> Engeloji

Translate

23 Temmuz 2017 Pazar

GÜZEL MÜCADELE


Onunla ilgili haberleri okuyunca etkilenmiş ve sosyal medyadan takip etmeye başlamıştım. Çok güzel bir kadın ve fotoğrafları çok etkileyici... Gören herkes bana hak verecektir. Jordan Bone'den bahsediyorum. Tekerlekli sandalyede hayatını sürdüren güzellik ve moda bloggerinden... İngiltere'de yaşayan genç kadının sosyal medyada binlerce takipçisi var. Hayat hikayesi ise insana ilham verecek kadar ilginç...

Şimdi 27 yaşında olan Jordan Bone, 15 yaşında bir iken bir trafik kazası geçiriyor. Kaza sonucu boynunda zedelenme meydana geliyor ve göğsünden aşağısı felç oluyor. Bu yüzden ellerini, kollarını, bacaklarını kullanamıyor. Bir daha yürüyemeyeceğini ve hep sırt üstü yatacağını öğreniyor. Yapılacak ameliyat onu daha da kötü hale getirebileceği bile bile tedavi olmayı kabul ediyor. Risk dolu bir operasyon geçiriyor. Aylarca hastanede kalıyor. O günden sonra hayatını tekerlekli sandalyede sürdürüyor.

Bone, kazadan sonra çok büyük bir üzüntü duymuş ve iki yıl boyunca depresyona girmiş. Hayatının onu nereye götüreceğini bilememiş... Çok genç yaşta engelli olduğu için bu durumda olması çok normal. Yürüyebilirken birden tekerlekli sandalyede olmak, kolaylıkla yaptığı şeyleri yapamamak herkes için zordur. Ancak o bu durumdan güçlenerek çıkıyor. Kendi durumunda olan kişilere yardımcı ve örnek olacağını umduğunu videolar hazırlamaya ve bunları sosyal medyada paylaşmaya başlamış...


Makyajını nasıl yaptığını soranlar için hazırladığı videolar milyonlarca kişi tarafından seyredilmiş. Şimdi; güzellik, motivasyon, moda ve yaşam tarzı konusunda ünlü bir blogger... Ayrıca, ünlü markaların sosyal medyadaki reklam yüzü olmuş. Yaşadıklarının anlattığı Benim Güzel Mücadelem (My Beautiful Struggle) isimli bir kitap yazmış... Kitabı daha ilk günden tükenmiş... Umarım Türkçeye de tercüme edilir.

Belki omuriliği tedavi olabilecek ya da bir çift biyonik bacakla yürüyebilecek. Ancak o bunlara bağlanıp, bunları düşünerek yaşamak istemiyor. Hayatına istediği gibi devam ediyor. "Şu anda hayatımda yaptığım şeyler, felçli olmasam da yapacağım şeyler... Çünkü her zaman makyaj yapmayı ve yazmayı çok sevdim..." diyor. Bu da bize engelli olup, tekerlekli sandalyede olmanın hayatı sürdürmek için engel olmadığını gösteriyor.

Paylaştıkları, söyledikleri, yazdıkları öyle yaşama sevinci dolu ki... Onun dış güzelliğin altında yatan bir iç güç olduğunu anlıyorsunuz. Tekerlekli sandalyedeki kız olmanın ötesine geçmiş. Vücudu engelli olsa da ruhu değil... O kazada çok şey kaybetse de kararlılıkla hayatın zorluklarını yenmiş. Jordan Bone, kendine inanarak, tüm umutlarının bittiği bir anda hayata tutunmuş... Engelliliğin ötesine geçen bir umudun olduğunu fark etmiş ve büyük zorlukların üstesinden gelmiş... Bize de "Mesajım şu şekildedir: Kendinize güvenin ve başaracaksınız" diyor. Güzel mücadelesi herkese örnek  oluyor.

ALİYE YÜCEL

16 Temmuz 2017 Pazar

UMUDA TUTUNMAK


Bazı insanları yıllar öncesinden tanıyor gibisinizdir ya... Ayşe Kadıoğlu Yıldız, öyledir benim için... Onu uzun yıllardır tanıyorum gibi hissediyorum. Sanki onunla saatlerce dertleşmiş, pek çok şey paylaşmış gibiyim. Oysa ki hiç yüz yüze görüşmedik. Halbuki hakkında çok az şey biliyorum. Sadece sosyal medyadan arkadaşım. Blogumdaki yazılarımı okur. Beğenilerini söyler, beni mutlu ederdi. Ben de onun şiirlerini okurdum... Arada da birbirimize nasıl olduğumuzu sorardık...

Bir kitabının çıktığını öğrendiğimde çok sevindim. Yazdıklarını çok merak ettim. Böylece onu biraz daha tanıyabilecektim. Kitabı "Umuda Tutunmak" geçtiğimiz hafta elime geçti. Kitabında yakalandığı kanser hastalığını, hastalıkla gelen tedavi sürecini ve anılarını anlatıyordu. Merakla okumaya başladım. Okudukça ne çok ortak his ve düşünce gördüm. Ne tanıdık cümleler... Oysa yaşadıklarımız çok farklı şeylerdi... Okurken bazen onun yazdıklarından yola çıkarak bir çay eşliğinde kendi hikayemi ona anlatma ihtiyacı duydum. Sanki beni çok iyi anlayacakmış gibi hissettim.

Ayşe Kadıoğlu Yıldız, bir Karadeniz kadını... Ne kadar da doğal, ne kadar da içten anlatmış kendini ve yaşadıklarını... Çok sade ve çok etkileyici cümlelerle... Umuda Tutunmak, hiç sıkılmadan ilgiyle okunacak bir kitap... Bir sonraki cümlede, bir sonraki sayfada, bir sonraki bölümde neler yazdığını merak ederek okuyorsunuz. Okudukça duygudan duyguya geçiyorsunuz. Kitaptan; bazen bir roman, bazen bir hikaye, bazen bir şiir tadı alıyorsunuz.


Umuda Tutunmak; arkadaşlık, dostluk, aile, anne olmak, evlat olmak, eş olmak, kardeş olmak kavramlarını çok ilginç örneklerle yüzünüze çarpıyor. Ayşe, hastanede yaşadığı olayları, kemoterapi ve radyoterapi süreçlerini öyle içten anlatmış ki, okurken sanki yanındasınız ve onu izliyor gibi oluyorsunuz. Ancak; hasta, hastalık gibi olumsuz kavramlar onun diliyle umuda çevriliyor.

Yazdıklarını okurken hastalığı süresinde ona hiç destek olamadığım için üzüldüm. İnsan; mutsuz ve çaresiz olduğunda hiç ummadığı birinden, hiç ummadığı bir cümle ile hayata tutunabiliyor. Belki böyle bir cümleyi ona söyleyebilirdim. İşte bunu söyleyememek beni üzdü. Bir üzüntüyü de; kitabın sonunda ona yazılmış yazıları gördüğüm zaman yaşadım. Benden de bir yazı istemişti. Onun kitabında yer alacağını bilemedim. Aslında zaman ve durumum istediğim gibi bir şey yazmama engel oldu. Ama bir kaç cümle olsa da yazamadığıma çok üzüldüm.

Bir gün bir yazışmamızda bana hastalığından bahsetmişti. O an hastalığının türünü bile bilmeden yeneceğini düşünmüştüm. Ve yanılmadım. Çok şükür ki hastalığını yendi. Derler ki dertlerde ayrı ayrıdır. Parmak izleri gibi... Evet bazen hastalık aynı olsa da kişiye getirdiği ve ondan götürdüğü şeyler farklı olabiliyor. Ancak onun anlattıklarından herkesin alacağı şeyler olacak. Yazdıklarıyla sadece kanser hastalarına değil, başka süreğen hastalığı olanlara, engellilere hatta hiç hastalığı olmayanlara bile güç verecek... Tutunduğu umut herkese umut olacak...

ALİYE YÜCEL


9 Temmuz 2017 Pazar

KÖTÜ SÖZ SAHİBİNİNDİR


Şarkıcı Çılgın Sedat'ın (Sedat Kapurtu) engelli oğluna sosyal medyadan yapılan hakareti duymayan kaldı mı bilmem? Buraya yazmaya utanacağım kadar ağır bir hakaret... İnsanın aklından bile geçirmeye, diyelim ki bunu düşündü, çevresindeki en yakın kişiye bile söylemeye utanacağı bir şeyi, hiç çekinmeden sosyal medyada paylaşmış. Bir insan bunu nasıl yapar? Bir insan bu kadar vicdansız olabilir mi? Anlamak çok zor.

Tahmin ettiğim kadarıyla bunu yapan şahsın Çılgın Sedat ile alıp veremediği bir şeyler olmalı... Şarkıcının canını yakmak istemiş... İstemiş ki böyle insanlık dışı, utanç verici şeyler yazmış... Diyelim ki bir sebepten Çılgın Sedat'a kötü bir şeyler yazmak istedin. İyi de bu bir çocuk üzerinden neden yapılır ki? Üstelik yazılan o iğrenç hakaretlerin ne olduğunu bile anlayamayacak bir masum üzerinden... İşte bunu insanın aklı almıyor. Ama biliyoruz ki kötü söz sahibinindir

Sedat Kapurtu, küçük yaşta beyin felci geçirip engelli hale gelen oğluna  yapılan bu hakaret karşısında sessiz kalmadı. Çok üzülen baba, "Bedeli, sonu nereye varırsa varsın bu işin peşini bırakmayacağım. Reklam yapıyor diyen zihniyet dahil, aileme özellikle hiçbir şeyden haberi olmayan masum kuzuma dillerini uzatanların adalet cezasını verecek" diyerek Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı'na suç duyurusunda bulundu. Konuyu yargıya taşıdı.


Çılgın Sedat'ın oğluna yapılan bu hakaret kamuoyunu da çok etkiledi. Okuyan, duyan herkes büyük tepki gösterdi. Sosyal medya kullanıcıları yazdıklarıyla şarkıcıya destek verdi. Twitter'da paylaşılan "Siraçlar Melektir Dokunmayın" hashtag'i kısa sürede Trend Topic oldu. Herkes kınadı. Zaten buna tepki göstermemek mümkün olabilir mi? Aklı başında herkes bunun ne kadar yanlış, ne kadar insanlık dışı olduğunu idrak eder ve tepki gösterir.

Engelli bir yavruya bunu yazan kişiyi çok merak ediyorum. Nasıl bir zihniyete sahip? Peki onun yarın ne olacağı, çocuğu, torunu ya da bir yakınının başına ne geleceği belli mi? Ne olacağını kim bilebilir? Kendi başına gelmeyeceğinin bir garantisi var mı? Yazarken hiç mi düşünmez, hiç mi korkmaz? Umarım en kısa zamanda bulunur. Bulununca bir ceza alır. Ama düşünüyorum da, bu yapılanın cezası; ne para cezası olmalı, ne de hapis... Her ikisi de yeterli olmaz. "Peki ne olabilir? Cezası ne olmalı?" derseniz. Bunu bilemem! Ancak Allah bilir!

Bu konu ile ilgili gerek yapılan haberlerde, gerekse sosyal medyada bir çok şey duydum, okudum. Ancak beni en çok etkileyen Çılgın Sedat'ın eşi Özlem Kapurtu'nun sözleri oldu. Özlem Hanım, telefonla katıldığı bir televizyon programında yapılan bu hakaretle ilgili olarak "Biz oğlumuzu çok seviyoruz. Onun durumuyla ve zorluklarıyla baş edebiliyoruz. Ancak işte bu bakış açısı bizi çok üzüyor, etkiliyor..." dedi. Gerçekten engelli ya da engelli yakını için en zor durumda işte budur. Engellerle baş edebilirsin, her türlü zorluğun üstesinden gelebilirsin. Durumunu kabullenebilirsin. Ancak çevrenin bu olumsuz bakışını ve ön yargıyı yok etmek, onun üstesinden gelmek çok zordur.

ALİYE YÜCEL

2 Temmuz 2017 Pazar

AVRUPA'NIN EN BÜYÜĞÜ


23. Avrupa Tekerlekli Sandalye Basketbol Şampiyonası, geçtiğimiz günlerde İspanya'nın Tenerife kentinde yapıldı. Türkiye Erkek Milli Takımı yarı finalde Almanya ile karşılaştı. Takımımız başa baş geçen maçı 68-64 kazanarak finale yükseldi. Finalde ise Büyük Britanya'ya rakip oldu. Finalde, Büyük Britanya'yı 76-69 yenerek Avrupa Şampiyonu oldu.

 23. Avrupa Tekerlekli Sandalye Basketbol Şampiyonası'nda şampiyon olan takımımız daha önce tam üç kez finale çıkmış maalesef kazanamamış ve ikincilikle yetinmişti. 2009 yılında İtalya ile, 2013 ve 2015 yıllarında da yine Büyük Britanya ile yaptığı final maçlarını kaybetmişti. Böylece yine Büyük Britanya ile karşılaşarak rövanşı almış oldu. 

Milli takımımız, final maçında ilk periyodu 18-10 üstün kapattı. İkinci periyotta Büyük Britanya farkı indirmeye çalışsa da milli takımımız 36-24 üstünlük sağladı. Üçüncü periyot 58-49 bitti. Son periyotta da üstünlüğünü sürdüren basketbolcularımız maçı 76-69 galip bitirerek şampiyonluğu elde etti. Üstelik bu organizasyonu hiç yenilgi almadan tamamlayarak önemli bir başarı elde etti. Maçın en skorer oyuncusu Özgür Gürbudak oldu. Kaptan Özgür; 25 sayı, 12 asist ve 6 ribaunt ile maçı tamamladı.


Tekerlekli Sandalye Basketbol Milli Takımımızın Almanya ile yaptığı yarı final ve Büyük Britanya ile yaptığı final maçlarını ilgi ile seyrettim. TRT 3'te yayınlanan karşılaşmalar baştan sona heyecan doluydu. Basketbolcularımızın tekerlekli sandalyeleri ile yaptıkları mücadele görülmeye değerdi. Maçın başından sonuna kadar hiç kopmadan oynadılar. Sergiledikleri oyunu kelimelerle anlatmak zor. Seyretmek gerekirdi.

Tekerlekli sandalye basketbolu dünyada da ülkemizde de en çok bilinen engelli sporudur. Paralimpik Oyunları’nda da  yer alıyor. Türkiye Bedensel Engelliler Spor Federasyonu; Süper Lig, 1. Lig ve 2. Lig olmak üzere üç ligde organizasyonlar düzenliyor. Tekerlekli Sandalye Basketbolu A Milli Takımımız da Avrupa’nın sayılı takımları arasındaydı. Şimdi de Avrupa'nın en büyüğü oldu ve kupayı ülkemize getirdi.
 
Kazanılan bu başarı çok değerli... Millilerimiz göğsümüzü kabarttı. Bayrağımızı göndere çektirip, İstiklal Marşı'mızı söylettiler. Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan, Twitter hesabında Erkek Milli Takımımız için paylaşımda bulundu. Hesabında "12CesurYürek" etiketini kullanarak, "Avrupa Tekerlekli Sandalye Basketbol Şampiyonu olan milli takımımızı gönülden tebrik ediyorum" ifadesini kullandı. Tekerlekli sandalye basketbolundaki bu gelişme ve başarının her alanda olması dileğiyle...

ALİYE YÜCEL 

25 Haziran 2017 Pazar

İŞ VE ENGEL


Engelliler de herkes gibi bir iş sahibi olmak ister. Onlar da çalışmak hem kendilerine, hem de ülkelerine faydalı olmak ister. Bu nedenle; iş bulma konusunda engelli olmayan kişilerden çok daha fazla çaba sarf ederler... İş bulmadaki en önemli aşama iş görüşmesidir. Ancak iş görüşmelerinde genellikle "Yok seni alamam", "Bu işe giremezsin", "Aradığım eleman sen değilsin" bakışlarıyla karşılaşırlar. Sanırım ki bu bakışlarla karşılaşmayan engelli yok gibidir. Çünkü, pek çok alanda olduğu gibi istihdam alanında da engellilere karşı büyük bir ön yargı vardır.

İşverenler genellikle; engellilerin verimli çalışamadıklarını ve verimli olamayacağını düşünürler. Engellileri işten çıkarmak işverene göre güç olabilir. Engeli bir hastalık gibi, engelliyi de hastalıklı olarak görünce sık sık izin alacağı varsayılır. İşverene göre; engelliler diğer çalışanları rahatsız edip ve çalışma temposunu düşünebilirler. Engel durumlarına göre yapılacak bazı özel düzenlemelerin yapılması masraflı olabilir. Engelliler alıngan olabilirler, çabuk sinirlenlenebilir. Ayrıca göz zevkini bozarlar! İşte bu gibi ön yargıları arttırmak mümkün...


Oysa işverenlerin engelliler hakkındaki bu ön yargıları yetersiz ve hatalı bilgilere dayanmaktadır. Engellileri iyi tanımadıkları için böyle düşünebilirler. Halbuki engelliler işleri çabuk kavrarlar ve kesintisiz çalışabilirler. İş bilincine sahiptirler. Sorumluluk sahibidirler. İşlerine zamanında gidip gelirler. İşlerini bırakma ihtimalleri daha azdır. Engelini ön plana çıkararak ayrıcalık istemezler. Duygu sömürüsü yapmazlar. Engelli bir eleman kadar hatta daha da verimli çalışabilirler. Önemli olan işverenin işe alacağı kişinin engelini değil, beceri ve deneyimlerini görebilmesidir.

4857 sayılı İş Kanunu'na göre; işverenler, iş yasasına göre elli ya da daha fazla işçi çalıştırdıkları takdirde engelli çalıştırmak zorundadırlar. Bu oran özel sektörde % 3, kamu sektöründe ise % 4'tür. İş yerleri ve dolayısıyla işverenler bu oranı doldurmak ve ceza almamak için kadrolarına engelli işçi alıyorlar. Oysa bu zorunluluk nedeniyle olmamalı... Herkesin çalışmaya hakkı olduğunu düşünüp engellilerde bu haklarını kullanabilmeliler.

Bazen işverenler mükemmelliği ararken gerçeği kaybedebilirler. Engelliler de  gerçek bir çalışan olabilir. Her işte başarı ile çalışabilir. Aranılan bir eleman olabilir. Engelli eleman çalıştırmak da avantaj bile olabilir. "Onu işe alsam mı?", "Acaba yapabilir mi?", "İstediğim gibi çalışabilir mi?" gibi endişeleri bir yana bırakıp, engellilere bir şans vermek gerekir. Her işveren zorunluluk olarak değil de "Aradığım eleman bu olabilir mi?" diye bakarsa engellilerin istihdamı konusunda önemli bir adım atılmış olur.

ALİYE YÜCEL


18 Haziran 2017 Pazar

SESSİZ BİR KAFE


Nikaragua'nın Managua Granada şehrinde sadece işitme engellilerin çalıştığı bir kafe var. Gülücükler Kafe (Cafe de las Sonrisas) adı verilen bu işletmede tüm personel işitme engelli kişilerden oluşuyor. Garsonlar ve aşçılar dahil kafede çalışan herkes işitme engelli... Oldukça ilginç değil mi? Sadece ellerin konuştuğu, yüzlerin güldüğü sessiz bir kafe...

Kafenin menüsünde ise "Gülümsemeden başka bir evrensel dil yoktur" cümlesi yazılmış... Bu cümle ne kadar anlamlı ve ne çok şey anlatıyor. Gülmek en etkili iletişim aracı ve gülümsemek herkesin anladığı bir dil... Kafedeki duvarlar boydan boya; hesabı isteme, su isteme, "hoş geldiniz", "teşekkür ederim" gibi bazı cümleler ve işaret dili harflerinin yer aldığı çizimlerle dolu...

Bu kafede işitme engelliler çalışsa da sadece işitme engelliler gelmiyor tabii ki...  Gelen müşteri eğer işitme engelli değilse ya da işaret dili bilmiyorsa bile isteğini anlatabiliyor. Müşteri  hiç konuşmadan, bir şey söylemeden menüdeki bir yeri işaret ediyor. Garson müşteriye bakıyor, gülümseyerek başıyla onaylıyor. Böylece sipariş verilmiş oluyor.



Bu kafenin sahibi Antonio Prieto Bunuel isimli bir İspanyol. Çevresindekiler tarafından çok seviliyor. Ona "Antonio Amca" diyorlar. Antonio Prieto Bunuel, Kafesiyle ilgili olarak "Bütün personelin işitme engellilerden oluştuğu bir yer açmaya karar verdim. Görüldüğü üzere kafe sorunsuz işliyor. Hedefim, engelli personel çalıştırma konusunda diğer işletmelerin korkularını yenmeleri için bir örnek oluşturmak..." diyor. Gerçekten de engellilere istihdam sağlayarak, örnek olabilecek bir sosyal hizmet yapıyor.

İşitme engelliler iletişimin çok yoğun olduğu işlerde pek çalıştırılamazlar. Çünkü, hem onlar için, hem de muhatap oldukları kişiler açısından zor olacağı düşünülür. Ancak burada bu engel aşılmış. Birebir iletişimin olması gereken bir işletmede çalışıyorlar. Bu onlar için engelleri aşmada çok önemli bir adım. Gelen kişiler, işitme engelli olmasalar bile duvarların yardımıyla onlarla iletişimin bir yolunu buluyorlar.

Türkiye'de de sadece engellilerin çalıştığı çeşitli işletmeler var. Down sendromlu elemanların çalıştığı kafeler gibi... Ancak bildiğim kadarıyla sadece işitme engellilerin çalıştığı bir yer yok. Ama örneğini gördüğümüz gibi olabiliyor. Keşke ülkemizde de olsa... Böylece işitme engelliler de iletişimin olduğu yerlerde bir iş  bulup çalışabilirler. İşitme engelliler buna hazır. Sadece onlara böyle bir imkan verecek duyarlı işverenler ve işletmelerin olması gerekiyor. 

ALİYE YÜCEL

11 Haziran 2017 Pazar

DERS KİTAPLARI DEĞİŞMELİ


"Ders Kitaplarında Engellilik" konulu araştırmanın bir yenisi daha yapıldı. Bunun sonuçları geçtiğimiz ay yayımlandı. İstanbul Bilgi Üniversitesi Sosyoloji ve Eğitim Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi (SEÇBİR), Toplumsal Haklar ve Araştırmalar Derneği (TOHAD) ile Eğitim Reformu Girişimi (ERG) ortaklığında yürütülen araştırma, Sabancı Vakfı Toplumsal Gelişme ve Hibe Programları "Eğitime Eşit Katılım Projesi" kapsamında desteklendi.

Bu proje kapsamındaki araştırma engellilerin eğitime eşit katılımı için eğitimcilerin güçlendirilmesini amaçlıyor. Ders Kitaplarında Engellilik: Durum Analizi için; 2016-2017 eğitim öğretim yılında yayımlanan, farklı seviye ve branşlardan 37 ders kitabı incelenmiş. Araştırmanın raporunda; engelliliğin kitaplarda nasıl yer aldığının yanında, nasıl ele alınması gerektiğine yönelik tavsiyeler de yer alıyor.

Araştırmanın sonucuna göre; çocukların eğitim aldığı ders kitaplarında engellilik olumlu bir şekilde sunulmamış... Ders kitaplarında engellilerin farklılıklarının altı çiziliyor. Engellilik, sosyal ve maddi  yardımla çözülmesi gereken bir mesele olarak görülüyor. Toplumun genelinde var olan ön yargı, yanlış bakış, engelliyi küçük gören ve rencide eden tutum kitaplara da yansımış.

Ders kitaplarında engellilerin normal bir birey olarak görülmemesi gerçekten çok acı.... Geleceğin büyüklerine engellilerin böyle sunulması çok üzücü. Onlar engellileri böyle mi tanıyacaklar? Umarız ders kitapları değişir. Kitaplarda artık engellileri doğru anlatan ve olumlu sunan ifadeler yer alır. Kitaplarda engellilere ayrımcılık yapılmaması ve sosyal hayatta eşit bir şekilde yer almaları gerektiği vurgulanır.


ALİYE YÜCEL