> Engeloji

Translate

13 Nisan 2014 Pazar

BİRLİKTE BİR ADIM


Debby Elnatan, yürüyemeyen oğluna yardımcı olmak amacıyla bir aparat  geliştirmiş... Bu bir "yürüyüş askısı"... Bu aparat yetişkin birine ve çocuğa takılıyor. Yani çocuk bir kemer ile yetişkin kişinin beline bağlanıyor. Onun sayesinde ayakta ve dik durabiliyor. Birbirine bağlı birer sandalet ile aynı anda adım atıyor. Böylece çocuk düşmeden ve dengesini kaybetmeden yürüyebiliyor.

Debby Elnatan'ın oğlu Rotem, beyin felci (serebral palsi) nedeniyle yürüyemiyormuş... Müzik terapisti olan Debby, oğlunun bu durumda olmasının çaresizliğiyle çok mutsuz olmuş... Rotem'i ayakta tutmanın yollarını aramış ve "Upsee" adı verilen bu aparatı (yürüyüş askısını) icat etmiş... Şimdi ise dünyaca ünlü bir anne...

Debby, kendisini "Upsee'ye götüren süreci kısaca şöyle anlatıyor: "Oğlum iki yaşında iken doktorlar onun yürüyemeyeceğini söyledi. Bunu duymak bir anne için ne kadar zor, inanması güç bir şeydi... İkimiz içinde çok yorucu bir süreç başlıyordu. Bu çaresizlikle aklıma bu fikir geldi. Yaptım ve semeresini de gördüm..." diyor.


Mühendis, tekstilciler, tasarımcılar ve terapistler bir araya gelip; Debby Elnatan yaptığı bu aparatın üzerinde çalışmışlar... Daha sonra da yürüyemeyen çocuklar ve aileleriyle birlikte denemişler. Çok başarılı sonuçlar elde etmişler. Şimdi Kuzey İrlanda'da Leckey isimli şirket Upsee'yi alarak seri üretimine başlamış... Böylece artık dünya çapında da pazarlanmaya başlanacak...

Öyle görülüyor ki yürüyemeyen küçük çocuklar Upsee sayesinde; adım atma, bir topa tekme atma , kardeş ya da arkadaşlarıyla oynama gibi belki basit ama onlar için çok anlamlı etkinlikleri yapabilecekler... Ayrıca; bir yetişkinin desteği ile ayağa kalkıp, tekrarlayan yürüme eğitimiyle motor becerileri de büyük ölçüde gelişebilecek...

Debby Elnatan'ın bu basit ama önemli buluşu dünyadaki pek çok engelli çocuğun hayatını değiştirecek ve kolaylaştıracak... Bu sayede engelli çocukların ve ebeveynlerinin yaşam kalitesi artacak... Bir çok aileye umut olacak... Bu basit aparat sayesinde engelli çocukların fiziksel, dolayısıyla duygusal ve sosyal gelişimlerinde olumlu gelişmeler olacak... Türkiye'ye geldiğinde pek çok aileyi de mutlu edecek eminim...

Hiç yürüyemeyen ve belki de ömür boyu yürüyemeyecek olan çocukları ayakta tutacak ve yürütecek müthiş bir buluş... Ama aslında çok da basit... Bugüne kadar kimsenin aklına nasıl gelmediğine şaşırdım. Biliyoruz ki, buluşlar ihtiyaçlardan doğar. Böyle bir ihtiyacı da; çocuğunu ayakta görmek ve onun adım atmasını isteyen bir anne bulabilir...

ALİYE YÜCEL

6 Nisan 2014 Pazar

BUKALEMUN OLMAK


2 Nisan Dünya Otizm Farkındalık Günü'ydü. Bu yazıyı okuyan kaç kişinin bir yakını otizmlidir (Otistik Değil, Otizmli!) ya da kaç kişi otizmli birini görmüş ve  tanımıştır bilemem... Pek çoğumuzun Yağmur Adam (Rain Man) gibi filmlerden tanıdığımız bir durum otizm... Filmde, Dustin Hoffman otizmli biri rolünü çok başarıyla canlandırmış; otizmin daha pek bilinmediği yıllarda otizme dikkat çekmişti. Otizm ve Asperger Sendromu kişilerde çok ilginç durumlar ortaya çıkarması sebebiyle pek çok filme konu olmuştur. İşte Bukalemun'da bu filmlerden biri... Mükemmel bir rol yeteneğine sahip, otizmli bir adamı anlatan kısa film...

Filmin konusu şöyle; Bir adam (Atıf Emir Benderlioğlu) sokaktaki ağacın dibinde kolları açık dikilirken bulunur. Dikkat çeken hali nedeniyle çevredekiler tarafından hastaneye götürülür. Orada hiç konuşmayınca, Psikiyatr Ebru'ya (Eda Akman) getirilir. Ebru, onun otizmli olduğunu düşünür. Kimsesiz olan adını bile söylemeyen bu adama Ozan adını verir. Ozan'ın hiç iletişim kuramamasına rağmen, çok büyük rol yeteneği vardır. Başarıyla pek çok kişiliğe dönüşür. Onun bu yeteneğini tesadüfen öğrenen Ebru ve stajyeri, Ozan'ı bir rol için oyuncu seçmelerine götürürler... Ancak Ozan bu rolü istemez. O çok basit bir rolün peşindedir...


Bukalemun, 2006 yılı yapımı psikolojik bir dram... Yönetmenliğini Alper Çağlar'ın yaptığı filmin başrollerinde; Atıf Emir Benderlioğlu, Eda Akman, Selçuk Çullu ve Çelik Bilge oynuyor. Filmin senaryosu oldukça sürükleyici... Oyunculuklar da çok etkileyici... Hiç konuşmayan Ozan'ın birden bir spor spikerine dönüşüp maç anlatma sahnesi, insanı hayrete düşürüyor. Atıf Emir Benderlioğlu'nun oyunculuğuna hayran kalmamak mümkün değil... Sadece bu sahneyi görmek için bile bu film izlenir.

Otizm iletişimi ve sosyal hayatı olumsuz etkileyen bir hastalık…  Ancak filmden de bir kez daha anlıyoruz ki otizm eksiklik değil, bir farklılık… Filmin adındaki gibi, her türlü kişiliğe mükemmel bir şekilde bürünmesi otizmlilerdeki dahiliği çok güzel bir biçimde ortaya koyuyor. Ozan; kimi zaman bir spor spikeri, kimi zaman Hamlet, kimi zaman da Moliere'in Cimri'si oluyor... Üstelik bunları çok ustaca yapıyor.

Bukalemun, ülkemizde yapılmış konusunu otizmden alan belki de en çarpıcı film... Hatta, pek çok benzeri yabancı filmden daha başarılı... Seyrederken; gerçek dünya ile aralarına aşılmaz bir duvar koyan otizmli kişilerin, farklı dünyasına kısa bir yolculuk yapıyorsunuz. Alper Çağlar, onların hayatına bir ışık tutmuş... Otizmli birini tanımak ve anlamak için sadece 19 dakikanızı ayırmamız yeterli...


ALİYE YÜCEL

30 Mart 2014 Pazar

ENGELLİ DOSTU BELEDİYELER


Bugün Türkiye'de yerel seçimler yapıldı. Seçim sürecinde belediye başkan adayları çeşitli vaatlerde bulundu. Pek çoğu engellilere çeşitli hizmetler vereceklerini ve engelsiz bir şehir yapacaklarını vurguladılar. Bazısı engelli seçmenleri ziyaret etti. Yurdumuzdaki il ve ilçe belediyelerinde engelliler için pek çok çalışmalar yapılıyor. Bunu görüyor ve biliyoruz... Yapılan bu çalışmalar engelliler için çok büyük önem taşıyor. Engellilerin yaşam kalitesini yükseltmek için çalışmalar yapan belediyelere de "Engelli Dostu Belediye" unvanı veriliyor.

Engelli haklarına göre; belediyeler engellilere uygun düzenlemeleri standartlara uygun yapmak zorundalar... 5378 sayılı ve 2005 tarihli Engelliler Kanunu'na göre, tüm Türkiye'de fiziki çevre düzenlemeleri ve ulaşılabilirliği için 7 yıl süre tanınmıştı. Bu süre 2012 yılında doldu. Ancak düzenlemeler yetişmediği için süre uzatıldı. O süre de bitince durum ne olacak? Çok merak ediyorum. Çünkü engellilere uygun düzenlemelerin yapılmasının zor olduğunu anlıyoruz. Belki yeni yapılan binalar için bunları yapmak daha kolay, ancak eski binaların düzenlenmesi zor olabiliyor.

Kamuya açık yerlerin çoğunun mimari planları hep engelsiz insanlar düşünülerek yapılmış… Engelliler hep göz ardı edilmiş... Sinema, tiyatro, alışveriş merkezleri, kafe, restoran gibi yerlerin çoğunda rampa ve asansör yok. Hatta kamu binalarında bile rampa ve asansör yok... Görme engelliler için hissedilebilir yüzey düzenlemeleri yapılmıyor. İşaret dili bilen kimse yok. Pek çok yerde kimsenin aklına engelliler gelmiyor.


Binalardaki koridor, merdiven, rampa, asansör, tuvalet ölçülerinin ve zeminin bir kez daha gözden geçirilmesi, konuya gerekli hassasiyetin gösterilmesi ve gerekli düzenlemelerin mutlaka yapılması gerekiyor. Kamu kurum ve kuruluş binaları, kamuya açık alanlar ve toplu taşıma araçları mutlaka engellilerin kullanımına uygun hale getirilmelidir. Konuyla ilgili en büyük görev de yerel yönetimlere düşüyor.

Bütün belediyeler; engellilerin sosyal, ekonomik ve kültürel alanlarda hayata katılmalarını sağlayacak önlemler almalı, bu yönde çalışmalar yapmalıdır. Engelliye yapılan hizmetlerin yardım olarak görülmesi de büyük yanlış... Bu hizmetler ve erişilebilirlik engelli bireyin de hakkı değil mi? Her vatandaşın hizmetlerden eşit şekilde yararlanması gerekmez mi? O halde bu bir sosyal yardım değil, haktır...

Yerel yönetimlerin başarısı, engelliye verdiği değer ile ölçülürse hiçte yanlış olmaz...  Umarız seçim sürecinde verilen vaatler yerine getirilir. Engelliler seçimden önce hatırlanan, sonra da unutulan bir kesim olmaz. Kim kazanırsa kazansın. Tüm belediyeler "Engelli Dostu Belediye" olmak için yarışsın... Daha yaşanılabilir şehirler yapılsın... Böylece engelliler kazansın!

ALİYE YÜCEL  


23 Mart 2014 Pazar

İREM VE PUNKY


Punky'den canım yeğenim İrem sayesinde haberdar oldum. İrem, seyredip öğrendiği her çizgi filmi internetten de seyretmek ister... Geçtiğimiz günlerde: Şila, (bana "hala" demek yerine, yine bir çizgi film karakterinin adıyla sesleniyor) bana Punky'yi açar mısın? dedi. İşte o zaman Punky'nin adını duydum. Kardeşim, Punky'nin Down Sendromlu bir kız çocuğu olduğunu söyledi. Punky, Minika Çocuk televizyonunda yayınlanıyormuş... Şaşırdım ve Down Sendromlu bir çocuğun baş karakter olduğu çizgi filmi merak ettim...

Hemen bir bölümünü buldum ve beraberce seyretmeye başladık. Punky, beş-altı yaşlarında küçük bir kız çocuğu... Konuşmaya başlayınca "Merhaba, Benim adım Punky. Down Sendromluyum..." diyor. Bütün Down Sendromlu çocuklar gibi çok sevimli, neşeli ve güler yüzlü bir çocuk... Annesi, ağabeyi, anneannesi ve köpeği ile birlikte yaşıyor. Çizgi filmde Punky'nin günlük hayatta yaptıkları ve çevresindekilerle iletişimi anlatılıyor.

Punky, çizgi film başlarken Down Sendromlu olduğunu söylüyor. O, bunu söylemese nasıl anlardık bilemedim. Çünkü, yüzünün sevimli yuvarlaklığı dışında, normal bir çocuktan farkını göremedim. İrem için ise, sevdiği herhangi bir çizgi film karakterinden hiç bir farkı yoktu. Çünkü çocuklar için, sevdikleri çizgi karakterin kromozom sayısının hiçbir önemi yok...


Geçtiğimiz Cuma günü, 21 Mart Dünya Down Sendromu Günü'ydü. Bir süredir kutlanan, ancak 2011 yılında resmi olarak kabul edilen anlamlı gün... Down Sendromu 21. kromozomlardaki genetik farklılık (21. Kromozom bilinmeyen bir nedenle bölünmemiş ve hücrede yerini korumuştur) nedeniyle oluştuğu için 21 Mart'ta kutlanıyor. Aslında Dünya Down Sendromu Farkındalık Günü demek daha doğru...

Down Sendromu genetik bir farklılıktır. Normal bir insanda 46 kromozom bulunur. Down Sendromlularda ise fazladan bir, yani 47 kromozom bulunuyor. Down Sendromluların karakteristik özellikleri vardır. Farklı bir yüz görümüne sahiptirler... Hepsi birbirine benzer. Down Sendromlu çocukların ne kadar sevimli olduklarını söylememe gerek var mı bilmiyorum? Onlar "Tıpkı sizin gibiyiz, artı bir farkla..." diyorlar. Tek istekleri sevilmek... Ama acıdığımız için değil de... Her çocuğu nasıl seviyorsak öyle...

Down Sendromlu çocuklar diğer çocuklara göre yavaş büyürler ve yavaş öğrenirler. Problem çözmede ve karar vermede zorlanabilirler. Bazı sağlık problemleri olabilir. Özel eğitim ve fizik tedavi görmeleri gerekebilir. Ancak günlük yaşantılarını sürdürmek için gereken pek çok şeyi öğrenebilirler. Down Sendromlu çocukların çeşitli yetenekleri vardır. Pek çok işi başarabilirler. Normal çocuklarla iletişim kurup, onlarla oynayabilirler. İşte Punky, bize Down Sendromlu çocukların ilgi, destek ve eğitim ile neler yapabileceğini gösteriyor. Bu, Down Sendromlu çocuklar ve aileleri için büyük bir moral... Bizler için ise herkesi olduğu gibi, farklarıyla kabul etmek için güzel bir örnek...

ALİYE YÜCEL

16 Mart 2014 Pazar

ONLINE EĞİTİM İLE...


Engellilerin önündeki en büyük engelin eğitimsizlik olduğu gerçeğine inanan Türkiye Beyazay Derneği "Online Eğitim ile Engelleri Aşıyoruz" projesi başlattı. İstanbul'da yaşayan ve yaşları 7 ile 18 arası değişen; bedensel engeli nedeniyle okuldaki eğitime göremeyen ya da eğitimini yarıda bırakan engellilerin evden online eğitim görmelerini sağlayacak bir proje...
  
Kalkınma Bakanlığı ve İstanbul Kalkınma Ajansı'nın desteği, İstanbul Valiliği ve İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü işbirliği ile Türkiye Beyazay Derneği tarafından yürütülen "Online Eğitim ile Engelleri Aşıyoruz" projesi kapsamında İstanbul'da yaşayan 7 ile 18 arası değişen bedensel engelli 431 bedensel engelli yararlanacak...

"Online Eğitim ile Engelleri Aşıyoruz" projesi kapsamında Fatih'te yaşayan ve projeden yararlanması için seçilen 47 öğrenciye tablet bilgisayarları düzenlenen bir törenle verildi. Fatih Belediyesi Engelliler Birimi'nin desteğiyle Ali Emiri Efendi Kültür Merkezi'nde düzenlenen tablet bilgisayar dağıtımına Türkiye Beyazay Derneği Genel Başkanı Lokman Ayva, Fatih Kaymakamı Ahmet Ümit, Fatih halkı, engelli çocuklar ve aileleri katıldı. Dağıtım töreninden önce proje ile ilgili ayrıntılı bilgi verildi.


Törende konuşan Türkiye Beyazay Derneği Genel Başkanı Lokman Ayva eğitimin engelli için önemini belirterek şöyle konuştu: "11 yaşında görme engelli oldum. Hepimizin bir potansiyeli var. Herkesin yapabileceği bir şey var. Dolayısıyla bu potansiyeli açığa çıkartmanın yolu da eğitim... Bu eğitimin olması lazım ki çocukların yarınları aydınlık olsun. Sadece kendilerini kurtarmakla kalmasınlar... Ailelerine, ülkelerine, Fatih'e (ilçesine) insanlığa faydalı olsunlar... Bu yüzden tablet dağıtımını çok önemsiyorum..."

Bu projeyi öğrenince günümüzdeki engellilerin şanslı olduğunu düşündüm. Yıllar önce bu tür imkanlar, böyle teknolojik gelişmeler yoktu. Eğer olsaydı pek çok bedensel engelli arkadaşımız eğitim görecek, bu günkü durumlarından çok farklı yerlerde olabilecekti. Çünkü bedensel engeli ağır olan biri için okula gidip eğitim almak çok zor olabiliyor. Okullardaki mimari engeller kolay kolay aşılamıyor.

Tabletleri alan engelli çocukların sevinçleri gözlerinden okunuyordu. Bir an önce eve gidip tablet bilgisayarlarını açmak için sabırsızlanıyorlardı. Yapılan bu eğitim desteği, onların hayatlarını değiştirecek güzel adım atmalarına sebep olacak... Belki de yarım kalan okuma hayallerini bu sayede gerçekleştirebilecekler... Ancak önce bunu kendileri istemeleri ve verilen eğitimleri dikkatle takip etmeleri gerekiyor. Unutmayalım eğitim engeli aşılınca her şey çok farklı olabiliyor.

ALİYE YÜCEL

9 Mart 2014 Pazar

BİR KURULUŞ HİKAYESİ


Engelliler ve engellilik adına yapılan her türlü çabayı çok önemsiyorum. Hele de bunu engelsiz biri yaparsa... Murat Kaya, Çukurova Üniversitesi Beden Eğitimi ve Spor Yüksek Okulu 3. sınıf öğrencisi... Adana'da yaşıyor ve engeli yok... Adana Ampute Engelliler Spor Kulübü kurucusu ve antrenörü... Bilmeyenler için Ampute Futbol (Engelli Futbolu); bacaklarından biri olmayan sporcuların koltuk değneği (kanadyen) kullanarak oynadığı bir engelli sporudur.

Murat'ta pek çocuk gibi futbola büyük ilgi duyuyormuş, yeteneği de olunca on yıl lisanslı futbol oyunculuğu yapmış... Bir gün Ampute Futbol Milli Takım kaptanının röportajını okumuş ve çok etkilenmiş... Her zaman farklı bir şeyler yapmak istediği için "Acaba ben de bir ampute futbol takımı kurabilir miyim?" diye düşünmüş...  Önce Adana'da Ampute Futbol Takımı var mı yok mu diye bir araştırmaya başlamış... Bazı kurma girişimleri olsa da hiç kimse Ampute Futbol Takımı kurmayı başaramamış... Murat, bunu öğrenince hemen kurma girişimlerine başlamış...

Çevresindeki herkes ona bunun çok zor olacağını, kurmayı başaramayacağını söylemiş... Ancak bu sözler onu daha da kamçılamış... O zoru başarmak istemiş ve ne pahasına olursa olsun bu takımı kurmaya karar vermiş... Kurma kararıyla birlikte inanılmaz zorluklar yaşamaya da başlamış... Önce bir dernek kurmak gerektiği için bununla uğraşıp, bir dernek kurmuş... Üniversitedeki iki arkadaşı da ona yardım etmiş ve burs paralarını bile takımı kurmak için harcamışlar... Adana Büyükşehir Belediyesi malzeme konusunda onlara yardımcı olmuş...


Tahmin ediyoruz ki kulübü kurmak yetmiyor. Onlara oynayacakları bir saha lazım... Oynayacakları sahayı da Gençlik ve Spor İl Müdürlüğü'ne defalarca giderek, zar zor ayarlamışlar... Saha verilmiş, ancak bu kez Ampute Futbol ölçülerine uygun sahayı çizmemişler, çizmek istememişler... Murat, bantla sahanın sınırlarını kendisi belirlemiş... Önce Vali Yardımcısı ile görüşmüşler, sonra yerel bir kanalda canlı yayında seslerini duyurunca, sahayı çizmeye gelmişler... Ancak Ampute Futbol ölçülerine uygun bir sahaya ihtiyaçları var. 

Adana Ampute Engelliler Spor Kulübü'nün kurulma aşaması çok büyük zorluklar ve maddi sıkıntılara sahne olmuş... Bu kuruluş hikayesi çok yeni, Adana Ampute Engelliler Spor Kulübü Eylül 2013'te kurulmuş...  Ampute Futbol 1. Lig Kırmızı Grup'ta mücadele ediyorlar. Kulübün biri gazi, 15 lisanslı futbolcusu var. Adana'yı temsil eden ilk Ampute Futbol Takımına uygun olanların başvurularını bekliyorlar...

Kulübün kurucusu ve antrenörü Murat Kaya'nın, "Engelsiz Spor Tesisleri" adı altında bir çok engelli branşları içine alan ve engelli olmayanlarında kullanabileceği bir tesis hayali var... Murat'ın bana gönderdiği mailde buraya yazamadığım pek çok engelle karşılaştığı halde yılmaması, bu takımı kurma aşamasındaki her adımı beni çok etkiledi... Murat Kaya, bu kulübü kurmakla engellileri evden çıkarmış, onları spora yönlendirmiş ve rehabilite etmiş... Bu nedenle Murat'ın yaptıkları çok takdir edilecek bir çaba...  Adana Ampute Engelliler Spor Kulübü'nün pek çok başarılara imza atacaklarına inanıyor, hepsine başarılar diliyorum.

ALİYE YÜCEL



2 Mart 2014 Pazar

2014 EKPSS


2014 Engelli Kamu Personeli Seçme Sınavı (2014 EKPSS) başvuruları geçtiğimiz pazartesi (24 Şubat Pazartesi) günü başladı. 7 Mart 2014 Cuma günü de bitiyor. Umarım bu sınava girmek isteyen engelli arkadaşlar bu güne kadar başvurularını yapmayı unutmazlar... Bu sınav; Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi (ÖSYM) tarafından yapılıyor. ÖSYM'nin açıklamasına göre, Engelli Kamu Personeli Seçme Sınavı 27 Nisan Pazar günü 81 il merkezinde yapılacak...

Bu sınav özel bir sınav, sadece engelliler için... Engelli Kamu Personeli Seçme Sınavı'na doğuştan veya sonradan, bedensel, zihinsel, ruhsal, duyusal ve sosyal yetenekleri bakımından özür oranının % 40 veya üzerinde olduğunu sağlık kurulu raporuyla belgeleyen herkes girebiliyor. Engelli Kamu Personeli Seçme Sınavı'na girmek için yaş sınırı da yok... 50 yaşındaki bir engelli de sınava girebiliyor. İstekleri halinde engellilere engel  grubuna uygun refakatçi temin edilebiliyor.

Engelliler için yapılan sınavın ilki, Nisan 2012'de Özürlü Memur Seçme Sınavı (ÖMSS) adıyla yapılmıştı. Yıllarca, “Özürlü mü?” yoksa “Engeli mi?” diye bu iki kavram tartışılıp durdu. Kimi engelliyi uygun görmüştü, kimi de özürlüyü… Devletimiz önce özürlüyü kabul etmişti, daha sonra engelliyi doğru buldu. Böylece bazı isimler de değişti. Özürlü Memur Seçme Sınavı (ÖMSS) da Engelli Kamu Personeli Seçme Sınavı (EKPSS) oldu.

Engelli Kamu Personeli Seçme Sınavı'na ortaöğretim (lise) kurumlarından, yükseköğretim ön lisans veya lisan düzeyinde eğitim veren kurumlardan mezun olanlar, sınavın geçerlilik süresi içinde mezun olabilecek olan engelli adaylar başvurabilecek...


İlkokul, ortaokul, ilköğretim, özel eğitim iş uygulama merkezi mezunu veya EKPSS'nin geçerlilik süresi içinde mezun olabilecek adaylar başvuru yapacaklar ama sınav yerine noter huzurunda yapılacak kuraya katılacaklar ve
kura sistemiyle işe yerleştirilecekler... Sadece kuraya katılmak için başvuru yapacak adaylar için başvuru süresi ise 12 Mayıs 2014 tarihinde başlayacak ve 23 Mayıs 2014 tarihinde sona erecek...

Bu sınava başvurmada unutulmaması gereken çok önemli bir adım var. Adayların başvuru yapmak için ÖSYM Başvuru Merkezleri'ne gelmeden önce; bulunduğu il yada ilçedeki Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı İl Müdürlüğü'nden başvuru yapacağı engel grubunu belirten onaylı "Ön Kabul ve Taahhüt Beyanı" belgesini almaları gerekiyor. Bu belgeyi almayan adayların başvuruları kabul edilmiyor.

Engelli Kamu Personeli Seçme Sınavı sonucunda pek çok engelli arkadaşımız bir iş sahibi olacak. Hem de kamu kurum ve kuruluşlarında… Umuyorum bu yerleştirmenin sonunda alınacak personeller; hem kamu kurumlarının ihtiyacı olduğu alanlara, hem de eğitimine, yeteneğine ve engeline uygun bir kadroya atanırlar. Sınava girenlere başarılar, kuraya gireceklere de bol şanslar dileğiyle...


ALİYE YÜCEL

23 Şubat 2014 Pazar

YAZMAYA ENGEL YOK


Bağcılar Belediyesi ile Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Engelli ve Yaşlı Hizmetleri Genel Müdürlüğü işbirliğiyle yürütülen "Türkiye'nin Yeni Yazarları" isimli Yazarlık Atölyesi projesi başladı. Projenin tanıtımına, ilk dersi vermek üzere Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Ayşenur İslam da katıldı. Siyaset, sanat, spor ve basın dünyasından bir çok konuğun katıldığı programın sunuculuğunu İnci Ertuğrul yaptı.

Bağcılar Engelliler Sarayı'nda yapılacak atölye çalışmalarına; görme, işitme, bedensel engelli ve engeli olmayan 18 kursiyer katılıyor. Sloganı "Kitaplar Böyle Daha Güzel" olan Türkiye'nin Yeni Yazarları projesi 6 hafta sürecek... Bu sürede atölyede yazarlık teknikleri ve uygulamaları anlatılacak... Pek çok yazar, şair, fikir adamı ve yazıya gönül vermiş kişiler bu atölyede tecrübelerini paylaşacak...

Türkiye'nin Yeni Yazarları, engellilerin yetenek ve potansiyellerini görünür hale getirmek ve engellilere yeni istihdam alanlarının açılmasına yönelik önemli bir proje... Atölye çalışmalarına katılan kursiyerler, çeşitli medya organlarında yazar ve editör olarak görev alabilecek... Belki de en önemlisi bu proje ile engelliyi iyi tanıyan ve onları doğru anlatan yazarlar ortaya çıkacak... Bu nedenle proje; engelli ve engelsiz, herkesin birlikte yaşama kültürüne büyük katkılar sağlayacak...


Yazarlık Atölyesi'nin bitiminde düzenlenecek törende; öykü yarışmasında birinci olan grup Altın Kalem Ödülü'nü alacak... Örnek ve teşvik olması açısından da engelli olup; sanat ve edebiyat alanında başarılı olan Aşık Veysel ve Cemil Meriç gibi ünlülerin canlandırmaları yapılacak... Ayrıca kursiyerlerin yazdığı öyküler üç versiyon (Braille Alfabesi ve sesli) şeklinde kitap haline getirilecek...

Atölyedeki yeni yazar adaylarıyla tanışma imkanı buldum. Türkiye'nin Yeni Yazarları olma yolundaki arkadaşların hepsi de çok istekli ve heyecanlı... Kursiyerlerin yazarlık isteğiyle beraber; iyi birer "okur olma" isteklerine de şahit oldum. Bu da oldukça önemli... Çünkü biliyoruz ki, yazmanın yolu öncelikle okumaktan geçiyor. Başarılı olacaklarına inandığım arkadaşlarımın takipçisi olacağım...

Türkiye'nin Yeni Yazarları, engelliler adına yapılan sosyal sorumluluk projelerinden çok farklı... Yazmaya verilen bu büyük destek ve engellileri yazmaya yönlendirmek takdir edilecek bir çaba... Dünyaya örnek olabilecek bir çalışma... Bu nedenle başta Bağcılar Belediye Başkanı Lokman Çağırıcı olmak üzere, bu projeye emeği geçen herkese çok teşekkürler...


ALİYE YÜCEL

16 Şubat 2014 Pazar

ENGELLİ DİSNEY PRENSESLERİ



Dünyaca ünlü illustrasyon sanatçısı ve moda eleştirmeni Alexsandro Palombo'nun her çalışması çok dikkat çekiyor. İtalyan sanatçı kendine özgü ilginç çizimleriyle sosyal mesajlar veriyor. Yaptığı her çalışmayla daima kendinden söz ettiriyor. Çizimleri konusunda ünlü bir isimden, resimden ve bir çok şeyden ilham alabilen Palombo, bu kez de Disney Prensesleri'nden ilham almış...

Alexsandro Palombo, Disney Prensesler serisini engelli olarak çizmiş... Bildiğimiz; Pamuk Prenses, Külkedisi, Uyuyan Güzel, Küçük Denizkızı, Rapunzel, Prenses Pocahontas hepsi engelli olarak tasarlanmış... Disney Prensesleri Palombo'nun, çizimleri sayesinde yeni bir görünüme sahip olmuşlar...  Prensesler bazısı tekerlekli sandalyede, bazısının kolu yada bacağı eksik, bazısı da  koltuk değneği kullanıyor...

Bütün prenseslerin engelinin ne olduğunu burada tek tek anlatmak uzun sürer... Çizimlerin hepsini görmeniz gerekir... Örneğin; Pamuk Prenses, daha önce hiç görmediğimiz gibi bir tekerlekli sandalyede ve prens onun sandalyesini itiyor... Pocahontas'ın bir bacağı yok ve koltuk değneği ile yürüyor... Külkedisi Sinderalla tekerlekli sandalyede ve bacağı takma... Bu durumuna göre, kaybolan ayakkabısı protez ayağına uyacak mı diye bakılıyor! Hepsi de oldukça ilginç...


Hiç bir Disney filminde engelli birini gördünüz mü? Tabii ki hayır... Çünkü engellilik oradaki kahramanlara uygun bir durum değil... Engelli bir kahraman olabilir mi? Hele de bu kahramanlar birer prenses iseler... Güzeller güzeli, kusursuz vücutlara sahip, ideal birer genç kız olan ve herkesin hayran olduğu prensesleri böyle görmek oldukça şaşırtıcı...

Çarpıcı çizimlerin sahibi Alexsandro Palombo, güzellikleriyle herkesi etkileyen prensesleri engelli olarak çizerek, dünyada insanları etkileyen bir soruna, engelliliğe dikkat çekiyor. Güzellik ve kusursuzluğu bir tezat olarak engellilikle göstermiş.... Bu mesajı çok dikkat çekici... Engellilik sorununa toplumsal bir farkındalık getirmek için bu çizimleri yapmış... Engelli ayrımcılı önemli bir sorun... Palombo bunu çizimleriyle gözümüze sokuyor. Geleneksel algıyı yıkıyor. Disney Prensesleri'ni böyle görmek bilinçlendirmeye yardımcı olabilir. Bu nedenle çok başarılı bir kampanya...

Engellilik hayatın bir parçası... Bir uzuv kaybı herkesin başına gelebilecek bir durum... Herkes kolunu yada bacağını kaybedebilir ve bu durumda yaşaması gerekebilir. Ama ne yazık ki pek çok kişi bunun, "gizlenmek zorunda olan bir çirkinlik" olduğunu düşünüyor. Şimdi şöyle bakalım... Bu karakterler böyle fiziksel engelli olsaydı, bu kadar popüler olur muydu? Onları böyle görmek ister miydik? Bu durumda olsalar bu kadar sevilirler miydi? Alexsandro Palombo, çizimleriyle sosyal dışlanmayı gözle görülür bir hale getirmiş... Bize de gözlerimizi açmak ve bunu görmek düşüyor!

ALİYE YÜCEL

9 Şubat 2014 Pazar

OLAĞANÜSTÜ BİR ŞEY YOK


Geçtiğimiz günlerde İngiltere'nin (Büyük Britanya ve Kuzey İrlanda Birleşik Krallığı) Ankara Büyükelçisi Richard Moore, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'e güven mektubunu sunmak için gelmişti... Bu kabulde gazeteciler, "Sorumuz olabilir mi?" demiş... Cumhurbaşkanı Gül de bunun üzerine "Olağanüstü bir şey mi var ki?" diye cevap vermişti...

İngiltere Büyükelçisi'nin güven mektubunu Cumhurbaşkanı'na getirdiği sırada  geçen bu konuşma olmasaydı, diğer haberler içinde dikkatimi çekmeden geçip gidecekti... Gazeteci arkadaşlar "Sorumuz olabilir mi?" dediğinde izin çıksaydı neler soracaktılar, bilemem... Ama ben görüntüler ekrana gelip; Büyükelçi Richard Moore ve görme engelli eşini görünce aklımdan pek çok soru geçti. Belki olağanüstü bir şey yoktu. Ama ilgimi çeken bir şey vardı. O da büyükelçinin görme engelli eşi...

Büyükelçi Richard Moore ve eşi Maggie, Abdullah Gül ile kısa süreli Türkçe konuştular... Kabuldeki görüşmede ve fotoğraf çekimlerinde İngiltere'nin Ankara Büyükelçisi'nin görme engelli eşine, köşk personeli yardımcı oluyordu. Maggie Moore, elinde beyaz bastonu ile Çankaya Köşk'üne, Abdullah Gül'ün makamına gelmişti. Bayan Sefire; güzel, zarif ve şıktı. O da eşi gibi çok samimi ve güler yüzlüydü.


Büyükelçi ve eşi Maggie'nin hayat hikayelerini çok merak ettim. Özellikle de Maggie Moore'ın nasıl ve ne zaman görme engelli olduğunu... Araştırdığımda da fazla bilgiye rastlamadım. Görme engelli olduğu beyaz bastonundan ve Sayın Büyükelçi'nin Twitter hesabındaki fotoğraftaki rehber köpeğinden anlıyoruz. O fotoğrafta; Büyükelçi, eşi Maggie ve rehber köpeği Star var.  İstanbul uçağına binmeyi beklerken çekilen bu fotoğrafta çok mutlu görünüyorlar... Büyükelçi ve eşi, görme engellilere rehberlik etmek için yetiştirilen Star'a "Yıldız Hanım" diyorlarmış...

İngiltere'nin Ankara Büyükelçisi Richard Moore ve eşi, daha önceki yıllarda ülkemizde bulunmuşlar... Moore; 1990 yılında İngiltere'nin Ankara Büyükelçiliği'nde, 1991-1992 yıllarında da İngiltere'nin İstanbul Konsolosluğu'nda görev yapmış... Bu yüzden Büyükelçi ve eşi Türkçeyi güzel konuşuyorlar... Türkiye'yi çok seviyorlar... Çiftin iki çocukları var. Kızları Türkiye'de dünyaya gelmiş...

Ülkemizde daha önce bulunmuş olsalar da, Büyükelçi Richard Moore; bu göreve çok yeni başladı. Haklarında çok az bilgi var. Onlarla yapılmış fazla röportaj yok... Dilerim bu konuyu benden başka birileri de merak eder... Böylece Richard Moore ve eşi Maggie ile röportajlar yapılır. Ben de  bu konuda merak ettiklerimi öğrenebilirim. Çünkü, görme engelli sefirenin hayat hikayesini çok merak ediyorum.


ALİYE YÜCEL

2 Şubat 2014 Pazar

ÇOK ŞEY ANLATAN FOTOĞRAFLAR



Sosyal medyada Luka'nın fotoğraflarını görüp; hikayesini öğrenince çok etkilendim. Bir fotoğrafa bakınca sadece bir "an" görürsünüz. Ama bu fotoğraflar öyle değildi... Fotoğraflar sanki harekete dönüşmüştü... Sloven fotoğrafçı Matej Peljhan'ın çektiği fotoğraflar çok anlamlıydı... Ve ne çok şey anlatıyordu.

Fotoğrafları çekilen Luka, 12 yaşında kas erimesi (Müsküler Distrofi) hastası bir çocuk... Hastalığı nedeniyle kasları zayıfladığı için tek başına yapabilecekleri çok sınırlı... Luka; yürüyemiyor, giyinemiyor ve yardımsız yemeğini bile yiyemiyor. Hayatını tekerlekli sandalyede sürdürüyor. Sadece parmakları hareket ediyor. Bu sayede tekerlekli sandalyesinin hareket kolunu kullanabiliyor. Eline kalem alıp resim yapabiliyor.

Fotoğrafçılığın yanı sıra klinik psikoloji alanında çalışan Matej Peljhan, projenin nasıl gerçekleştiğini şöyle anlatıyor: "Konuşmalarımızdan birinde Luka benden yürürken, hareket ederken ve çeşitli etkinlikler yaparken fotoğraflarını çekmemi istedi..." Yani, bu fotoğrafları çekme fikri Luka'dan çıkıyor. Büyük bir hayal gücü olduğu kesin... Fotoğraflarda, kendini hareketli, yapamadıklarını yaparken görmek istiyor. Yapabilseydi nasıl görüneceğini bilmek istiyor...


Peljhan, önce bunun imkansız olduğunu düşünüyor. Sonra bu fikir ona da ilginç geliyor. Luka'nın çizdiği resimlerden esinlenen Matej Peljhan hareket hissini arttırmak için fotoğrafları kuşbakışı açıdan ve perspektifi değiştirerek çekiyor. Zemin üzerine renkli çarşaf ve çeşitli objelerden hayali bir dünya oluşturuyor. Oluşturduğu bu sahnelere, o sahnelere uygun kıyafetlerle Luka'yı yerleştiriyor. Fotoğraflarında fotoğraf hilesi, fotoshop kullanmıyor. Bu serinin adını da ünlü Fransız romanından esinlenip "Küçük Prens" (Le Petit Prince) koyuyor.  

"Küçük Prens" serinin ilk fotoğrafı Luka'nın balon çizmesiyle başlıyor. Sonra Luka balonla uçuyor, merdivenlerden çıkıyor, kaykaya biniyor, denize dalıyor, kayak yapıyor, basketbol oynuyor, koşuyor, breakdance yapıyor... Tüm bunları yapamasa da hep hayal etmiş... Böylece yapabilse nasıl olacağını görüyor. Fotoğraflarda hiç engellenmiyor... Matej Peljhan, Luka'yı böyle fotoğraflayarak Luka'nın engellerini kaldırıyor. Onun hayallerini gerçekleştiriyor.

Bu fotoğraflar küçük çocuk için çok mutluluk verici ve unutulmaz bir hatıra oluyor. Luka'yı iyi tanıyan Peljhan, onunla ile ilgili şunları söylüyor: "Luka, kendisine acınmasını, hatta empati kurulmasını istemiyor. Hayata pozitif bakmak ve sadece yapabileceklerine odaklanmak istiyor..."  Bunlardan anlıyoruz ki Luka engelini ve bu nedenle oluşan fiziksel kısıtlamaları hiçe sayarak "Ben de varım..." diyor. Fotoğrafları gören herkesin de yüreğine dokunuyor...

Fotoğrafların Tamamı İçin: http://mate.1x.com/gallery/144270

ALİYE YÜCEL

26 Ocak 2014 Pazar

ÖZEL BİR FİLM...


2007 yılı Bollywood (Hindistan) yapımı "Her Çocuk Özeldir", Dislektik bir çocuğu tanımak ve anlamak için mükemmel bir film... Taare Zameen Par (Every Child is Special) bizde ki ismiyle Her Çocuk Özeldir (Yerdeki Yıldızlar), Dislektik küçük Ishaan ve onun hayatını değiştiren resim öğretmeninin hikayesini anlatıyor.

Filmde de geçtiği gibi, Disleksi (Öğrenme Bozukluğu); yazıyı algılamadaki bozuklukla, okuma ve yazmadaki güçlükle kendini gösterir. Ama maalesef bu tür çocuklar; tembel, uyumsuz ve geri zekalı olarak algılanır. Her çocuğun kendine özgü yetenekleri, kapasitesi ve hayalleri vardır. Ancak bu çoğu zaman dikkate alınmaz...

Filmin konusu şöyle: 8 - 9 yaşlarındaki Ishaan, derslerinde başarısız ve davranışlarında tutarsız bir çocuktur. 3. sınıfta olmasına rağmen okumayı ve yazmayı öğrenememiştir. Bu nedenle ailesi ve çevresindekiler onun zeka problemi olduğunu düşünmektedir. Başarısız olduğu daima yüzüne vurulan Ishaan, karamsar ve içine kapanık bir hale gelir. Annesinin ilgisine rağmen babasının ve öğretmenlerinin katı davranması sonucu insanlardan uzaklaşır.

Ailesi onun duruma çözüm olacağını düşündükleri için yatılı okula verir. Yeni okulunda da problemleri süren, öğretmenleri tarafında tembel olduğu düşünülen Ishaan'ın, yeni gelen resim öğretmeni sayesinde hayatı değişir... Öğretmeni onun tembel yada geri zekalı değil Dislektik olduğunu anlayınca her şey farklı olur. Gösterdiği sevgi ve ilgi sayesinde Ishaan'ın özgüveni yerine gelir. Dünyası çözülünce, Ishaan herkesi şaşırtır. Yaptığı resimler inanılmaz güzelliktedir. Sadece ailesinden ayrılışını canlandırdığı resimleri görmek bile yeterli...


Dislektik olan, ancak "dahi" olarak bilinen kişiler olduğunu unutmayalım. Filmde de Dislektik olan dünyaca ünlü kişilerin isimleri geçiyor. Bunlar; Thomas Edison, Albert Einstein, Leonardo Da Vinci, Pablo Picasso, Walt Disney, Agatha Christie... Bu isimlerin problemli birer çocuk olduğunu düşünmek çok şaşırtıcı... Onlar dünyaya farklı gözle bakmışlar ve düşünme şekilleri farklıymış... Ama mükemmel işlere imza atmışlar...

Filmde Ishaan'ı canlandıran küçük Darsheel Safary bütün film ödüllerini alacak kapasitede bir oyunculuk çıkarmış... Resim öğretmeni rolündeki Aamir Khan, filmin yapımcılığını ve yönetmenliğini de üstlenmiş... Film, pek çok dalda aday gösterilmiş ve ödüller almış... Bazı sahnelerde gözleriniz dolacak, hatta gözyaşlarınıza hakim olamayacaksınız. Filmde, Hint filmlerini vazgeçilmezi müzik ve dans da var... Tek olumsuz yönü uzunluğu (2 saat 40 dakika)... Evet belki sıkılmıyorsunuz. Ama bazı sahneler gereksiz uzatılmış gibi...

Filmde, Ishaan'ın öğretmeninin onun için yaptıkları çok etkileyici... "İşte öğretmen dediğin böyle olmalı.." diyor insan... Diğer öğretmenlerinin, hatta babasının yapamadığı ilgiyi gösteriyor, yardımı ediyor. Onun eğitimi için inanılmaz bir mücadele veriyor. "Çocuklar problemleri her ne olursa olsun birlikte okumalılar..." diyerek, kaynaştırma eğitimin önemini ortaya koyuyor.

Eğer izlemediyseniz mutlaka izleyin. Çünkü, Her Çocuk Özeldir, özel bir film... Bakış açınızı değişecek... Günün birinde böyle bir çocuğa rastlarsanız, siz de onun hayatını değiştirebilirsiniz. Filmi izlerken; herkesin ama özellikle her öğretmenin izlemesi gerektiğine inanmıştım. Hatta, her öğretmene sorulmalı... Filmi izlemediyse, mutlaka eksik bir şeyler vardır!


ALİYE YÜCEL

19 Ocak 2014 Pazar

ENGELLİ VİTRİN MANKENLERİ


Dünyada engellilere dikkat çekmek için çeşitli çalışmalar yapılıyor. Bunlardan bazıları gerçekten çok çarpıcı ve etkileyici oluyor. Geçtiğimiz Dünya Engelliler Günü nedeniyle Pro İnfirmis Vakfı'nın hazırlattığı kampanya da bunlardan biri... Bu kampanyada "engelli vitrin mankenleri" kullanılmış... Kısa boylu, skolyozu olan, kolu ve bacağı olmayan; engelli bedenlere sahip mankenler... Yani bildiğimiz cansız vitrin mankenleri bu kez kusursuz ölçülere sahip değiller.

İsviçre'deki Pro İnfirmis Vakfı, engelliler yararına bir sivil toplum kuruluşu... Vakıf engellilere dikkat çekmek için farklı bir reklam kampanyası yapmak istemiş ve bunu başarmış... Farklı bedensel engele sahip ikisi kadın beş kişinin vücut ölçüleri alınıp, tıpatıp aynı mankenleri yapılmış.. Daha sonra bu mankenlere üzerlerine uygun kıyafet giydirilmiş ve Zürih'te ünlü alışveriş caddesinde bir mağazanın vitrinine konulmuş...

Kampanyanın sloganı da büyük anlam taşıyor. "Kim mükemmel ki? Yaklaş..." Kampanya fikriyle, sloganıyla, tasarımıyla çok etkileyici... Engellilerinde bizlerden biri olduğunu ve onları görmemezlikten gelemeyeceğimizi anlatıyor. Ne güzel bir anlatım olmuş... Ne güzel bir iş çıkarmışlar... Yapılan bu çalışmaların hazırlık  ve yapım videosu da görülmeye değer...


Pro İnfirmis, bu başarılı kampanya için bir ajans ile çalışmış... Bu güzel işi ajans Jung von Matt Limmat ortaya koymuş... Bir ajansla çalışınca, profesyonelce bakış olunca böyle güzel ve etkili bir sonuç meydana gelmiş... Jung von Matt Limmat, daha önceki yıllarda da engellilerle ilgili çok etkili kampanyalara imza atmış... 2014 yılı için de bu konuda bir çalışma yapacaklarsa, ne olacağını merakla bekliyorum.

Manken denilince akla güzellikle beraber; uzun boy, mükemmel hatlar ve eksiksiz vücutlar gelir. Mağazaların vitrinlerinde gördüğümüz o kusursuz vücutlu mankenler yerine; engelli mankenleri görünce, engellilerinde hayatın bir gerçeği olduğunu anlamış oluyoruz. Bu nedenle engelli vitrin mankenleri bize farklı bir bakış açısı getiriyor. İnsana bakışımızı sorguluyor. Zihnimizdeki engelleri yıkıyor. Üstelik bunu da çok çarpıcı bir biçimde yapıyor.

Şimdi bu çalışmanın bizde, Türkiye'de yapıldığını varsayalım. Nişantaşı ya da Bağdat Caddesi'nde ünlü mağazalara böyle engelli mankenler koyalım... Görenlerin tepkisi nasıl olurdu? Bir düşünelim bakalım... Engellilerle ilgili düşüncelerimizde ne kadar samimiyiz? Empati yapabiliyor muyuz?  Gerçek şu ki, pek samimi olduğumuz söylenemez. Üstelik empati konusunda da hiç başarılı değiliz. Engellisi, engelsizi herkes toplumun bir parçası, ama maalesef pek çok alanda bu unutuluyor. Engelliler görmezden geliniyor.

ALİYE YÜCEL

12 Ocak 2014 Pazar

YILDIZLAR ENGEL TANIR MI?



"Yıldızlar Engel Tanımaz" kitabını yeni çıktığında bir arkadaşım hediye etmişti. Kitap engelli sahabelerin hayatını anlatıyordu. Kitabı elime alıp; Hadis-i Şerif’lerde ve siyer kitaplarında zaman zaman okuduğumuz engelli sahabelerin isimlerini, engellerini ve hayatlarını toplu halde görünce "Ne güzel bir çalışma... Keşke bu çalışmayı ben yapabilseydim..." diye düşünmüştüm.

Kitabın adı bile başlı başına çok şey anlatıyordu. Yıldızlar Engel Tanımaz... Biliyoruz ki; Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V) döneminde yaşayan sahabelerin hepsi birer yıldızdır. Hepsi bizlere yol gösterir. Bu yıldızların içinde elbette ki engelli olanları da vardı. İşte Prof. Dr. Ali Seyyar yaptığı bu çalışma ile onları tek tek ele almış ve anlatmıştı.

Peygamberimiz Hz. Muhammed (S.A.V) döneminde engellilerin sayısı oldukça fazlaydı. Çünkü o dönemde hastalıklar ve savaşlar sebebiyle el, kol, ayak, bacak ve göz gibi organlarını kaybedenler çoktu. Yıldızlar Engel Tanımaz'da biri kadın (Ümmü Ümare Nesibe (R.A)) olmak üzere, tam yirmi sekiz engelli sahabenin hayatından kesitler var. Her birinin hikayesi çok etkileyici ve ibret dolu...


Yıldızlar Engel Tanımaz, Prof. Dr. Ali Seyyar'ın engelliler üzerine yazdığı ilk kitabı değil... Seyyar, engelliler konusunda pek çok araştırma yapmış ve eser meydana getirmiş bir bilim adamı... Prof. Dr. Ali Seyyar, halen Sakarya Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi'nde Öğretim Üyesi... Engelliler konusunda yaptığı çeşitli çalışmalarla da bu konuda bilirkişi sayılacak düzeyde... Aslında yaptıkları sadece bilimsel değeri olan çalışmalar olarak görülmemeli; aynı zamanda engellilere sabır, güç ve özgüven aşılayan çalışmalar...

Kitap, iki bölüm halinde ele alınmış; ilk bölümde Ortopedik (Bedensel) Engelli Sahabeler, ikinci bölümde ise Görme Engelli Sahabeler var. Kitabı okuyup, engelli sahabelerin yaptıklarına ve örnek hayatlarına baktığımızda; o devirde engellilere verilen önem ve değeri görmek çok etkileyici... Engelliler, Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V) döneminde negatif bir ayrımcılık görmemiş... İnsan sadece insan olarak kabul edilmiş... İmamlık, valilik, peygamber katipliği yapmış ve engelli olduğu halde savaşa katılmış sahabeler var.

Kitapta yazılanlardan engelli sahabelerin hiç bir engeli olmayan pek çok kişiden daha önemli işler başardığını görüyoruz. Onların örnek hayatları engellilere büyük bir moral kaynağı olacak türden... Yıldızlar, gerçekten de engel tanımamış... Kitabı okuyan engelli ya da engelsiz herkes, farklı dersler ve sosyal mesajlar çıkaracak... Ayrıca, çevresindeki engellilerle olan ilişkilerini de bir daha gözden geçirecek...

ALİYE YÜCEL


5 Ocak 2014 Pazar

O SES TÜRKİYE'NİN ÇİĞDEM'İ


Star TV'de yayınlanan ve yapımcılığını Acun Ilıcalı'nın yaptığı "O Ses Türkiye" yarışmasında kol değneğiyle gelen bir yarışmacı görünce ilgi ve merakla izledim. Genç kadın, şarkısı söylerken 4 jüri üyesi de çok beğenip, butona basıp döndüler. Hepsi; Ebru Gündeş, Hadise, Murat Boz ve Gökhan Özoğuz da Çiğdem Bezci'yi kendi takımına almak istedi.

Şarkısını bitirince Çiğdem gözyaşlarını tutamadı. "Bu mutluluk gözyaşları... Çok mutluyum. Ayakta durmakta zorlanıyorum..." deyince Ebru Gündeş ona "Neyin var?" diye sordu. Bunun üzerine Çiğdem ilginç hayat hikayesini anlattı. Yaşadıklarını öğrenen jüri üyeleri ve seyirciler duygusal anlar yaşadı....  Çiğdem, geçirdiği bir trafik kazası sonucunda sağ bacağını kaybetmiş ve kol değneği ile yürüyor.

Yarışmada anlattıklarından ve medyada yazılanlardan anladım ki Çiğdem'in film gibi bir hayat hikayesi var. Çiğdem Bezci, kazadan önce mankenlik ve şarkıcılık yapıyormuş... İbrahim Tatlıses ile aynı sahneyi bile paylaşmış... Hatta kazadan bir süre önce bir film teklifi bile almış... 2009 yılında Antalya'nın Alanya ilçesinde nişanlısının kullandığı otomobilin kaza yapması sonucu çok ağır yaralanmış... Ölümden dönmüş...


Kaza da vücudunda 19 kırık oluşmuş ve sağ bacağını diz kapağının üzerinden kaybetmiş... Bu kazadan sonra bir yıla yakın bir zaman nişanlısı onun başucundan hiç ayrılmamış, ona çocuklar gibi bakmış... Çiğdem, bir gelecekleri olmayacağını düşünerek ona ayrılmak istediğini söylese de nişanlısı onu bırakmamış... Bu tür durumlarda nişanlı, hatta evli olanlar bile kaçıp giderken, nişanlısı onun hep yanında olmuş... "İyi günde, kötü günde..." lafına uygun davranmış... Anlıyoruz ki sevgileri engel tanımamış... 

Çiğdem, kendini toparladıktan ve hastaneden çıktıktan sonra da evlenmişler... Hamile kaldığında da çok büyük sağlık sorunları yaşamış... Ama çok şükür ki sağlıklı bir çocukları olmuş... Çiğdem, O Ses Türkiye yarışmasında "Oğlumuz Kutsal Haktan dünyaya geldiğinde yeniden doğdum. Şimdi ise şarkılarımı sizlere söylemek istiyorum..." diyerek sözlerini tamamladı. Sonrada elbisesinin eteğini kaldırarak protez bacağını gösterdi...

Çiğdem Bezci, Ebru Gündeş'in takımında olmak istemiş, onu seçmişti. O Ses Türkiye yarışması devam ediyor. Çiğdem bu yarışmayı kazanır mı kazanmaz mı bilinmez... Ama yarışmaya damgasını vurdu. Çiğdem, bu kazayı geçirmeyip engelli olmasaydı da bu yarışmaya katılır, sesi çok güçlü ve güzel olduğu için jüri üyeleri döner ve hepsi de kendi takımında olmasını isterdi. Ancak sıradan bir yarışmacı olur, bu kadar dikkat çekmezdi. Pek çok engelli de her şeye rağmen hayatın devam ettiği gerçeğini göremezdi...

ALİYE YÜCEL