> Engeloji

Translate

24 Mart 2013 Pazar

ŞÜKRÜ SÜRMEN’İ RAHMETLE ANARKEN…



İki yıl önce Mart ayında kaybetmiştik Şükrü Ağabey’i… Hayatta bazı insanlar için iyi ki tanımışım diye düşünürsünüz ya…  İşte Şükrü Sürmen’de benim için öyle biriydi… Efendi, kibar, mütevazı, samimi, hoşsohbet biriydi. Candan bir dosttu. Onu en son Herkes İçin Erişilebilir İstanbul kapsamındaki bir toplantıda görmüştüm. Vefatını duyduğumda bir dost kaybetmenin acısı içime işlemişti.

66 yaşında aramızdan ayrılan Şükrü Sürmen, 1945 yılında Trabzon’da doğmuştu. 19 yaşında iken ailesiyle birlikte bir trafik kazası geçirmişti. İşte bu kazada annesini ve babasını kaybetmiş, kendisi de engelli hale gelmişti. O günden sonra hayatını tekerlekli sandalyede sürdürdü. Kaza geçirdikleri yıl İstanbul Teknik Üniversitesi Mimarlık bölümü birinci sınıf öğrencisiydi. Kaza sonrasında eğitimine uzun bir süre ara verse de daha sonra tekerlekli sandalyede eğitimini tamamlamış, İTÜ Mimarlık bölümünden mezun olmuştu.

Yüksek Mimar Şükrü Sürmen, Karayolları İdaresi’nde uzun yıllar kontrol mimarı olarak çalıştı. Daha sonra İstanbul Teknik Üniversitesi’nde teknik mimarlık yaptı. Yine İTÜ’de Özürlü ve Yaşlılar İçin Çevre Tasarımı dersleri verdi. Oradan emekli oldu. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin özürlüler ile ilgili projelerinde de danışman olarak görev yaptı. Ömrünü engelsiz bir Türkiye ve engelsiz bir İstanbul için harcayan Sürmen’e, TBMM Üstün Hizmet Ödülü verildi. Son olarak Bakırköy Belediyesi’nde çevre standartlarının yükselmesi ve projelerin engellilere uygunluğu konusunda danışmanlık yapıyordu. Vefatından sonra Bakırköy Belediyesi, Şenlikköy’deki bir parka onun adını verdi.



Çok uzun yıllar tekerlekli sandalyede hayatını sürdüren Sürmen, engellilerin çektiği sıkıntıları bizzat yaşıyor ve çok iyi biliyordu. Engelliler ve yaşlılarla ilgili mimari düzenlemeler, yaşlı yurtları, rehabilitasyon merkezleri ve hastaneler üzerine araştırmalar yapmıştı. Kamu projelerinin mimari açıdan engellilere uygun olup olmadığı konusunda danışmanlık yapıyordu. Caddelerde, sokaklarda ve ulaşımda ve sosyal hayatta yaşadığı sorunları fotoğraflı raporlarla yetkililere iletiyordu.

Engelliler ve yaşlıların hayatını kolaylaştıran şehir ve mimari çalışmalarıyla tanınan Mimar Şükrü Sürmen; Tekerlekli Koltuktaki İnsanların, Postacıyı Beklerken, Yaşlılar ve Yaşlılık Üzerine Dağınık Notlar, Tasarım Üzerine Söyleşiler ve Karışık Yazılar isimli kitapları yazmıştı. Ayrıca çeşitli yayın organlarında makale, inceleme ve araştırma yazıları bulunan Sürmen, Mimarist Dergisi danışma kurulu üyesiydi.

Şükrü Ağabey’in ibretlik bir hayat hikayesi olduğunu düşünürdüm. Mimarlık bölümü öğrencisi iken mimari engellere maruz kalması, bana ilginç gelirdi. Tekerlekli sandalyede mimarlık eğitimi görmek ve mimar olmak… Böylece en iyi o anladı bedensel engelli birinin mimari engeller yüzünden neler çektiğini… Çözümünü de o buldu. Yıllarca çalışmaları hep bu yönde idi... Engellilerin sorunlarına onların gözüyle baktı. Engelliler için modern standartların uygulanması en büyük çabasıydı. Son yıllarda engelliler adına önemli adımlar atılsa da yapılması gereken çok şey olduğunu söylerdi.

Sürmen, kitabında “Ölüme ise birçok insandan daha fazla hazır olduğumu sanıyorum. Demek ki bazı sakatlar için asıl korkutucu olan yeni ve daha ileri bir sakatlıktır…” yazmıştı. Ama korktuğu olmadı… Hasta olup yatmadan, yolda giderken aniden kalp krizinden aramızdan ayrıldı. Allah rahmet eylesin… Nur içinde yatsın.

ALİYE YÜCEL

17 Mart 2013 Pazar

İŞİTME ENGELLİLERİ DUYUN!



Turkcell’in işitme engellilere yönelik ve hikayesi gerçek hayattan alınan reklam filmi çok etkileyici… Turkcell, kayınvalidesi işitme engelli olduğu için işaret dili öğrenen bir çalışanının; bunu gelen müşterilerle iletişim kurmak için kullandığını öğrenince, çalışanlarının işaret dili öğrenmeleri gerektiğini düşünüp, bunu bir proje halinde uygulamaya koymuş…
Reklamda gelin-kaynana ilişkisi hoş bir şekilde anlatılmış… İşitme engelli bir kayınvalide ve işaret dili bilen bir gelin var. Bir gelinin kayınvalidesi için işaret dili öğrenmesi çok şaşırtıcı ve ayrıca takdir edilmesi gereken bir durum… Bazıları aynı dili konuşurken bile anlaşamazken, bir gelinin kayınvalidesiyle anlaşmak için işaret dilini öğrenmiş olması insanı hayrete düşürüyor… “Demek ki önemli olan anlaşmayı istemekmiş…” diye düşündürüyor.
Yayınlanan reklam filminde işitme engelli birinin Turkcell İletişim Merkezi’ne geldiğinde isteğini anlatmaya çalışırken yaşadığı zorluklar anlatılıyor. İşte Turkcell bu zorlukları görüp, çözüm için “Turkcell’in Parmakları Konuşuyor” projesini gerçekleştiriyor. Türkiye İşitme Engelliler Federasyonu ile işbirliğiyle hayata geçirilen projede önce işitme engelli müşterilerin ihtiyaçlarını daha iyi karşılamak için ürün ve servislerin tanınmasını sağlayan bir müfredat oluşturuluyor. Bu daha sonra işaret diline çevriliyor.
 
Türkiye’nin çeşitli Turkcell İletişim Merkezleri’nde çalışan 225 kişi de işaret dilini öğreniyor. Proje ilk olarak İstanbul’daki üç Turkcell İletişim Merkezi’nde başlatılıyor. İşaret dili öğrenen personel buralarda hizmet veriyor. Daha sonra da 125 Turkcell İletişim Merkezi’nde hizmet verilmeye başlanıyor.  Verilen bilgiye göre bu uygulamanın tüm yurtta yaygınlaştırılması planlanıyor…
Parmaklar konuşmaya başlayınca Turkcell’e gelen işitme engelli ziyaretçi sayısı da artmış… Bu beklenen bir durum… Hizmeti nasıl ve nereden alabiliyorsak orada olmamız çok doğal… Karşında seni anlayan, iletişim kurabileceğin birilerinin bulunduğu yerden hizmet almayı kim istemez?
Turkcell, işitme engelli müşterilerine işaret diliyle hizmet sunmak için gerçekleştirdiği bu projesiyle Dünya Perakende Ödülleri’nde dev markalarla yarışmış… “Turkcell’in Parmakları Konuşuyor” projesi çok büyük ilgi görmüş ve “Yılın En Sorumlu Perakendecisi” kategorisinde 6 finalistten biri olmuş…
İşitme engellilere yapılan bu tür hizmetlerin yaygınlaşması gerektiğine inanıyorum. Aslında tüm büyük şirketler bu duyarlılığı göstermeli ve işitme engellilerle iletişimini kolaylaştıran projeler yapmalı… Buna gerçekten çok ihtiyaç var. Hayat aynı dili paylaşınca güzel! İşitme engelliler de kendini anlatabilmeli, işitme engellileri de birileri duymalı!
 
ALİYE YÜCEL

10 Mart 2013 Pazar

FATİ İLE BİRLİKTE YÜRÜYORUZ



Engellileri ilgilendiren ama engelli olmayan bireylere hitap eden bir kampanya başladı. “Birlikte Yürüyoruz” engelli olmayan bireylere (öncelikli olarak ilk ve orta öğretim öğrencilerine) engellilerle birlikte yaşama kültürünü arttırmak amaçlı olarak başlatıldı. Türkiye Beyazay Derneği tarafından yürütülen ve 3 yıl sürmesi planlanan kampanya geçtiğimiz Kasım ayında başladı.
Kampanya öncesi ülke genelinde yapılan araştırmalarda çıkan sonuçlara göre göre; toplum olarak engelliyi tanımıyor, tanınmadığımız için anlamıyor ve anlamadığı için de doğru bakış açısına sahip olamıyoruz. Böyle olunca da birlikte yürüyemiyoruz. İşte bu kampanya ile engelliyi daha yakından tanıyacağız, aynı dili konuşacağız ve hep birlikte yürüyebileceğiz.
Birlikte Yürüyoruz kampanyasının en farklı ve ilginç yanı kampanya yüzünün “Fati” isimli bir çizgi karakter olması… Fati, elinde beyaz bastonu, gözünde siyah gözlük olan görme engelli çok sevimli bir çocuk… Karanlıkta kitap okuyabilen, top oynayan, bilgisayar kullanabilen, satranç oynayan, sorumluluk sahibi, akıllı, özgüveni yüksek, yetenekli, esprili ve cesur bir kahraman...
Neden Fati ismini aldığını sorduğumuz da Türkiye Beyazay Derneği Genel Başkanı Lokman Ayva “Fati’nin her harfi farklı bir anlam ifade ediyor. F: Farkındalık, A: Akıl, T: Tatbikat, İ: İrticalen (İstem dışı). Fati, öğrenmenin gerçekleştiği süreçtir. Bu kavram ve aşamalar "öğrenmek" işlemidir. Zira öğrenmek davranışlardaki değişikliklerdir.” diyor. Şöyle açıklıyor:
 
F: Farkındalık: Buna, bilmediğini bilmemekten kurtulmak da diyebiliriz. İnsan bilmediğini bilirse araştırır ve doğrusunu bilmeye çalışır. Otomobil kullanmayı bilmediğimizi biliyorsak, ilk aşamayı geçeriz. Pek çok insan engelli ile ilgili doğruları bildiğini sanır ve ilk aşamayı bir türlü geçemezler!
A: Akıl: Akılla öğrenmek… Otomobili kullanmayı bilmediğimizi biliyorsak ve bilmeye çalışıyorsak, otomobili akılla kullanmayı öğretirler. Şurası vites, geri vitesi şöyle yaparsın, ileriye böyle yaparsın diye anlatılınca akılla bu işi yaparsınız. Ama öğrenme tam gerçekleşmemiştir. Zira bu kişi otomobile binse hareket ettiremez. Engellilikle ilgili olarak da böyledir. Engellilerin eğitim görebileceğini, çalışabileceğini, sosyal hayata katılması gerektiğini bilirsiniz. Ama nasıl eğitim gördüğünü veya ona bir şey öğretme konusunu bilmezsiniz.
T: Tatbikat: Bu aşamada, bilmediğinizi fark etmiş, akılla o işi yapabilir duruma gelmişsinizdir ve akılla bildiklerinizi uygulamaya geçersiniz. Otomobile oturmuş, tedirgin ve dikkatlice otomobili hareket ettirmiş, frenle durdurmayı başarmışsınızdır. Henüz vücudunuz aklınızdan habersiz bu işleri yapamaz. Engellilerle ilgili olarak da engelli biriyle eğitim görmeye başlamışsınızdır. Ya da ona eğitim veriyorsunuzdur. Ama hala kör birine işaretle, resimle anlatmaya çalışıyorsunuzdur. Beraber pikniğe gitmişsinizdir ama hala evlenmeyi aklınızın ucundan bile getirememişsinizdir. İçinizden geldiği gibi davranmıyorsunuzdur. Kızamıyor, suçlayamıyorsunuzdur…
İ: İrticalen (İstem dışı): Bu aşamada o kadar çok tatbikat yapmışsınızdır ki artık otomobili kullanırken siz farkında olmadan ayağınız gaza, debriyaja basar, eliniz vitesi değiştirir. Yanınızdaki ile sohbet bile edebilirsiniz. Engellilikle ilgili olarak da yanınızdaki engelli mi değil mi fark etmezsiniz bile. İçinizden nasıl geliyorsa öyle davranırsınız. Onun engelli olup olmadığı çok önemli değildir. Böylelikle öğrenme tamamlanmış ve davranış değişikliği gerçekleşmiş olur”.
Lokman Ayva’nın anlattıklarından anlıyoruz ki Fati, yaşadığı maceralarla pek bilinmeyen engelli dünyasına ışık tutacak… Yaptıklarıyla engellilerin yaşam tarzını öğrenmek için çocuklara olduğu kadar, yetişkinlere de yardımcı olacak… Bu kampanya ile toplum onu tanıyacak, bu sayede görme engelli bireylerin farkında olacak... Fati‘yi ve Fati ile bir engelliyi tanımak isteyen herkes pilot il olan İstanbul’un üç ilçesi Başakşehir, Esenler ve Üsküdar’da başlayan ama tüm Türkiye’ye ve hatta yurt dışına da yayılacak Birlikte Yürüyoruz kampanyasına katılabilir.
 
ALİYE YÜCEL

3 Mart 2013 Pazar

TÜRK HAWKING KİMDİR?


Prof. Dr. Onur Güntürkün tekerlekli sandalyede hayatını sürdüren çok başarılı bir bilim adamı… Bu nedenle bilim çevrelerince “Türk Hawking” adını almış… Güntürkün, insan beyninin çok önemli bir sırrını çözüp; beynin iki yarısının farklı çalıştığını kanıtlayarak, geçtiğimiz Aralık ayında Almanya’nın en büyük ödülü Leibniz Bilim Ödülü’nü kazandı. Böylece Nobel adayları arasına girdi.
1958 yılında doğan Onur Güntürkün engelli olma hikayesi 4 yaşında iken o yıllarda çok yaygın olan çocuk felci geçirmesiyle başlıyor. Bir gece ateşleniyor ve tüm vücudu tutmaz hale geliyor. Görüyor, anlıyor, konuşuyor. Fakat hareket edemiyor. O günden sonra da hayatını tekerlekli sandalyede sürdürüyor. Ama başardıklarını görünce bu durumun onun hayatını asla olumsuz etkilemediğini anlıyoruz.
Güntürkün tedavisi için Almanya’ya gidiyor. Tedavisi yapılırken bir yandan da eğitimini sürdürüyor.  Okulundaki tek engelli ve tek Türk öğrenci olan Güntürkün küçük yaşlarda bilime ilgi duyuyor. Arkadaşları koşup oynarken o zamanının çoğunu kitap okuyarak geçiriyor. Hayvanlar üzerine çeşitli deneyler yapıyor. Ortaokulu Almanya’da bitiriyor, oturma izinleri bitince Türkiye’ye dönüyorlar. Liseyi İzmir’de okuyor. Lise son sınıfta TÜBİTAK’ın Bilimsel deneyler yarışmasında balıkların siyah beyaz gördüğünü kanıtlayarak finale kalıyor. Liseyi birincilikle bitirip üniversite eğitimi için tekrar Almanya’ya dönüyor.
 
Lisans eğitimini Psikoloji üzerine yapıyor. Ancak bitirme tezinin konusu “Beyin” olarak seçiyor. Çünkü en merak ettiği konu insan beyninin nasıl çalıştığı oluyor. Bu konudaki her türlü yayını okuyor. İnsan beynine benzeyen güvercin beyni üzerine çeşitli çalışmalar yaparak öğrenme ve davranışlarda beynin sağ ve sol yarısını farklı çalıştığını buluyor. Üniversiteyi pekiyi derece ile bitirip yardımcı araştırmacı olarak doktoraya başlıyor.
Onur Güntürkün, 35 yaşında Almanya’nın en genç profesörü oluyor. 39 yaşında ise mesleğinin zirvesine yükseliyor ordinaryüs profesör oluyor. Şu anda ise Almanya RUB Üniversite’sinde Psikoloji bölümünde dekan olarak görev yapıyor. Üniversitenin sayfasındaki kariyer basamaklarına baktığınızda inanamıyorsunuz. Bu kadar yıla sığdırılamayacak kadar başarı… Birçok önemli buluş, pek çok ödül…
Türk Hawking, çalışmalarını sürdürmeye devam ediyor. İnsanı tanımaya ve hafızayı anlamaya çalışıyor. Unutkanlığı tarih yapmak için uğraşıyor. Sadece kariyer yapmakla kalmayan Prof. Dr. Güntürkün mutlu bir aile babası… İş dışında bütün vaktini eşi ve çocuklarıyla geçiriyor.
Prof. Dr. Güntürkün’ün bilim tutkusunun engelinden mi kaynaklı olduğunu düşünüyor insan… O da bunu düşünmüş ve bu soruyu kendine sormuş, cevap olarak “Bu durumda olmasam da bilimle ilgilenirdim” diyor. Engelini ve tüm engelleri aşarak büyük bir başarı hikayesinin mimarı oluyor. Başarının hangi şartlarda olursa olsun, istenirse nasıl elde edilebileceğinin en canlı örneği oluyor. Kim bilir belki de bir gün Nobel Tıp Ödülü’nü kazanan ilk Türk olacak…
 
ALİYE YÜCEL

24 Şubat 2013 Pazar

OSCAR’A VEDA


2012 Londra Olimpiyatları’nın efsane ismi, Atletizm Erkekler 400 metre elemelerinde yarışan ilk ampute atlet Oscar Pistorius yine tarih yazdı! Bu kez bir cinayete imza atarak… Başarılarıyla birçok engellinin örnek aldığı Oscar, sevgilisini öldürdü. Oscar Pistorius’un güzeller güzeli sevgilisi Reeva Steenkamp’ı öldürmesi medyada çok yer aldı. Cinayetle ilgili pek çok haber yapıldı. Önce kaza denildi. Pek çok ayrıntı yazıldı. Sonra tutuksuz yargılanmak üzere kefaretle serbest bırakıldı.
Topluma mal olmuş kişilerin yaptıkları hatalar çok dikkat çeker. Ampute atlet Oscar, kimi öldürseydi suçu da cezası da aynı olacaktı ve çok dikkat çekecekti. Ama sevgilisinin ünlü model Reeva Steenkamp olması ve onu sevgililer gününde öldürmesi ayrı bir dikkat çekti. Oscar Pistorius, kendisini az ya da çok tanıyan herkesi şoka sokan bir olayın kahramanı oldu.
Oscar Pistorius, yarışırken stadyumda ve televizyon başında izleyenlere hissettirdikleri kelimelerle anlatılır gibi değildi. Bacakları olmayan bir insanın olimpiyatlarda yarışması ne müthiş bir olaydı. Olimpiyatlarda “Engelli Atlet yarı finalde…” cümlesini duyduk. Böylece onunla gurur duyduk. Yargılanması henüz bitmedi ve cezası kesinleşmedi ama şimdi de “Engelli Atlet hapishanede…” cümlesini duyacağız. Bu hiç olmadı… Kötü… Hem de çok kötü…
 
Oscar Pistorius’un işlediği suç dünyada olan binlerce suçtan biri tek farkı bu suçu başarılı ve bedensel engelli birinin işlemesi… Bu yüzden de daha fazla dikkat çeken bir haber olduğu… Sosyal medyada ve bazı yorumlarda işlediği bu büyük suç üzerine maalesef Oscar Pistorius’un engeliyle ilgili hakaret içeren cümleler ve aşağılamalar da yer alıyor. Ancak bunlar onu bu yolla, yani engeliyle ilgili aşağılamak çok yanlış ve hiç etik değil… Başarılı olmak nasıl insanı insan yapmıyorsa! Engelli olması da suç işlemesine neden olmaz! Bunu asla unutmayalım!
Onunla ilgili haberler hep ilgimi çekti. Hiç unutamadığım “Yapabileceklerim yapamayacaklarımdan çok daha fazla…” sözü olmuştu. Bu sözü ben başarılarının devamlı olacağı olarak algılamıştım. O da bu amaçla söylemişti eminim… Ama yapacağı şeyin böyle bir cinayet olacağı, bir gün sevgilisini öldüreceğini kim bilebilirdi. Böylesine büyük bir başarı hikayesine yakışmayan bir son oldu… Ne büyük bir trajedi…
Sen küçük yaştan beri her türlü zorluğa rağmen engelleri yen… Sebebi her ne olursa olsun öfkeni yeneme… Olay çok üzücü, çok çarpıcı… Bu olaydan önce de Oscar’ın hayatı film olsa, Oscar’a koşar diye düşünüyordum. Ama artık eminim ki başarılarıyla olmasa da işlediği bu cinayetten sonra hayatı film olacak ve bu film belki bir çok dalda da Oscar alacak…  Oscar Pistorius, keşke hep başarılarıyla adından söz ettirmeyi başarsaydı. Ona böyle veda etmeseydik…
 
ALİYE YÜCEL

17 Şubat 2013 Pazar

BAL GİBİ OLUR


 
“Engelli öğretmen…”, “Engelli öğretmen atamaları…” cümlelerini duyunca hep içim sızlar. Engelli olduğu için öğretmen olamayanlardan biri de benim… Fakülteyi bitirdiğim yıllarda engellilere öğretmenlik hakkı verilmemişti. Gerekçe olarak “Öğrencilerin psikolojisi bozulur ve alay ederler…” gibi söylentiler vardı. Gerekçeler için neden böyle deniliyordu ve ne derece doğrudur bilemem ama engellilere öğretmenlik yapma hakkı verilmiyordu.
Yıllar boyu hep mesleğimi, nerede çalıştığımı ve ne iş yaptığımı soranlara şöyle bir cümle ile başlıyordum “Aslında öğretmenlik yapmam lazımdı. Ama benim mezun olduğum yıllarda engellilere öğretmenlik hakkı tanınmıyordu. Bu yüzden öğretmenlik yapamadım ve dergide çalışmaya başladım…”
İlginç değil mi? Üstelik fakülteden diploma almak için bir okulda staj yapmak gerekiyordu. Hatta öğretmenlik yapamayacağımı bildiğim için staj yapmasam olur mu diye fakülte yönetimine sormuşum. Ama mümkün olmadığını diplomayı almak için mutlaka stajyer öğretmenlik yapmam gerektiğini söylediler. Yaptım da… Çok güzel bir stajyer öğretmenlik dönemi geçirdim.
Hiç unutamadığım bir anımda staj yaptığım okulun müdürünün “Keşke öğretmen olabilseydiniz. Öğrenciler çok şey kaybedecek…” demesi olmuştu. Öğrenciler ne kaybetti bilemem ama ben çok şey kaybettim bundan eminim... Eğitimini aldığım dalda öğretmen olsaydım. Mesleğimi icra ederek öğrencilere bildiklerimi, öğrendiklerimi aktarsaydım, kendimi bu konuda ne kadar çok geliştirecektim. Ne güzel bir hayatım olacaktı.
 
Öğretmenlik yapamadım ve medyada çalıştım. Bu sektörde de severek çalıştım. Zaten bu alanda çalışmak için çaba gösterdim. Şansım da yaver gitti çalışabildim. Ama öğretmen olup, öğretmenlik yapabileceğini bilip yapamamak hep içimde bir ukde oldu. Belki bu ukde kendi adıma da değil. Bütün engelliler adınaydı…
Engellisin öğretmen olamıyorsun. Sebep öğrencilerin psikolojisi bozulur! Bu nasıl bir psikoloji? Hayatlarında hiç mi engelli birini görmüyorlar ya da ömür boyu hiç mi görmeyecekler? Bu engelli kişi onların öğretmenleri olsa ne olur? Belki de sanılanın aksine çok olumlu bir etki bırakır... Örnek olur…
Engellisin öğretmen olamıyorsun. Sebep alay ederler! Öğrencilerin birçoğu öğretmenleriyle alay etmeye ve lakap takmaya meyillidir. Bu bilinen bir gerçek… Hiçbir engeli ve kusuru olmayan öğretmenlere bile lakap takıp, alay ederler. Varsın engelli öğretmenlere de topal, sağır, kör desinler! Kime ne? Engelli öğretmenler bundan kaçmaz ki… Yıllarca bunları duymaya öyle alışkınlar olurlar ki bir de öğrencilerden duymaları onları çok etkilemez!
Engellilerin öğretmenlik yapmasına eğer koşullar engelse bunu düzeltmekte mümkün… Engelleri kaldırmak için çeşitli düzenlemeler yapılabilir. Engel grubuna göre mimari düzenlemeler ve uygun donanımlar olabilir. Bütün bunlardan sonra engellilerde öğretmenlik yapar. Engellilerden de öğretmen olur. Hem de bal gibi olur!
 
ALİYE YÜCEL

10 Şubat 2013 Pazar

İÇİMDE DANS EDİYORUM


Engelli filmleriyle ilgili en merak ettiğim şey bir engellinin engeliyle nasıl baş ettiği, engeline rağmen neyi başardığı ve bunun nasıl anlatıldığı olmuştur. “İçimdeki Dans" filminde dayanışmanın ve tüm engellere rağmen bağımlı olmadan yaşamayı başarmanın önemi anlatılmış… Film ülkemizde İçimdeki Dans, ismiyle gösterime girmiş, ancak “İçimde Dans Ediyorum” çok daha uygun… Dans etmesi mümkün olmayan birinin, hayalinde dans etmesi ancak böyle anlatılır. Ama seyredince anlıyoruz ki, kahramanlar içlerinde dans etmekten çok daha fazlasını yapıyorlar!

İçimdeki Dans, engelli iki arkadaş Michael (Steven Robertson) ile Rory’nin (James McAvoy) hikayesi… Michael, engelliler için özel olarak yapılan bir bakımevinde kalmaktadır. Bir gün kısa bir süre orada kalmak için Rory gelir. Asi ruhlu Rory ile Michael arasında bir dostluk başlar ve o günden sonra ayrılmazlar. Hatta bakımevinden ayrılıp beraberce bir eve çıkmanın yollarını arar ve bulurlar…
Michael ile Rory yollarına birlikte devam etseler de çok zıt karakterde iki gençtir.  Her ikisinin de farklı hayat deneyimleri vardır. Aslında tek ortak özellikleri engelli olmalarıdır. Michael, sakin, durumunu kabullenmiş ve uyumlu biridir. Rory ise deli dolu, kurallara uymayı sevmeyen ve özgür ruhludur. Olumsuz özellikleri olsa da; ağır engeline rağmen Rory’nin özgüvene imrenmemek elde değil…
Engellerine gelince; Michael beyin felci geçirmiştir. Tekerlerli sandalyede yaşamaktadır. Kol ve ellerini zor hareket ettirmektedir. Konuşması zor anlaşılmakta daha doğrusu anlaşılmamaktadır! Söylemek istediği kelimeyi ancak harfleri tek tek göstererek anlatabilmektedir. Hiç kimsenin anlayamadığı konuşmalarını Rory anlayabilmiş ve bir anlamda onun tercümanı olmuştur. Rory ise kas erimesi hastasıdır. Vücudunu hareket hiç ettirememektedir. O da tekerlekli sandalye de yaşamaktadır. Sadece başı ve bir elinin iki parmağı hareket edebilmektedir. Rahat konuşabilmektedir. Her ikisinin de zeka problemi yoktur.
Filmde engelliler dünyasından çarpıcı tespitler ve çok etkileyici sahneler var. Michael’in onu engelli olduğu için terk eden babasını buldukları sahne çok çarpıcı… Ev ararken emlakçının onları merdivenli bir eve götürmesiyle; engelli birinin durumunun nasıl dikkate alınmadığı ve neye gereksinimi olduğu bilinmediği çok güzel anlatılmış… Kendi başına yaşama izni ve ödeneği için başvuru sırasında yaşananlar, engellilere nasıl bakıldığını gösteriyor. Michael’in bakıcı kıza duyduğunun aşk mı, minnet mi olduğu tartışılır. Ama bu duygu yüklü sahnelerden etkilenmemek elde değil.
Engelli kişilerin dünyasını ve engellilik konusunu eğlenceli bir dille anlatan filmin oyuncuları da çok başarılı… Oyuncuların gerçek hayatta da engelli olduğunu düşünenler olmuştur. Engelli olmayan kişileri nasıl etkiler bilemem ama seyredilmeye değer bir film olduğu kesin… Bu film, belki de engellilere bakış açınızı değiştirmenize yardımcı olabilir.

ALİYE YÜCEL