> Engeloji

Translate

15 Temmuz 2018 Pazar

TEKERLEKLİ SANDALYE DÜNYA ESKRİM ŞAMPİYONASI



Zaman zaman engelli sporlarını yazıyorum. Bugün de tekerlekli sandalye eskriminden bahsedeceğim. Dünya 17 ve 23 Yaş Altı Tekerlekli Sandalye Eskrim Şampiyonası 9-15 Temmuz tarihleri arasında Polonya'da yapıldı. Başkent Varşova'da yapılan şampiyonaya ülkemizden de milli eskrimcilerimiz katıldı. Türkiye Bedensel Engelliler Spor Federasyonu'nun yaptığı açıklamaya göre eskrimcilerimiz toplamda 6 madalya kazandı.

Tekerlekli sandalyedeki engelliler için eskrim ilk olarak Sir Ludwig Guttman tarafından uygulanmıştır. Nörolog Doktor Guttman Stoke Mandeville Hastanesi'nde felçli genç gazilere bakarken, onların rehabilitasyonunda sporun önemli olacağını düşünmüştür. Guttman, The Stoke Mandeville Hastanesi'nde, tekerlekli sandalyedeki engellilerin rehabilitasyonu için çeşitli sportif aktiviteler düzenlemiştir. Tekerlekli sandalye eskrimi sporu da bunlardan biridir. Tekerlekli sandalye eskrimi ilk defa Roma'da 1960 yılında Paralimpik Oyunları'nda sunulmuştur.,

Tekerlekli sandalye eskrim sporunun en dikkat çekici tarafı sporcuların yere bağlanmış tekerlekli sandalye üzerinde yarışmalarıdır. Bu sandalyeler sayesinde sporculara bedenlerinin üstünü rahatça hareket ettirirler. Bu nedenle oyun engelsizlerin oynadığı eskrim yarışlarındaki kadar hızlı olur. Ampute, spinal yaralanma ve serebral palsili engelliler bu sporu yapabilirler. Tekerlekli sandalye eskrimde sporcular arasında sabitlenmiş mesafe bulunur.


Tekerlekli sandalye eskriminde çeşitli kategorileri vardır. Foil ve Sabre yarışlarında hedef engelsiz yarışlarıyla aynıdır. Epe, yarışlarında bel üstündeki her yer hedeftir. Bel altında giyilen bir korucu ise teması önler. Ayaklar ayaklıkta, sporcu ise oturarak kalmalıdır. Sandalye, ana bara 110 derecelik bir açıyla sabitlenmelidir. Temel amaç engelsiz yarışlarıyla aynıdır. Foil ve Epe yarışlarında kadınlar ve erkekler için bireysel ya da takım halinde yarışlar vardır. Sabre de ise sadece erkekler yarışırlar.

Sporcunun, kalıcı bir engeli olduğu için ayakta eskrim yapamıyor olması tekerlekli sandalye eskrimine elverişli olması demektir. Sporcuların kolları esnek, hareketleri oldukça hızlı olmalıdır. Bunun dışında ani ataklar için her zaman hazır olmalıdırlar. Spor; oturma dengesinin olup olmamasına, kolunun ve elinin engel durumuna göre çeşitli sınıflara ayrılır. Bunlar; Klas 1A, Klas 1B, Klas 2, Klas 3, Klas 4'tür.

Dünya 17 ve 23 Yaş Altı Tekerlekli Sandalye Eskrim Şampiyonası'na dönersek; şampiyona Uluslararası Tekerlekli Sandalye ve Ampute Spor Federasyonu (IWAS) tarafından düzenleniyor. Bu yıl şampiyonaya milli sporcularımız Elke Lale Van Achterberg ve  Hakan Akkaya katıldılar. Elke Lale Van Achterberg, şampiyonayı 17 yaş altı flöre kategorisinde altın, 23 yaş altı flörede bronz, 17 yaş altı epede gümüş, 23 yaş altı epede bronz madalya alarak toplamda 4 madalyayla tamamladı. Hakan Akkaya ise 23 yaş altı flörede gümüş, 23 yaş altı epede bronz madalya kazanarak turnuvadan 2 madalya ile ayrıldı.

Milli sporcumuz Elke Lale Van Achterberg, Türk bir anne ile Hollandalı bir babanın kızı. Elke Lale, annesi için ay-yıldızlı formayı tercih etmiş. 2020 Tokyo Paralimpik Oyunları'nda altın madalya kazanmayı hedefliyor. Daha önce dünya şampiyonu olan Hakan Akkaya da 2020 Tokyo Paralimpik Oyunları'nda altın madalya kazanmak istiyor. Her iki sporcumuzu da tebrik ediyor, başarılarının devamını diliyorum.


ALİYE YÜCEL

8 Temmuz 2018 Pazar

MAYA'NIN HİKAYESİ



Suriyeli küçük bir kızın bacakları olmadığı için babasının PVC boru ve konserve kutusundan yaptığı protez bacaklarla gezdiğinin haberini okumuştum. 8 yaşındaki Maya Merhi ve ailesi Halep'in güneyinden kaçıp İdlib'te bir kampa sığınmıştı. Türkiye sınırına yakın Ser Ceble kampında yardım kuruluşlarının dağıttığı çadırda yaşıyorlardı. Maya, bacakları olmadan doğmuştu. Doğuştan bacaklarının dizden aşağısı olmadığı için babası ona PVC boru ve konserve kutusundan protez yapmıştı. Onlara yürüyor ve okula gidiyordu.

Haberde Maya'nın okula çamur ve toz içinde sürünmeden protez bacaklarla gideceği günü hayal ettiği yazıyordu. Okuduğumda "Maya, eğer Türkiye'de olsaydı. Şimdi protezlere sahip olur ve daha kolay yürürdü... " diye aklımdan geçirdim. Onu, PVC boru ve konserve kutusundan bacaklarla zorluk ve acı ile yürüdüğünü görenler dayanamamış olacak ki "Sosyal medyadan çok sayıda doktor ve hayırsever protez bacak yapmak için Maya'yı arıyor..." haberleri yapıldı.

Anadolu Ajansı'nın yaptığı haberleri ve sosyal medyada paylaşımları görenler hemen harekete geçtiler ve "Suriyeli Maya protez bacaklar için Türk Kızılay'ı tarafından İstanbul'da..." haberleri geldi. Protez Uzmanı Mehmet Zeki Çulcu'nun Maya'nın protezlerini yapmayı istemesi üzerine, Türk Kızılayı Başkanı Dr. Kerem Kınık harekete geçti ve Maya protezlerinin yapılması için İstanbul'a getirildi. Küçük kız İstanbul'a babasıyla beraber geldi.


Ali Merhi de kızı gibi konjenital bozukluk (doğumsal anomali) nedeniyle engelli... Bundan anlıyoruz ki Maya'nın engeli genetik... Merhi, "Kızım birilerinin yardımı olmadan bir şey yapamıyor. Bu durum beni çok mutsuz ediyor. Onu kimseye muhtaç olmadan okula giderken, ihtiyaçlarını giderirken görmek istiyorum" diyor. Savaş nedeniyle Suriye'de protez yaptıramadıklarını kızının durumuna üzüldüğünü ve yürüyebilmesi için PVC boru ve ton balığının konserve kutusundan protez yapma fikri aklına geldiğini anlatıyor.

Protez Uzmanı Mehmet Zeki Çulcu, sadece Maya'ya değil, babasına da protez yapmak istiyor. Her ikisinin de protezlerini üstlenen Çulcu, küçük kızın durumunu görüp çok etkilendiğini "Her ne kadar Maya doğumsal problemli bir kızımız olsa da benzer durumda, bu savaşın ortaya çıkardığı parçalanmış hayatlara bir örnek. Maya gerçekten bayrak bir çocuk oldu, simge bir çocuk oldu. Bunun gibi çokça çocuğumuz var..." diyerek Suriye'de onun durumunda olanlara dikkat çekiyor.

Maya'nın muayenesi yapıldı. Ölçüleri alındı ve protezleri yapıldı. Şimdi yeni yapılan protez bacaklarla yürümeye çalışıyor. Protezleriyle ayakta durma ve denge çalışması yapıyor. Protezlerine alışıyor. Onu öyle görmek çok etkileyici... Maya'nın önceki hali ile bir çok fotoğrafları yayınlandı. Bir boru ve konserve kutusuyla yürümeye çalışmak oldukça zor olmalı... Üstelik canı nasıl da yanmıştır. Nereden nereye... Maya'yı yeni protezleriyle adım atarken görmek çok etkileyici... O, artık daha kolay yürüyebilecek, okuluna rahatça gidebilecek... Maya'nın hikayesini haber yapanlara, onu İstanbul'a getiren Türk Kızılayı'na ve protezlerini yapan Mehmet Zeki Çulcu'ya ne kadar teşekkürler etsek azdır. Küçük bir kızın hayatını böyle değiştirdikleri için...

ALİYE YÜCEL

1 Temmuz 2018 Pazar

EL FENERLERİ ÇOĞALMALI



TRT Çocuk kanalı çok önemli bir projeye imza atıyor. Kanalda yayınlanacak yeni bir çizgi film 0-5 yaşındaki çocuklara işaret dili öğretecek. "El Feneri" isimli bu çizgi film işitme engelli çocuklar için ışık olacak. Bu çizgi film hem sesli olacak, hem de işaret dilinde bir anlatıcısı olacak. El Feneri programı, yeni yayın döneminde Eylül ayında TRT Çocuk ekranlarında yayınlanmaya başlayacak.

Bu proje, dünyada ve Türkiye'de 0-5 yaş arası işitme engelli çocuklara çizgi film ile işaret dili öğreten ilk proje olma özelliği taşıyor. El Feneri'ni dünyadaki benzerlerinden ayıran bir özelliği de bilimsel verilere dayanması... 0-5 yaş arası işitme engelli çocukların hangi kelimeleri öğrendiği, hangi kelimeleri hangi yaşlarda kullanmaya başladığı araştırılmış. Buna dayanarak bu çizgi filmin serisi oluşturulmuş.

"El Feneri" sadece bir çizgi film değil. Tamamen işaret dilini öğretmeye yönelik bir proje... Çocukların dikkatini dağıtmadan, eğlendirici bir şekilde bilgiyi onlara aktarıyor. Proje için büyük özen gösterilmiş. Ayrıca; işaret dili bilmeyen çocukların yanı sıra onların ebeveynleri ve işitme engelli olmayıp işaret dili öğrenmek isteyenler için de çok faydalı olacak bir proje. Çizgi film, tek hedefi sadece işitme engelli çocuklar değil. Yapılan açıklamalara göre; bu çizgi film ile çocukların ebeveynlerinde farkındalık artacak. Belki de en önemlisi çocuklarda bir farkındalık meydana gelecek. Çocuklar, işaret dili ile konuşan birini gördüğünde şaşırmayacaklar.


Bu çizgi film Türk İşaret dilinde anlatılıyor ve aynı zamanda görsel olarak sunuluyor. İşitme engelliler için bugüne kadar yapılan her çalışma bu çocukların işaret dili bildiği düşünülerek yapılmıştır. Bu çizgi film hedef kitlesi ise işaret dili bilmeyen çocuklar. El Feneri için 30 kişilik bir ekip çalışmış. El Feneri, ilk önce 30 bölümde 150 kelimeyi öğretmeyi amaçlıyor. Daha sonra çizgi filmde 300 kelimeye ulaşılması planlanıyor.

Çizgi filmin yapımcılığını Filmix Yapım üstleniyor. Projenin baş danışmanlığını Beyza Sümer yapıyor. Sümer; Türk İşaret Dili'nin işitme engelliler okullarında birinci, ikinci ve üçüncü sınıfların eğitim müfredatında yer aldığını, Türk İşaret Dili'ni öğretecek bir eğitim kadrosunun olmadığını ve işitme engelli çocuklara işaret dilini öğretecek eğitim materyallerinin olmadığı belirtiyor. Sümer ayrıca; Türk İşaret Dili eğitimi eksikliğinin, okul derslerinde; özellikle okuma-yazma alanında başarısızlığa, sosyal hayatta uyum zorluğuna ve psikolojik bozukluğa yol açabileceği konusuna dikkat çekiyor.

İşitme engelliler için işaret dilinin önemini söylemeye gerek var mı bilmiyorum. Hayattaki iletişimlerini sağlayan en önemli unsur. İşte bu yüzden bu çizgi film sosyal sorumluluk alanında çok önemli bir proje olduğu görülüyor. El Feneri, medya alanı için de önemli ve öncü bir proje... İşaret dili için teknoloji ve medya uygulamalarının gelecekteki çalışmaları için de büyük bir esin kaynağı olacak. El fenerleri çoğalacak...

ALİYE YÜCEL

24 Haziran 2018 Pazar

BİR TANE BİZDEN ÇIKSA



Belçika'da ekim ayında yerel seçimler yapılacak. Yeşiller Partisi (Groen) bu seçimler için Brugge kentinde down sendromlu bir genci aday olarak gösterdi. 18 yaşındaki Tane Depuyt, eğer seçilirse Belçika'nın ilk down sendromlu belediye meclisi üyesi olacak. Tane Depuyt, Yeşiller Partisi gençlik örgütünde aktif olarak çalışıyor. Aday olmayı da kendisinin istediği belirtiliyor.

Medyadaki haberlere göre; Tane Depuyt, babası da politikacı olduğu için politikacı olmak istiyor. Politikayı ciddiye alıyor ve aktif olarak çalışıyor. Çok iddialı ve planlı çalışan Depuyt, kampanyanın web sitesini, afişlerini ve posterlerini de kendi hazırlamış. Listede 16. sırada yer alan down sendromlu gencin hedefi tercih oyları ile seçilmek.  "Neden Yeşiller Partisi'ni seçtin?" sorusunu ise; "Çünkü daha fazla doğaya ihtiyacımız var" diyerek açıklıyor.

Yeşiller Partisi Brugge kenti örgütü, Tane Depuyt'un adaylığı kamuoyunun ilgisini çekmek için yapılmış göstermelik bir adaylık olmadığını belirtiyor. Partinin Brugge sorumlusu Marleen Ryelandt'in açıklamasına göre, down sendromlu aday aynı sorunlara sahip olsun ya da olmasın diğer gençlerin de sosyal olarak topluma katılmasını istiyor.


Marleen Ryelandt ayrıca, Yeşiller Partisi listesinin toplumu kucaklayacak şekilde hazırlandığını söylüor. Down sendromlu Tane Depuyt'un dışında tekerlekli sandalyeli ve konuşamayan iki engelli adayları daha olduğunu belirtiyor. Partinin Brugge sorumlusu Ryelandt, konuşma engelli adayın bilgisayarda çok başarılı işler yaptığını ve onlara çok önemli fikirler verdiğini açıklıyor.

Down sendromu genetik bir farklılık... Normal bir insanda 46 kromozom bulunurken, down sendromlularda 47 kromozom bulunuyor. Down sendromluların karakteristik bazı özellikleri var. Yavaş öğrenirler. Problem çözmede ve karar vermede zorlanabilirler. Özel eğitim görmeleri gerekebilir. Ancak, günlük yaşantılarını sürdürmek için gereken pek çok şeyi öğrenebilirler. Down sendromluların çeşitli yetenekleri vardır. Pek çok işi başarabilirler. İşte Tane Depuyt, bunlardan biri...

Yeşiller Partisi, Brugge Belediye Meclisi'nde şimdilik üç sandalyeye sahip. Parti, sonbaharda yapılacak seçimlerde en az beş üyelik almayı hedefliyor. Umarız hedeflerine ulaşırlar. Tane Depuyt ve diğer engelli adaylar da belediye meclisi üyesi olabilirler. Seçildikten sonra çok başarılı ve örnek çalışmalar yapacaklarından hiç kuşkum yok. Dileğim bizden de bir "Tane" çıkması... 

ALİYE YÜCEL

17 Haziran 2018 Pazar

376 YIL SONRA KONULAN TEŞHİS



Operatör Doktor Kadir Abul, ünlü İspanyol Ressam Jusepe de Ribera'nın "Çarpık Ayak" isimli yağlıboya tablosunu inceledi. Ribera bu resmi 1642 yılında yapmıştı. Dr. Abul, resimde yer alan dilenci çocuğun hastalığının "Çarpık Ayak" değil, o dönemde henüz adı bile konulmamış "Çocuk Felci" (poliomiyelit) hastalığı olduğunu belirledi. Doktorumuz tam 376 yıl sonra bu teşhisi koydu. Böylece tablonun sırrını çözdü.

Jusepe de Ribera (ya da Jose Ribera) 1591 yılında doğmuş, 1652 yılında Napoli'de ölmüştür. Ribera, 20 yaşında iken İtalya'ya gitmiş bir daha ülkesine dönmemiştir. Caravaggio ve Corregio gibi İtalyan ressamların etkisinde kalsa da İspanyol resminin özelliklerini de bırakmamıştır. Dini motifleri kullansa da acılı olayların ve umutsuzluğun ressamı olarak anılır. Acıyı bayağılığa kaçan gerçekçilikte anlatmıştır. "Çarpık Ayak" (bazı yerlerde "Topal"  diye de geçiyor) yani söz konusu  tablo da bunlardan biridir. 

Jusepe de Ribera'nın sağ ayağı sakat bir dilenci çocuğu resmettiği tablosu önceleri "Cüce" diye anılmış, daha sonra çocuğun engelinin "Çarpık Ayak" olduğu değerlendirilmiş ve bu  isim verilmiş. Eser, Paris'te bulunan ünlü Louvre Müzesi'nde bulunuyor. Dr. Kadir Abul, bu tabloyu bir arkadaşının sosyal medya paylaşımında görüyor. İlgisini çekiyor ve bu eseri inceliyor. Yaptığı analizde çocuğun hastalığının "Çarpık Ayak" değil de o dönemde henüz adı konmamış "Çocuk Felci" olduğunu belirliyor.
 
Dr. Abul, tabloyu incelemeye başladığında, çocuğun elinde tuttuğu bir kağıt ve sol omzunda tuttuğu  sopa dikkatini çekiyor. Bu sopanın bir koltuk değneği olabileceğini düşünüyor. Çünkü "Çarpık Ayak" hastalarının koltuk değneğine ihtiyaç duymadığını bildiği için heyecana kapılıyor. Hemen bilgisayarda sopanın boyunu ölçüyor. Değneği hizaladığında tam koltuk altı seviyesine geldiğini görüyor. Değnek düz değil de bir seviyeden sonra eğri duruyor. Çocuğun boynunun tam önüne gelen kısmı aşınmış ve eğrilmişti. Buraya bir bası geliyor olmalıydı. İşte bu aşınma ve eğilme, çocuğun dizi kilitlemek için, değneğini dizin hemen üzerine ve ön kısmına bastırarak kullandığını gösteriyordu. Bu  yürüme şekli "çocuk felci" hastalığının karakterine uyuyordu.


Çocuğun neden elini dizinin üstüne bastırarak yürümek yerine koltuk değneği kullandığını düşündü. Bu sorunun cevabı da çocuğun elinde tuttuğu kağıtta gizliydi. Kağıtta Latince "Da mihi elimo/sinam propter/amorem dei! (Allah aşkına bana sadaka verin!) yazıyordu. Bu kağıt o dönemde hükümetten alınan dilencilik belgesiydi. Bu belge olmadan dilenince hırsız olarak kabul edilir dilenemezdi. Belge sayesinde hem dilenme hakkını elde ediyor. Hem de koltuk değneğini dizine yaslayıp kilitleyerek yürüyünce kendisini daha aciz ve acınır durumda gösterip para alma şansını arttırıyordu. 

Doktorumuz, çalışmasını ilk olarak Türk Milli Ortopedi Kongresi'nde sunuyor. Çalışma daha sonra Op. Dr. Fettah Büyük ve Op. Dr. Adbulhamit Mısır'ın katkılarıyla bilimsel bir makale haline getiriliyor. Yazışmalar sonrası Louvre Müzesi'nden telif hakları alınıyor ve Amerika'nın ünlü tıp dergisi Clinical Orthopaedics and Related Research'de yayınlanıyor. Makale, derginin ana editörlerinin ilgisini çekiyor. Derginin, Mayıs 2018 sayısının kapağında yer alıyor. Dr. Kadir Abul ve meslektaşları şimdi, tablonun adını değiştirmek için Louvre Müzesi'ne başvuracaklar.

Op. Dr. Kadir Abul, teşhisini "Tablonun çizildiği sene 1642, çocuk felci hastalığının tanımlanması 1789 senesi. Arada 150 yıl gibi bir süre var. Ressam çiziyor ama hangi hastalığı çizdiği belli değil. Tabii bizim iddiamız çocuk felci yönünde, elimizde bunu net kanıtlayacak MRI veya EMG gibi tetkiklerimiz de yok. O yüzden tablodaki gizli ayrıntıların analizi önem kazanıyor. Bizim yaptığımız tam da bu oldu" diye açıklıyor.

Haberi önce Show TV'de gördüm. Sonra da Hürriyet Gazetesi'nde okudum. Araştırmak için baktığımda bir çok yerde haberinin yapıldığını gördüm. Çok dikkatimi çeken bir haber oldu. Belki de çocuk felci olması daha da ilgimi çekti. Gerçekten de ilginç bir haber... Her şey iyi güzel. Ancak engelli çocuğun dilenci olma ihtimali oldukça çok can sıkıcı... Engelliler dilenci değil ki... Engellilere acımak ve sadaka vermek yanlış bir davranış. Onlara maddi değil, manevi destek verilmesi gerekir. Sevgi, anlayış, empati gibi...

ALİYE YÜCEL

10 Haziran 2018 Pazar

ENGELSİZ ÜNİVERSİTELER BELLİ OLDU



"Engelsiz Erişim" ve Engelsiz Eğitim" sloganları ile yükseköğretim kurumlarındaki engelli bireylerin mekanlara, eğitsel imkanlara ve sosyokültürel faaliyetlere erişimleri konusunda farkındalık yaratmayı ve iyi uygulamaları yaygınlaştırmayı amaçlayan Yükseköğretim Kurumu, Engelsiz Eğitim Çalıştayı düzenledi. Çalıştayda, yükseköğretime kaliteli erişebilirlik bağlamında engelli öğrenciler için yapılan hizmetlerin var olan durumunu ve iyi uygulama örneklerinin ortaya konarak geleceğe dönük neler yapılabileceği ele alındı.

Engelsiz üniversiteler için; üniversite kampüslerinde ve fakültelerde engelli öğrencilerin tek başlarına, yardım almadan hareket etmeleri için engelli çalışma gurubu ile birlikte olması gereken standartlar tespit edildi. Üniversiteler, "Engelsiz Üniversite Bayrakları" ve "Engelsiz Program Nişanları" alabilmek için YÖK'e başvurdular. Engellilerin eğitme tam, etkin ve eşit katılımını sağlamak için başarılı çalışmalar yapan üniversiteler Yükseköğretim Kurulu (YÖK) tarafından tespit edildi.

Yapılan değerlendirme sonrasında ödüllendirilecek üniversiteler belirlendi. Engelsiz Üniversite Ödülleri geçtiğimiz ay YÖK'te düzenlenen törenle sahiplerini buldu. "Engelsiz Üniversite Bayrakları" 3 kategoride verildi. "Mekanda Erişebilirlik" sağlayanlara turuncu, "Eğitimde Erişilebilirlik" sağlayanlara yeşil, "Sosyokültürel Faaliyetlerde Erişilebilirlik" sağlayanlara da mavi bayrak verildi.


Açılış konuşmalarının ardından Engelsiz Üniversite Ödülleri gerçekleştirilen törenle sahiplerini buldu. "Öğrenci Dostu Yeni YÖK" olarak, engellilerin sorunlarının çözümü için teşvik edici çalışmalar ve projeler gerçekleştirmiş yükseköğretim kurumlarına "Mekanda Erişebilirlik", "Eğitimde Erişilebilirlik", ve "Sosyokültürel Faaliyetlerde Erişilebilirlik" olmak üzere 3 kategoride bayrak ödülleri ile farklı engelli gruplarına erişilebilir kılan üniversitelerin ilgili programlarına "Engelsiz Program Nişanı" verildi.

"Mekanda Erişebilirlik" sağlayanlar üniversitelere "Turuncu Bayrak" verildi. Aksaray, Altınbaş, Anadolu, Bilecik Şeyh Edebali, Boğaziçi, Bülent Ecevit, Erciyes, Hitit, İstinye, İzmir Bakırçay, Kahramanmaraş Sütçü İmam, Kırıkkale, Marmara, Mehmet Akif Eysoy, Recep Tayyip Erdoğan ve Yaşar Üniversitesi'nde bazı fakülte ve yerleşkeleri Turuncu Bayrak almaya hak almaya hak kazandı. "Eğitimde Erişilebilirlik" sağlayan üniversitelere "Yeşil Bayrak" verildi. Anadolu, Boğaziçi, Dicle, Hitit, Karamanoğlu Mehmet Bey, Marmara ve Yaşar Üniversitesi'nde bazı fakülte ve yerleşkeleri Yeşil Bayrak almaya hak kazandı.

"Sosyokültürel Faaliyetlerde Erişilebilirlik" sağlayan üniversitelere "Mavi Bayrak" verildi. Anadolu, Boğaziçi, Dicle Üniversitesi'nde bazı fakülte ve yerleşkeleri de Mavi Bayrak almaya hak almaya hak kazandı. Farklı engelli gruplarına erişilebilir kılan üniversitelerin ilgili programlarına da "Engelsiz Program Nişanı" verildi. Anadolu, Hasan Kalyoncu ve Hitit Üniversiteleri'nin bazı fakülte ve yerleşkeleri  de "Engelsiz Program Nişanı" almaya hak kazandılar.

YÖK Başkanı Prof. Dr. M. A. Yekta Saraç, törende yaptığı konuşmada bu ödüllerin nice güzel diğer çalışmaları, işbirliklerini teşvik etmesini diledi. Saraç ayrıca; ileride hangi programların hangi engel gruplarına erişilebilir olduğunun YÖK'ün kılavuzda da yer almasını hedeflediklerini vurguladı. Bu uygulama sayesinde üniversiteye gitmek isteyen engelli öğrenciler, bölüm seçimlerinin yanı sıra bu bayraklara da bakacaklar ve tercihlerini buna göre yapacaklar. Böylece engelli öğrencilerin hayatları kolaylaşmış olacak.

ALİYE YÜCEL

3 Haziran 2018 Pazar

DUYABİLEN İÇİN...



Bu hafta vizyona giren bir yerli film var. Film, birbirlerini işitme engelli sanan iki kişinin hikayesini anlatıyor. Fragmanları oldukça etkileyici. Filmin bir aşk ve dram filmi olmasının yanı sıra bir  farkındalık filmi olduğunu anlıyoruz. İşitme engellilere destek filmi olarak yapılmış... Engelli farkındalığına dikkat çeken bir film... "Deniz ve Güneş" filmini henüz seyretmedim. Ama bir engelli filmi olduğu görünce vizyona girince yazmak istedim.

Filmin yönetmeni Barış Denge, görüntü yönetmeni Feza Çaldıran, senaristi Yaşar Tolga Bozkurt. Filmin oyuncularına gelince; Şafak Pekdemir, Burak Serdar Şanal, Eylül Öztürk, Levent Özdilek, Otilia Bruma, Melissa Giz Cengiz, Yaşar Tolga Bozkurt, Yener Gürsoy, Seda Oğuz, Ayşen İnci ve Selahattin Taşdöğen. Yapımcılığını MT Film Prodüksiyon ve yürütücü yapımcılığını ATS Film Yapım yaptığı filmin müzikleri Fırat Yükselir'e ait.

Filmin konusu şöyle: Deniz (Burak Serdar Şanal), babasının isteği üzerine bir mantık evliliği yapacak ve Nurperi (Eylül Öztürk) ile evlenecektir. Evlilik öncesi Nurperi'nin yatıyla Otilia konseri için Burgazada'ya gelirler. Deniz, orada dalış yaparken Güneş'le (Şafak Pekdemir) karşılaşır. Güneş'in işitme olduğunu zanneder. Bu  nedenle onunla iletişim kurmak için işaret dilini öğrenmeye başlar. İşaret dili ile iletişim kurmaya başlarlar. Güneş de onun işitme engelli olduğunu zanneder. Birbirlerine aşık olurlar...


Filmin hikayesi bir uyarlama mı yoksa özgün mü bilemiyorum. Uyarlama değilse engelli farkındalığı adına yapılan bir filmimiz  oldu. Sinemamız için farklı bir adım... İşte bu çok önemli. Umarım herkese ulaşır. Gerçekten bir farkındalık sağlar... Bu film bize ayrıca konuşmadan da iletişim kurulabileceği anlatılıyor. Fragmanında ise Şemş-i Tebrizi'nin "Sessizlik en güzel sestir, duyabilen için..." sözleri geçiyor. Bu sözle filmde verilmek istenen kısaca özetlenmiş galiba...

İletişimsizlik en büyük sorunumuz. Ama insan isterse iletişimin bir yolunu buluyor. Filmde genç adamın sevdiği kişi için yaptığı çabadan anlıyoruz. Sevdiği kadınla iletişim için kurmak için bir çaba harcıyor ve işaret dili öğreniyor. Deniz ve Güneş her ikisi de işitme engelli değilse, peki işitme engelli kim? Filmde işitme engelli yok mu derseniz? Cevap: Evet var! Anladığımız kadarıyla Güneş'in küçük kız kardeşi işitme engelli...

Deniz ve Güneş, galada işitme engelliler için alt yazı ile gösterime sunulmuş. Böylece filmin  işitme engellilere de ulaşması sağlanmış. Filmin başrol oyuncuları ile yapılan röportajlarda hemen hepsi işitme engelliler için farkındalığa değinmişler. Tanıtımlarda da hep buna dikkat çekilmiş. Engelli farkındalığı verilmek istenen bu filmde; konu nasıl işlemiş ve konuya ne kadar yer verilmiş merak ediyorum. Ancak seyretmeden anlayamayız.


ALİYE YÜCEL