> Engeloji

Translate

12 Kasım 2017 Pazar

SAĞIR KALAMADIM!


Türkiye Futbol Federasyonu işitme engellilerin oynadığı ligin adını "Turkcell Sağırlar Futbol Süper Ligi" olarak değiştirdi. Bu değişiklik İşitme Engelliler Spor Federasyonu'nun yönetim kurulu kararı ve talebi ile yapıldı. Türkiye Futbol Federasyonu bu konuyla ilgili: "Türkiye Futbol Federasyonu'nun "Türkiye Futbol Oynuyor" projesi kapsamında destek verdiği İşitme Engelliler Spor Federasyonu bünyesinde bulunan ligin adı "Turkcell Sağırlar Futbol Süper Ligi" olarak değişti" diye açıklama yaptı.
   
Önceden "İşitme Engelliler" isimlerini kullanan İşitme Engelliler Spor Federasyonu, sporcuların kendilerine "engelli" denmesini istememesi ve "sağırlar" olarak nitelendirilmesini talep etmesinden dolayı böyle bir isim değişikliğine gitmişler. Bu değişiklik futbolcuların isteği ve talebiyle yapılmış! Evet! Bu değişiklik bizzat İşitme Engelliler Spor Federasyonu ve futbolcular tarafından talep edilmiş. İnanılır gibi değil. Duyunca inanamadım. Bir an yanlış duyduğumu bile sandım.

Biz engelliler için; kör, topal, sağır, çolak, kambur gibi olumsuz sıfatların kullanılmaması için uğraşalım. İşitme Engelliler Spor Federasyonu da "işitme engellileri", "sağırlar" olarak değiştirsin. O zaman İşitme Engelliler Spor Federasyonu da adını değiştirsin ve Sağırlar Spor Federasyonu yapsın. İşitme Engelliler Spor Federasyonu, bu konu ile bir açıklama yapmış. Uzun bir açıklama. Ama tamamının yazmadan geçemeyeceğim. İşte o açıklama:


"Federasyonumuzun faaliyetleri içinde yer alan İşitme Engelliler Futbol Süper Ligi yönetim kurulu kararıyla bu sene ana sponsorumuzun da Turkcell olması sebebiyle "Turkcell Sağırlar Futbol Süper Ligi" olarak kamuoyuna lanse edilmiştir.
Ancak işitme kaybı olan bireyler için kullanılan "sağırlar" ifadesi toplumun çeşitli kesimleri tarafından yanlış algılanmış "aşağılama, küçük görme" gibi anlamları zihinlerde oluşturmuştur.
İşaret dili ve sağırlık üzerine yapılan bilimsel çalışmalarda sağır kavramı işitme kaybı olan bireyler için kullanılmakta ve bir "engel" veya "özür" olarak görülmemektedir. İşitememe durumu hem tıbbi olarak hem de sosyo-kültürel olarak tanımlanmıştır.
Sağır kavramı işaret dilini öncelikli iletişim dili olarak benimseyen ve kendilerini sağır toplumuna ait hisseden bireyler için kullanılmaktadır.
Öte yandan sağır toplumu, kendi içlerinde örgütlenen, gündelik iletişimde işaret dillerini kullanan bireylerin oluşturduğu topluluğa verilen adlandırmadır. Türkiye'nin dört bir köşesinde sağırlar federasyonu ve dernekleri içerisinde yer alan kendilerine ait ulusal ve uluslararası tiyatro gibi sanatsal etkinlikler yürüten, lisanslı sporcular yetiştiren çok zengin bir alt-kültürdür.
Düzenlenen uluslararası faaliyetlerde de "deaf" kelimesi geçer ve Türkçe karşılığı 'sağır'dır. Sağır toplumu, bu kelimeyi benimsemiş ve bu kelimeyle ilgili bir rahatsızlık söz konusu değildir.  
Kendisi de sağır olan Federasyon Başkanımız Yakup Ümit Kihtir, sağır yönetim kurulu üyelerimiz ve kulüplerimizin ortak kararıyla futbol liginde olduğu gibi diğer liglerde ve faaliyetlerde de "İşitme Engelliler" yerine "Sağırlar" ifadesinin kullanılmasına karar verilmiştir."

İşitme Engelliler Spor Federasyonu'nun yukarıdaki açıklamasını okudunuz. Açıklama çelişkilerle dolu... Kendileri de; "İşitme kaybı olan bireyler için kullanılan "sağırlar" ifadesi toplumun çeşitli kesimleri tarafından yanlış algılanmış "aşağılama, küçük görme" gibi anlamları zihinlerde oluşturmuştur" demişler. Peki o zaman bu değişiklik niye? Anlamak zor. Onlar böyle istiyorsa ben de "Bu konuya sağır kalalım" diyeceğim! Ama gönlüm el vermiyor. Çünkü bu bütün engellilere yapılan bir haksızlık...

Bu durumda; görme engelliye "kör", bedensel engellilere de "topal", "çolak" gibi ifadeler mi kullanılsın? Kavramlara takılmamak gerekir diyenler olabilir. Ancak "sağır" kelimesinin kişiyi aşağıladığını ve küçümseme amacıyla kullanıldığını bilmeyen var mı? İşitme engelli futbolcular "engelli" kelimesini neden istememişler ki? Engelli terimi, sağır kelimesinden çok daha uygun. Ayrıca, bir engele çözümler getirmeyi çağrıştırıyor. Farkındalık sağlıyor. Böylece, engellerin kalkması için bir şeyler yapılabilir ve işitme engelliler için yaşanılabilir bir hayat sağlanabilir. Yoksa sorunlara sağır kalınabilir!


 ALİYE YÜCEL 

5 Kasım 2017 Pazar

FARKLILIK GÜZELDİR


"Winnie Harlow" adını arama motoruna yazın, çıkan fotoğraflarına şöyle bir bakın. Çok ilginç bir kadınla karşı karşıya kalacaksınız. Siyah ve beyaz karışık, iki renkli bir tene sahip biriyle... İlk başta çok şaşırıyorsunuz daha sonra gözünüze güzel geliyor. Vitiligo hastalığı nedeniyle derisinde lekeler olan Winnie Harlow dünyanın en popüler modellerinden biri... 1994 doğumlu Kanadalı model, Chantelle Brown-Young ve Chantelle Winnie isimleriyle de tanınıyor.

Michael Jackson hastalığı olarak da bilinen vitiligo hastalığında derinin rengini meydana getiren hücrelerde kayıplar oluyor ve deri beyazlaşıyor. Hastalığın oluşumunda kalıtım da dahil olmak üzere pek çok faktör var. Hastalık genellikle 20 yaşından önce başlıyor. Vitiligonun seyri ve şiddeti kişiden kişiye değişiyor. Winnie Harlow'un vitiligo olduğu da 4 yaşında teşhis ediliyor ve her gün cildi pigment kaybetmeye devam ediyor.
 
Toronto'da annesiyle beraber yaşayan Winnie Harlow, çok zor bir çocukluk geçirmiş. Küçükken görünüşünden dolayı daima aşağılanmış ve dışlanmış... Onunla "inek" diye dalga geçmişler. Biz de kullanıldığı gibi çalışkanlığı nedeniyle değil de, derisindeki beyaz lekeler yüzünden... Bu yüzden büyük bir üzüntü yaşamış ve depresyona girmiş. Defalarca okul değiştirmiş. Eğitimi yarım kalmış...


Büyüdükçe güzel fiziği sayesinde kendine güveni gelen Winnie Harlow, fotoğraflarını sosyal medyada paylaşmaya başlamış. Farklı özelliği sayesinde hemen dikkat çekmiş. America's Next Top Model yarışmasına katılmış. Büyük ilgi görmüş. Moda dünyası onu kabul etmiş... Pek çok ünlü markanın yüzü olmuş ve ünlü dergilerin kapağını süslemiş... Şimdi tüm markalar onun peşinde... Hepsi onun podyuma çıkarmak istiyorlar.

Ünlü model, görünüşü nedeniyle kendisini dış dünyaya kapatmamış. O, kendisiyle barışık ve öz güveni yüksek biri... Kendini seviyor. Vücudundaki lekeleri her fırsatta çekinmeden gösteriyor. Bu konuda oldukça cesur. Çocukken hayatını zindan eden ve onu çok üzen farklılığı sonra onun için büyük şans olmuş... O bu durumdan güçlenerek çıkmış. Kusur gibi görünen durumunu kabul edip, onunla mutlu yaşamayı öğrenmiş...

Winnie Harlow, bir paylaşımında "Gerçek fark cildim değil, güzelliğimi başkalarının fikirlerinin belirlememesi gerçeği. Güzelim çünkü bunu biliyorum. Bugün (ve her gün) güzelliğinizi kutlayın" diyor. Güzellik algılarını yıkıp geçiyor. Güzel model, vitiligo hastalığı olanların sözcüsü oluyor ve onlara yardım ediyor. Farklı olup bundan dolayı kendini dışlanmış hissedenler için rol model oluyor. Farklılıkların güzellik olduğunu tüm dünyaya gösteriyor.


ALİYE YÜCEL

29 Ekim 2017 Pazar

HERKES ONU HATIRLASIN


Görme engelli ünlü bir kişi denildiğinde pek çok kişinin aklına ilk gelen isimdir Aşık Veysel. Veysel, "Dostlar beni hatırlasın" demiş. Kimler onu ne kadar hatırlıyor bilemiyoruz. Ama, ünlü arama motoru Google, onu hatırladı ve 25 Ekim günü doğduğunu belirtip, onun için özel bir Doodle yaptı. Ancak kızı Menekşe Şatıroğlu buna itiraz etti. Doğum tarihinin 25 Ekim olmasının mümkün olmadığını açıkladı. Doğum günü tam olarak hangi gündür bilinmez. Ama böylece büyük ustayı bize bir kez daha hatırlatmış oldu.

Aşık geleneğinin büyük ve son temsilcilerinden olan Aşık Veysel Şatıroğlu'nun hayat hikayesi ve başına gelenler oldukça ilginçtir. Aşık Veysel, 1894 yılında Sivas'ın Şarkışla ilçesine bağlı Sivrialan köyünde doğuyor. Doğduğu yıllarda Sivas ve çevresinde çiçek hastalığının çok yaygın olduğu biliniyor. 7 yaşında çiçek hastalığı yüzünden görme yeteneğini kaybeden Veysel, ne acıdır ki yine iki kardeşini de bu hastalık yüzünden kaybetmiştir.

Engelli kişilerin ailesinin, onların engelini aşmasındaki önemini söylemeye gerek var mı bilemiyorum? Bunun çok önemli ve değerli olduğunu Aşık Veysel'in hayatından da bir kez daha anlıyoruz. Babası gözleri görmeyen küçük Veysel'in oyalanması ve üzüntüsünü unutması için bir saz alıyor. Ona, halk ozanlarından da şiirler ezberletiyor. Veysel de o günden sonra çalıyor, söylüyor. Babası iyi ki o sazı almış ve müziğe yönlendirmiş... Böylece onu herkesin onu tanımasını sağlamış... Göremeyen oğlu için böyle bir yol düşünen babasının feraseti de hangi kelimelerle anlatılır?


Aşık Veysel'in ilginç hayat hikayesinde beni en çok etkileyen ona ihanet edip kaçan karısı için yaptığıdır. Aşık Veysel'in ilk eşi maalesef bir adama aşık oluyor. Bir gün, Aşık Veysel'i ve küçük çocuğunu da bırakıp o adamla kaçıyor. Kaçan karısının yolda ayağına bir şey vuruyor. Ayakkabısını çıkardığında da orada para olduğunu görüyor. Karısı çok şaşırıyor. Meğerse, Aşık Veysel onun kaçacağını hissedip, gittiği yerde zor durumda kalmaması için ayakkabısına o parayı koyuyor... Kaç kişi bunu yapabilir? İnsan inanamıyor. Bunu yapabilmek, zor... Çok zor...

Okuma ve yazmayı bilmeyen, üstelik görmeyen bir kişinin; hayata, insana, doğaya bakışı çok etkileyici değil mi? Görmemesi bir eksiklik olmamış. Belki de  tam tersine hayatı daha iyi anlamasına sebep olmuş... Anlamış ve bize de anlatmış... Örneğin; hayatı "iki kapılı bir han..." diyerek ne güzel anlatmış... Dünyaya bakışı öyle etkileyici ki, insan "Acaba görse bu eserleri meydana getirebilir miydi?" diye düşünmeden edemiyor. Gönül gözünün önemini bir kez daha anlıyor.
  
Aşık Veysel, hiç kuşkusuz ülkemizin yetiştirdiği önemli sanatçılardan biridir. O, sadece bir saz ustası değildir. Güzel Türkçe ve sade bir dille yazdığı şiirlerini bilmeyen, duymayan yoktur. Günümüzde de sosyal medyada sözleri ve şiirleri daima paylaşılıyor. Gençler de böylece onu tanıyorlar. O, "Dostlar beni hatırlasın" demiş. Ancak onu herkes hatırlamalı... Üstelik sadece doğum ve ölüm yıldönümlerinde değil. Daima hatırlanmalı...

ALİYE YÜCEL


22 Ekim 2017 Pazar

LCW SENSE İLE ENGELSİZ ALIŞVERİŞ


Ünlü giyim firması LC Waikiki görme engelli kişiler için çok faydalı olacak bir uygulama başlattı. "LCW Sense" adı verilen uygulama ile mağazalarda satılan ürünlerin özellikleri barkod okuma teknolojisi ile sesli olarak duyulabiliyor. Bunun için akıllı telefonların kamerası kullanılıyor. Ücretsiz olarak cep telefonlarına indirilebilecek bu uygulama ile görme engelliler giysiler hakkında çeşitli bilgileri kolaylıkla öğrenebilecekler.

LCW Sense şöyle kullanılıyor: Uygulamanın ana menüsünde, "favorilerim", "gardrobum", "bilgi", "favorilerimden kaldır", "gardrobuma ekle" gibi bölümler yer alıyor. Fiyat kartonunun ortasında ve ürünün içerisinde bulunan yıkama etiketinin kısa parçasındaki kumaşa yakın yerdeki barkoda oku butonunu tutunca telefonun kamerası aktif hale geliyor. Uygulama barkodu otomatik olarak okuyor ve ürün hakkında menüde çıkan detaylı bilgilere ulaşılıyor.

LCW Sense sayesinde giysilerin etiketlerinde yazan her türlü bilgi kolayca öğrenilebiliyor. Giysinin rengi, kumaş türü, deseni, beden ölçüsü, yıkama talimatları ve fiyatı gibi... Ürünün peşin  ve taksitli fiyatları da verilen bilgiler arasında... Çeşitli kombin oluşturma ve ayırt edebilme konularında çözümler öğrenilebiliyor. Barkodu okunan ürünler favorilere ve gardroba da eklenebiliyor. Hatta bu bilgileri paylaşmak bile mümkün.


Dünyada bir ilk olan bu uygulama görme engelliler için çok büyük kolaylık olacak. Görme engelliler bir başkasına ihtiyaç duymadan alışveriş yapabilecekler. Onlar artık "Bu kazak ne renk?", "Bu pantolonun fiyatı ne kadar?" gibi soruların cevaplarını yanındakilere sormadan öğrenebilecekler. Alışveriş yapmak çok kolay olacağı gibi, tek başına kıyafet alabilmenin mutluluğunu da yaşamış olacaklar.

Aslında bu uygulama sayesinde görme engelliler alışverişte büyük bir özgürlük yaşayacağı gibi daha sonrası için de büyük kolaylık olacak. Çünkü, yalnız yaşayan görme engelliler artık kıyafetlerinin rengini bilerek giyecek, kıyafetlerinin uyumunu kimseye sormada sağlayacaklar. Aynı zaman da çamaşır yıkamada da büyük kolaylık olacak. Uygulama ile renkliler ve beyazları kolayca ayırabilecekler.

LCW Sense gibi uygulamalara ihtiyaç var. Umarız bu çok faydalı ve kullanışlı uygulama diğer tüm markalara da örnek olur. Her giyim firması hatta diğer sektördeki firmalar da bu uygulamayı başlatır. Böylece görme engelliler alışverişlerini hiç bir yardımcıya ihtiyaç duymadan yapabilirler. Engeller kalkar, hayatları kolaylaşır. Bu önemli sosyal sorumluluk projesini düşünen ve hayata geçiren LC Waikiki Sosyal Sorumluluk Platformu Gönüllüleri'ne çok teşekkürler...
                                                    
 ALİYE YÜCEL

15 Ekim 2017 Pazar

İŞTE ŞAMPİYON


Avrupa Ampute Futbol Federasyonu (EAFF) Avrupa Şampiyonası ülkemizde yapıldı. Final maçında İngiltere'yi mağlup eden Ampute Futbol Milli Takımımız şampiyon oldu. Bu şampiyonluk çok büyük ilgi gördü. Pek çok haberi yapıldı. Her yerden tebrikler geldi. Bir çok ödül verildi. Duymayan kalmadı. Eminim millilerimizi kazandıkları şampiyonluk kadar onlara gösterilen bu ilgi de mutlu etmiştir.
   
Milli takımımızın bu başarısı asla tesadüf değildi. Çünkü, maçları çok başarılı geçti. Gruptaki ilk maçında Almanya'yı 7-0, ikinci maçında Gürcistan'ı 9-0  mağlup etti. Son maçta da İspanya'yı 4-0 yenerek çeyrek finale yükseldi. Çeyrek finalde Rusya ile karşılaştı ve uzatmalarda 2-1 galip geldi ve yarı finale yükseldi. Millilerimiz yarı finalde Polonya'yı 2-0 mağlup etti. Böylece finale yükseldi. Final maçında da İngiltere'yi 2-1 mağlup eden milli takımımız Avrupa şampiyon oldu.

Şampiyonlukta büyük katkısı olan Gazi futbolcu Osman Çakmak, Rusya maçının sonunda yayıncı kuruluştan final maçını Beşiktaş'ın stadı Vodafone Park'ta oynamak istediklerini bildirdi. Bu istek sosyal medyada da gündem oldu. Beşiktaş Kulübü, ertesi günü açıklama yaparak finale çıkmaları takdirde maçı orada yapabileceklerini açıkladı. Gençlik ve Spor Bakanı Osman Aşkın Bak da devreye girdi. Program değişikliği konusunda talimat verdi. Sonunda final maçı Vodafone Park'ta oynandı ve böylece şampiyonluğa herkes şahit oldu.


Gel gelelim bu milli takımımızın ikinci Avrupa şampiyonluğu! Evet daha önce de şampiyon oldular. Ama kaç kişi biliyor? Pek çok kişinin bundan hiç haberi yok. Oysa ki Ampute Milli Takımımız 2015 yılında da şampiyon olmuşlardı. Pek çok kişi bu yıl ki şampiyonluğun ilk kez olduğunu düşündü. Bunda final maçının Vodafone Park'ta olması çok etkili oldu. Bu kesin... Çünkü daha önceki şampiyonluğu kimse duymamıştı. Bu kadar ses getirmemişti.

Bu konu ile ilgili olarak defalarca yazdım. Çünkü, futbolun çok büyük ilgi gördüğü ülkemizde Ampute futbolun bilinmemesi, ilginin az olması, elde edilen başarıların görülmemesi bana hep çok anlamsız geldi. Ampute Futbol Milli Takımımız bu kadar önemli başarılar yakalarken medyada yeteri kadar yer almaması ise garip bir durumdu... Neyse ki bu defa gereken ilgi ve önem veridi. Takdir edildi. Olması gereken buydu ve sonunda oldu...

Milli Takımımızın bu başarısı bir anda engelli sporuna dikkat çekti. Bedensel, görme ve işitme engelli sporcularımız pek çok başarılar kazandılar. Umarız bu günden sonra engelli sporlarına gereken önem ve ilgi verilir. Son olarak şunu yazmadan edemeyeceğim. Geçtiğimiz yıl İşitme Engelliler Erkek Milli Takımımız da İşitme Engelliler Dünya Şampiyonası'na katıldı ve dünya şampiyonu oldu. Üstelik 2012 yılında da şampiyon olmuşlardı. Yani üst üste ikinci kez şampiyon oldular. Kaç kişi biliyor? Şimdi soruyorum bu başarıların görülmesi ve takdir edilmesi için maçların Vodafone Park'ta mı yapılması gerekiyor?


ALİYE YÜCEL

8 Ekim 2017 Pazar

BLOGUM 6 YAŞINDA


Her hafta ne yazacağım bazen son güne kadar belli olmuyor. Gündemdeki bir konu, ilgimi çeken bir haber, seyrettiğim bir film, okuduğum bir kitap yazıma konu olabiliyor. Ama ekim ayının ilk haftası konum hep belli... Konu blogum... Blogum "Engeloji" 6 yaşında... Evet tam altı yıl önce bir ekim günü yazmaya başlamıştım. Benim için güzel bir ekim oldu! O günden bu yana her hafta yazmaya devam ediyorum.

Kişisel değil... Temasal bir blogum var. Hep engelliyi, engelliliği ve engelli farkındalığını anlatıyorum. Biliyorum ki bu kadar düzenli bir şekilde; moda, kadın, kozmetik, alışveriş ve magazin gibi konularda yazsaydım. Daha çok okunacak, daha çok ilgi görecek ve reklamlar alacaktım. Ama benim asıl isteğim bir engelli  farkındalığı meydana getirmek. Engellilerin anlatmak istedikleri aynı ve pek çok sorunları ortak. Birilerinin de bunu anlatması gerekiyor. Bunları yazarken birilerinin sesi olmak istiyorum.

6 yıldır her hafta mutlaka yazdım. Bu yıl çeşitli sebeplerden dolayı "Bu hafta yazmasam mı acaba?" dediğim anlar çok oldu. Ama içim rahat etmedi. Yazmaktan hiç vazgeçemedim. Bugüne kadar da 300'ün üstünde post yayınladım. Toplam sayfa görüntülenme sayısı da 300 bini geçti. Engelli ve engelsiz herkese sesleniyorum. En çok da engelsizlerin okuyup anlamasını istiyorum. Yanlış bildikleri pek çok şeyi öğrenmeleri için... Engellileri doğru tanımaları için... Bir gün biri rastlar da okursa engellileri doğru anlarsa ne mutlu bana!


Uzun  zamandır sadece "engelli ve engelliler" konusunda her hafta farklı bir konu bulmak ve bunu yazmak şaşırtıcı olabilir. Ama bana zor gelmiyor. Sadece hep aynı şeyleri yazma istemediğim için farklı konularda yazmaya ve aynı konudaki yazıyı iki hafta üst üste yazmamaya dikkat ediyorum. Konularım belli; engelli, engellilik, engelli farkındalığı... Engelliliğin yanlış bilinmesi, engellilerin yanlış tanınması beni bu konuda yazmaya zorluyor.

Blog yazılarımla ilgili hep güzel ve olumlu eleştiriler alıyorum. "Bir arama yaparken blogunuza rastladım, çok beğendim" , Uzun zamandır ilk defa engellilik ve engellilerle ilgili doğru kurulmuş cümleler okudum...", "Yazınızı okudum.  Anlatmak istediklerinizi çok güzel anlatmışsınız..." gibi yorumları görmek çok mutlu edici... Yazdıklarımın beğenilmesi ve en önemlisi anlaşılmak çok güzel. Okuyan bir kişide bile engelli farkındalığı meydana getirmek en büyük isteğim.

Engelli, engellilik ve engelli farkındalığı konularında anlatmak istediğim daha çok şeyin var olduğunu görüyorum. Bu yüzden ilk günkü istek ve heyecanla yazmaya devam etmek istiyorum. Bu arada 6 yıl boyunca  blogumu okuyan, takip eden, beğenen, paylaşan, eleştiren, yorum yazan, ziyaret eden ve beni motive eden herkese, arkadaşlarıma ve aileme teşekkür ediyorum. Anlaşılmak dileğiyle...


ALİYE YÜCEL                      

1 Ekim 2017 Pazar

TEKERLEKLİ SANDALYEDE OLMAK


Bazı kişiler kaza ya da hastalıklar sonucu yürüyemedikleri için hayatlarını tekerlekli sandalyede sürdürürler. Hayatını tekerlekli sandalyede geçiren bu kimseler için genellikle "tekerlekli sandalyeye mahkum" cümlesi kullanılıyor. Bilinmeli ki onlar bu tabirden hiç hoşlanmıyorlar. Mahkum kelimesi çok rahatsız edici geliyor. Onlar sadece hayatlarını tekerlekli sandalyede sürdüklerinin bilinmesini istiyorlar.

Tekerlekli sandalyede yaşayanların bir çoğu küçük yaştan beri durumlarının farkında ve bunu kabullenmişler... Günlük yaşantılarında zaman zaman mimari engellerden dolayı zorlansalar da yaşantılarını bu şekilde sürdürebiliyorlar. Evet yürüyemiyorlar ancak yürüyemeseler de tekerlekli sandalyeleriyle pek çok yere gidebiliyorlar. Bu şekilde eğitimlerini sürdürüyorlar, çalışıyorlar, sosyal hayata katılıyorlar...

Bazen normal insanlar (!) tekerlekli sandalyede yaşayanlara acıma ya da küçümsemeyle bakıyorlar. Oysa onlar kendilerine  farklı bakılmamasını ve ilk tanışmada herkese nasıl davranılıyorsa onlara da öyle davranılmasını istiyorlar. Tekerlekli sandalyede yaşayanlar dışlanmayı istemedikleri gibi fazla ilgi de beklemiyorlar.


Tekerlekli sandalyede oldukları için onlara “sakat, aciz" gibi etiketlerle yaklaşılıyor. Bu da onları oldukça rahatsız ediyor. Hiç kimsenin acıyarak yaklaşmasını ve acıma hissi veren bir ses tonu ile konuşmasını istemiyorlar. Sonuçta bazı engellere sahip olduklarını biliyorlar. Ancak  hasta ya da mutsuz olmadıklarının bilinmesini istiyorlar.

Onlar, karşılarında çok dikkatli ve özenli olmaya çalışanları da hiç anlayamıyorlar. Diğer insanlarla nasıl konuşuluyorsa onlarla da öyle konuşulmasını istiyorlar. Bazı kişilerin kelimeleri vurgulayarak veya yüksek sesle konuşmasını anlamsız buluyorlar, çünkü duyma sorunları olmadığının bilinmesini istiyorlar! Ayrıca zeka ve algılama sorunu olduğunu ima eder gibi tane tane ve vurgulayarak konuşulmasını da istemiyorlar.

Tekerlekli sandalyede oldukları için onlara yardım etmek isteyenlerin aniden atılmamalarını, onlardan yardım istemesini beklemelerini istiyorlar. Eğer yardım istiyorlarsa da kendileri söylemek istiyorlar. Doğru bir yardım yapılabilmesi için yardım edecek kişiyi kendi yönlendirmeleri gerekiyor. Tekerlekli sandalyelerine aniden yaslanılması ve dokunulması onları rahatsız edebiliyor.

Hayatını tekerlekli sandalye sürdüren kişiler, kendisiyle konuşan kişinin tam karşılarında ve rahatlıkla görebileceği şekilde durmasını istiyorlar. Sanıldığının aksine, onlar engelleriyle ilgili soru sorulmasından rahatsız olmuyorlar. Sadece soruların samimi olmasını ve uygun bir dille sorulmasını bekliyorlar. Kısaca onlar bizden çok şey beklemiyorlar. Onları oldukları gibi kabullenmemizi istiyorlar...

ALİYE YÜCEL