> Engeloji

Translate

30 Eylül 2018 Pazar

ONLAR ZİHİNSEL ENGELLİ DEĞİL


Ayşe Arman'ın "Bu nasıl vicdansızlık! Okullar 7 yaşındaki Serebral Palsili Can'ı almıyor" başlıklı yazısını görüp okuduğumda "Çok şükür ki bu yazı sayesinde pek çok kişi bir gerçeği öğrenecek..." diye düşündüm. Arman'ın bahsettiği Can, doğumu sırasında Serebral Palsili (Cerebral Palsy) yani Beyin Felci geçirmiş bir çocuk... Bedensel engelli ve elleri titriyor. Zekasında hiç bir problem yok. Yani zihinsel engelli değil. Ancak okullar onu almıyor. Çünkü, Serebral Palsililer yanlış tanınıyor.

Can, babasını kaybetmiş. Annesi ve ablaları onun eğitim alması için uğraşıyorlar. Tam 8 okula başvurmuşlar ama hiç biri almak istememiş. Başvurdukları her okul almamak için çeşitli bahaneler bulmuşlar... Veliler engelli çocukları istemedikleri için onların tepkilerinden çekiniyorlarmış! Ayrıca onu bir sorun olarak görüp, uğraşmak istemiyorlarmış... Yapılan röportajda Can'ın annesi "Bazı yöneticiler, fiziksel engelliyle zihinsel engelli arasındaki farkı bile bilmiyor. Buna eğitmenler de dahil..." diyor. Çok haklı... Evet, maalesef bilmiyorlar.

Serebral Palsi hastanın zeka düzeyiyle ilgili olmayan bir hastalıktır. Beyin ile vücuda giden sinyallerin tam olmaması nedeniyle istem dışı hareketler ortaya çıkar. Konuşurken kasılırlar, kekelerler, titrerler, yüzleri çeşitli ifadelere bürünür. Bu nedenle onları tanımayan kişiler tarafından zihinsel engelli muamelesi görürler. Bir insanın hareketlerinin yavaş, konuşmalarının bozuk olması, titremeleri onun zihinsel engelli olduğu anlamına gelmez. Normal zekaya sahip olabilirler. Ancak bunu düşünemiyorlar.


Serebral Palsili kişilere halk arasında “spastik” adı verilir. Serebral Palsililerin zeka engelli olduklarına dair var olan ön yargı nedeniyle, kendilerini doğru ifade etmeleri çok zordur. Spastik engelli birini tanıyanlar onun bir zeka sorunu olmadığını bilirler. O zaman mesele yoktur. Ama maalesef bunu bilmeyen kişiler öyle çok ki... İnsanların çoğu onları yanlış tanıyor. Toplum tarafından dışlanıyorlar, hor görülüyorlar ya da yok sayılıyorlar. Spastik engellilerden korkup kaçanlar bile olabiliyor. Oysa onlar zihinsel engelli değil. Gördüğü her engelliye zeka sorunu varmış gibi davranan kişiler en çok da onları incitiyor.

Spastik engelliler, pek çok alanda olduğu gibi eğitim alanında sıkıntı çekiyorlar. Okullara alınmıyorlar, veliler tarafından istenmiyorlar, arkadaşları tarafından dışlanıyorlar. Eğitim sisteminin onlara uygun olmaması nedeniyle performanslarını gösteremiyorlar. Oysaki beyin güçleri yerindedir, algı problemleri yoktur ve çok şey başarabilecek kapasitededirler. Spastikliğin bir akıl hastalığı veya zeka geriliği değil; sinir sistemi ve dolayısıyla kasların düzgün çalışmamasından dolayı ortaya çıktığını herkes bilmeli...

Serebral Palsililerin yanlış bilinmesi beni çok etkiliyor. Blogumda ve dolayısıyla kitabımda bu konu ile ilgili "Yanlış Tanınan Engelliler: Spastikler" başlıklı bir yazı yazmıştım. Bu yazımı herkesin okumasını isterdim. Çünkü bu konu engelli farkındalığı adına çok önemli bir sorun. Ayşe Arman, çok okunan bir yazar... Röportaj da Serebral Palsili çocuklarla ilgili çok çarpıcı gerçekler var. Bu nedenle gerçeği yani Serebral Palsililerin zihinsel engelli olmadıklarını bir çok kişi öğrenmiştir diye umut ediyorum.


ALİYE YÜCEL

23 Eylül 2018 Pazar

BU ÖDÜL BAŞKA ÖDÜL



İrlandalı aktör Colin Farrell, televizyon şovları ve Gerçeğe Çağrı, Kanun Namına, Azınlık Raporu, Büyük İskender gibi filmleri ile tanınıyor. Ünlü aktör, Global Down Sendromu Vakfı'nın verdiği Exceptional Advocacy Ödülü'nü (Quincy Olağanüstü Savunuculuk Ödülü) kazandı. Bu ödül özel gereksinimli çocukların haklarını savunan isimlere verilen bir ödül. Bu yıl ödülü Colin Farrell ile birlikte down sendromlu aktör Zack Gottsagen da aldı. Ödül Colin Farrell'e tesadüfen verilmiş bir ödül değil. Farrell, engellilerle ilgileniyor ve onlara yardımcı olmak için çalışmalar yapıyor. Onun da engelli bir oğlu var.

Aktörün büyük oğlu James Padraig Farrell 2003 yılında normal bir bebek olarak doğmuş ve iki yaşında iken Angelman sendromu teşhisi konmuş. Colin Farrell, önceleri oğlunun durumunu gizlemiş... James, dört yaşına geldiğinde onun durumunu açıklamış. Bunu neden sakladığı konusunda: "İnsanların oğlumun hastalığını kullanarak onları etkilemeye çalıştığımı düşünmelerini istemedim. Ama şimdi düşünüyorum ki bu sorunla karşı karşıya olan başka insanlar da bizim ne kadar umutlu olduğumuzu okuyup pozitif düşünmeye başlayabilirler" diyor.

Angelman sendromu, genetik bir hastalık. İlk olarak 1965 yılında İngiliz doktor Harry Angelman tarafından tanımlandığı için bu ismi alıyor. Bu hastalığı taşıyan çocuklar sürekli gülümsediği ve beden duruşlarının sabit olması nedeniyle Happy Puppet Syndrome (Mutlu Kukla Sendromu) olarak da adlandırılıyor. Angelman sendromu, otizm ve serebral palsi ile çok benzer özellikler taşıdığı için çoğu zaman bu hastalıklarla karıştırılabiliyor.


Hastalığın anneden gelen kromozom 15'teki bozukluk nedeniyle olduğu düşünülüyor. Sendrom genellikle 1 yaşından kadar fark edilmeyebiliyor. Angelman sendromlu çocuklarda; zeka geriliği, gelişim bozuklukları, hareket ve denge bozukluğu, konuşma bozuklukları, kol ve bacaklarda titreme, nöbetler, uyku problemleri, sürekli gülümseme, kahkaha atma ve benzer bazı fiziksel özellikler oluyor.

Ünlü aktör, yıllar önce yapılan bir röportaja her şeye rağmen oğlunun hayatında olmasından büyük mutluluk ve şükran duyduğunu belirtip "James, dört yaşında ve ilk adımları daha 6 hafta önce atmaya başladı. Ama bunun acıklı bir öykü olarak algılanmasını istemiyorum. Çünkü öyle değil. Onun hayatımda olmasından mutluluk duyuyorum" diyor. Farrell ayrıca  "Oğlum yaşamı boyunca hastalığı ile cesurca başa çıktı ve bir çok engeli yıktı. Bundan sonrasını da başaracağına inanıyorum..." diye açıklıyor.
 
Farrell, oğlu ile yakından ilgileniyor. James'in hayatını rahatça sürdürebilmesi için elinden geleni yaptığını söylüyor. Fotoğraflarda çoğu zaman oğlunu kucağında görüyoruz. Colin Farrell, sadece oğlu ile değil diğer engellilerle de ilgileniyor. Bir çok yardım kuruluşunun elçisi ve destekçisi... Engelliler Olimpiyatları'nın tanıtımı için çalışmalar yapmış... Angelman Sendromu Terapisi Vakfı'nı destekliyor. Ödüle gelince; başarılı oyuncu Altın Küre de dahil bir çok ödül aldı. Mutlaka daha başka ödüller alacaktır. Ama Global Down Sendromu Vakfı'nın verdiği ödül onun için çok özel olmalı... Bu ödül rolüne değil. Gerçeğine...

ALİYE YÜCEL

16 Eylül 2018 Pazar

MUCİZE'YE DEVAM



Mahsun Kırmızıgül'un senaryosunu yazdığı, yönettiği ve oynadığı "Mucize" bir engelli hikayesi olduğu için blogumda yazmıştım. Filmle ilgili olarak "Aziz’in köyden gittikten sonraki hikayesini de merak etmemek elde değil. Keşke devam filmi de çekilse…"demiştim. Film beni çok etkilediği için Mucize'nin devam filmini gönülden istemiştim... Ve Mucize'nin devam filminin çekimleri başladı. "Mucize 2 Aşk", 1 Mart 2019 tarihinde vizyona girecek.

Mucize, Mahir Öğretmen’in 1960 yılında İzmir’den doğuda bir köye tayinini ve burada yaşayan Aziz ismindeki spastik engelli gencin hayatını değiştirmesini anlatıyordu. Aziz rolündeki Mert Turak, çok ilginç bir tip ortaya çıkarmış, engelli genci çok başarılı bir şekilde oynamıştı. Kırmızıgül, devam filminde de başrolde oynaması için yine Mert Turak'a teklif götürmüş. Filmin afişine baktığımızda kabul ettiğini anlıyoruz. Yine çok başarılı olacağını tahmin etmek zor değil. Bu film onsuz olmazdı.

Mucize'nin başrollerinde; Talat Bulut, Mert Turak, Seda Tosun, Meral Çetinkaya, Ali Sürmeli, Cezmi Baskın, Sinan Bengier, Büşra Pekin ve Mahsun Kırmızıgül vardı. Kırmızıgül, ilk filmdeki kadrosunu korumak istese de filmin ikincisinde bazı değişiklikler var. Yeni filmde, ilk filmde olmayan oyuncular var. Yeni filmde; Mert Turak, Meral Çetinkaya, Şenay Gürler ve Mahsun Kırmızıgül'ün yanı sıra Fikret Kuşkan, Erdal Özyağcılar, Sinan Çalışkanoğlu, Suna Selen, Eren Hacısalihoğlu, Erol Aksoy ve Biran Damla Yılmaz rol alacak.


Aziz, köyün delisi ya da zihinsel engelli gibi algılanmıştı. Ben ilk sahneden itibaren onun spastik engelli olduğunu anlamıştım. Spastik engellilik bir akıl hastalığı veya zeka geriliği değildir. Spastik kişilerde beyin ile vücuda giden sinyallerin tam olması nedeniyle istem dışı hareketler oluşur. Zor konuşurlar, konuşurken kasılırlar, kekelerler. El ve kol koordinasyonunu sağlayamazlar. Yüzleri çeşitli ifadeler bürünür. İşte Aziz de böyle bir durumdaydı. Filmin sonunda da haklı olduğumu görmüştüm.

Mucize’nin hikayesi gerçek bir hayattan alınmıştı. Gerçek Aziz'in; eşi, 2 çocuğu ve torunuyla birlikte İstanbul’da yaşadığını öğrenmiştik. Bu masal gibi hikayenin gerçek olduğunu öğrenmek çok etkileyiciydi. Mucize, engellilere umut verme açısından da çok güzel bir filmdi. Filmdeki pek çok sahne akıllara kazınacak türdendi. Hele, Aziz’in babasının “Benim oğlum sakattır” sözü üzerine, kızın babasının “Kalbi sakat olmasın!” cevabı da her engellinin yüreğinden yakalamıştı.

Mucize, 2015 yılında gösterime girdiğinde çok büyük bir başarı elde etti. Çok sayıda seyirciye ulaştı. Televizyon kanallarında da defalarca gösterildi. Hala da gösteriliyor ve seyrediliyor. Devam filminin konusu açıklanmadı. Hikayesinin ilk filmden 7 yıl sonrasından başlayacak olduğu yazıldı. Devam filmlerinde ilk filmin başarısını geçmek çoğu zaman zordur. Umarız bu film ilk filmden daha başarılı olur. Mucize 2 Aşk filmi de herkesin yüreğine dokunur.

ALİYE YÜCEL

9 Eylül 2018 Pazar

GÜZELLİK ALGISINI DEĞİŞTİREN MODEL



Victoria's Secret'ın adını ve modellerinin ününü duymayan var mı bilmem. Ünlü iç giyim firması her yıl adından uzun süre bahsedilen bir şov yapıyor. Bu şovda Victoria's Secret Melekleri olarak bilinen modeller boy gösteriyor. Bu modellerin güzelliği dillere destan... Victoria's Secret Meleği olmak hiç kolay değil. Bu yılda merakla beklenen yeni yıl modelleri belirlendi. Winnie Harlow'da bunlardan biri... Vitiligo hastalığı ile tanınan model Victoria's Secret meleği olacak.

Winnie Harlow, hakkında daha önce bir yazı yazmıştım. Çünkü ilgimi çekiyor. Vitiligo hastalığı nedeniyle derisi lekeli, siyah ve beyaz karışık bir tene sahip... Görünce önce şaşırıyorsunuz, sonra gözünüze güzel geliyor. Ünlü model, görünüşü nedeniyle kendisini dış dünyaya kapatmamış. Vücudundaki lekeleri her fırsatta çekinmeden gösteriyor. Bu konuda oldukça cesur. Kendini seviyor. Kendisiyle barışık ve öz güveni yüksek biri...

1994 doğumlu Kanadalı model, Chantelle Brown-Young ve Chantelle Winnie isimleriyle de tanınıyor. Winnie Harlow'un vitiligo olduğu 4 yaşında teşhis edilmiş. Küçükken görünüşünden dolayı daima aşağılanmış ve dışlanmış... Hatta onunla "inek" diye dalga geçmişler. Bu yüzden büyük bir üzüntü yaşamış ve depresyona girmiş. Defalarca okul değiştirmiş. Eğitimini bile yarım bırakmış... Çok zor bir çocukluk geçirmiş.


Büyüdükçe güzel fiziği sayesinde kendine güveni gelen Harlow, fotoğraflarını sosyal medyada paylaşmaya başlamış. Farklı özelliği sayesinde hemen dikkat çekmiş. 2014 yılında America's Next Top Model yarışmasına katılıyor. Burada büyük ilgi görünce, moda dünyası onu kabul ediyor. Desigual, Diesel, Swarovski gibi pek çok ünlü markanın yüzü oluyor ve ünlü dergilerin kapaklarını süsledi. Artık tüm markalar onun peşinde ve hepsi onu podyuma çıkarmak için uğraşıyorlar. Victoria's Secret de bunlardan biri olmalı ki ünlü şovlarına onu da dahil etmişler.

Winnie Harlow "Bana vitiligolu demekten vazgeçin. Ben bir modelim..." dese de, moda dünyasında böyle tanındı. Küçükken görünüşünden dolayı daima aşağılanıp ve dışlanmışken, "inek" diye dalga geçerlerken, şimdi dünyanın en önemli defilesinde yer alacak olması oldukça ilginç değil mi? O, durumundan güçlenerek çıktı. Kusur gibi görünen durum onun için bir avantaj oldu. Nereden nereye...

Victoria's Secret defilesinin yapımcısı Monica Mitro verdiği bir röportajda model seçimleriyle ilgili olarak "Orantılı görünen bir vücuda, güzel bir tene, harika bir kişiliğe sahip mankenler arıyoruz" diyordu. Bu demektir ki Winnie Harlow'un tenini güzel bulmuşlar. Bulmuşlar ki bu özel defileye onu da almışlar... Çocukken hayatını zindan eden ve onu çok üzen bu farklılığı şimdi onun için büyük şans olmuş. Winnie Harlow, güzellik kurallarını yıkıp geçti, güzellik algısını değiştirdi.


ALİYE YÜCEL

2 Eylül 2018 Pazar

SESSİZ ÇIĞLIK BİSİKLET TURU



Uluslararası Barikat Film Festivali'ni takip ediyorum. Festival kapsamında çeşitli etkinlikler düzenleniyor. Çeşitli ülkelere yapılan bisiklet turu da bunlardan biri... Engellilerin sorunlarına dikkat çekmek ve duyarlılık oluşturmak için Türkiye'den Hollanda'ya "Sessiz Çığlık Bisiklet Turu" düzenlendi. Tur, 15 Temmuz tarihinde İstanbul Hollanda Başkonsolosluğu önünde yapılan bir törenle başladı. 49 gün sonra 1 Eylül tarihinde Dünya Barış Günü'nde Lahey Yüksek Adalet Divanı önünde de sona erdi.

Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO) ile Bisikletliler Derneği tarafından desteklenen bu tura; görme, işitme ve ortopedik engellilerden oluşan 15 kişilik bisikletli grup katıldı. "Barikatları Yıkmak İçin Pedallamaya Hazırız" sloganı ile yola çıkan grup, 10 Avrupa ülkesinde 4 bin 521 kilometre yaptılar. Grup; Bulgaristan, Romanya, Macaristan, Avusturya, Almanya, İsviçre, Fransa, Lüksemburg, Belçika ve son olarak Hollanda'ya pedal çevirdiler.

Uzun soluklu bir etkinlik olduğu  için hemen her etabında konu ile ilgili pek çok haber yapıldı. "Sessiz Çığlık Bisiklet Turu Üyeleri Fransa'da", "Sessiz Çığlık Bisiklet Turu Üyeleri  Almanya'da" gibi... Gittikleri her ülkede uluslararası kuruluşların önünde basın açıklamaları yaptılar. Sessiz Çığlık Bisiklet Turu'nun spor etkinliği veya yarış olmadığını, engelliler için yola çıktıklarını belirttiler. Böylece karar alma mekanizmalarının ve kamuoyunun dikkatini çektiler. Sosyal medyadan yaptıkları paylaşımlarla gündemde oldular.


Bu etkinlik kapsamında; Cenevre'de Birleşmiş Milletlere üye ülkelerin engelli hakları ve onların sanat ile buluşması için alınması gereken önlemler üzerinde duruldu. Film yapımcılarına; sesli betimleme, alt yazı, dublaj, işaret dili betimlemesi ile filmlerin üretilmesi istendi. UEFA ve FIFA tüm spor dallarındaki sunucu ve spor yorumcularının görme ve işitme engellilerin göreceği, duyacağı, anlayacağı şekilde bir eğitim alarak sertifika almaları, bu şekilde sunuculuk ve yorumculuk yapmaları gerekliliği belirtildi.
 
Grup adına konuşan Hüseyin Nacar: "Çığlığımız, bisikletin tekeri ne kadarsa o kadar... Strazburg'da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) önüne geçip engellilerin mahkemelerde müşteki, sanık ya da kovuşturma aşamasında ne durumda olursa olsun talepte bulunmaksızın işaret dili tercümanı, pedagog, psikolog, psikiyatr ve sosyal hizmet danışmanı bulundurma yükümlülüğü yönünde bir çağrımız oldu..." diye açıklıyor.

Hüseyin Nacar ayrıca: "Biz Anadolu'dan yola çıktık. İnsanlar 7-8 saat ayaklarını uzatarak televizyon izleyemezken, 9 saat pedal çeviren insanlar var aramızda. Buradan çağrımız Avrupa Parlamentosu'na. Demokrasi ve insan hakları sadece Avrupa'dan ibaret değil. Dünyanın farklı noktalarında hak mahrumiyetleri var..." diyor. Farklı bir farkındalık çabası gösteren Sessiz Çığlık Bisiklet Turu üyeleri umarız çığlıklarını duyurmuşlardır.
                                                                                                                                   
ALİYE YÜCEL

26 Ağustos 2018 Pazar

BİR İYİ FİLM



Bu hafta vizyona giren filmler arasında dikkatimi çeken bir film oldu. "İki İyi Çocuk" filminin fragmanını seyredince bir engelli hikayesi olduğunu anlıyorsunuz. Filmde; zihinsel engelli bir genç ile onunla yakından ilgilenen polisin dostluğunun hikayesi anlatılıyor. Zihinsel engellileri konu alan filmler dünya sinemasında ve Türkiye'de defalarca ele alındı. Bu filmi henüz seyredemedim. Filmde, zihinsel engelli genç nasıl aktarılmış çok merak ediyorum.

Yapımcılığını Koz Yapım yaptığı filmin yönetmeni Mehmet Demir Yılmaz. Komedi - dram türündeki filmin senaryosu Mehmet Demir Yılmaz ve Sertaç Yaşar'a ait. Başrollerinde Sarp Levendoğlu, Kazım Karakadıoğlu ve Sevcan Yaşar'ın oynadığı filmin diğer rollerinde; Devrim Özder Akın, Murat Serezli, Mehmet Ulusoy, Şeyda Terzioğlu, Hakan Güven, Mesut Kurt, Çağlar Deniz, Bülent Yıldıran oynuyor. Günay Karacaoğlu ve Hamdi Alkan da konuk oyuncu olarak yer alıyorlar. Filmin müziği Yeni Türkü grubunun solisti Derya Köroğlu tarafından yapılmış...

İki İyi Çocuk filminin konusu şöyle: Ercan (Kazım Karakadıoğlu) zihinsel engelli bir gençtir. Çocukken babasını bir trafik kazasında kaybetmiştir. Annesi ile Antakya'da yaşarlar. Ercan, kendi dünyasında kurduğu bir hayalle mutlu olmaktadır. Hayal dünyasında kendini polis olarak görür. Başarılı bir polis olduğuna, herkesin onu sevdiğine, şehirdeki herkesin kendine saygı duyduğuna inanmaktadır. Bu hayali sayesinde şehre yeni atanan başkomiser Serdar  (Sarp Levendoğlu) ile aralarında bir güçlü bağ oluşur.


Başkomiser Serdar, Ercan'a kol kanat gerer, onunla yakından ilgilenir, ona kardeşi gibi davranır. Ercan, Serdar sayesinde polis üniforması bile giyer ve onunla gezer. Ancak, hiç bir planı tutmayan beceriksiz defineciler kaçakçılık planlarına Ercan'ı da dahil edince işler karışır. Serdar bir yanda onu beladan kurtarmaya çalışırken, bir yandan da şehirde görüp aşık olduğu Defne (Sevcan Yaşar) ile bir araya gelmenin yollarını aramaktadır... Gerisini filmi seyredip göreceğiz.

Fragman ve verilen özetlerden anlıyoruz ki; çevresindekilerin ve özellikle de başkomiser Serdar'ın zihinsel engelli Ercan'a yaklaşımları çok doğru... Ercan, kendini polis gibi tanıtıyor ve çevresindekiler de bunu kabul etmiş gibi yapıp ona uyuyorlar. Serdar da Ercan'ı küçümsemek ve ona acımak yerine onu olduğu gibi kabul ediyor. Onunla iletişimde sabırlı ve anlayışlı davranıyor. Ona sevgi ve şefkat ile yaklaşıyor. Bir şeyler yapması için şans ve fırsat veriyor. Olması gereken de bu... Zihinsel engellilerle iletişimimiz böyle olmalı...

Zihinsel engellilerle iletişimi maalesef bilemiyoruz. Onlarla iletişim kurarken anlayışlı ve sabırlı olamıyoruz. Onlara sabır ve şefkatle yaklaşamıyoruz. Onları dinlemiyoruz, konuşmalarına ilgisiz kalıyoruz. Onları ya küçümsüyoruz, ya acıyor ya da görmezden geliyoruz. İki iyi Çocuk'ta zihinsel engellilerle iletişimin doğru anlatıldığını düşünüyorum. Gerçek bir hayattan esinlenilip yapılan filmin tamamında Ercan'ın çevresindekilerle ilişkisi nasıl aktarılmış izleyip görelim...

ALİYE YÜCEL

19 Ağustos 2018 Pazar

TEK BİR CÜMLE



Avrupa Paralimpik Yüzme Şampiyonası 13-19 Ağustos tarihleri arasında İrlanda'nın başkenti Dublin'de yapıldı. Şampiyonada 15 yaşındaki yüzücümüz Sümeyye Boyacı, kadınlar S5 kategorisi 50 metre sırtüstü finalinde yarıştı. Milli yüzücümüz Avrupa Şampiyonu oldu ve altın madalya kazandı. Ülkemiz şampiyonaya 14 sporcu ile katıldı. İlk madalya da Sümeyye Boyacı'dan geldi. Sümeyye'nin başarısı çok ilgi çekti. Pek çok yerde haber oldu. Çünkü bu sıradan bir başarı değildi...

Evet... Sümeyye'nin başarısı sıradan bir başarı değil. Sümeyye'nin doğuştan her iki kolu da yok. Ama o kolları olan yüzücülerle yarıştı. Yani kulaç atanlarla birlikte yüzdü ve birinci oldu. Ne kadar şaşırtıcı ve nasıl da göz yaşartıcı değil mi? Sümeyye'nin haberlerini okurken; azmine, çabasına ve özgüvenine hayran kaldım. Onun hakkında yazılanlar arasında ilginç bir detaya rastladım. Eskişehir Anadolu Gazetesi'nden Cihan Yıldırım, Sümeyye'nin başarısına giden yolu çok güzel anlatmış...

Anadolu Üniversitesi Konservatuarı Öğretim Üyesi Amine Aygistova, daha üç-dört yaşlarında iken Sümeyye ve ailesini yolda görüyor. Bu iki kolu olmayan kız  çocuğu onun ilgisini çekiyor. Yanlarına gidiyor onlarla tanışıyor. Bu kıza yardım etmek istiyor. Aygistova, daha sonra bir gün küçük kızı ziyarete gidiyor. Giderken Sümeyye için bir hediye almayı düşünüyor. Hediye olarak kavanozda bir balık alıyor. Hediyesini ona verirken de Sümeyye'ye başarı getiren sihirli cümleyi ona söylüyor: "Bak balıkların da kolları yok. Ama yüzüyorlar, mutlular..." diyor.


Amine Aygistova, o günden sonra Sümeyye ile yakından ilgileniyor. Onu çeşitli etkinliklere teşvik ediyor. Biyonik protez kol için uğraşıyor. Ama çok faydalı olmadığı düşünülen biyonik koldan vazgeçiliyor. Sümeyye'ye mutlaka bir uğraş kazandırmak istiyor. Resme yönlendiriyor. Küçük kız ayaklarını elleri gibi kullanıyor. Ayaklarıyla resim yapmaya başlıyor. Resimleri Eskişehir ve Moskova'da sergileniyor. Sonra okul hayati için yardımcı oluyor. Ebru sanatı ile ilgilenmesini sağlıyor. Küçük kız ebrularını da sergiliyor.

Eğitim, resim, ebru derken sıra yüzmeğe geliyor. Amine Aygistova, yüzme konusunda da Sümeyye'ye destek oluyor. Küçük kız çok kısa sürede yüzmeyi öğreniyor. Yüzmeyi çok seviyor ve önemsiyor. Böylece bugünlere geliyor. Büyük başarılara imza atıyor. Sümeyye Boyacı, röportajlarında "Yüzmek için kollara ihtiyaç yok, balıkların da kolları yok..." diyor. Küçük yaşında duyduğu bir cümlenin ona ne büyük bir özgüven aşılamış olduğunu görüyoruz.

"Bak balıkların da kolları yok. Ama yüzüyorlar, mutlular..." kolları olmayan küçük kızı mutlu etmek için söylenen bir cümle... Ancak Sümeyye'nin çocuk ruhunda ne kadar güzel bir etki bırakmış... Başarısında da ne büyük bir katkısı olmuş... İşte olması gereken de bu... İnanıyorum ki, başarılı olan herkesin çocuk iken duyduğu teşvik edici bir cümle vardır. İşte bu sihirli ve teşvik edici cümleyi bulup, onlara söyleyebilmek ne kadar önemli... Her çocuk böyle bir cümle duymalı... Ama en çok da engelli çocukların buna ihtiyacı var.

ALİYE YÜCEL