> Engeloji

Translate

12 Haziran 2016 Pazar

SANATA DOKUNMAK


Dünyada sanat alanında çok farklı çalışmalar yapanlar var. İşte bunlardan biri de Andrew Myers. Sanatçı, farklı ve kendine has bir teknikle yaptığı resim çalışmalarıyla dikkat çekiyor. O, vidalardan mükemmel resimler yapan bir ressam. Tuval olarak kontrplak, fırça olarak da matkap kullanıyor. Üç boyutlu portreleri çok ilgi görüyor ve iyi para ediyor. Alman asıllı sanatçı California'da yaşıyor.

Andrew Myers, eserlerini şu şekilde meydana getiriyor: Önce kontrplak üzerine yapacağı portrenin eskizini çiziyor. Daha sonra matkapla delikler açıyor. Açtığı binlerce deliğe vidaları yerleştiriyor. Girintili çıkıntılı şekilde yerleştirdiği vidalar boyut kazanıyor. Daha sonra bu vidaların üzerini boyayarak görsel olarak da muhteşem bir eser ortaya çıkarıyor. Bakıldığında vidalarla hazırlandığı anlaşılmayacak kadar güzel olan portrelerini yaklaşık altı ay kadar bir sürede tamamlıyor.

George Wurtzel ise görme engelli bir ahşap ustası. Görmediği halde marangoz tezgahında öyle maharetli ki görmeniz gerekir. Kesici aletleri büyük bir ustalıkla kullanıyor. Yaşlı adam, aynı zamanda bir çok görme engelli öğrenci yetiştiriyor ve bir sanat galerisi var. George Wurtzel ile Andrew Myers'in bir araya gelme hikayesi oldukça ilginç... 


Cantor Fine Art kurusu Sam Cantor, Görme Engelliler İçin Büyülü Tepeler Kampı (The Enchanted Hills Camp For The Blind) sayesinde George Wurtzel ile tanışıyor. Onun atölyesini geziyor ve çok etkileniyor. Onun bir fotoğrafını çekiyor ve Andrew Myers'e gönderiyor. Wurtzel'den habersiz, onun bir portresini yapmasını istiyor.

Myers, bu fotoğraftan yola çıkarak görme engelli ustanın tam dört bin vidadan oluşan bir portresini yapıyor. Tablo bittikten sonra Myers, onu alıp Wurtzel'in atölyesine gidiyor. Yaşlı adama vidalarla yapılmış tabloyu hediye ediyor. Wurtzel, dokunmaya başlıyor. Portreyi inceleyen yaşlı adam elleriyle kendi yüzünü görüyor. Bu sürpriz karşısında gülümsüyor ve çok mutlu oluyor. Adamın gülümsemesi sanatçıyı çok etkiliyor. Myers, o an gören bir kişinin bile o portreye bakarak bu kadar zevk alamayacağını düşünüyor.

Cantor Fine Art, tarafından hazırlanan mini (5 dakikalık) belgeselde ikilinin (George Wurtzel ile Andrew Myers) tanışmaları, aralarında geçen diyalog ve Wurtzel'in portresine dokunmasını seyretmek çok etkileyici... İnsanın ruhuna dokunuyor. Andrew Myers, görme engellilerin dokunarak görebileceği portreler yaparak onların dünyasına resim sanatını sokuyor. Böylece sadece görmeye dayalı bir sanatın dokunarak da görülmesini sağlıyor.


ALİYE YÜCEL

5 Haziran 2016 Pazar

MODEL OLMAK


Misfit Models bir modellik ajansı... Model denilince aklınıza; kusursuz bedenler, uzun boy, güzel ve yakışıklı kişiler gelir. Misfit Models'de ise; böyle modeller yok. Bu ajansta; kısa boylu, şişman, cılız, bazı uzuvları olmayan, yüzleri alışılagelmişten farklı, dövmeli, garip saçlı, tekerlekli sandalyeli ve engelli bedenlere sahip modellerden var. Sıra dışı, uyumsuz, farklı, kendine has görünüşleri olan ve normlara uymayan modeller...

Ajansa ait internet sitesini incelediğinizde, aynı anda görmenizin asla mümkün olamayacağı farklı insan tipleriyle karşılaşıyorsunuz. Berlin'de bulunan ajansın sahibi Del Keens İngiltere'de yaşadığı zaman Ugly Models ajansına kayıtlıymış. Keens; Calvin Klein, Ranault, Levis ve Dizel gibi pek çok ünlü firma ile çalışmış. Bu konuda deneyim kazanmış. Daha sonra Berlin'e taşınınca Almanya'da çalışabileceği buna benzer bir ajans aramış. Fakat bulamamış. "Böyle bir ajansı niye ben kurmayayım..." diye düşünmüş ve Misfit Models ajansını kurmuş.

Ajans; güzellik kelimesini alışagelen algıdan farklı kabul ediyor. "Modanın size zorla kabul ettirmeye çalıştığı gibi değilseniz, iki haftalık diyetleri takmıyor, toplumca kabul edilen burun şeklini umursamıyorsanız, mükemmel bir vücuda sahip değilseniz, o zaman siz de Misfit Model olabilirsiniz" diye sesleniyor. Yaş, ırk, milliyet ayrımı gözetmeden sıra dışı bedenlere sahip herkesi ajansa davet ediyor.


Modellerin hemen hemen hepsinin (sahibi de dahil) görünüşleri nedeniyle alay edilmiş, aşağılanmış ve küçümsenmiş olduklarını tahmin etmek hiç de zor değil. Oysa şimdi hepsi özgüveni tam olan kişiler... Ajans sayesinde dış görünüşleriyle barışmışlar. Kendilerini özel hissediyorlar. Artık cesurlar ve farklılıklarını değerlendiriyorlar. Önceden dalga geçilen özellikleri şimdi aranan bir kişi olmalarını sağlıyor.

Bir gün Del Keens'e "Portföyünüzde ne tür engelliler var?" diye soruluyor. O da cevap olarak "Bilmiyorum ki... Çünkü "engelli" tam olarak ne demek ki?" diyor. Ne güzel bir cevap bu... Gerçekten de "Engel nedir?", "Engelli nedir?" sorularının cevabını kim tam olarak bilebilir ve verebilir? Bir organın olmaması yada görevini yapamaması mı kişiyi engelli yapar? Yoksa asıl engel onları engelli gören zihinlerde midir?

Ajansa kayıtlı sıra dışı modeller çeşitli reklamlarda oynuyor ve oldukça başarılılar. Dikkat ve ilgi çekiyorlar. Akılda kalıyorlar. Ancak, umarım bu modellere hep kötü roller verilmez. Devamlı kötüyü canlandırmazlar. Çünkü biliyoruz ki; masallarda ve filmlerde iyiler hep güzel... Kötüler ise hep çirkin ve kusurludur. Dileriz bu modellere verilen iyi ve başarılı roller çocukluktan beri bize öğretilen bu algıyı da yıkar. Böylece engelli ve kusurlu olan kişilerin de iyi ve başarılı olabileceği fikri yaygınlaşır.

                                                                                              
ALİYE YÜCEL

29 Mayıs 2016 Pazar

ANLAMLI PASLAŞMA


Futbolun en çok sevilen ve izlenen spor dalı olduğunu biliyoruz. Her yaştan, her kesimden fanatiği var. Futbol sevgisi engel de tanımıyor. İşte Tottenham Hotspur Kulübü bunu çok iyi bildiği için, bedensel engelli küçük bir futbolseveri sahasına konuk etmiş. Tottenham Kulübü İngiltere Premier Lig'inde mücadele ediyor. Kulüp; minik Marshall Jansen'i, futbolcularla birlikte sahaya çıkararak onun en büyük hayalini gerçekleştirmiş... 

8 yaşındaki Marshall Jansen fanatik bir Tottenham taraftarı... Geçtiğimiz günlerde takımının Southampton'la karşılaştığı maçın devre arasında onlarla birlikte White Hart Lane'a çıkıyor. Marshall, üzerine de 10 numaralı "Kane" formasını giymiş. Sahada oyuncularla birlikte ısınıyor. Yıldız futbolcularla paslaşıyor. Marshall Jansen'i hayranı olduğu futbolculara pas atarken görmeye değer! O anlarda öylesine mutlu ki...

Marshall Jansen, bir yaşında menenjit hastalığı geçirmiş. Bu nedeniyle kol ve bacaklarını kaybetmiş. Protez bacaklarla yürüyor, koşuyor. Hatta futbol oynuyor. Minik Marshall Jansen'in bacaklarının olmaması onun futbol sevgisini asla engelleyememiş. Futbol aşkı öyle belli ki, insana geleceğin ampute futbol oyuncularından biri olabileceğini düşündürüyor. Kim bilir gün gelir o da hayranı olduğu futbolcular gibi yıldız bir sporcu olur.


 White Hart Lane, Tottenham Hotspur takımının stadı... Stat, 36,310 kişilik kapasiteye sahip... Engelli çocuğun bu kadar kalabalık karşısına çıkması muhteşem bir durum. Bütün futbolseverler çocuğu büyük bir ilgiyle seyrediyor. Ayakta alkışlıyor. Hatta bazı seyircilerin gözlerinden yaşlar dökülüyor ve duygusal anlar yaşanıyor. Tottenham Kulübü engelli bir çocuğa büyük bir jest yaparak, çok anlamlı bir iş başarıyor. Böylece küçük Marshall belki de hayatının en mutlu günlerden birini yaşıyor. Çünkü, çok sevdiği futbolcularla ve takımının sahasında...

Bizde de zaman zaman bazı engelli çocukların hayranı olduğu futbolcularla bir araya geldiği ve onların büyük sevinç yaşadığı haberleri görüyoruz. Ancak, Tottenham Kulübü'nün bunu sahasında ve bir karşılaşma esnasında yapması daha fazla kişiye ulaşması açısından çok daha etkili... Keşke büyük kulüplerimizden biri de böyle uygulama yapsa... Galatasaray, Beşiktaş veya Fenerbahçe kulüpleri de engelli bir çocuğu sahalarına konuk alsa ve böylece onları mutlu etse...


ALİYE YÜCEL

22 Mayıs 2016 Pazar

CEMİL MERİÇ VE GELEN ÖDÜL


Engelli yazar, engelli ve kitap, engelli ve edebiyat denildiğinde ilk aklıma gelen isim Cemil Meriç'tir. Hep onunla ilgili bir şeyler yazmak istedim. Her defasında "Onu nasıl anlatabilirim ki, benim cümlelerime sığar mı? Ne yazsam az kalır..." dedim ve yazmaktan çekindim. Kelime ustasını kelimelerle anlatmak benim için çok zordu. Geçen hafta onun adının verildiği bir ödül aldım. Kocaeli Büyükşehir Belediyesi tarafından bu yıl 7.'si verilen Cemil Meriç Engel Tanımayan Başarı Ödülü'nü... Bu ödüller her yıl; müzik, sanat, teknoloji, edebiyat ve spor gibi çeşitli dallarda başarı gösteren üç kişiye veriliyor. Benim ödülüm de edebiyat alanında oldu.

Cemil Meriç'in hayatı ve eserleri hakkında detaylı bilgi pek çok yerde bulunabilir. Burada kısaca bahsedeceğim. Yazar, çevirmen ve düşünür olan Hüseyin Cemil Meriç 1916 yılında Reyhanlı'da doğdu. 1987 yılında İstanbul'da vefat etti. Dil, tarih, edebiyat, felsefe ve sosyoloji alanında araştırmalar yapmış, yazılar yazmıştır. Büyük düşünce adamı Cemil Meriç'in eser ve tercümeleriyle edebiyatımızda çok büyük yeri vardır. 38 yaşında görme yetisini tamamen kaybetmiştir. Eserlerinden bazıları şunlardır: Bu Ülke, Işık Doğudan Gelir, Umrandan Uygarlığa, Jurnal 1-2, Kırk Ambar 1-2, Mağaradakiler, Kültürden İrfana...

"Kitap bir limandı benim için. Kitaplarda yaşadım ve kitaptaki insanları sokaktakilerden daha çok sevdim. Kitap benim has bahçemdi. Hayat yolculuğumun sınır taşları kitaplar..." diyen Cemil Meriç tüm parasını kitaplara yatırıyormuş. Tam 11.000 ciltlik bir kütüphaneye sahip olduğunu biliyoruz. Elindeki kitaba yüzünü iyice yaklaştırdığı bir fotoğrafı vardır. O hep gözümün önüne gelir.

Yıllar önce kızı Prof. Dr. Ümit Meriç ile tanışmıştım. Cemil Meriç'in kitap sevgisini bilsem de kızının anlatımından bir kez daha anladım. Günden güne görme oranının azalmasına rağmen okumayı hiç bırakmamış. Kitaptaki harfleri daha iyi görebilsin diye sandalyesini tavandaki ışığın altına koyuyor ve okumaya devam ediyormuş. Görme yetisini tamamen kaybettiğinde ise kitapları kızı Ümit Hanım'a okutmuş. Yıllarca pek çok eseri kızının ağzından dinlemiş. Tamamen görmediği zamanlarda, geceleri kitaplığından sevdiği kitapları alıp ellerini satırlarında gezdirerek ağladığını öğrendiğimde çok etkilenmiştim.

Cemil Meriç, telif eserlerinin çoğunu görme yeteneğini tamamen kaybettikten sonra vermiştir. O herkesin, her kesimin kabul ettiği çok değerli bir entelektüeldir. Cumhuriyet döneminin en önemli aydınlarındandır. Şüphesiz ismi çok bilinen bir düşünür ve yazardır Cemil Meriç. Pek çok yere ismi de verilmektedir. Değeri biliniyor. Ancak kitaplarının yeterince okunmadığını düşünüyorum. Oysa kitaplarının mutlaka okunması ve anlaşılması gerekiyor.
   
İçinde bulunduğun engelli çalışmalarında örnek isimleri ele almamız gerektiğinde mutlaka Cemil Meriç'e yer verilmesi isterdim. Çok ayrı bir yeri var benim için... Büyük bir hayranlık... Cemil Meriç'in doğumunun 100. yılında onun adıyla bir ödül almak çok mutluluk verici... Hem de onun alanında edebiyatta... Bu nedenle, bu ödülü bana layık gören başta Kocaeli Belediye Başkanı Sayın İbrahim Karaosmanoğlu olmak üzere emeği geçen herkese çok teşekkür ediyorum.

ALİYE YÜCEL


15 Mayıs 2016 Pazar

7. CEMİL MERİÇ ENGEL TANIMAYAN BAŞARI ÖDÜLÜ



Bugün, Kocaeli Büyükşehir Belediyesi 10-16 Mayıs Engelliler Haftası nedeniyle düzenlenen 7. Cemil Meriç Engel Tanımayan Başarı Ödülü'nü  Kocaeli Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın İbrahim Karaosmanoğlu'nun elinden  aldım.  
Cemil Meriç'in adının geçtiği bir ödülü almak çok güzel.



8 Mayıs 2016 Pazar

ENGELLİ FARKINDALIĞI HAFTASI


10 Mayıs ile 16 Mayıs arası Engelliler Haftası... Bu haftada, Birleşmiş Milletlere üye olan ülkelerde engelliler hatırlanıyor ve engelli sorunları gündeme alınıyor. Dünyanın pek çok yerinde kutlanan bu haftayı "Engelli Farkındalığı Haftası" olarak görüyorum. Bu haftada yapılacak en önemli etkinliğinde engelli farkındalığının oluşturulması için çaba harcamak olduğuna inanıyorum. Bu konuda çalışmalar yapılmalı... Gerisi boş!

Bu haftada da her yıl olduğu gibi yine engelliler konusuna dikkat çekilecek. Çeşitli kurum ve kuruluşlarda etkinlikler düzenlenecek. Medyada da bu konu ile ilgili pek çok haberler yapacak. Yıllardır bu böyle sürüyor. Ancak "Bu yeterli oluyor mu? Bir faydası var mı?" derseniz. Cevap tabii ki "Hayır". Çünkü engellilerin sorunları, sıkıntıları devam ediyor. Çünkü, engelliye bakış sakat! Çünkü, engelliye bakış çok yanlış... Bu bakış olduğu sürece bu durumun değişmesi oldukça zor.

Engelliye bakış açısı artık değişmeli... Engelliye doğru bakış küçük yaşta kazandırılmalı... Bu nedenle anne, baba ve öğretmenlere büyük iş düşüyor. Çocuk engelliye acımamayı, küçümsememeyi, alay etmemeyi öğrenmeli... Ders kitaplarında engelli algısı doğru olarak anlatılmalı... Çocuk büyüdüğünde de engelliye ön yargı ile bakmamalı... Engelliye “sakat, aciz, cüce, topal, çolak, kör, sağır, spastik, kambur” diyerek yaklaşmaması öğretilmeli ve çocuk bunu bilmeli...


Engelli kişilerle iletişimde yapılan en büyük yanlış ön yargıdır. Engellilik negatif bir durum gibi görülmüştür. Engellilik negatif bir durum olmaktan çıkıp bir farklılık olarak kabul edilmelidir. Engelliliğin bir farklılık olduğu kabul edilip, ona göre davranılmalıdır. Herkes farklı bir özelliğe sahiptir. Engellilik de böyle bir farklılık olarak görülmelidir. Engelliye acımadan, küçümsemeden yaklaşılmalıdır.

Engelliler ve dolayısıyla Engelliler Haftası'nın ne zaman kutlandığı ve önemi kaç kişi umurunda bilemem. Ancak "Herkes bir engelli adayıdır...", "Engelliler de yaşamımızın parçası...", "Bizler de birer potansiyel engelli adayıyız..." gibi cümleler ve söylenen sahte dileklerde engellilerin umurunda değil inanın! Bu konuda duyarlılık olmayınca, empati yapılmayınca, söylenenler çok yersiz oluyor, anlamsız kalıyor.

Engellileri bir haftada hatırlamak, sadece bu haftada onların sorunlarını görmek ve sorunlara çözüm aramak yetmez. Hafta bittiğinde her şey yine aynı olacaksa bunun bir anlamı var mı? Bu nedenle her alanda bir farkındalık oluşturulmalı... Her alanda engelli kişilerin varlığı da düşünülmeli... Engelli olmak diğer bireylerle beraber yaşamaya engel olmamalı... Engelli farkındalığının artması ve engellerin kalkması dileğiyle...

ALİYE YÜCEL

1 Mayıs 2016 Pazar

ÖTANAZİ VE HAYAT


Guzaarish'i izlerken "Bir ötanazi filmi daha..." dedim. 2010 yapımı bu filmi, İçimdeki Deniz filmine çok benzettim. Guzaarish filmi için Bollywood yapımı bir Mar Adentro (İçimdeki Deniz) dersek yanlış olmaz. Aynı onun gibi kaza sonucu kötürüm olan bir adamın ötanazi isteğini işliyor. Ötanazi konusunu ele aldığı için çok dramatik olduğunu düşünmeyin. Aynı zamanda eğlenceli bir film... Filmin yönetmeni Sanjay Leela Bhansali. Bhansali, çok ses getiren Black filminin de yönetmeni... Başrollerinde ise Hint sinemasının iki ünlü ismi: Hrithik Roshan ve Aishwarya Rai Bachchan var.

Filmin konusuna gelince şöyle; Ethan Mascarenhas (Hrithik Roshan) ünlü bir sihirbazdır. Merlin lakabını almıştır. Bir gösteri sırasında kaza geçirir. Kaza sonucunda boynundan aşağısı felçli hale gelir. Ethan evinden hiç çıkmadan, ancak yaşama sevgisini de kaybetmeden 14 yıl böyle yaşamıştır. Engellilere destek olmak için kitaplar yazmıştır. Bir radyoda da ilgiyle dinlenen bir program yapmaktadır. 12 yıl boyunca ona güzeller güzeli hemşiresi Sofia (Aishwarya Rai Bachchan) bakmış, onun her şeyi ile ilgilenmiştir.

Yıllar geçtikçe genç adamın durumu kötüleşmekte, iç organları iflasa doğru gitmektedir. Bu yüzden yaşadığı hayata bir son vermek ister ve ötanazi için mahkemeye başvurur. Avukatlığını da yakın arkadaşı Devyani üstlenir. Ancak, Hindistan yasaları ötanaziye izin vermez. Böylece davayı kaybeder... Ancak ötanazi fikrinden vazgeçmez. Diğer yandan Omer isimli bir genç Ethan'dan sihirbazlık dersi almak için gelir. Ethan, bildiği bütün sihirbazlık sırlarını ona öğretir...



Ethan, ötanazi isteyen bir kişi olarak çok hayat dolu... Espriler yapıyor. Gülüyor, güldürüyor. Gözleriyle ne çok şey anlatıyor. (Göz demişken, Ethan ve Sofia'nın gözleri inanılmaz güzellikte...) Karizması müthiş. Sevgi dolu... Film boyunca ötanazi fikirden vazgeçmesini bekledim. Çevresindeki herkes ona çok iyi davranıyor. Seviyor, seviliyor... Ondan bıkan hiç kimse yok. Üstelik çok da iyi bakılıyor. "Neden ölmek ister ki? Neden ecelini beklemez?" diye düşünmeden edemiyor, insan...

Guzaarish; senaryosu, oyunculukları, görüntüleri, müzikleri oldukça güzel bir film. İlgiyle izlenecek ve üzerinde düşünülecek türden... Çok etkileyici sahneleri var. Garip bir hüzün bırakıyor. Oyuncuların enerjileri yüksek... Çeşitli duygular yaşatan repliklerle dolu... Koşulsuz sevmeyi ve şükretmemiz gereken ne çok şey olduğunu anlatıyor. Ben bir engelli hikayesi olarak baktım. Büyük ve gerçek bir aşk hikayesi aslında...

Gelelim ötanaziye... Durum ne olursa olsun ötanaziyi desteklemem mümkün değil. Başta inancıma ters... Hayata da asla Ethan gibi bakmam, bakamam... Ben de onun çevresindekiler gibi bu isteğinin yanlış olduğunu düşünürüm. Ancak bazı sahneleriyle engelli çaresizliğini öyle güzel ortaya koyuyor ki... İnsan ister istemez empati yapıyor. Tabii bizim bundan alacağımız ders; bu çaresizlikten kaçmak yerine, sabırla hayatı sürdürmek olmalı... Ve her şeye rağmen hayat devam etmeli...


ALİYE YÜCEL