> Engeloji

Translate

30 Aralık 2018 Pazar

2018 BİTERKEN...


Yeni bir yıla giriyoruz. Herkes gelecek yıl için beklentiler içinde... 2019 yılında herkes sağlık, mutluluk, başarı ve hayatında güzel gelişmeler olsun istiyor. Ben de bunlara ilave olarak yeni yılda engellilerin ve engellilik sorunlarının çözülmesini diliyorum. Çünkü, istatistiklere göre Türkiye nüfusunun % 10'u engelli. Bu hiç de küçümsenecek bir rakam değil.

2019 yılı geldi. Ancak engellilerin sorunları hala devam ediyor. Eğitim, istihdam, mimari engeller ve engellilere yönelik yanlış bakış açısı gibi bir çok şey... Hangisini sayalım? Say say bitmiyor. Oysa engelli olmak diğer bireylerle beraber yaşamaya engel olamaz, olmamalı... İşte bu yüzden bir an önce bazı şeylerin değişmesi gerekiyor.

Engellilerin de herkes gibi eşit haklara sahip olması için her alanda ve el birliği ile bir şeyler yapılmalı... Bir an önce engellilerin sorunlarına kesin çözümler getirilmesi, engelli haklarının tam ve eşit ölçüde sağlanması gerekiyor. Tüm bunlar yapılmalı, sözde kalmamalı... Çünkü, bütün bunlar zor ve imkansız olan şeyler değil.



Engellilerin hayat şartlarını iyileştirilmesi konusunda güzel gelişmeler de olmuyor değil. Ancak engellilere olan yanlış bakış açısı bir türlü değişmiyor. Bu ön yargı maalesef her kesimde var. İşte öncelikle bu bakışın artık ortadan kalkması gerekiyor. Engelliye ön yargısız, acımadan ve küçümsemeden yaklaşılmalı... Yapılan bu iletişim yanlışı engelliler için en büyük engel...

Engelliyi engeli değil; engeli nedeniyle istenmemesi, küçümsenmesi, işe yaramaz görülmesi olumsuz yönde etkiliyor. Yani görünürde engel olan engel, zorlayan engeli değil! İstenmemek, küçümsenmek ve sevgiden mahrum kalmak çok daha zor geliyor. Ayrıca; sakat, aciz, kör, topal, dilsiz, kambur gibi sıfatlarla yaklaşmak en büyük yanlış...

Engelliler için herkes bir şeyler yapabilir. Engelli park alanlarına park etmemek gibi, engelli rampalarının önlerini kapatmamak gibi, ön yargı ile yaklaşmamak gibi,  engellilere acımamak gibi, onları küçümsememek gibi... Böylelikle belki bazı şeyler değişebilir. Engeller ortadan kalkabilir. 2019 yılında engelli farkındalığının artması ve engellerin kalkması dileğiyle...


ALİYE YÜCEL

23 Aralık 2018 Pazar

GÖRMÜYORSAN KAN VEREMEZSİN!



Medyada 3,5 yaşındaki Öykü Arin Yazıcı'nın haberlerini görmüşsünüzdür. Minik Öykü'ye Dokuz Eylül Üniversitesi'nde nadir görülen Juvenil Miyelomonositik Lösemi (JMML) teşhisi konmuştu ve ilik aranıyordu. Bunun için kampanyalar başlatıldı. Hala da devam ediyor. İnşallah uygun ilik bulunur. Görme engelli Yusuf Ak da Öykü'ye kan vermek istiyor ve bunun için Kızılay'ın kan bağışı noktasına gidiyor. Ancak görme engelli olduğu ve yanında bir yakını olmadığı için ondan kan alınmıyor.

27 yaşındaki Yusuf Ak, "Çok yerde ayrımcılığa maruz kaldım ancak böylesini ilk kez yaşadım" diyerek üzüntüsünü anlatıyor. Genç adam "Öykü Arin için kan vermek amacıyla kan bağışı noktasına gittim. Bana yanımda yakınımın olması ve onun şahitliği gerektiği söylendi. Yaşanan bu olay beni çok üzdü. Ağlamaklı oldum. Mevzuatta böyle bir şey yok. Bu; ben, benim gibi engellilere yapılmış büyük bir haksızlık..." diye devam ediyor. Ayrıca; Kızılay'dan da kendisinden özür dilemesini istiyor.

Bu konu ile ilgilenen İzmir Barosu Başkanı Özkan Yücel ise bunun kabul edilemez olduğunu ve Yusuf Ak'ın uğradığı bu haksızlığın takipçisi olacaklarını söyleyerek "Bu aşamadan sonra Kızılay Bölge Müdürlüğü ile bağlantıya geçip, yaşanan olayın sebebini öğrenecek ve kurumsal olarak olayın takipçisi olacağız. Biz mağduriyetin ortadan kaldırılması açısından üzerimize düşeni yapmaya kararlıyız" diyor.


Bu durum karşısında şaşırmamak elde değil. Bu belki oradaki kan alan bir görevlinin hatası... Onun hatasını  tüm kuruma mal etmek doğru olmayabilir. Ama bu tür yerlerde çalışan kişilerin bu konularda daha bilinçli olması gerekmiyor mu? Görmüyor diye bir kişiden kan alınmaz mı? Yusuf Ak, bir okulda memurluk yapan yetişkin bir kişi neden kan veremesin? Görmemek kan vermeye engel olan bir şey mi? Gerçekten inanılmaz bir tutum.

Haberi okuyunca aklıma Türkiye Beyazay Derneği'nin 3 Aralık Dünya Engelliler Günü için yaptığı kampanya geldi. Dernek, Türkiye genelinde "Kan Vermeye 'Engel' Yok!" kampanyası başlattı. Engelliler ve engelli yakınları kan bağışında bulundular.  Kampanyadaki amaç, kan bağışında toplumsal farkındalık yaratmak, kan vermenin engel tanımadığını, sağlığı uygun herkesin rahatlıkla kan verebileceğini göstermekti. Tam da bu kampanyanın üzerine görme engelli birinden kan alınmaması çok garip geldi.

Kızılay'dan yetkili bir kişi Yusuf Ak'tan özür diledi mi ya da diler mi? Bunları bilemiyoruz. Ancak görmemek, işitmemek yada yürüyememek kan vermeye asla  engel olamaz. Bunu çok iyi biliyoruz. Artık bu ayrımcılıktan bir an önce vazgeçilmesi gerekiyor. Engellileri de herkes gibi  görmek gerekiyor. Engelin hiç bir şeye engel olmadığını bilmek gerekiyor. Engelli ve engelsiz herkes eşit olduğunu kabul etmek gerekiyor.


ALİYE YÜCEL

16 Aralık 2018 Pazar

İNCİ'NİN KİTABI



Ekranların sevilen yüzü ve benim canım arkadaşım İnci Ertuğrul'un ilk kitabı çıktı. İlk diyorum çünkü devamı gelecek buna inanıyorum. İnci, kitabının çıktığını bana söylediğinde kendi kitabım çıkmış gibi sevindim. Yazdıklarını da çok merak ettim. "Sessizliğe Konuşanlar, Sessizliğe Susanlar" isimli kitabı imzalı olarak elime geçti. Büyük bir merak ve heyecanla okudum. Her ne kadar onu tanısam da yazdıklarından İnci Ertuğrul'u daha iyi tanıyacaktım. Öyle de oldu. Bilmediğim bazı yönlerini de öğrenmiş oldum.

TGRT'nin bana kazandırdığı en güzel dostlardan biridir İnci. Onu görenler ne kadar güzel olduğunu biliyor. Ancak onu tanıyanlar yüreğinin de ne kadar güzel olduğunu çok iyi bilirler. Ekranda yaptığı programlarında ilginç hikayelere şahit olan İnci Ertuğrul'un bunlardan etkilenmemesi ve bunları kağıda dökmemesi mümkün değildi. Bunu tahmin etmek hiç de zor değil. Bir gün yazacağını biliyordum.

Her okuduğum kitabı bloguma yazamıyorum. Yazdıklarım malum; engelli, engellilik ve engelli farkındalığı konusunda... İnci'nin kitabında çok etkileyici engelli hikayeleri var. Onların her cümlesini, her kelimesini farklı bir merakla okudum. Onlardan ortak bir duygu yakalamak için... Görme, işitme, bedensel ve zihinsel engelli kişilerin yaşadıkları vardı. Altı çizilecek cümlelerle dolu bu hikayeler çok tanıdık geldi. TGRT'den sonra engellilerle ilgili bir projede İnci'yle beraber çalışmak kısmet olmuştu. Engelli duyarlılığını iyi bildiğim için o hikayelerdeki farkındalık beni bir başka etkiledi.


İnci, duygu ve düşüncelerini anlatmaktan öte gözlemlerini de çok etkili bir biçimde aktarmış, bu da empati yeteneğini bize gösteriyor. Sessizliğe Konuşanlar, Sessizliğe Susanlar'da öyle hikayeler var ki gerçek olduğunu bilmek insanın içini acıtıyor ve çok üzüyor. Bir kısmını ekranda gördüğüm konuların hikayesini okumak ilginç geldi. Bazı konular hakkında bilgim vardı. Bazıları hakkında da bilmediğim yönleri gördüm. Ne çok tanıdık duygu ve düşünce vardı. Bazen gözyaşlarımı zor tuttum. Bazen de tutamadım.

İnci Ertuğrul kitabının arka kapağında: "Birlikte ağlamaktan fazlasını yapalım diye anlatıyorum size isimsiz kadınların hikayelerini. Onları tanıyalım, anlayalım diye. "Biz" diye başladığımız cümlelerin devamında, hakkında ahkam kestiğimiz isimsiz kadınların yaşamlarındaki farklılıkları görebilelim diye. Kendi kararlarını alıp uygulayabilen, ayaklarının üstünde durabilen, birey olan kadınların sayısı artsın diye..." diyerek bizlere sesleniyor.

İnci'nin kadınları anlatması tesadüf değil. Hayatının her döneminde kadınları dinlemiş, kitap bu doğal süreç içinde ortaya çıkmış gibi... Sanki her kadının hayatından öğreneceği çok şey var da hepsiyle konuşmak istemiş gibi... Bunu okurken anlıyorsunuz. Anlattıklarının ayrıntılarını merak ediyorsunuz. Sanki bitmesin ve daha uzun olsun istiyorsunuz. Bu da hikayelere bir gizem katıyor. Ve her hikaye bir roman olabilir diye düşündürüyor. Yazdığı hikayeler arasında kendi hikayeleri de var. Ne kadar da içtenlikle anlatmış kendini ve yaşadıklarını... Okuduğun bir kitabın yazarını tanımak, sevdiğin birinin kitabını okumak çok güzel.

ALİYE YÜCEL

9 Aralık 2018 Pazar

3 ARALIK'IN ARDINDAN



Birleşmiş Milletler, 1992 yılında aldığı bir kararla 3 Aralık gününü Uluslararası Engelliler Günü (International Day of Disabled Persons) olarak ilan etti. Bu karardan sonra Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonu 5 Mart 1993 tarihli ve 1993/29 sayılı bildiri ile üye ülkelerce 3 Aralık gününün tanınmasını istedi. Böylece ilk kez 1993 yılı 3 Aralık günü "Uluslararası Engelliler Günü" olarak anıldı ve kutlandı.

Geçtiğimiz pazartesi günü 3 Aralık Dünya Engelliler Günü'ydü. Dünyada ve Türkiye'de engellilerin hatırlandığı ve engelli sorunlarının ele alındığı gün... Bu yıl 3 Aralık'ta da yine öyle oldu. Engelliler konusunda dikkat çekmek ve duyarlılığı sağlamak için çeşitli etkinlikler düzenlendi. Medyada bu konu ile ilgili çeşitli haberler yapıldı. Sosyal medyada bugüne ait paylaşımlar yapıldı. Engellilerin hayat şartlarını iyileştirme için yapılanlardan bahsedildi.

Tüm dünya, 3 Aralık Dünya Engelliler Günü'ne önem veriyor. Ama maalesef engellilerin sıkıntıları hala devam ediyor. Eğitim, mimari engeller, istihdam, engellilere yönelik yanlış bakış... Hangisini sayalım... Bu nedenle 3 Aralık Dünya Engelliler Günü için söylenen sahte dilekler çok yersiz geliyor. Bir şeyler değişmeli... En önemlisi de engellilere olan yanlış bakış değişmeli... Bu değişmediği sürece bugünün bir anlamı yok.


Engellileri bir tek gün hatırlamak, bir tek gün onların sorunlarını görmek ve sorunlara çözüm yolları bulmak yeterli olabilir mi? Engellilerde herkes gibi eşit haklara sahip olmalıdır. Engelli olmak diğer bireylerle beraber yaşamaya engel olamaz. Toplumumuz ve yetkililer engellilerin sorunlarına karşı ilgisiz ve duyarsız kalmamalıdır. Bu nedenle her alanda ve el birliği ile bir şeyler yapılmalıdır.

3 Aralık günü için: "Herkes bir engelli adayıdır...", "Bizler de birer potansiyel engelli adayıyız..." gibi cümleler kurmak çok yanlış... Ancak maalesef ki bu yanlış hala devam ediyor. Bu bana çok şaşırtıcı geliyor. Engellilere olan duyarlılık "Ben de bir gün engelli olursam..." düşüncesiyle olabilir mi? Nasıl kadın haklarını savunmak için kadın olmak, hayvan haklarını savunmak için hayvan gerekmiyorsa; engelli haklarını savunmak için de engelli olacağımızı düşünmemeliyiz.

Dünya Engelliler Günü'nün amacı, engellilerin topluma kazandırılması, engellilerin sorunlarına çözüm bulmak, engelli haklarının tam ve eşit ölçüde sağlanması olsa da hep sözde kalıyor. 3 Aralık Dünya Engelliler Günü'nün ardından söylenecek çok şey var... 3 Aralık engellileri fark etme günü olmalı. Empati kurup, dünyaya onlar gibi bakma günü olmalı. Hep beraber engelleri kaldırma günü olmalı . Ama artık bunlar sözde kalmamalı...

ALİYE YÜCEL

2 Aralık 2018 Pazar

KAN VERMEYE ENGEL YOK



Yarın 3 Aralık Dünya Engelliler Günü. 3 Aralık günü ülkemizde çeşitli kurum ve kuruluşlarda etkinlikler düzenleniyor.  Bu etkinlikler günün anlamı nedeniyle engelli, engellilik ve engelli farkındalığı üzerine oluyor. Türkiye Beyazay Derneği ise bu yıl 3 Aralık günü farklı bir etkinliğe imza atıyor. "Kan Vermeye 'Engel' Yok!" kampanyası ile  engelliler ve engelli yakınları kan bağışında bulunacaklar.

Bir sivil toplum kuruluşu olan Türkiye Beyazay Derneği, 1988 yılından bu yana engelli ve engellilik konusunda önemli çalışmalar yapıyor. Yurt içi ve yurt dışı şubeleriyle başta engellilerin eğitimi ve istihdamı olmak üzere toplumsal farkındalık çalışmaları yürüten Türkiye Beyazay Derneği 3 Aralık Dünya Engelliler Günü etkinlikleri çerçevesinde yurt genelinde kan bağışı kampanyası başlatacak.

Kan bağışı kampanyası ile ilgili olarak Genel Başkan Nejla Sümer "Kan Vermeye 'Engel' Yok! sloganı ile başlattığımız kampanyamızda yurt genelinde 80 şubemizdeki engelli ve engelli yakınlarımız ile toplu kan bağışında bulunacağız. Bu kampanyadaki amaç, kan bağışında toplumsal farkındalık yaratmak, kan vermenin engel tanımadığını, sağlığı uygun herkesin rahatlıkla kan verebileceğini kamuoyu ile paylaşmaktır..." diyor.


Türkiye Beyazay Derneği Genel Başkanı Nejla Sümer, kan bağışının hayati önemine dikkat çekerek sözlerine şöyle devam ediyor "Kızılay'ın verilerine göre ülkemizde her 4 saniyede bir ünite kana ihtiyaç var. Her bir kan bağışı üç kişinin hayatını kurtarabilir. Böylesine insani ve ulvi bir olayda engellilerin de desteğinin olması önemlidir."

Türkiye Beyazay Derneği, kampanya ile ilgili olarak yaptıkları afişte "3 Aralık Dünya Engelliler Günü saat 11:00 de Beyazay ailesi olarak Türkiye genelinde kan veriyoruz. Sen de bize katıl 3 kişiye can ver!" diyorlar. İrtibat olarak da  yurt içindeki bütün Türkiye Beyazay Derneği şubelerini gösteriyorlar. Verebilecek durumda olan bütün üyelerini Beyazay - Kızılay işbirliği ile eş zamanlı kan bağışı yapmak üzere davet ediyorlar.

Kan vermenin önemini söylemeye gerek var mı? Kan demek can demek... Bu hayati sıvıyı elde etmenin bir tek yolu var. O da kan bağışı... Başka yolu yok. Kan bağışlamakla hayat kurtarıyoruz. Bu yüzden Türkiye Beyazay Derneği'nin kan bağısı için kampanya yapması çok değerli. Umarım gereken ilgi gösterilir ve engelliler için önemli olan bu günde sadece engelli farkındalığı değil de farklı bir farkındalık adımı da atılmış olur.

ALİYE YÜCEL

25 Kasım 2018 Pazar

ENGELLİ MEMUR ALIMI



Engelli memur alımı ilanı için tercihler büyük bir merakla bekleniyordu. Sonunda beklenen açıklama geldi. Başvurular yakında başlıyor. Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı Zehra Zümrüt Selçuk, 2 bin 504 engelli alım ilanı için tercihlerin 29 Kasım 2018 Perşembe günü başlayacağını ve 7 Aralık 2018 Cuma gününe kadar da devam edeceğini açıkladı.

Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı Zehra Zümrüt Selçuk, kurumların talepleri doğrultusunda; İlköğretim düzeyinde 198, Ortaöğretim düzeyinde 534, Ön lisans düzeyinde 773, Lisans düzeyinde ise 999 olmak üzere, toplam 2 bin 504 kişilik bir kadronun ataması yapılmak üzere Devlet Personel Başkanlığı'na bildirildiğini açıkladı.

Tercih kılavuzunun Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığı'na gönderildiğini açıklayan Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı Selçuk, adayların "2016 - EKPSS" veya "2018 - EKPSS" sonuçları ile "2016 - Kura" veya "2018 - Kura" kayıtlarına göre tercih işlemlerini www.osym.gov.tr internet adresi üzerinden yapabileceklerini belirtti.
  
Engelli memurlar için yapılan sınav ilk kez 2012 yılında Özürlü Memur Seçme Sınavı (ÖMSS) adıyla yapılmıştı. Biliyoruz ki yıllarca, “Özürlü mü?” yoksa “Engeli mi?” diye iki kavram üzerinde tartışmalar oldu. Sonra "özürlü" yerine "engelli" doğru kabul edildi. Böylece isimler de değişti. Özürlü Memur Seçme Sınavı (ÖMSS) da Engelli Kamu Personeli Seçme Sınavı (EKPSS) oldu.


Engelli Kamu Personeli Seçme Sınavı (EKPSS);  ilköğretim, ortaöğretim, ön lisans, lisans eğitimi düzeyindeki engellilerin katıldığı merkezi sınav sistemidir. Sınav engel grupları ve eğitim durumlarına göre yapılır. Sonuçlarına göre engelliler; devlet memuru ile kamu kurum ve kuruşlarına işçi olarak atanırlar.

Engelli Kamu Personeli Seçme Sınavı'na doğuştan veya sonradan, bedensel, zihinsel, ruhsal, duyusal ve sosyal yetenekleri bakımından özür oranının % 40 veya üzerinde olduğunu sağlık kurulu raporuyla belgeleyen herkes girebilir. Engelli Kamu Personeli Seçme Sınavı'na girmek için yaş sınırı da yoktur. İstekleri halinde engellilere engel grubuna uygun refakatçi temin edilebilir.

Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı Zehra Zümrüt Selçuk bu konu ile ilgili olarak "Engelli kardeşlerimizi kamuda istihdam ederek hayatlarını kolaylaştırmaya, umutlarını güçlendirmeye, heyecanlarına ortak olmaya devam edeceğiz..." diye açıklama yaptı. Bakanımızın yaptığı bu açıklama çok değerli... Çünkü, engellilerin iş bulması ve istihdamı çok daha güç oluyor.

Bu başvuru sonucunda 2 bin 504 engelli arkadaşımız istihdam edilecek, bir iş sahibi olacak. Hem de kamu kurum ve kuruluşlarında… Keşke daha fazla kontenjan olsaydı. Ama buna da şükür diyelim. Dileriz arkadaşlarımız personel tercihlerini dikkatli ve doğru yaparlar. Hem kamu kurumlarının ihtiyacı olduğu alanlara, hem de kendi eğitimine, yeteneğine ve engeline uygun bir kadroya atanırlar. Bol şanslar...
                                                           
ALİYE YÜCEL

18 Kasım 2018 Pazar

GEREKLİ BİR İSTİFA



Bulgaristan'da fakirlik, hayat pahalılığı ve yapılan zamlar nedeniyle hükümet aleyhine çeşitli protestolar yapılıyor. Engelli çocuğu olan yüzlerce anne de çocuklarına sağlanan sosyal hakların iyileştirilmesi için gösteri yaptılar. Bu gösteri sırasında, engelli çocukların ailelerine yönelik sözleri nedeniyle sert tepkiler gösterilen Başbakan Yardımcısı Valeri Simeonov istifa etti. Başbakan Boyko Borisov da  kendisinin görevi bırakmayacağını belirterek onun istifasını kabul etti. İstifa etme sebebinin engelli çocuklar ve anneleri için söylediği sözler olması ilginç...

Bulgaristan Başbakan Yardımcısı, parlamentonun önünde engelli çocuklarıyla birlikte onlara daha iyi bir hayat için gösteri yapan anneleri "shrill kadın" yani "cırtlak cırtlak bağıran kadınlar" olarak nitelendiriyor. Valeri Simeonov "Bağırıp, çağıran kadınlar, toplayın sözde hasta çocuklarınızı ve onları maymun gibi sokaklarda dolaştırmayın" diyor. Sözde hasta olan çocuklarını spekülasyon amacı ile kullandıklarını ima ediyor. Onlara ve engelli çocuklarına hakaret ediyor. Simeonov'un söylediklerine bir bakın!

Bu sözleri üzerine de Bulgaristan'da 150'den fazla örgüt ve dernek Başbakan Yardımcısı Valeri Simeonov istifasını istiyor. Büyük tepki alan Bulgaristan Başbakan Yardımcısı "Hükümette daha fazla gerginliğe yol açmak istemiyorum. Toplumda gerilime sebep olmak istemiyorum" demiş ve istifasını vermiş. Başbakan Yardımcısı, kararının şahsi olduğunu hükümetin otoritesini zedeleyen bir medya kampanyasının olduğunu söylemiş...


Haberi okuyunca insan inanamıyor. Diyelim ki hükümet aleyhine yapılan bu protestolar için bir takım şeyler söyleyecek, bir açıklama yapacak. Bu sözler mi söylenir? Anlaşılan ne diyeceğini bilememiş. Bir şeyler söylemek istemiş bu cümleleri kurmuş! Annelere ayrı hakaret, engelli çocuklara ayrı hakaret.. Bilinçaltı bu şekilde çünkü... Engellileri böyle görüyor, böyle düşünüyor ve böyle söylüyor. Zihniyetini de açıkça belli ediyor.

İnsanlar, kelimeler ağzından çıkmadan önce iyice düşünmeli... Herkes için bu böyle olmalı... Ama özellikle de yetkililerin ağzından çıkanların kulaklarının duyması gerekiyor. Yapacaklarıyla engellilere faydalı olacak konumdaki biri engellileri böyle tanımlasın. Olacak iş değil. Bu büyük bir gaf. Engellilik konusunda duyarlılığı olmayan ve oradaki kişilerle empati yapamayan birinin bu konumda olması çok acı.

İstifa etmiş etmesine de acaba söylediklerini düşünüp, biraz utandı mı? "Ben ne yaptım, bu sözler söylenir mi?" diyerek pişman oldu mu? Yoksa gelen tepkiler üzerine "Artık bu makamda durmamalıyım" dedi ve istifa mı etti? Bunu tam olarak bilemiyoruz. Ama bu sözleri söyleyecek bir zihniyeti taşıdığına göre pişman olmaktan çok, tepkiler yüzünden istifa etmiştir. Dünyanın neresinde olursa olsun böyle bir zihniyet taşıyan kişilerin önemli makamlarda olmaması gerekiyor. Eğer böyle şeyler söylüyorsa da istifa etmeli...

ALİYE YÜCEL