> Engeloji

Translate

3 Ağustos 2014 Pazar

MURAT GÖĞEBAKAN'IN İÇİNDEKİ UKDE


Lösemi (kan kanseri) tedavisi gören sevilen sanatçı Murat Göğebakan'ı kaybettik. Genç yaştaydı, 46 yaşında... Pek çok kişinin bildiğini tahmin ediyorum, Murat Göğebakan bir bacağından engelliydi. Nedense engelinin çocuk felci olduğunu tahmin ediyorum. Bir televizyon programında ise bir traktör kazası nedeniyle olduğunu anlatmıştı. Resmi web sitesinde de engeli hakkında hiç bir bilgi yok.

Murat Göğebakan, 1968 yılında Adana'da dünyaya geldi. Anne ve babası Almanya'da çalıştığı için, çocukluğu Türkiye ile Almanya arasında geçti. Küçük yaşta müziğe ilgi duyan Murat Göğebakan, gitar dersleri aldı. Lise eğitiminin ardından Hacettepe Üniversitesi Ankara Devlet Konservatuarı'na girdi. Eğitimini bitirdikten sonra Çukurova Üniversitesi'nde öğretim görevlisi olarak görev yaptı. İlk evliliğini genç yaşlarda yapan Göğebakan'ın bu evlilikten bir oğlu oldu.

Albüm çalışması için 1995 yılında İstanbul'a geldi. 1996 yılında ilk albümü Ben Sana Aşık Oldum'u çıkaran Murat Göğebakan o yıl büyük bir çıkış yaptı. 1998 yılında Kral Tv Müzik Ödülleri'nde "Yılın Şarkısı", "En İyi Söz", " En İyi Rock" ve "En İyi Çıkış Yapan" kategorilerinde aday gösterildi. "En İyi Çıkış Yapan Erkek Sanatçı" ödülünü kazandı. Albüm çalışmalarına devam etti. 2000 yıllında ikinci evliliğini yaptı.


2002 yılında çıkardığı "Ay Yüzlüm" isimli albümü MÜYAP'ın En Çok Satan Albüm Ödülü'nü aldı. Albüme ismini veren Ay Yüzlüm en çok bilinen ve sevilen parçasıydı. Türkiye'de Anadolu Rock müziğin bir kaç isminden biri olan Murat Göğebakan 2009 yılında amansız hastalığa yakalandı. Tedavisi olumlu geçti ve iyileşme göstererek sevenlerini mutlu etti. Bu arada da müzik çalışmalarını sürdürdü. Son olarak Başbakan için "Uzun Adam" isimli bir beste yaptı ve seslendirdi. Tasavvufa ilgi duyan ve dergah eğitimi de alan Göğebakan'ın "Hasan'dan Olma Hatice'den Doğma Murat Göğebakan" isimli bir de kitabı var.

Mütevazı kişiliği ile çok sevilen Murat Göğebakan kendisine "Sevgi Adamı" lakabını takmıştı. Sanatçı Kanal D'de yayınlanan Doktorum programına telefonla bağlanıp, kendi gibi lösemi tedavisi gören çocuklara destek olacağının ve içinde kalan bir ukdeyi şöyle paylaşmıştı: "Bir daha dünyaya gelsem Vallahi Billahi , yakartop oynamak isterim! Küçükken bir öğretmenim ayağım sakat olduğu için yakartop oynatmamıştı. O beni korumak istemişti. Ama ben hala onun üzüntüsünü yaşıyorum." İlginç değil mi? Öğretmeninin zarar göreceği endişesiyle kendisini arkadaşlarıyla oynatmadığı oyun, içine ukde olmuş...

Eminim ki her engellinin diğerlerine anlamsız, belki de saçma gelebilecek. Ancak onun için çok yerinde ve içinde ukde kalan bir şeyler vardır. Belki duyanlar şaşırır "Allah Allah... Bu mu istenir? Bu imkanlar içinde bunu mu istedi?" diyebilirler. Ancak bu böyledir. Şimdi cennette yakartop oynanır mı?! Oynansa bile Murat Göğebakan, orada yakartop oynamak ister mi?! Bilemeyiz! Onun için en büyük dileğimiz: Mekanı cennet olsun. Allah ona rahmet eylesin.

ALİYE YÜCEL  

27 Temmuz 2014 Pazar

KOLSUZ, BACAKSIZ MUTLULUK


Nick Vujicic, adını duymuşsunuzdur. Eğer bu ismi hatırlamıyorsanız da fotoğraflarını görmüş olmanız mümkün. Nick Vujicic, hani şu kol ve bacakları olmayan süper adam! Fotoğraflarını pek çok yerde gördüğüm, bu genç adamın hikayesini merak etmemek mümkün değildi. Nick, 1982 yılında Avustralya'da kol ve bacakları olmadan dünyaya gelmiş.

Nick'nin Tetra-Amelia Sendromu, yani bir gen bozukluğu hastalığı nedeniyle kolları ve bacakları yok. (Tetra adı buradan geliyor. Yani dört uzvu olmayan anlamında...) Sadece kalçasından çıkan iki tane parmağı var. Ancak yapabildikleri ve başardıkları inanılır gibi değil. Yazı yazmak, bilgisayar kullanmak, tıraş olmak, saçını taramak gibi günlük işlerin yanı sıra; hiç bir engeli olmayan pek çok kişinin yapamadıklarını yapıyor. Kol ve bacakları olmadığı halde; tenis, futbol ve golf oynuyor, davul çalıyor, balık tutuyor, yüzüyor ve sörf yapıyor.

Durumundan dolayı alay konusu olan Nick,  bu yüzden çok zor günler geçirmiş. 8 yaşında iken intihara teşebbüs etmiş, küvette boğulmak istemiş! Ancak ailesine olan sevgisi yüzünden bunu yapamamış. Bir gün annesi ona engelli olan, fakat asla pes etmeyen bir adamın makalesini okutmuş. Bu hikaye Nick'i çok etkilemiş. O günden sonra kendine ve hayata bakışı tamamen değişmiş. Kendine bir yön çizmiş.

Nick Vujicic, çok genç yaşta insanlara umut aşılayan konuşmalar yapmaya başlamış. Böylece insanlara örnek olmaya başlamış. Uzuvsuz Hayat Derneği'ni (Life Without Limbs) kurmuş. Daha otuz yaşına gelmeden yirmiden fazla ülkeyi gezerek, konferans ve seminerler vermiş. Kitap yazmış. Konuşma videoları ve kitabı "Kollar Yok, Ayaklar Yok, Endişe Yok" satış rekoru kırmış. Bu arada özel hayatında da güzel gelişmeler meydana gelmiş. Aşık olmuş ve o kadınla evlenmiş. Şimdi bir çocuğu var. Çocuğunu da kollarıyla değil, yüreğiyle sarıyor!


Yazım için Nick'nin pek çok fotoğrafına baktım. Onun fotoğraflarına baktığınızda mutluluğunu ve yaşama sevincini çok açık bir şekilde görüyorsunuz. Yüzü hep gülüyor... Bacaklı ve kollu olmanın mutluluk kaynağı olmadığını anlatıyor! İçinize bir sevinç doğuyor. Gülümseyip ne mutlu ona diye düşünüyorsunuz. Gerçekten çok farklı, çok özel biri...  Neden kol ve bacakları olmadan dünyaya geldiğini daha iyi anlayabiliyorsunuz!

Hayatının hiç bir anında "Keşke kollarım ve bacaklarım olsa... " dememiş. Hep şükretmiş, büyük hayaller kurmuş ve asla vazgeçmemiş... Yaptıklarının, başardıklarının, söylediklerinin pek çoğunu buraya yazamadım. Yazdıklarımla yetinmeyip araştırın. Pek çok ilginç detay ile karşılaşacak ve eminim çok şaşıracaksınız. Okuduklarımdan, gördüklerimden ve seyrettiklerimden sonra keşke Türkiye'ye de gelse, gelse de engelli engelsiz herkese bir hayat dersi verse diye düşündüm. Bu arada "Keşke Müslüman olsa..." demeden de edemedim.
 
Nick, "Dünyaya istediğimiz gibi gelmeyiz, tıpkı istediğimiz gibi gitmediğimiz gibi..." diyor. Ne büyük bir idrak değil mi? Süper adamın kadere rıza noktasına geliş hikayesi ise çok daha enteresan, öyle ki üzerinde saatlerce düşünülecek türden... Nick Vujicic işte şöyle diyor: "Küçükken tanrıya hep neden böyle yaratıldığımı sorardım ve bir gün içime cevabını üfledi. Cevap şuydu: Bana güven!" Nick'in sırrı işte burada...


ALİYE YÜCEL

20 Temmuz 2014 Pazar

DÜŞMEDEN KOŞMAK


- Ne yapmak istiyorsun?
- Koşmak... Ama düşmeden!

Bir adam ile görme engelli küçük bir çocuk arasında geçen ve beni derinden etkileyen bu diyalog 2008 yılında gösterime giren "Hayattan Korkma" isimli filmde geçiyor. Film, aynı kasabada yaşayan üç yakın arkadaştan birinin çocuğunun görme engelli olma tehlikesiyle karşı karşıya kalması ve bunun üzerine yapılan çabaları anlatıyor.

Filmin konusu şöyle: Mandıracılık yapan Talat, tavuk yetiştiren Bedrettin ve fırıncı Rıfkı çocukluktan beri çok samimi arkadaştır. Her üçü de Balıkesir'in Gömeç ilçesinde yaşamakta ve kendi ürettiklerini satarak, geçinip gitmektedir. Bir gün Talat'ın küçük oğlunun gözlerinde görme kaybı olduğu ortaya çıkar. Götürdükleri doktor Murat'ın ameliyat olması gerektiğini, olmadığı taktirde görme yeteneğini tamamen kaybedeceğini söyler. Ancak tedavi için çok para gereklidir. Bunun üzerine de üç arkadaş ve aileleri birlik olup, ameliyat için gerekli parayı bulma çabasına girişirler...

Filmin yönetmeni Berrin Dağçınar. Hayattan Korkma; televizyon dizileriyle tanınan Dağçınar'ın ilk sinema filmi, senaryo da kendisine ait. Filmin oyuncu kadrosu ise oldukça zengin. Zeki, Alasya, Haldun Boysan, Tarık Pabuççuoğlu, Hakan Boyav, Zeynep Eronat, Suzan Aksoy, Ceren Soylu, Mehtap Anıl, Sedef Avcı, Mert Fırat ve çocuk oyuncu Fırat Can Aydın. Ancak oyuncu kadrosu beklentinizi yükselmesin. Oyuncuların hepsi de birer masal kahramanı gibi, naif bir karakteri canlandırıyorlar.


Hayattan Korkma, sıcak ve içten bir aile dramı... Ana hikayenin yanı sıra pek çok sayıda yan hikaye var. Filmde; dostluk, arkadaşlık, aile, anne-çocuk, dayanışma, sevgi, aşk gibi pek çok sosyal ve insani değer eğlenceli bir dille anlatılmış... Eski Türk filmlerine benziyor. Onlardaki sıcaklık var. Zaman zaman ana hikaye ve filmin kahramanı küçük çocuk unutulsa da (!) hoşça vakit geçirtiyor.

Film, günümüzde anlamını kaybeden pek çok değeri ortaya koyarken; kah duygulandırıyor, kah hüzünlendiriyor, kah güldürüyor. Sıkıntılar ve sorunlar karşısında yılmayınca bir çözüm yoluna ulaşılabileceği gösterilmiş. Tabii ki bu arada; ümit ve dayanışma ile zorlukların aşılabileceğini, bu nedenle hayattan korkmamak gerektiğini de hatırlatıyor.

Tüm engellilerin bir şeyler yapmak istemesini, yapmak istediklerini yapabilmesini, bu imkanı ve bunun yolunu bulabilmesini çok önemsiyorum. Filmde pek çok etkileyici ve çarpıcı sahneler var. Ancak yazımın başında verdiğim replik; bence filmde geçen en anlamlı sahne... Sadece o sahne, o replik ve devamı için bile seyredilmeye değer. Sanırım bu yüzden afişte bile o sahne var. Babasının arkadaşı olan Bedrettin (Hakan Boyav); özel durumundan etkilenip küçük Murat'a ne yapmak istediğini soruyor. Sonra da çok  şaşırtıcı bir cevapla karşılaşıyor. Görme engelli küçük çocuğun istediği şey ise, ne kadar doğal ve ne kadar masumca: Düşmeden koşmak!


ALİYE YÜCEL

13 Temmuz 2014 Pazar

SERDAR ORTAÇ'IN HASTALIĞI MS


Hep MS (Multiple Skleroz) hastalığı ile ilgili bir yazı yazmak istedim. Çünkü başta sunucu Oya Seymen olmak üzere, bu hastalığa yakalanan bir çok kişiyi yakından tanıdım. Hepsinin yaşadıkları ve hastalık hikayeleri ayrı ayrıydı. Ancak yazmak Serdar Ortaç'ın da bu hastalığa yakalandığını öğrenince kısmet oldu. Pek çok kişi bu hastalığın adını duysa da tam olarak ne olduğunu bilmiyordu. Serdar Ortaç'ın ünlü olması nedeniyle herkes bu hastalığın ne olduğunu ve nelere yol açtığını da öğrendi. Serdar Ortaç tam da evlendiği sırada sevenlerini üzdü.

Sağır Sultanın bile duyduğu Serdar Ortaç'ın hastalığı Multiple Skleroz yani kısaca MS; beyin ve omurilikteki sinir sisteminde meydana gelen bir bağışıklık sistemi hastalığıdır. MS merkezi sistemini tahrip ettiği için, beyinden sinirlere verilen mesajlar ya iletilemez ya da yanlış bölgeye gider. Böylece beyindeki; görme, yürüme, konuşma gibi çeşitli vücut fonksiyonları kontrol edilemez hale gelir. Çok çeşitli belirtileri vardır. Belirtileri kişiden kişiye değişir. Kişiler bazen bazı belirtileri önemsemez doktora da gitmez. Bu nedenle de çoğu zaman da geç teşhis edilir.

MS hastalığının sebebi bilinmemektedir. Tıbbın bu kadar ilerlediği günümüzde hastalık hala sırrını korumaktadır. Sebepler arasında virüsler ve bağışıklık sistemi gösterilir. Bulaşıcı bir hastalık değildir. Kimin yakalanacağı da bilinmez. Hastalık genellikle 20 ile 40 yaşları arasında ortaya çıkar. Yani hastalığa yakalanan kişiler hayatlarının en verimli çağlarındadır. Hastalık 15 yaşında önce ve 50 yaşından sonra da pek az görülür. Kadınlar arasında çok daha yaygındır.


Duyan pek çok kimse Serdar Ortaç'ın MS'e yakalandığına inanmadı, inanmak istemedi. Doğrusunu söylemek gerekirse, tatilde güneşin altında görünce ben de inanamadım. "Galiba hastalığı MS değil" diye düşündüm. Çünkü bildiğim kadarıyla güneş bu hastalığın en büyük düşmanlarından biridir. Sonra bir magazin programında doktorunun açıklamalarına rastladım. Doktoru da Ortaç'ın MS olduğunu ve güneşte kalmasının sakıncalı olduğunu vurguluyordu.

Maalesef ki MS, önlenebilir ve tamamen tedavi edilen bir hastalık değildir. Bu hastalığa yakalanan kişilerin yapması gerekenler; genel olarak sağlıklarının korumak, beslenmelerine dikkat etmek, ilaçlarını kullanmak, morallerini yüksek tutmak, güneşten korunmaktır. Bu sayede hastalığın seyrini yavaşlatmak mümkündür. Zaman zaman ataklar gösterir. Tüm dünyada ve ülkemizde hastalıkla ilgili çeşitli deneyler ve araştırmalar yapılıyor. Günün birinde MS belki önlenebilecek, kolayca teşhis edilebilecek ve tedavisi tam olarak yapılabilecektir. Böylece korkulan bir hastalık olmaktan da çıkacaktır.

"Kadere bir yemin ettim, bana karışmaya korkar,
Aşkımla tarihe geçtim, bizi unutmayacaklar."

Serdar Ortaç bu şarkı sözlerini neler düşünerek yazdı bilinmez! Ama kader bu işte... Boynumuz kıldan ince... Unutmayalım, hastalık ve sakatlık her zaman, her yaşta ve herkesin başına gelebilir. Bundan kaçmak mümkün değildir. Serdar Ortaç ve tüm MS hastalarına şifalar dileğiyle...

ALİYE YÜCEL

6 Temmuz 2014 Pazar

ENGELLİLERE KİŞİSEL BİLGİLER


Üç dört ay kadar oluyor. Yüz yüze hiç görüşmediğim ancak yaptığı çalışmalardan ve aynı kurumdan olmamız nedeniyle tanıdığım Türkiye Beyazay Derneği Ege Bölge Koordinatörü Ali Rıza Soyaslan aradı. Bir kitap çalışması olduğunu ve bunu bana ulaştırmak istediğini söyledi. Bir kaç gün sonra da "Engellilere Kişisel Bilgiler" kitabı elime geçti. O günden beri bu çalışmadan bahsetmek istiyordum. Bir türlü olmadı.

Ali Rıza Soyaslan'ın "Engellilere Kişisel Bilgiler" kitabı Tavşanlı Ticaret ve Sanayi Odası öncülüğünde ücretsiz dağıtılmak üzere çıktı. Ali Rıza Soyaslan, ailesinde engelli kişiler olsa da, kendisi engelli değil. İşte bu nedenle engelliler için yaptığı bu ve diğer çalışmalarını çok daha değerli buluyorum. Engelli sorunlarını dikkate almak, empati kurabilmek ve bu konuda bir şeyler yapabilmek çok önemli...

Kitabın önsözü Türkiye Beyazay Derneği Genel Başkanı Lokman Ayva tarafından yazılmış. Ayva, kitaptan beklentinin engellilerle ilgili konuların tekrar bir  değerlendirme, düşünme, müzakere etme imkanının meydana gelmesi olduğun belirtip, "... Bu kitapta kendimizi de buluruz. Zafiyetlerimizi, kaygılarımızı, çıkmazları ve onlara karşı önerileri. Çare olacak yöntemler her zaman değişebilir. Siz de yöntemler bulabilirsiniz. Ali Rıza Soyaslan Bey engelliliğin psikolojik boyutlarına, inançla ilgili kısımlarına pek çok konuyu açık yüreklilikle tartışıyor. Hepimiz kendimize has fikir ve hissiyatı geliştirdiğimiz yaklaşım ve yöntemlerle genişletebiliriz..." diye devam ediyor.


Ali Rıza Soyaslan kitapta yazdığı sunumda; engelli ve engellilik konularındaki görüşlerini ve bu konudaki duyarlığını çok güzel bir şekilde ortaya koymuş. Soyaslan, "Engelli kardeşlerimize yönelik kişisel gelişim adında bir kitap çalışmasına başladım. İki yıl çalıştım. Şu ilginç sonuca vardım: Dünyada engelli olmayan insanlara kişisel gelişim eğitimlerinde hep engellilerin başarı hikayeleri anlatılıyordu..." diyerek bu  konuda da çok çarpıcı bir tespiti ortaya koyuyor.

Engellilere Kişisel Bilgiler, çeşitli bölümlerden meydana geliyor. Ali Rıza Soyaslan, engelli ve engellilik konularını pek çok açıdan ele almış. İmtihan Farkındalığı, Neden Sen?, Mananın Avucundaki Engelliler, Kuran'ın Engellilere Mesajı, Yıldızlar Geçidi, İnternet Dünyasından Engelsiz Paylaşımlar kitabın bölümlerinden bazıları... Kitapta tüm engel grupları ele alınmış. Engellilerle ilgili pek çok önemli bilgi ve detaylar yer alıyor.

Engellilere Kişisel Bilgiler kitabı, internet sitelerinde ücretsiz olarak yayınlandı. Ulaşmak isteyenler; www.mobidik.com, wwwekitapdownload.com, www.engellilerkisiselgelisiyor.blogspot.com.tr ve google.books adreslerinden indirebilirler. Ayrıca kitap, görme engellilere sesli kitap olarak yine ücretsiz yayınlandı. www.you.tube.com , www.audiomack.com internet adreslerinden kitabı ücretsiz olarak dinleyebilirler. Ali Rıza Soyaslan'ın bu çalışmasından hiç bir maddi beklentisi yok, istediği sadece bir dua...


ALİYE YÜCEL

29 Haziran 2014 Pazar

MAHSUN KIRMIZIGÜL'DEN "MUCİZE"


Geçtiğimiz haftalarda medyada "Mahsun Kırmızıgül’ün yeni filmi görücüye çıktı" haberleri yer aldı. Görünce bir an, "Acaba bu filminde de bir engelli hikayesi var mıdır?" sorusu aklımdan geçti. Çünkü Kırmızıgül, sosyal konuları çeşitli açılardan ele alıyor. Engellilik olgusunu da film ve dizilerinde yansıtıyor. Bu da dikkatimi çekiyor.

Bu nedenle yeni filmi Mucize'nin fragmanını, "Küçük de olsa bir engelli var mı?" diye dikkat ve merakla izledim. Evet vardı. Konusunu da okuyunca anladım ki küçük değil, filmde başlı başına bir engelli hikayesi vardı. Mucize, bir öğretmen ve engelli bir çocuğun başından geçenleri anlatıyordu. Filmin başrollerinde Talat Bulut, Mert Turak, Şenay Gürler, Sinan Bengier ve Mahsun Kırmızıgül var.

Mucize'de öğretmeni usta oyuncu Talat Bulut canlandırıyor. Engelliyi canlandıran Mert Turak, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları oyuncusu. Mert Turak, ikişer kez Afife Tiyatro Ödülü ve Sadri Alışık Tiyatro Ödülü ve Vasfi Rıza Zobu Tiyatro Özel Ödülü almış. Bu filmde de farklı bir karakteri canlandıran oyuncunun çok başarılı olduğuna hiç kuşku yok. Kim bilir belki bir ödülde buradan gelir.


Mahsun Kırmızıgül, hem senaryosunu yazdığı hem de yönettiği Mucize'nin müzikleri de kendisine ait... Film, 1960'lı yıllarda Türkiye'nin içinde bulunduğu durumu yansıtıyor. Darbe döneminde, Egeli bir öğretmenin Anadolu'nun ücra bir köşesine sürgün edilişi ve orada yaşadıklarını anlatıyor. Foça'dan gelen idealist öğretmen, engelli bir genç, yoksulluğun içinde öğretmen ve okumayı bekleyen çocukların hikayesi pek çok izleyicinin ilgisini çekecek gibi görünüyor.

Boyut Film ve Murat Tokat'ın yapımcılığını yaptığı Mucize'nin çekimleri farklı yerlerde; İzmir, Foça, Uşak, Kars ve Kağızman'ın bir köyünde yapılmış. Mahsun Kırmızıgül, sosyal medyaya yaptığı bir açıklamada bu filmin yaşanmış gerçek bir hikayeden yola çıkılarak yazıldığını söylemiş. Ayrıca; "Bu film benim için çok değerli, insanlığa umut aşılayacak. Sadece şu kadarını söyleyebilirim; Mucize, izleyiciyi daha önce hiçbir yerde görmediği bir dünya ile tanıştıracak"  diye açıklama yapmış.

Film hakkında öğrenebildiklerimiz bu kadar... Mucize, 2015 yılı 1 Ocak tarihinde gösterime girecek. İlginç hikayesi ve başarılı oyunculukları ile Mahsun Kırmızıgül'ün diğer filmleri gibi seyirciyi sinemaya taşıyacak gibi görünüyor. Seyretmeyi büyük bir merakla beklediğim film; acaba engelliyi hangi açıdan ele alıyor, engelliliği hangi yönüyle anlatıyor. Bakalım bize hangi mucizeyi gösterecek! 

ALİYE YÜCEL

22 Haziran 2014 Pazar

ENGELLİ DOSTU MÜGE ANLI


Engelliler hakkında bir şeyler yazıp bu programdan bahsetmemek olmazdı. Müge Anlı ile Tatlı Sert. Çok sevdiğim ve ilgiyle izlediğim Müge Anlı'nın programı geçtiğimiz cuma günü sezon finali yaptı. İnanın üzüldüm. Çünkü sabahlarıma anlam ve heyecan katıyordu. Programda kayıplar bulunuyor, cinayetler çözülüyor, hasretler kavuşuyor, yardımlar yapılıyor.

Müge Anlı'yı çok başarılı buluyorum. Nasıl bir muhakeme yeteneği varsa... Bir dedektif bile ancak bu kadar olur. Programı çok güzel idare ediyor. Hedefe de öyle ustalıkla ulaşıyor ki... Zekası, feraseti, sağduyusuyla takdir etmemek elde değil. Böyle bir programı yapabilecek yegane kişi diye düşünüyorum. Ayrıca güzellik ve zarafetinden de bahsetmeden olmaz.

Müge Anlı; Avukat Rahmi Özkan, Prof. Dr. Arif Verimli, Prof. Dr. Şevki Sözen ve ekibiyle çok başarılı bir iş çıkarıyor. Başarısı, seviyesi, faydası asla tartışılamayacak bir program. Yazdıklarım Müge Anlı ve ekibi için az bile... 15 yıl bir televizyon kanalında çalışmış biri olarak; böyle bir program yapmayı, böyle bir programda çalışmayı çok isterdim.

Programda olanlar inanılır gibi değil. Bir filmde olsa "yok artık" diyebiliriz. Ama oluyor işte. Bunu görmek programı daha ilginç ve seyredilir hale getiriyor. Evde olduğumda mutlaka seyrettiğim, üç saatin nasıl geçtiğini anlamadığım bir program... Evde yoksam da anneme ve babama bin bir tembihle seyretmelerini söylediğim. Gelir gelmez de "Bugün Müge Anlı'da neler oldu?" diye sorup; önemli bir gelişme olması durumunda da internetten izlediğim, herhangi bir diziden çok daha ilgiyle takip ettiğim tek program.


Seyredilen, beğeniler, başarılı olan her programın benzerini yapmaya kalkan diğer kanallar böyle bir program yapamadı. Benzerleri oldu, başladı. Ancak böylesi yapılamadı. Program için olumsuz düşüncede olanların bu programı baştan sona izlemediğine inanıyorum. Büyük bir ön yargı var. Hayatı boyunca hiç kimseye bir tek yardımı olmayan kişilerin, bu programı küçümsemelerine de gülmemek elde değil!

Müge Anlı'yı engellilere yardım ettiği ve tekerlekli sandalye dağıttığı için engelli dostu bulmuyorum. Bu yardımı maddi imkanı olan pek çok kişi yapar, maddi imkanı yoksa da çeşitli şekilde yardımcı olabilirler. Böyle bir yardımı da küçümsemiyorum. Tabii ki önemli... Yapanlardan da Allah razı olsun. Müge Anlı'nın dediği gibi "Allah vermek isteyenlere de vermek nasip etsin"... Ama bunu yapmak çok zor da değil...

Şimdi gelelim "Engelli Dostu" olarak görmemdeki esas nedene: Programa çoğu zaman katılan iki stüdyo seyircisi var. Her ikisi de zihinsel engelli. Biri annesi, biri de ablasıyla birlikte stüdyoya geliyor. Müge Anlı'nın onlara yaptığı muamele; gösterdiği ilgi, sevgi ve yakınlık öyle etkileyici ki... Onlara değer veriyor, gelmedikleri zaman nerede olduklarını soruyor. Pek çok kişi onların yüzüne bile bakmazken ya da acıma duygusuyla bakarken, hatta canlı yayın stüdyosuna bile istemezken Müge Anlı'nın onlara bu yaklaşımı bence çok değerli... Bu çocukların bu sayede rehabilite olması, ailelerinin de mutlu olması ne kadar önemli... İşte böyle bir sosyal mesaj verdiği için "Engelli Dostu". Tüm Yıldızlar ve Mehmetler adına teşekkürler Müge Anlı.


ALİYE YÜCEL