İnancıma ters bir konuyu, ‘ötanazi’yi
işlese de müthiş etkileyici bir film… İnancım gereği hayata Ramon gibi bakmasam
da, ona hak vermek istemesem de iyi ki seyrettim dediğim bir film “İçimdeki
Deniz”. Filmin gerçek hayattan alındığını bilmek mi çok inandırıcı kılıyor,
yoksa filmin her şeyiyle (oyuncular, yönetmen, konu, senaryo) mükemmelliği mi
böyle düşündürtüyor bilemedim.
Ramon Sampedro, 19 yaşında denizlere
açılan ve dünyayı keşfe çıkan bir denizciydi. 25 yaşında yüksek bir yerden
denize atlamış ve bel kemiği kırılmıştı. Boynundan aşağısı felçli, yatağa
bağımlı ve bakıma muhtaç biri haline gelmişti. 28 yıl böyle yaşadı. Ölümünü
istiyordu. Ancak, intihar bile edemeyecek bir durumdaydı. Yani, ölmek için bile
başkasına muhtaç olduğu için ötanazi istemişti. Ama yasalar buna engeldi. Amacına
ulaşmak için İspanya hükümetine başvurmuştu. Bu hukuk savaşı sürerken hayatına
iki kadın girdi. Biri kendisi de engelli olan avukatı Julia, diğeri onu ölümden
vazgeçirmeye çalışan ama sonunda ölmesi için ona yardım eden Rosa.
Ramon’un ötanazi talebi yıllarca
sonuçlanmadı. Ülkesinin ve uluslararası basının ilgisini çekti. Hakkında
yazılar yayınlandı. Bu arada boş durmayıp yattığı yerden ağzıyla yazıyordu.
Yazıları “Cehennemden Mektuplar” adlı kitabında yayınlandı. 1998 yılında
ötanazi planını uyguladı.
İçimdeki Deniz (Mar Adentro) filmi Ramon’un hayatını
anlatıyor. Film yönetmen Alejandro Amenabar tarafından 2004 yılında sinemaya
aktarıldı. Filmdeki bütün oyuncular çok başarılı ama Javier Bardem bir başka! Javier
Bardem’i tanımayan biri seyrederken, “Bu adam gerçekten yatalak mı?” sorusunu sorabilir!
Oyunculuğun sadece bedenle, kolla, bacakla yapılmadığını; yüz mimikleri ve
gözlerle de yapılacağını gördüm ve çok sevindim!
Filmin hemen hemen
her repliği ezberlemek ve hatırlamak isteyeceğiniz kadar etkileyici… Hepsi iç
yakıyor, kalp sızlatıyor! Aşık olduğu avukatına “Sana ulaşmak ve dokunmak için
kat edebileceğim iki adım, benim için imkansız bir yolculuk…”demesi, onu ikna
etmeye gelen rahibin “Bir hayata mal olan özgürlük, özgürlük değildir” demesi
üzerine Ramon’un “Özgürlüğe mal olan hayat da hayat değildir” diye cevap
vermesi, kendisine aşık olan Rosa’ya "Bak, beni gerçekten seven, ölümüme
yardım edecek olan kişidir; aşk bu Rosa, bence kesinlikle bu…" demesi, babasının
“Bir baba için oğlunun ölmesinden daha kötü bir tek şey var; oğlunun ölmeyi
istemesi” demesi, “Eğer kaçamıyorsan ve başkalarına bağımlıysan, gülümseyerek
ağlamayı öğreniyorsun” demesi gibi, her biri anlatılamayacak duygular yaşatan
repliklerle dolu…
Ramon, ölmek istiyor
ama baktığınızda hayat dolu ve dışa dönük biri… Yatağa bağlı, hiç hareket edemeyen bu adam yattığı yerden
aşık oluyor. Kadınları kendine aşık ediyor. Bir insan ölümü bu kadar çok ister
ve beklerken, kaçmak istediği bu hayata aşkı nasıl sokabiliyor? Şaşırıp
kalıyorsunuz. Sanki o noktada Ramon’a inanamıyorsunuz.
Ötanazi gibi hassas
bir konuyu işleyen film; intihar ile ötanazi arasındaki ince çizgiyi de vurgulamış…
Ölmeyi tercih eden insanlar olduğu gibi; ne olursa olsun, ne durumda olursa
olsun yaşamayı tercih edebilen insanlarında olabileceğini ortaya koymuş… Gerçek
hayattan alındığı için sonunu bilmeme rağmen içimde bir umutla hep Ramon’un ölümden
vazgeçmesini bekledim.
Ramon Sampedro “Biçimsiz
ve bozulmuş bir bedenin bekçisi olan bir insan için, yani benim için, saygınlık
nedir? Ben, hayatı, özgürlüğü seven çoğu insan gibi, yaşamanın bir hak
olduğuna, ama bir mecburiyet olmadığına inanıyorum.” diyor. Hayatın sadece
hareket etmek olduğunu düşünürsek, böyle yaşamak istenmeyebilir… Ama hayat
sadece hareket etmek, edebilmek midir?
Filmin pek çok ödül
alması çok doğal… Ne dense, ne yazılsa anlatılamayacak bir film… Bir film daha
güzel nasıl olabilir? İnsana ne çok şey anlatıyor. Üzüntülerimizi,
sevinçlerimizi, ilişkileri, koşulsuz sevmeyi, şükretmemiz gereken şeyleri… Seyretmek
gerekiyor. Ötanazi hakkında ne düşünürseniz düşünün, ötanazi fikri size ters
gelse de mutlaka seyredin.
ALİYE YÜCEL