> Engeloji

Translate

20 Ağustos 2017 Pazar

TERCİH CEZA ÖDEMEK


Anadolu Ajansı'nın haberine göre; CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrukulu yazılı bir soru önergesiyle Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Jülide Sarıeroğlu'na, 2012-2017 yılları arasında ülke genelinde engelli işçi çalıştırması gerektiği halde çalıştırmayan işverenlere ne kadar para cezası kesildiğini soruyor. Bazı işverenler engelli çalıştırmıyorlar ve onun yerine ceza ödüyorlar. Bu yıllardır süren ilginç bir durumdur.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Jülide Sarıeroğlu bu konu ile ilgili: "Bakanlığımızca yürütülen programlı teftişlerle incelemelerden oluşan program dışı teftişlerde 2002 yılından 2017 yılları arasında mevzuat uyarınca engelli işçi istihdam etme yükümlülüğü bulunan 11 bin 504 iş yerinde tespit yapılmıştır. Engelli işçi istihdamı yükümlülüğünü yerine getirmeyen işverenlikler hakkında kanun maddesi uyarınca 33 milyon 339 bin lira idari para cezası uygulamıştır." diye açıklamış.

Bakan bu konu ile ilgili ayrıca: "2017 yılı Nisan ayı itibarıyla 4857 sayılı İş Kanunu'nun "Engelli ve Eski Hükümlü Çalıştırma Zorunluluğu" başlıklı 30. maddesi kapsamında, elli ve üzeri sigortalı çalıştıran işverenden kontenjan dahilinde veya kontenjan fazlası engelli sigortalı çalıştıran işverenler ile engelli çalıştırmakla yükümlü olmadıkları halde engelli çalıştıran işverenlerin çalıştırdıkları her bir engelli sigortalının prime esas kazanç alt sınırı üzerinden hesaplanan işveren hissesinin tamamı devlet tarafından karşılanan ve bu kapsamda çalışan engelli sigortalı sayısı ise İstanbul'da 21 bin 579, Türkiye genelinde 88 bin 873'tür" diyor.


4857 sayılı İş Kanunu'nun 30. maddesine göre; işverenlerin, iş yasasına göre elli ya da daha fazla işçi çalıştırdıkları takdirde meslek, beden ve ruhi durumlarına göre engelli çalıştırmak zorundadırlar. Bu oran özel sektörde % 3, kamu sektöründe ise % 4'tür. Aynı il sınırları içinde birden fazla iş yeri olan işverenler, çalıştırmakta yükümlü olduğu işçi sayısı, toplam işçi sayısına göre hesaplanır.  Ancak buna rağmen pek çok iş yeri maalesef bu yükümlülüğü yerine getirmiyor.

İşverenlere verilen bu ceza; çalıştırılmayan her engelli ve çalıştırılmayan her ay için uygulanıyor. Çok uzun süreden beri engelli çalıştırmayan işverenler yüksek ceza ödemek zorunda kalıyorlar. Engelli çalıştırmayan iş yeri sayısı 11 bin 504 olarak açıklanmış. Az bir sayı değil. İşverenler engelli işçi almak yerine; ceza ödemeyi, cezalı olmayı tercih ediyorlar. Çünkü, istihdam alanında engellilere karşı büyük bir ön yargı var.

Biliyoruz ki işverenler engellilerin başarılı olamayacaklarını ve verimli çalışamadıklarını düşünüyorlar. Yoksa neden çalıştırmasınlar? Eleman almak yerine ceza ödüyorlar.  Oysa ki her işe ve her iş yerine uygun engelli bir eleman vardır. Bu elemanı bulmak çok zor değil. Keşke her işveren engelli eleman çalıştırsa... Bir deneseler ve görseler. Böylece engellilerin verimli olamayacağı ön yargısı bir kırılsa...


ALİYE YÜCEL

13 Ağustos 2017 Pazar

KOLSUZ TERZİ


Bazı kişiler bacakları ya da kolları olmadan hayatlarını sürdürürler. Bu doğuştan ya da sonradan olabilir. İşte Hindistan'ın Haryana eyaletinde bir köyde yaşayan Madan Lal, de bunlardan biri... Lal, kolları olmadan doğuyor. Ancak o günlük hayatta yapılabilecek her şeyi ayakları ile yapabiliyor. Hatta kolları ve elleri olmamasına rağmen terzilik yapıyor. Kolsuz bir terzi epey şaşırtıcı geliyor değil mi? Ama o bunu başarmış... Kısaca onun ayaklarıyla yapamayacağı şey yok.

Engelliler bazı haklardan mahrum kalabiliyor. Madan Lal'in ülkesi de maalesef engellilere karşı pek duyarlı değilmiş... Çünkü, o engeli yüzünden hiç bir okula alınmamış, öğretmenler onu kabul etmemiş... Bu nedenle de eğitim hakkı elinden alınmış. Onun yaşadığı üzüntü ve hayal kırıklığını anlamak hiç de zor değil. Eğitim almak, okumak  istiyorsunuz. Ancak engeliniz var diye buna imkan tanınmıyor. Çok güç bir durum...

Eğitim hakkı elinden alınsa da Madan Lal, bir şeyler yapmak ve bir mesleği olsun istemiş. Böylece terzi olmaya karar  vermiş! Bu kararı verdiğinde destek görmemiş. Dikiş dikmeyi öğrenmeye gittiğinde de ön yargılardan kurtulamamış. Her gittiği terziye dikiş dikmeyi öğrenmek istediğini söylediğinde, hiç biri ona dikiş dikmeyi öğretmek istememiş... Ancak o terzi olma isteğinden hiç vazgeçmemiş ve sonunda kendisine dikiş öğretecek bir terzi bulmuş... O terzi de önce "Yok" dese de öğretmeğe razı olmuş.


Madan Lal, çok kısa sürede dikiş dikmeye başlamış... Dikiş dikmeyi öğrendiğinde de köyüne dönerek bir terzi dükkanı açmış. Terzi dükkanını açtığı gün onun en mutlu günüymüş... Köylüler ilk önce onun dikip dikemeyeceği konusunda şüphe duymuşlar ve bu nedenle müşteri bulmakta zorlanmış... Ancak daha sonra yaptıklarını görünce ona güvenmişler ve giysilerini hep ona diktirmeye başlamışlar. Artık köyde bir şey diktirmek isteyen herkes ona gelmeye başlamış...

Bir röportajda Lal, engelliyle ilgili olarak "Çocukluğum boyunca beni rahatsız etmedi..." diyor. Çünkü o el ve kol ne demek bilmeden hayatı sürdürmeyi öğrenmiş... O, ellerinin yerine ayaklarını koymuş. Günlük hayatındaki her şeyi ayaklarıyla yapmaya başlamış. Yemeğini ayaklarıyla yemiş, dişlerini fırçalarken ayaklarını kullanmış, tıraşını ayaklarıyla olmuş... Dikiş dikmek için gerekli olan ölçü almak, kumaşı kesmek gibi her şeyi ayaklarıyla yapmış. Dikiş makinesini de ayaklarıyla kullanmış...

Terzilik gibi el mahareti ve ince işçilik isteyen bir mesleği eller olmadan, ayaklarla yapmanın zorluğunu söylemeye gerek var mı bilmiyorum? Madan Lal, engeli olmasına rağmen belki de engeli olmayan bir kişinin bile zorla yapacağı bir mesleği başarı ile sürdürüyor. Her türlü engeli aşıp, herkese örnek olacak bir çaba gösteriyor. Bu kolsuz terziden; engelli, engelsiz herkesin alacağı dersler olmalı...


ALİYE YÜCEL

6 Ağustos 2017 Pazar

BEKLENEN HİZMET


Ağır ve mental engellilerin bakımının ne kadar zor olduğunu söylemeye gerek var mı bilmiyorum? Gecesi gündüzüne karışan bir ebeveyn... Öylesine zor ve öylesine meşakkatli geçen günler... Biraz soluk almak ve dinlenebilmek ne mümkün... Bir yere gitmek, gezmek, tatil gibi şeyler ise hayal... İşte böyle bir durumda olan engelli yakınları çaresiz kalır, bir çare arar. Bu durumda olan çocuklara bazen yakınları ya da maddi imkanlar olduğunda bakıcılar baksa da büyük yük yine anne babada olur.

Çevremde bu durumda olan çocuklar ve ailelerini görüp, bunun bir çözümü olmalı diye düşündüm hep... Hiç olmazsa bazı günler; bir zaruret durumunda, bir sağlık sorunu olduğunda, zorunlu gidilmesi gereken bir yer olduğu zaman bu çocukların bırakılacağı bir yer olmalı diye... Ağır engelli çocukların kalacağı yerler maalesef mevcut değil. Onları her bakım ve rehabilitasyon merkezlerine götüremezsiniz. Ağır engelli çocukların kalacağı yerler çok özel olmalı...

İşte şimdi böyle bir merkez inşaat halinde... Ağır ve mental engellilerin; eğitim, bakım ve rehabilitasyonunun yapılabileceği merkez Başakşehir'de yapılıyor. Başakşehir Engelli Rehabilitasyon Merkezi (BERM) Türkiye'de ilk, tek ve en büyük engelli rehabilitasyon merkezi olacak. Kayaşehir bölgesinde yapılmakta olan merkez tam 16 bin metrekarelik bir alanda yer alacak. Bu merkezde en son teknoloji ve teknikler yer bulunacak.


Çağrı Derneği ve Özel Eğitime Muhtaç Çocuklara Yardım Derneği'nin (ERAM) katkıları ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından gerçekleştirilecek merkezin; 2018 yılı eğitim yılında hizmete açılması planlanıyor. Bu merkezde; uzay terapi, duygusal algı, duygusal bütünleşme ve robotik rehabilitasyon odaları bulunacak. Uzay terapi odasında, yerçekimsiz bir ortamda engellilerin tedavisi yapılacak. Robotik rehabilitasyon odasında, yürüme bozukluğu olan engelliler robotlar sayesinde yürüyecekler.

Başakşehir Engelli Rehabilitasyon Merkezi'nde; benzer kurumlardan farklı olarak ağır engelli ve mental engellilerin eğitim, bakım ve rehabilitasyon hizmetleri aynı yerde sağlanacak. Ücretsiz olan merkezde öncelik ağır engellilerin olacak. 200 - 250 engelliye hizmet edebilecek merkeze, kontenjana göre çevre ilçelerden de engelli alınabilecek. Ulaşım için ise engelliler evlerinden servislerle alınacak.

Bu projeye çok çaba gösteren Çağrı Derneği Başkanı Ali Yeniyurt'u beraber çalıştığımız bir projeden tanıyorum. Böyle bir merkezin olmasını ne kadar çok istediğini ve böyle bir kurumun olması için ne kadar çok çaba sarf ettiğini çok iyi biliyorum. Onunla böyle yerlerin olması gerektiğini defalarca konuştuk. Kendisinin de engelli bir oğlu olan Yeniyurt ile bu projenin durumu ile ilgili görüştüğümde; merkezin her yönü ile çok farklı ve özel olacağından bahsetti. Ayrıca; bu projenin diğer il ve ilçelere örnek olacağını vurguladı. Bu merkezin bir çok aileni umudu olduğu ve onları ne kadar mutlu edeceği ortada... Beklenen bu hizmetin gerçekleştirilmesinde emeği geçen herkese çok teşekkürler...

ALİYE YÜCEL

30 Temmuz 2017 Pazar

SESSİZ SEDASIZ BİR OLİMPİYAT


2017 İşitme Engelliler Olimpiyatları (2017 Samsun Deaflympics) bu yıl Samsun'da yapıldı. 18 Temmuz günü muhteşem bir açılışla başlayan organizasyon bu akşam (30 Temmuz) yapılan kapanış töreniyle sona erdi. Bu yıl 23.'sü düzenlenen İşitme Engelliler Olimpiyatları'na 97 ülkeden 3 binden fazla sporcu katıldı. Antrenör, delege ve diğer görevlilerle birlikte 5 binin üzerinde katılımcı yer aldı.

Türkiye'de düzenlenen bu yıl ki organizasyon, en yüksek katılımlı İşitme Engelliler Olimpiyatları oldu. İşitme engelli sporcular; atıcılık, atletizm, badminton, basketbol, bowling, dağ bisikleti, futbol, golf, güreş, hentbol, judo, karate, masa tenisi, oryantiring, plaj voleybolu, tekvando, tenis, voleybol, yol bisikleti ve yüzme branşlarında olmak üzere tam 21 branşta yarıştılar. Ülkemizi 294 sporcu temsil etti.

Uluslararası İşitme Engelliler Spor Komitesi (ICSD) tarafından düzenlenen İşitme Engelliler Olimpiyatları ilk kez 1924 yılında Paris'te yapıldı. O yıl olimpiyatlara, 9 ülkeden 148 sporcu katıldı. Türkiye ise İşitme Engelliler Olimpiyatları'na ilk olarak 1989 yılında katıldı. Ülkemiz o yıl sadece iki madalya kazandı. 4 yılda bir düzenlenen olimpiyatlara daha sonra 7 defa katıldık. İşitme Engelliler Olimpiyatları'ndaki en başarılı ülke Amerika oldu. Bu kez toplam madalya sırlamasında ilk üçe giremedi.



Ülkemiz, 2017 İşitme Engelliler Olimpiyatları'nda çok başarılı sonuçlar elde etti. Son günde de Erkek Milli Futbol Takımımız şampiyon oldu. Türkiye; toplamda 17 altın, 7 gümüş ve 22 bronz madalya kazandı. En çok madalya kazanma sıralamasında Rusya birinci, Ukrayna ikinci, Kore ise üçüncü oldu. Ülkemiz ise onların ardından dördüncü oldu.

Ülkemizde düzenlenen en büyük spor organizasyonu olan İşitme Engelliler Olimpiyatları, her yönden başarılı geçti. Bir haberde açıklamasını izlediğim Uluslararası İşitme Engelliler Spor Komitesi (ICSD) Başkanı Valery Rukhledev, ülkemizde yapılan organizasyondan çok memnun kaldığını belirtti. Rukhledev; 2005 yılında Avustralya'da düzenlenen oyunları gördüğünde "Bundan daha iyi bir olimpiyat olabilir mi?" diye düşündüğünü söyleyip, "Türkiye'ye gelince çok büyük şaşkınlık yaşadım. Türkiye ve Samsun bu beğeniyi daha da yükseltti..." diye açıklamada bulundu. 

İşitme Engelliler Olimpiyatları'nın işitme engelliler ve diğer kişiler arasında bağ oluşturmak adına çok önemli bir fonksiyonu da var. Pek çok kişi işitme engellilerin neler başardığını görmüş oldular. İşitme engelliler adına bir farkındalık oluşturuldu. Biliyoruz ki spor ortak bir dildir. Onlar da sessiz sedasız dünyalarında seslerini spor ile çıkardılar. Artık herkes bu sesi duymalı...


ALİYE YÜCEL

23 Temmuz 2017 Pazar

GÜZEL MÜCADELE


Onunla ilgili haberleri okuyunca etkilenmiş ve sosyal medyadan takip etmeye başlamıştım. Çok güzel bir kadın ve fotoğrafları çok etkileyici... Gören herkes bana hak verecektir. Jordan Bone'den bahsediyorum. Tekerlekli sandalyede hayatını sürdüren güzellik ve moda bloggerinden... İngiltere'de yaşayan genç kadının sosyal medyada binlerce takipçisi var. Hayat hikayesi ise insana ilham verecek kadar ilginç...

Şimdi 27 yaşında olan Jordan Bone, 15 yaşında bir iken bir trafik kazası geçiriyor. Kaza sonucu boynunda zedelenme meydana geliyor ve göğsünden aşağısı felç oluyor. Bu yüzden ellerini, kollarını, bacaklarını kullanamıyor. Bir daha yürüyemeyeceğini ve hep sırt üstü yatacağını öğreniyor. Yapılacak ameliyat onu daha da kötü hale getirebileceği bile bile tedavi olmayı kabul ediyor. Risk dolu bir operasyon geçiriyor. Aylarca hastanede kalıyor. O günden sonra hayatını tekerlekli sandalyede sürdürüyor.

Bone, kazadan sonra çok büyük bir üzüntü duymuş ve iki yıl boyunca depresyona girmiş. Hayatının onu nereye götüreceğini bilememiş... Çok genç yaşta engelli olduğu için bu durumda olması çok normal. Yürüyebilirken birden tekerlekli sandalyede olmak, kolaylıkla yaptığı şeyleri yapamamak herkes için zordur. Ancak o bu durumdan güçlenerek çıkıyor. Kendi durumunda olan kişilere yardımcı ve örnek olacağını umduğunu videolar hazırlamaya ve bunları sosyal medyada paylaşmaya başlamış...


Makyajını nasıl yaptığını soranlar için hazırladığı videolar milyonlarca kişi tarafından seyredilmiş. Şimdi; güzellik, motivasyon, moda ve yaşam tarzı konusunda ünlü bir blogger... Ayrıca, ünlü markaların sosyal medyadaki reklam yüzü olmuş. Yaşadıklarının anlattığı Benim Güzel Mücadelem (My Beautiful Struggle) isimli bir kitap yazmış... Kitabı daha ilk günden tükenmiş... Umarım Türkçeye de tercüme edilir.

Belki omuriliği tedavi olabilecek ya da bir çift biyonik bacakla yürüyebilecek. Ancak o bunlara bağlanıp, bunları düşünerek yaşamak istemiyor. Hayatına istediği gibi devam ediyor. "Şu anda hayatımda yaptığım şeyler, felçli olmasam da yapacağım şeyler... Çünkü her zaman makyaj yapmayı ve yazmayı çok sevdim..." diyor. Bu da bize engelli olup, tekerlekli sandalyede olmanın hayatı sürdürmek için engel olmadığını gösteriyor.

Paylaştıkları, söyledikleri, yazdıkları öyle yaşama sevinci dolu ki... Onun dış güzelliğin altında yatan bir iç güç olduğunu anlıyorsunuz. Tekerlekli sandalyedeki kız olmanın ötesine geçmiş. Vücudu engelli olsa da ruhu değil... O kazada çok şey kaybetse de kararlılıkla hayatın zorluklarını yenmiş. Jordan Bone, kendine inanarak, tüm umutlarının bittiği bir anda hayata tutunmuş... Engelliliğin ötesine geçen bir umudun olduğunu fark etmiş ve büyük zorlukların üstesinden gelmiş... Bize de "Mesajım şu şekildedir: Kendinize güvenin ve başaracaksınız" diyor. Güzel mücadelesi herkese örnek  oluyor.

ALİYE YÜCEL

16 Temmuz 2017 Pazar

UMUDA TUTUNMAK


Bazı insanları yıllar öncesinden tanıyor gibisinizdir ya... Ayşe Kadıoğlu Yıldız, öyledir benim için... Onu uzun yıllardır tanıyorum gibi hissediyorum. Sanki onunla saatlerce dertleşmiş, pek çok şey paylaşmış gibiyim. Oysa ki hiç yüz yüze görüşmedik. Halbuki hakkında çok az şey biliyorum. Sadece sosyal medyadan arkadaşım. Blogumdaki yazılarımı okur. Beğenilerini söyler, beni mutlu ederdi. Ben de onun şiirlerini okurdum... Arada da birbirimize nasıl olduğumuzu sorardık...

Bir kitabının çıktığını öğrendiğimde çok sevindim. Yazdıklarını çok merak ettim. Böylece onu biraz daha tanıyabilecektim. Kitabı "Umuda Tutunmak" geçtiğimiz hafta elime geçti. Kitabında yakalandığı kanser hastalığını, hastalıkla gelen tedavi sürecini ve anılarını anlatıyordu. Merakla okumaya başladım. Okudukça ne çok ortak his ve düşünce gördüm. Ne tanıdık cümleler... Oysa yaşadıklarımız çok farklı şeylerdi... Okurken bazen onun yazdıklarından yola çıkarak bir çay eşliğinde kendi hikayemi ona anlatma ihtiyacı duydum. Sanki beni çok iyi anlayacakmış gibi hissettim.

Ayşe Kadıoğlu Yıldız, bir Karadeniz kadını... Ne kadar da doğal, ne kadar da içten anlatmış kendini ve yaşadıklarını... Çok sade ve çok etkileyici cümlelerle... Umuda Tutunmak, hiç sıkılmadan ilgiyle okunacak bir kitap... Bir sonraki cümlede, bir sonraki sayfada, bir sonraki bölümde neler yazdığını merak ederek okuyorsunuz. Okudukça duygudan duyguya geçiyorsunuz. Kitaptan; bazen bir roman, bazen bir hikaye, bazen bir şiir tadı alıyorsunuz.


Umuda Tutunmak; arkadaşlık, dostluk, aile, anne olmak, evlat olmak, eş olmak, kardeş olmak kavramlarını çok ilginç örneklerle yüzünüze çarpıyor. Ayşe, hastanede yaşadığı olayları, kemoterapi ve radyoterapi süreçlerini öyle içten anlatmış ki, okurken sanki yanındasınız ve onu izliyor gibi oluyorsunuz. Ancak; hasta, hastalık gibi olumsuz kavramlar onun diliyle umuda çevriliyor.

Yazdıklarını okurken hastalığı süresinde ona hiç destek olamadığım için üzüldüm. İnsan; mutsuz ve çaresiz olduğunda hiç ummadığı birinden, hiç ummadığı bir cümle ile hayata tutunabiliyor. Belki böyle bir cümleyi ona söyleyebilirdim. İşte bunu söyleyememek beni üzdü. Bir üzüntüyü de; kitabın sonunda ona yazılmış yazıları gördüğüm zaman yaşadım. Benden de bir yazı istemişti. Onun kitabında yer alacağını bilemedim. Aslında zaman ve durumum istediğim gibi bir şey yazmama engel oldu. Ama bir kaç cümle olsa da yazamadığıma çok üzüldüm.

Bir gün bir yazışmamızda bana hastalığından bahsetmişti. O an hastalığının türünü bile bilmeden yeneceğini düşünmüştüm. Ve yanılmadım. Çok şükür ki hastalığını yendi. Derler ki dertlerde ayrı ayrıdır. Parmak izleri gibi... Evet bazen hastalık aynı olsa da kişiye getirdiği ve ondan götürdüğü şeyler farklı olabiliyor. Ancak onun anlattıklarından herkesin alacağı şeyler olacak. Yazdıklarıyla sadece kanser hastalarına değil, başka süreğen hastalığı olanlara, engellilere hatta hiç hastalığı olmayanlara bile güç verecek... Tutunduğu umut herkese umut olacak...

ALİYE YÜCEL


9 Temmuz 2017 Pazar

KÖTÜ SÖZ SAHİBİNİNDİR


Şarkıcı Çılgın Sedat'ın (Sedat Kapurtu) engelli oğluna sosyal medyadan yapılan hakareti duymayan kaldı mı bilmem? Buraya yazmaya utanacağım kadar ağır bir hakaret... İnsanın aklından bile geçirmeye, diyelim ki bunu düşündü, çevresindeki en yakın kişiye bile söylemeye utanacağı bir şeyi, hiç çekinmeden sosyal medyada paylaşmış. Bir insan bunu nasıl yapar? Bir insan bu kadar vicdansız olabilir mi? Anlamak çok zor.

Tahmin ettiğim kadarıyla bunu yapan şahsın Çılgın Sedat ile alıp veremediği bir şeyler olmalı... Şarkıcının canını yakmak istemiş... İstemiş ki böyle insanlık dışı, utanç verici şeyler yazmış... Diyelim ki bir sebepten Çılgın Sedat'a kötü bir şeyler yazmak istedin. İyi de bu bir çocuk üzerinden neden yapılır ki? Üstelik yazılan o iğrenç hakaretlerin ne olduğunu bile anlayamayacak bir masum üzerinden... İşte bunu insanın aklı almıyor. Ama biliyoruz ki kötü söz sahibinindir

Sedat Kapurtu, küçük yaşta beyin felci geçirip engelli hale gelen oğluna  yapılan bu hakaret karşısında sessiz kalmadı. Çok üzülen baba, "Bedeli, sonu nereye varırsa varsın bu işin peşini bırakmayacağım. Reklam yapıyor diyen zihniyet dahil, aileme özellikle hiçbir şeyden haberi olmayan masum kuzuma dillerini uzatanların adalet cezasını verecek" diyerek Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı'na suç duyurusunda bulundu. Konuyu yargıya taşıdı.


Çılgın Sedat'ın oğluna yapılan bu hakaret kamuoyunu da çok etkiledi. Okuyan, duyan herkes büyük tepki gösterdi. Sosyal medya kullanıcıları yazdıklarıyla şarkıcıya destek verdi. Twitter'da paylaşılan "Siraçlar Melektir Dokunmayın" hashtag'i kısa sürede Trend Topic oldu. Herkes kınadı. Zaten buna tepki göstermemek mümkün olabilir mi? Aklı başında herkes bunun ne kadar yanlış, ne kadar insanlık dışı olduğunu idrak eder ve tepki gösterir.

Engelli bir yavruya bunu yazan kişiyi çok merak ediyorum. Nasıl bir zihniyete sahip? Peki onun yarın ne olacağı, çocuğu, torunu ya da bir yakınının başına ne geleceği belli mi? Ne olacağını kim bilebilir? Kendi başına gelmeyeceğinin bir garantisi var mı? Yazarken hiç mi düşünmez, hiç mi korkmaz? Umarım en kısa zamanda bulunur. Bulununca bir ceza alır. Ama düşünüyorum da, bu yapılanın cezası; ne para cezası olmalı, ne de hapis... Her ikisi de yeterli olmaz. "Peki ne olabilir? Cezası ne olmalı?" derseniz. Bunu bilemem! Ancak Allah bilir!

Bu konu ile ilgili gerek yapılan haberlerde, gerekse sosyal medyada bir çok şey duydum, okudum. Ancak beni en çok etkileyen Çılgın Sedat'ın eşi Özlem Kapurtu'nun sözleri oldu. Özlem Hanım, telefonla katıldığı bir televizyon programında yapılan bu hakaretle ilgili olarak "Biz oğlumuzu çok seviyoruz. Onun durumuyla ve zorluklarıyla baş edebiliyoruz. Ancak işte bu bakış açısı bizi çok üzüyor, etkiliyor..." dedi. Gerçekten engelli ya da engelli yakını için en zor durumda işte budur. Engellerle baş edebilirsin, her türlü zorluğun üstesinden gelebilirsin. Durumunu kabullenebilirsin. Ancak çevrenin bu olumsuz bakışını ve ön yargıyı yok etmek, onun üstesinden gelmek çok zordur.

ALİYE YÜCEL