> Engeloji

Translate

6 Ekim 2019 Pazar

BLOGUM 8 YAŞINDA



2011 yılı Ekim ayında blogumu açmış ve yazmaya başlamıştım. Tam 8 yıl oldu. Yılda bir kere bir haftayı bloguma ayırıyorum. "Engelli Hikayeleri" diyerek başladığım ve engelli farkındalığına dair yazılar yazdığım bloguma daha sonra kitabımın adını verdim. Adı "Engeloji" oldu. Engeli ve engelliyi doğru anlama bilimi... Engelliliğin yanlış bilinmesi, engellilerin yanlış tanınması beni bu konuda yazmaya zorladı. Konularım belli; engelli, engellilik, engelli farkındalığı...

İki elim kanda olsa bile mutlaka her hafta yazmaya çalıştım. Ne olursa olsun mutlaka zaman ayırdım. Aksatmadan her hafta mutlaka bir yazı yayınladım. Bugüne kadar 400'ün üstünde post oldu. Günde 100 ile 800 kişi bloguma giriyor. Ayda 5 bin civarında görüntülenme oluyor. Bu da beni mutlu ediyor. Toplam sayfa görüntülenme sayısı da 410 bini geçti. Engelli ve engellilik hakkında araştırma yapanlar bloguma rast geliyorlar.

Gündemdeki bir konu, ilgimi çeken bir haber, seyrettiğim bir film, okuduğum bir kitap yazıma konu olabiliyor. Her hafta konu bulamamanın sıkıntısını, bulmanın sevincini, yayınladıktan sonraki rahatlamayı, beğenilmesinin sevincini ve ziyaretçi sayısının her geçen gün artmasının mutluluğunu yaşadım. Bloga başlarken yıllarca yazacağımı, beğenileceğini ve ciddi bir okuyucu kitlesine ulaşacağımı düşünmemiştim.



Yazılarım hakkında yapılan güzel yorumlar beni mutlu ediyor. "İlk defa engellilik ve engellilerle ilgili doğru kurulmuş cümleler okudum.Y azınız için teşekkür ediyorum...", "Yazınızı okudum. Çok etkileyici. Farkındalık oluşturan bir yazı...", "Arama yaparken blogunuza rastladım, çok beğendim...", gibi güzel ve olumlu eleştiriler alıyorum. Anlaşılmak güzel şey...

Engeloji, temasal bir blog... Engelliyi, engelliliği ve engelli farkındalığını anlatmaya çalışıyorum. Bu kadar düzenli bir şekilde; moda, kadın, kozmetik, alışveriş ve magazin gibi konularda yazsaydım. Daha çok okunacak, daha çok ilgi görecekti. Bu kesin... Ama asıl isteğim engelli  farkındalığı meydana getirmek.. Bunları yazarken birilerinin sesi olmak istiyorum.
 
8  yıl içinde bloguma giren, okuyan, öneren, takip eden, beğenen, paylaşan, eleştiren, yorum yazan, motive eden herkese çok teşekkür ediyorum. Engelli ve engellilik konularında anlatmak istediğim daha çok şeyin var olduğunu görüyorum. Bu nedenle bugünden sonra da yazmaya, bir şeyler paylaşmaya, engelli ve engelsiz herkese seslenmeye devam etmek istiyorum.

ALİYE YÜCEL                                       


29 Eylül 2019 Pazar

SAVANT SENDROMLU DAHİ RESSAM




Fox Tv'de yayınlanmaya başlayan "Mucize Doktor" dizisi otizm savant sendromlu ünlülere dikkat çekti. Otizm savant sendromlu kişiler dünyada çok az sayıda bulunuyor. Stephen Wiltshire de bu ünlülerden biri... Onun hikayesini yıllar önce öğrenmiştim. İstanbul'a gediğinde yazmak istemiştim. Ama olmadı. Şimdi otizm savant sendromu gündemde yer alınca bu sendromu taşıyan en ilginç yeteneğe sahip kişi olan Stephen Wiltshire'yi hatırladım.

Stephen Wiltshire, otizm savant sendromlu bir ressam... Sadece bir kez gördükten sonra bir manzarayı belleğine kaydedip, daha sonra çizebilme yeteneği ile tanınıyor. Fotoğrafik hafızasına kaydettiği bütün yapıları karakalem ile kusursuz bir şekilde çizebiliyor. Dünyanın gelmiş geçmiş en güçlü fotoğrafik hafızasına sahip olan kişi olarak gösteriliyor. Stephen Wiltshire, "Yaşayan kamera", "insan kamera", "dahi ressam", "dahi bellek" gibi çeşitli isimlerle anılıyor.

Stephen Wiltshire, 1974 yılında Londra'da doğmuştur. 3 yaşında iken ona otizm (savant sendromu) tanısı konulmuştur. Sessiz bir çocuk çocukluk geçirmiş, kendi dünyasında yaşamıştır. Dil gelişimi olmadığı için çevresindekilerle çizerek iletişim kurmuştur. 5 yaşında resim yapmaya başlamıştır. 8 yaşında iken şehir resimleri çizmiştir. Öğretmenleri konuşmaya teşvik için resimden uzaklaştırmaya zorlayınca ilk kez konuşmuş ve konuştuğu ilk kelime "kağıt" olmuştur. 9 yaşında konuşmaya başlamıştır.


Çizimlerinde usta bir perspektif ve farklı bir stili olduğu için bütün bunlar onun doğuştan bir kabiliyeti olduğunu göstermiştir. İngiltere'nin en başarılı çocuk sanatçısı ve kraliyet nişan ödüllerini almıştır. Çalışmaları dünya çapında duyulmuş, birçok televizyon programına konu olmuştur. Hakkında çeşitli kitaplar yazılmıştır. Londra'da kendi çalışmalarının bulunduğu bir galerisi vardır. İnanılmaz hafızası, olağanüstü resim yeteneği yanında bir de müzik yeteneği vardır.

Dahi Bellek, Londra'nın üzerinde bir helikopterle uçarak kuş bakışı resimlerini detaylı ve ölçekli olarak çizmiştir. Bu çizimde 12 tarihi yer ve 200 bina aslına uygun olarak çizilmiştir. Çizdiği bu çalışma tüm dünyada büyük ilgi gördü. Binlerce sanatsever bu eseri görmek için Londra'ya geldi. Londra'dan sonra Roma, Tokyo, Newyork gibi birçok şehri helikopter gezisinden sonra panoramik olarak tüm detaylarıyla her şeyi kağıda aktarmıştır. Wiltshire, 2014 yılında Palladium Tower'in açılışı için ülkemize de gelmiştir. İstanbul'un üzerinde 45 dakika boyunca helikopterle gezmiş ve İstanbul'u 5 günde, 4 metre uzunluğundaki dev bir tuvale detaylı olarak çizmiştir.

Dahi Ressam Stephen Wiltshire de dizide seyrettiğimiz Mucize Doktor gibi otizmli kişinin doğru bir eğitim verilince neler yapabileceğinin en güzel örneği... Bazen engellerin eksiklik değil de farklı bir yetenek ortaya çıkarabileceğini Stephen Wiltshire tanıyınca bir kez daha anlıyoruz. Bu arada insan, dünyada otizmli birçok kişinin doğru iletişim kurulamadığı için özel yeteneğini ortaya koyamadığını düşünmeden edemiyor.

ALİYE YÜCEL


22 Eylül 2019 Pazar

GÖNLÜMÜZÜN BİRİNCİSİ



Sümeyye Boyacı adını Türkiye'de bilmeyen yok. Sümeyye, 2018 yılında İrlanda'nın başkenti Dublin'de yapılan Avrupa Paralimpik Yüzme Şampiyonası'nda kadınlar 50 metre sırtüstü S5 kategorisinde Avrupa Şampiyonu olmuş ve altın madalya kazanmıştı. Genç kız adını şimdi dünyaya da duyurdu. İngiltere'nin başkenti Londra'da yapılan Dünya Paralimpik Yüzme Şampiyonası'nda 50 metre sırtüstü kategorisinde 44.74'lük derecesiyle dünya ikincisi oldu ve gümüş madalya aldı.

Doğuştan her iki kolu olmayan Sümeyye 2003 doğumlu, henüz 16 yaşında... Kolları olmadığı halde  yüzmeyi seviyor, öğreniyor, bugünlere geliyor. Paralimpik yüzme yarışmalarında kolları olan yüzücülerle yarışıyor. Yani kulaç atanlarla birlikte yüzüyor ve bu büyük başarılar elde ediyor. Dünya Paralimpik Yüzme Şampiyonası'ndaki yarışmada 3 salise farkla ikinci olmasıyla ilgili olarak "Ben kafamla dokunmak zorundaydım, rakibim elleriyle daha yukarıdan dokundu" diyor.

Milli sporcumuzun hayatında ilginç detaylar var. Avrupa Şampiyonu olduğunda yazmıştım. Küçük yaşta iken Sümeyye'ye kavanozda bir balık hediye ediliyor. Bu balık verilirken de sihirli bir cümle söyleniyor: "Bak balıkların da kolları yok. Ama yüzüyorlar, mutlular..." O röportajlarında "Yüzmek için kollara ihtiyaç yok, balıkların da kolları yok..." diyor. Küçük yaşında duyduğu bu cümle onu yüzmeye ve bu önemli  başarılara götürüyor.


Sümeyye'nin verdiği röportajlarını ve yapılan haberlerini okurken azmine, çabasına ve özgüvenine hayran kalmamak elde değil. Verdiği bir röportajda "Kollarım yok ama görünmeyen kanatlarım var" diyor. Küçükken hep kollarının çıkacağını düşünüyormuş. Annesi ona kollarının çıkmayacağını ve her şeyi ayaklarıyla yapabileceğini anlatmış. Öyle de olmuş. Yüzme dışında da pek çok şeyi ayaklarıyla yapabiliyor. İnanılması zor ama ayaklarıyla resim, ebru, yemek yapıyor ve dikiş dikiyor.

Milli sporcumuz Sümeyye, kendine gelen pek çok mesajda "Bizim gözümüzde asıl birinci sensin" dediklerini söylüyor ve ekliyor "Ben de aslında ikinci olduğuma inanamıyorum. Bana da sanki birinci olmuşum gibi geliyor..." diyor. Çok haklı ben de öyle düşünüyorum. Çünkü kolları olmadığı halde salise farkı ile kollarıyla yüzen birinin gerisinde kalıyor. İkinci olsa da o şampiyon ve bizim gönlümüzün birincisi...

Sümeyye Boyacı ikinci olmasıyla da çok önemli bir başarı elde etti. Bu başarısıyla Cumhuriyet tarihinde yüzmede ilk kadın dünya ikincisi oldu. Yaşı daha çok küçük, önünde uzun yıllar var. Bir çok başarı elde edecek. Bunu tahmin etmek zor değil. Onun şimdi ki hedefi ise 2020 Tokyo Paralimpik Oyunları'nda olimpiyat şampiyonu olmak ve altın madalya almak. Azmine, çalışmasına ve başarılarına bakarsak bu onun için çok kolay olacak. Tebrikler Sümeyye, nice başarılara...

ALİYE YÜCEL

15 Eylül 2019 Pazar

MUCİZE DOKTOR İLE GELEN FARKINDALIK



Her yeni sezonda yeni diziler başlıyor. Bunların hepsini seyretmek mümkün değil. İlgimi çeken bazı dizilerin ilk bölümünü seyrediyorum. Beğendiğim takdirde devam ediyorum. Bu sezon ilgimi çeken dizilerden biri Fox Tv'de yayınlanmaya başlayan "Mucize Doktor" oldu. Dizinin başrolünde engelli biri var. Dizi, otizm savant sendromlu bir deha olan Ali Vefa'nın Tıp Fakültesi'ni bitirip cerrahi asistanı olarak işe başlamasını anlatıyor.

Dizinin konusu şöyle: Otizm savant sendromlu Ali Vefa'nın en büyük hayali doktor olmaktır. O engelline ve bütün ön yargılara rağmen tıp fakültesini birincilikle bitirmiş, stajını yapmıştır. Şimdi de ihtisas yapmak istemektedir. Manevi babası Adil Bey'in başhekim olduğu hastaneye cerrahi asistanı olarak işe başlamak için gelmiştir. Hastane yönetim kurulu ise onun işe alınıp alınmayacağı konusunda tartışırlar. Başhekim hariç kimse otizmli birinin doktor olabileceğine inanmaz...

Diziye konu olan savant sendromu genelde otizmle ilişkilidir. Bu nedenle otizm savant sendromu olarak anılır. Savant kelimesi "bilim adamı" ya da "bilgin" anlamına gelmektedir. Savant terimi ilk olarak 1887 yılında Down sendromuna da adını veren J. Langdon Down tarafından kullanılmıştır. Otizm savant sendromlu kişilerin, ağır düzeyde gelişimsel ya da zihinsel yetersizliklerin yanında çoğu insanda bulunmayan sıra dışı zihinsel becerileri de vardır.


Bu kişiler genel zeka düzeyleri normal olmadığı halde bir ya da daha fazla alanda önemli yetenek sahibi olurlar. Savant sendromlu kişilerin üstünlük gösterdiği beceriler genellikle hafıza ile ilgili olmaktadır. Hızlı hesaplama, sanatsal veya müzikal alanlarında çok yetenekli olurlar. Otizm savant sendromu doğuştan olabildiği gibi bir kaza ya da travma sonucunda da ortaya çıkabilmektedir.

Yayınlanan pek çok dizi gibi Mucize Doktor da uyarlama bir dizi... "Good Doktor" isimli Kore dizisinden uyarlanıyor. Dizinin farklı versiyonları vardır. ilk versiyonu 2013 yılında Kore'de çekilmiştir. Daha sonra Amerika ve Japonya'da da yapılmıştır. MF Yapım tarafından yapılan Mucize Doktor'un başrolünü Taner Ölmez (Ali Vefa) oynuyor. Diğer rollerde Onur Tuna, Sinem Ünsal, Hazal Türesan, Özge Özder, Murat Aygen, Fırat Altunmeşe, Hayal Köseoğlu, Bihter Dinçer, Korhan Herduran ve Reha Özcan var. Dizinin yönetmenliğini ise Yusuf Pirhasan yapıyor.

Dizinin ilk bölümü geçtiğimiz perşembe günü yayınlandı ve büyük bir ilgi gördü. Biliyoruz ki genelde engellilere özellikle zihinsel engellilere ön yargı ile bakılıyor. İşte bu dizi ön yargıları yıkacak gibi görünüyor. Dizi, bize bazı engellerin bazen eksiklik değil de farklı bir yetenek ortaya çıkarabileceğini anlatıyor. Bazı kişilerin zihinsel engelli bile olsalar bazı alanlarda çok  başarılı olabileceğini gösteriyor. Mucize Doktor, işte bu  açıdan çok önemli mesajlar veriyor. Algıları değiştirecek gibi duruyor.

ALİYE YÜCEL

8 Eylül 2019 Pazar

GÜNLER, HAFTALAR...



Bilindiği gibi engellilere ayrılmış bir gün ve bir hafta var. Bu, gün ve haftada engelliler hatırlanır, engelli sorunları ele alınır. Genel olarak 3 Aralık Dünya Engelliler Günü ve 10-16 Mayıs ise Engelliler Haftası'dır. Ancak bunlardan başka çeşitli engel gruplarına ait gün ya da haftalar da var. Bunlardan belli başlıları şöyle:
  
7-14 Ocak Beyaz Baston Görme Engelliler Haftası:
Beyaz Baston, 1921 yılında Londra'da bir fotoğraf sanatçısı trafik kazası geçiriyor ve görme engelli hale geliyor. Çevrenin kendisini fark etmesi ve dikkat çekmesi için bastonunu beyaza boyayarak dolaşıyor. Onun yaptığı çok başarılı bulunduğu için 1931 yılında Fransız Görme Engelliler Örgütü, görme engellilerin bastonunun beyaza boyanmasını kararlaştırdı. Böylece "beyaz baston" adı bir simge oldu. Her yıl ocak ayında 7-14 ocak tarihleri arası Beyaz Baston Görme Engelliler Haftası olarak kabul edildi.

21 Mart Dünya Down Sendromu Farkındalık Günü:
Birleşmiş Milletler 2011 yılında 21 Mart tarihini resmi Dünya Down Sendromu Günü olarak kabul etti. 21 Mart olmasının şöyle bir özel sebebi var. 21. kromozomlarının 2 yerine 3 tane olması takvimlerde 21 ve 3 rakamını gösteriyor. Bu da 21 Mart tarihini gösteriyor.

2 Nisan Dünya Otizm Farkındalık Günü:
Birleşmiş Milletler, 2008 yılında otizm konusunda farkındalık meydana getirmek ve sorunlarına çözüm aramak nedeniyle 2 Nisan gününü Dünya Otizm Farkındalık Günü olarak ilan etmiştir. 



10-16 Mayıs Engelliler Haftası:
Engellilere dikkat çekmek ve engelli duyarlılığını sağlamak amacıyla 10-16 Mayıs tarihleri arasında çeşitli etkinlikler düzenleniyor. Süre bir hafta olunca da her gün farklı bir engel grubuna tahsis edilmiş:
10 Mayıs Engelliler Haftası'nın Açılışı,
11 Mayıs Görme Engelliler Günü,
12 Mayıs İşitme ve Konuşma Engelliler Günü,
13 Mayıs Ortopedik Engelliler Günü,
14 Mayıs Zihinsel ve Ruhsal Engelliler Günü,
15 Mayıs Güçsüz, Yaşlılar ve Korunmaya Muhtaç Çocuklar Günü,
16 Mayıs Engelliler Haftası'na Genel Bakış.

Dünya MS (Multipl Skleroz) Günü:
MS hastalığı için farkındalık meydana getirmek amacıyla Uluslararası Multipl Skleroz (MS) Federasyonu ve Dünya Sağlık Örgütü ortak bir kararla her yıl Mayıs ayının son Çarşamba günü Dünya MS Günü olarak ilan edilmiştir.

21 Haziran Dünya ALS Farkındalık Günü:
ALS hastalığına dikkat çekmek için 21 günü seçilmiş... ALS Derneği Başkanı İsmail Gökçek "Neden Dünya ALS Günü'nün 21 Haziran olduğunu hep düşünmüşümdür. 21 Haziran bilindiği gibi en uzun gün ve en kısa gecedir. ALS hastaları geceleri zor geçirirler, gündüzler ise nispeten daha kolay geçer. Kısa gece bana hastalığın ömrünün de kısa olacağını ve bir an önce çarenin bulunacağını çağrıştırıyor..." diyor.



5 Eylül Dünya Omurilik Yaralanmaları Farkındalık Günü:
Dünyada giderek artan omurilik yaralanmalarına dikkat çekmek için 5 Eylül günü seçilmiştir.

15 Ekim Dünya Beyaz Baston Görme Engelliler ve Güvenlik Günü:
Dünya Görme Engelliler Federasyonu 1969 yılında 15 Ekim gününü görme engellilerin güvenliğini ve bağımsızlığını simgeleyen gün olarak kabul etti.

1-7 Kasım Disleksi Farkındalık Haftası:
Disleksi konusuna dikkat çekmek ve duyarlılığı sağlamak 1-7 Kasım tarihleri arası Disleksi Farkındalık Haftası olarak kabul edilmiştir.

3 Aralık Dünya Engelliler Günü:
Birleşmiş Milletler, 1992 yılında 3 Aralık gününü Uluslararası Engelliler Günü (International Day of Disabled Persons) olarak ilan etti. Bu karardan sonra Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonu, 5 Mart 1993 tarihli ve 1993/29 sayılı bildiri ile üye ülkelerce 3 Aralık gününün tanınmasını istedi. Böylece ilk kez 1993 yılında 3 Aralık günü Uluslararası Engelliler Günü olarak anıldı ve kutlandı.

ALİYE YÜCEL

1 Eylül 2019 Pazar

DOWN SENDROMLU SPORCULARIN OLİMPİYAT OYUNLARI (TRISOME GAMES)




Down sendromlu sporcular için özel bir olimpiyat düzenlendiğini biliyor muydunuz? Down sendromlular için özel bir olimpiyat var. Down sendromlu sporcuların, diğer zihinsel engelli sporcular ve fiziksel engelli sporcularla rekabet etmesinin uygun olmadığı fark ediliyor. Bunun üzerine yeni bir birliğin kurulmasına karar veriliyor. Böylece "Down sendromlu sporcuların olimpiyat oyunları" adı verilen "Trisome Games" doğuyor.

4 yılda bir düzenlenen Down Sendromlular Dünya Spor Oyunları'nın (Trisome Games) ikincisi 2020 yılında ülkemizde Antalya'da yapılacak. Dünya Down Sendromlular Federasyonu Başkanı Geoff Smedley'in, katılımıyla Antalya Spor Salonu'nda düzenlenen basın toplantısında Down Sendromlular Dünya Spor Oyunları ikincisinin 31 Mart 2020 ve 7 Nisan 2020  tarihleri arasında yapılacağı açıklandı.

Antalya'da yapılacak oyunlara 100 ülkeden bin 500 sporcunun katılmasının beklendiği belirtildi. Down Sendromlular Dünya Spor Oyunları'nda sporcular; atletizm (IAADS), yüzme (DSISO), senkronize yüzme (DSISO), ritmik jimnastik (DSIGO), sanatsal jimnastik (DSIGO), masa tenisi (ITTADS)  judo (JUDOWN), tenis (TBD), basketbol (IBA21) ve futsal (FIFDS) gibi çeşitli branşlarda  mücadele edecekler.


Dünya Down Sendromlular Federasyonu Başkanı Geoff Smedley, Antalya'da yapılacak oyunlarla ilgili olarak yaptığı açıklamada birincisini 2016 yılında İtalya'da düzenledikleri oyunların ikincisi için Türkiye'de Antalya'yı seçtiklerini söyledi. Smedley, "Organizasyon için eğer tüm dünya buraya geliyorsa, bu Türkiye'nin ne kadar güçlü ve güvenilir bir ülke olduğunu gösterir. Türkiye tarihinde de belki ilk kez bu kadar büyük bir engelliler organizasyonu gerçekleştirilmiş olacak" diye açıklama yaptı.

Türkiye Özel Sporcular Spor Federasyonu Başkanı Birol Aydın, Down Sendromlular Dünya Spor Oyunları'nın Cumhurbaşkanlığı himayesinde organize edildiğini açıkladı. Engellilerin spor yapması için sağladığı katkılardan dolayı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a teşekkür etti. Aydın, Down Sendromlular Dünya Spor Oyunları yapıldığında dünyanın gözünün Türkiye ve Antalya'ya çevrileceğini söyledi.

Sporun, herkese faydası var. Ancak engelliler için çok daha fazla önem taşıyor. Down sendromlu çocuklar için fizyolojik ve psikolojik faydalar sağladığı biliniyor. Gelecek yıl ülkemizin ev sahipliği yapacağı Down Sendromlular Dünya Spor Oyunları (Trisome Games), çok önemli bir etkinlik... Bu tür organizasyonlar engelli sporlarına dikkat çekmek adına çok etkili oluyor. Umarız engelli farkındalığı adına da faydalı bir organizasyon olur.

ALİYE YÜCEL



25 Ağustos 2019 Pazar

GERÇEK BİR HİKAYE: THE ACT


Sıkı bir yabancı dizi izleyicisi değilim. Ama zaman zaman oyuncuları ya da konusu ile ilgimi çeken diziler oluyor. Hele de yazın televizyonda seyredilecek bir şey olmayınca izliyorum. Bu yıl yayınlanan "The Act" bunlardan biri... Dizideki fotoğrafta tekerlekli sandalyedeki genç kızı görünce seyretmeden olmazdı. "The Act", Munchausen by Proxy sendromlu bir anne ve kızının hikayesini anlatıyor. Dizi, Netflix gibi internet üzerinden video yayın hizmeti veren web bir sitesi olan Hulu'da yayınlanıyor. Hulu'nun  yeni suç dizisi The Act'in en önemli özelliği gerçek hayattan alınması... 

Munchausen by proxy sendromu (MBPS) özel bir çocuk istismarı durumu... İlk kez 1977'de Meadow tarafından tanımlanmıştır. Anne ya da koruyucu kimse çocukta bir hastalık varmış gibi yapmakta ya da hastalık semptomlarını kendi uydurmaktadır. Böylece "sözde hasta" olan çocuğu doktora götürmektedir. Anneler, çocuğun her zaman yanında olabilmek için onun hasta olmasına ihtiyaç duyuyor, çocukları sevgi adı altında kendine muhtaç ediyorlar. Bu kişiler herkesin güvenini kazandıkları ve çocuğun en yakınında oldukları için şüphelenmek, suçlamak zor. Bu durumda yakalanmaları da imkansız gibi... Böyle bir hastalık varlığını bilmek, tanı koymak güç... Belki de ancak çocuğun başına bir şey geldiğinde anlaşılır olması en korkuncu...

The Act'ın konusuna gelirsek şöyle: Aşırı koruyucu bir anne olan Dee Dee Blanchard, tekerlekli sandalyedeki küçük kızı Gypsy Rose'u ağır hastalıklar, evsizlik ve Katrina kasırgası gibi bir çok güçlüğe karşı korumuştur. Biz yeni geldikleri şehirdeki yeni yaşantılarını izlerken annenin hiç kimsenin görmediği hastalıklı, karanlık ve korkutucu yüzünü de görmeye başlıyoruz. Gypsy Rose annesinin en yakın arkadaşı olmadığını ve ona yaptıklarının anladığı zaman işler değişiyor. Annesiyle arasındaki zarar veren ilişkiden kurtulmak isterken bir cinayet ortaya çıkıyor...



Dizi 8 bölüm halinde yayınlandı. Dizide anne Dee Dee Blanchard'ı ünlü oyuncu Patricia Arquette, kızı Gypsy Rose'u ise genç oyuncu Joey King canlandırıyor. Diğer rollerde ise Calum Worthy, Betty Lynn Allison, Steve Coulter ve Juliette Lewis yer alıyor. Patricia Arquette ve Joey King rollerinde çok başarılılar. Joey King'in oyunculuğuna hayran kalıyorsunuz. Patricia Arquette'de ise nedense hep Hülya Avşar'ı gördüm. Yerli versiyonu çekilirse o oynamalı diye düşündüm. Bu arada anne ve kızının hikayesi anlatan 2017 yılında HBO'da yayınlanan "Mommy Dead and Dearest" isimli bir belgesel de var.

Diziyi izlerken bir çok sahnede irkilmemek imkansız. Çok sarsıcı ve rahatsız edici... İnsan bir an bu sahnelerin bir çoğunun gerçekten yaşanmış olduğuna inanamıyor. İnanmak istemiyor. Gerçek hayatın bir dizi senaryosundan çok daha kötü ve korkunç olması gerçeği insanı derinden sarsıyor. "Dizi bu... Film işte..." diyerek kendinizi rahatlatamıyorsunuz. Diyelim ki dizide bazı sahneler abartıldı. Ama bir gerçek var ortada...

Annenin yıllar boyunca kızına yaptıklarına şaşırıp kalmamak mümkün değil. Dee Dee'nin kızının üzerinden çeşitli kişi ve kuruluşlardan para yardımı alması, çevredeki herkese hatta doktorlara bile hasta olduğunu düşünmeye ikna etmesi, gereksiz tedavilere tabi tutması, başını daima traş etmesi, yemek yemeğe bir engeli olmasa da karnından tüple beslemeye zorlaması, zekasında problem olmadığı halde öyleymiş gibi yansıtması, yürüyebildiği halde hayatının tekerlekli sandalyede geçirmesini istemesi inanılır gibi değil. Bu nasıl bir anne diye düşünüp dehşete düşüyorsunuz.

Bu arada gerçek hayatta Gypsy Rose, annesinin ölümünden ikinci derecede cinayet ile suçlanıp on yıl hapis cezası alıyor. Sevgilisi Nick ise ömür boyu hapse mahkum oluyor. Ruhsal sorunları olan Nick'in rehabilite edilmesi gerekiyordu. Bu kadar ceza almasını anlayamadım. Halbuki ona bunu yaptıran Gypsy on yıl alıyor. Hikaye çok şaşırtıcı... Gerçek olmasa "Böyle bir hikaye yazan bir senarist olabilir miydi acaba?" diye düşünüyor insan. Yabancı dizileri seviyorsanız mutlaka seyredin. Dizinin bu yılın seyredilmesi gereken dizilerinden biri olduğu kesin...

ALİYE YÜCEL