> Engeloji : Beyaz Baston

Translate

Beyaz Baston etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Beyaz Baston etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

9 Ocak 2023 Pazartesi

BEYAZ BASTON HAFTASI

7-14 Ocak tarihleri arası tüm dünyada Beyaz Baston Görme Engelliler Haftası olarak kabul edilir. Beyaz Baston Görme Engelliler Haftası'nın geçmişi 100 yıl öncesine uzanıyor.
 
1921 yılında Londra'da bir fotoğraf sanatçısı trafik kazası geçiriyor ve görme engelli hale geliyor. Çevrenin kendisinin görmediğini fark etmesi ve dikkat çekmesi için bastonunu beyaza boyayarak dolaşıyor.
 
Onun yaptığı bu uygulamayı çok başarılı bulan Fransız Görme Engelliler Örgütü 1931 yılında görme engellilerin bastonlarının beyaza boyanmasını kararlaştırıyor. Böylece "beyaz baston" simge haline geliyor.

Görme engellilerin yürüyüşlerinde büyük kolaylık sağlayan beyaz bastonun kullanımı ise şöyle; baston düzgün zeminde sola sağa kaydırılıyor, pürüzlü zeminlerde de yerden kaldırılıp sağa sola dokundurularak kullanılıyor. 

Beyaz Baston Haftası, görme engellilere farkındalık meydana getirmek adına önemli bir hafta...

ALİYE YÜCEL


24 Kasım 2019 Pazar

KIRMIZI BEYAZ BASTON

Görme engellilerin beyaz baston kullandığını biliyorsunuz. Peki bir kişi kırmızı - beyaz bir baston kullanıyorsa o kişinin ayrıca işitme engelinin de olduğunu biliyor muydunuz? Kırmızı - beyaz renkli baston hem görme hem de işitme engelli olan yani her iki engeli de olan kişiler tarafindan kullanılıyor. 

Türkiye'de çok bilinmese de dünyadaki birçok ülkede yaygın... Bir gün bir yerde kırmızı - beyaz bastonlu birine rastlarsanız bunu hatırlayın. 

ALİYE YÜCEL 

6 Eylül 2015 Pazar

BENİM GİBİ OYUNCAK


Sosyal medyadan change.org'u biliyorsunuzdur. Orada çok etkili kampanyalar başlatılıyor. Bunlardan biri de "Toy Like Me". İngiltere'de yaşayan üç anne, engelli çocuklarına onlara benzer oyuncak almak istiyorlar. Ancak istedikleri oyuncakları bulamayınca, "Benim Gibi Oyuncak" (Toy Like Me) adı altında bu ilginç projeyi başlatıyorlar. Anneler, engelli oyuncak bebekler tasarlayıp bunu  internette paylaşıyorlar. Yaptıkları oldukça ilginç değil mi? Oysa kolu, bacağı kopan oyuncak bebekler çöpe atılır!

Kızı tekerlekli sandalyede yaşayan işitme engelli gazeteci Melissa Mostyn, işitme engelli ve gözlerinde bozukluk olan gazeteci Rebecca Atkinson ve oğlu görme engelli olan eski oyun danışmanı Karen Newell bu etkili kampanyayı başlatan anneler... Onlar, ilk olarak işitme cihazı (Koklear İmplant) kullanan bir bebek tasarlayıp, bunu  internette paylaşıyorlar. Bu kampanya çok beğeniliyor ve ilgi görüyor.

Bu üç annenin bir amacı da; ayrımcılık ve dışlamaya karşı çıkmak... Bu proje ile oyuncak üreticilerine daha farklı ve kapsayıcı oyuncaklara da ihtiyaç olduğunu anlatmak istiyorlar. Yaptıkları beğenilip yayılınca da butik işler yapan bir oyuncak firması onlara destek veriyor. Engelli çocukları olan ebeveynler de sosyal medyada "toylikeme" etiketiyle tasarımlar paylaşıyorlar. Ailelerin seslerini duyan İngiliz oyuncak firması bunun üzerine engelli oyuncaklar üretmeye başladı.


Ünlü Barbie bebeklerinin yapım firması Mattel 1997 yılında Barbie'nin tekerlekli sandalyedeki arkadaşı Becky'yi yapmıştı. Ancak bu bebekler çok çeşitli ve farklı formlarda... Bebeklerin hepsi birbirinden ilginç... Hemen hemen her engel türü var. Görmeniz gerekir. Solunum cihazıyla yaşayan, işitme cihazlı, protez bacaklı, tavşan dudaklı, tekerlekli sandalyeli, wolker ile yürüyen, kolu olmayan, saçları dökülmüş, kılavuz köpekle gezen, beyaz bastonla yürüyen ve hatta yüzünde doğum lekesi olan bebek bile yapılmış...

"Benim Gibi Oyuncak" kampanyası engellinin sunumuyla ilgili oldukça etkili... Farklı bir farkındalık şekli... Engelli çocuklar; daima kusursuz bebekleri görüp, kendilerini dışlanmış ve yalnız hissedebiliyorlar. Oysa oyuncak bebekler de engelli olabilir. Neden olmasın? Engelli ve kendine benzeyen bebeklerle oynayan çocuklar kendini daha iyi hissettirecektir. Bu oyuncaklar onları mutlu edecektir. Aslında engellisi ve engelsizi her çocuk bu tür oyuncaklarla oynamalı...

"Bu kampanya güzel, bu fikir iyi... Ama ben böyle bir bebeği çocuğuma almam derseniz..." diyecek bir şey yok! Saygı duymaktan başka... Kimseye zorla alın diyemeyiz. Bu bir tercih meselesi... Ancak hiç olmazsa kolu ve bacağı çıkıp, kaybolan bebekleri atmayalım. Çocukları bunlarla oynamaya teşvik edelim. Bununla oynamaya alışan çocuklar, çevresinde engelli birini gördüğünde onları dışlamasın!


ALİYE YÜCEL

23 Kasım 2014 Pazar

"DUR"


Bir kaldırıma görme engelli yolu yani hissedilir zemin uygulaması yapılır ve bu yolun tam ortasına da bir "Dur" işaret levhası konulursa ne düşünürsünüz? Bu şaka gibi olay Zonguldak'ın Ereğli İlçesi'nde olmuş... Karayolları; Ereğli'de, Kepez Mahallesi ile Gülüç Beldesi arasında bakım onarım çalışmaları sırasında kaldırımları da düzenlemiş. Bu düzenlemede görme engelliler için yürüyüş yolu da yapılmış. Yapılmış yapılmasına da tam ortasına da sürücüler için bir uyarı olan "Dur" işaret levhası konulmuş!

Şaşırmamak elde değil... Bunu görenler de büyük şaşkınlık yaşamışlar, bir anlam verememiş ve büyük tepki görmüş. Haberi de yapılınca işaret levhası Karayolları tarafından hemen kaldırılmış... Trafik işaret levhasının "Dur" olması da manidar! Başka bir trafik işaret levhası da olabilirdi. Uyarı sürücülere... Ancak bu yolu takip ederek yürüyen görme engelliler de ister istemez duracak! Umarız bu arada zarar gören bir görme engelli olmamıştır.

Görme engelli yolu yani hissedilir zemin görme engellilerin dokunma duygusuna hitap ediyor; yönlendirmek ve engeller konusunda uyarmak için zeminde tasarlanmış kabarma dokulu yüzeylerden meydana geliyor. Görme engelliler bunu ayak tabanları ve beyaz bastonlarıyla hissedebiliyor. Böylece rahatça yürüyebiliyor. Bu yol ilk kez 1965 yılında Japonya’da bulunmuş ve 1967 yılında Okayama Görme Engelliler Okulu’nun yanındaki bir yolda uygulanmış... Avrupa Birliği normlarına göre; bu yollarda uzun çizgiler yolun devam ettiğini, yuvarlak kabartmalar ise yolun bittiğini gösteriyor.


Ereğli İlçesi'nde yapılan bu yanlış durumun haberini görünce, bu konuyu bir daha ele almak istedim. Belki de kasıt yok. Çünkü bu konu yeterince bilinmiyor. Eğer bilinse oraya görme engelli biri için bir tuzak olan o işaret levhası konulabilir mi? Bunu yapan kişilere bu yolun ne için yapıldığını, o taşların süs olarak değil de, bir anlam taşıdığı için konulduğunu anlatmak gerekiyor. Bu yolların görme engelliler için yapıldığını; onların yürümesini ve bağımsız hareketini kolaylaştırdığını... Bu yüzeylerin üzerine bir şey konulduğunda ya da kapatıldığında onların hayatını zorlaştırdığını, hatta hayati tehlikeye soktuğunu bilseler yaparlar mı? Sanmıyorum...

Bundan sonra herkes bu konuda biraz daha dikkatli olmalı... Görme engelliler de herkes gibi ve herkesle birlikte, yaşamın tüm alanlarındaki hak ve hizmetlere ulaşabilmeli... Bu nedenle bunlardan yararlanabilmesi için, hissedilir yüzeyler de her yerde olmalı... Bu yollar üzerine engeller konulmamalı ve park edilmemeli... Görme engellilerde sokağa çıkıp rahatlıkla yürümeli… Sosyal hayata katılmaları kolaylaşmalı… Bu yanlışa "Dur" demeli...


ALİYE YÜCEL


7 Eylül 2014 Pazar

GÜLPERİ'NİN GÖZLERİ...


Televizyon kanallarının yeni yayın dönemi başladı. Her kanalda pek çok yeni dizi başlıyor. Hepsini seyretmek mümkün değil. Aslında gerek de yok. Ama hiç olmazsa neler başlayacak diye bakarken ATV'de yayınlanan bir fragman dikkatimi çekti. Tanıtımda beyaz baston vardı. Bu beyaz baston bir genç kızın elindeydi. Bilindiği gibi beyaz bastonu görme engelliler kullanıyor. Renginin beyaz olması rahatlıkla görülmesini sağlar. Bu bastonu kullanan görme engelliler de özgürce yürürler. Yani beyaz baston hem görme engelliler için büyük bir kolaylıktır, hem de çevresindekiler için bir uyarıcı işlevi görür.

Dizinin adının Üç Arkadaş olduğunu görünce bunun bir yerli filmin dizi uyarlaması olduğunu düşündüm. Dizi ile ilgili haberlere bakınca "Yeşilçam klasiklerinden Üç Arkadaş filmi dizi oluyor" yazıyordu. Üç Arkadaş filmini hatırlarsınız. Hülya Koçyiğit bu filmde görme engelli bir genç kızı canlandırıyordu. Yönetmenliğini Memduh Ün'ün yaptığı filmin diğer rollerinde Kadir İnanır, Halit Akçatepe ve Müşfik Kenter oynuyordu. 1971 yapımı bu film televizyon kanallarında defalarca yayınlandı.

Üç Arkadaş filminin daha eski bir versiyonu da var. 1958 yılı yapımı Siyah-beyaz bu filmin yönetmenliğini yine Memduh Ün yapmıştır. Bu filmde ise görme engelli fakir kız rolünü Muhterem Nur oynamış, diğer rollerde ise Fikret Hakan Salih Tozan ve Semih Sezerli oynamıştır. Bu film eleştirmenlerce çok beğenilmiş ve Türk sinemasında yapılmış en iyi filmler arasına girmiştir.


Anlıyoruz ki Üç Arkadaş filmlerinin her ikisi de çok başarılı bulunmuş ve çok beğenilmiş. Filmler beğenilince dizi oluyor. Bunun bir çok örneği var. İşte şimdi de Üç Arkadaş dizi oluyor. Dizinin başrollerinde Hakan Yılmaz (Murat), Leyla Feray (Gülperi), Burak Hakkı, Bülent Seyran, Anıl İlter, Mehmet Gürhan ve Ayçin İnci oynuyor. Yönetmen ise Tarkan Karlıdağ.

Dizinin konusu gelince: Murat, Mustafa ve Salih birbirlerinden hiç ayrılmayan çok iyi anlaşan üç arkadaştır. Bir gün sokakta görme engelli bir genç kız olan Gülperi'ye rastlarlar.  Gülperi, anne ve babasının trafik kazasında kaybetmiş ve yalnız kalmıştır. Bu arada ev sahibi tarafından da sokağa atılmıştır. Murat, Gülperi'den hoşlanır. Üç arkadaş kendilerini Gülperi'ye zengin olarak tanıtırlar. Gülperi'nin gözlerinin açılma ihtimalinin olduğunu öğrenince hemen para bulup ameliyatı yaptırmaya karar verirler. Ancak bu kolay olmayacaktır. Murat, çaresizlikten ilaç parasını isteyen doktora ilaç bulmak için ecza deposunu soymaya kalkar ve yakalanır. Onu kurtarmaya patronunun kızı Meral gelir. Meral'in bir şartı vardır. Murat'ın onunla birlikte olması... Üç arkadaş mecburen bu teklifi kabul ederler. Gülperi ameliyat olur ve görmeye başlar...

Diziyi buraya kadar seyretmeyi düşünüyorum! Bundan sonrası ilgimi çekmedi. Çünkü bir engelli hikayesi olmaktan çıktı! Şaka bir yana... Gönül ister ki bu hikaye Gülperi'nin gözleri açılmasa da sürse... "Aaa... Neden?" diyenleri duyar gibiyim. Evet görmesi güzel bir durum, tamam. Ancak görme engelli olup hayatı boyunca böyle yaşayanlar da var. Neden onların hikayesi de dizi olmuyor. Bir diziye kahraman olmak için mutlaka engelsiz mi olmak gerekiyor?

ALİYE YÜCEL


9 Şubat 2014 Pazar

OLAĞANÜSTÜ BİR ŞEY YOK


Geçtiğimiz günlerde İngiltere'nin (Büyük Britanya ve Kuzey İrlanda Birleşik Krallığı) Ankara Büyükelçisi Richard Moore, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'e güven mektubunu sunmak için gelmişti... Bu kabulde gazeteciler, "Sorumuz olabilir mi?" demiş... Cumhurbaşkanı Gül de bunun üzerine "Olağanüstü bir şey mi var ki?" diye cevap vermişti...

İngiltere Büyükelçisi'nin güven mektubunu Cumhurbaşkanı'na getirdiği sırada  geçen bu konuşma olmasaydı, diğer haberler içinde dikkatimi çekmeden geçip gidecekti... Gazeteci arkadaşlar "Sorumuz olabilir mi?" dediğinde izin çıksaydı neler soracaktılar, bilemem... Ama ben görüntüler ekrana gelip; Büyükelçi Richard Moore ve görme engelli eşini görünce aklımdan pek çok soru geçti. Belki olağanüstü bir şey yoktu. Ama ilgimi çeken bir şey vardı. O da büyükelçinin görme engelli eşi...

Büyükelçi Richard Moore ve eşi Maggie, Abdullah Gül ile kısa süreli Türkçe konuştular... Kabuldeki görüşmede ve fotoğraf çekimlerinde İngiltere'nin Ankara Büyükelçisi'nin görme engelli eşine, köşk personeli yardımcı oluyordu. Maggie Moore, elinde beyaz bastonu ile Çankaya Köşk'üne, Abdullah Gül'ün makamına gelmişti. Bayan Sefire; güzel, zarif ve şıktı. O da eşi gibi çok samimi ve güler yüzlüydü.


Büyükelçi ve eşi Maggie'nin hayat hikayelerini çok merak ettim. Özellikle de Maggie Moore'ın nasıl ve ne zaman görme engelli olduğunu... Araştırdığımda da fazla bilgiye rastlamadım. Görme engelli olduğu beyaz bastonundan ve Sayın Büyükelçi'nin Twitter hesabındaki fotoğraftaki rehber köpeğinden anlıyoruz. O fotoğrafta; Büyükelçi, eşi Maggie ve rehber köpeği Star var.  İstanbul uçağına binmeyi beklerken çekilen bu fotoğrafta çok mutlu görünüyorlar... Büyükelçi ve eşi, görme engellilere rehberlik etmek için yetiştirilen Star'a "Yıldız Hanım" diyorlarmış...

İngiltere'nin Ankara Büyükelçisi Richard Moore ve eşi, daha önceki yıllarda ülkemizde bulunmuşlar... Moore; 1990 yılında İngiltere'nin Ankara Büyükelçiliği'nde, 1991-1992 yıllarında da İngiltere'nin İstanbul Konsolosluğu'nda görev yapmış... Bu yüzden Büyükelçi ve eşi Türkçeyi güzel konuşuyorlar... Türkiye'yi çok seviyorlar... Çiftin iki çocukları var. Kızları Türkiye'de dünyaya gelmiş...

Ülkemizde daha önce bulunmuş olsalar da, Büyükelçi Richard Moore; bu göreve çok yeni başladı. Haklarında çok az bilgi var. Onlarla yapılmış fazla röportaj yok... Dilerim bu konuyu benden başka birileri de merak eder... Böylece Richard Moore ve eşi Maggie ile röportajlar yapılır. Ben de  bu konuda merak ettiklerimi öğrenebilirim. Çünkü, görme engelli sefirenin hayat hikayesini çok merak ediyorum.


ALİYE YÜCEL

14 Temmuz 2013 Pazar

FATİ’Yİ ÇOK SEVDİM


“Fati ile Birlikte Yürüyoruz” kampanyasından daha önceki bir yazımda bahsetmiştim. Geçtiğimiz hafta “ICEVI Europe 2013 Turkey” Kongresi’nde; Fati’nin yani “Birlikte Yürüyoruz” kampanyasının standı da vardı. Kampanyanın yüzü olan çizgi karakter Fati’nin canlandırılmış hali çok büyük ilgi gördü. Bu ilgi hoşuma gitti ve bu yazıyı yazmamı sağladı…

Fati, elinde beyaz bastonu, gözünde siyah gözlük olan görme engelli küçük bir çocuk… Öyle sevimli, öyle tatlı, öyle cana yakın ki onu gören herkesin yüzü gülüyor. Kongrede de ona rastlayan herkes, canlıymışçasına ona sevgi ve hayranlıkla baktı. Küçük büyük herkes Fati ile fotoğraf çektirmek için adeta yarıştı. 

“Fati ile Birlikte Yürüyoruz” engellileri ilgilendiren ama engelli olmayan kişilere yönelik bir kampanya… Bu kampanya engelliyi tanımadığımız için, engellilerle birlikte yaşama kültürünü arttırmak amaçlı olarak başlatıldı. Türkiye Beyazay Derneği tarafından da yürütülüyor.

Ailede ve çevrede engelli biri yoksa okullarda da öğretilmeyince (çünkü bildiğim kadarıyla okullarda engellilik kavramıyla ilgili bir müfredat yok ve öğretmenlerde bu konuda bir eğitim almıyor) çocuklar engelli olgusunu hiç bilmiyorlar. Bu nedenle çocuklar herhangi bir engelli biriyle karşılaştıklarında şaşırıyorlar… Engelliye nasıl davranacaklarını ve onlarla nasıl konuşacaklarını bilemiyorlar…


İşte Fati, yaşadığı çeşitli maceralarla pek bilinmeyen görme engellilerin dünyasına ışık tutuyor… Yaptıklarıyla engellilerin yaşam tarzını öğrenmek için çocuklara olduğu kadar, yetişkinlere de yardımcı oluyor… Bu kampanya ile toplum onu tanıyor, bu sayede görme engelli bireylerin farkında oluyor.

“Fati ile Birlikte Yürüyoruz” engelliyi tanıma adına yapılan en doğru kampanyalardan biri… Fati, çocukları engelliliğin bir çeşidi olan görme engellilikle tanıştırıyor. Fati’yi gören ve tanıyan bir çocuk, o günden sonra görme engelli birini görse şaşırmaz, yadırgamaz… Görme engellilik gerçeğini doğru öğrenip, ona göre davranır…

Fati karakteri görme engelliler adına çok olumlu bir sunum… Çünkü Fati; karanlıkta kitap okuyabilen, top oynayan, bilgisayar kullanabilen, satranç oynayan, sorumluluk sahibi, akıllı, özgüveni yüksek, yetenekli, esprili ve cesur bir kahraman... Bu nedenle Fati ile tanışan bir çocuk görme engeli birini gördüğünde ona çok farklı bakacak... Engelliyi tanıyacak, anlayacak ve doğru bir bakış açısına sahip olacak…

İşte tüm bu nedenlerden dolayı Fati’yi çok sevdim. Fati, görme engelli insanları tanıtmak, onlarla ilgili ön yargı ve tutumları değiştirmek için tasarlanmış ve amacına ulaşmıştır. Çünkü çocukların engellilik olgusuyla küçük yaşta tanışması, bunu öğrenmesi gerekiyor. Bundan asla kaçamayız. Unutmayalım ki engelli ve engelsiz sosyal hayatı beraber paylaşıyoruz.
  

ALİYE YÜCEL

23 Haziran 2013 Pazar

MİMAR ŞAHANE


Geçtiğimiz hafta, evde olduğum zaman ilgiyle seyrettiğim “Evim Şahane” programının ilginç bir bölümüne rast geldim. Programın mimarı ve sunucusu Selim Bey, görme engelli bir çiftin mutfaklarını dekore edeceği için, gözleri bantlı halde çalışacağını söyledi. Böylece Selim Yuhay, bugüne kadar görmediğimiz bir çalışma örneğini ekranlara taşıdı.

Biri beş buçuk, diğeri yirmi yaşında görme yeteneğini tamamen kaybetmiş Darıcı çifti Kanal D’de yayınlanan “Evim Şahane” programına mutfaklarının yenilenmesi için başvurmuşlar… Bunun üzerine mimar Selim Bey’de onların mutfağını dekore ederken; onlarla empati kurmak, ihtiyaçlarını daha iyi anlamak ve en kullanışlı mutfağı yapmak için çalıştığı üç gün boyunca gözlerini bantlamış… Eline de görme engellilerin kullandığı beyaz bastonu almış…

Selim Yuhay, görme engelli çiftin mutfağının dekorasyonuna başlamadan önce “Darıcı çiftinin ve görme engelli insanların yaşadığı sorunları anlamak ve onların istediği gibi güvenilir bir eve sahip olmaları için bunu yapmak istedim. Ve ilk defa dekore etmeye geldiğim bir evi görmeden yapacağım ve görmeden bu evden ayrılacağım. Bunu yaparken de umarım kimseyi incitmiş olmam…” diye bir açıklama yapıyor.

Tıpkı ev sahipleri gibi Selim Bey de,  mutfağı hiç görmeden sadece elleriyle dokunarak tanıyor. Daha sonra her aşamada gözleri kapalı ve sadece dokunarak çalışıyor. Mutfağın çizimini, malzemelerin seçimini ve alımını hep gözleri bantlı halde yapıyor. Alışveriş yaparken her ayrıntıya görme engelliler açısından bakıyor. Onlar için çeşitli kolaylıklar düşünüyor…


Başarılı mimar, dekore edeceği mutfak için pek çok ayrıntıyı dikkate alıyor. Dolap kapaklarını, açık kaldığında başlarının çarpmaması için sürgülü yapıyor. Fırını küçük çocuklarının açmaması için kilitli olanından seçiyor. Evyeyi kullanım açısından en uygun yere koyuyor. Sonunda mutfağı çiftin ve küçük çocuklarının en rahat hareket edeceği şekilde tasarlıyor.

Dokunarak keşfettiği mutfağı dekore edip bitiren Selim Bey, mutfağı görme engelli çiftin kullanımına sunuyor. Her şey bittikten sonra gözlerindeki bandı çıkarıp kameraya göstererek “Kolaydı… Bakın! İşte bu kadar kolay bir evdi. Anlık… Biz bunu yapabiliyoruz. Ama ya onlar? Bu kadar kolay, görme yetilerini kazanabiliyorlar mı?” diye sorup, yaptığı çalışma için “Gördüm! Ellerimle gördüm ve gönlümle gördüm…” diyor.

Empati kurabilmek önemli… Engelli bireyin ihtiyacı olan en önemli unsur belki de empati... Kendini onun yerine koyduğunuz an her şey yolunda gider. İletişim kolaylaşmış olur. Selim Yuhay’ın da yaptığı da işte buydu… Görme engelli biri gibi davranıp, onlar gibi çevreyi algılayıp, neye ihtiyacı olduğunu tespit edip, ona göre hareket etmek… Ne kadar etkileyici, ne kadar anlamlı… İnsan seyredince “Empati böyle olur… İşte bu mimar şahane!” diyor.

ALİYE YÜCEL  

10 Haziran 2012 Pazar

GÖRME ENGELLİ YOLU


Aynı haberi birkaç yerde görünce ilgimi çekti. “Görme Engellilere Fıkra Gibi Yürüyüş Yolu”, “Bu da Laz’ın Görme Engelli Yolu”, “Karadeniz Usulü Görme Engelli Yolu” gibi manşetlerle yer alan haberlerde; Trabzon’da görme engellilere yapılan yolun sonunun duvara çıktığı anlatılıyordu! Bu nedenle yoldan giden görme engelliler de duvarlara çarpıyormuş… Gerçekten tam Temel Fıkrası gibi…

Bilmeyenlere ve “Görme engellilere göre yol nasıl olur?” diye düşünenlere: Bu yol hissedilir bir zemin! Görme engellilerin dokunma duyusuna hitap ederek; yönlendirmek ve engeller konusunda uyarmak için zeminde tasarlanmış kabartma dokulu yüzeylerden meydana geliyor. Görme engelliler bunu ayak tabanları ve beyaz bastonlarıyla hissedebiliyor. Böylece rahat bir şekilde yürüyebiliyor.

Hissedilir yüzey ilk kez 1965 yılında Japonya’da bulunmuş ve 1967 yılında Okayama Görme Engelliler Okulu’nun yanındaki yolda uygulanmış... Daha sonra diğer ülkelerde de yayılmaya başlamış… Avrupa Birliği normlarına göre; bu yollarda uzun çizgiler yolun devam ettiğini, yuvarlak kabartmalar ise yolun bittiğini gösteriyor. Ne güzel bir buluş… Ne güzel bir kolaylık… Görmüyorsun, yolda yürüyorsun ve bastığın yerden yolun bitip, bitmediğini anlıyorsun!


Gelişmiş ülkelerde; ülkelerin kendi özelliklerine göre hazırlanmış olan hissedilebilir yüzeyler kullanılırken, Türkiye’de standardın eksikliği nedeniyle farklı uygulamalar yapıldı. Bu nedenle ülkemizde; görme engellilerin yaya yollarında ve kamusal alanda bağımsız ve güvenli hareket edebilmeleri için Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Özürlü ve Yaşlı Hizmetleri Genel Müdürlüğü tarafından "Hissedilebilir Yüzey Çalıştayı" düzenlendi.

Trabzon’da görme engellilere yapılan yürüyüş yolu onlara zor anlar yaşatmış ve basına da malzeme olmuş, ancak baktığımızda pek çok yerde de bu yollar var ama üzerine engeller konuyor! Bu yollar; bazen dükkan önlerindeki çeşitli malzemelerin, bazen manav tezgahlarının, bazen de restoranların masa ve saksılarının altında kalıyor ya da üzerine park ediliyor.

Görme engellilere yürüyüş yolu yapıp bunun üzerine engeller koymak tam bize göre… O yolu takip edip bir yere gitmek mümkün değil… Belki de kasıt yok. İnsanlar bilmiyor! Bu yolların görme engelliler için yapıldığını; onların yürümesini ve bağımsız hareketini kolaylaştırdığını… Bu yüzeylerin üzerini kapattığımızda onların hayatını zorlaştırdığımızı, hatta hayati tehlikeye sokacağımızı… Umarım bundan sonra herkes bu konuda biraz daha dikkatli olur!

Engellilerin de herkes gibi ve herkesle birlikte, yaşamın tüm alanlarındaki hak ve hizmetlere ulaşabilmesi ve bunlardan yararlanabilmesi için, hissedilir yüzeyler her kaldırımda olmalı… Görüyoruz ki kaldırımlar devamlı yenileniyor. Yenileme yapılan her yere bu uygulama yapılmalı… Görme engellilerde sokağa çıkıp rahatlıkla yürümeli… Sosyal hayata katılmaları kolaylaşmalı…


ALİYE YÜCEL