Translate
28 Eylül 2014 Pazar
21 Eylül 2014 Pazar
İLGİNÇ MEZAR
Dinimiz
gereği biz de mezar taşlarının sade olması gerekiyor. Bu nedenle ülkemizde çok
abartılı ve üzerinde heykel olan mezarlar yok. Ancak dünyada pek çok abartılı, ilginç
mezarlar ve mezar taşları var. Bunlardan biri de Amerika da Utah eyaletinin başkenti Salt Lake
City'nin mezarlığında bulunuyor. Bu ilginç anıt mezar Matthew Stanford Robison
isimli, küçük yaşta ölen bir çocuğa ait.
Matthew
Stanford Robison 1999 yılında, 11 yaşında iken ölmüş... Matthew, bedensel
engelli bir çocukmuş... Kısa yaşantısını tekerlekli sandalyede sürdürmüş. Mezarında
da bir tekerlekli sandalyede ayağa kalkmış bir halde heykeli bulunuyor. Bir
mezar için fazla abartılı olduğu düşünülebilir. Ancak kabul etmek gerekir ki bu
mezar insanı duygulandıracak türden... Çok ilgi çekiyor. Bu mezarı görünce
neden ve niçin yapıldığını... Orada yatan kişinin hayat hikayesini merak
etmemek elde değil.
Matthew'in
hayat hikayesi oldukça dokunaklı... Şimdi hayatta olmayan Matthew, 1988 yılında
Salt Lake City'de doğmuş. Doğum sırasında oksijensiz kaldığı için beyin felci (Serebral
Palsi) geçirmiş. Kısa hayatını da engelli olarak sürdürmüş... Matthew'in vücudunun
felçli olmasının yanı sıra gözleri de görmüyormuş. Doğduğunda bir kaç saat
yaşaması bekleniyormuş... Ancak kimin ne kadar yaşayacağını Allah'tan başka kim
bilebilir? Matthew, 11 yaşına kadar yaşamış. O yaşına kadar da hayatını
tekerlekli sandalyede geçirmiş. Ailesinin ve arkadaşlarının sevgisi ona güç
vermiş...
Yaşantısı
ve ölümü ailesinde büyük etki bırakmış. Ölümünden sonra babası Ernest Robison, Matthew
için işte bu ilginç mezarı yaptırmış. Böylece oğlunun ayağa kalkabilme isteğini
bu şekilde ortaya koymuş... Heykelde; Matthew'in hayattaki tüm sıkıntı ve
yüklerden, tekerlekli sandalyenin üzerinden göğe doğru elini uzatarak kurtulduğu
anlatılmış... Ölümünün üzerinden yıllar geçse de mezarındaki bu heykelin
fotoğrafı tüm dünyada dolaşıyor. Böylece Matthew'in etkileyici hayat hikayesini
merak edip öğrenmemizi sağlıyor.
Matthew,
Serebral Palsi'li ilk çocuk değil, maalesef son da olmayacak. Bu durumda olan
pek çok çocuktan haberdar olamıyoruz, olamayız. Bu duygusal heykel onun ve
hayatının tüm dünya tarafından fark edilmesini sağlamış oldu. Yoksa küçük
Matthew'in kim olduğunu, nerede, nasıl yaşadığını nasıl öğrenirdik? Matthew
kısacık yaşantısında ailesinin hayatına dokunduğu gibi, yıllar sonra bu ilginç
mezarıyla bizim hayatımıza da dokundu.
ALİYE
YÜCEL
14 Eylül 2014 Pazar
BEN EVLATLIK OLAMAM
Geçtiğimiz
günlerde Müge Anlı'nın programında annesini arayan genç bir kadın, kızını
arayan başka bir kadın, yine annesini arayan genç bir adam vardı. Bir şekilde çocuklar
küçük yaşta ailelerinden ayrılmıştı. Şimdi ekran aracılığıyla onları bulmaya
çalışıyorlardı. Gördüğümüz kadarıyla insanlar kaç yaşında olursa olsun, evlatlık
olduğunu öğrenince gerçek anne ve babalarını merak ediyor ve arıyorlar.
Evlatlık
konusu duygusal, sosyal, psikolojik bir konu... Belli bir yaşa kadar saklansa
da bir şekilde öğreniliyor. Gerçek ortaya çıktığında ise evlat edinilen çocuk
ve aile için zor bir süreç başlıyor. Bu konu ile ilgili pek çok haber
yapılıyor. "Yıllar sonra annesini buldu", "Şu kadar yıl sonra
evladına kavuştu" gibi. Hepsi de hüzün ve mutluluk dolu pek çok kavuşma...
Hepsinin birbirinden ilginç hikayesi var.
Evlatlık
olduğunu öğrenmek mümkünse bir insanın hiç öğrenmemesi gereken bir durum. Sanıyorum
ki o andan itibaren evlat edinen aileye karşı hissedilen duygular oldukça
karışır. Büyük bir yıkım... Hayal kırıklığı... Öz aileye bir kırgınlık... Sonra öz aileyi merak etme... Eğer hayattaysa
arama ve hemen bulma istediği... Birçok düşünce ve duygu karmaşası... Ben bütün
bunları empati yaparak yazıyorum.
İlkokul çağlarındaydım.
Mahallemizde bir arkadaşımızın evlatlık olduğu söylentileri çıkmıştı. Daha
sonra da bunun doğru olduğunu öğrenmiştik. Bu bizi çok etkilemişti. Hepimiz şaşırmış
ve üzülmüştük. Ortada şüphelenmemizi gerektiren bir durum da yoktu! Ailesi onun
üzerine titriyor, çok iyi bakıyor ve çok seviyordu! Kendi aramızda bunu
konuşuyor, "Nasıl olur, neden, niçin" sorularını soruyorduk.
Çocuklar
için ilginç bir psikolojik durum olmalı ki... Arkadaşımızın bu durumunu
öğrendikten sonra herkes ailesiyle olan benzerliğini sorguluyordu. Özelikle tek
çocuk olan ve ailesindeki kişilere pek benzemeyen arkadaşlarımızın canı epeyce
sıkılmıştı. Bir çoğu "Acaba ben de evlatlık mıyım?", "Ya ben de evlatlıksam?"
diye düşünüp, üzülmeye başlamıştı. İşte bütün bunlar konuşulurken ben oldukça
rahattım!
Yine
bir gün bu konu konuşulurken çocuk aklımla arkadaşlarıma dönüp, büyük bir
rahatlıkla "Ben evlatlık değilim buna eminim. Bu kesin... Siz düşünün."
demiştim. Bana hemen "Nereden biliyorsun?", "Nasıl bu kadar emin
olabilirsin?" diye sormuşlardı. Ben de cevap olarak onlara "Bir
düşünün. Sakat bir çocuğu kim evlatlık olarak alır ki?" demiştim. Böylece
arkadaşlarım hemen ikna olmuştu. Haklıydım! Anne ve babama benzeyen taraflarım
olsa da benim çok daha önemli bir kanıtım vardı. Engelli olmak!
ALİYE
YÜCEL
7 Eylül 2014 Pazar
GÜLPERİ'NİN GÖZLERİ...
Televizyon kanallarının yeni yayın dönemi başladı. Her kanalda pek çok yeni dizi başlıyor. Hepsini seyretmek mümkün değil. Aslında gerek de yok. Ama hiç olmazsa neler başlayacak diye bakarken ATV'de yayınlanan bir fragman dikkatimi çekti. Tanıtımda beyaz baston vardı. Bu beyaz baston bir genç kızın elindeydi. Bilindiği gibi beyaz bastonu görme engelliler kullanıyor. Renginin beyaz olması rahatlıkla görülmesini sağlar. Bu bastonu kullanan görme engelliler de özgürce yürürler. Yani beyaz baston hem görme engelliler için büyük bir kolaylıktır, hem de çevresindekiler için bir uyarıcı işlevi görür.
Dizinin
adının Üç Arkadaş olduğunu görünce bunun bir yerli filmin dizi uyarlaması
olduğunu düşündüm. Dizi ile ilgili haberlere bakınca "Yeşilçam
klasiklerinden Üç Arkadaş filmi dizi oluyor" yazıyordu. Üç Arkadaş filmini
hatırlarsınız. Hülya Koçyiğit bu filmde görme engelli bir genç kızı
canlandırıyordu. Yönetmenliğini Memduh Ün'ün yaptığı filmin diğer rollerinde
Kadir İnanır, Halit Akçatepe ve Müşfik Kenter oynuyordu. 1971 yapımı bu film
televizyon kanallarında defalarca yayınlandı.
Üç
Arkadaş filminin daha eski bir versiyonu da var. 1958 yılı yapımı Siyah-beyaz
bu filmin yönetmenliğini yine Memduh Ün yapmıştır. Bu filmde ise görme engelli
fakir kız rolünü Muhterem Nur oynamış, diğer rollerde ise Fikret Hakan Salih
Tozan ve Semih Sezerli oynamıştır. Bu film eleştirmenlerce çok beğenilmiş ve
Türk sinemasında yapılmış en iyi filmler arasına girmiştir.
Anlıyoruz
ki Üç Arkadaş filmlerinin her ikisi de çok başarılı bulunmuş ve çok beğenilmiş.
Filmler beğenilince dizi oluyor. Bunun bir çok örneği var. İşte şimdi de Üç
Arkadaş dizi oluyor. Dizinin başrollerinde Hakan Yılmaz (Murat), Leyla Feray
(Gülperi), Burak Hakkı, Bülent Seyran, Anıl İlter, Mehmet Gürhan ve Ayçin İnci oynuyor.
Yönetmen ise Tarkan Karlıdağ.
Dizinin
konusu gelince: Murat, Mustafa ve Salih birbirlerinden hiç ayrılmayan çok iyi
anlaşan üç arkadaştır. Bir gün sokakta görme engelli bir genç kız olan
Gülperi'ye rastlarlar. Gülperi, anne ve
babasının trafik kazasında kaybetmiş ve yalnız kalmıştır. Bu arada ev sahibi
tarafından da sokağa atılmıştır. Murat, Gülperi'den hoşlanır. Üç arkadaş kendilerini
Gülperi'ye zengin olarak tanıtırlar. Gülperi'nin gözlerinin açılma ihtimalinin
olduğunu öğrenince hemen para bulup ameliyatı yaptırmaya karar verirler. Ancak
bu kolay olmayacaktır. Murat, çaresizlikten ilaç parasını isteyen doktora ilaç
bulmak için ecza deposunu soymaya kalkar ve yakalanır. Onu kurtarmaya
patronunun kızı Meral gelir. Meral'in bir şartı vardır. Murat'ın onunla
birlikte olması... Üç arkadaş mecburen bu teklifi kabul ederler. Gülperi
ameliyat olur ve görmeye başlar...
Diziyi
buraya kadar seyretmeyi düşünüyorum! Bundan sonrası ilgimi çekmedi. Çünkü bir
engelli hikayesi olmaktan çıktı! Şaka bir yana... Gönül ister ki bu hikaye Gülperi'nin
gözleri açılmasa da sürse... "Aaa... Neden?" diyenleri duyar gibiyim.
Evet görmesi güzel bir durum, tamam. Ancak görme engelli olup hayatı
boyunca böyle yaşayanlar da var. Neden onların hikayesi de dizi olmuyor. Bir
diziye kahraman olmak için mutlaka engelsiz mi olmak gerekiyor?
ALİYE
YÜCEL
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)