> Engeloji

Translate

2 Ağustos 2015 Pazar

17. DÜNYA İŞİTME ENGELLİLER (SAĞIRLAR) KONGRESİ


17. Dünya İşitme Engelliler (Sağırlar) Kongresi 28 Temmuz - 1 Ağustos 2015 tarihleri arasında İstanbul'da yapıldı. Bu yıl yapılması planlanan bu organizasyona aday olarak üç şehir vardı. Bunlar; Berlin, Mexico City ve İstanbul'du. Yapılan oylamada Berlin 12, Mexico City 10, İstanbul ise 49 oy almıştı. Böylece bu şehirleri geride bırakan İstanbul, bu kongreye ev sahipliği yapmaya hak kazanmıştı.

Dünyadaki işitme engelliler arasında önemli bir bilgi alışverişi sağlayan İşitme Engelliler Kongresi 4 yılda bir yapılıyor. Her kongre de döneme ve şartlara göre bir tema belirleniyor. İnsan çeşitliliğinin bir parçası olarak işitme engelli bireylerin kabul edildiği eşit bir dünya için, bu yıl "İnsan Çeşitliliğinin Güçlendirilmesi" temasıyla gerçekleştirildi. Kongreyi; İşitme Engelliler Federasyonu, Cumhurbaşkanlığı, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ve Türkiye Sakatlar Konfederasyonu destekledi.

Bu yıl  WFD üyesi 100'ü aşkın ülkeden gelen binlerce işitme engelli, uzman, akademisyen, bu alanda hizmet veren katılımcılar görüş, fikir ve deneyimlerini paylaştı. İstanbul Kongre Merkezi'nde yapılan organizasyonda  "2015 - 2019 Küresel İşitme Engelli Toplumu Politikaları" belirlendi. Böylece işitme engellileri ilgilendiren; erişilebilirlik, farkındalık, teknoloji, farklı işaret dilleri, eğitim, sağlık, insan hakları, istihdam, sanat gibi pek çok konu ele alındı.


Her ülkenin dili ve alfabesi farklı olduğu için işaret dilleri de farklı oluyor. Uluslararası organizasyonlardaki sunumlarda ise bulunduğu ülkenin işaret dili de kullanıldığı için17. Dünya İşitme Engelliler Kongresi'nin resmi dili İngilizce ve Türkçe olarak belirlenmiş. Ancak katılımcı olan ülkeler kendi işaret dili tercümanları ile çeviriler de yaptırdı. Bu nedenle kongrede pek çok işaret dili tercümanı görev aldı.

Dünya İşitme Engelliler Kongresi; işitme engellilerin sorunlarının tartışılması, ihtiyaçlarının belirlenmesi, haklarının bilinmesi ve hayat kalitelerinin arttırılması konusunda çok önemli bir organizasyon. Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre 600 milyon, Türkiye'de ise 3 milyon civarında işitme engelli olduğu biliniyor. İşitme engellilerle ilgili her konu işitme engellinin ailesini ve yakın çevresini de ilgilendirdiğini düşünürsek bu sayı daha fazlalaşıyor.

Engelsiz bir dünya için atılan her adım çok önemli... Özellikle de böyle büyük organizasyonlar... Bu nedenle Türkiye İşitme Engelliler (Sağırlar) Milli Federasyonu'nun girişimleri ile bu yıl Türkiye'de yapılan 17. Dünya İşitme Engelliler Kongresi'nde ele alınan konular, paylaşılan fikirler, sorunların çözümünde gidilecek yollar ve alınan kararlar büyük önem taşıyor. Umarız kongreden çıkan sonuçlar, Türkiye ve dünyadaki bundan sonra yapılacak çalışmalara yön verecek ve işitme engellilere büyük katkı sağlayacaktır.

Not: Genelde 17. Dünya Sağırlar Kongresi olarak geçiyor. Ancak Dünya İşitme Engelliler Kongresi olarak tercih ettim.

ALİYE YÜCEL                          

26 Temmuz 2015 Pazar

KÜFÜRDE BİLE SÖYLENMEZ


Geçtiğimiz hafta Haber Türk'te yayınlanan Tarihin Arka Odası'na Prof. Dr. İskender Pala konuk oldu. Ünlü edebiyatçımız; çalışma saatlerini ve sistemini anlatı. Dinleyince bunca eser vermesinin ve başarısının tesadüf olmadığını anlıyorsunuz. Programda genel olarak; edebiyat tarihimiz,  aşk ve geçmişin bayramları konuşulsa da, daha pek çok konu ele alındı. "Küfür etmek" de konuşulan konulardan biriydi. Bunca güzel konu içinden neden küfür etmek konusunu seçtiğimi okuyunca anlayacaksınız!

İskender Pala, küfür etmek konusunda öyle ilginç bir ayrıntıdan bahsetti ki şaşırıp kalmamak elde değildi. Programda anlattıklarınla yetinmeyip, bu konu hakkında söylediklerini de okudum. Ünlü edebiyatçının anlatımına göre; Sözün 5 katmanı varmış. Bunlar; Kelam (Allah sözü), Hadis (Peygamber sözü), sonra söz, sözden aşağı laf (laf-ı güzaf) ve son olarak yozlaşmamış küfür gelirmiş. Hayata şiirden bakan atalarımızın küfür etmesi bile bir sanat değeri taşıyormuş!

Pala, küfür etmek ile ilgili şöyle devam ediyor: Kötü söz (küfür) her dilde vardır. Eskiler küfürü şiir diliyle ederler, küfür sözcüklerini özenle seçerlerdi. Küfürü öfkeyle değil, kişinin hatasını düzeltmek için söylerler, karşısındakini incitmemeye özen gösterirlerdi. Küfürlerinde edep ve latife bulunur idi. Hatta küfürün sözcüklerini seçemeyenler için bazı kişilerce özel dükkanlar kurulurdu. O dükkanların biri de Eyüp Sultan'daydı.


Vaktiyle Eyüp Sultan'da birçok helvacı dükkanı varmış. Helva, kelime anlamı itibariyle şeker demektir. Yani eskiler bugün kullandığımız şeker sözcüğünün helva biçiminde kullanırlardı. Bu helvacılardan bir tanesi var ki şeker satmanın yanında küfür de satarmış. Biri başka birine küfredeceği vakit bu adamdan küfür satın alırmış. Küfür satan adam, bir müşteri geldiğinde onun dükkana helva için mi küfür için mi geldiğini gözünden tanır ve ona göre davranırmış. Mesela, küfür satacaksa hokka ve divitini alır. Müşteriye, "Okuma yazman var mı?" diye sorar. Eğer, okuma yazma bilmiyorsa kimsecikler duymasın diye müşteriyi kulağına yaklaştırır gelen adam söyler. Küfürü yazar ve söyleyen kişiye telif ücretini verir imiş.

Başka bir müşteri geldiğinde ise maksadının helva ile alakalı olmadığını küfür için geldiğini anlar ve "Alıcı mısın? Satıcı mısın?" diye sorar. "Alıcıyım" derse. "Gel kardeş. Otur söyle..." der. Küfürü satmadan önce birkaç sual sorar. O sualler şöyledir:
1- Küfürü kime edeceksin?
2- Küfür etmeni gerektirecek ne yaptı?
3- Toplum içindeki itibarı ve görevi nedir?
4- Küfür edeceğin kişinin bedenen bir arızası (sakatlığı) var mı?
Evet... Bu soruları cevapladıktan sonra tüccar, uygun olan küfürü alıcıya verirdi...

Söyleşilerinde bunları anlatan Pala, programda da "Kişinin bedenen bir arızası (sakatlığı) varsa o yönde küfür yazılmaz ve söylenmezdi..." diye ilave etti. Ne büyük bir hassasiyet ve incelik değil mi? Öyle ya, küfür insana söylenecek en kötü sözdür. Orada bile engelli kişi düşünülerek hareket edilmiş. Engellileri küçük düşüren ve rencide edenler kullanmamış. Oysa halk arasında; kör, topal, sağır, deli, şaşı, kambur gibi engellileri niteleyen kelimeler rahatlıkla söyleniyor. Bunlar lakap olarak veriliyor. Bunlar söylenerek alay ediliyor. Yani küfür için bile tercih edilmeyen, küfürde bile söylenmeyen sözler rahatlıkla sarf ediliyor. Küfürde bile söylenmeyen sözler duymamak dileğiyle...

ALİYE YÜCEL



19 Temmuz 2015 Pazar

KULAÇ ATMADAN YÜZMEK


Gerilerek açılmış iki kolun parmak uçları arasındaki uzaklığa kulaç denir. Kulaç atmak ise; yüzerken kolları, sırayla üstten ileriye doğru atıp suyu arkaya doğru çekmektir. Yani, kulaç yüzme için kullanılan belki de en önemli terimdir. Peki bir kişi kulaç atmadan yani kolları olmadan yüzerse? Bu çok büyük bir başarı değil midir? Dünyada ve ülkemizde kulaç atmadan yüzmeyi başaran, kolsuz yüzücüler var. İşte bunlardan biri de Beytullah Eroğlu.

Bedensel engelli yüzücü Beytullah Eroğlu'nun hayatı çeşitli zamanlarda haber yapılmıştı. Yüzmede çeşitli başarılara imza atan Beytullah, son olarak geçtiğimiz günlerde Uluslararası Paralimpik Komitesi (IPC) Dünya Yüzme Şampiyonası'nda kendinden söz ettirdi. İskoçya'nın Glasgow kentinde düzenlenen şampiyonada erkekler 50 metre kelebekte 4. oldu. Erkekler 50 metre sırtüstünde ise 3. oldu ve bronz madalya kazandı.

Beytullah Eroğlu, 1995 yılında Kahramanmaraş'ta engelli olarak dünyaya gelmiş. Doğuştan iki kolu yok ve bir bacağı da diğerinden tam 12 santimetre kısa... O, el ile yapılması gereken her şeyi ayaklarıyla yapıyor. Yazmayı, yemeği, içmeyi... Beytullah, 2001 yılında küçük yaşında yüzme ile tanışıyor. Kolları olmadığı halde yüzmeyi başarıyor. O gün bu gündür de yüzüyor. 2004 yılında profesyonel oluyor. Bu alanda Türkiye ve dünyada çeşitli başarılar elde ediyor.


İlk defa 2007 1. Karadeniz Oyunları'nda yarışıyor. 50 metre serbest yüzmede 1. oluyor ve büyük takdir kazanıyor. 2010 yılında Almanya'da yapılan Dünya Şampiyonası'nda erkekler 50 metre kelebek ve erkekler 50 metre sırtüstünde gümüş madalya alıyor. Yine 2010 yılı Ağustos ayında Hollanda'da yapılan Dünya Şampiyonası'nda dünya 6.'sı oluyor. 2011 yılında yapılan Berlin Avrupa Şampiyonası'nda 50 metre kelebekte altın madalya ve 200 metre karışıkta gümüş madalya alıyor. Milli yüzücü, 2012 yılında yapılan Londra Paralimpik Olimpiyatları 50 metre kelebekte 7. oluyor.

Beytullah, bacağının biri kısa yani engelli olmasına rağmen kendi durumuna uygun bir klasman olmadığı için her iki bacağı da sağlam olan kişilerle yarışmış... Şu anda 7 branşta Türkiye rekorlarını elinde tutuyor. Bunlar; 50 metre serbest, 50 metre kelebek, 50 metre sırtüstü, 100 metre kurbağalama, 100 metre serbest, 200 metre serbest ve 200 metre karışık. Türkiye'nin yüzme yarışmalarında pek başarılı olmadığını düşününce, ayrıca önemli bir başarı elde ettiğini görüyoruz.

Şampiyon yüzücü, aynı zamanda bir şampiyonun yeğeni... Amcası Şeref Eroğlu, Türk güreş tarihinin en büyük rekortmenlerinden biri... Defalarca önemli başarılar elde etmiş, dünya şampiyonu ve Olimpiyat 2.'si olmuş... Amcası onun için en büyük örnek... Onun omuzlarda taşınmasında çok etkilenen Beytullah, "Ben de 2016 yılında Rio'da yapılacak Paralimpik Oyunları'nda kürsüye çıkıp, amcam gibi omuzlarda taşınmak istiyorum..." diyor.

Engelli yüzücü; azmi, çabası, başarıları ve özgüveniyle hayranlık uyandırıyor. Bir röportajında "Kollarına ne oldu? Kolların nerede?" diyenlere "Kollarımı evde unuttum!" dediğini anlatacak kadar da kendiyle barışık biri... Beytullah, bu özgüveni ailesi ve yüzme sporuna borçlu olduğunu söylüyor. Umarız dileği yerine gelir ve 2016 yılında yapılacak Paralimpik Oyunları'nda tarih yazar. Biz de onun başarısıyla bir kez daha gurur duyarız.


ALİYE YÜCEL



12 Temmuz 2015 Pazar

EMMA'NIN HASTALIĞI


Yabancı dizilerin izleyeni çok... Ancak takip etmek mümkün değil. Ardı arkası kesilmiyor. Benim bu diziler konusunda uzman iki arkadaşım (Feray ve Sema) var. Onların tavsiyesi üzerine bir diziye başladım. Bates Motel, 3. sezonu bitmiş bir dizi... 10'ar bölümden 30 bölüm... "Yok olmaz, bitiremem... 4. Sezon'a gelmiş..." diye düşünürken başladım. Bırakamadım. Birinci sezonu bir kaç gün içinde bitirdim. Film ve dizileri izlerken algıda seçicilik olmalı ki engelli bir karakter hemen ilgimi çekiyor. Bu dizide de Kistik Fibrozis hastası bir genç kız vardı; Emma...

Bates Motel dizisi, Robert Bloch'un aynı adlı romanından 1960 yılında Alfred Hitchcock  tarafından uyarlanan Psycho (Sapık) adlı filminin ana karakterinin gençliğini anlatıyor. Dizinin türü psikolojik gerilim.... Konusuna gelince kısaca şöyle; Norma Bates (Vera Farmiga) kocasının ölümünü ardından 17 yaşındaki oğlu Norman (Freddie Highmore) ile yeni bir hayat için bir kasabaya taşınır ve burada diziye adını veren bir motel alır. Onlar, yeni ve sakin bir hayat isterken yaşadıkları hiç de öyle olmaz...

Kistik Fibrozis hastası Emma, dizinin genç kahramanı Norman'nın yakın kız arkadaşı... Emma Decody rolünü Olivia Cooke canlandırıyor. Norman, onu normal bir arkadaş gibi görse de Emma, Norman'dan hoşlanıyor. Norman ile birlikte bazı gizemli olayların peşine düşüyorlar... Dizide kötü karakterler kaynarken, Emma iyi bir rolde... Hatta dizinin en iyisi diyebiliriz. Zeki ve girişken biri... Okulunun da en başarılı öğrencilerinden. Alışılmadık bir rolü var. Emma, dizide önemli bir karakter. Emma karakterine ait bir blog bile var.


Norma, Emma'yı seviyor ve motelinde part-time çalıştırıyor. Norma'nın Emma'yı böylesine tasvip etmesi pek de alışıla gelmiş bir durum değil... Güzel, popüler ve çekici Bradley varken... O; oğlunu, hasta ve engelli olmasına rağmen Emma'ya yönlendiriyor. Emma, Kistik Fibrozis hastası olduğu için bu nedenle oksijen tüpünü (oksijen tankını) devamlı yanında taşıyor. Kendi deyimiyle tüpü "evcil bir hayvan" gibi dolaştırıyor.

Emma'nın hastalığı; Kistik Fibrozis (Cystic Fibrosis). Kısa adıyla KF genetik bir hastalık... Öncelikle solunum ve sindirim sistemi olmak üzere birden çok sistemi etkileyebiliyor. En çok etkilenen organlar ise dış salgı bezlerinin olduğu organlar... Salgı bezlerinin ince ve akışkan bir sıvısı vardır... KF'li hastalarda bu salgıların kıvamı artıyor. Akıcılığı ve saflığı kayboluyor. Bu nedenle hastaların balgam çıkarması zorlaşıyor. Küçük hava yollarının tıkanmasıyla akciğer rahatsızlıkları ve enfeksiyonlar başlıyor. Kistik Fibrozis bir süreğen engel türü... Yani bu hastalığı taşıyanlar en az % 40 engelli raporu alıyor.

Kistik Fibrozis, hayati risk içeren ve hayat kalitesini düşürebilen bir hastalık... Ancak, bu hastalığı taşıyanlar bir de Emma'yı bir görsün! Elinde tüpüyle dere tepe geziyor. "Ben de hastayım..." deyip, kendini hiç bir şeyden mahrum etmiyor. Engelini aşan örnek biri... Senarist neden bu hastalığı seçmiş, neden böyle bir karakter oluşturmuş merak ettim. Çok yaygın bir engel türü de değil. Bakalım diğer sezonun bölümlerinde Emma'yı neler bekliyor? Emma'yı merak ettiniz değil mi? Öyle ise seyredin. Oyunculuklara bayılacak... Diziyi zaten seveceksiniz...


ALİYE YÜCEL  

5 Temmuz 2015 Pazar

İYİ TATİLLER


Engelli bireylerin de herkes gibi gezmeye, yeni yerler görmeye, seyahat etmeye, tatil yapmaya ihtiyacı var. Engelliler de tatil yapmak istiyor. Onlarda tatili hak ediyor. Ancak gidilecek, kalınacak tesisler nerede? Pek çok tesis engellilere uygun değil. Bazı tesislerde düzenlemeler var. Ama bunların birçoğu engellilerin ihtiyacını karşılayacak düzeyde değil. Karşılayanların da bazı alanları engellilere uygun olmuyor.

Son yıllarda engelsiz turizm, engelsiz tatil, erişilebilir tatil adı altında bazı çalışmalar yapılsa da... Engellilere rahat bir tatil sağlayacak çok az tesis var. Engelliler için ayrı bir tesis yapmak, engelli ve engelsiz kişilerin birbirlerinden daha da yabancılaşmasına yol açar. Önemli olan engelli kişilerin de herkesle aynı ortamda tatil yapması olmalıdır. Engellilerde hayatın her alanında aynı şartlarda yararlanmalıdır. Turizm de bu alanlardan biri... Bu nedenle  bunun göz ardı edilmemesi gerekiyor.

Kültür ve Turizm Bakanlığı; "Engelli Dostu" tesislere “Herkes İçin Erişilebilirlik Belgesi" veriyor. Bu belgeyi almaya hak kazanan tesisler engellilerin daha rahat konaklayabilmesi için düzenlemeler yapıyor. Bu düzenlemeler tesislere girişten başlıyor. Merdivenler, odalar, yemekhaneler, havuz, tuvaletler ve banyolar gibi her alanda devam ediyor. Böylece bir engellinin de tek başına özgürce tatil yapabileceği şartlar sağlanıyor.


Turistik tesislerin engellilere göre düzenlenmesi ve engelli odaları denilince, bedensel engelliler için düzenlenmiş odalar akla geliyor. Evet, bedensel engellilerin  rahat kalabileceği odalar, hareket edebileceği alanlar ve denize girebileceği sahiller gerekiyor. Ancak diğer engel gruplarının da farklı ihtiyaçları var.  İşitme engelliler için işaret dili bilen bir personel, görme engelliler için de hissedilebilir zeminler, ses uyarıcıları, Braille alfabesiyle yazılmış broşür gibi... Ancak bütün bunların yasal zorunluluklar yerine teşvik edici bazı unsurlar sayesinde olması en doğrusu olur.

Engelliler için yapılacak düzenleme ve uygulamaların maliyetinin yüksek olacağı düşünülebilir. Ancak bu uzun vadede bunlar kar olarak dönecektir. Herkes gibi engellilerde rahat hareket ettiği ve alıştığı ortama tekrar gelmek isterler... Ayrıca; bir gerçekte engelliler için yapılacak bazı düzenlemelerin yaşlılarında hayatını kolaylaştırmasıdır. Çünkü yaşlılarında birçoğu hareket zorluğu yaşarlar. Dünyada yaşlı nüfusun arttığını düşünürsek yapılan düzenlemeler onlara içinde faydalıdır. Böylece bir taşla iki kuş vurulmuş olacaktır.

Ülkemizin her yerinde engellilere uygun otel, motel ve pansiyon ve tesisler olmalıdır. Ama özellikle de tatil yörelerinde... Engelli gittiği yerde rahat hareket edip, zorluk çekmezse ve erişilebilir bir tatil yaparsa tekrar gitmek isteyecektir. Aslında bu engelli, engelsiz herkes için böyledir. Zorluk ve sıkıntılarla dolu bir tatili kim ister ki... Herkes için erişilebilir bir tatil için gerekli çalışmalar devlet ve özel sektör işbirliği ile olmalıdır. Böylece engellilere de iyi bir tatil yapabilir.

ALİYE YÜCEL  


28 Haziran 2015 Pazar

PARK DEĞİL ÇARK EDELİM


Engelli park alanlarına, engelsiz kişilerin park ettiği araçları görmüşsünüzdür. Bu durumu görünce insan hayrete düşüyor. Bir insan bunu nasıl yapar? Bir kişiyi zor durumda bırakacağını nasıl anlamaz? Engelliye zarar vereceğini nasıl düşünmez? Bir insan empatiden nasıl bu kadar yoksun nasıl olur? diye... Ama bu manzara ile maalesef çokça karşılaşıyoruz. Bununla ilgili pek çok fotoğraf yayınlanıyor. Haber yapılıyor...

Gelelim bu konuda yazmama neden olan ilginç habere... Brezilya'da bir sürücü engeli olmadığı halde engellilere ayrılan yere park ediyor. Sen misin buraya park eden! Duyarsız sürücü geldiğinde otomobilini tanınmaz bir halde buluyor. Otomobilinin üzeri baştan sona mavi çıkartmalarla kaplanıyor ve üzerine de engelli logosu yerleştiriliyor. Otomobil görülmeye değer... Gelip geçen herkes ilgiyle seyrediyor.

Aracını bıraktığı gibi bulamayan sürücü büyük bir şok yaşıyor. Aracına biniyor, pencerelerde kaplı olduğu için göremiyor dışarı çıkıyor. Çıkartmaları sökmeye çalışıyor. Yaptığına bin pişman oluyor ve çok öfkeleniyor. Çevredekiler, bu durumu görenler onun bu cezayı hak ettiği için gülerek "Oh olsun" der gibi bakıyor. Böylece sürücü engelli yerine park etmenin cezasını çekiyor. Umarız bu ona bir ders olur. Onu ve arabasını bu halde görenlere de örnek olur.


Rusya'da da engelli park yerine araç bırakmayı önlemek için çok çarpıcı bir uygulama yapılmıştı. Otoparktaki engelli park alanına kameralar yerleştirilmişti. Kamera gelen aracın ön camında "engelli" işaretini görmeyince (engelli aracı değilse) aracın önüne bir engelli kişinin hologramı beliriyor. Bu hologram duyarlılık göstermeyen sürücüleri uyarmak için konuşmaya başlıyor. Sürücülere  bunu neden yaptığını diye soruyor. Bu yaptıklarının yanlış olduğunu, engelli park yerine park etmemeleri gerektiğini çok etkileyici bir biçimde anlatıyor. 

Ülkemizde de engelli yerine park etmenin yanlışlığını anlatmak için çeşitli farkındalık çalışması yapılıyor. Bunlardan en anlamlılarından biri de engelli park alanlarına yazılan bir slogan... Bu sloganda "Yerimi aldın. Engelimi de alır mısın?" yazıyordu. Oldukça etkileyici olan bu söz pek çok park yerinde kullanılmış ve oldukça ses getirmişti. Bu uyarıcı söz keşke tüm otoparklara yazılsa... Böylece duyarsız kişilerin gözüne sokulsa... 

Türkiye'de ve dünyada engelli park yerine aracını bırakmanın yanlışlığı çeşitli şekilde ortaya konuluyor. Ama çok doğal bir durummuş gibi hala park edenler sürücüler oluyor. Bu yanlış hep devam ediyor. Kişi hiç düşünmüyor. Bu engel kendisinde olsaydı ve park yeri bulamasaydı ne yapardı. Biraz empati yapalım ve bu alanlara park etmeyelim. Bir engelliye zarar vermeyelim, onu zor durumda bırakmayalım. Bu alanlar engelliler için... Bu yanlıştan dönelim. Artık park değil, çark edelim!
                                                                                       
ALİYE YÜCEL         

21 Haziran 2015 Pazar

BENNUR KARABURUN MECLİSTE


AK Parti Bursa Milletvekili Bennur Karaburun Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne kaydını yaptırdı ve mazbatasını aldı. Biz onu iki yıl kadar önce, yağmurun altında tekerlekli sandalye ile giderken ıslanmaması için yanında şemsiyesini tutan biri ile birlikte fotoğrafta görmüştük. Bu fotoğraf medyada çok yer aldı. Sonra onun Bursa'dan AK Parti 9. sıradan milletvekili adayı olduğunu öğrendik. Seçilmeyi başardı. Şimdi meclisteki iki engelli vekilden biri...

Bennur Karaburun, 1973 yılında Bursa'da doğuyor. 7 yaşından 23 yaşına kadar profesyonel olarak yüzme ve su topu ile yapıyor. Bu konuda dereceleri ve rekorları var. Uludağ Üniversitesi Tekstil Bölümü'nü bitirdikten sonra imalat müdürü olarak çalışıyor. Son çalıştığı firmanın aracı ile bir trafik kazası geçiriyor. Kazada boynu kırılınca aylarca yaşam mücadelesi veriyor. O günden sonra omurilik felçlisi olarak tekerlekli sandalyede hayatını sürdürüyor. Bu arada Eskişehir Anadolu Üniversitesi İşletme Fakültesi'ni bitiriyor. Halen de  Eskişehir Anadolu Üniversitesi Sosyal Hizmetler Bölümü son sınıf öğrencisi...

İki dil bilen Karaburun; engelli hale geldikten sonra kök hücre konusunda araştırmalar yapmış. Amerika ve Çin ile bağlantıya geçmiş. Kök hücre ameliyatı yapılmalı yapılmamalı mı diye tartışılırken o ameliyat olmak istemiş ve olmuş... İlk kök hücre ameliyatı olanlardan... Kök hücre ile ilgili; Eski Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül, zamanın başbakanı şimdiki Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan'ın doktorları ve Sağlık Bakanlığı ile görüşmeler yapmış. Öyle ki bu konuda çalışmalar yapmak için de milletvekili olmak istemiş...


Bennur Karaburun, kaydını yaptırmasının ardından çok heyecanlı olduğunu belirterek "Engelli bir milletvekili olarak burada olmak gerçekten çok güzel. Bu ben olduğum için değil, başka bir engelli kardeşimiz de olmuş olsaydı yine aynı mutluluğu yaşardım. Bundan sonraki süreçte de İnşallah engelli kardeşlerimizin, kadınlarımızın, bütün Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının vekili olmak için elimden gelen her şeyi yapacağım. Hizmet odaklı bir partiyiz ve hizmet anlamında elimizden gelen her şeyi yapacağız..." diyor.

"Meclis engelli bir milletvekiline hazır mı?" sorusuna ise "İnanın hazır, rampa ile ilgili hiç bir sıkıntı yaşamadım. Kapıdan buraya gelene kadar bir sıkıntı yaşamadım. Bundan sonra nasıl olur bilmiyorum ama..." diyerek gerektiğinde seyyar rampayı kullanabileceğini böylece engeli aşacağını açıklıyor. Bennur Karaburun; güzel bir ekiple çalıştığını, hiçbir zorluk yaşamadığını ve destekleyici bir güçle orada olduğunu belirtiyor. 

Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde yapılacak çalışmalar engelliler açısından büyük önem taşıyor. Bennur Karaburun, 2015 Genel Seçimleri'nde milletvekili olan iki engelliden biri. Engelli milletvekillerinin sayısını artsın isterken maalesef azaldı. Geçen dönem dört milletvekili vardı. Şimdi ise sayı ikiye indi. Engelli sorunlarının çözümünün engelli bireylerden geçtiğine inandığım için kendisinden çok şey bekliyorum. Özellikle de Bursalı ve engelli biri olarak...


ALİYE YÜCEL