> Engeloji

Translate

7 Temmuz 2013 Pazar

ICEVI EUROPE 2013 TURKEY


“ICEVI EUROPE 2013 TURKEY” 30 Haziran - 5 Temmuz 2013 tarihleri arasında; Cumhurbaşkanlığı’nın himayesinde, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ve Türkiye Beyazay Derneği’nin ev sahipliğiyle İstanbul’da düzenlendi. Bilmeyenler için açıklayayım: “ICEVI”, Görmeyenlerin ve Az Görenlerin Eğitimi ve Rehabilitasyonu Uluslararası Konseyi’nin kısa adıdır.

Bu yıl 8.si düzenlenen ICEVI Avrupa 2013 Türkiye Kongresi 1 Temmuz Pazartesi günü Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Prof. Dr. Mustafa İsen, Engelli ve Yaşlı Hizmetleri Genel Müdürü Dr. Aylin Çiftçi, Türkiye Beyazay Derneği Genel Başkanı Lokman Ayva, Dünya ICEVI Başkanı Colin Low, ICEVI Avrupa Başkanı Hans Welling’in açılış konuşmalarıyla başladı. Kongrenin açılışına ünlü sanatçı Ajda Pekkan da katıldı.

Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Prof. Dr. Mustafa İsen yaptığı konuşmada engellilik alanında yapılan çalışmalarla ilgili olarak “Bu meselede asıl aşılması gereken zihni engellerdi. On yıllık süre içinde yapılan en önemli işlerden birisi, zihni dönüşümün ortaya çıkmış olmasıdır. Zihni dönüşüm aşıldıktan sonra artık onun önündeki problemler, kendiliğinden teker teker yok olmaya mahkumdur” dedi.

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Engelli ve Yaşlı Hizmetleri Genel Müdürü Dr. Aylin Çiftçi “On yıl önce Türkiye’de engellilik konusuna, “engelli kişi yardım edilecek kişidir” gözüyle bakılıyordu. Bu nedenle de bütün hizmet anlayışı, sosyal yardıma yönelikti. Son on yılda yaşanan zihinsel dönüşümle, bu durumun “topluma katılım”, “birlikte yaşama zihniyetinin kazandırılması” çalışmasına dönüştü. Bizim de yapmaya çalıştığımız en önemli şey: Birlikte yaşamayı öğrenmek, birlikte yaşayabilmek” diye konuştu.


Türkiye Beyazay Derneği Başkanı Lokman Ayva “11 yaşında görme duyumu kaybettim. Sonra fark ettim ki, ben aslında görürken karanlıkta yaşıyormuşum. Görürken, bazı konulara körmüşüm. Görme duyumu kaybettikten sonra insanların gerçek davranışlarını görmeye başladım. İnsanların pek çoğunun, herhangi bir engeli olan insanların bir şeyi başaramayacağına inanıyor. Hiçbir zaman gerçek bu şekilde değildir. Herkesin bir potansiyeli vardır…” diyerek engelliye bakışın değişmesi gerektiğini bir kez daha ortaya koydu.

“ICEVI İle Değişmekte Olan Bir Gelecek” sloganı ile uluslararası çalışmalar yapan konseyin, Kaya Ramada Plaza’da gerçekleşen kongresine yüzün üzerinde ülke katıldı. Çeşitli ülkelerden gelen yabancı ve yerli katılımcılar; her yaştaki görme engellileri, topluma ve günlük hayata dahil etmek için yaptıkları çalışmaları kongrede paylaştı. Görme engellilerin eğitiminde ve rehabilitasyonunda gelinen son nokta masaya yatırıldı.

ICEVI’nin düzenlediği kongreye Türkiye’nin ev sahipliği yapması; Türkiye’de de engellilik adına bir şeylerin yapıldığını ve engelliye bakışın değişmeye başladığını gösterdiği için çok çok önemli… “ICEVI İle Değişmekte Olan Bir Gelecek” dileğiyle…

ALİYE YÜCEL


30 Haziran 2013 Pazar

BLACK Mİ? SİYAH MI?


Ünlü ve güzel oyuncu Beren Saat, Uğur Yücel’in yöneteceği yeni filmine başlayacak haberleri medyada yayınlanmaya başladı. Film ile ilgili “Beren Saat, yeni filminde görme ve işitme engelli birini canlandıracak” cümlesi bende hemen iki çağrışım yaptı. Birincisi Helen Keller, ikicisi Hint filmi Black… Haklıydım, çünkü haberin devamında filmin Hint yapımı Black filminin uyarlaması olacağı yazıyordu. Black de Helen Keller’ın hayat hikayesini anlatan 2005 yapımı bir Bollywood filmiydi.

Dünyaca ünlü Amerikalı pedagog Helen Keller hem görme, hem işitme ve hem de konuşma engelli biriydi. Başardıkları, örnek hayatı ve mücadelesi onu efsaneleştirdi. Black, onun hikayesini anlatıyor ve ona teşekkürle başlıyor. Helen Keller’ın hayatıyla film arasındaki en önemli fark; hayatında ailesinden bile önemli rol oynayan öğretmendi. Helen Keller’ın öğretmeni Anne Sullivan’dı. Black, filminde ise öğretmen bir erkek…

Black filminin konusuna gelince: İki yaşında bir hastalık sonucu görme, işitme ve engelli olan Michelle Mcnally (Rani Mukherjee) insanlarla iletişim kurmak istiyor, kuramıyor. Bu onu sinirli ve saldırgan yapıyordu. Bu yüzden ailesi kızlarını eğitmesi için bir öğretmen buldu. Öğretmen Debraj Sahai (Amitabh Bachchan) Michelle’in kontrolsüz davranışlarının insanlarla iletişim kurmasıyla düzeleceğine inandı ve hemen bu yönde çalışmaya başladı. Michelle okumayı, yazmayı, iletişim kurmayı, kısaca hayatı Debraj Sahai sayesinde öğrendi…


Film boyunca Michelle ve Debraj arasında yaşananlar insanı derinden etkiliyor, şaşırtıyor, düşündürüyor. Michelle Mcnally rolündeki Rani Mukherjee, Debraj Sahai rolündeki Amitabh Bachchan çok başarılılar… Michelle’in küçüklüğünü canlandıran Ayesha Kapoor ise mükemmel rol yapıyor. Kendi küçük, oyunculuğu çok büyük… Bakışları, yürüyüşü, hareketleri öylesine gerçekçi ki… Ağzınız açık kalıyor. Öyle ki bizdeki çocuk oyuncunun kim olacağını çok merak ediyorum.

Black, alıştığımız bol danslı ve şarkılı Hint filmlerinden çok farklı… Yönetmen Sanjay Leela Bhansali çok başarılı bir iş çıkarmış… Her şey çok güzel anlatılmış… Her şey yerli yerinde… Hikaye, planlar, oyunculuk, sahneler, kurgu, diyaloglar, müzikler hepsi mükemmel… Black, pek çok Hollywood filminden daha başarılı bir Bollywood filmi… İzlenmezse bir şeyler eksik kalır…

Black, hakkında yazılacak o kadar çok şey var ki... Ancak, film hakkında layık kelimeleri bulamayabilirim. Zevkle seyrettiğim ve hiçbir sahnesinde sıkılmadığım bir filmdi. İki saatin nasıl geçtiğini anlayamamıştım. Hani bir film seyredersiniz çok beğenirsiniz de arkadaş, eş, dost çevrenizde kim varsa seyretmesini tavsiye edersiniz ya, Black öyle bir film…

Şimdi Beren Saat, Michelle karakterini canlandıracak. Bu çok yerinde bir seçim… Tahmin ediyorum Beren Saat dizilerinde olduğu gibi bu filmle de gönülleri fethedecek… Black filminin her karesini beynine kazımış biri olarak Beren Saat ve Uğur Yücel’in filmini seyretmek için sabırsızlanıyorum. Ama beklentim oldukça yüksek… Çünkü yapılmışı var! Bakalım Black mı? Siyah mı?

 ALİYE YÜCEL

23 Haziran 2013 Pazar

MİMAR ŞAHANE


Geçtiğimiz hafta, evde olduğum zaman ilgiyle seyrettiğim “Evim Şahane” programının ilginç bir bölümüne rast geldim. Programın mimarı ve sunucusu Selim Bey, görme engelli bir çiftin mutfaklarını dekore edeceği için, gözleri bantlı halde çalışacağını söyledi. Böylece Selim Yuhay, bugüne kadar görmediğimiz bir çalışma örneğini ekranlara taşıdı.

Biri beş buçuk, diğeri yirmi yaşında görme yeteneğini tamamen kaybetmiş Darıcı çifti Kanal D’de yayınlanan “Evim Şahane” programına mutfaklarının yenilenmesi için başvurmuşlar… Bunun üzerine mimar Selim Bey’de onların mutfağını dekore ederken; onlarla empati kurmak, ihtiyaçlarını daha iyi anlamak ve en kullanışlı mutfağı yapmak için çalıştığı üç gün boyunca gözlerini bantlamış… Eline de görme engellilerin kullandığı beyaz bastonu almış…

Selim Yuhay, görme engelli çiftin mutfağının dekorasyonuna başlamadan önce “Darıcı çiftinin ve görme engelli insanların yaşadığı sorunları anlamak ve onların istediği gibi güvenilir bir eve sahip olmaları için bunu yapmak istedim. Ve ilk defa dekore etmeye geldiğim bir evi görmeden yapacağım ve görmeden bu evden ayrılacağım. Bunu yaparken de umarım kimseyi incitmiş olmam…” diye bir açıklama yapıyor.

Tıpkı ev sahipleri gibi Selim Bey de,  mutfağı hiç görmeden sadece elleriyle dokunarak tanıyor. Daha sonra her aşamada gözleri kapalı ve sadece dokunarak çalışıyor. Mutfağın çizimini, malzemelerin seçimini ve alımını hep gözleri bantlı halde yapıyor. Alışveriş yaparken her ayrıntıya görme engelliler açısından bakıyor. Onlar için çeşitli kolaylıklar düşünüyor…


Başarılı mimar, dekore edeceği mutfak için pek çok ayrıntıyı dikkate alıyor. Dolap kapaklarını, açık kaldığında başlarının çarpmaması için sürgülü yapıyor. Fırını küçük çocuklarının açmaması için kilitli olanından seçiyor. Evyeyi kullanım açısından en uygun yere koyuyor. Sonunda mutfağı çiftin ve küçük çocuklarının en rahat hareket edeceği şekilde tasarlıyor.

Dokunarak keşfettiği mutfağı dekore edip bitiren Selim Bey, mutfağı görme engelli çiftin kullanımına sunuyor. Her şey bittikten sonra gözlerindeki bandı çıkarıp kameraya göstererek “Kolaydı… Bakın! İşte bu kadar kolay bir evdi. Anlık… Biz bunu yapabiliyoruz. Ama ya onlar? Bu kadar kolay, görme yetilerini kazanabiliyorlar mı?” diye sorup, yaptığı çalışma için “Gördüm! Ellerimle gördüm ve gönlümle gördüm…” diyor.

Empati kurabilmek önemli… Engelli bireyin ihtiyacı olan en önemli unsur belki de empati... Kendini onun yerine koyduğunuz an her şey yolunda gider. İletişim kolaylaşmış olur. Selim Yuhay’ın da yaptığı da işte buydu… Görme engelli biri gibi davranıp, onlar gibi çevreyi algılayıp, neye ihtiyacı olduğunu tespit edip, ona göre hareket etmek… Ne kadar etkileyici, ne kadar anlamlı… İnsan seyredince “Empati böyle olur… İşte bu mimar şahane!” diyor.

ALİYE YÜCEL  

16 Haziran 2013 Pazar

ENGELSİZ TATİL


Yaz geldi. Tatiller başladı. Engellilerde tatili hak ediyor. Ediyor etmesine ama gidilecek, kalınacak tesisler engellilere göre değil. Engelli odalarının birçoğu engellilerin ihtiyacını karşılamayacak durumda… Karşılayanların da diğer alanları engellilere uygun değil. Maalesef çok az tesis engellilere kalabileceği düzenlemelere sahip…

Engelli bireylerin de herkes gibi gezmeye, yeni yerler görmeye, seyahat etmeye, tatil yapmaya ihtiyacı vardır. Engellilerde hayatın her alanında aynı şartlarda yararlanmalıdır. Turizm de bu alanlardan biridir. Bunun göz ardı edilmemesi gerekiyor. Ülkemizin her yerinde ama özellikle de tatil yörelerinde engellilere uygun otel, motel ve pansiyonlar olmalıdır.

Kültür ve Turizm Bakanlığı, engellilerin daha rahat konaklayabilmesi için düzenleme yapan tesislere “Herkes İçin Erişilebilirlik Belgesi” veriyor. Bu belgeyi almaya hak kazanan tesislerde giriş, merdivenler, odalar, yemekhaneler, havuz, tuvaletler ve banyolar gibi her alanda engelli bir kişinin tek başına özgürce tatil yapabileceği şartlar sağlanıyor.

Tesisleri engellilere göre düzenlemek zor değil… Bedensel engellilerin rahat hareket edebileceği alanları ve denize girebileceği sahilleri, işitme engelliler için işaret dili bile personeli, görme engelliler için hissedilebilir zeminleri ve ses uyarıcıları olan tesisleri hazırlamak mümkün… Ancak bu konunun yasal zorunluluklar yerine teşvik edici unsurlar sayesinde olması en doğrusu…


Engelliler için yapılacak düzenleme ve uygulamalar maliyetli olabilir. Ancak bu uzun vadede kar olarak dönebilecektir. Çünkü herkes gibi engellilerde rahat hareket ettiği ve alıştığı ortama tekrar gelmek isteyecektir. Bu nedenle Kültür ve Turizm Bakanlığı; kamu kuruluşlarını, yatırımcıları, işletmeleri bu yönde teşvik edici çalışmalar yapmalıdır.

Unutulmaması gereken bir gerçek daha var ki engelliler adına yapılacak her türlü düzenleme yaşlılarında hayatını kolaylaştıracaktır. Çünkü yaşlılarında birçoğu hareket zorluğu yaşayabilir. Dünyada yaşlı nüfusun arttığını düşünürsek yapılan düzenlemeler onlara içinde çok faydalıdır. Böylece bir taşla iki kuş vurulmuş olacaktır.

“Herkes İçin Erişilebilirlik Belgesi” alan tesisler tüm dünyada yaygınlaşan “Engelsiz Turizm” alanında önemli bir aşama kat edecektir. Bu belge ile engelli bireyler turizm hizmetlerine ulaşabilecektir. Böylece yurt dışından da engelli turistler ülkemizi tercih edebilecektir. Bu ülkemizin turizmi açısından çok önemli bir adımdır.

Tatil için gidilecek yerde rahat hareket edemeyeceğini, zorluk çekeceğini bilmek caydırıcı bir durum… Düşünün, dinlenme amacıyla tatile çıkıyorsunuz. Ama hiç rahat edemiyorsunuz. Bir daha gitmek ister misiniz? Engelli olunca bu daha da etkili oluyor. Umarım bu konuda çalışmalar gerekli çalışmalar yapılır. Engelliler için düzenlemeleri olan tesisler çoğalır ve engelliler de bavullarını rahatça hazırlar…



ALİYE YÜCEL  

9 Haziran 2013 Pazar

MESSİ VE BAĞDATLI MESSİ


“Bağdatlı Messi” filminden; Messi ve filmin küçük yıldızı Katar’da bir araya gelince haberdar oldum. Filmin varlığını öğrenip araştırınca, Bağdatlı Messi filminin 19 dakikalık kısa bir film olduğunu öğrendim. Filmin fragmanı hatta afiş fotoğrafı bile insanı etkilemeye yetiyor. Filmde, Irak’taki çatışmalarda bir bacağını kaybeden küçük bir çocuğun ünlü futbolcu Messi’ye olan hayranlığı anlatılıyor.

Film; 2009 yılında Irak’ta geçiyor. Sekiz yaşındaki Hamoudi tek bacağını Irak Savaşı’nda kaybetmiştir. Koltuk değnekleriyle hayatını sürdürmektedir. Ancak bu onun futbol tutkunu olmasını ve futbol oynamasını engellememiştir. Hamoudi ve arkadaşları Barcelona ve Manchester United arasında oynanan Şampiyonlar Ligi final maçını izlemek için televizyonun karşısına geçerler. Ama tam o sırada Hamoudi’nin televizyonu bozulur…

Ödüllü kısa filmde, koltuk değnekleriyle hayatını sürdüren, hatta futbol oynayan Hamoudi’nin mücadelesi çok etkileyici bir biçimde işlenmiş… Bağdatlı Messi, bir çocuğun gözünden savaşa ve futbola bakışı anlatıyor. Yönetmenliğini Sahim Omar Kalifa’nın yaptığı film; 2012 yılı Irak, Birleşik Arap Emirlikleri ve Belçika ortak yapımı… Filmde, Hamudi’yi küçük oyuncu Ali Raad Al-Zaidawy oynuyor.



Lionel Messi, geçtiğimiz günlerde Katar’da Bağdatlı Messi’nin çocuk oyuncusu Ali Raad Al-Zaidawy bir araya gelmiş... Bu önemli buluşma medyada yer aldı. Buluşmada çok duygulu ve unutulmaz anlar yaşanmış… Messi, küçük oyuncuya övgüler yağdırmış ve ona “Senin gibi bir oğlum olmasını isterdim” demiş… Bu özel anlar ve söylenen bu cümlenin Ali Raad Al-Zaidawy’yi ne kadar mutlu ettiğini tahmin etmek hiçte zor değil… Hayran olduğu oyuncu onunla tanışmak için geliyor ve ona övgüler yağdırıyor. Eminim pek çok çocuk, hatta yetişkinler bile Ali Raad Al-Zaidawy’nin yerinde olmayı Messi ile tanışmayı isterdi.

Dünyanın en iyi futbolcusu olarak kabul edilen Messi, daha önce de Barcelona Kulübü’nün engellilere destek için düzenlediği kampanyada Faslı bir çocuk olan Soufian Bouyinza ile kamera karşısına geçmişti. “Leo Messi engelli olsaydı…”adıyla gösterilen spot filmde Soufian’la futbol oynamıştı. Soufian da her iki bacağını kaybetmiş ve protez bacaklarla yürüyen futbol tutkunu bir çocuktu…

Nasıl bir organizasyon yapıldı? Messi, Katar’a neden gitti? Bağdatlı Messi’nin çocuk oyuncusuyla görüşmesi nasıl gelişti? Nasıl bir araya geldiler? Bilmiyorum. Ancak bildiğim bir şey var ki; futbol birleştirici bir güç ve bir futbolcunun yaptığı örnek davranışlar da dikkat çekiyor… Barcelona’nın ünlü futbolcusu Messi’nin Ali Raad Al-Zaidawy’ye zaman ayırması çok güzel bir davranış… Lionel Messi’nin engelli çocuklara karşı duyarlılığı takdiri ve alkışı hak ediyor.

ALİYE YÜCEL

2 Haziran 2013 Pazar

MERYEM İÇİN ÜZÜLÜYORUM


Salı akşamları A TV’de yayınlanan “Benim için Üzülme” dizisinde yer alan Meryem karakteri sonunda konuşmaya başladı. Dizi yayınlanmaya başlayalı 30 bölüm oldu. Meryem’in sesi hiç duyulmadı. Meryem; yıllar önce geçirdiği bir kaza sonrasında yürüyemeyen bu nedenle hayatını tekerlekli sandalyede sürdüren, kendini dış dünyaya kapatan, hiç kimseyle konuşmayan ve çevresinde olup biten hiçbir şeye tepki vermeyen bir kadın…

Meryem, kocası Şahin’in çocuğu olmadığı halde onun tarafından çocuğun olmuyor yalanlarıyla kandırılmış, bu yalanı ortaya çıktığı zaman Şahin tarafından merdivenlerden düşürülerek sakatlanmış... Meryem’in çilesi bununla da bitmemiş kocası yeniden evlenmiş ve her türlü tedavi imkanı da kocası tarafından engellenmiş… Yani, çile üstüne çile…

Meryem kocası Şahin ve yeni karısı Bahar ile aynı evde yaşamaya devam ediyor. İlk bölümlerde sakatlanma ve konuşmama nedenini bilmeden Şahin’i takdir edip; “Bak karısını bırakmamış, bakımını da sağlıyor…” diye düşünürken;  gerçekleri öğrenmeye başlayınca Şahin’e karşı çok büyük bir öfke duymaya başlıyor insan… Bir adam karısına bunca kötülüğü nasıl yapar, bu ne insafsızlık, diye…

Meryem karakteri sessiz ve hareketsiz bir rol… Ama bir derinliği var… Sahnelerinde korkularını, hüznünü, endişelerini ve yaşadığı acıyı çok güzel hissettiriyor. İnsan onun her sahnesinde merakla bir iyileşme, bir hareket, bir ses bekliyor. Her bölümde bir patlak verecekmiş gibi bir his veriyordu. Sonunda öyle de oldu.


Meryem karakterini Serpil Gül canlandırıyor. Serpil Gül, siyah beyaz dönemde başrollerde, daha sonra yan rollerde oynamış bir Yeşilçam oyuncusu… Gül, 1966 yapımı Çalıkuşu filminde Müjgan, Boş Çerçeve filminde Alev’in ablası Arzu, Mazi Kalbimde Yaradır filminde Murat’a aşık olan Nilgün, Karaoğlan Geliyor filminde Karaoğlan’ın annesi Sabiha Hatun, Sezercik Küçük Mücahit filminde Sezercik’i büyüten ayakkabıcı Salih Usta’nın karısı Ayşe gibi pek çok rolde oynamış…

Bu bir dizi karakteri ama Meryem için üzülüyorum. Dizi deyip geçmeyelim. Gerçekte hayatta da Meryem’in durumda olan kişiler yok mu? Bir şekilde engelli hale gelmiş; tedavisi yapılamamış veya yapılmamış… Tedavi imkanı varken olamamış… Gençliği böyle geçmiş… Maalesef ki böyle kişiler var. Bazı gerçekler filmlerde bile yok!

Evet, Meryem konuşmaya başladı. Dizi başladığından beri eminim ki pek çok seyirci bu anı bekliyordu. Başta foyası meydana çıkacak olan kocası Şahin olmak üzere herkes ne konuşacağını, ne diyeceğini çok merak ediyor. Neler söyleyecek… Başına gelenleri ve yaşadıklarını nasıl anlatacak... Bakalım Meryem’i gelecek bölümlerde neler bekliyor. Ben de merakla bekliyorum…

 ALİYE YÜCEL  

26 Mayıs 2013 Pazar

PİANO’YA BAKIŞ


Çok merak ettiğim, seyretmeyi ertelediğim, sonunda da seyrettiğim bir filmden bahsetmek istiyorum. Piano’dan… Seyrettiğimde “Neden bu kadar geç kaldım” diye düşündüm. Sanırım herkesin böyle seyretmek isteyip, seyredemediği filmler vardır. Piano, 19. yüzyılda yaşayan Ada isimli konuşma engelli bir kadının hayatını anlatıyor.

Filmin özeti şöyle: Ada (Holly Hunter), o günün koşullarında bir evlilik anlaşmasıyla Yeni Zelanda’ya yeni kocasının yanına gider. Bu yolculukta yanında küçük kızı Flora (Anna Paquin) ve piyanosu da vardır. Kocası Steward (Sam Neill) ile başlayacağı yeni hayatı kötü başlar. Çünkü, Steward, Ada’nın piyanosunu onun haberi olmadan satar. Piyanoyu alan komşu George (Harvey Keitel) Ada’ya ona piyano dersi vermesi karşılığında, piyanoyu geri vereceğini söyler. İlişkileri böyle başlar, daha sonra farklı bir şekilde devam eder…

1993 yapımı romantik bir drama olan Piano, senaryosuyla eleştirilebilir ve sorgulanabilir. Ahlaki yönden, ırkçılık ve sömürgecilik açısından… Ama ben filme, tüm bunları bir kenara koyarak bir engelli hikayesi olarak baktım. Konuşma engelli güçlü bir kadın Ada’nın hikayesi olarak…

Ada, 6 yaşından beri konuşamayan, ancak kendini sessiz saymayan konuşma engelli bir kadın… Çünkü söyleyemediklerini piyanosuyla söylüyor. Piyanosu Ada’nın sesi oluyor. Tüm duygularını piyano ile ifade ediyor. Öyle güzel ve etkileyici çalıyor ki… Hayran kalmamak elde değil. Ada, işaret dilini çok iyi biliyor. Parmaklarıyla şakır şakır konuşuyor!  Çevresiyle anlaşmasında küçük kızı da yardımcı oluyor… Anne ve kızın ilişkisi çok çarpıcı…


Piano’da diyaloglar az… Başrol oyuncusu konuşma engelli olunca bu normal aslında… Müzikler ve görüntüler çok güzel… Film boyunca piyano dinliyorsunuz.  Bu ses ve eşsiz görüntülerler insanı fantastik bir dünyaya taşıyor. Yönetmenin ve oyuncuların başarılarından söz etmeye gerek var mı bilmiyorum. Piano, pek çok ödül alarak bunu zaten ispatlamış…

Filmde konuşma engelli biri için çok yardımcı olacak bir ayrıntıyı fark ettim. Ada, boynunda daima kolye olarak küçük bir defter ve kalem taşıyor. İşaret dilini bilmeyen birine rastlayınca; kızı da yanında yoksa, hemen bir sayfa yırtıyor ve söylemek istediğini hızlıca yazıp gösteriyor. Bu sahnelerde öyle seri ve usta ki, insan sanki sözle ifade etse bu kadar anlam taşımaz diye düşünüyor… Ada rolündeki Holly Hunter gerçek bir dilsiz gibi…

Filmde akıllarda yer eden pek çok sahne var. Sayfalarca yazılabilir. Herkes farklı şeyler görür ve alır... Belki hiç dikkat çekmeyecek, ama bana ilginç gelen bir diyaloğu yazmadan edemeyeceğim. Ada’nın yaşadığı yerdeki kadınlardan biri onun durumuna bakıp: “Dilsiz olmaktan daha kötü bir alın yazısı hayal edemiyorum!” diyor. Diğer kadın da: “Sağır olmak!” diye cevaplıyor… Böylece yıllardır engellilik insanlar arasında nasıl algılanıyor bir kez daha anlıyoruz. Alın yazısı olduğu kesin. Ama en kötü olduğu tartışılır…
  

ALİYE YÜCEL