> Engeloji : Engelli Farkındalığı

Translate

Engelli Farkındalığı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Engelli Farkındalığı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

10 Mayıs 2015 Pazar

ENGELSİZ TÜRKİYE ÖDÜLLERİ VERİLDİ


Engellilerin yetenek ve üretim potansiyelleri konusunda toplumda farkındalığı arttırmak ve engellilerle birlikte yaşama kültürünü yaygınlaştırmak amacıyla Bağcılar Belediyesi koordinatörlüğünde; Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı, üniversiteler, sivil toplum kuruluşları ve özel sektör işbirliğiyle yürütülen “Birlikte Daha Güzel Kampanyası” kapsamında pek çok proje hayata geçiriliyor.

Son olarak da dün akşam muhteşem bir törenle "Engelsiz Türkiye Ödülleri" verildi. Bu ödüller engelli bireylerle birlikte yaşama kültürü konusuna katkıda bulunan kişi, kurum ve kuruluşları ödüllendirmek, ayrıca da yeni kişi, kurum ve kuruluşları teşvik etmek hedefiyle verildi. Bu yıl ilki düzenlenen program İnci Ertuğrul ve Burak Törün'ün sunumuyla Bağcılar Engelliler Sarayı’nda gerçekleştirildi.

Engelsiz Türkiye Ödülleri'ne uygun görülen adaylar Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı, akademisyenler, sivil toplum kuruluşları, gazeteci, yazar ve engelli yakınından oluşan jüri heyeti tarafından belirlendi. Değerlendirme kurulunda ben de vardım. Ancak orada olmayı çok istediğim halde sağlık sorunlarım nedeniyle ödül gecesine katılamadım. Benim adıma kardeşim katıldı. Ayrıca bir ödül de aldım!


Gecede 11 kategoride tam 55 ödül verildi. 2015 Ödül Kategorileri şöyle: Onur Ödülleri, Erişilebilirlik Faaliyetleri, Eğitim, Engelli İstihdamı, Televizyon, Gazete, Sinema Yönetmeni, Oyuncu, Gönüllü Destekçiler, Kültür Elçileri ve Spor. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Başbakan Ahmet Davutoğlu, Yüksek Mimar Şükrü Sürmen, İŞKUR Genel Müdürü Nusret Yazıcı, Milliyet Gazetesi'nden Ali Eyüboğlu, Türkiye Gazetesi'nden Fatih Selek, Hürriyet Gazetesi'nden Ayşe Baykal, Yönetmen Hakan Yonat, Mert Turak, Belçim Bilgin Erdoğan ve Galatasaray Tekerlekli Sandalye Basketbol Takımı ödül alan isimlerden bazıları...

Bu yıl ilk olması nedeniyle alt kurul tarafından önerilen ve değerlendirme kurulu tarafından kabul gören kişi, kurum ve kuruluşlar arasından seçildi. 2016 yılında yapılacak olan "2. Engelsiz Türkiye Ödülleri" ise başvuru esaslı yapılacak. Önce ödül temaları ilan edilecek, buna uygun olan kişi, kurum ve kuruluşlar da başvuru yapabilecekler. Kendi adıma önümüzdeki yıl bir de "Blog" kategorisi olmasını diliyor ve bu ödülü almak istiyorum.

3 yıllık planlama kapsamında bu ödüllerin;  "Engelsiz Balkan Ödülleri", "Engelsiz Ortadoğu Ödülleri", "Engelsiz Türk Cumhuriyetleri Ödülleri" ve "Engelsiz Dünya Ödülleri" adı altında yurtdışında da düzenlenmesi planlanıyor. Engelliler alanında bu takdir ve teşvik çok değerli... Her alanda pek çok ödül verilirken Engelsiz Türkiye Ödülleri'nin bu zamana kadar verilmemiş olması ise çok şaşırtıcı...

ALİYE YÜCEL

12 Nisan 2015 Pazar

ENGELOJİ’DEN BAHSEDENLER 2


Engeloji’den Bahsedenler’i daha önce paylaşmıştım. Kitabım; Milliyet Gazetesi Ali Eyüboğlu, ATV Müge Anlı, Fox TV İsmail Küçükkaya (Çalar Saat), 24 TV Murat Çiçek (Günün Manşeti), Akşam Pazar Eki, Yeni Akit Gazetesi, Yazar Ümit Şimsek, Kadınlar Arası, Hürriyet Sosyal Ayşe Baykal, Türkiye Gazetesi, Fikir Haber, Fatih Gazetesi, Yaşadıkça gibi pek çok medyada yer almıştı.

Bu geçen zaman içinde yine Engeloji’den bahsedenler oldu. İşte onlar:


Posta Gazetesi

Küçük Kırmızı Pabuçlar

Millet Gazetesi

Varide

Dünya Bizim

Milliyet Blog



Özürlüler Gazetesi

Bedrekaa

Haberler

Duyabilirsin

Engelsiz Dostlar

Ne Okuyabilirim

Bunlar bulabildiklerim, rast geldiklerim. Belki bu günden sonra da yer alacak. Ancak biriktiği için yer vermek istedim. Bu arada Instagram, Facebook ve Twitter’da da çok güzel paylaşımlar yer aldı. Engeloji’den bahseden herkese yer verdikleri ve yazdıkları övgü çok sözler için çok teşekkür ediyorum.

ALİYE YÜCEL




29 Mart 2015 Pazar

ÇİZMEYE ENGEL YOK


“Birlikte Daha Güzel” projesi kapsamında daha önce Yazarlık Atölyesi, Birlikte Yarışıyoruz, Birlikte Yemek Yapıyoruz ve Türkiye Yemek Yarışması gibi çeşitli etkinliklere imza atan Bağcılar Belediyesi bu defa da “Türkiye’nin Yeni Çizerleri - Çizer Atölyesi” projesini hayata geçirdi. Projenin sonuna gelindi ve Bağcılar Belediyesi Engelliler Sarayı’nda düzenlenen “Türkiye’nin Yeni Çizerleri” projesinde ödüller dün düzenlenen bir törenle sahiplerini buldu.

Açılışında Milli Eğitim Bakanı Prof. Dr. Nabi Avcı bulunduğu ve ilk çizimini kendisinin yaptığı “Türkiye’nin Yeni Çizerleri – Çizer Atölyesi” projesinde sona gelindi. Dereceye giren kursiyerler düzenlenen programda sertifika ve ödüllerini aldı. Katılımın yoğun olduğu ödül programının açılışın konuşmasını Bağcılar Belediye Başkanı Lokman Çağırıcı, sunuculuğunu ise Özge Uzun yaptı. 

Lokman Çağırıcı, “Birlikte Daha Güzel” projesi kapsamında gerçekleştirdikleri projelerden bahsederek: “Engelli kardeşlerimiz ve yakınları için hizmete sunduğumuz Engelliler Sarayı’nda sosyal ve kültürel projeleri hayata geçiriyoruz. Değişik branşlardaki kurslarımıza katılan kursiyerlerimiz meslek öğreniyor ve iş sahibi oluyor. Türkiye’nin Yeni Çizerleri projemizi de başarıyla tamamladık. Hasan Kaçan ve Salih Memecan gibi usta çizerlerden ders alan başarılı kursiyerlerimize ödüllerini vermekten dolayı ayrı bir mutluluk duyuyorum. Emeği geçen herkese teşekkür ediyorum. Kursiyerlerimize bundan sonraki hayatlarında da başarılar diliyorum” dedi.


“Türkiye’nin Yeni Çizerleri” projesine görme, işitme, bedensel, zihinsel engelli, engelli yakını ve engeli olmayan çizerlik atölyesine 26 kursiyer katıldı. Atölyede; çizim teknikleri, çizimin gerçekleştirilebilmesi için gerekli olanlar ve uygulamaları anlatıldı. Kursiyerlere ünlü karikatüristler Hasan Kaçan ve Salih Memecan’ın da aralarında bulunduğu usta çizerler tecrübe paylaşımında bulundu.

Sloganı “Resimler Böyle Daha Güzel” olan Türkiye’nin Yeni Çizerleri - Çizer Atölyesi kursiyerleri arasında doğuştan iki kolu olmayan ve ayaklarıyla resim yapan Muhammet Uğur’da vardı. Resim yapmayı çok seven Muhammet, bu kursa katılarak yeteneğini geliştirdi. Yaptığı resimlerle davetlilerin takdirini toplayan ve ilgi odağı olan Muhammet, birinciliği de paylaştı.

Türkiye’nin Yeni Çizerleri, engellilerin yeteneklerinin ortaya çıkması, topluma kazandırılması ve farkındalık oluşturmak adına yapılmış farklı bir sosyal sorumluluk projesi… Çizmeye, resme ve sanata verilen bu destek çok değerli… Başta Bağcılar Belediye Başkanı Lokman Çağırıcı olmak üzere bu projeye emeği geçen herkese çok teşekkürler… 


ALİYE YÜCEL

1 Mart 2015 Pazar

GERİ NEYİ KALIR Kİ?


Tarkan’ın Filli Boya reklam filmini izlemeyen ve beğenmeyen kaldı mı bilmem? Filli Boya, bu reklamın farklı versiyonlarını 2012 ve 2013 yıllarında da yapmıştı. Ünlü besteci ve piyanist Fahir Atakoğlu piyanonun başındaydı. Kendisine eşlik eden ünlülere bu sloganı söyletiyordu. Şimdi yine Fahir Atakoğlu piyanonun başında ve bu kez Tarkan söylüyor. Çok da güzel söylüyor. İki farklı versiyonu yapılmış.  Alaturka ve pop… Her ikisi de birbirinden güzel… “Hayattan rengi alın… Geri neyi kalır ki?”

Daha önceki versiyonlarında da melodi çok hoş gelmişti. Ama sloganı beni rahatsız etmişti ve yazma gereği duymuştum. Sonra reklam filmi bir süre sonra yayınlanmayınca, tepki aldı bu nedeniyle diye düşünmüştüm. Ama demek ki öyle değilmiş… Belki tekrar bir yazı gibi olacak ama madem onlar tekrar etti. Üstelik çok daha etkili bir biçimde… Ben de tekrar yazacağım.

Şimdi slogana dikkat edelim! “Hayattan rengi alın… Geri neyi kalır ki?” Gerçekten; renk giderse hayattan geriye bir şey kalmaz mı? Hayat sadece renk midir? Hayatı böyle görmek anlamsız… Görme engelliler için renk kavramı olmadığına göre; onlar için geriye hiç bir şey kalmıyor, diye mi düşüneceğiz? Biraz empati yapmak gerekiyor. Görme engelli biri olsanız, bu sloganı duyunca ne hissederdiniz? İşte bu açıdan bakınca oldukça talihsiz bir slogan…


Renk, bir boya reklamı için en önemli unsur. Bunu vurgulamak istediklerini anlıyoruz. Boya için renk, tamam. Ama hayat için bu asla söylenemez. Bunu vurgularken bir kesimi, görme engellileri hiç düşünmemişler. Eminim ki pek çok görme engelli bunu duyunca, komik bulmuş ve saçma olduğunu düşünmüştür. Hiç birinin bu sloganı duyduğunda “Eyvah! Renk olmayınca geriye bir şey kalmıyormuş! Şimdi ne yapacağım?” dediğini sanmıyorum. Ancak sonuç ne olursa olsun. Bir reklam filmi hazırlanıyor ve görme engelliler hiç dikkate alınmıyor.

Görme engelliler hayatta yokmuş gibi ya da görme engellilerin hayatı yokmuş gibi davranmak büyük bir yanılgı. “Hayattan rengi alın… Geri neyi kalır ki?” dediklerine ve böyle bir reklam filmi hazırladıklarına göre, görme engellilerin hayatının renksiz olduğunu da düşünüyorlar demek ki... Oysaki hayatı ve renkleri görmeden yaşayanlar var. Renkler olmasa bile görme engellilerin hayatları öyle renkli ki… Renk olmasa da hayat var ve hayat onlar için devam ediyor. Onlar; görmediği halde kitap yazıyor, beste yapıyor, hatta hatta resim yapıyor.

“Hayattan rengi alın… Geri neyi kalır ki?” Ne mi kalır? Ses kalır, koku kalır, his kalır… Daha pek çok şey kalır. Yani vurgulanmak istenildiği gibi renkler olmadan hayat bir şey ifade etmez, geriye hiç bir şey kalmaz demek doğru değil. Bahsettiğim reklam filmi de; bol ışıklı, ışıltılı ve çok renkli falan ama sonunda pek çok kişiyi de, beni de etkileyen melodisi ve Tarkan’ın sesi oldu. Demek ki hayatta rengin önüne geçen şeyler var… Ve hayat, renkler olmadan da sürüyor!

Bu konudaki bir diğer yazım:
Hayattan Rengi Alın
http://aliyeyucel.blogspot.com.tr/2012/04/hayattan-rengi-alin.html

ALİYE YÜCEL


22 Şubat 2015 Pazar

MANKENLİK VE ENGELLİLİK


Mankenlik ve engellilik yan yana gelmesi mümkün olmayan kavramlar… Ancak zaman zaman engelli mankenleri de podyumlarda görüyoruz. Bu yıl New York Moda Haftası’nda (New York Fashion Week) engelli mankenler podyuma çıktı. Tekerlekli sandalyeli, down sendromlu, protez bacaklı, ampute kollu mankenler… Moda dünyasının kalbinin attığı bu organizasyonda engelli mankenlerin podyumda yer alması farkındalık açısından oldukça etkili…

New York Moda Haftası, dünyaca ilgi gören bir organizasyon… Hep ilginç, farklı ve ses getiren gösteriler yer alıyor. Bu yıl da ilklerin gösterilerine yer verildi. İlk defa down sendromlu oyuncu Jamie Brewer model olarak yer aldı. Onun podyumda olması güzel tepkiler alınca, modacılar engelli modellerin yer aldığı özel bir defile düzenlendi. Bu defilede ise protez bacaklı Jack Evers dünyanın ilk erkek modeli olarak podyuma çıktı.

Dünyanın çeşitli yerlerinden gelen engelli modeller ünlü tasarımcı Antonio Urzi’nin gösterisinde yer aldılar. Lady Gaga ve Beyonce gibi ünlüleri giydiren Urzi, bu yılki defilesinde engelli mankenlere yer verdi. Defilenin organizatörü Ilaria Niccolini “Bu benim moda kariyerimde en önemli andır” dedi. Herkesten övgü alan gösteri, omurilik yaralanmalarıyla ilgili çalışmalar yapan İtalya’daki bir vakıf ile ortak bir çalışma sonucu gerçekleştirildi.


İlk down sendromlu manken Jamie Brewer,  “American Horror Story” dizisinde “Nan” karakterini canlandırıyor. Brewer, “Podyum Modeli Değil Rol Modeli” isimli bir projeye destek vermek için podyumda yürüdü. Zihinsel engellilerin hakları için de çalışmalar yapan Brewer: “Genç kızlar ve kadınlar beni görünce ‘O yapabiliyorsa ben de yaparım’ diyorlar. Herhangi bir kadın için rol model olmaktan gurur duyuyorum, benim için çok önemli bir şey. Onları, kendileri gibi davranabilmek için cesaretlendirdiğimi ve gerçek benliklerini gösterebilmelerini sağladığımı düşünüyorum” diyor.

New York Moda Haftası’ndaki gösteride, 16 yaşında bir bacağını kaybeden Jack Evers da yer aldı. Evers, böylece dünyanın protez bacaklı ilk erkek modeli unvanını aldı. Podyuma çıkmadan önce bu projede yer alarak tüm engellilerin başarısını ve azmini sergilemek istediğini söyleyen Jack Evers, gösterisinde izleyicilerden ilgi gördü ve büyük alkış aldı. Defileden sonra ise “Bu gerçekten inanılmaz gerçekdışı bir deneyim. Podyumda protez bacakla yürümek mükemmel… Geçirdiğim kazanın engel olmadığını kanıtladım. Kendimi özel hissediyorum.” dedi.

Tüm dünya, New York Moda Haftası’ndaki gösteride mankenlerin bilinenin aksine kusursuz bedenlere sahip olmadığını görmüş oldu. Podyumlarda gördüğümüz kusursuz mankenler yerine; engelli mankenler olunca farklı bir algı oluşuyor. Engellilerin bu hayatın gerçeği olduğu anlaşılıyor. Onları orada görmek zihnimizdeki engelleri de yok ediyor. Engellilerde herkes gibi, farklılıklarıyla bu hayattalar… Onlarda bizden biri ve onları görmemezlikten gelemeyiz.

ALİYE YÜCEL

1 Şubat 2015 Pazar

DOSTLUĞA DAİR


Çok merak ettiğim “Sen, Sen Değilsin” filmini sonunda izledim. Bu film bana "Dostluk var!" dedirtti. Evet, dostluk var ve bu insanlar için çok önemli... Dost olmak için de; sosyal statü, ekonomik güç, kişilik yapısı gibi çeşitli özelliklerin aynı olması gerekmiyor. Gerçek dostlukta bütün bunların hiçbir önemi kalmıyor, bunu görüyoruz. Filmde, iki farklı kadının birbirleriyle iletişimi ve dostluğu öyle güzel aktarılmış ki… “Dost olmak demek, bu olsa gerek” dedirtiyor.

Sen, Sen Değilsin ( You’re Not You) filmi 2014 yapımı bir dram… Filmin yönetmeni George C. Wolfe. Başrollerini Hilary Swank, Emmy Rossum, Josh Duhamel ve Ali Larter paylaşıyor. Film, engelli bir kadın ve ona bakmak için gelen genç kız arasındaki dostluğu çok güzel bir biçimde anlatıyor. Sen, Sen Değilsin; Can Dostum (Intouchables-2011) filmine benziyor. Can Dostum’da da bir engelli ve onun bakıcısı vardı. Ancak aralarında bir fark var cinsiyetleri…

Filmin konusu şöyle: Kate, başarılı bir yazardır. Eşiyle çok mutlu bir hayatı varken, bir gün ALS teşhisi konur. Bu hastalık nedeniyle günlük aktivitelerini yerine getirmekte zorlandığı için bir yardımcıya ihtiyacı vardır. Yardımcı olarak bir gün üniversite öğrencisi Bec gelir. Bec, beceriksiz, kaba ve sorumsuz bir genç kızdır. Kate’in kocasıyla sorunları vardır. Bec’in de ilişkileri kötü gitmektedir. Bec, öz bakımını bile kendisi yapamayan Kate’e yardımcı olurken çok iyi birer dost olurlar…


Filmde; geçen yıl yapılan Ice Bucket Challenge (Bir Kova Buz) kampanyasıyla dikkati çeken ALS hastalığı çok etkileyici bir biçimde anlatılmış… ALS hastalığı; merkezi sinir sisteminde hücrelerin kaybı ile ortaya çıkıyor. Bu nedenle kaslarda güçsüzlük başlıyor. Kasların zayıflığı önce ellerde başlıyor. Sonra sıra bacaklara, ağza ve dile geliyor. Ve en sonunda tüm vücut etkileniyor. Filmde de bu süreç çok güzel aktarılmış…

Sen, Sen Değilsin; ALS hastalığına farkındalığı arttırmak için çok etkili bir film… Kate rolündeki Hilary Swank büyük bir performans sergiliyor. Bir ALS hastasını nasıl gözlemlediyse artık, insanı gerçekten bu hastalığa yakalandığına inandırıyor. Yaşadığı psikolojiyi öyle güzel aktarıyor ki etkilenmemek elde değil. Filmin insana kattıkları çok fazla… Bir engelliye yaşadığı, zorlandığı, çaresiz kaldığı anları anlatıyor. Engeli olmayanlara ise empati yapmalarını sağlıyor. Herkese de kaderin önüne geçilmeyeceğini bir kez daha idrak ettiriyor.

Filmin sloganı “Hayat, bizi nefessiz bıraktığı anların çokluğuyla ölçülür…” Sadece dostluğa değil; hayata, aile kavramına, aşka, sevgiye dair de çok çarpıcı ayrıntılar var. Duygu yüklü bu filmden kim ne kadar etkilenir bilemem. Ama bu film beni ağlattı. Gözyaşlarımı tutamadım. Filmi izlerken mutsuz iki kadının aralarındaki yakınlığı ve samimiyeti anlıyor ve görüyorsunuz. Ancak bir sahne geliyor ki dostluklarının ne kadar büyük olduğunu yüzünüze çarpıyor. İşte o zaman arkadaşlığın, dostluğun her şeyden önde olabileceğini anlıyorsunuz. Etkisi öyle büyük oluyor ki sizi yüreğinizden yakalıyor.

Not: Bu filmi bana da bir dostum tavsiye etmişti. Ona çok teşekkür ediyorum...


ALİYE YÜCEL

21 Aralık 2014 Pazar

STELLA YOUNG'UN ANISINA 2


Geçen hafta Engelli Aktivist, komedyen ve gazeteci Stella Young'tan bahsetmiş ve "Onunla ilgili yazacaklarım bitmedi. Haftaya..." demiştim. Engelliliği bu kadar kolay kabullenen, büyük bir özgüven sahibi ve bu konuda mizah yapabilen bu kadınla ilgili yazmak istediğim çok şey var. Bence çok farklı, çok özel biri... Bu farkındalığa nasıl ulaşmışsa artık, insan keşke bütün konuşmalarını dinleyebilseydim ve tanışma imkanım olsaydı diye düşünüyor. 

Young, Osteogenesis İmperfecta (Cam Kemik Hastalığı) hastası olarak dünyaya gelmiş. Kemiklerde kolayca kırılmalara yol açan bu genetik hastalık nedeniyle hayatını tekerlekli sandalyede sürdürmüş. Böyle bir durumda aile çok önemli... O daima yanında olan bir aileye sahipmiş. 15 yaşında iken yerel halktan biri onun Toplumsal Başarı Ödülü için aday gösterilmesini istemiş. Bunun üzerine ebeveynlerinin cevabı da:  "Çok hoş! Ancak bariz bir problem var. Kızımız hiç bir şey başarmadı ki..." olmuş.

Burada engelliye bakışta ailenin önemini görüyoruz. Anne ve babası çok haklı... Okula gitmiş, güzel notlar almış, okul sonrası annesinin kuaför salonunda bulunmuş ve dizilerini seyrederek zaman geçirmiş... Yaptıkları arasında sıradan şeyler dışında hiçbir şey yok. Engelini bir kenara bırakırsak, başarı sayılabilecek bir şey yapmamış... Ailesi de onu öyle kabul etmiş, normal yaşantısını sürdürmesinde bir olağanüstü durum görmemiş. Bu da Stella'ya özgüven olarak geri dönmüş...


Engelliler hakkındaki bazı yargılar Stella Young'a çok saçma gelmiş... Söylenenleri anlamsız bulmuş. Bir konuşmasında "Hayattaki en büyük engel kötü bakış açısıdır" cümlesini ele alıp: "Bu cümle beş para etmez. Çünkü gerçek değil ve engelli sosyal modeline aykırı. (Doğru cümleler şunlar:) 'Hiç bir gülümseme merdivenleri rampaya dönüştüremez!' " Bu konuşması (gülüşmeler ve alkışlar eşliğinde) şöyle devam ediyor: " 'Televizyon ekranına gülerek, duyma engelli bir insan için kapalı olan altyazıyı görünür kılamazsınız!' ve 'Kitapçıda saatler geçirmeniz ve etrafa pozitif sinyaller vermeniz o kitapları kabartma harfli (Braille Alfabesiile yazılan) kitaplara dönüştürmeyecektir!' " diyor. Farkındalığını görebiliyor musunuz?

Stella Young, pek çok engelli gibi engelli olmanın özel değil, normal kabul edildiği bir dünyada yaşamak istiyor. 15 yaşında kız çocuğunun yatak odasında Buffy the Vampire Slayer seyretmesinin bir şeyleri başarmak kabul etmediği bir dünyada yaşamak istiyor! Engelli birinden, sabah yataktan kalktığı ve ismini hatırladığı için tebrik edilmediği (beklentinin bu kadar düşük olmadığı) bir dünya istiyor! Melbourn'de bir lisede öğrencilerin, öğretmeninin tekerlekli sandalye kullandığını göründüğünde şaşırmadığı bir dünyada yaşamak istiyor!

Engellilerin ilham olarak gösterilmesine karşı çıkan küçük dev kadın, kendisinin engellilerden sürekli bir şeyler öğrendiğini, çünkü zekice fikirleri olduğunu belirtiyor. Ancak öğrendiklerinin birbirlerinin gücünden ve sabrından olduğunu, bedenlerinden ya da rahatsızlıklarından olmadığını açıklıyor. Söylediklerinin hepsi çok etkileyici, hepsi insanı düşündürüyor. Son olarak yine onun bir sözüyle bitirmek istiyorum. Şöyle diyor: "Engeller sizi özel kılmaz. Düşüncelerinizi sorgulamak sizi özel kılar!" Ne muhteşem değil mi?

ALİYE YÜCEL



7 Aralık 2014 Pazar

ENGELOJİ'DEN BAHSEDENLER


- A TV Müge Anlı
(20. Dakikadan Sonra...)
http://www.youtube.com/watch?v=1AhxJ3usLIo


- Milliyet - Ali Eyüboğlu

 - Fox TV - İsmail Küçükkaya
3 Saatlik programında (Çalar Saat) üç kez Engeloji'den bahsetti. 

- 24 TV Murat Çiçek (Günün Manşeti)
(Hemen Başında...) 


- Akşam Pazar Eki

Takip edebildiklerim bunlar... Umarım unuttuğum yoktur. Engeloji'den bahseden herkese katkılarından dolayı çok çok teşekkür ediyorum. Anlaşılmak çok güzel...


ALİYE YÜCEL









19 Ekim 2014 Pazar

ENGELOJİ'NİN DOĞUŞU


Pek çok blog yazarı gibi ben de kitap yazarı oldum. Kitabım Engeloji çıktı. Güzel bir duygu... Sağlık problemlerim yüzünden bu sevincime gölge düşse de "Bunda da bir hayır vardır" diye düşünüyorum. Kitabın çıkma sürecinde bir gün çıkacağını biliyorsunuz. Ama matbaadan elinize ulaşması, elinizde olması bambaşka bir duygu... Bunu anlatmak zor. Sanıyorum ki her kitabın özel bir hikayesi vardır. Bu yazı da Engeloji'nin hikayesi...

Geçtiğimiz yıl “ICEVI Europe 2013 Turkey” Kongresi’nde yayınevimin koordinatörü Hasan Feyzi Giray'la karşılaştım ve tanıştım. Birlikte yaşama kültürüne katkıda bulunan çalışmalara imza atan Hasan Bey beni blogumdaki yazılarımdan tanıyormuş. Yazılarımı beğenip takdir ettiğini söyledi ve bir kitap çalışması önerdi. Ben önceleri biraz geri dursam da, sonra bir çalışma yapmayı kabul ettim. Daha sonra editörüm Melike Nur Çep ile tanıştım. Böylece kitap için süreç başlamış oldu. Aslında bu süreçte başlı başına bir yazı konusu olabilir... 

Yazdıklarımı derleyip, düzenledikten sonra Hasan Feyzi Giray ve Melike Nur Çep ile kitap için isim arayışına girdik. Ben hep kitabın adının bir cümle olmasını istiyordum. Hatta aklımda şöyle bir isim vardı: "Topal Demesinler Diye." Bu isim bir yazımı konu alan Mehmet Ali Birand ile ilgiliydi. Ama beni de anlatıyordu. Ya da "Hiç Engelli Tanıdın mı?" gibi... Ancak sonra kitabın adının tek kelime ve farklı bir isim olması gerektiğine karar verdik. O andan itibaren yayınevinden bir süre istedim.

O süre içinde yüzlerce isim buldum. Hiç biri içime sinmedi. Daha iyi bir isim bulacağımı hissettim. Ve sonunda Engeloji'yi buldum. Adı ilk bulduğumda arama motorunda sorgulayınca başka bir kelime yazıp " Yine de girdiğiniz şu sorguyu mu aramak istiyorsunuz?" yazdı. Benim de istediğim buydu! Hiç kullanılmamıştı, farklıydı ve anlamlıydı. Bulduğum an "İşte bu..." dedim. Engeli ve engelliyi doğru anlamak bir bilimdi!  Engeloji de bunu anlatıyordu. Alt başlık olarak da "Kör Topal Giden Bilim!" olsun istedim. Çünkü engelliler yanlış biliniyor ve tanınıyordu...


Sonunda kitap çıktı. Daha önce kararlaştırdığımız tarihte 10 Ekim Cuma günü de satışı başlamış oldu. Şimdi ise pek çok kitap sitesinde satışta... Yayınevim C Planı, "Sanal İmza Günleri" adlı bir kampanya ile imzalı olarak satıyor. Ben de pek çok kitabı imzaladım. İmzalarken bu kitabın birilerinin elinde olacağını ve onların yüreğine dokunacağını düşünmek bile güzeldi. Kimler alacak diye bir merak da oluyor tabii...

Kitap kapaklarını çok önemsiyorum. Kapakların, kitapları sevdirmek de etkili olduğunu düşünüyorum. Kitapları sadece okumayı değil nesne olarak da severim. Kitabım diye demiyorum. Engeloji, nesne olarak da güzel... Kapak tasarımı çok beğenildi. Bu arada alıp okuyanların kitap hakkındaki düşüncesi "Başladım, sıkılmadan okuyorum..." ve "Elime aldım okumaya başladım, bırakmak istemedim..." oluyor. Bu da beni mutlu çok ediyor.

İnsanın kitabının olması güzel... Kitap yazmak zor mu bilemem. Ama okutmak zor! Bunu anladım. Alanlardan ricam çevresiyle paylaşmaları... Bir engelli farkındalığının oluşması ve okuyanların engelliyi yanlış tanıdığının farkına varması benim için çok önemli... Alıp okuyanlar; klavye başına geçip olumlu, olumsuz her türlü yorumu yazabilir. Onları da blogumda paylaşacağım. Farkındalıklarımızın artması ve anlaşılmak dileğiyle...

Almak isteyenler için:

ALİYE YÜCEL



5 Ekim 2014 Pazar

KÖR TOPAL GİDEN BİLİM: ENGELOJİ



YAYINEVİNDEN...

Bir ilim dalı düşünün ki;
Toplum için maddi ve manevi olarak çok önemli olduğu halde
İlim dalı olarak görülmemiş ve ehemmiyet verilmemiş!
Bunun sonucunda da maddi ve manevi olarak toplum olarak zararlar görmüşüz, görmeye de devam ediyoruz!
İşte Engeloji bunun için yazılmış bir eser…

YAZARDAN…
Okuma serüvenimin arkadaşlarımın koşup oynarken, mecburen evde oturmamla başladığını düşünsem de se­viyordum okumayı… Öyle ya, zorla olmaz bazı şeyler… Yazmak en büyük hayalimdi. Ancak yazacağım, yazarım demekle de olmuyor. Söyleyeceği bir şeyleri varsa yazabiliyor insan… Engelli olmam okumama sebep olduysa da, engelleri yazmam tesadüf olmamalı…
Engellilik hakkında; kişisel olarak ve çevremde gözlemledik­lerimden bir fikrim vardı. Maalesef engellilik yanlış biliniyor, en­gelliler yanlış tanınıyordu. Hep “Bunu doğru anlatmalıyım” diye düşünürdüm. Blog yazarlığı serüvenim işte böyle başladı. Her yazı yazan kişi yazılarının beğenilip, takdir görmesini istese de galiba esas istediğim engelliliği doğru tanımlayıp, bir farkındalık ortaya koymaktı.
Blogumda engelli ve engelsiz herkese seslenmek istedim. Bu nedenle konularımı; araştırarak özenle ve günceli yakalayarak seçmeye çalıştım. Bir kişi bile blogumu okusa ve engelliyi yanlış tanıdığının farkına varsa benim için çok önemliydi. Yazdıklarımın bir gün kitaplaşacağını hayal ettim. Elinizdeki bu kitapla da gerçe­ğe dönüştü. Okuyacağınız metinler 2011 ile 2014 yılları arasında blogumda yayınladığım yazılardan oluşuyor.
Kör, Topal Giden Bilim (!) diyerek bir kinaye yapsam da, bu kitaptaki yani Engeloji’deki her yazım, bir engelli farkındalığının meydana gelmesi isteğiyle yazılmıştır.
Şimdi soruyorum, hiç engelli birini tanıdınız mı?

 EDİTÖRDEN...
Yayınevi olarak engellilerle birlikte yaşama kültürünü artırmak adına birçok çalışmaya imza attık. Çocuklar için görme engelli bir kahraman olan Fati’nin, “Fati ile Tanışmak” ve “Dirsekler Yalan Söylemez” isimli kitapları; gençler ve yetişkinler için de “Kör Öyküler” ve “Topal Öyküler” isimli eserleri yayınladık.
Şimdi ise “Engeloji” isimli yeni bir çalışmaya daha imza atmanın mutluluğunu yaşıyoruz.
Engeli ve engelliyi tanımak, anlamak, iletişim kurmak ve yeteneklerini keşfetmek için yazarımız tarafın­dan kaleme alınan bu eserin engellilerle birlikte yaşama kültürüne katkıda bulunacağına canı gönülden inanıyoruz.
Yayınevimiz, engellilerle birlikte yaşama kültürüne katkıda bulunmaya devam etmeyi bir yayın politikası ve sosyal sorumluluk olarak görmeye bundan sonra da devam edecektir.

Melike Nur Çep
Editör
C Planı Yayınları

YAZAR HAYATI

ALİYE YÜCEL

Bursa Mustafa Kemal Paşa doğumludur. 9 aylık iken çocuk felci geçirmiştir. Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi mezunudur.
1989 – 1990 yıllarında Kadın ve Aile Dergisi’nde editör olarak; 1991 – 1994 yılları arasında engellilere yönelik Yaşama Sevinci Dergisi’nde editör, yine engellilere yönelik hazırlanan ve TRT’de ya­yınlanan Her Şeye Rağmen programında yapım yardımcısı olarak çalışmıştır.
1994 – 2010 yılları arasında TGRT’de; Metin Yazarlığı, Yapım-Yö­netim Yardımcılığı (Kadın ve Sağlık Programlarında), TGRT – Basın ve Halkla İlişkiler Basın Tanıtım Sorumlusu ve TGRT HABER Med­ya Sorumlusu olarak görev yapmıştır.
2010 yılından bu yana Beyazay Derneği ve İŞ-KUR’un ortak pro­jesi olan engelli istihdamına yönelik Engelli Kariyeri’nde Değerlen­dirme Uzmanı olarak çalışmaktadır.
Engellilere yönelik çeşitli projelerde çalışmıştır. 2011 yılında yaz­maya başladığı “Engeloji” isimli kişisel bir blogu vardır.





 


8 Haziran 2014 Pazar

TEKERLEKLİ SANDALYE VE ÖZGÜRLÜK


Tekerlekli sandalye, olumsuz bir klişe gibi görülse de, kullananlar için asla böyle değil. Onu kullananlar için tekerlekli sandalye özgürlüktür. Bunun böyle olduğunu çevremdeki tekerlekli sandalye kullanıcılarından biliyordum. Ancak Sue Austin'in videosunu izleyince iyice emin oldum. Sue Austin, sürekli ilerleyen bir hastalık nedeniyle, yıllar önce tekerlekli sandalye kullanmaya başlamış. Şimdi ise tekerlekli sandalyeyle su altına tüplü dalış yapıyor. Su altında bale yapıyor.

Sue Austin, deneyimlerini anlattığı bir konuşmasında: "Burada olmak, yolculuğum hakkında konuşmak, tekerlekli sandalyem hakkında konuşmak ve onun bana getirdiği özgürlük hakkında konuşabilmek muhteşem..." diye sözüne başlıyor. Tekerlekli sandalye kullanması onun dünyaya olan erişimini tamamen değiştirmiş. Tekerlekli sandalyeyi kullanmaya başlamak onun için yeni ve muazzam bir özgürlük olmuş...

Sue Austin tekerlekli sandalye hakkındaki düşüncelerini "Hayatımın sınırlandığını ve ellerimden kaydığını düşünürdüm. Devasa bir oyuncağa sahip olmuş gibiydim. Tekerleklerin "Vınnn" sesini duyar, rüzgarı yüzünde hissederdim. Sokağın dışına çıkmak bile başlı başına neşelendiriciydi. Bu yeni oyuncağımı ve özgürlüğümü bulmama rağmen,  insanların bana davranışları tamamen değişmişti. İnsanlarla aramıza görünmez bir perde inmişti ve beni artık görmüyor gibi davranıyorlardı. Beni kendi varsayımlarıyla algılayıp, tekerlekli sandalyede onlar ne görmek istiyorsa öyle olmam gerektiği yönünde davranıyor gibiydiler. İnsanlara soruyordum. "Tekerlekli sandalye sana neyi çağrıştırıyor?" Cevaplar genelde şöyleydi: "Sınırlama", "Korku", "Acıma", "Kısıtlanma"..." diye açıklıyor.


Sue Austin, bunun üzerine kendini başkalarının gözüyle ve onların bakış açısıyla gördüğünü tespit edip, bunun yanlış olduğunun farkına varıp, kimliğini yeniden oluşturmaya ve kendi hikayesini yazmaya karar veriyor. Bunun üzerine tekerlekli sandalye ile denizaltına dalıyor. Videonun devamında; tekerlekli sandalye ile denizaltında yaptığı gösteriyi görenlerin fikrinin nasıl değiştiğini uzun uzun anlatıyor.

Tamamını burada yazamayacağım sözlerinin bir bölümü şöyle: "... İşte bu anda bu insanların beni tekerlekli sandalye ile bunları yapabilirken gördüğü anda, artık tekerlekli sandalyeyle ilişkin önceki yargıları kalmıyor... Benim için bu, diğer insanların farklılıkların değerini, getirdiği eğlenceyi, görmelerini sağlamak, insanların fiziksel kayıplarına ve sınırlamalarına odaklanmak yerine dünyayı yepyeni heyecanlandırıcı bakış açılarıyla keşfetmenin getirdiği gücü ve neşeyi göreceğimiz anlamına geliyor. Benim için tekerlekli sandalye dönüşümün bir aracı. Hatta artık tekerlekli sandalyeye ben "portal" diyorum. Çünkü beni yepyeni bir varoluşa, yepyeni alanlara, yepyeni bir bilince taşıyor. Diğer bir noktada kimsenin daha önce su altı tekerlekli sandalyeyi görmemiş olması, yepyeni bakış açıları, varoluşlar, bilişler yaratıyor..."

Sue Austin'in, konuşmasının her cümlesi altı çizilecek kadar anlamlı ve deneyim dolu... Engelli, engelsiz herkes 10 dakikasını ayırıp, Sue Austin'in deniz altına dalış görüntüleriyle süslü videosunu mutlaka izlemeli... Seyreden herkes o andan sonra; eğer bu yapılabiliyorsa, çok şey yapılabilir diye düşünüp, hayata farklı bakacak... Tekerlekli sandalyeyle hareket etme özgürlüğünü görenlerin, tekerlekli sandalyeyle ilgili ön yargıları ortadan kalkacak...


ALİYE YÜCEL