> Engeloji

Translate

10 Kasım 2013 Pazar

HANDE YENER SAKAT MI?


Hande Yener'i bilirsiniz... Tanırsınız... Ama belli ki o bizi, yani engellileri hiç bilmiyor, iyi tanımıyor! Tanısa bu saçma kelimeler ağzından çıkar mıydı? "Kör müyüm? Topal mıyım? Sakat mıyım? Yaşlı mıyım yaaa? Tabi ki sevgilim var..." Şarkıcı Hande Yener'in "Sevgiliniz var mı?" sorusuna hiç çekinmeden, rahatlıkla verdiği cevap işte bu...

Magazin muhabirlerinin sıkça sorduğu bir sorudur: " Hayatınızda biri var mı? Sevgiliniz var mı? " Bu soru geçenlerde Hande Yener'e de sorulmuş...  O da bu soruyu "Evet var", "Hayır yok" diye cevap vermek yerine ilginç ve saçma bir açıklamayla cevapladı. "Sakat mıyım? Kör müyüm? Topal mıyım? Yaşlı mıyım yaaa? Tabi ki sevgilim var..." Tesadüfen gördüm, duyunca da çok şaşırdım, inanamadım.

Anlıyoruz ki Hande Yener'e göre; kör, topal, sakat, yaşlı olanların sevmeye ve  sevilmeye hakkı yok. Bunu söyleyen yeni yetme şarkıcılardan biri olsa; hiç üzerinde durmaz, gülüp geçerdim. Ancak bu yaşta, üstelik boyunca bir çocuğu olan bir kadın söyleyince, insan ister istemez çok şaşırıyor ve üzerinde de düşünüyor. Çok garip... Hiç engelli bir çift görmedi mi? Oysa pek çok örneği var...

Kör, topal, sakat birinin sevgilisi olamaz! Böyle biri kimseyi sevemez, kimse de onu sevemez... Sevmek ve sevilmek için genç, güzel, elinin ayağının düzgün olması gerekir! Engelinle baş edebilirsin, pek çok işi başarabilirsin. Ama birini sevip, sevilemezsin. Neden? Engellisin! Hande Yener böyle biliyor... Ama çok yanlış biliyor. Engelli olmak sevmeye, sevilmeye engel olabilir mi? Sevmek kalp, beyin ve ruh işi değil mi? Peki kendisi bundan sonra engelli olsa sevip, sevilmeyecek mi?


Bu cevap engelliler üzerindeki bir yargıyı ortaya koymuş oluyor. Engelliye toplumumuzda nasıl bakıldığını gösteriyor. Evet pek çok kişi böyle düşünüyor. Hande Yener bunu açıkça dillendiriyor. Engelliler toplumda normal dışı olarak algılanmış ve medyada da genellikle böyle sunulmuştur. Gördüğümüz baskın görüntüler, engellilerin başarısız ve trajik bir yaşam sürdükleri… Normal olmanın ve normal bir hayat sürdürmenin “engelli olmamaktan” geçtiği!

Ülkemizde maalesef engellilerle ilgili algılama ve tanımlama yanlışlığı yaşanıyor. Genelde normal insanlar (!) engellileri, korku, acıma ya da Hande Yener gibi küçümseme unsuru olarak görebiliyor. Maalesef engelliye böyle bakıldığı sürece onların hayatı zorlaşıyor. Onlar günlük hayatta yaşadığı her türlü engelin üstesinden gelebiliyor. Ama toplumun bu yanlış bakışı engellilerin hayatını çok güçleştiriyor.

Engelliler pozitif ya da negatif ayrımcılık yapılmadan, olduğu gibi kabullenilemez mi? Hande Yener ve onun gibi düşünenler; eksik sandıkları, eksik saydıkları insanlara tam bakamaz mı? Engellileri küçük düşüren ve rencide sözlerden kaçınmak çok mu zor? Belki de sakat, kör, topal olanların değil; Hande Yener ve onun gibi düşünenlerin sevmeye, sevilmeye hakları olmamalı...


ALİYE YÜCEL

3 Kasım 2013 Pazar

"BENİM DÜNYAM" AMA BEN İZLEYEMİYORUM!


Uğur Yücel’in yönettiği; başrollerini Uğur Yücel, Beren Saat ve Ayça Bingöl'ün paylaştığı Benim Dünyam filmi gösterime girdi. Girdi girmesine de filmle ilgili olumlu ve olumsuz pek çok eleştiri de başladı. Filmin bir uyarlama olması, başrol oyuncularının başarısı gibi... Ama bence en önemli eleştiri; işitme engelliler için altyazı ve görme engelliler için sesli betimleme uygulamasının olmamasıydı.

Benim Dünyam, Hint yapımı Black filminin uyarlaması... Black, Helen Keller’ın hayat hikayesini anlatan 2005 yapımı bir Bollywood filmi... Dünyaca ünlü Amerikalı pedagog Helen Keller hem görme, hem işitme ve hem de konuşma engelliydi. Örnek hayatı, mücadelesi ve başardıkları onu efsaneleştirdi. Benim Dünyam filminde Beren Saat, filmde görme ve işitme engelli Helen Keller'ı canlandırıyor...

İki yaşında bir hastalık sonucu görme, işitme ve engelli olan Ela (Beren Saat) insanlarla iletişim kurmak istiyor, kuramıyor. Bu onu sinirli ve saldırgan yapıyor. Bu yüzden ailesi kızlarını eğitmesi için bir öğretmen buluyor. Mahir Hoca (Uğur Yücel) Ela'nın  kontrolsüz davranışlarının insanlarla iletişim kurmasıyla düzeleceğine inanıyor ve hemen bu yönde çalışmaya başlıyor. Ela; okumayı, yazmayı, iletişim kurmayı, kısaca hayatı Mahir Hoca sayesinde öğreniyor…


Benim Dünyam, konusu itibariyle herkesin ilgisini çekecek olsa da engellilere, özellikle de görme ve işitme engellilere hitap edecek bir film... Ancak işitme engelliler için altyazı, görme engelliler için sesli betimleme uygulaması yok. Yapımcı firma sesli betimleme ve alt yazı olmamasının sebebini maliyet getirmesi ve zaman yetersizliği olarak ileri sürmüş... Bu kadar saçma iki bahane olabilir mi? Film engelli dünyasını anlatıyordu. Bu nedenle filme başlarken bunlar düşünülmeliydi. Üstelik alt yazı ve sesli betimleme uygulamaları, çok fazla maliyet yüklemez...

Engelli olmayanlara engellilerin dünyasını anlatması ve onların neler yapacağını göstermesi açısından çok başarılı bir film... Ama keşke görme ve işitme engellilere de ulaşabilseydi. Engellileri yüreklendirecek, umut kaynağı olacak ve özgüven sağlayacak bir filmi, bir takım bahanelerle onlardan uzak tutmak ne büyük bir yanlış... Nasıl bir duyarsızlık... Benim Dünyam ama ben izleyemiyorum!

Görme ve işitme engelliler, Benim Dünyam filmini daha sonra yapılacak betimleme ve altyazıyla izleyecekler. Ancak vizyona girdiğinde bir sinema salonuna gidip, koltuğa oturup izlemeliydiler. Bu imkansız bir şey değildi... Her film için sesli betimleme ve altyazı gerekli iken, görme ve işitme engelli birinin hayatını anlatan bir film bir yapar da engellileri nasıl düşünmezsiniz? Bir film yaparsınız da hedef kitlesine ulaşmasını nasıl istemezsiniz? İşte bunu anlamak çok zor...

ALİYE YÜCEL

İlgili Yazılar:

http://aliyeyucel.blogspot.com/2012/04/helen-kellerin-sessiz-ve-karanlik.html

http://aliyeyucel.blogspot.com/2013/06/black-mi-siyah-mi.html

27 Ekim 2013 Pazar

ERİŞİLEBİLİRLİK...



Ülkemizde erişebilirlik tam anlamıyla anlaşılmış ve aşılmış değil! Maalesef pek çok bilinmeyen ve anlaşılmayan yönleri bulunuyor. Her engel grubunun farklı bir erişebilirlik sorunu var. Oysa engelli kimselerin toplumsal hayata katılmaları için erişilebilirlik şart... Aksi takdirde başkalarına muhtaç olmadan evlerinden çıkıp sosyal hayata katılmaları çok güç...

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Engelli ve Yaşlı Hizmetleri Genel Müdürlüğü çok gerekli iki "Erişilebilirlik Bilgilendirme Filmi" hazırladı. Bunun amacı engellilerin toplumsal yaşama eşit olarak katılabilmeleri adına, yapılı çevrenin engelsiz hale getirilmesi için sorumluluğu bulunanlara neler yapacaklarını anlatmaktı. Filmin biri iç mekanlar, biri de dış mekanlar için...

20 Temmuz 2013 tarihinde 28713 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan ve yürürlüğe giren "Erişilebilirlik ve Demetleme Yönetmeliği" göre hayata geçecek "Erişilebilirlik İzleme ve Denetleme Komisyonları" erişilebilirlik tedbirlerinin alınıp alınmadığının takip ve denetimi başlayacak... Takip ve denetimi yapılacak yerler şunlar:
Resmi binalar ve ibadet yerleri,
Özel eğitim, özel sağlık tesisleri,
Sinema, tiyatro, opera, müze, kütüphane, konferans salonu gibi kültürel binalar,
Gazino düğün salonu gibi eğlence yapıları,
Otel, özel yurt, iş hanı, büro, pasaj, çarşı, alışveriş merkezleri gibi ticari yapılar,
Spor tesisleri, yüzme havuzu, genel otopark ve buna benzer umuma ait binalar,
Mevcut tüm yol, kaldırım, yaya geçidi, açık ve yeşil alanlar, spor alanları ve benzeri sosyal ve kültürel alt yapı alanları,
Toplu taşıma araçları.


Şehirlerdeki pek çok kamuya açık yerlerin mimari planları engelsiz insanlar düşünülerek yapılmış… Sinema, tiyatro, alışveriş merkezleri, restoran gibi yerlerde rampa ve asansör yok. Aslında kamu binaların da bile rampa ve asansör yok. Binalardaki koridor, merdiven, rampa, asansör, tuvalet ölçülerinin ve zeminin bir kez daha gözden geçirilmesi, konuya gerekli hassasiyetin gösterilmesi ve düzenlemelerin mutlaka yapılması gerekiyor.

Erişilebilirlik için sadece rampa ve asansör yapmakla iş bitmiyor.... Dikkat edilecek pek çok ayrıntı var. Örneğin; otoparkta engelli araçları için ayrılan yer için bile, kullanan sürücünün tekerlekli sandalyesine rahatça inip binebilmesi için uygun alan olmalı... Hazırlanan filmlerde iç ve dış mekanlarda  erişilebilirliğin sağlanması için gerekli her şey tüm detaylarıyla anlatılıyor.

Engelli ve Yaşlı Hizmetleri Genel Müdürlüğü; kamuya açık binalar, tüm açık alanlar ve ulaşım araçlarının engelliler tarafından rahatlıkla kullanılmaları için erişilebilir bir çevre hedefliyor. Hazırlanan "Erişilebilirlik Bilgilendirme Filmi" ve "Açık Alanlar ve Binalar Erişilebilirlik Tespit Formları" ile kurum ve kuruluşlar erişilebilirlik konusundaki yapılacak tüm düzenlemelerin nasıl olması gerektiğini  öğrenebilirler... Umarız yetkili kişiler durumun hassasiyetini anlayacaklar... Sonra da olması gerekenleri yapacaklardır. Unutmayalım erişilebilirlik herkes içindir...

ALİYE YÜCEL

20 Ekim 2013 Pazar

GÖRME ENGELLİ AKUPUNKTURİST


Akupunktur, 3000 yıllık bir geçmişe sahip bir tedavi etme sanatıdır. Bilindiği gibi insanın bedeninin belirli noktalarına iğneler batırılmasıyla uygulanır. Bunu yapan kimsenin ehil ve çok dikkatli olması gerektiğini yazmaya gerek var mı bilmiyorum. Peki bunu görme engelli birini yapması çok ilginç değil mi? Evet görme engelliler bu konuda çok başarılı... İlk görme engelli akupunkturist (akupunktur uzmanı) Waichi Sugiyama isimli bir Japon.

Waichi Sugiyama, ilk görme engelli akupunktur uzmanı olmasının yanı sıra, günümüzde kullanılan ve iğne ile yapılan akupunturu 16. yüzyıl ortalarında ilk bulan kişidir. Waichi Sugiyama, 18 yaşında iken akupunkturist olmaya karar veriyor. Dönemin en ünlü üstadı Takuchi Yamaseyi'den beş yıl ders alıyor. Fakat hocası onda ilerleme göremiyor ve umduğunu bulamıyor. Onun başarılı bir akupunkturist olamayacağını söylüyor. Böylece Waichi Sugiyama onun yanından ayrılıyor...

Sugiyama, sıkıntılı bir dönemden sonra ilahi bir ilham beklemek için, bir yeraltı mağarasına kapanıyor. Orada aç kalarak üç hafta dua ediyor. Üç haftanın sonunda beklemekten vazgeçiyor. Mağaradan dışarı çıkarken ayağı tökezliyor ve düşüyor. Düştüğü yerde bir çam ağacının iğnesi bacağına batıyor. Birden çam ağacı iğnelerinin daha az acı verdiğini fark ediyor. O güne kadar akupunktur bambu kamışıyla yapılırken, Sugiyama çam ağacının iğneleriyle yapmaya başlıyor.


Böylece bu farklı yöntem sayesinde çok başarılı bir akupunktur uzmanı oluyor. Döneminin shogunu Tsunoyoshi Tokugawa ciddi bir hastalığa yakalanıyor. Sugiyama, Tokugawa'yı iyileştirince, shogun ona bir arazi bağışlıyor. Bu arazinin üzerine görme engelliler için bir okul inşa ediyor. Waichi Sugiyama, Japonya'da 45 görme engelli akupunktur okulunun kurulmasını sağlıyor. 84 yaşında ölen, Waichi Sugiyama'nın hayat hikayesi tıbbi tarihi metinlerde yer almıştır.

Bugün Japonya'da akupunkturistlerin % 30'u görme engelli... Japonya'da akupunktur okullarında üç yıl eğitim veriliyor. Okula başlamak isteyen herkes görme engelli olsa da olmasa da bir testten geçiriliyor. Görme engellilerin eğitiminin farkı Braille alfabesiyle olması ve özel uygulama metotlarının kullanılmasıdır. 

Engellilerin de yeteneği olduğuna inanıp, onlara fırsat verilmesi gerekiyor. Japonlar işte bunu yapmış... Akupunktur gibi yapılması özen ve dikkat isteyen bir alanda bile buna imkan sağlamışlar... Hem de 16. yüzyılda... Profesyonel bir alanda önemli olan işini iyi yapmaktır. Engelli olmak yada olmamak önemli değildir. Bu tür gereksiz sınırlandırmalardan uzak durmak gerekir. Yıl olmuş neredeyse 2014, biz hala engelliye nasıl bakıyor ve onu nasıl görüyoruz!


ALİYE YÜCEL

13 Ekim 2013 Pazar

KAFALARDA İŞARET DİLİ!


Okan Bayülgen'in programlarını seyredenler işitme engelliler için işaret dili ile tercüme yaptırdığını bilirler... Program sırasında tüm konuşmalar işaret dili bilen bir tercüman tarafından işitme engelliler için anında çevriliyor. Bu çok önemli uygulamanın yeteri kadar duyulduğunu sanmıyorum. Eminim pek çok kişi program yayınlanırken görmüştür. Bu uygulamanın olduğuna dair çok az haber gördüm. Oysa medyada daha fazla yer alması, duyurulması ve takdir edilmesi gerekiyordu.

Başarılı televizyoncu, geçen yılın Şubat ayından bu yana hazırlayıp sunduğu programlarda işaret dili çevirmeni bulunduruyor. Bu yıl da Show TV'de üç gece program yapan Okan Bayülgen; Muhallebi Kafa, Çıplak Kafa ve Makina Kafa programlarında yine işaret dili ile tercüme yaptırıyor. Ekranın sağ alt köşesinde işaret dili tercümanı bulunuyor.  Böylece programlarını işitme engelliler de izleyebiliyor. İşitme engellilerin bunca kanal ve program arasında hiç olmazsa takip edebildikleri bir program oluyor.

Programlarda iki işaret dili tercümanı var. Uzun süren programları dönüşümlü olarak işitme engelliler için işaret diliyle anlatıyorlar. Onlarla yapılan bir röportajdan, her ikisinin de ailesinde işitme engelli olduğunu ve bu yüzden sular seller gibi işaret dili konuştuklarını öğrenmiştim. Yaptıkları çevirilerde öyle içten ve samimiler ki, yaptıkları bu işi ne kadar sevdiklerini hissedebiliyor insan...


Okan Bayülgen'in programları entelektüel düzeyi çok yüksek programlar... Bu yüzden çevirmenlerin yaptıkları iş oldukça zor. Seyrederken bazı kelimeleri duyunca bunu nasıl çevirebildi, nasıl anlatabildi diye düşünüyorum. Özellikle de soyut ve felsefi kavramları... Ama onlar her şeyi anlatmanın bir yolunu buluyor. Hatta şarkı sözlerini bile çeviriyorlar...

Televizyon hayatımızın vazgeçilmezi...  Bunun aksini söyleyemeyiz. Ancak işitme engeliniz varsa bundan mahrum kalıyorsunuz. İşitme engellilerin sayısı yüz binlerle ifade ediliyor. Peki işitme engellilerin izleyebileceği kaç program var? Televizyonla onlar arasında neden engel var? Onları bu kadar önemli bir iletişim aracından mahrum etmek doğru mu? Hiç olmazsa her kanal işitme engellilere uygun bir kaç program yapamaz mı? Televizyon seyretmek onlarında hakkı değil mi?

Bu nedenle Okan Bayülgen'in yaptığı programlarda işaret dili bilen tercüman bulundurması çok çok önemli... Programlarında zaman zaman engelli sorunlarını ele alan Bayülgen bu alandaki eksikliği görmüş olmalı ki programlarında işitme engellilere de seslenmek için bu yöntemi uyguluyor. Geçen yıl başlatılan bu uygulama diğer kanallar ve programlara örnek olur diye düşünmüştüm. Ama maalesef bunu yapan olmadı. İşitme engelliler için yapılan programların artması dileğiyle...


ALİYE YÜCEL

6 Ekim 2013 Pazar

BAKANLAR DA AĞLAR



Ağlamak bir duygu paylaşımıdır.  Bazen üzüntüden, bazen söylenecek söz kalmadığından, bazen bir şeylerin içini acıtmasından, bazen çaresizlikten, bazense sevinçten ağlanır... Biliyoruz ki ağlamak sadece gözyaşı dökmek değildir. İnsanın içini boşaltmasının bir yoludur. Bazen bir başkasının yanında yapılınca ayıp sayılır ya da yanlış anlaşılabilir... Ancak elde değildir. Birden akıverir...

Ağlamak insana özgü normal bir durum... Ancak bakanlar ağlayınca haber oluyor... Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım ile Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin'in bir sosyal sorumluluk projesinde, göz yaşlarına engel olamayıp ağlaması medyada geniş yer aldı. Her iki bakanı ağlatan ise işitme engelli iki çocuğun düeti ve slayt gösterisiydi.

Haberi televizyondan ve bir kaç farklı kanaldan izleme şansım oldu. Bakanların ağlamasıyla dikkat çeken; bu ağlamalar olmasa belki de haberdar olamayacağımız projeden de bahsetmek gerekir. Proje gerçekten çok önemli bir sosyal sorumluluk projesi... İki bakanlık bir araya gelerek "Ulaşımda, İletişimde Hayatın İçerisinde Ben de Varım" isimli istihdam projesini hayata geçirdi. İletişim ve GSM firmaları da bu projeye destek veriyordu. Bu proje kapsamında "Sessizliğe Kulak Vermek" etkinliği düzenlendi.


Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı ile Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı tarafından yürütülen proje kapsamında işitme engellilerin istihdamına yönelik "Sessizliğe Kulak Vermek" etkinliği Ankara'da yapıldı. Engellilerin hazırladığı programı başta Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım ile Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin olmak üzere çok sayıda davetli izledi.

"Sessizliğe Kulak Vermek" etkinliğinde işitme ve konuşma engelli Naz ve Tufan sahneye çıktı. İki çocuk "Bana Bir Masal Anlat Baba" şarkısının sözlerini işaret dili ile seslendirdi. Çocuklar elleriyle şarkıyı söylerken, bu sessiz düet Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin ile birlikte protokolde bulunan bir çok kişiye duygusal anlar yaşattı... Çoğu göz yaşlarını tutamadı. Daha sonra engelli çocukların hayatlarından kesitlerin bulunduğu slayt ekranlara gelince, bu kez sessiz düette iyice dolan Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım da ağlamaya başladı.

Programın sonunda her iki bakan da çocuklara sarılarak, onları kutladı. Binali Yıldırım konuşmasında ağlamasına değinerek "Biz de insanız. Ağlamasını unutan, göz pınarları kurumuş insanlar; topluma, ülkelerine bir şey veremezler..." diyerek bu ağlamanın merhametten geldiğini ve yürekten süzülüp aktığını çok güzel anlattı. Ağlamak insani bir davranış, bakanlar da ağlar...

ALİYE YÜCEL 

29 Eylül 2013 Pazar

KONU "TOPAL ÖYKÜLER" OLUNCA...


Yazarının yakın bir arkadaşım olması sebebiyle ayrı bir merak ile okudum Topal Öyküler’i… Kitapta bedensel engellilerin başından geçen ilginç hatıralar yer alıyor. Kimi güldürüyor, kimi hüzünlendiriyor. Ama hepsi de düşündürüyor! Konu Topal Öyküler olunca çok tanıdık cümleye, olaya ve duyguya rastladım. Okuduklarım; bana yaşadığım ve pek çok engellinin de yaşadığını tahmin ettiğim durumları hatırlattı.

Topal Öyküler kitabının yazarı Ayhan Bahçeli, küçük yaşta geçirdiği ateşli bir hastalık sonucu bedensel engelli olmuş ve kol değnekleriyle yürüyor. Yıllardır tekerlekli sandalye basketbolu oynayan milli bir basketbolcu...  Evli ve bir çocuk babası olan Bahçeli,  halen bir kamu kuruluşunda yönetici olarak çalışıyor.  Engellilerle ilgili sivil toplum kuruluşlarında çalışmalar yapıyor ve engellileri çok iyi tanıyor. Kitabında da bir çok engellinin hayatından kesitler anlatıyor.

İlmek Yayınları’ndan çıkan Topal Öyküler; parlak kırmızı renkli kapağıyla çok güzel bir kitap... Kapakların kitapları sevdirmekte çok etkili olduğunu düşünür ve bu yüzden kitap kapaklarını çok önemserim. Topal Öyküler,  nesne olarak da beğenilecek ve sevilecek bir kitap... İnanıyorum ki Topal Öyküler'i kitapçıda, kitap vitrininde görseniz eliniz gidiverir ve almak istersiniz.


Kitabın arka yüzünde “Bu kitap, toplumda tam olarak adını alamamış, çok bilindik, çok tanıdık ve yıllarca hep yanlış tanıtılmış, farklı insanların ve bu farklı insanlarla birlikte yaşayan insanların “kimi zaman mizah kimi zaman düşündüren kimi zaman da hüzünlendiren yaşanmış öykülerini” anlatıyor…” yazıyor. “Neler Dediler?” bölümünde; Beşiktaş Spor Kulübü Fahri Başkanı Süleyman Seba, Televizyon Programcısı ve Yazar Kenan Işık ve Kaliteli Yaşam Danışmanı Dr. Haluk Saçaklı'nın kitap hakkında görüşleri yer alıyor.

Kitapta anlatılan kısa hikayelerin bazısı yazarın başından geçmiş, bazılarını da çevresindeki kendi gibi bedensel engelli olanlardan dinlemiş. Hepsi de gerçek yaşanmış öyküler... Topal Öyküler'de anlatılanlardan anlıyoruz ki; toplum engelliyi tanımıyor, onlara nasıl davranacağını bilmiyor. Bu nedenle kitap bir rehber olma özelliğini de taşıyor. Böylece okuyucu engellinin araba kullandığını, spor yaptığını, evlendiğini, siyasette var olduğunu öğreniyor.

Kısa kısa yaşanmış hikayelerden oluşan kitapta toplumun engelliye bakışını görüyoruz. Engellilere bakışımız çok önemli... Hem görmek amacıyla bakışımız, hem de bakış açımız... Engelliye yanlış baktığımız sürece onların hayatını zorlaştırıyoruz. Onlar günlük hayatta yaşadığı her türlü zorluğun üstesinden gelebiliyor. Ama toplumun bu bakışı engellilerin hayatını zorlaştırıyor.

Düşünün bir kolunuz veya bacağınız yok ya da koltuk değneği ile yürüyorsunuz. Biri size çok dikkatli, meraklı ya da alaycı bir şekilde bakıyor. Ne hissedersiniz? Görme engelliler galiba daha şanslı... Çünkü onlar bu bakışları görmüyor! Fiziki görünümün bu kadar önem taşıdığı dünyamızda bedensel engellinin neler yaşadığını bu kitap sayesinde öğreniyorsunuz.

ALİYE YÜCEL