desteğiyle Ali Emiri Efendi Kültür Merkezi'nde düzenlenen tablet bilgisayar dağıtımına Türkiye Beyazay Derneği Genel Başkanı Lokman Ayva, Fatih Kaymakamı Ahmet Ümit, Fatih halkı, engelli çocuklar ve aileleri katıldı. Dağıtım töreninden önce proje ile ilgili ayrıntılı bilgi verildi.


Törende konuşan Türkiye Beyazay Derneği Genel Başkanı Lokman Ayva eğitimin engelli için önemini belirterek şöyle konuştu: "11 yaşında görme engelli oldum. Hepimizin bir potansiyeli var. Herkesin yapabileceği bir şey var. Dolayısıyla bu potansiyeli açığa çıkartmanın yolu da eğitim... Bu eğitimin olması lazım ki çocukların yarınları aydınlık olsun. Sadece kendilerini kurtarmakla kalmasınlar... Ailelerine, ülkelerine, Fatih'e (ilçesine) insanlığa faydalı olsunlar... Bu yüzden tablet dağıtımını çok önemsiyorum..."

Bu projeyi öğrenince günümüzdeki engellilerin şanslı olduğunu düşündüm. Yıllar önce bu tür imkanlar, böyle teknolojik gelişmeler yoktu. Eğer olsaydı pek çok bedensel engelli arkadaşımız eğitim görecek, bu günkü durumlarından çok farklı yerlerde olabilecekti. Çünkü bedensel engeli ağır olan biri için okula gidip eğitim almak çok zor olabiliyor. Okullardaki mimari engeller kolay kolay aşılamıyor.

Tabletleri alan engelli çocukların sevinçleri gözlerinden okunuyordu. Bir an önce eve gidip tablet bilgisayarlarını açmak için sabırsızlanıyorlardı. Yapılan bu eğitim desteği, onların hayatlarını değiştirecek güzel adım atmalarına sebep olacak... Belki de yarım kalan okuma hayallerini bu sayede gerçekleştirebilecekler... Ancak önce bunu kendileri istemeleri ve verilen eğitimleri dikkatle takip etmeleri gerekiyor. Unutmayalım eğitim engeli aşılınca her şey çok farklı olabiliyor.

ALİYE YÜCEL

9 Mart 2014 Pazar

BİR KURULUŞ HİKAYESİ


Engelliler ve engellilik adına yapılan her türlü çabayı çok önemsiyorum. Hele de bunu engelsiz biri yaparsa... Murat Kaya, Çukurova Üniversitesi Beden Eğitimi ve Spor Yüksek Okulu 3. sınıf öğrencisi... Adana'da yaşıyor ve engeli yok... Adana Ampute Engelliler Spor Kulübü kurucusu ve antrenörü... Bilmeyenler için Ampute Futbol (Engelli Futbolu); bacaklarından biri olmayan sporcuların koltuk değneği (kanadyen) kullanarak oynadığı bir engelli sporudur.

Murat'ta pek çocuk gibi futbola büyük ilgi duyuyormuş, yeteneği de olunca on yıl lisanslı futbol oyunculuğu yapmış... Bir gün Ampute Futbol Milli Takım kaptanının röportajını okumuş ve çok etkilenmiş... Her zaman farklı bir şeyler yapmak istediği için "Acaba ben de bir ampute futbol takımı kurabilir miyim?" diye düşünmüş...  Önce Adana'da Ampute Futbol Takımı var mı yok mu diye bir araştırmaya başlamış... Bazı kurma girişimleri olsa da hiç kimse Ampute Futbol Takımı kurmayı başaramamış... Murat, bunu öğrenince hemen kurma girişimlerine başlamış...

Çevresindeki herkes ona bunun çok zor olacağını, kurmayı başaramayacağını söylemiş... Ancak bu sözler onu daha da kamçılamış... O zoru başarmak istemiş ve ne pahasına olursa olsun bu takımı kurmaya karar vermiş... Kurma kararıyla birlikte inanılmaz zorluklar yaşamaya da başlamış... Önce bir dernek kurmak gerektiği için bununla uğraşıp, bir dernek kurmuş... Üniversitedeki iki arkadaşı da ona yardım etmiş ve burs paralarını bile takımı kurmak için harcamışlar... Adana Büyükşehir Belediyesi malzeme konusunda onlara yardımcı olmuş...


Tahmin ediyoruz ki kulübü kurmak yetmiyor. Onlara oynayacakları bir saha lazım... Oynayacakları sahayı da Gençlik ve Spor İl Müdürlüğü'ne defalarca giderek, zar zor ayarlamışlar... Saha verilmiş, ancak bu kez Ampute Futbol ölçülerine uygun sahayı çizmemişler, çizmek istememişler... Murat, bantla sahanın sınırlarını kendisi belirlemiş... Önce Vali Yardımcısı ile görüşmüşler, sonra yerel bir kanalda canlı yayında seslerini duyurunca, sahayı çizmeye gelmişler... Ancak Ampute Futbol ölçülerine uygun bir sahaya ihtiyaçları var. 

Adana Ampute Engelliler Spor Kulübü'nün kurulma aşaması çok büyük zorluklar ve maddi sıkıntılara sahne olmuş... Bu kuruluş hikayesi çok yeni, Adana Ampute Engelliler Spor Kulübü Eylül 2013'te kurulmuş...  Ampute Futbol 1. Lig Kırmızı Grup'ta mücadele ediyorlar. Kulübün biri gazi, 15 lisanslı futbolcusu var. Adana'yı temsil eden ilk Ampute Futbol Takımına uygun olanların başvurularını bekliyorlar...

Kulübün kurucusu ve antrenörü Murat Kaya'nın, "Engelsiz Spor Tesisleri" adı altında bir çok engelli branşları içine alan ve engelli olmayanlarında kullanabileceği bir tesis hayali var... Murat'ın bana gönderdiği mailde buraya yazamadığım pek çok engelle karşılaştığı halde yılmaması, bu takımı kurma aşamasındaki her adımı beni çok etkiledi... Murat Kaya, bu kulübü kurmakla engellileri evden çıkarmış, onları spora yönlendirmiş ve rehabilite etmiş... Bu nedenle Murat'ın yaptıkları çok takdir edilecek bir çaba...  Adana Ampute Engelliler Spor Kulübü'nün pek çok başarılara imza atacaklarına inanıyor, hepsine başarılar diliyorum.

ALİYE YÜCEL



2 Mart 2014 Pazar

2014 EKPSS


2014 Engelli Kamu Personeli Seçme Sınavı (2014 EKPSS) başvuruları geçtiğimiz pazartesi (24 Şubat Pazartesi) günü başladı. 7 Mart 2014 Cuma günü de bitiyor. Umarım bu sınava girmek isteyen engelli arkadaşlar bu güne kadar başvurularını yapmayı unutmazlar... Bu sınav; Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi (ÖSYM) tarafından yapılıyor. ÖSYM'nin açıklamasına göre, Engelli Kamu Personeli Seçme Sınavı 27 Nisan Pazar günü 81 il merkezinde yapılacak...

Bu sınav özel bir sınav, sadece engelliler için... Engelli Kamu Personeli Seçme Sınavı'na doğuştan veya sonradan, bedensel, zihinsel, ruhsal, duyusal ve sosyal yetenekleri bakımından özür oranının % 40 veya üzerinde olduğunu sağlık kurulu raporuyla belgeleyen herkes girebiliyor. Engelli Kamu Personeli Seçme Sınavı'na girmek için yaş sınırı da yok... 50 yaşındaki bir engelli de sınava girebiliyor. İstekleri halinde engellilere engel  grubuna uygun refakatçi temin edilebiliyor.

Engelliler için yapılan sınavın ilki, Nisan 2012'de Özürlü Memur Seçme Sınavı (ÖMSS) adıyla yapılmıştı. Yıllarca, “Özürlü mü?” yoksa “Engeli mi?” diye bu iki kavram tartışılıp durdu. Kimi engelliyi uygun görmüştü, kimi de özürlüyü… Devletimiz önce özürlüyü kabul etmişti, daha sonra engelliyi doğru buldu. Böylece bazı isimler de değişti. Özürlü Memur Seçme Sınavı (ÖMSS) da Engelli Kamu Personeli Seçme Sınavı (EKPSS) oldu.

Engelli Kamu Personeli Seçme Sınavı'na ortaöğretim (lise) kurumlarından, yükseköğretim ön lisans veya lisan düzeyinde eğitim veren kurumlardan mezun olanlar, sınavın geçerlilik süresi içinde mezun olabilecek olan engelli adaylar başvurabilecek...


İlkokul, ortaokul, ilköğretim, özel eğitim iş uygulama merkezi mezunu veya EKPSS'nin geçerlilik süresi içinde mezun olabilecek adaylar başvuru yapacaklar ama sınav yerine noter huzurunda yapılacak kuraya katılacaklar ve
kura sistemiyle işe yerleştirilecekler... Sadece kuraya katılmak için başvuru yapacak adaylar için başvuru süresi ise 12 Mayıs 2014 tarihinde başlayacak ve 23 Mayıs 2014 tarihinde sona erecek...

Bu sınava başvurmada unutulmaması gereken çok önemli bir adım var. Adayların başvuru yapmak için ÖSYM Başvuru Merkezleri'ne gelmeden önce; bulunduğu il yada ilçedeki Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı İl Müdürlüğü'nden başvuru yapacağı engel grubunu belirten onaylı "Ön Kabul ve Taahhüt Beyanı" belgesini almaları gerekiyor. Bu belgeyi almayan adayların başvuruları kabul edilmiyor.

Engelli Kamu Personeli Seçme Sınavı sonucunda pek çok engelli arkadaşımız bir iş sahibi olacak. Hem de kamu kurum ve kuruluşlarında… Umuyorum bu yerleştirmenin sonunda alınacak personeller; hem kamu kurumlarının ihtiyacı olduğu alanlara, hem de eğitimine, yeteneğine ve engeline uygun bir kadroya atanırlar. Sınava girenlere başarılar, kuraya gireceklere de bol şanslar dileğiyle...


ALİYE YÜCEL