Translate
15 Mayıs 2016 Pazar
8 Mayıs 2016 Pazar
ENGELLİ FARKINDALIĞI HAFTASI
10
Mayıs ile 16 Mayıs arası Engelliler Haftası... Bu haftada, Birleşmiş Milletlere
üye olan ülkelerde engelliler hatırlanıyor ve engelli sorunları gündeme
alınıyor. Dünyanın pek çok yerinde kutlanan bu haftayı "Engelli
Farkındalığı Haftası" olarak görüyorum. Bu haftada yapılacak en önemli
etkinliğinde engelli farkındalığının oluşturulması için çaba harcamak olduğuna inanıyorum.
Bu konuda çalışmalar yapılmalı... Gerisi boş!
Bu
haftada da her yıl olduğu gibi yine engelliler konusuna dikkat çekilecek.
Çeşitli kurum ve kuruluşlarda etkinlikler düzenlenecek. Medyada da bu konu ile
ilgili pek çok haberler yapacak. Yıllardır bu böyle sürüyor. Ancak "Bu
yeterli oluyor mu? Bir faydası var mı?" derseniz. Cevap tabii ki "Hayır".
Çünkü engellilerin sorunları, sıkıntıları devam ediyor. Çünkü, engelliye bakış
sakat! Çünkü, engelliye bakış çok yanlış... Bu bakış olduğu sürece bu durumun
değişmesi oldukça zor.
Engelliye
bakış açısı artık değişmeli... Engelliye doğru bakış küçük yaşta
kazandırılmalı... Bu nedenle anne, baba ve öğretmenlere büyük iş düşüyor. Çocuk
engelliye acımamayı, küçümsememeyi, alay etmemeyi öğrenmeli... Ders
kitaplarında engelli algısı doğru olarak anlatılmalı... Çocuk büyüdüğünde de
engelliye ön yargı ile bakmamalı... Engelliye
“sakat, aciz, cüce, topal, çolak, kör, sağır, spastik, kambur” diyerek yaklaşmaması
öğretilmeli ve çocuk bunu bilmeli...
Engelli
kişilerle iletişimde yapılan en büyük yanlış ön yargıdır. Engellilik negatif
bir durum gibi görülmüştür. Engellilik negatif bir durum olmaktan çıkıp bir
farklılık olarak kabul edilmelidir. Engelliliğin bir farklılık olduğu kabul
edilip, ona göre davranılmalıdır. Herkes farklı bir özelliğe sahiptir. Engellilik
de böyle bir farklılık olarak görülmelidir. Engelliye acımadan, küçümsemeden
yaklaşılmalıdır.
Engellileri
bir haftada hatırlamak, sadece bu haftada onların sorunlarını görmek ve
sorunlara çözüm aramak yetmez. Hafta bittiğinde her şey yine aynı olacaksa
bunun bir anlamı var mı? Bu nedenle her alanda bir farkındalık oluşturulmalı...
Her alanda engelli kişilerin varlığı da düşünülmeli... Engelli olmak diğer
bireylerle beraber yaşamaya engel olmamalı... Engelli farkındalığının artması ve
engellerin kalkması dileğiyle...
ALİYE
YÜCEL
Labels:
10-16 Mayıs Engelliler Haftası,
Aciz,
Cüce,
Çolak,
Engelli,
Engelli Farkındalığı,
Engelli Farkındalığı Haftası,
Engelliler Haftası,
Kambur,
Kör,
Sağır,
Sakat,
Spastik,
Topal
1 Mayıs 2016 Pazar
ÖTANAZİ VE HAYAT
Guzaarish'i
izlerken "Bir ötanazi filmi daha..." dedim. 2010 yapımı bu filmi,
İçimdeki Deniz filmine çok benzettim. Guzaarish filmi için Bollywood yapımı bir
Mar Adentro (İçimdeki Deniz) dersek yanlış olmaz. Aynı onun gibi kaza sonucu
kötürüm olan bir adamın ötanazi isteğini işliyor. Ötanazi konusunu ele aldığı
için çok dramatik olduğunu düşünmeyin. Aynı zamanda eğlenceli bir film...
Filmin yönetmeni Sanjay Leela Bhansali. Bhansali, çok ses getiren Black
filminin de yönetmeni... Başrollerinde ise Hint sinemasının iki ünlü ismi:
Hrithik Roshan ve Aishwarya Rai Bachchan var.
Filmin
konusuna gelince şöyle; Ethan Mascarenhas (Hrithik Roshan) ünlü bir sihirbazdır.
Merlin lakabını almıştır. Bir gösteri sırasında kaza geçirir. Kaza sonucunda boynundan
aşağısı felçli hale gelir. Ethan evinden hiç çıkmadan, ancak yaşama sevgisini de
kaybetmeden 14 yıl böyle yaşamıştır. Engellilere destek olmak için kitaplar
yazmıştır. Bir radyoda da ilgiyle dinlenen bir program yapmaktadır. 12 yıl boyunca
ona güzeller güzeli hemşiresi Sofia (Aishwarya Rai Bachchan) bakmış, onun her şeyi
ile ilgilenmiştir.
Yıllar
geçtikçe genç adamın durumu kötüleşmekte, iç organları iflasa doğru
gitmektedir. Bu yüzden yaşadığı hayata bir son vermek ister ve ötanazi için
mahkemeye başvurur. Avukatlığını da yakın arkadaşı Devyani üstlenir. Ancak,
Hindistan yasaları ötanaziye izin vermez. Böylece davayı kaybeder... Ancak
ötanazi fikrinden vazgeçmez. Diğer yandan Omer isimli bir genç Ethan'dan
sihirbazlık dersi almak için gelir. Ethan, bildiği bütün sihirbazlık sırlarını
ona öğretir...
Ethan,
ötanazi isteyen bir kişi olarak çok hayat dolu... Espriler yapıyor. Gülüyor,
güldürüyor. Gözleriyle ne çok şey anlatıyor. (Göz demişken, Ethan ve Sofia'nın
gözleri inanılmaz güzellikte...) Karizması müthiş. Sevgi dolu... Film boyunca
ötanazi fikirden vazgeçmesini bekledim. Çevresindeki herkes ona çok iyi
davranıyor. Seviyor, seviliyor... Ondan bıkan hiç kimse yok. Üstelik çok da iyi
bakılıyor. "Neden ölmek ister ki? Neden ecelini beklemez?" diye
düşünmeden edemiyor, insan...
Guzaarish;
senaryosu, oyunculukları, görüntüleri, müzikleri oldukça güzel bir film. İlgiyle
izlenecek ve üzerinde düşünülecek türden... Çok etkileyici sahneleri var. Garip
bir hüzün bırakıyor. Oyuncuların enerjileri yüksek... Çeşitli duygular yaşatan
repliklerle dolu... Koşulsuz sevmeyi ve şükretmemiz gereken ne çok şey olduğunu
anlatıyor. Ben bir engelli hikayesi olarak baktım. Büyük ve gerçek bir aşk
hikayesi aslında...
Gelelim
ötanaziye... Durum ne olursa olsun ötanaziyi desteklemem mümkün değil. Başta
inancıma ters... Hayata da asla Ethan gibi bakmam, bakamam... Ben de onun
çevresindekiler gibi bu isteğinin yanlış olduğunu düşünürüm. Ancak bazı
sahneleriyle engelli çaresizliğini öyle güzel ortaya koyuyor ki... İnsan ister
istemez empati yapıyor. Tabii bizim bundan alacağımız ders; bu çaresizlikten
kaçmak yerine, sabırla hayatı sürdürmek olmalı... Ve her şeye rağmen hayat
devam etmeli...
ALİYE
YÜCEL
24 Nisan 2016 Pazar
SEVGİ İZİ HİKAYESİ
Geçenlerde "İncir Reçeli 2" filmini seyrettim. Seyredenler bilir. Dövmeci bir kızın ilginç
aşk hikayesini anlatır. Kız, dövme yaptırmaya gelen kişilere "Bir hikayen
var mı?" diye sorar. Gelenler hep marjinal tiplerdir. Bir gün iki kadın
gelir. Genç olan "Anneme dövme yaptırmak istiyoruz..." der. Dövmeci kız
yine sorar "Annenizin bir hikayesi var mı?" Sonra ki sahnede bir gece
vakti; yaşlı kadın parkta bankta oturuyordur. Yanına bir polis gelir. Kadın
kolunu açar. Kolunda bir dövme vardır. Dövmede oturduğu mahalle, sokak, kapı
numarası ve semti yazıyordur...
Bu
sahneden sonra aklıma Müge Anlı'nın "Sevgi İzi" projesi geldi. Sevgi
İzi, Müge Anlı programında bahsettiği günden beri yazmak istediğim ama hep ertelediğim
bir konu... Filmi seyredince yazmadan olmazdı. Müge Anlı'nın programına yakınları
kaybolan kişiler geliyor. Kaybolanların bazıları da zihinsel engelli, Alzheimer
ve epilepsi hastası... Kendilerini ifade edemedikleri için yakınları çok
endişeli ediyor. Bulunması da zor oluyor.
Müge
Anlı da yıllardır; kaybolma riski taşıyan ve kaybolunca kendini ifade edemeyen bu
kişilerin yakınlarına "Keşke koluna bir telefon numarasını dövme olarak
yaptırsaydınız" derdi. Çünkü, bu tür kişiler kolunda, boynunda, cebinde
olan şeyleri çıkarma ve kaybetme riski olduğu için ancak silinmeyen bir telefon
numarası uygun olur diye düşünüyordu. Ben de hep telefon numarası zamanla değişebilir diye düşünürdüm. Bu işe bu kadar kafa yoran Müge Anlı sonunda
buna bir çözüm buldu. Herkese bir numara verilecek ve bu numara kola dövme
olarak yazılacaktı. Buna çok güzel bir isim de buldu: "Sevgi İzi".
Sevgi
İzi projesi şöyle işliyor. Önce kaybolma riski taşıyan kişiler için www.benibuldular.com'a
başvuruluyor. Yapılan kayıttan sonra orada bir rakam veriliyor. İşte verilen bu
rakam kola dövme olarak yapılıyor. Kişi kaybolursa kolundaki bu rakam yani
Sevgi İzi'ni görenler tarafından polis ya da Müge Anlı'nın ekibine
bildiriliyor. Böylece kaybolanlar yakınlarına kolayca ulaşıyor. Dövmeciler,
Türkiye hatta yurt dışında bu sevgi izlerini ücretsiz uyguluyor. Böylece bir
sosyal sorumluluk projesinin bir parçası oluyorlar.
Dövmeye
ön yargı ile bakanlar olabilir. Ancak buradaki çok farklı bir durum. Bir zaruret...
Düşünsenize bir kişi engeli ya da hastalığı yüzünden ismini bile söyleyemeyecek
durumda olabilir. Kaybolduklarında ne olacak? Yakınları onları nasıl bulacak? Eğer
kolunda bir Sevgi İzi varsa bunun sayesinde kolayca ailelerine ve evlerine
kavuşacaklar. Belki de hayatları kurtulacak. Üstelik kaybolmasalar ve buna hiç
ihtiyaç duyulmasa bile aileleri bu iz sayesinde daha rahat olacaklar.
Sevgi
İzi çok ilgi gördü. Yaptıranların sayısı gün geçtikçe artıyor. Bu arada
kaybolup da Sevgi İzi sayesinde bulunanlar da oluyor. Bu günden sonra kaybolup
da kendini ifade edemeyen kişilerin kollarına bakmayı unutmayalım. Sevgi
İzi taşıyan birini görürsek onu ailesine
kolayca ulaştırabiliriz. Müge Anlı'yı ne kadar kutlasak azdır. Çok faydalı bir
projeyi hayata geçirdi. Bu iz engellide de, engelsizde de bir iz bırakacak.
Bazılarımızın kolunda, bazılarımızın kalbinde...
ALİYE
YÜCEL
17 Nisan 2016 Pazar
GÖRME ENGELLİ YARIŞMACI
"Kim Milyoner Olmak İster?" yarışma programı uzun yıllardır
sürüyor ve ilgi ile izleniyor. Eminim pek çok kişi her bölümünü olmasa da bazı
bölümlerini mutlaka izlemiştir. Ben de zaman zaman rastladığımda izliyorum. Geçtiğimiz
günlerde fragmanında görme engelli bir yarışmacı olduğunu görünce merak ettim
ve seyretmek istedim. Önce tanıyamadım. Sonra ismini duyunca emin oldum. Yarışmacı
tanıdığım biri, Kürşat Ceylan'dı.
Kürşat'ı ağabeyi ile aynı projede beraber çalıştığım için tanıyorum.
Seyredenler de anlattıklarından ve yarışmadaki başarısından sonra onu tanıdılar.
Ancak, Kürşat'ın yaptıkları arasında yarışmadaki başarısı ne ki? Oradaki
başarısını asla küçümsemiyorum. Tabii ki o da önemli... Hele de daha ilk
sorularda elenen yarışmacıların yanında başarısı çok önemli... Ancak Kürşat
Ceylan, daha pek çok başarılara imza etmiş bir genç...
Kürşat Ceylan, Boğaziçi Üniversitesi Psikolojik Danışmanlık ve
Rehberlik mezunu. Boğaziçi Üniversitesi'nde okurken Young Guru Academy (YGA)
ile tanıştı. YGA, sosyal bilinçli liderler yetiştirmek vizyonuyla 2000 yılında
Türkiye'de kurulan uluslararası bir liderlik okuludur. 2 yıl Kör Liderler
Projesi'nde gönüllü olarak çalıştı. 3000 görme engelli arasından seçilen 600
öğrenciden biri olarak programdan mezun oldu. Görme engelli ilköğretim
öğrenciler için liderlik programları tasarladı. Görme engelliler için rol model
oldu.
Kürşat, Gamze Sofuoğlu ile birlikte
NTV Radyo'da "Başka Bir Gözle" programını yaptı. Uluslararası bir
firma olan Roche'da yönetici olarak çalıştı. Daha sonra işinden ayrılıp YGA'da
profesyonel olarak çalışmaya başladı. Ödüllü bir proje olan "Hayal Ortağım" projesinin
liderliğini üstlendi. Hayal Ortağım sayesinde görme engellilerin sinemada sesli
betimleme ile rahatça film izleyebilmesi için çalışıyor. Görme engellilerin
hayatı için çok önemli olan bu adımdan sonra, şimdi de dünyadaki görme engellilerin
hayatını kolaylaştırmak için yurt dışına açılıyor. Kürşat; kayak yapıyor, gitar ve klavye çalıyor.
Oysa, Kürşat'ın başarısına hiç şaşırmadım. Onun ve onun gibi görme
engellilerin neler yaptığını, neleri başardığını gördüm. Onların yaptığı bazı
işleri hiç bir engeli olmayan kişilerin yapamayacağını da çok iyi biliyorum.
Benim şaşırdığım bunun bilinmemesi... Nasıl bir ön yargı varsa. Görme engelliler
ne sanılıyorsa artık... Yarışmada bir kaç soruyu bilip, başarılı olunca
şaşırılıyor. Bu duruma gülmek mi gerekiyor, yoksa ağlamak mı bilemedim.
ALİYE YÜCEL
10 Nisan 2016 Pazar
FOTOĞRAFTA NE VAR?
Gün
geçmiyor ki sosyal paylaşım siteleriyle ilgili bir yenilik olmasın. Dünyanın en
çok kullanılan sosyal medya platformu Facebook da görme engelliler için yeni bir
uygulamayı hizmete sundu. Bu uygulama Automatic Alternative Text (Otomatik
Alternatif Metin) adı verilen bir fotoğraf tanıma sistemi... Bu sistem yayınlanan
fotoğrafları tarıyor ve gördüklerini sesli olarak söylüyor. Paylaşılan
fotoğraflarda neler olduğu artık kelimelere dökülüyor. Böylece görme engelliler
de paylaşılan görsellerde neler olduğunu öğrenebiliyor.
Her
gün Facebook, Twitter, Instagram ve WhatsApp gibi sosyal paylaşım sitelerinde
milyarlarca paylaşım yapılıyor. Bu paylaşımlar arasında da en çok ilgi görenler
fotoğraflardır. Görme engelliler maalesef paylaşılan fotoğraflarda ne
olduğundan haberdar olamıyordu. İşte artık olacaklar. Facebook'ta bu
uygulamadan önce ekran okuma araçları görsel paylaşımlar için sadece "fotoğraf"
deyip geçiyordu. Şimdi ise fotoğraflarda görünenler, yapay zeka teknolojisiyle
kelimelerle etiketleniyor.
Fotoğraflara
ait açıklamalar şimdilik çok az. 100 kelime kadar... Ancak bu da hiç yoktan
iyidir. Etiketlerde; yüz tanıma yöntemiyle kaç kişi olduğu, çevredeki objelerin
neler olduğu, ortamın dış mı, iç mekan mı olduğu bilgisi veriliyor. Önceden bir
fotoğraf paylaşılıyor... Sonra herkes o fotoğraf hakkında yorumlar yapıyordu.
Ancak o fotoğrafta neler olduğunu kimse yazmadığı için görmeyen biri için çok anlamsız oluyordu.
Görme
engellilerle ilgili teknolojilerle yakından ilgilenen bir arkadaşıma bu konuyu
sordum. Bu uygulamayı Amerika'da yaşayan görme engelli bir arkadaşlarına
denetmişler. Paylaşılan görsel bir grup kişinin yemek yedikleri bir
fotoğrafmış... Facebook'taki yeni uygulama bununla ilgili olarak "16 kişi var.
Kapalı bir alanda çorba içiyorlar..." gibi bir tanımlama yapmış. Bunları
yaparken kesin ifadeler yerine, olabilir gibi ifadeler kullanılıyormuş. Bu da en
doğrusu olmuş... Çünkü ne de olsa yapay zeka bir yanılma payı olmalı...
Görme
engelliler için çok faydalı bu uygulama şimdilik iOS işletim sistemi kullanan
telefonlarla ve İngilizce olarak var. Ancak Facebook bunu geliştirmeye devam
ediyor. Yakın bir gelecekte Android telefonlar için hatta internet
tarayıcılarında bile bu özellik bulunacak. Farklı dillerde de olacak. Gün gelecek
fotoğraflarla ilgili her soruya cevap da alınabilecek. Bu arada buna benzer bir
uygulamayı Twitter da kullanmaya başlamış... Onun da hakkını yemeyelim.
Bu
uygulamanın nasıl olduğunu merak ediyorum. Eminim görme engelliler için çok şey
ifade edecek. İfade edecek etmesine de bu uygulama henüz çok yaygın değil. Bir
kaç ülke ile sınırlı... Ülkemizde de henüz yok. Bakalım Türkiye'ye ne zaman
gelecek? Bu yenilik mutlaka yaygınlaşmalı...
Facebook'ta çok sayıda görme engelli kullanıcı olduğunu tahmin etmek zor değil.
İşte onlar bu erişim kolaylığından bir an önce faydalanmalı...
ALİYE
YÜCEL
3 Nisan 2016 Pazar
ÖZGÜN'E ÖZGÜN ÇOCUK
Bir
baba düşünün engelli çocuğunun kendisine bir ödül olarak gönderildiğini
söylesin! Bunun karşısında ne diyebiliriz? Önünde saygı ile eğilmekten başka
hiç bir şey... Pop müziğin sevilen seslerinden Özgün Uğurlu ile yapılan bir
röportaj bize engelli evlada nasıl bakılması gerektiğini bir kez daha gösterdi.
Down Sendromlu oğlu için öyle güzel şeyler söylüyor ki... Bakış acısına hayran
kalıyor insan... Çok etkileniyor.
Pop
şarkıcısı Özgün kendisi gibi müzisyen Nida Karaçar ile evli... Geçen yıl bir oğulları
oluyor. Ediz, Down Sendromlu olarak dünyaya geliyor. Özgün, Down Sendromunu bir
hastalık olarak görmediği gibi oğlunu da engelli olarak görmüyor. Oğlu Down
Sendromlu olarak doğunca şaşırdığını söylüyor... Çünkü doğum öncesi yapılan test
sonuçlarında Down Sedromlu olacağına dair bir şey çıkmamış...
Down
Sendromlu doğmak Ediz'in isteği değildi. Bu ne onun, ne de anne ve babasının
suçu... Hayatın kime ne getireceğini bilemeyiz. Özgün, oğlunun Down Sendromlu
olarak doğacağı duyduğu an değil de, Ediz'i kucağına aldığı zamanda
hissettiklerini önemsiyor. Ve minik oğlunu kucağına aldığındaki duygularını şu
sözlerle anlatıyor: " Çok acayip bir şeydi; sanki kalbi avuçlarımda
atıyordu. Biz bir bebek bekliyorduk. Allah bize bir melek gönderdi..."
Bazen
babalar engelli bir çocuğu kolay kolay kabullenemez. Kendi çocuğunun engelli olmasının
nedenini sorgularlar. Böylece engelli olan yavrusunun hayatını kolaylaştırması
gerekirken, daha da zorlaştırırlar. Engelli çocuk büyütmek zor olabilir. Normal
bir çocuk büyütmekten çok daha fazla fedakarlık isteyen bir durum olduğu kesin...
Anne ve baba için hiç kolay değil. Ama engelli de olsa evlat bu... Özgün ve eşi
için ise engelsiz çocuktan farkı yok. Aynı ilgi ve sevgiyi hatta belki de daha
fazlasını gösteriyorlar. Bunu anlıyoruz.
Ediz
bebek, çok şanslı bir çocuk... Böyle gibi bir babaya sahip... Özgün, bu durumun
sosyal, psikolojik, maddi ve manevi her türlü zorluğuna katlanmaya hazır. O,
"Ben sadece, Ediz'in istediği şeyleri yapabileceği bir konfor için
çalışıyorum. Seveceği bir hayatı yaşasın, iyi insanlar çıksın
karşısına..." diyor. Bir baba olarak onun geleceğini hazırlasa da çok iyi biliyor
ki karşısına çıkacak kimselerin önemi çok büyük...
Özgün,
"... Biz bir bebek bekliyorduk. Allah bize bir melek gönderdi..."
diyor ya. Evet, her çocuk bir melek olarak doğar. Öyle kabul ederiz. Ama
büyüyüp, yetişkin olduğunda neler olacağını, neler yapacağını asla bilemeyiz.
Ediz, bir melek olarak doğdu... Üstelik büyüdüğünde de hep böyle melek olarak kalacak!
Öyle değil mi? İşte önemli olan bu galiba... Ancak, bunu görebilmek, bunu idrak
etmek de herkese nasip olmuyor!
ALİYE
YÜCEL
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)