> Engeloji : 1.08.2018 - 1.09.2018

Translate

26 Ağustos 2018 Pazar

BİR İYİ FİLM



Bu hafta vizyona giren filmler arasında dikkatimi çeken bir film oldu. "İki İyi Çocuk" filminin fragmanını seyredince bir engelli hikayesi olduğunu anlıyorsunuz. Filmde; zihinsel engelli bir genç ile onunla yakından ilgilenen polisin dostluğunun hikayesi anlatılıyor. Zihinsel engellileri konu alan filmler dünya sinemasında ve Türkiye'de defalarca ele alındı. Bu filmi henüz seyredemedim. Filmde, zihinsel engelli genç nasıl aktarılmış çok merak ediyorum.

Yapımcılığını Koz Yapım yaptığı filmin yönetmeni Mehmet Demir Yılmaz. Komedi - dram türündeki filmin senaryosu Mehmet Demir Yılmaz ve Sertaç Yaşar'a ait. Başrollerinde Sarp Levendoğlu, Kazım Karakadıoğlu ve Sevcan Yaşar'ın oynadığı filmin diğer rollerinde; Devrim Özder Akın, Murat Serezli, Mehmet Ulusoy, Şeyda Terzioğlu, Hakan Güven, Mesut Kurt, Çağlar Deniz, Bülent Yıldıran oynuyor. Günay Karacaoğlu ve Hamdi Alkan da konuk oyuncu olarak yer alıyorlar. Filmin müziği Yeni Türkü grubunun solisti Derya Köroğlu tarafından yapılmış...

İki İyi Çocuk filminin konusu şöyle: Ercan (Kazım Karakadıoğlu) zihinsel engelli bir gençtir. Çocukken babasını bir trafik kazasında kaybetmiştir. Annesi ile Antakya'da yaşarlar. Ercan, kendi dünyasında kurduğu bir hayalle mutlu olmaktadır. Hayal dünyasında kendini polis olarak görür. Başarılı bir polis olduğuna, herkesin onu sevdiğine, şehirdeki herkesin kendine saygı duyduğuna inanmaktadır. Bu hayali sayesinde şehre yeni atanan başkomiser Serdar  (Sarp Levendoğlu) ile aralarında bir güçlü bağ oluşur.


Başkomiser Serdar, Ercan'a kol kanat gerer, onunla yakından ilgilenir, ona kardeşi gibi davranır. Ercan, Serdar sayesinde polis üniforması bile giyer ve onunla gezer. Ancak, hiç bir planı tutmayan beceriksiz defineciler kaçakçılık planlarına Ercan'ı da dahil edince işler karışır. Serdar bir yanda onu beladan kurtarmaya çalışırken, bir yandan da şehirde görüp aşık olduğu Defne (Sevcan Yaşar) ile bir araya gelmenin yollarını aramaktadır... Gerisini filmi seyredip göreceğiz.

Fragman ve verilen özetlerden anlıyoruz ki; çevresindekilerin ve özellikle de başkomiser Serdar'ın zihinsel engelli Ercan'a yaklaşımları çok doğru... Ercan, kendini polis gibi tanıtıyor ve çevresindekiler de bunu kabul etmiş gibi yapıp ona uyuyorlar. Serdar da Ercan'ı küçümsemek ve ona acımak yerine onu olduğu gibi kabul ediyor. Onunla iletişimde sabırlı ve anlayışlı davranıyor. Ona sevgi ve şefkat ile yaklaşıyor. Bir şeyler yapması için şans ve fırsat veriyor. Olması gereken de bu... Zihinsel engellilerle iletişimimiz böyle olmalı...

Zihinsel engellilerle iletişimi maalesef bilemiyoruz. Onlarla iletişim kurarken anlayışlı ve sabırlı olamıyoruz. Onlara sabır ve şefkatle yaklaşamıyoruz. Onları dinlemiyoruz, konuşmalarına ilgisiz kalıyoruz. Onları ya küçümsüyoruz, ya acıyor ya da görmezden geliyoruz. İki iyi Çocuk'ta zihinsel engellilerle iletişimin doğru anlatıldığını düşünüyorum. Gerçek bir hayattan esinlenilip yapılan filmin tamamında Ercan'ın çevresindekilerle ilişkisi nasıl aktarılmış izleyip görelim...

ALİYE YÜCEL

19 Ağustos 2018 Pazar

TEK BİR CÜMLE



Avrupa Paralimpik Yüzme Şampiyonası 13-19 Ağustos tarihleri arasında İrlanda'nın başkenti Dublin'de yapıldı. Şampiyonada 15 yaşındaki yüzücümüz Sümeyye Boyacı, kadınlar S5 kategorisi 50 metre sırtüstü finalinde yarıştı. Milli yüzücümüz Avrupa Şampiyonu oldu ve altın madalya kazandı. Ülkemiz şampiyonaya 14 sporcu ile katıldı. İlk madalya da Sümeyye Boyacı'dan geldi. Sümeyye'nin başarısı çok ilgi çekti. Pek çok yerde haber oldu. Çünkü bu sıradan bir başarı değildi...

Evet... Sümeyye'nin başarısı sıradan bir başarı değil. Sümeyye'nin doğuştan her iki kolu da yok. Ama o kolları olan yüzücülerle yarıştı. Yani kulaç atanlarla birlikte yüzdü ve birinci oldu. Ne kadar şaşırtıcı ve nasıl da göz yaşartıcı değil mi? Sümeyye'nin haberlerini okurken; azmine, çabasına ve özgüvenine hayran kaldım. Onun hakkında yazılanlar arasında ilginç bir detaya rastladım. Eskişehir Anadolu Gazetesi'nden Cihan Yıldırım, Sümeyye'nin başarısına giden yolu çok güzel anlatmış...

Anadolu Üniversitesi Konservatuarı Öğretim Üyesi Amine Aygistova, daha üç-dört yaşlarında iken Sümeyye ve ailesini yolda görüyor. Bu iki kolu olmayan kız  çocuğu onun ilgisini çekiyor. Yanlarına gidiyor onlarla tanışıyor. Bu kıza yardım etmek istiyor. Aygistova, daha sonra bir gün küçük kızı ziyarete gidiyor. Giderken Sümeyye için bir hediye almayı düşünüyor. Hediye olarak kavanozda bir balık alıyor. Hediyesini ona verirken de Sümeyye'ye başarı getiren sihirli cümleyi ona söylüyor: "Bak balıkların da kolları yok. Ama yüzüyorlar, mutlular..." diyor.


Amine Aygistova, o günden sonra Sümeyye ile yakından ilgileniyor. Onu çeşitli etkinliklere teşvik ediyor. Biyonik protez kol için uğraşıyor. Ama çok faydalı olmadığı düşünülen biyonik koldan vazgeçiliyor. Sümeyye'ye mutlaka bir uğraş kazandırmak istiyor. Resme yönlendiriyor. Küçük kız ayaklarını elleri gibi kullanıyor. Ayaklarıyla resim yapmaya başlıyor. Resimleri Eskişehir ve Moskova'da sergileniyor. Sonra okul hayati için yardımcı oluyor. Ebru sanatı ile ilgilenmesini sağlıyor. Küçük kız ebrularını da sergiliyor.

Eğitim, resim, ebru derken sıra yüzmeğe geliyor. Amine Aygistova, yüzme konusunda da Sümeyye'ye destek oluyor. Küçük kız çok kısa sürede yüzmeyi öğreniyor. Yüzmeyi çok seviyor ve önemsiyor. Böylece bugünlere geliyor. Büyük başarılara imza atıyor. Sümeyye Boyacı, röportajlarında "Yüzmek için kollara ihtiyaç yok, balıkların da kolları yok..." diyor. Küçük yaşında duyduğu bir cümlenin ona ne büyük bir özgüven aşılamış olduğunu görüyoruz.

"Bak balıkların da kolları yok. Ama yüzüyorlar, mutlular..." kolları olmayan küçük kızı mutlu etmek için söylenen bir cümle... Ancak Sümeyye'nin çocuk ruhunda ne kadar güzel bir etki bırakmış... Başarısında da ne büyük bir katkısı olmuş... İşte olması gereken de bu... İnanıyorum ki, başarılı olan herkesin çocuk iken duyduğu teşvik edici bir cümle vardır. İşte bu sihirli ve teşvik edici cümleyi bulup, onlara söyleyebilmek ne kadar önemli... Her çocuk böyle bir cümle duymalı... Ama en çok da engelli çocukların buna ihtiyacı var.

ALİYE YÜCEL


12 Ağustos 2018 Pazar

DERS KİTAPLARINDA ENGELLİ ALGISI



Prof. Dr. Ziya Selçuk'un Milli Eğitim Bakanı olarak göreve getirilmesi çeşitli çevrelerce olumlu karşılandı. Kendisi de eğitimi eleştiren bakan herkese eğitimle ilgili güzel gelişmelerin olacağını düşündürdü. Görüyoruz ki; eğitimcilerin, velilerin ve öğrencilerin yeni bakandan çeşitli beklentileri var. Benim de bakanımızdan bir beklentim var. Ders kitaplarında engelli algısının değişmesi...

"Eğitime Eşit Katılım" projesi kapsamında "Ders Kitaplarında Engellilik" konulu araştırmalar yapılıyor. Bu araştırmaların sonucunda ders kitaplarında engellilerin yanlış tanıtıldığı ortaya konulmuştu. Engellilik; güçsüz, düşkün, kusurlu, eksik, hasta, yaşlı, yetim, yoksul gibi kavramlar arasında yer almıştı. Bu durumda da engelliler zavallı, aciz ve bakıma muhtaç bireyler olarak kabul edilmişti. Engelliye destek olmak, onlara yardım etmek, onları topluma kazandırmak gibi ifadeler kullanılmış ve muhtaç olma hali vurgulanmıştı.
 
Bununla da kalmamış... Kitaplarda engellilerin; kusur ve eksiklikleriyle kabul edilmesi gerektiği, yardım edilmeli, acımak gerektiği, hatta bazen görmezden gelinmesi gerektiği gibi olumsuz sunumlarla anlatılmıştı. Sağlıklı kişi - hasta kişi kavramlarından yola çıkılıp, engellilik hastalık olarak görülmüştü. Kör, sağır, dilsiz diye adlandırılanlara da "iyi insan" olarak yer verilmişti "Sakatlar, ama onlarda aslında iyi insanlar!" denilerek sosyal dışlama en açık şekilde ortaya konulmuştu.


Bu araştırmalar; İstanbul Bilgi Üniversitesi Sosyoloji ve Eğitim Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi (SEÇBİR), Toplumsal Haklar ve Araştırmalar Derneği (TOHAD), Eğitim Reformu Girişimi (ERG) ortaklığında yürütülmüştü. Sabancı Vakfı Toplumsal Gelişme ve Hibe Programları "Eğitime Eşit Katılım Projesi" kapsamında desteklenmişti. Araştırmada bir çok ders kitabı ele alınmış ve incelenmişti. Toplumun genelinde var olan ön yargı, yanlış bakış, ayrımcılık, ötekileştirme, engelliyi küçük gören ve rencide eden tutumlar kitaplarda da görülmüştü.

"Ders Kitaplarında Engellilik" araştırması "Durum Analizi" ve "Tavsiyeler Raporu" olmak üzere iki bölüm halinde hazırlanmıştı. Bu araştırma da yapılan çeşitli tespitlerle beraber yanlışlara ve eksikliklere çözüm önerileri sunulmuş, ders kitapları için tavsiyeler hazırlanmıştı. 2018-2019 yılı Eğitim-Öğretim Yılı'nda okutulacak ders kitapları belli oldu. Yeni kitaplarda durum nedir bilinmez. Ama kitaplarda aynı yanlışlar varsa bir sonraki yıl mutlaka değişiklikler olmalı...

Şimdi yazıyı okuyanlar "Eğitim sisteminin bunca sorunu varken senin de derdine bak!" diyebilirler. Ama madem ki eğitimde önemli değişiklikler olacak. Ders kitaplarındaki engelli ve engellilik kavramları da değişmeli... Prof. Dr. Ziya Selçuk, yeni dönemle ilgili yaptığı açıklamada "Ben bakan değil, gören olmaya çalışacağım..." demişti. Umarız ders kitaplarındaki engellilere yönelik yanlış anlatımlar görülür ve bunlar düzeltilir. Böylece geleceğin büyükleri olan çocuklarımızdaki engelli algısı olumluya çevrilir. 


ALİYE YÜCEL


5 Ağustos 2018 Pazar

SADE SODA DERGİSİ RÖPORTAJI



Geçtiğimiz yıl bir mail aldım. Mail, Sade Soda Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Hilal Furkan Hanım'dan geliyordu. Bir araştırma sırasında bloguma rastladığını "Uzun zamandır ilk defa engellilik ve engelliler ile ilgili doğru kurulmuş cümleler okudum..." diye yazmıştı. Blogum ve yazdıklarımla ilgili çok güzel cümlelerle dolu bir maildi. Farkındalık için röportaj ya da bir yazı talebinde bulunuyordu. Cevap olarak, ilgileri için sevindiğimi; isterlerse yazı, isterlerse de röportaj olabileceğini yazdım.

Sade Soda Dergisi, ÖNDER İmam Hatipliler Derneği tarafından lise ve üniversite öğrencileri için çıkarılıyor. Bir süre sonra da Hilal Furkan Hanım'ın adaşı Hilal Mısırlı Hanım'dan röportaj isteğiyle ilgili bir mail geldi. O günlerde şartlarım nedeniyle yüz yüze röportaj yerine soruları göndermelerini ve cevaplayıp göndereceğimi yazdım. Bir süre sonra sorular geldi. Sorular güzel hazırlanmıştı. Ben de samimiyetle cevapladım. Bu arada Hilal Mısırlı ile birbirimize defalarca mail gönderdik. Derginin üç ayda bir çıktığını röportajın yaz sayısında çıkacağını öğrendim. Röportaj derginin 6. sayısında yayınlanacaktı.

Dergiyi ve verdiğim röportajı merakla beklerken önce ÖNDER'in internet sitesinde daha sonrada bir çok yerde dergiden alıntı yapılarak hazırlanan haberlere rastladım. ÖNDER'in internet sitesinde "Engellerden Kavram Çıkardı" diye manşet atılmıştı. Sonra söyle devam ediyordu: "Kendisi de engelli bir isim olan Aliye Yücel, engelliler üzerine kafa yorarken "Kör Topal Giden Bilim Dalı: Engeloji" kavramını ortaya koydu. Genç kardeşlerimiz Yücel'le kavram üzerine konuştu. Gençlik dergimiz Sade Soda'da..."


Bir çok haber sitesi de "Engellerden Kavram Çıkardı" başlığını kullandı. Gaste 24 ise "Üniversiteler İçin Yeni Bir Bilim Dalı Doğdu: Engeloji" başlığını kullandı. Ondan fazla sayıda internet haber sitesi de röportajdan farklı başlıklarla konuyu ele almıştı. Yani dergiyi görmeden yansımalarını gördüm. Bu beni mutlu etti. Bir kaç gün sonra gönderilen Sade Soda Dergisi elime geçti. Her türlü dergiyi çok severim, okurum ve dikkatlice incelerim. Sade Soda Dergisi'ni de elime alınca çok beğendim. Dergi; konuları, içeriği, baskısı, kağıdı hatta ebatları ile çok başarılı ve farklı bir dergi...

Röportajın manşeti "Özgüvende Kadere İman Saklı" olarak yazılmıştı. Hilal Mısırlı "Bugüne kadar duymadıysanız "farkında" bir birey olmaya niyet etmek için güzel bir vesile olacağına inandığımız Aliye Hanım'ı tanımaya ve literatürümüze kazandırdığı "Kör Topal Giden Bilim Dalı: Engeloji"nin üniversitelerde anabilim dalı olarak okutulacağı günlere hazır olun" diyerek röportaja başlamış. Güzel ve içime sinen bir röportaj... Engeloji"nin üniversitelerde anabilim dalı olarak okutulacağı fikri ise beni gülümsetti.

Kitabım çıktığı zaman ve daha sonra da bir çok röportaj verdim. Ama Sade Soda Dergisi'ne verdiğim röportaj çok farklı oldu. Çok ses getirdi ve ilgi gördü. Röportajın bilmecedeki gibi bir etkisi oldu: Çarşıdan aldım bir tane, eve geldim bin tane... Bu da bize derginin etki alanının ne kadar geniş olduğunu gösteriyor. Başta Hilal Furkan ve Hilal Mısırlı olmak üzere dergiye emeği geçen herkesi tebrik ediyorum. Hepsine ayrı ayrı teşekkür ediyorum. 6. sayısı çıkan derginin yayın hayatının uzun yıllar sürmesini diliyorum.
                                                                                                                        
ALİYE YÜCEL