> Engeloji

Translate

24 Ağustos 2014 Pazar

ALS İÇİN BUZ GİBİ KAMPANYA


Sanıyorum ki duymayan kalmamıştır. Ancak bir de ben yazayım dedim! ALS hastalığına dikkat çekmek için yapılan Ice Bucket Challenge (Bir Kova Buz) kampanyasından bahsedeceğim. Amerika'da başlayan ve bir çığ gibi büyüyen bu kampanya gerçekten çok çarpıcı... İnsan ister istemez kendini içinde bulabiliyor! Tüm dünyayı sarmış durumda... Sosyal medyada da en çok paylaşılan kampanyalardan biri...

Bu kampanyada kişiler içinde buzlu su dolu bir kovayı başından aşağıya döküyor. Buzlu su dolu bir kovayı dökmeden önce de aynı şeyi yapması için üç kişiye meydan okuyor. Meydan okunan kişi 24 saat içinde buzlu su dolu bir kovayı başından aşağıya döküyor. Dökerken o da üç kişiye teklif gönderiyor. Eğer dökmezse 100 dolar bağışlıyor. Bu paralar ALS hastaları için toplanıyor. Pek çok kişi de hem bağış yapıyor, hem de buzlu su dolu bir kovayı döküyor.

Gelelim bu kampanyada dikkat çekilmek istenen ALS (Amyotrofik Lateral Skleroz) hastalığına... ALS; merkezi sinir sisteminde, omurilik ve beyin sapı denilen bölgenin motor sinir hücrelerinin kaybı nedeniyle meydana gelen bir hastalık... Bu hücrelerin kaybı nedeniyle kaslarda güçsüzlük ve erime başlıyor. Kasların bu zayıflığı önce ellerde, bacaklarda, ağız ve dilde meydana geliyor. İlerleyince tüm vücut etkileniyor. Genellikle 40-50 yaşlarında başlayan ALS, erkeklerde daha sık görülür. Önemli bir ayrıntı ise zihinsel fonksiyonlarda ve bellekte bir kayıp olmaması.

ALS hastalığının kesin nedeni bulunamamıştır. Sebep olarak çok çeşitli risk faktörleri gösterilir. Bağışıklık sisteminde anormal yapan, DNA yapısını ve enzim sisteminin işleyişini bozan bir virüsten şüphelenilmektedir. ALS hastalığına yakalananlar ortalama üç-beş yıl yaşasa da çok daha uzun süre yaşayanlar var.


ALS kesin tedavisi mümkün olmayan bir hastalık... Bazı ilaçlar hasarları bir miktar azaltabilmektedir. Tedavide ise destekleyici çeşitli yöntemler kullanılır. Destekleyici çeşitli yöntemlerin en etkilisi; doktor, eczacı, fizyoterapist, hasta bakıcı, hemşire, beslenme uzmanının beraber çalışmasıyla oluşur. Bu nedenle tedavisi ve bakım süreci oldukça zordur. Hastalar bakıma muhtaç duruma düştüğü için maddi ve manevi yardım çok önemlidir. Dünyadaki en ünlü ALS hastası evrenbilimci Stephen Hawking ve Çinli lider Mao Tse Tung'tur. Türkiye'de ise Sedat Balkanlı ve ALS / MNH Derneği Başkanı İsmail Gökçek bu hastalığa yakalanmıştır.

ALS farkındalığı oluşturmak için başlatılan kampanyayı ilginç hale getiren en önemli unsur, buzlu su dolu kovayı dökme anının fotoğraf ya da videosunun sosyal medyada paylaşılması... Dünyada; Facebook CEO'su Mark Zuckerberg, Microsoft'un kurucusu Bill Gates, şarkıcı Justin Bieber, futbolcu Cristiano Ronaldo bu kampanyaya katılan ünlü isimler. Bizden de; Arda Turan, Beren Saat, Burcu Esmersoy, Şahan Gökbakar, Demet Akalın gibi pek çok ünlü ALS farkındalığı için bu kampanyaya katıldı.

Gün geçmiyor ki bu kampanya ile ilgili ilginç bir haber ve paylaşım olmasın. Bu kampanyayı başlatanlardan biri Corey Griffin ise geçtiğimiz günlerde bir deniz kazasında hayatını kaybetmiş... Bostonlu Griffin bu ilginç kampanyayı en yakın arkadaşı ALS'ye yakalanınca geçen yıl başlatmış. Ve bütün dünyaya yayılmış... Bu yazıyı yazdığım sırada da Türkiye ve dünyada pek çok kişi bu kampanyaya destek verecek. Bu konu ile ilgili bir çok haber ve paylaşımlar olacak bundan eminim...

ALİYE YÜCEL

17 Ağustos 2014 Pazar

PAHA BİÇİLMEZ YARDIM 2


Bir yazımda engellilere yardım eden köpekleri ele almıştım. Kısaca bahsedersek, yardımcı köpekler; engellilerin yetersiz kaldığı durumlarda bazı şeyleri yaparak ve engellilerin bazı ihtiyaçlarının karşılayarak onların hayatını kolaylaştırıyorlar. Bu köpekler; hizmet köpekleri, rehber köpekler, asistan köpekler, terapi köpekleri gibi çeşitli isimler alıyorlar. Engellilere en çok yardım ve hizmet eden hayvanların köpekler olduğunu görüyoruz. Ancak kedi, maymun, kuş, at gibi bazı hayvanlarda engellilere yardım için eğitilebiliyor.

Gelelim engellilere yardım eden diğer bazı hayvanlara... Köpeklerden sonra engellilere en çok yardımcı olan hayvanlardan biri de maymunlar... Amerika'da Capuchin cinsi maymunlar, bedensel engellilere yardımcı olmak üzere eğitiliyor. Bu maymunlar Boston'da Yardımcı Eller Derneği'nde eğitim alıyor. Dünyada bedensel engellilere yardım etmesi için maymunlara eğitim veren başka yer de yok.

Maymunlar gördüğünü yapan hayvanlar. Bundan yola çıkarak insanları taklit etmesi sağlanıyor ve bu şekilde eğitiliyorlar. Maymunlar ışıkları, televizyonu, müzik aletlerini açıp, kapatabiliyor. Engellinin gözlüğünü takıp, kitap sayfalarını çevirebiliyor. Telefon ve kumanda aletlerini getirebiliyorlar. Meşrubat şişesini açabiliyor. Bu eğitimler için uzun bir süreç gerektiğini tahmin edebiliriz. Ancak gelinen sonuç çok faydalı...



Yardım hayvanlarından biri de minyatür atlar. Çok yaygın olmasa da bu atlar görme engellilere, aynı köpekler gibi kılavuzluk yapabiliyorlar. Onlara yol gösterici olarak kullanılıyorlar. Çoğu yerde köpek yerine bu atlar tercih edilebiliyor. Özellikle de köpeklerin girmesinin uygun görülmediği bazı ortamlarda... Ayrıca atlar, engeli çocukların fiziksel ve psikolojik gelişimleri için de kullanılıyor.

Biliyoruz ki, hayvanlar sahiplerini, sahipleri de hayvanlarını çok severler. Aralarında daima güzel bir bağ oluşur. Bunun pek çok örneğini görüyoruz, biliyoruz. Ancak buradaki iletişim ve paylaşım bambaşka... Böyle bir hayvana sahip olmak ne büyük bir şans...

Şimdi şöyle bir düşünelim. Normal bir kişi için düşen eşyayı yerden almak çok basit bir harekettir. Oysa tekerlekli sandalyede yaşayan, hareket zorluğu çeken biri için (hele de yalnızsa) ne zor, çaresiz bir durumdur. İşte o an maymunun onu yerden alıp uzatması ne güzel bir an, sahibi için de ne paha biçilmez bir yardımdır. Öyle değil mi?

ALİYE YÜCEL






10 Ağustos 2014 Pazar

SON GÜN 12 EYLÜL


İŞKUR (Türkiye İş Kurumu) engellilerin istihdamı konusunda çok önemli destekler veriyor. Son olarak kendi işini kurmak isteyen engellilere, engellilerin işe uyumlarını ve istihdamlarını sağlayacak projelere destek vereceğini açıkladı. Hem de bu destek karşılıksız olacak. Eminim maddi yetersizlikler nedeniyle yapmak istedikleri işi yapamayan engelliler vardır. İşte bu onlar için çok büyük bir fırsat.

Engelli raporu bulunanlar, ikamet ettikleri yerde uygulanmak üzere İŞKUR'a proje sunabilecekler. Girişimcilik eğitimi alan veya kuracağı meslekte eğitim almış engelliler İŞKUR'a sunacakları projelerde tam 36 bin TL.'ye  kadar hibe desteği alabilecek. Bu kendi işini kurmak isteyenler için hiç de küçümsenecek bir rakam değil.

Projeler; İŞKUR'un web sitesinde bulunan Başvuru Rehberi'nde açıklanan kurallara göre hazırlanacak. 12 Eylül 2014 Cuma akşamına kadar illerde bulunan Çalışma ve İş Kurumu İl Müdürlükleri'ne istenilen bilgi ve belgelerle elden veya posta ile teslim edilecek. 81 ilimizde de Çalışma ve İş Kurumu İl Müdürlükleri var.

Başvuru yapılacak bu projelerde, engellilerin kendileri işbaşında olmaları gerekiyor. Engelliler adına vasilerin kurdukları projeler desteklenmeyecek. Ayrıca emekli olan engelliler de başvuramayacaklar.


Destek alınacak alanlar şöyle sıralanmış:

1- Kuruluş İşlemleri Desteği:
İş yeri kuruluşu için yapılan resmi işlem, onay, izin ve ruhsat gibi masraflar için en fazla 2.000 TL.

2- İşletme Gideri Desteği:
Kurulan işletmenin 12 ay boyunca; su, elektrik, iletişim, ısınma gibi işletme giderlerinin (fatura karşılığı olmak üzere) en fazla % 60'ını geçmeyecek şekilde yıllık toplamda en fazla 4.000 TL.

3- Kuruluş Desteği:
İşletmenin kuruluşundan itibaren 12 ay boyunca işletmenin temel faaliyet alanı ile ilgili makine, teçhizat, yazılım, donanım, sarf malzemesi ve ofis malzemesi gibi maliyetler için (fatura karşılığı olmak üzere) en fazla 30.000 TL.

Evet bu destek karşılıksız. Ancak bu konuda dikkat edilmesi gereken önemli bir husus var. Verilen bu destekle kurulan işletmeler kuruluş tarihinden itibaren en az 2 yıl fiili olarak faaliyetine devam etmesi şart. Aksi takdirde kuruluş desteği ödemeleri yasal faizi ile birlikte geri alınacak.

Bu projeler, Kasım ayında İŞKUR Genel Müdürü Başkanlığı'ndaki kuruluşların temsilcilerinden meydana gelen bir komisyon tarafından değerlendirilecek. Uygun olanlara finansal destek verilecek.

Kendi işini kurmak belki kolay değil. Ancak engelli olmak buna asla engel değil. Başarılı olmuş engelli girişimciler olduğunu biliyoruz. Fakat sayıları çok az. Umarız sağlanan bu imkanlarla sayıları artabilir. Girişimci olmak, hayallerini gerçekleştirmek ve kendi işinin patronu olmak isteyen engelliler unutmayın son gün: 12 Eylül 2014.

ALİYE YÜCEL

3 Ağustos 2014 Pazar

MURAT GÖĞEBAKAN'IN İÇİNDEKİ UKDE


Lösemi (kan kanseri) tedavisi gören sevilen sanatçı Murat Göğebakan'ı kaybettik. Genç yaştaydı, 46 yaşında... Pek çok kişinin bildiğini tahmin ediyorum, Murat Göğebakan bir bacağından engelliydi. Nedense engelinin çocuk felci olduğunu tahmin ediyorum. Bir televizyon programında ise bir traktör kazası nedeniyle olduğunu anlatmıştı. Resmi web sitesinde de engeli hakkında hiç bir bilgi yok.

Murat Göğebakan, 1968 yılında Adana'da dünyaya geldi. Anne ve babası Almanya'da çalıştığı için, çocukluğu Türkiye ile Almanya arasında geçti. Küçük yaşta müziğe ilgi duyan Murat Göğebakan, gitar dersleri aldı. Lise eğitiminin ardından Hacettepe Üniversitesi Ankara Devlet Konservatuarı'na girdi. Eğitimini bitirdikten sonra Çukurova Üniversitesi'nde öğretim görevlisi olarak görev yaptı. İlk evliliğini genç yaşlarda yapan Göğebakan'ın bu evlilikten bir oğlu oldu.

Albüm çalışması için 1995 yılında İstanbul'a geldi. 1996 yılında ilk albümü Ben Sana Aşık Oldum'u çıkaran Murat Göğebakan o yıl büyük bir çıkış yaptı. 1998 yılında Kral Tv Müzik Ödülleri'nde "Yılın Şarkısı", "En İyi Söz", " En İyi Rock" ve "En İyi Çıkış Yapan" kategorilerinde aday gösterildi. "En İyi Çıkış Yapan Erkek Sanatçı" ödülünü kazandı. Albüm çalışmalarına devam etti. 2000 yıllında ikinci evliliğini yaptı.


2002 yılında çıkardığı "Ay Yüzlüm" isimli albümü MÜYAP'ın En Çok Satan Albüm Ödülü'nü aldı. Albüme ismini veren Ay Yüzlüm en çok bilinen ve sevilen parçasıydı. Türkiye'de Anadolu Rock müziğin bir kaç isminden biri olan Murat Göğebakan 2009 yılında amansız hastalığa yakalandı. Tedavisi olumlu geçti ve iyileşme göstererek sevenlerini mutlu etti. Bu arada da müzik çalışmalarını sürdürdü. Son olarak Başbakan için "Uzun Adam" isimli bir beste yaptı ve seslendirdi. Tasavvufa ilgi duyan ve dergah eğitimi de alan Göğebakan'ın "Hasan'dan Olma Hatice'den Doğma Murat Göğebakan" isimli bir de kitabı var.

Mütevazı kişiliği ile çok sevilen Murat Göğebakan kendisine "Sevgi Adamı" lakabını takmıştı. Sanatçı Kanal D'de yayınlanan Doktorum programına telefonla bağlanıp, kendi gibi lösemi tedavisi gören çocuklara destek olacağının ve içinde kalan bir ukdeyi şöyle paylaşmıştı: "Bir daha dünyaya gelsem Vallahi Billahi , yakartop oynamak isterim! Küçükken bir öğretmenim ayağım sakat olduğu için yakartop oynatmamıştı. O beni korumak istemişti. Ama ben hala onun üzüntüsünü yaşıyorum." İlginç değil mi? Öğretmeninin zarar göreceği endişesiyle kendisini arkadaşlarıyla oynatmadığı oyun, içine ukde olmuş...

Eminim ki her engellinin diğerlerine anlamsız, belki de saçma gelebilecek. Ancak onun için çok yerinde ve içinde ukde kalan bir şeyler vardır. Belki duyanlar şaşırır "Allah Allah... Bu mu istenir? Bu imkanlar içinde bunu mu istedi?" diyebilirler. Ancak bu böyledir. Şimdi cennette yakartop oynanır mı?! Oynansa bile Murat Göğebakan, orada yakartop oynamak ister mi?! Bilemeyiz! Onun için en büyük dileğimiz: Mekanı cennet olsun. Allah ona rahmet eylesin.

ALİYE YÜCEL  

27 Temmuz 2014 Pazar

KOLSUZ, BACAKSIZ MUTLULUK


Nick Vujicic, adını duymuşsunuzdur. Eğer bu ismi hatırlamıyorsanız da fotoğraflarını görmüş olmanız mümkün. Nick Vujicic, hani şu kol ve bacakları olmayan süper adam! Fotoğraflarını pek çok yerde gördüğüm, bu genç adamın hikayesini merak etmemek mümkün değildi. Nick, 1982 yılında Avustralya'da kol ve bacakları olmadan dünyaya gelmiş.

Nick'nin Tetra-Amelia Sendromu, yani bir gen bozukluğu hastalığı nedeniyle kolları ve bacakları yok. (Tetra adı buradan geliyor. Yani dört uzvu olmayan anlamında...) Sadece kalçasından çıkan iki tane parmağı var. Ancak yapabildikleri ve başardıkları inanılır gibi değil. Yazı yazmak, bilgisayar kullanmak, tıraş olmak, saçını taramak gibi günlük işlerin yanı sıra; hiç bir engeli olmayan pek çok kişinin yapamadıklarını yapıyor. Kol ve bacakları olmadığı halde; tenis, futbol ve golf oynuyor, davul çalıyor, balık tutuyor, yüzüyor ve sörf yapıyor.

Durumundan dolayı alay konusu olan Nick,  bu yüzden çok zor günler geçirmiş. 8 yaşında iken intihara teşebbüs etmiş, küvette boğulmak istemiş! Ancak ailesine olan sevgisi yüzünden bunu yapamamış. Bir gün annesi ona engelli olan, fakat asla pes etmeyen bir adamın makalesini okutmuş. Bu hikaye Nick'i çok etkilemiş. O günden sonra kendine ve hayata bakışı tamamen değişmiş. Kendine bir yön çizmiş.

Nick Vujicic, çok genç yaşta insanlara umut aşılayan konuşmalar yapmaya başlamış. Böylece insanlara örnek olmaya başlamış. Uzuvsuz Hayat Derneği'ni (Life Without Limbs) kurmuş. Daha otuz yaşına gelmeden yirmiden fazla ülkeyi gezerek, konferans ve seminerler vermiş. Kitap yazmış. Konuşma videoları ve kitabı "Kollar Yok, Ayaklar Yok, Endişe Yok" satış rekoru kırmış. Bu arada özel hayatında da güzel gelişmeler meydana gelmiş. Aşık olmuş ve o kadınla evlenmiş. Şimdi bir çocuğu var. Çocuğunu da kollarıyla değil, yüreğiyle sarıyor!


Yazım için Nick'nin pek çok fotoğrafına baktım. Onun fotoğraflarına baktığınızda mutluluğunu ve yaşama sevincini çok açık bir şekilde görüyorsunuz. Yüzü hep gülüyor... Bacaklı ve kollu olmanın mutluluk kaynağı olmadığını anlatıyor! İçinize bir sevinç doğuyor. Gülümseyip ne mutlu ona diye düşünüyorsunuz. Gerçekten çok farklı, çok özel biri...  Neden kol ve bacakları olmadan dünyaya geldiğini daha iyi anlayabiliyorsunuz!

Hayatının hiç bir anında "Keşke kollarım ve bacaklarım olsa... " dememiş. Hep şükretmiş, büyük hayaller kurmuş ve asla vazgeçmemiş... Yaptıklarının, başardıklarının, söylediklerinin pek çoğunu buraya yazamadım. Yazdıklarımla yetinmeyip araştırın. Pek çok ilginç detay ile karşılaşacak ve eminim çok şaşıracaksınız. Okuduklarımdan, gördüklerimden ve seyrettiklerimden sonra keşke Türkiye'ye de gelse, gelse de engelli engelsiz herkese bir hayat dersi verse diye düşündüm. Bu arada "Keşke Müslüman olsa..." demeden de edemedim.
 
Nick, "Dünyaya istediğimiz gibi gelmeyiz, tıpkı istediğimiz gibi gitmediğimiz gibi..." diyor. Ne büyük bir idrak değil mi? Süper adamın kadere rıza noktasına geliş hikayesi ise çok daha enteresan, öyle ki üzerinde saatlerce düşünülecek türden... Nick Vujicic işte şöyle diyor: "Küçükken tanrıya hep neden böyle yaratıldığımı sorardım ve bir gün içime cevabını üfledi. Cevap şuydu: Bana güven!" Nick'in sırrı işte burada...


ALİYE YÜCEL

20 Temmuz 2014 Pazar

DÜŞMEDEN KOŞMAK


- Ne yapmak istiyorsun?
- Koşmak... Ama düşmeden!

Bir adam ile görme engelli küçük bir çocuk arasında geçen ve beni derinden etkileyen bu diyalog 2008 yılında gösterime giren "Hayattan Korkma" isimli filmde geçiyor. Film, aynı kasabada yaşayan üç yakın arkadaştan birinin çocuğunun görme engelli olma tehlikesiyle karşı karşıya kalması ve bunun üzerine yapılan çabaları anlatıyor.

Filmin konusu şöyle: Mandıracılık yapan Talat, tavuk yetiştiren Bedrettin ve fırıncı Rıfkı çocukluktan beri çok samimi arkadaştır. Her üçü de Balıkesir'in Gömeç ilçesinde yaşamakta ve kendi ürettiklerini satarak, geçinip gitmektedir. Bir gün Talat'ın küçük oğlunun gözlerinde görme kaybı olduğu ortaya çıkar. Götürdükleri doktor Murat'ın ameliyat olması gerektiğini, olmadığı taktirde görme yeteneğini tamamen kaybedeceğini söyler. Ancak tedavi için çok para gereklidir. Bunun üzerine de üç arkadaş ve aileleri birlik olup, ameliyat için gerekli parayı bulma çabasına girişirler...

Filmin yönetmeni Berrin Dağçınar. Hayattan Korkma; televizyon dizileriyle tanınan Dağçınar'ın ilk sinema filmi, senaryo da kendisine ait. Filmin oyuncu kadrosu ise oldukça zengin. Zeki, Alasya, Haldun Boysan, Tarık Pabuççuoğlu, Hakan Boyav, Zeynep Eronat, Suzan Aksoy, Ceren Soylu, Mehtap Anıl, Sedef Avcı, Mert Fırat ve çocuk oyuncu Fırat Can Aydın. Ancak oyuncu kadrosu beklentinizi yükselmesin. Oyuncuların hepsi de birer masal kahramanı gibi, naif bir karakteri canlandırıyorlar.


Hayattan Korkma, sıcak ve içten bir aile dramı... Ana hikayenin yanı sıra pek çok sayıda yan hikaye var. Filmde; dostluk, arkadaşlık, aile, anne-çocuk, dayanışma, sevgi, aşk gibi pek çok sosyal ve insani değer eğlenceli bir dille anlatılmış... Eski Türk filmlerine benziyor. Onlardaki sıcaklık var. Zaman zaman ana hikaye ve filmin kahramanı küçük çocuk unutulsa da (!) hoşça vakit geçirtiyor.

Film, günümüzde anlamını kaybeden pek çok değeri ortaya koyarken; kah duygulandırıyor, kah hüzünlendiriyor, kah güldürüyor. Sıkıntılar ve sorunlar karşısında yılmayınca bir çözüm yoluna ulaşılabileceği gösterilmiş. Tabii ki bu arada; ümit ve dayanışma ile zorlukların aşılabileceğini, bu nedenle hayattan korkmamak gerektiğini de hatırlatıyor.

Tüm engellilerin bir şeyler yapmak istemesini, yapmak istediklerini yapabilmesini, bu imkanı ve bunun yolunu bulabilmesini çok önemsiyorum. Filmde pek çok etkileyici ve çarpıcı sahneler var. Ancak yazımın başında verdiğim replik; bence filmde geçen en anlamlı sahne... Sadece o sahne, o replik ve devamı için bile seyredilmeye değer. Sanırım bu yüzden afişte bile o sahne var. Babasının arkadaşı olan Bedrettin (Hakan Boyav); özel durumundan etkilenip küçük Murat'a ne yapmak istediğini soruyor. Sonra da çok  şaşırtıcı bir cevapla karşılaşıyor. Görme engelli küçük çocuğun istediği şey ise, ne kadar doğal ve ne kadar masumca: Düşmeden koşmak!


ALİYE YÜCEL

13 Temmuz 2014 Pazar

SERDAR ORTAÇ'IN HASTALIĞI MS


Hep MS (Multiple Skleroz) hastalığı ile ilgili bir yazı yazmak istedim. Çünkü başta sunucu Oya Seymen olmak üzere, bu hastalığa yakalanan bir çok kişiyi yakından tanıdım. Hepsinin yaşadıkları ve hastalık hikayeleri ayrı ayrıydı. Ancak yazmak Serdar Ortaç'ın da bu hastalığa yakalandığını öğrenince kısmet oldu. Pek çok kişi bu hastalığın adını duysa da tam olarak ne olduğunu bilmiyordu. Serdar Ortaç'ın ünlü olması nedeniyle herkes bu hastalığın ne olduğunu ve nelere yol açtığını da öğrendi. Serdar Ortaç tam da evlendiği sırada sevenlerini üzdü.

Sağır Sultanın bile duyduğu Serdar Ortaç'ın hastalığı Multiple Skleroz yani kısaca MS; beyin ve omurilikteki sinir sisteminde meydana gelen bir bağışıklık sistemi hastalığıdır. MS merkezi sistemini tahrip ettiği için, beyinden sinirlere verilen mesajlar ya iletilemez ya da yanlış bölgeye gider. Böylece beyindeki; görme, yürüme, konuşma gibi çeşitli vücut fonksiyonları kontrol edilemez hale gelir. Çok çeşitli belirtileri vardır. Belirtileri kişiden kişiye değişir. Kişiler bazen bazı belirtileri önemsemez doktora da gitmez. Bu nedenle de çoğu zaman da geç teşhis edilir.

MS hastalığının sebebi bilinmemektedir. Tıbbın bu kadar ilerlediği günümüzde hastalık hala sırrını korumaktadır. Sebepler arasında virüsler ve bağışıklık sistemi gösterilir. Bulaşıcı bir hastalık değildir. Kimin yakalanacağı da bilinmez. Hastalık genellikle 20 ile 40 yaşları arasında ortaya çıkar. Yani hastalığa yakalanan kişiler hayatlarının en verimli çağlarındadır. Hastalık 15 yaşında önce ve 50 yaşından sonra da pek az görülür. Kadınlar arasında çok daha yaygındır.


Duyan pek çok kimse Serdar Ortaç'ın MS'e yakalandığına inanmadı, inanmak istemedi. Doğrusunu söylemek gerekirse, tatilde güneşin altında görünce ben de inanamadım. "Galiba hastalığı MS değil" diye düşündüm. Çünkü bildiğim kadarıyla güneş bu hastalığın en büyük düşmanlarından biridir. Sonra bir magazin programında doktorunun açıklamalarına rastladım. Doktoru da Ortaç'ın MS olduğunu ve güneşte kalmasının sakıncalı olduğunu vurguluyordu.

Maalesef ki MS, önlenebilir ve tamamen tedavi edilen bir hastalık değildir. Bu hastalığa yakalanan kişilerin yapması gerekenler; genel olarak sağlıklarının korumak, beslenmelerine dikkat etmek, ilaçlarını kullanmak, morallerini yüksek tutmak, güneşten korunmaktır. Bu sayede hastalığın seyrini yavaşlatmak mümkündür. Zaman zaman ataklar gösterir. Tüm dünyada ve ülkemizde hastalıkla ilgili çeşitli deneyler ve araştırmalar yapılıyor. Günün birinde MS belki önlenebilecek, kolayca teşhis edilebilecek ve tedavisi tam olarak yapılabilecektir. Böylece korkulan bir hastalık olmaktan da çıkacaktır.

"Kadere bir yemin ettim, bana karışmaya korkar,
Aşkımla tarihe geçtim, bizi unutmayacaklar."

Serdar Ortaç bu şarkı sözlerini neler düşünerek yazdı bilinmez! Ama kader bu işte... Boynumuz kıldan ince... Unutmayalım, hastalık ve sakatlık her zaman, her yaşta ve herkesin başına gelebilir. Bundan kaçmak mümkün değildir. Serdar Ortaç ve tüm MS hastalarına şifalar dileğiyle...

ALİYE YÜCEL