> Engeloji

Translate

2 Kasım 2014 Pazar

ZİHNİYETİN BÖYLESİ


Olay Ankara'da yaşandı. Bir çok polemiğe sebep olduğu için de pek çok haberi yapıldı. Şimdi bu yazıyı okuyanların bir çoğu da görmüştür, duymuştur eminim. Bir gazi ile otobüs şoförü arasında geçen tartışmadan bahsedeceğim. Bu konu çeşitli siyasi olaya alet edildi. O haklı, bu haklı demeyeceğim. Zaten şoför haklı bile olsa haksız durum düştü. Araçta bulunan kamera kayıtları da yapılan haberlerde gösterildi. Böylece her şey ortaya çıktı...

Olay şöyle gelişiyor. Gazi Yılmaz Yiğit,  Ankara'da bir belediye otobüsüne biniyor. Otobüsün şoförü gaziye kartını basmasını söylüyor. Gazi'de kartının arka cebinde olduğunu, her iki eli de olmadığı için çıkaramadığını söylüyor ve şoförden yardım istiyor. O andan itibaren şoför açıyor ağzını yumuyor gözünü... "Sizin gibi şerefsizlerden bıktım. Bana ne. Çıkarmak zorunda mıyım? Bunlar hep böyle. Benim için mi kollarını kaybettin? Sana iyi olmuş, iyi ki kaybetmişsin. Senin gibi şerefsiz bir gaziden 2 bin 500 TL. tazminat aldım, benim için mi gazi oldun? Şerefsiz..." gibi bir çok hakaret ettikten sonra gazinin kollarını kastederek "Allah görmüş de elini almış işte..." diyor.

Güzel bir sözümüz var "Kavgada bile söylenmez." Bu şoför söylüyor işte... "Allah görmüş de elini almış işte..." diyebiliyor. Böylesine bir hakareti hiç kimse hak etmez... Gazi Yılmaz Yiğit, 7 yıl Özel Hareket Birliği'nde görev yapmış. Yanında bir çok arkadaşı şehit olmuş. O ise iki kolunu, sağ ayağını ve bir gözünü çatışmada kaybetmiş ve bunun sonucu olarak da gazi unvanını almış biri...


Ankara'da belediye otobüsü şoförü Vahit Çatal ile Gazi olan Yılmaz Yiğit arasında yaşanan tartışmada olay kamuoyuna yansıyor. Ankara EGO Genel Müdürlüğü de Gazi Yılmaz Yiğit'in şikayeti üzerine böyle bir girişimde bulunan şoför açığa alıyor. Gazi ve arkadaşları Ankara Büyükşehir Belediyesi önünde basın açıklaması yapıyorlar. Ama şoför Vahit Çatal görevine dönüyor... Olay büyüyor da büyüyor...

Bu konuyu bir siyasi tartışma için yazmıyorum. Engelliler bunlara alet edilse de, engellilik bunların üstünde bir kavram diye düşünüyorum. Engellilik siyasete asla alet olmamalı... Ben burada başka bir şey söylemek istiyorum. "Allah görmüş de elini almış işte..." Ne demek? Bu nasıl bir zihniyet? İnsan nasıl böyle düşünebiliyor ve bunu hiç utanıp, sıkılmadan uluorta söyleyebiliyor. İnsan duyduklarına inanamıyor. İnanmak istemiyor.

Maalesef böyle bir zihniyet var. Ben de bu gibi söylemlere şahit oldum. Bu zavallılar, bir eksiklik ya da bir engel gördüklerinde böyle düşünebiliyor. "Bunun için görmüyor, onun için duymuyor, onun için kolu yok, bunun için bacağı yok" diyebiliyor. Bu tür bir düşüncede olmak ne büyük bir yanılgı, ne büyük bir yanlış... Allah'ın kime, neyi, niçin verdiğini anlamışlar gibi... Allah'ın kime, neyi, niçin verdiğini kim bilebilir? Böyle bir konuda neye güveniyorsa artık... Yarın bir kaza geçirip bir uzvunu kaybederse, Allah neyi görmüş olacak?


ALİYE YÜCEL

26 Ekim 2014 Pazar

İŞE KATILIP HAYATA ATILMAK


Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı'nın engellilerin iş hayatına katılmasını hedefleyen yeni bir projesi var. "İşe Katıl Hayata Atıl" isimli projeyi Garanti Bankası da destekliyor. Bu proje bir koçluk ve mentorluk çalışması... Koçluk ve mentorluk yeni bir meslek... Biliyoruz ki koçlar ve mentorlar, kişilere önce hedef belirlemelerinde ve sonra da ona ulaşmalarında yardımcı oluyorlar. Bu kez de engellilere yardımcı olacaklar.

"İşe Katıl Hayata Atıl" projesi Türkiye'den daha gelişmiş ülkelerin kurumlarının incelenmesi ve bakanlık çalışanlarının bireysel olarak yurt dışına iş seyahatleri sırasında gözlemleri sayesinde ortaya çıkmış. Projenin tanıtım toplantısında gerekli bütün bilgiler Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Ayşenur İslam tarafından açıklanmış...

Bakan Ayşenur İslam projeyle ilgili  olarak "6 ay boyunca koçlar engellileri izleyecek... Projenin amacı engellilerin bir taraftan işe kazandırılması ama bir taraftan da bu işlerin sürekliliğinin sağlanması. Koçluk sisteminin, böyle bir mihmandarlık yapılmasının sebebi bu, muhtemel sorunları başlangıçta öngörmek..." diyor. 

Proje ile engellilerin çok geniş bir alan olan özel sektörde çalışmasının önündeki engellerin kaldırılması planlanıyor. Koçluk ve mentorluk sistemiyle engelli çalışanın sorunlarının; engelli, engelli kişinin ailesi ve iş yeri ile görüşülerek çözümün sağlaması amaçlanıyor. Engellinin işe devamındaki sorunlar, engellilerin işten beklentileri, işverenin engelliden beklentileri mentorluk sistemiyle ortaya çıkacak.


Proje öncelikle 6 aylık bir süre ile Ankara'da başladı. Daha sonra 4 ayrı şehirde yine 6 aylık sürelerle devam edecek. İlk etapta Ankara'da 15 koç; özel istihdam bürolarıyla çalışmaya başlamış, işe yerleştirmeye başlanılan engelli sayısı bir ay 10-15 olması hedeflenirken, 40 engelli için talep alınmış... 6 ayın sonunda 300 engellinin işe yerleştirilmesi hedeflenmiş... Ancak bu sayının artacağı görülüyor. Verimli bir atılım olduğu takdirde proje devam edecek. Sivil Toplum Kuruluşları, özel sektör, yerel yönetimlerin de koçluk ve mentorluk sistemini öğrenmesi ve uygulaması bekleniyor.

Bu projeye Gazi Üniversitesi Özel Eğitim Bölümü Zihinsel Engellilerin Eğitimi Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Necdet Karasu bilimsel destek vermiş. Karasu bu proje ile ilgili yaptığı açıklamada; işe yerleşen bireylerin bireysel yaşamındaki, aile hayatındaki, iş yerindeki değişiklikleri inceleyeceklerini... Engellilerin bireylerle iletişiminden tutun da, insanların onları kabulüne kadar her şeyi proje çerçevesinde takip edeceklerini, anlatıyor.

Karasu ayrıca "İş yeri koçları; görüşmeleri engelinin teyzesi, halası gibi çok sayıda akrabasıyla yapıyor. Süreç sonunda işe yerleşen bireylerin kaçının işe devam ettiğini, kaçının iş değiştirdiğini, kaçının bu işi neden değiştirdiğini, değişimde hangi zorluklarla karşılaştığını, sisteme nasıl adapta olduklarını inceleyeceklerini..." söylüyor.

Her birey gibi engelliler de bir iş sahibi olmak istiyor. Bu nedenle işverenlere ulaşmaya çalışıyor. İşverenler genellikle engelliyi tanımadığı için bir ön yargı var. "Engelli işe nasıl katılacak, nasıl çalışacak, sorunlar nasıl giderilecek" gibi soruların cevabı bu proje ile cevabını bulacak. İstihdam alanında engellilere karşı var olan ön yargılar yıkılacak. Böylece bir çok engelli işe katılıp, hayata atılacak!

ALİYE YÜCEL



19 Ekim 2014 Pazar

ENGELOJİ'NİN DOĞUŞU


Pek çok blog yazarı gibi ben de kitap yazarı oldum. Kitabım Engeloji çıktı. Güzel bir duygu... Sağlık problemlerim yüzünden bu sevincime gölge düşse de "Bunda da bir hayır vardır" diye düşünüyorum. Kitabın çıkma sürecinde bir gün çıkacağını biliyorsunuz. Ama matbaadan elinize ulaşması, elinizde olması bambaşka bir duygu... Bunu anlatmak zor. Sanıyorum ki her kitabın özel bir hikayesi vardır. Bu yazı da Engeloji'nin hikayesi...

Geçtiğimiz yıl “ICEVI Europe 2013 Turkey” Kongresi’nde yayınevimin koordinatörü Hasan Feyzi Giray'la karşılaştım ve tanıştım. Birlikte yaşama kültürüne katkıda bulunan çalışmalara imza atan Hasan Bey beni blogumdaki yazılarımdan tanıyormuş. Yazılarımı beğenip takdir ettiğini söyledi ve bir kitap çalışması önerdi. Ben önceleri biraz geri dursam da, sonra bir çalışma yapmayı kabul ettim. Daha sonra editörüm Melike Nur Çep ile tanıştım. Böylece kitap için süreç başlamış oldu. Aslında bu süreçte başlı başına bir yazı konusu olabilir... 

Yazdıklarımı derleyip, düzenledikten sonra Hasan Feyzi Giray ve Melike Nur Çep ile kitap için isim arayışına girdik. Ben hep kitabın adının bir cümle olmasını istiyordum. Hatta aklımda şöyle bir isim vardı: "Topal Demesinler Diye." Bu isim bir yazımı konu alan Mehmet Ali Birand ile ilgiliydi. Ama beni de anlatıyordu. Ya da "Hiç Engelli Tanıdın mı?" gibi... Ancak sonra kitabın adının tek kelime ve farklı bir isim olması gerektiğine karar verdik. O andan itibaren yayınevinden bir süre istedim.

O süre içinde yüzlerce isim buldum. Hiç biri içime sinmedi. Daha iyi bir isim bulacağımı hissettim. Ve sonunda Engeloji'yi buldum. Adı ilk bulduğumda arama motorunda sorgulayınca başka bir kelime yazıp " Yine de girdiğiniz şu sorguyu mu aramak istiyorsunuz?" yazdı. Benim de istediğim buydu! Hiç kullanılmamıştı, farklıydı ve anlamlıydı. Bulduğum an "İşte bu..." dedim. Engeli ve engelliyi doğru anlamak bir bilimdi!  Engeloji de bunu anlatıyordu. Alt başlık olarak da "Kör Topal Giden Bilim!" olsun istedim. Çünkü engelliler yanlış biliniyor ve tanınıyordu...


Sonunda kitap çıktı. Daha önce kararlaştırdığımız tarihte 10 Ekim Cuma günü de satışı başlamış oldu. Şimdi ise pek çok kitap sitesinde satışta... Yayınevim C Planı, "Sanal İmza Günleri" adlı bir kampanya ile imzalı olarak satıyor. Ben de pek çok kitabı imzaladım. İmzalarken bu kitabın birilerinin elinde olacağını ve onların yüreğine dokunacağını düşünmek bile güzeldi. Kimler alacak diye bir merak da oluyor tabii...

Kitap kapaklarını çok önemsiyorum. Kapakların, kitapları sevdirmek de etkili olduğunu düşünüyorum. Kitapları sadece okumayı değil nesne olarak da severim. Kitabım diye demiyorum. Engeloji, nesne olarak da güzel... Kapak tasarımı çok beğenildi. Bu arada alıp okuyanların kitap hakkındaki düşüncesi "Başladım, sıkılmadan okuyorum..." ve "Elime aldım okumaya başladım, bırakmak istemedim..." oluyor. Bu da beni mutlu çok ediyor.

İnsanın kitabının olması güzel... Kitap yazmak zor mu bilemem. Ama okutmak zor! Bunu anladım. Alanlardan ricam çevresiyle paylaşmaları... Bir engelli farkındalığının oluşması ve okuyanların engelliyi yanlış tanıdığının farkına varması benim için çok önemli... Alıp okuyanlar; klavye başına geçip olumlu, olumsuz her türlü yorumu yazabilir. Onları da blogumda paylaşacağım. Farkındalıklarımızın artması ve anlaşılmak dileğiyle...

Almak isteyenler için:

ALİYE YÜCEL



5 Ekim 2014 Pazar

KÖR TOPAL GİDEN BİLİM: ENGELOJİ



YAYINEVİNDEN...

Bir ilim dalı düşünün ki;
Toplum için maddi ve manevi olarak çok önemli olduğu halde
İlim dalı olarak görülmemiş ve ehemmiyet verilmemiş!
Bunun sonucunda da maddi ve manevi olarak toplum olarak zararlar görmüşüz, görmeye de devam ediyoruz!
İşte Engeloji bunun için yazılmış bir eser…

YAZARDAN…
Okuma serüvenimin arkadaşlarımın koşup oynarken, mecburen evde oturmamla başladığını düşünsem de se­viyordum okumayı… Öyle ya, zorla olmaz bazı şeyler… Yazmak en büyük hayalimdi. Ancak yazacağım, yazarım demekle de olmuyor. Söyleyeceği bir şeyleri varsa yazabiliyor insan… Engelli olmam okumama sebep olduysa da, engelleri yazmam tesadüf olmamalı…
Engellilik hakkında; kişisel olarak ve çevremde gözlemledik­lerimden bir fikrim vardı. Maalesef engellilik yanlış biliniyor, en­gelliler yanlış tanınıyordu. Hep “Bunu doğru anlatmalıyım” diye düşünürdüm. Blog yazarlığı serüvenim işte böyle başladı. Her yazı yazan kişi yazılarının beğenilip, takdir görmesini istese de galiba esas istediğim engelliliği doğru tanımlayıp, bir farkındalık ortaya koymaktı.
Blogumda engelli ve engelsiz herkese seslenmek istedim. Bu nedenle konularımı; araştırarak özenle ve günceli yakalayarak seçmeye çalıştım. Bir kişi bile blogumu okusa ve engelliyi yanlış tanıdığının farkına varsa benim için çok önemliydi. Yazdıklarımın bir gün kitaplaşacağını hayal ettim. Elinizdeki bu kitapla da gerçe­ğe dönüştü. Okuyacağınız metinler 2011 ile 2014 yılları arasında blogumda yayınladığım yazılardan oluşuyor.
Kör, Topal Giden Bilim (!) diyerek bir kinaye yapsam da, bu kitaptaki yani Engeloji’deki her yazım, bir engelli farkındalığının meydana gelmesi isteğiyle yazılmıştır.
Şimdi soruyorum, hiç engelli birini tanıdınız mı?

 EDİTÖRDEN...
Yayınevi olarak engellilerle birlikte yaşama kültürünü artırmak adına birçok çalışmaya imza attık. Çocuklar için görme engelli bir kahraman olan Fati’nin, “Fati ile Tanışmak” ve “Dirsekler Yalan Söylemez” isimli kitapları; gençler ve yetişkinler için de “Kör Öyküler” ve “Topal Öyküler” isimli eserleri yayınladık.
Şimdi ise “Engeloji” isimli yeni bir çalışmaya daha imza atmanın mutluluğunu yaşıyoruz.
Engeli ve engelliyi tanımak, anlamak, iletişim kurmak ve yeteneklerini keşfetmek için yazarımız tarafın­dan kaleme alınan bu eserin engellilerle birlikte yaşama kültürüne katkıda bulunacağına canı gönülden inanıyoruz.
Yayınevimiz, engellilerle birlikte yaşama kültürüne katkıda bulunmaya devam etmeyi bir yayın politikası ve sosyal sorumluluk olarak görmeye bundan sonra da devam edecektir.

Melike Nur Çep
Editör
C Planı Yayınları

YAZAR HAYATI

ALİYE YÜCEL

Bursa Mustafa Kemal Paşa doğumludur. 9 aylık iken çocuk felci geçirmiştir. Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi mezunudur.
1989 – 1990 yıllarında Kadın ve Aile Dergisi’nde editör olarak; 1991 – 1994 yılları arasında engellilere yönelik Yaşama Sevinci Dergisi’nde editör, yine engellilere yönelik hazırlanan ve TRT’de ya­yınlanan Her Şeye Rağmen programında yapım yardımcısı olarak çalışmıştır.
1994 – 2010 yılları arasında TGRT’de; Metin Yazarlığı, Yapım-Yö­netim Yardımcılığı (Kadın ve Sağlık Programlarında), TGRT – Basın ve Halkla İlişkiler Basın Tanıtım Sorumlusu ve TGRT HABER Med­ya Sorumlusu olarak görev yapmıştır.
2010 yılından bu yana Beyazay Derneği ve İŞ-KUR’un ortak pro­jesi olan engelli istihdamına yönelik Engelli Kariyeri’nde Değerlen­dirme Uzmanı olarak çalışmaktadır.
Engellilere yönelik çeşitli projelerde çalışmıştır. 2011 yılında yaz­maya başladığı “Engeloji” isimli kişisel bir blogu vardır.





 


21 Eylül 2014 Pazar

İLGİNÇ MEZAR


Dinimiz gereği biz de mezar taşlarının sade olması gerekiyor. Bu nedenle ülkemizde çok abartılı ve üzerinde heykel olan mezarlar yok. Ancak dünyada pek çok abartılı, ilginç mezarlar ve mezar taşları var. Bunlardan biri de  Amerika da Utah eyaletinin başkenti Salt Lake City'nin mezarlığında bulunuyor. Bu ilginç anıt mezar Matthew Stanford Robison isimli, küçük yaşta ölen bir çocuğa ait.

Matthew Stanford Robison 1999 yılında, 11 yaşında iken ölmüş... Matthew, bedensel engelli bir çocukmuş... Kısa yaşantısını tekerlekli sandalyede sürdürmüş. Mezarında da bir tekerlekli sandalyede ayağa kalkmış bir halde heykeli bulunuyor. Bir mezar için fazla abartılı olduğu düşünülebilir. Ancak kabul etmek gerekir ki bu mezar insanı duygulandıracak türden... Çok ilgi çekiyor. Bu mezarı görünce neden ve niçin yapıldığını... Orada yatan kişinin hayat hikayesini merak etmemek elde değil.

Matthew'in hayat hikayesi oldukça dokunaklı... Şimdi hayatta olmayan Matthew, 1988 yılında Salt Lake City'de doğmuş. Doğum sırasında oksijensiz kaldığı için beyin felci (Serebral Palsi) geçirmiş. Kısa hayatını da engelli olarak sürdürmüş... Matthew'in vücudunun felçli olmasının yanı sıra gözleri de görmüyormuş. Doğduğunda bir kaç saat yaşaması bekleniyormuş... Ancak kimin ne kadar yaşayacağını Allah'tan başka kim bilebilir? Matthew, 11 yaşına kadar yaşamış. O yaşına kadar da hayatını tekerlekli sandalyede geçirmiş. Ailesinin ve arkadaşlarının sevgisi ona güç vermiş...


Yaşantısı ve ölümü ailesinde büyük etki bırakmış. Ölümünden sonra babası Ernest Robison, Matthew için işte bu ilginç mezarı yaptırmış. Böylece oğlunun ayağa kalkabilme isteğini bu şekilde ortaya koymuş... Heykelde; Matthew'in hayattaki tüm sıkıntı ve yüklerden, tekerlekli sandalyenin üzerinden göğe doğru elini uzatarak kurtulduğu anlatılmış... Ölümünün üzerinden yıllar geçse de mezarındaki bu heykelin fotoğrafı tüm dünyada dolaşıyor. Böylece Matthew'in etkileyici hayat hikayesini merak edip öğrenmemizi sağlıyor.

Matthew, Serebral Palsi'li ilk çocuk değil, maalesef son da olmayacak. Bu durumda olan pek çok çocuktan haberdar olamıyoruz, olamayız. Bu duygusal heykel onun ve hayatının tüm dünya tarafından fark edilmesini sağlamış oldu. Yoksa küçük Matthew'in kim olduğunu, nerede, nasıl yaşadığını nasıl öğrenirdik? Matthew kısacık yaşantısında ailesinin hayatına dokunduğu gibi, yıllar sonra bu ilginç mezarıyla bizim hayatımıza da dokundu.

ALİYE YÜCEL