> Engeloji

Translate

24 Temmuz 2016 Pazar

ALBİNO HAYVANLAR


Albinizm (Albino) genetik bir metabolizma hastalığıdır. Albinizm; cilde, saça ve gözlere renk veren melanin pigmentinin vücutta hiç bulunmaması ya da az bulunmasına deniyor. Bu nedenle Abinizm; gözleri, deriyi, saçları ve vücudun farklı bölümlerini etkileyebiliyor. Bu ilginç hastalık, sadece  insanlarda değil hayvanlarda da olabiliyor. Üstelik hemen hemen her hayvan türünde albinizme rastlanıyor. Bu hayvanların fotoğraflarını görünce şaşırmamak elde değil...

Karada, denizde ve havada, her yerde yaşayan hayvanlar arasında albino olanlar var. Bildiğimiz rengarenk hayvanlar tamamen beyaz renge bürünmüşler... Timsah, kirpi, aslan, sincap, köpek, yılan ve maymun gibi pek çok hayvan bu hastalığın etkisinde kalabiliyor. Çok farklı, özel ve güzel renklerde olan kuşlar, böcekler, sürüngenler arasında bile albinolar var. Hepsi de birbirinden etkileyici...


Güneş ışınları albinolar için zararlı oluyor. Ancak, albino hayvanlar için zararlı olan sadece güneş değil. Onlar doğal şartlara da uyum sağlamakta zorlanıyorlar. Kamuflaj özellikleriyle diğer hayvanlara yem olmamak hayvanların en önemli özelliğidir. Fakat beyaz renkleri nedeniyle kamufle olma özelliklerini kaybettikleri için çabuk fark edilip yem olabiliyorlar. Hayatta kalma ve avlanma şansları azalıyor. Beyaz renkleri yüzünden çok daha rahat görünebilen bu hayvanlar diğer hayvanlardan daha fazla saklanma ihtiyacı duyarlar. Bembeyaz olan albino hayvanları doğada kolay kolay görmemiz mümkün değil.

Kolay görünmemelerine rağmen yine de pek çok fotoğraf var. Nadir olarak görünen albino hayvanlar iyi ki fotoğraflanmışlar... Albino hayvanların fotoğraflarını hepsini görmeniz gerekir. Bembeyaz tüyleri, kürkleri, derileriyle ve pespembe gözleriyle öyle güzeller ki... Beyazın bir hayvanı bu kadar ilgi çekici yapacağına insan inanamıyor. Allah'ın bir hikmeti bu hayvanlar... Bir yaratılış sanatı... İnsan öyle etkileniyor ki, bunun bir hastalık ve bir eksiklik olduğunu düşünemiyor.

Albino hayvanlar öylesine çarpıcı ki... Renkli dünyanın bu beyaz hayvanları çok güzeller. Yazı için fotoğraf seçerken bu kadar zorlandığım başka bir yazı olmamıştı galiba... Hepsini görmenizi isterdim. Hangisini seçeceğimi bilemedim. Öyle çok ki... Bir kaç tanesini buraya koyabiliyorum. Ama merak edip biraz araştırdığınızda çok ilginç fotoğraflara rastlayabilirsiniz. Görmeye alışageldiğimiz hayvanları bir de böyle görmek insanda ne büyük bir etki bırakıyor. Sadece bana güzel gelmiyor eminim...


ALİYE YÜCEL 

17 Temmuz 2016 Pazar

10 Temmuz 2016 Pazar

BİR FAZLASINI ÖĞRETİR


Bu yıl, Engelli Kamu Personeli Seçme Sınavı'na (EKPSS) katılan adaylar arasından 498 engelli öğretmen atanma hakkı elde etti. Milli Eğitim Bakanlığı, bu konuyla ilgili yazılı bir  açıklama yaptı. Açıklamaya göre; 2016 yılında yapılan Engelli Kamu Personeli Seçme Sınavı'na katılan adaylar arasından EKPSS puanına göre atandılar. Adaylar, bu atamaların sonuçlarını "www.meb.gov.tr" internet adresinden öğrenebilecekler. 

Aday olan engelli öğretmenler, atanmak istedikleri tercihleri 27-30 Haziran tarihleri arasında elektronik başvuru formunu doldurmak suretiyle yapmışlardı. Başvurusu kabul edilen 1712 aday arasından; puan üstünlüğü, tercihleri ve alan kontenjanlarına göre 498 öğretmen adayının ataması gerçekleşti. Ataması yapılan öğretmenlerin görev yerleri valiliklerce belirlendi. Şimdi görevleri ve öğrencileri onları bekliyor.

Daha önce engelli öğretmen atamaları yapılacağı haberleri medyada yer almıştı. Hatta sayı olarak da 250 civarı verilmişti. Oysa neredeyse iki katı, 498 öğretmen adayının ataması gerçekleşti. Gönül isterdi ki başvurusu kabul edilen 1712 engelli öğretmen adayının tamamı bir yerlere atanabilsin. Ancak ne diyelim, buna da çok şükür... Çünkü daha önceki yıllarda bu hak da yoktu. Engellilere öğretmenlik yapma hakkı tanınmıyordu.


Engelli kişilerin öğretmen olmasına, bu mesleği yapmalarına başka bir açıdan bakıyor ve çok önemsiyorum. Engelli farkındalığı açısından... Engelli öğretmenler uzun yıllar çalışacaklar ve yüzlerce öğrenci yetiştirecekler. Bu çocuklar engelli kavramını öğretmenleri vasıtasıyla öğrenecekler. Böylece çocuklar, bir engellinin de meslek sahibi olabileceğini, başarı gösterebileceği anlayacaklar. Sanıldığının aksine aciz olmadığını görecekler. Engellerin aşılabileceğine en yakından tanık olacaklar...

Okulun ve dolayısıyla öğretmenlerin çocukların hayatındaki önemi söylemeye gerek var mı bilmiyorum? Öğretmenler, anne ve babadan sonra çocuk için en büyük örnektir. Çocuklar önce evde ebeveyn tarafından, sonra da okulda öğretmenleri tarafından eğitilirler. Eğer; bir öğretmen mesleğini seviyorsa, araştırıyorsa, milli ve manevi değerlere sahipse, idealleri varsa ve doğru örnek oluyorsa bir çocuk için ömür boyu rol modeldir. 

Ancak bir öğretmen engelliyse; çocuğa diğer öğretmenlerinden fazladan bir şeyi daha öğretir! Doğru engelli algısını... Çocuk; engelli bir bireyin yapabileceklerini, azmini ve engelli farkındalığını öğretmeni sayesinde öğrenir. Bu nedenle, engellinin olumlu sunumu gösteren belki de en önemli mesleklerden biri öğretmenlik... Düşünsenize; engelli bir öğretmeni tanıyan ve seven bir çocuğun bütün hayatı boyunca engelliye karşı bir ön yargısı ve olumsuz bir düşüncesi olabilir mi? Asla olmaz... Bu nedenle engelli öğretmenlerin hepsinin başarılı olması ve sayısının artmasını diliyorum. 

ALİYE YÜCEL 

3 Temmuz 2016 Pazar

DÜNYA ŞAMPİYONU İŞİTME ENGELLİLER


İşitme Engelliler Erkek Milli Futbol Takımımız, 19 Haziran - 02 Temmuz tarihleri arasında yapılan İşitme Engelliler Dünya Şampiyonası'na katıldı ve dünya şampiyonu oldu. İtalya'nın ev sahipliği yaptığı şampiyonada 16 takım mücadele etti. Türkiye Futbol Federasyonu'nun "Türkiye Futbol Oynuyor" projesi kapsamında destek verdiği millilerimiz, 2012 yılında da dünya şampiyonu olmuştu. Böylece üst üste 2. kez şampiyonluğu elde etti. 

Erkek milli takımımız bu şampiyonaya Avrupa ve Dünya Şampiyonu unvanlarıyla katıldı. Bayan Milli takımımız ise, ilk kez bir uluslararası turnuvada mücadele etti. İşitme engellilerin futbolunda; 55 desibel ve üzerinde duyma kaybı olan oyuncular yer alıyor. Kurallar FİFA'nın belirlediği şekilde uygulanıyor. Her bir takımda 11 oyuncu yer alıyor.

İşitme engelli erkek milli takımımızın şampiyona serüveni şöyle; 19 Haziran'da başlayan şampiyonanın ilk iki maçında hem  İsveç'i ve hem de Suudi Arabistan'ı 2-1 mağlup etti. Arjantin ile 1-1 berabere kalıp grup lideri olarak çeyrek finale yükseldi. Çeyrek finalde ise Mısır ile karşılaştı. Normal süresi golsüz biten maçta uzatmalara gidildi. Uzatmalarda ise Mısır'ı 1-0 mağlup edip yarı finale çıktı.


Yarı finalde Rusya ile karşılaşan işitme engelli millilerimiz onları da 1-0 mağlup etti ve final hakkını kazandı. Finalde Almanya ile eşleşti. Türkiye, Almanya karşılaşmasının ilk yarısı golsüz bitti. Millilerimiz ikinci yarıda 77. dakikada Mehmet Sert'in golüyle 1-0 öne geçti. Ancak maç 85. dakikada Almanya'nın attığı golle 1-1 berabere tamamlandı ve uzatmalara gidildi.

Türkiye, uzatmanın 118. dakikasında Murat Şimşek'in golüyle Almanya'yı 2-1 mağlup etti. Böylece İşitme Engelliler Milli takımımız dünya şampiyonu oldu. İşitme engelli millilerimiz, 2008 yılında yine Almanya ile final oynamış ve mağlup olmuştu. Bu kez Almanya'yı mağlup ederek hem rövanşı aldı, hem de şampiyon oldu.

Millilerimizin finale kaldığını öğrendiğinde büyük bir gurur ve sevinç duydum. Bu yazıyı ay-yıldızlı millilerimiz şampiyon olmasaydı yazmayı düşünüyordum. Çünkü final maçı oynayıp kaybetselerdi bile dünya ikincisi olacaklardı. Bu da çok büyük bir başarı... Ancak maalesef bu şampiyonluktan ve bu önemli başarıdan çok az kişinin haberi var. Oysa biliyoruz ki Türkiye'de futbol çok ilgi görüyor. Şampiyonlarımızı kutluyor, engelli futbolunun da gereken ilgi ve desteği görmesini diliyorum. 


ALİYE YÜCEL

26 Haziran 2016 Pazar

HAKLI BİR İSTEK


Zaman zaman "change.org" kampanyalarıyla ilgili mailler ve katılım için imza istekleri geliyor. Bunların bazılarını biraz düşünüp öyle imzalıyorum. Bazılarını ise hiç düşünmeden... Geçen gün öyle bir mail geldi ki... "Altına imzamı atarım..." dedim! Kampanya, huzur evinde kalacak olan bir annenin isteğiydi. Kampanyanın muhatabı ise Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı'ydı. Anne, ne mi istiyordu? Engelli oğluyla beraber kalacağı bir "huzurevi"...

Kampanyayı başlatan Gevher Kara, Türkiye Spastik Çocuklar Vakfı Kurucu Üyesi, oğlu Taylan otizmli... Gevher Hanım, oğlu 6 aylık olunca ondaki farklılığı görmüş. Taylan, 1 yaşına gelince de tamamen içine kapanmış. Çevresini fark etmemiş, duymamış, konuşmamış... Gevher Kara, onun hem annesi, hem öğretmeni olmuş. Konuşmayı, okumayı yazmayı öğretmiş. Şimdi 43 yaşında olan Taylan kendi ihtiyaçlarını gideriyor, bazı ev işlerini yapabiliyor. Ancak yaşlanıyorlar ve ikisi evde yaşayamayacak duruma gelecekler...

Gevher Kara, öyle etkileyici cümlelerle durumunu ve isteğini anlatmıştı ki... Oğlu Taylan'la birlikte aynı huzur evinde kalmak istiyor. Oysa yasalarımız buna engel... O bir huzurevine, engelli oğlu ise bir bakımevine konacak... Kampanyayı bu nedenle başlatmış. Change.org bu kampanya için bir film de hazırlamış. Kampanyanın video filmini seyreden, mektubunu da okuyan herkes hak verecek... Anneyi haklı görmeyen bir kişi bile çıkacağını sanmıyorum.


Gevher Kara mektubuna şöyle başlıyor. "İki ayrı bedeniz ama aslında tek kişiyiz. Oğlumla bizi ayırmayın. Zihinsel engelli bir çocuk annesi olarak doğduğu günden bu yana gözümün önünden ayırmadığım, ömrümü seve seve adadığım evladımla, elden ayaktan düşüp ona bakamayacak yaşa gelince de birlikte bir huzur evine yerleşme hayali kurardım. Ben evladıma ihtiyaç duyduğu sevgiyi verirken ikimizin bakımına birinin yardım edeceği düşüncesiyle içim huzurla dolardı.

Ancak çok yakın bir tarihte öğrendim ki yasalarımız buna müsaade etmiyor! Ben normal bir huzur evine yerleştirilirken; canımdan çok sevdiğim, hayatı boyunca koruduğum ve kolladığım evladım, benden çok uzakta hiç bilmediği, anlayamayacağı bir ortama konacakmış. Kalan ömrümüzde bize verilen bir lokma ekmeğe gözyaşımızı katık ettirmeyin.

Analara, babalara, sesimi duyan sizlere sesleniyorum. Ancak sizin desteğinizle sessiz çığlığımı gerekli makamlara duyurabilirim. Biliyorum bu ülkede benim gibi birçok aile var... Devletin evlatlarımız birlikte kalabileceğimiz "huzurevlerini" hayata geçirmesi için sizlerden bir imza, sadece bir imza istiyorum... Bu ayrılığı bize yaşatmasınlar, zaten ölüm bir ayrılıktır ama ölmeden önce bizi öldürmesinler..." diye bitiriyor.

Gevher Kara isteğinde çok haklı. Kampanyanın sonucunu merakla takip ediyorum. Çünkü emsal teşkil edecek, belki pek çok anne ve babanın yüreğine su serpecek. Kampanya daha ilk günden binlerce imza attı. Başlamasından kısa bir süre sonra sonuç gelmeye başladı. Bakanın talimat verdiği ve Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı'nın harekete geçtiği, aileye yardımcı olmak istedikleri haberleri yer aldı. Böyle olacağından hiç şüphem yoktu. Bu haklı istek karşısında kim kayıtsız kalabilir ki?  


ALİYE YÜCEL

19 Haziran 2016 Pazar

ENGELSİZ ÜRÜNLER


Ev aletleri hayatımızın vazgeçilmez bir parçasıdır. Çünkü büyük kolaylık ve gereklilik... Ancak, bunların bazılarından görme engelliler faydalanamıyor. Oysa herkes için erişilebilirlik olmalı, görme engelliler de bunları kullanabilmeli. Düşünsenize, görme engellisiniz ve çamaşır yıkayacaksınız. Ama makinenizi çalıştıramıyorsunuz. Mutlaka birinden yardım almak zorunda kalıyorsunuz. Zor bir durum... İşlerimizi başkalarına ihtiyaç duymadan tek başına yapabilmemiz çok önemli...

Görme engelliler ev aletlerini başkasının yardımı olmadan kullanmak istiyorlar. Bu çok yerinde bir istek. Çeşitli uygulamalar sayesinde de bunu yapabilirler. Buradan yola çıkan Altınokta Körler Derneği, sosyal medyadan bir "change.org" kampanyası başlatıyor. İstekleri de görme engeliler için "ev aletlerinin erişilebilir olması"... Bu kampanyanın başlamasından bir süre sonra da Arçelik bu sese kulak veriyor ve dernekle iletişime geçiyor.

Böylece, Altınokta Körler Derneği ile Arçelik ortak bir çalışma yaparak çok güzel bir iş ortaya çıkıyorlar. Arçelik, "Engelsiz Ürünler" projesi başlatıyor. Bir ilke imza atıp, görme engellilerin yardımsız kullanabileceği ev aletleri üretiyor. Ünlü beyaz eşya üreticisi, görme engelliler için ev aletlerindeki engelleri kaldırıyor. Görme engellilerin hayatını kolaylaştırıyor. Onların da rahatlıkla kullanabileceği çamaşır makinesi, buzdolabı, elektrik süpürgesi, fırın ve ütü gibi çeşitli eşyalar üretiyor.


Arçelik, bunu HomeWhiz teknolojisi ile yapıyor. HomeWhiz, akıllı cihazlarla uyumlu çalışıp, ürünler üzerinde kontrol sağlıyor. Bazıları cep telefonlarıyla yönetilebiliyor. Engelsiz ürünlerde; Braille Alfabesi yazılan kullanma panelleri, sesli ikazlar, sesli kullanım kitapçıkları var. Ürünlerin üzerinde bulunan, gösterge panelleri, düğme ve kumandalar için Braille Alfabesi ile yazılan çıkartmalar üretiliyor.

Bazı örnekler verirsek; çamaşır makinesinin kontrol paneli Braille Alfabesi ile yazılıyor. Elektrik süpürgesi toz torbası dolduğunda sesli uyarı veriyor. Buzdolabı sesli geri bildirim veriyor ve kontrol düğmesi Braille Alfabesi ile yazılıyor. Ütünün tabanına eklenen bir parça ellerin zarar görmesinin önüne geçiliyor. Bunlar kurulum sırasında veya  çağrı merkezlerine başvurarak elde edilebiliyor. Engelsiz ürünler sipariş verildiği takdirde kolayca satın alınabiliyor.

Herkes gibi görme engelliler de her türlü ürünü yardımsız kullanabilmeli... Çözümü bulunabiliyorsa engeller kalkmalı... Sosyal sorumluluk alanında çok önemli bir adım atan Arçelik, bu konuda daha pek çok çözüm üretecek gibi... Engelli kişilerin bu ihtiyacını görüp, yaptıklarıyla cevap vermesi nedeniyle Arçelik alkışı hak ediyor. Dileriz bundan böyle diğer firmalar da yaptıkları ürünlerde engellileri düşünür.



ALİYE YÜCEL

12 Haziran 2016 Pazar

SANATA DOKUNMAK


Dünyada sanat alanında çok farklı çalışmalar yapanlar var. İşte bunlardan biri de Andrew Myers. Sanatçı, farklı ve kendine has bir teknikle yaptığı resim çalışmalarıyla dikkat çekiyor. O, vidalardan mükemmel resimler yapan bir ressam. Tuval olarak kontrplak, fırça olarak da matkap kullanıyor. Üç boyutlu portreleri çok ilgi görüyor ve iyi para ediyor. Alman asıllı sanatçı California'da yaşıyor.

Andrew Myers, eserlerini şu şekilde meydana getiriyor: Önce kontrplak üzerine yapacağı portrenin eskizini çiziyor. Daha sonra matkapla delikler açıyor. Açtığı binlerce deliğe vidaları yerleştiriyor. Girintili çıkıntılı şekilde yerleştirdiği vidalar boyut kazanıyor. Daha sonra bu vidaların üzerini boyayarak görsel olarak da muhteşem bir eser ortaya çıkarıyor. Bakıldığında vidalarla hazırlandığı anlaşılmayacak kadar güzel olan portrelerini yaklaşık altı ay kadar bir sürede tamamlıyor.

George Wurtzel ise görme engelli bir ahşap ustası. Görmediği halde marangoz tezgahında öyle maharetli ki görmeniz gerekir. Kesici aletleri büyük bir ustalıkla kullanıyor. Yaşlı adam, aynı zamanda bir çok görme engelli öğrenci yetiştiriyor ve bir sanat galerisi var. George Wurtzel ile Andrew Myers'in bir araya gelme hikayesi oldukça ilginç... 


Cantor Fine Art kurusu Sam Cantor, Görme Engelliler İçin Büyülü Tepeler Kampı (The Enchanted Hills Camp For The Blind) sayesinde George Wurtzel ile tanışıyor. Onun atölyesini geziyor ve çok etkileniyor. Onun bir fotoğrafını çekiyor ve Andrew Myers'e gönderiyor. Wurtzel'den habersiz, onun bir portresini yapmasını istiyor.

Myers, bu fotoğraftan yola çıkarak görme engelli ustanın tam dört bin vidadan oluşan bir portresini yapıyor. Tablo bittikten sonra Myers, onu alıp Wurtzel'in atölyesine gidiyor. Yaşlı adama vidalarla yapılmış tabloyu hediye ediyor. Wurtzel, dokunmaya başlıyor. Portreyi inceleyen yaşlı adam elleriyle kendi yüzünü görüyor. Bu sürpriz karşısında gülümsüyor ve çok mutlu oluyor. Adamın gülümsemesi sanatçıyı çok etkiliyor. Myers, o an gören bir kişinin bile o portreye bakarak bu kadar zevk alamayacağını düşünüyor.

Cantor Fine Art, tarafından hazırlanan mini (5 dakikalık) belgeselde ikilinin (George Wurtzel ile Andrew Myers) tanışmaları, aralarında geçen diyalog ve Wurtzel'in portresine dokunmasını seyretmek çok etkileyici... İnsanın ruhuna dokunuyor. Andrew Myers, görme engellilerin dokunarak görebileceği portreler yaparak onların dünyasına resim sanatını sokuyor. Böylece sadece görmeye dayalı bir sanatın dokunarak da görülmesini sağlıyor.


ALİYE YÜCEL

5 Haziran 2016 Pazar

MODEL OLMAK


Misfit Models bir modellik ajansı... Model denilince aklınıza; kusursuz bedenler, uzun boy, güzel ve yakışıklı kişiler gelir. Misfit Models'de ise; böyle modeller yok. Bu ajansta; kısa boylu, şişman, cılız, bazı uzuvları olmayan, yüzleri alışılagelmişten farklı, dövmeli, garip saçlı, tekerlekli sandalyeli ve engelli bedenlere sahip modellerden var. Sıra dışı, uyumsuz, farklı, kendine has görünüşleri olan ve normlara uymayan modeller...

Ajansa ait internet sitesini incelediğinizde, aynı anda görmenizin asla mümkün olamayacağı farklı insan tipleriyle karşılaşıyorsunuz. Berlin'de bulunan ajansın sahibi Del Keens İngiltere'de yaşadığı zaman Ugly Models ajansına kayıtlıymış. Keens; Calvin Klein, Ranault, Levis ve Dizel gibi pek çok ünlü firma ile çalışmış. Bu konuda deneyim kazanmış. Daha sonra Berlin'e taşınınca Almanya'da çalışabileceği buna benzer bir ajans aramış. Fakat bulamamış. "Böyle bir ajansı niye ben kurmayayım..." diye düşünmüş ve Misfit Models ajansını kurmuş.

Ajans; güzellik kelimesini alışagelen algıdan farklı kabul ediyor. "Modanın size zorla kabul ettirmeye çalıştığı gibi değilseniz, iki haftalık diyetleri takmıyor, toplumca kabul edilen burun şeklini umursamıyorsanız, mükemmel bir vücuda sahip değilseniz, o zaman siz de Misfit Model olabilirsiniz" diye sesleniyor. Yaş, ırk, milliyet ayrımı gözetmeden sıra dışı bedenlere sahip herkesi ajansa davet ediyor.


Modellerin hemen hemen hepsinin (sahibi de dahil) görünüşleri nedeniyle alay edilmiş, aşağılanmış ve küçümsenmiş olduklarını tahmin etmek hiç de zor değil. Oysa şimdi hepsi özgüveni tam olan kişiler... Ajans sayesinde dış görünüşleriyle barışmışlar. Kendilerini özel hissediyorlar. Artık cesurlar ve farklılıklarını değerlendiriyorlar. Önceden dalga geçilen özellikleri şimdi aranan bir kişi olmalarını sağlıyor.

Bir gün Del Keens'e "Portföyünüzde ne tür engelliler var?" diye soruluyor. O da cevap olarak "Bilmiyorum ki... Çünkü "engelli" tam olarak ne demek ki?" diyor. Ne güzel bir cevap bu... Gerçekten de "Engel nedir?", "Engelli nedir?" sorularının cevabını kim tam olarak bilebilir ve verebilir? Bir organın olmaması yada görevini yapamaması mı kişiyi engelli yapar? Yoksa asıl engel onları engelli gören zihinlerde midir?

Ajansa kayıtlı sıra dışı modeller çeşitli reklamlarda oynuyor ve oldukça başarılılar. Dikkat ve ilgi çekiyorlar. Akılda kalıyorlar. Ancak, umarım bu modellere hep kötü roller verilmez. Devamlı kötüyü canlandırmazlar. Çünkü biliyoruz ki; masallarda ve filmlerde iyiler hep güzel... Kötüler ise hep çirkin ve kusurludur. Dileriz bu modellere verilen iyi ve başarılı roller çocukluktan beri bize öğretilen bu algıyı da yıkar. Böylece engelli ve kusurlu olan kişilerin de iyi ve başarılı olabileceği fikri yaygınlaşır.

                                                                                              
ALİYE YÜCEL

29 Mayıs 2016 Pazar

ANLAMLI PASLAŞMA


Futbolun en çok sevilen ve izlenen spor dalı olduğunu biliyoruz. Her yaştan, her kesimden fanatiği var. Futbol sevgisi engel de tanımıyor. İşte Tottenham Hotspur Kulübü bunu çok iyi bildiği için, bedensel engelli küçük bir futbolseveri sahasına konuk etmiş. Tottenham Kulübü İngiltere Premier Lig'inde mücadele ediyor. Kulüp; minik Marshall Jansen'i, futbolcularla birlikte sahaya çıkararak onun en büyük hayalini gerçekleştirmiş... 

8 yaşındaki Marshall Jansen fanatik bir Tottenham taraftarı... Geçtiğimiz günlerde takımının Southampton'la karşılaştığı maçın devre arasında onlarla birlikte White Hart Lane'a çıkıyor. Marshall, üzerine de 10 numaralı "Kane" formasını giymiş. Sahada oyuncularla birlikte ısınıyor. Yıldız futbolcularla paslaşıyor. Marshall Jansen'i hayranı olduğu futbolculara pas atarken görmeye değer! O anlarda öylesine mutlu ki...

Marshall Jansen, bir yaşında menenjit hastalığı geçirmiş. Bu nedeniyle kol ve bacaklarını kaybetmiş. Protez bacaklarla yürüyor, koşuyor. Hatta futbol oynuyor. Minik Marshall Jansen'in bacaklarının olmaması onun futbol sevgisini asla engelleyememiş. Futbol aşkı öyle belli ki, insana geleceğin ampute futbol oyuncularından biri olabileceğini düşündürüyor. Kim bilir gün gelir o da hayranı olduğu futbolcular gibi yıldız bir sporcu olur.


 White Hart Lane, Tottenham Hotspur takımının stadı... Stat, 36,310 kişilik kapasiteye sahip... Engelli çocuğun bu kadar kalabalık karşısına çıkması muhteşem bir durum. Bütün futbolseverler çocuğu büyük bir ilgiyle seyrediyor. Ayakta alkışlıyor. Hatta bazı seyircilerin gözlerinden yaşlar dökülüyor ve duygusal anlar yaşanıyor. Tottenham Kulübü engelli bir çocuğa büyük bir jest yaparak, çok anlamlı bir iş başarıyor. Böylece küçük Marshall belki de hayatının en mutlu günlerden birini yaşıyor. Çünkü, çok sevdiği futbolcularla ve takımının sahasında...

Bizde de zaman zaman bazı engelli çocukların hayranı olduğu futbolcularla bir araya geldiği ve onların büyük sevinç yaşadığı haberleri görüyoruz. Ancak, Tottenham Kulübü'nün bunu sahasında ve bir karşılaşma esnasında yapması daha fazla kişiye ulaşması açısından çok daha etkili... Keşke büyük kulüplerimizden biri de böyle uygulama yapsa... Galatasaray, Beşiktaş veya Fenerbahçe kulüpleri de engelli bir çocuğu sahalarına konuk alsa ve böylece onları mutlu etse...


ALİYE YÜCEL

22 Mayıs 2016 Pazar

CEMİL MERİÇ VE GELEN ÖDÜL


Engelli yazar, engelli ve kitap, engelli ve edebiyat denildiğinde ilk aklıma gelen isim Cemil Meriç'tir. Hep onunla ilgili bir şeyler yazmak istedim. Her defasında "Onu nasıl anlatabilirim ki, benim cümlelerime sığar mı? Ne yazsam az kalır..." dedim ve yazmaktan çekindim. Kelime ustasını kelimelerle anlatmak benim için çok zordu. Geçen hafta onun adının verildiği bir ödül aldım. Kocaeli Büyükşehir Belediyesi tarafından bu yıl 7.'si verilen Cemil Meriç Engel Tanımayan Başarı Ödülü'nü... Bu ödüller her yıl; müzik, sanat, teknoloji, edebiyat ve spor gibi çeşitli dallarda başarı gösteren üç kişiye veriliyor. Benim ödülüm de edebiyat alanında oldu.

Cemil Meriç'in hayatı ve eserleri hakkında detaylı bilgi pek çok yerde bulunabilir. Burada kısaca bahsedeceğim. Yazar, çevirmen ve düşünür olan Hüseyin Cemil Meriç 1916 yılında Reyhanlı'da doğdu. 1987 yılında İstanbul'da vefat etti. Dil, tarih, edebiyat, felsefe ve sosyoloji alanında araştırmalar yapmış, yazılar yazmıştır. Büyük düşünce adamı Cemil Meriç'in eser ve tercümeleriyle edebiyatımızda çok büyük yeri vardır. 38 yaşında görme yetisini tamamen kaybetmiştir. Eserlerinden bazıları şunlardır: Bu Ülke, Işık Doğudan Gelir, Umrandan Uygarlığa, Jurnal 1-2, Kırk Ambar 1-2, Mağaradakiler, Kültürden İrfana...

"Kitap bir limandı benim için. Kitaplarda yaşadım ve kitaptaki insanları sokaktakilerden daha çok sevdim. Kitap benim has bahçemdi. Hayat yolculuğumun sınır taşları kitaplar..." diyen Cemil Meriç tüm parasını kitaplara yatırıyormuş. Tam 11.000 ciltlik bir kütüphaneye sahip olduğunu biliyoruz. Elindeki kitaba yüzünü iyice yaklaştırdığı bir fotoğrafı vardır. O hep gözümün önüne gelir.

Yıllar önce kızı Prof. Dr. Ümit Meriç ile tanışmıştım. Cemil Meriç'in kitap sevgisini bilsem de kızının anlatımından bir kez daha anladım. Günden güne görme oranının azalmasına rağmen okumayı hiç bırakmamış. Kitaptaki harfleri daha iyi görebilsin diye sandalyesini tavandaki ışığın altına koyuyor ve okumaya devam ediyormuş. Görme yetisini tamamen kaybettiğinde ise kitapları kızı Ümit Hanım'a okutmuş. Yıllarca pek çok eseri kızının ağzından dinlemiş. Tamamen görmediği zamanlarda, geceleri kitaplığından sevdiği kitapları alıp ellerini satırlarında gezdirerek ağladığını öğrendiğimde çok etkilenmiştim.

Cemil Meriç, telif eserlerinin çoğunu görme yeteneğini tamamen kaybettikten sonra vermiştir. O herkesin, her kesimin kabul ettiği çok değerli bir entelektüeldir. Cumhuriyet döneminin en önemli aydınlarındandır. Şüphesiz ismi çok bilinen bir düşünür ve yazardır Cemil Meriç. Pek çok yere ismi de verilmektedir. Değeri biliniyor. Ancak kitaplarının yeterince okunmadığını düşünüyorum. Oysa kitaplarının mutlaka okunması ve anlaşılması gerekiyor.
   
İçinde bulunduğun engelli çalışmalarında örnek isimleri ele almamız gerektiğinde mutlaka Cemil Meriç'e yer verilmesi isterdim. Çok ayrı bir yeri var benim için... Büyük bir hayranlık... Cemil Meriç'in doğumunun 100. yılında onun adıyla bir ödül almak çok mutluluk verici... Hem de onun alanında edebiyatta... Bu nedenle, bu ödülü bana layık gören başta Kocaeli Belediye Başkanı Sayın İbrahim Karaosmanoğlu olmak üzere emeği geçen herkese çok teşekkür ediyorum.

ALİYE YÜCEL


15 Mayıs 2016 Pazar

7. CEMİL MERİÇ ENGEL TANIMAYAN BAŞARI ÖDÜLÜ



Bugün, Kocaeli Büyükşehir Belediyesi 10-16 Mayıs Engelliler Haftası nedeniyle düzenlenen 7. Cemil Meriç Engel Tanımayan Başarı Ödülü'nü  Kocaeli Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın İbrahim Karaosmanoğlu'nun elinden  aldım.  
Cemil Meriç'in adının geçtiği bir ödülü almak çok güzel.



8 Mayıs 2016 Pazar

ENGELLİ FARKINDALIĞI HAFTASI


10 Mayıs ile 16 Mayıs arası Engelliler Haftası... Bu haftada, Birleşmiş Milletlere üye olan ülkelerde engelliler hatırlanıyor ve engelli sorunları gündeme alınıyor. Dünyanın pek çok yerinde kutlanan bu haftayı "Engelli Farkındalığı Haftası" olarak görüyorum. Bu haftada yapılacak en önemli etkinliğinde engelli farkındalığının oluşturulması için çaba harcamak olduğuna inanıyorum. Bu konuda çalışmalar yapılmalı... Gerisi boş!

Bu haftada da her yıl olduğu gibi yine engelliler konusuna dikkat çekilecek. Çeşitli kurum ve kuruluşlarda etkinlikler düzenlenecek. Medyada da bu konu ile ilgili pek çok haberler yapacak. Yıllardır bu böyle sürüyor. Ancak "Bu yeterli oluyor mu? Bir faydası var mı?" derseniz. Cevap tabii ki "Hayır". Çünkü engellilerin sorunları, sıkıntıları devam ediyor. Çünkü, engelliye bakış sakat! Çünkü, engelliye bakış çok yanlış... Bu bakış olduğu sürece bu durumun değişmesi oldukça zor.

Engelliye bakış açısı artık değişmeli... Engelliye doğru bakış küçük yaşta kazandırılmalı... Bu nedenle anne, baba ve öğretmenlere büyük iş düşüyor. Çocuk engelliye acımamayı, küçümsememeyi, alay etmemeyi öğrenmeli... Ders kitaplarında engelli algısı doğru olarak anlatılmalı... Çocuk büyüdüğünde de engelliye ön yargı ile bakmamalı... Engelliye “sakat, aciz, cüce, topal, çolak, kör, sağır, spastik, kambur” diyerek yaklaşmaması öğretilmeli ve çocuk bunu bilmeli...


Engelli kişilerle iletişimde yapılan en büyük yanlış ön yargıdır. Engellilik negatif bir durum gibi görülmüştür. Engellilik negatif bir durum olmaktan çıkıp bir farklılık olarak kabul edilmelidir. Engelliliğin bir farklılık olduğu kabul edilip, ona göre davranılmalıdır. Herkes farklı bir özelliğe sahiptir. Engellilik de böyle bir farklılık olarak görülmelidir. Engelliye acımadan, küçümsemeden yaklaşılmalıdır.

Engelliler ve dolayısıyla Engelliler Haftası'nın ne zaman kutlandığı ve önemi kaç kişi umurunda bilemem. Ancak "Herkes bir engelli adayıdır...", "Engelliler de yaşamımızın parçası...", "Bizler de birer potansiyel engelli adayıyız..." gibi cümleler ve söylenen sahte dileklerde engellilerin umurunda değil inanın! Bu konuda duyarlılık olmayınca, empati yapılmayınca, söylenenler çok yersiz oluyor, anlamsız kalıyor.

Engellileri bir haftada hatırlamak, sadece bu haftada onların sorunlarını görmek ve sorunlara çözüm aramak yetmez. Hafta bittiğinde her şey yine aynı olacaksa bunun bir anlamı var mı? Bu nedenle her alanda bir farkındalık oluşturulmalı... Her alanda engelli kişilerin varlığı da düşünülmeli... Engelli olmak diğer bireylerle beraber yaşamaya engel olmamalı... Engelli farkındalığının artması ve engellerin kalkması dileğiyle...

ALİYE YÜCEL

1 Mayıs 2016 Pazar

ÖTANAZİ VE HAYAT


Guzaarish'i izlerken "Bir ötanazi filmi daha..." dedim. 2010 yapımı bu filmi, İçimdeki Deniz filmine çok benzettim. Guzaarish filmi için Bollywood yapımı bir Mar Adentro (İçimdeki Deniz) dersek yanlış olmaz. Aynı onun gibi kaza sonucu kötürüm olan bir adamın ötanazi isteğini işliyor. Ötanazi konusunu ele aldığı için çok dramatik olduğunu düşünmeyin. Aynı zamanda eğlenceli bir film... Filmin yönetmeni Sanjay Leela Bhansali. Bhansali, çok ses getiren Black filminin de yönetmeni... Başrollerinde ise Hint sinemasının iki ünlü ismi: Hrithik Roshan ve Aishwarya Rai Bachchan var.

Filmin konusuna gelince şöyle; Ethan Mascarenhas (Hrithik Roshan) ünlü bir sihirbazdır. Merlin lakabını almıştır. Bir gösteri sırasında kaza geçirir. Kaza sonucunda boynundan aşağısı felçli hale gelir. Ethan evinden hiç çıkmadan, ancak yaşama sevgisini de kaybetmeden 14 yıl böyle yaşamıştır. Engellilere destek olmak için kitaplar yazmıştır. Bir radyoda da ilgiyle dinlenen bir program yapmaktadır. 12 yıl boyunca ona güzeller güzeli hemşiresi Sofia (Aishwarya Rai Bachchan) bakmış, onun her şeyi ile ilgilenmiştir.

Yıllar geçtikçe genç adamın durumu kötüleşmekte, iç organları iflasa doğru gitmektedir. Bu yüzden yaşadığı hayata bir son vermek ister ve ötanazi için mahkemeye başvurur. Avukatlığını da yakın arkadaşı Devyani üstlenir. Ancak, Hindistan yasaları ötanaziye izin vermez. Böylece davayı kaybeder... Ancak ötanazi fikrinden vazgeçmez. Diğer yandan Omer isimli bir genç Ethan'dan sihirbazlık dersi almak için gelir. Ethan, bildiği bütün sihirbazlık sırlarını ona öğretir...



Ethan, ötanazi isteyen bir kişi olarak çok hayat dolu... Espriler yapıyor. Gülüyor, güldürüyor. Gözleriyle ne çok şey anlatıyor. (Göz demişken, Ethan ve Sofia'nın gözleri inanılmaz güzellikte...) Karizması müthiş. Sevgi dolu... Film boyunca ötanazi fikirden vazgeçmesini bekledim. Çevresindeki herkes ona çok iyi davranıyor. Seviyor, seviliyor... Ondan bıkan hiç kimse yok. Üstelik çok da iyi bakılıyor. "Neden ölmek ister ki? Neden ecelini beklemez?" diye düşünmeden edemiyor, insan...

Guzaarish; senaryosu, oyunculukları, görüntüleri, müzikleri oldukça güzel bir film. İlgiyle izlenecek ve üzerinde düşünülecek türden... Çok etkileyici sahneleri var. Garip bir hüzün bırakıyor. Oyuncuların enerjileri yüksek... Çeşitli duygular yaşatan repliklerle dolu... Koşulsuz sevmeyi ve şükretmemiz gereken ne çok şey olduğunu anlatıyor. Ben bir engelli hikayesi olarak baktım. Büyük ve gerçek bir aşk hikayesi aslında...

Gelelim ötanaziye... Durum ne olursa olsun ötanaziyi desteklemem mümkün değil. Başta inancıma ters... Hayata da asla Ethan gibi bakmam, bakamam... Ben de onun çevresindekiler gibi bu isteğinin yanlış olduğunu düşünürüm. Ancak bazı sahneleriyle engelli çaresizliğini öyle güzel ortaya koyuyor ki... İnsan ister istemez empati yapıyor. Tabii bizim bundan alacağımız ders; bu çaresizlikten kaçmak yerine, sabırla hayatı sürdürmek olmalı... Ve her şeye rağmen hayat devam etmeli...


ALİYE YÜCEL

24 Nisan 2016 Pazar

SEVGİ İZİ HİKAYESİ


Geçenlerde "İncir Reçeli 2" filmini seyrettim. Seyredenler bilir. Dövmeci bir kızın ilginç aşk hikayesini anlatır. Kız, dövme yaptırmaya gelen kişilere "Bir hikayen var mı?" diye sorar. Gelenler hep marjinal tiplerdir. Bir gün iki kadın gelir. Genç olan "Anneme dövme yaptırmak istiyoruz..." der. Dövmeci kız yine sorar "Annenizin bir hikayesi var mı?" Sonra ki sahnede bir gece vakti; yaşlı kadın parkta bankta oturuyordur. Yanına bir polis gelir. Kadın kolunu açar. Kolunda bir dövme vardır. Dövmede oturduğu mahalle, sokak, kapı numarası ve semti yazıyordur...

Bu sahneden sonra aklıma Müge Anlı'nın "Sevgi İzi" projesi geldi. Sevgi İzi, Müge Anlı programında bahsettiği günden beri yazmak istediğim ama hep ertelediğim bir konu... Filmi seyredince yazmadan olmazdı. Müge Anlı'nın programına yakınları kaybolan kişiler geliyor. Kaybolanların bazıları da zihinsel engelli, Alzheimer ve epilepsi hastası... Kendilerini ifade edemedikleri için yakınları çok endişeli ediyor. Bulunması da zor oluyor.

Müge Anlı da yıllardır; kaybolma riski taşıyan ve kaybolunca kendini ifade edemeyen bu kişilerin yakınlarına "Keşke koluna bir telefon numarasını dövme olarak yaptırsaydınız" derdi. Çünkü, bu tür kişiler kolunda, boynunda, cebinde olan şeyleri çıkarma ve kaybetme riski olduğu için ancak silinmeyen bir telefon numarası uygun olur diye düşünüyordu. Ben de hep telefon numarası zamanla değişebilir diye düşünürdüm. Bu işe bu kadar kafa yoran Müge Anlı sonunda buna bir çözüm buldu. Herkese bir numara verilecek ve bu numara kola dövme olarak yazılacaktı. Buna çok güzel bir isim de buldu: "Sevgi İzi".


Sevgi İzi projesi şöyle işliyor. Önce kaybolma riski taşıyan kişiler için www.benibuldular.com'a başvuruluyor. Yapılan kayıttan sonra orada bir rakam veriliyor. İşte verilen bu rakam kola dövme olarak yapılıyor. Kişi kaybolursa kolundaki bu rakam yani Sevgi İzi'ni görenler tarafından polis ya da Müge Anlı'nın ekibine bildiriliyor. Böylece kaybolanlar yakınlarına kolayca ulaşıyor. Dövmeciler, Türkiye hatta yurt dışında bu sevgi izlerini ücretsiz uyguluyor. Böylece bir sosyal sorumluluk projesinin bir parçası oluyorlar.

Dövmeye ön yargı ile bakanlar olabilir. Ancak buradaki çok farklı bir durum. Bir zaruret... Düşünsenize bir kişi engeli ya da hastalığı yüzünden ismini bile söyleyemeyecek durumda olabilir. Kaybolduklarında ne olacak? Yakınları onları nasıl bulacak? Eğer kolunda bir Sevgi İzi varsa bunun sayesinde kolayca ailelerine ve evlerine kavuşacaklar. Belki de hayatları kurtulacak. Üstelik kaybolmasalar ve buna hiç ihtiyaç duyulmasa bile aileleri bu iz sayesinde daha rahat olacaklar.

Sevgi İzi çok ilgi gördü. Yaptıranların sayısı gün geçtikçe artıyor. Bu arada kaybolup da Sevgi İzi sayesinde bulunanlar da oluyor. Bu günden sonra kaybolup da kendini ifade edemeyen kişilerin kollarına bakmayı unutmayalım. Sevgi İzi  taşıyan birini görürsek onu ailesine kolayca ulaştırabiliriz. Müge Anlı'yı ne kadar kutlasak azdır. Çok faydalı bir projeyi hayata geçirdi. Bu iz engellide de, engelsizde de bir iz bırakacak. Bazılarımızın kolunda, bazılarımızın kalbinde...

ALİYE YÜCEL

17 Nisan 2016 Pazar

GÖRME ENGELLİ YARIŞMACI


"Kim Milyoner Olmak İster?" yarışma programı uzun yıllardır sürüyor ve ilgi ile izleniyor. Eminim pek çok kişi her bölümünü olmasa da bazı bölümlerini mutlaka izlemiştir. Ben de zaman zaman rastladığımda izliyorum. Geçtiğimiz günlerde fragmanında görme engelli bir yarışmacı olduğunu görünce merak ettim ve seyretmek istedim. Önce tanıyamadım. Sonra ismini duyunca emin oldum. Yarışmacı tanıdığım biri, Kürşat Ceylan'dı.

Kürşat'ı ağabeyi ile aynı projede beraber çalıştığım için tanıyorum. Seyredenler de anlattıklarından ve yarışmadaki başarısından sonra onu tanıdılar. Ancak, Kürşat'ın yaptıkları arasında yarışmadaki başarısı ne ki? Oradaki başarısını asla küçümsemiyorum. Tabii ki o da önemli... Hele de daha ilk sorularda elenen yarışmacıların yanında başarısı çok önemli... Ancak Kürşat Ceylan, daha pek çok başarılara imza etmiş bir genç...

Kürşat Ceylan, Boğaziçi Üniversitesi Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik mezunu. Boğaziçi Üniversitesi'nde okurken Young Guru Academy (YGA) ile tanıştı. YGA, sosyal bilinçli liderler yetiştirmek vizyonuyla 2000 yılında Türkiye'de kurulan uluslararası bir liderlik okuludur. 2 yıl Kör Liderler Projesi'nde gönüllü olarak çalıştı. 3000 görme engelli arasından seçilen 600 öğrenciden biri olarak programdan mezun oldu. Görme engelli ilköğretim öğrenciler için liderlik programları tasarladı. Görme engelliler için rol model oldu.



Kürşat, Gamze Sofuoğlu ile birlikte NTV Radyo'da "Başka Bir Gözle" programını yaptı. Uluslararası bir firma olan Roche'da yönetici olarak çalıştı. Daha sonra işinden ayrılıp YGA'da profesyonel olarak çalışmaya başladı. Ödüllü bir proje olan "Hayal Ortağım" projesinin liderliğini üstlendi. Hayal Ortağım sayesinde görme engellilerin sinemada sesli betimleme ile rahatça film izleyebilmesi için çalışıyor. Görme engellilerin hayatı için çok önemli olan bu adımdan sonra, şimdi de dünyadaki görme engellilerin hayatını kolaylaştırmak için yurt dışına açılıyor. Kürşat; kayak yapıyor, gitar ve klavye çalıyor. 

Kim Milyoner Olmak İster? yarışmasında 125 bin TL değerindeki 11. soruyu açtıran Kürşat, doğru cevabı bilmesine rağmen riske girmek istemedi ve çekildi. Yarışmadan 60 bin TL ödül kazandı. Onunla ilgili olarak "Kim Milyoner Olmak İster? tarihine geçti", "Görme engelli yarışmacıdan hayat dersi", "Kim Milyoner Olmak İster? Programına Damga Vuran Görme Engelli Yarışmacı", "Görme engelli Kürşat Ceylan başarısıyla herkesi kendine hayran bıraktı..." gibi övgü dolu haberler yapıldı.

Oysa, Kürşat'ın başarısına hiç şaşırmadım. Onun ve onun gibi görme engellilerin neler yaptığını, neleri başardığını gördüm. Onların yaptığı bazı işleri hiç bir engeli olmayan kişilerin yapamayacağını da çok iyi biliyorum. Benim şaşırdığım bunun bilinmemesi... Nasıl bir ön yargı varsa. Görme engelliler ne sanılıyorsa artık... Yarışmada bir kaç soruyu bilip, başarılı olunca şaşırılıyor. Bu duruma gülmek mi gerekiyor, yoksa ağlamak mı bilemedim.

ALİYE YÜCEL

10 Nisan 2016 Pazar

FOTOĞRAFTA NE VAR?


Gün geçmiyor ki sosyal paylaşım siteleriyle ilgili bir yenilik olmasın. Dünyanın en çok kullanılan sosyal medya platformu Facebook da görme engelliler için yeni bir uygulamayı hizmete sundu. Bu uygulama Automatic Alternative Text (Otomatik Alternatif Metin) adı verilen bir fotoğraf tanıma sistemi... Bu sistem yayınlanan fotoğrafları tarıyor ve gördüklerini sesli olarak söylüyor. Paylaşılan fotoğraflarda neler olduğu artık kelimelere dökülüyor. Böylece görme engelliler de paylaşılan görsellerde neler olduğunu öğrenebiliyor.

Her gün Facebook, Twitter, Instagram ve WhatsApp gibi sosyal paylaşım sitelerinde milyarlarca paylaşım yapılıyor. Bu paylaşımlar arasında da en çok ilgi görenler fotoğraflardır. Görme engelliler maalesef paylaşılan fotoğraflarda ne olduğundan haberdar olamıyordu. İşte artık olacaklar. Facebook'ta bu uygulamadan önce ekran okuma araçları görsel paylaşımlar için sadece "fotoğraf" deyip geçiyordu. Şimdi ise fotoğraflarda görünenler, yapay zeka teknolojisiyle kelimelerle etiketleniyor.

Fotoğraflara ait açıklamalar şimdilik çok az. 100 kelime kadar... Ancak bu da hiç yoktan iyidir. Etiketlerde; yüz tanıma yöntemiyle kaç kişi olduğu, çevredeki objelerin neler olduğu, ortamın dış mı, iç mekan mı olduğu bilgisi veriliyor. Önceden bir fotoğraf paylaşılıyor... Sonra herkes o fotoğraf hakkında yorumlar yapıyordu. Ancak o fotoğrafta neler olduğunu kimse yazmadığı için görmeyen biri  için çok anlamsız oluyordu.


Görme engellilerle ilgili teknolojilerle yakından ilgilenen bir arkadaşıma bu konuyu sordum. Bu uygulamayı Amerika'da yaşayan görme engelli bir arkadaşlarına denetmişler. Paylaşılan görsel bir grup kişinin yemek yedikleri bir fotoğrafmış... Facebook'taki yeni uygulama bununla ilgili olarak "16 kişi var. Kapalı bir alanda çorba içiyorlar..." gibi bir tanımlama yapmış. Bunları yaparken kesin ifadeler yerine, olabilir gibi ifadeler kullanılıyormuş. Bu da en doğrusu olmuş... Çünkü ne de olsa yapay zeka bir yanılma payı olmalı...

Görme engelliler için çok faydalı bu uygulama şimdilik iOS işletim sistemi kullanan telefonlarla ve İngilizce olarak var. Ancak Facebook bunu geliştirmeye devam ediyor. Yakın bir gelecekte Android telefonlar için hatta internet tarayıcılarında bile bu özellik bulunacak. Farklı dillerde de olacak. Gün gelecek fotoğraflarla ilgili her soruya cevap da alınabilecek. Bu arada buna benzer bir uygulamayı Twitter da kullanmaya başlamış... Onun da hakkını yemeyelim.

Bu uygulamanın nasıl olduğunu merak ediyorum. Eminim görme engelliler için çok şey ifade edecek. İfade edecek etmesine de bu uygulama henüz çok yaygın değil. Bir kaç ülke ile sınırlı... Ülkemizde de henüz yok. Bakalım Türkiye'ye ne zaman gelecek? Bu yenilik mutlaka  yaygınlaşmalı... Facebook'ta çok sayıda görme engelli kullanıcı olduğunu tahmin etmek zor değil. İşte onlar bu erişim kolaylığından bir an önce faydalanmalı...


ALİYE YÜCEL