> Engeloji

Translate

20 Eylül 2015 Pazar

HAWKING'İN YAZILIMI


Gazetede okuduğum günden beri yazmak istediğim bir konu var. Haberde, dünyaca ünlü evrenbilimci Stephen Hawking'in dünya ile iletişimini sağlayan yazılımın artık herkes tarafından ücretsiz olarak kullanılabileceğini yazıyordu. Buradan anlıyoruz ki bu yazılım Hawking için özel olarak üretilmiş... Ünlü fizikçi bu yazılım sayesinde konuşuyor, yazıyor ve kendisini ifade ediyor. ACAT (Assistive Context - Aware Toolkit) isimli yazılım ünlü teknoloji firması Intel tarafından hazırlanmış... Bu yazılım standart bilgisayar ara yüzünün kullanılması mümkün olmadığı durumlarda bilgisayarların kullanılmasını sağlıyor.

1942 doğumlu Hawking, 21 yaşında ALS (motor nöron) hastalığına yakalanıyor. ALS, sinir sistemini felç eden bir hastalık... Merkezi sinir sisteminde hücrelerin kaybı ile ortaya çıkıyor. Bu nedenle kaslarda güçsüzlük başlıyor. Kasların zayıflığı önce ellerde başlıyor. Sonra sıra bacaklara, ağza ve dile kadar geliyor. Ve en sonunda da tüm vücut etkileniyor. ALS sinir sistemini felç etse de beynin zihinsel faaliyetlerine zarar vermeyen bir hastalık... ALS sebebiyle Hawking de vücudunu yönetemiyor. Hareket edemez ve konuşamaz bir halde... İletişimini ve  konuşmasını makineye bağlı olarak gerçekleştirebiliyor.

ACAT ile neler yapıldığını ve nasıl çalıştığını merak etmemek elde değil... Yazılım, Hawking ile Intel'in yıllardır yaptıkları işbirliği ile tasarlanmış. Bir yapay zeka ses sistemi... Yazılım önceleri el ile kontrol ediliyormuş... Şimdi ise yüzdeki kaslarla harfleri seçmeyi sağlıyor. Hawking, yanağında çalışabilen bir kaç kası kullanarak harfleri seçiyor. Gözlüğünde bulunan kızılötesi sensör ve sandalyesindeki tablete sayesinde  söylemek istediklerini tahmin ediyor ve sese dönüştürüyor. Bu, akıllı telefonlardaki yazım tahmin özelliğine benzer şekilde çalışan bir yazılım...


Hawking, iletişim teknolojilerini en erken deneyen kişilerde biri... Çünkü, bu sistemlerle daha hızlı konuşmayı ve yazmayı istiyor. Bilgisayarında normal konuşabilen kişilerin kullandığı kelimelerden daha fazla kelime var. Duygu ve düşüncelerini ifade etmekte sıkıntı çekmiyor. Yazdıkları robotik bir sese dönüşüyor. Sesi robotik olsa da Stephen Hawking bundan çok memnun. Sesinin imzası olduğunu düşünüyor. Yeni güncellemelerle daha doğal bir sese sahip olabilecekken bunu istemiyor.

Teknolojinin önemini bir kez daha görüyoruz. Hawking kariyerinin zirvesinde iken bu hastalığa yakalanıyor. Ancak teknoloji sayesinde dünya ile iletişimi kesilmiyor. Bu yazılım sayesinde konuşuyor, bilgilerini aktarıyor, çalışmalarını sürdürüyor. Unutmayalım, ateist iken  "Evrenin oluşumu bilimsel gerçekliğe dayanır ve bu Tanrı olmadığı anlamına gelmez..." diyerek Allah inancını da bu ses ile aktarmıştı! Aslında ne dediği değil, bir engelli olarak neler yapabildikleri bizi ilgilendirmeli...

İlginç olan şu ki; bu yazılım (bugünkü kadar gelişmiş olmasa bile) yıllardır var. Şimdi ücretsiz hale gelmesi garip değil mi? Öyle ya Hawking'in durumunda olan binlerce hasta bundan daha önce yararlanabilirdi. Böylece bir çok kişinin hayat standardı değişebilirdi. Üstelik kullananlar sayesinde sistem daha da gelişebilirdi... Neyse ki artık ücretsiz, bundan sonra ihtiyacı olan herkes bu teknolojiden ücretsiz olarak yararlanabilecek. Ne diyelim buna da şükür...

ALİYE YÜCEL

13 Eylül 2015 Pazar

YENİ BİR STANDART: EURECERT


"Eurecert" adını hiç duydunuz mu? Eurecert, bir ekonomi terimi değil! Bir erişebilirlik terimi, bir standart. Bu terimi yapılan bir yapılan Erişilebilirlik Sertifika Projesi sayesinde duydum. Eurecert, başta Almanya olmak üzere pek çok Avrupa ülkesinde "Engelleri Aşan Hizmetler" için verilen kalite sertifikasının adı. Bağcılar Belediyesi ile Türkiye Beyazay Derneği Avrupa'da faaliyet gösteren Eukoba Derneği ile birlikte erişilebilirlik eğitimi verdiler.

Bağcılar Belediyesi Engelliler Sarayı'nda sekiz gün süren bu eğitimde 27 katılımcı eğitim aldı. Bu eğitim hem teorik hem de pratik olarak verildi. Bu projenin en ilginç yönü katılımcıların engelli hale gelmesiydi. Uygulamalı olarak engelli oldular. Yani empati yeterli olmadı. Nasrettin Hoca'nın dediği gibi damdan düşerek, damdan düşenin halini anladılar. Katılımcılar, özel bir kıyafet (engel simülatörü) giyerek engelli hale geldiler. Böylece; bedensel engelli, görme engelli, işitme engelli oldular. Eğer bir engelli varsa da ikinci bir engeli yaşadılar.

Ortaklaşa gerçekleştirilen bu projede ilk kez erişilebilirlik kalite sertifikalandırma çalışması kapsamında görev alabilecek kişiler yetişti. Bu eğitim sonrası katılımcılar, Belgelendirme Yetki Sertifikası aldılar. Engelli olup; engelli gibi hareket ederek, engelli gibi hissederek mekanların engellilere uygunluğunu incelediler. Böylece bir mekanın engelliye uygun olup olmadığını anlayacak, eksikliklerin neler olduğunu, nasıl giderileceğini tespit edecek ve ona göre yönlendirecek... Erişilebilirliğini kontrol edip belgelendirme yapabilecekler.


Eurecert, Avrupa'daki tek bağımsız kalite kontrol kuruluşu. Eurecert Sertifikası; kanuni, tarafsız, bağımsız ve kendi içinde özel bir hukuk ile organize edilmiş sistem. Her alanda aranılan kaliteli, güvenilir hizmetlere; ürün ve yapılara ulaşmak için bu sertifika çok önemli. Eurecert kriterlerine göre incelenen mekanlar kanunların kriterlerine uygun oluyorlar. Yaptıkları hizmetlerin kalitesini Eurecert Sertifikası ile belgelendiren kurumlar da farklı ve rakiplerinin önünde oluyorlar.

Eurecert'in düşünce mimarı ve Eukoba (Avrupa Erişilebilirlik Yetki Merkezi) Genel Başkanı Patrick Dohmen yapılan bir röportajda şöyle diyor: "Eurecert, bir çok marka ve standardın birleştiği yerdir. Yani, kafa karıştıran bir çok standardı bir noktada birleştirdik ve ortak bir standart oluşturduk. Engelliler, çocuklar ve yaşlı insanlar için dünyayı öyle tasarlamalıyız ki, engelli engelsiz yaşanabilir ve kendilerinin karar verebileceği bir yaşamları olsun..."

Erişebilirlik denildiğinde akla hemen engelliler geliyor. Oysa herkes için kullanılabilecek bir kavram... Örneğin; yüksek bir basamak, bir engelli için olduğu kadar yaşlı, çocuk ve bebek arabası kullanan bir yetişkin için de sorun olabilir. Erişilebilirlik herkes için çok önemli... Ancak engelliler için ayrı bir önem taşıyor. Erişilebilirlik adına yapılan bazı uygulamalar engeli kaldırmaktan çok uzak... Örneğin; tekerlekli sandalye için yapılan bir rampa inip, çıkmak için hiç uygun olmayabiliyor. Biliyoruz ki erişilebilirlik tam anlamıyla anlaşılan bir kavram değil. Dileriz bu örnek çalışma ile bilinmeyen ve anlaşılamayan yönler tespit edilir. Sonra da yapılması gerekenler yapılır. Bu projede emeği geçen herkese teşekkürler...


ALİYE YÜCEL         


6 Eylül 2015 Pazar

BENİM GİBİ OYUNCAK


Sosyal medyadan change.org'u biliyorsunuzdur. Orada çok etkili kampanyalar başlatılıyor. Bunlardan biri de "Toy Like Me". İngiltere'de yaşayan üç anne, engelli çocuklarına onlara benzer oyuncak almak istiyorlar. Ancak istedikleri oyuncakları bulamayınca, "Benim Gibi Oyuncak" (Toy Like Me) adı altında bu ilginç projeyi başlatıyorlar. Anneler, engelli oyuncak bebekler tasarlayıp bunu  internette paylaşıyorlar. Yaptıkları oldukça ilginç değil mi? Oysa kolu, bacağı kopan oyuncak bebekler çöpe atılır!

Kızı tekerlekli sandalyede yaşayan işitme engelli gazeteci Melissa Mostyn, işitme engelli ve gözlerinde bozukluk olan gazeteci Rebecca Atkinson ve oğlu görme engelli olan eski oyun danışmanı Karen Newell bu etkili kampanyayı başlatan anneler... Onlar, ilk olarak işitme cihazı (Koklear İmplant) kullanan bir bebek tasarlayıp, bunu  internette paylaşıyorlar. Bu kampanya çok beğeniliyor ve ilgi görüyor.

Bu üç annenin bir amacı da; ayrımcılık ve dışlamaya karşı çıkmak... Bu proje ile oyuncak üreticilerine daha farklı ve kapsayıcı oyuncaklara da ihtiyaç olduğunu anlatmak istiyorlar. Yaptıkları beğenilip yayılınca da butik işler yapan bir oyuncak firması onlara destek veriyor. Engelli çocukları olan ebeveynler de sosyal medyada "toylikeme" etiketiyle tasarımlar paylaşıyorlar. Ailelerin seslerini duyan İngiliz oyuncak firması bunun üzerine engelli oyuncaklar üretmeye başladı.


Ünlü Barbie bebeklerinin yapım firması Mattel 1997 yılında Barbie'nin tekerlekli sandalyedeki arkadaşı Becky'yi yapmıştı. Ancak bu bebekler çok çeşitli ve farklı formlarda... Bebeklerin hepsi birbirinden ilginç... Hemen hemen her engel türü var. Görmeniz gerekir. Solunum cihazıyla yaşayan, işitme cihazlı, protez bacaklı, tavşan dudaklı, tekerlekli sandalyeli, wolker ile yürüyen, kolu olmayan, saçları dökülmüş, kılavuz köpekle gezen, beyaz bastonla yürüyen ve hatta yüzünde doğum lekesi olan bebek bile yapılmış...

"Benim Gibi Oyuncak" kampanyası engellinin sunumuyla ilgili oldukça etkili... Farklı bir farkındalık şekli... Engelli çocuklar; daima kusursuz bebekleri görüp, kendilerini dışlanmış ve yalnız hissedebiliyorlar. Oysa oyuncak bebekler de engelli olabilir. Neden olmasın? Engelli ve kendine benzeyen bebeklerle oynayan çocuklar kendini daha iyi hissettirecektir. Bu oyuncaklar onları mutlu edecektir. Aslında engellisi ve engelsizi her çocuk bu tür oyuncaklarla oynamalı...

"Bu kampanya güzel, bu fikir iyi... Ama ben böyle bir bebeği çocuğuma almam derseniz..." diyecek bir şey yok! Saygı duymaktan başka... Kimseye zorla alın diyemeyiz. Bu bir tercih meselesi... Ancak hiç olmazsa kolu ve bacağı çıkıp, kaybolan bebekleri atmayalım. Çocukları bunlarla oynamaya teşvik edelim. Bununla oynamaya alışan çocuklar, çevresinde engelli birini gördüğünde onları dışlamasın!


ALİYE YÜCEL

30 Ağustos 2015 Pazar

ONLAR AVRUPA ŞAMPİYONU


22-29 Ağustos 2015 tarihleri arasında İngiltere'nin Hereford şehrinde düzenlenen Görme Engelliler Avrupa Futbol Şampiyonası'na katılan Türkiye Görme Engelli Futbol Takımı Avrupa Şampiyonu oldu. B1 Görme Engelli Futbol takımımız finalde Rusya'yı mağlup ederek bu şampiyonluğu elde etti. Onlar Avrupa'nın en büyüğü oldular. Daha ne olsun? Bu bizim çok önemli bir başarı... Bunu görmezden gelmemek gerekir.

Maçlarının sonucunu merakla takip ettiğim B1 Görme Engelli Futbol takımımız, Avrupa Şampiyonasında ilk olarak Almanya ile karşılaştı ve bu maçta golsüz berabere  kaldı. İkinci maçında Polonya'yı 6-0 mağlup etti. Üçüncü maçında da İtalya ile karşılaştı ve 3-0 kazandı. Sonra İngiltere'ye 2-1 mağlup oldu ve 7 puanla grubunda ikinci oldu. Yarı finalde ise İspanya'yı penaltı atışları sonucu 2-0 mağlup ederek final oynamaya hak kazandı. Son maçında ise Rusya ile karşılaşan millilerimiz onları 1-0 mağlup ederek şampiyon oldu.

Şampiyon olmakla kalmayan millilerimiz bu başarı ile aynı zamanda 2016 yılında Brezilya'nın Rio de Janeiro şehrinde düzenlenecek Paralimpik Oyunlarına yani Engelli Olimpiyatları'na da doğrudan katılmaya hak kazandı. Turkcell'in ana sponsorluğunu yaptığı Görme Engelli Futbol Milli takımımıza Türkiye Futbol Federasyonu'nu da "Türkiye Futbol Oynuyor" projesi kapsamında destek veriyor.


Görme engelliler futbolunun nasıl olduğuna gelince; Çıngıraklı top ile oynanan futbolda sporcular görme derecelerine göre B1, B2 ve B3 olarak sınıflandırılıyorlar. B1 sınıfı hiç görmeyen, B2 ve B3 grubu ise kısmen görmeyen oyunculardan oluşuyor. Karşılaşmalar tamamen görme engelli olan B1 grubundaki ya da kısmen görme engelli olan B2 ve B3 grubundaki oyuncular arasında oynanıyor.

B1 grubu (tamamen görme engelliler) için kurallar şöyle; Karşılaşmalar düz bir zeminde oynanır. Her bir takım 4 oyuncu ve bir gören kaleciden oluşur. Ofsayt kuralı yoktur. Oyunda kullanılan futbol topunun içerisinde zil (çıngırak) vardır. Top hareket ederken ses çıkartır. Böylece sporcular, bu sesi duyarak futbol oynayabilirler. Karşılaşmalar, sessizlik esasına göre oynanır. Az gören B2 ve B3 grubunun kurallar da B1 kategorisi ile aynıdır. Tek fark onlarda zilli top ile oynama mecburiyeti yoktur.

Bu yazıyı millilerimiz şampiyon olmasaydı yine de yazacaktım. Çünkü final maçı oynayacaklar, mağlup olsalar bile Avrupa 2.'sı olacaklardı. Bu bile çok önemli bir başarı... Peki bu başarıdan ve şampiyonluktan kaç kişinin haberi oluyor? Kaç kişi bunu biliyor? Maalesef çok az... Futbolun çok önemli olduğu ülkemizde engelli futbolu da her türlü ilgi ve desteği görmeli... Dileriz Ay-yıldızlı takımımız bu başarısını 2016 Paralimpik Oyunlarında da sürdürür ve olimpiyat şampiyonu olur. Biz de onlarla bir kez daha gurur duyarız.

ALİYE YÜCEL

23 Ağustos 2015 Pazar

ENGELSİZ TÜRKİYE PLATFORMU


Engelliler için pek çok önemli proje hayata geçiriliyor. Bunlardan biri de "Engelsiz Türkiye Platformu"... Engelsiz Türkiye Platformu, öncelikle engelliler olmak üzere bütün dezavantajlı gruplarla birlikte yaşama kültürünü hem Türkiye'de hem de yurt dışında yaygınlaştırmak amacıyla kurulan bir sivil toplum örgütü. Kısa adı ETP olan Engelsiz Türkiye Platformu, geçtiğimiz mayıs ayında Başbakan Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu ve eşi Sare Davutoğlu'nun yaptığı sergi açılışıyla hayata geçirildi.

Platformun; üniversiteler, konfederasyonlar, sivil toplum kuruluşları, yerel yönetimler, özel kuruluşlar ve bunlara bağlı 314 dernek ve 1.100.000 üyeden meydana gelen oldukça geniş bir yapısı var. Bunlar;
Sivil Toplum Kuruluşları: Türk Kızılayı, Türkiye Ortopedik Engelliler Federasyonu (TOEF), Türkiye Basım Yayın Meslek Birliği (TBYM), Türkiye Aşçılar ve Pastacılar Konfederasyonu (TAŞPAKON), Yeni Dünya Vakfı
Yerel Yönetimler: Bağcılar Belediyesi
Üniversiteler: İstanbul Aydın Üniversitesi, Konya Necmettin Erbakan Üniversitesi
Özel Sektör: GENAR Araştırma, Nakkaş Akademi ve VEFA Yayın Yapım Grubu'dur.


Farkındalık oluşmuş bir topluluk ve dünya için var olmak misyonuyla yola çıkan platform, bütün dezavantajlı gruplarla birlikte yaşama kültürü konusunda farkındalığı yaygınlaştırma vizyonunu hedef alıyor. Engelsiz Türkiye Platformu; farklılıkları kabul edip aynı zaman birleştirici olmayı, başkalarını ötekileştirmemeyi, herkese güven vermeyi, toparlayıcı ve birleştirici olmayı, sahip olduğumuz insani değerleri muhafaza etmeyi ve  herkesin değerlerine saygılı olmayı ilke ediniyor.

Platform; başta engelliler olmak üzere yaşlılar, yetim çocuklar ve kadınlar için çeşitli faaliyetler yapmayı amaçlıyor. Ayrıca, bünyesinde bulunan sivil toplum kuruluşları arasındaki tanışma, dayanışma ve müzakere olanaklarını geliştirmek, yurt ve dünyadaki olaylara ortak tepki vermek, sahip olduğumuz değerlere topluma aktarmak için çaba göstermek amaçlarından bazıları... Bu amaçları gerçekleştirmek için gerekli eğitim, bilinçlendirme, sosyal ve kültürel etkinlikler için çalışmalarını sürdürecek...

Engelsiz Türkiye Platformu'nun faaliyet alanlarının çok geniş olduğunu tahmin etmek hiç de zor değil. Birlikte yaşama kültürünün gelişmesi için yapılan her adım çok önemli ve değerli... Yapacakları faaliyetlerin, olaylara verilecekleri tepkilerin, eğitim çalışmalarının, oluşturacakları lobilerin, yapacakları seminer, panel ve kampanyaların, her türlü etkinliklerin örnek olmasını diliyor, başta Engelsiz Türkiye Platformu Başkanı Kenan Yabanigül olmak üzere tüm kurucuları ve yönetim kurulu üyelerini kutluyorum.


ALİYE YÜCEL  

16 Ağustos 2015 Pazar

İLGİNÇ DÖVME


Engelleri kaldıran önemli buluşlardan biri de biyonik kulak (koklear implant). Biyonik kulak, iç kulakta meydana gelen sorunları gidermeye yani iç kulağın fonksiyonunu yerine getirmeye yarayan tıbbı bir cihaz. Koklear implant, diğer işitme cihazları gibi seslerin şiddetini yükseltmek yerine beyne ses sinyallerini sağlayan iç kulağın görevini yapıyor. Koklear implant ameliyatı, 2-4 saat süren ağrısız bir işlem. Genel anestezi ile kulak arkasından hasarlı olan iç kulağa delik açılarak takılıyor. İç ve dış olmak üzere iki parçadan oluşuyor.

Koklear implant takılan kişiler sesleri duyabiliyor. İşitince anlıyor ve konuşabiliyor. Böylece engeller kalkıyor. İşitme kaybı yaşayanlar için çok önemli bir cihaz... Ancak bunu kullanan küçük çocuklar için oldukça zor bir süreç... Çevresindeki kimsede olmadığını gören bir çok çocuk bunu takmak istemiyor. İşte bu nedenle Yeni Zellanda'da yaşayan bir baba, işitme engelli kızını yalnız bırakmamak için ona takılan biyonik kulağın aynısını başına dövme olarak yaptırmış... Böylece kızına büyük bir destek olmuş... Baba kızın yayınlanan fotoğrafları insanı gülümsetiyor.

Alistair Campbell, oldukça duyarlı baba... Şu an 6 yaşındaki olan Charlotte'ın genetik bir hastalık sebebiyle iç kulağında hasar var. Bu nedenle ağır bir işitme kaybı yaşıyor. 4 yaşından itibaren devamlı koklear implant kullanmak zorunda kalmış. O yaştaki bir çocuk için bunu kullanmak önemli bir problem... Charlotte'ın biyonik kulaktan rahatsız olduğunun gören babası, acıyı göze alarak başına dövme yaptırıyor. Acıyı diyorum. Çünkü dövme yapan ve yaptıranların ortak kanısına göre baş bölgesi en çok acı hissedilen yer...


Charlotte'nin hastalığı kalıtımsal. Annesi ve erkek kardeşinde de işitme kaybı var. Alistair Campbell, kızının yanında olmak ve ona destek olmak için bir dövme yaptırmaya karar veriyor. Önce saçlarını sıfır numara kazıtıyor. Sonra titreşim ve sesi saniye saniye hissederek  45 dakika süren bir zamanda kızının kullandığı gibi bir koklear implantı başına dövme olarak yaptırıyor. Böylece kızının biyonik kulağı taşıdığı gibi o da bu dövmeyi ömür boyu taşıyacak...

Yapılan bu dövme büyük ilgi görüyor. Alistair Campbell, yaptığının bu kadar ilgi göreceğini düşünmediği belirterek "Her şeyi kızıma olan sevgim nedeniyle, kızıma destek olmak için yaptım..." diyor. Acı hissedip hissetmediği sorulduğunda ise "45 dakikalık süreç biraz zordu. Acı hissettim. Ama bu başa çıkılmayacak bir şey değildi..." diyor. Yeni Zellanda'da "Kahraman Baba" olarak anılan Campbell, saçı uzadığında dövme görülmeyeceği için saçını tekrar kestireceğini söylüyor. Fedakar baba, bu zorlu yolculukta kızını yalnız bırakmamaya kararlı görünüyor. 

Aile olmak, ebeveyn olmak böyle bir şey... Bir baba, kızının kendini toplumdan dışlanmış hissetmemesi için onun başındaki gibi bir biyonik kulak dövmesi yaptırıyor. Ne ilginç ve etkili bir empati yöntemi... Belki Charlotte çok küçük olduğu için babasının yaptığı bu fedakarlığın değerini şimdi anlayamıyor. Ancak büyüdüğünde yapılanın ne kadar değerli olduğunu anlayıp, babasıyla gurur duyacaktır. Çünkü babası engeline çare olamasa da ilginç dövmesiyle ona büyük bir moral veriyor.


ALİYE YÜCEL

9 Ağustos 2015 Pazar

BEN BİTKİ DEĞİLİM


Hayat Çok Güzel (Life Feels Good) Polonya yapımı bir film. Orijinal adı Chce Sie Zyc, Lehçe "Yaşamak İstiyorum" anlamına geliyormuş. Film, beyin felci (Cerebral Palsy) geçiren ve dünya ile bağlantı kurmadan büyüyen Mateusz'un hikayesini anlatıyor. Konusu gerçek bir hayat hikayesinden alınmış. Bu etkiyi arttırıyor. Daha ilk sahnede bir engelli filmi olduğunu anlıyorsunuz. "O zaman seyretmek istemem.." derseniz, inanın çok şey kaçırmış olacaksınız. Bu filmi izledikten sonra "İyi ki blogum var. Film hakkında düşündüklerimi yazabileceğim..." dedim. 

Filmin konusu şöyle: Doğuştan, beyin felci geçirmiş olan Mateusz'a zekasında bir problem olmadığı halde zeka geriliği teşhisi konmuştur. Ailesinin ilgilenmesine rağmen yetişkin olunca  zihinsel engelliler kliniğine yatırılır.  Çevresinde olan biten her şeyin farkındadır. Ama kendini ifade edememektedir. Mateusz, kendini ispat etme çabası içindedir. "Bir bitki olduğunuzda sizi kimse anlamaz..." diyen Mateusz tam 25 yıl sonra zekasında bir problem olmadığını anlatmayı başarır...

Hayat Çok Güzel çok etkileyici bir film. Film, Mateusz'un gözünden hayata bakışı konu alıyor. Onun iç sesiyle anlattığı duygularını anlamaya çalışıyor, dünyayı onun gözüyle görüyoruz. Mateusz'un çocukluğunu Kamil Tkacz, yetişkinliğini Dawid Ogrodnik canlandırıyor.  Oyunculuklar muhteşem. Filmin yönetmeni Maciej Pieprzyca. Oldukça başarılı bir film ortaya koymuş. Biraz durağan bir film ancak Mateusz'un gelişimini merak ettiğiniz için sıkılmıyorsunuz. Ya da ben hiç sıkılmadan izledim. Hüzün ve espri bir arada... Ayrıca kurgusu çok iyi ve sahneler sıkmayacak uzunlukta... Uluslararası festivallerde aldığı ödülleri hak etmiş...


Film dokunaklı sahnelerle dolu... Sosyal hizmet uzmanının "Bir bitkiden farkı yok" dediğinde annenin ümitsizliğini görmeniz gerekir. Kız kardeşinin annesine "Sen de ondan utanıyorsun değil mi?" diye sorduğu soru pek çok engellinin evinde yüksek sesle söylenmese de akıllardan geçmiştir. Anne ve babasıyla paylaştığı bir çok sahnede boğazınıza bir yumruk oturuyor. Gönüllü olarak gelen kızın "Bana tepki veriyor" demesi... Buna itiraz eden görevliye de "Kelimelere ihtiyacın yok. Gözdeki bir bakış yeter..." dediği sahnede anlaşılmanın bir insan için önemini kavrıyorsunuz.

Filmin pek çok yerinde engellinin yaşadığı gerçeklerle karşılaşıyorsunuz. Annesi, babası, kardeşleriyle yaşadığı ilişki ve ilgi farklılıkları... Büyüdükçe ihtiyaçlarının artması gerçeği... Durumunu anlayamayan kişiler tarafından (geri zekalı muamelesi yapılıyor) gördüğü muamele... Sosyalleşme sürecinde yaşadığı zorluklar... Annesinin yaşlanması ve ona bakmakta zorlanması.... Her şeye rağmen hayatı sevmesi ve vazgeçmemesi gibi...

Film, engelliye nasıl bakıldığını ve engelli sorunlarına ne kadar ilkel bir yaklaşım içinde olduğumuzu bir kez daha ortaya koyuyor. Engelli olmanın en zor yanı kendini ispat zorunda olmaktır. Bu filmde bu çok güzel anlatılmış... İletişim herkes için ne kadar  önemli ve değerli... Engelliysen bu daha da önem kazanıyor. Mateusz, bu durumda bile "Hayat güzel, yaşamak istiyorum..." diyorsa, hayatının yolunda gitmediğini düşünenler bakış açısını değiştirmeli...

Not:

Sahne aralarında çeşitli semboller kullanılıyor. Bunların ne olduğunu merak ediyor. Öğrenince çok etkileniyorsunuz.

Film "Bitti..." deyip bırakmayın. Jeneriğin aktığı sahneyi  sakın kaçırmayın. Çok şey anlatıyor!


ALİYE YÜCEL