> Engeloji

Translate

12 Ağustos 2012 Pazar

OSCAR KOŞUYOR...


“Engelli Atlet yarı finalde…” cümlesini duyduğumda ekrana kilitlendim. Protez bacaklarıyla koşan biri… Bu engelliler olimpiyatı da değildi. Nasıl olur diye çok şaşırdım. Tüm engelliler adına büyük bir gurur duydum. İşte olması gereken bu diye düşündüm.
2012 Londra Olimpiyatları sona erdi. Atletizm Erkekler 400 metre elemelerinde yarışan ilk ampute atlet Oscar Pistorius ise tarih yazdı. Güney Afrikalı engelli atlet 45,44’lük derecesiyle serisinde 2. oldu ve yarı finalde koşmaya hak kazandı. Sonra başarılı olamadı ve madalya alamadı… Ama benim gözümde sanki tüm madalyaları o aldı!
Oscar, 1986 yılında Güney Afrika’nın Johannesburg kentinde doğdu. Ailesinin sevinci buruktu, çünkü her iki fibula (baldır) kemikleri olmadan dünyaya gelmişti. Bu nedenle 11 aylık iken her iki bacağı kesildi. Oscar küçük yaşta spor yapmaya başladı ve engelleri böyle aştı. Protez bacaklarıyla sutopu, tenis, kriket ve rugby yaptı. Dizindeki problem nedeniyle rugbyyi bıraktı ve atletizme başladı.
Oscar, gerekli yeteneği ve performansı olduğuna inanıyordu. “Yapabileceklerim yapamayacaklarımdan çok daha fazla…” diyerek pistlere koştu. Küçükken nasıl protez bacaklarıyla normal arkadaşlarını geçiyorsa, şimdi de herkesle yarışabilirdi. Öyle de yaptı. Bacaklarındaki karbon fiberden yapılan protezlerle koşuyor, yarışıyor, dereceler yapıyordu.
Oscar Pistorius, adından söz ettirmeyi başardı. Atletizmde ilk başarısını 2004 Atina Paralimpik Oyunları’nda 200 metrede altın, 100 metrede bronz madalya alarak kazandı. Fakat sonra karşısına büyük bir engel çıktı. 2007 yılında Uluslararası Atletizm Federasyonu (IAAF) “Avantaj sağlayan her hangi bir ekipmana sahip bir sporcu olimpiyat oyunlarında yarışamaz” diye bir kural koydu. IAAF, Oscar’ın protezleriyle testler yaptı. Sonucunda bacaklarını kullanan atletlere kıyasla daha az enerji harcadığı ve bunun kendisine avantaj sağladığı kararına varıldı.

Pekin Paralimpik Oyunları’nda 100, 200 ve 400 metrede altın madalya kazanan Oscar’ın 2008 Pekin Olimpiyat Oyunları hayali ne olacaktı? Oscar vazgeçmedi ve Uluslararası Spor Tahkim Mahkemesi’ne (CAS) başvurdu. Testlerde avantajlar ölçülmüş, dezavantajlar ölçülmemişti. Aslında protezler Oscar’a avantaj sağlamıyordu. Böylece CAS, IAAF’ın yasağını kaldırdı.
2011 yılında Daegu’da yapılan Dünya Atletizm Şampiyonası’nda ilk kez paralimpik olmayan büyük bir şampiyonada bayrak yarışında gümüş madalya kazanan Oscar, 2012 Londra Olimpiyatları’na iki farklı kategoride koştu. Bu arada Oscar Pistorius’u olimpiyatlara gönderen Güney Afrika’yı çok takdir ve tebrik etmek lazım… Kaç ülke bunu yapardı acaba?
“Bacakları olmayan en hızlı şey” diye bilinen Oscar Pistorius, kurumsallaşmış spor endüstrisinin koyduğu katı normları da kırmış oldu. Çünkü spor örgütleri herkesi sporun içine çekiyor gibi görünürken, bir taraftan da insanlara belli normlara göre roller biçiyor. Bu rollerin dışına çıkmalarını da engelliyor. Örneğin, “normal atletler” normal yarışlarda, “engelli atletler” de paralimpik yarışlarda yarışabilir gibi…
Bacakları olmayan bir insanın olimpiyatlarda yarışması ne müthiş bir olay… 2012 Londra Olimpiyatları denildiğinde akıllara gelen ilk isim olacak… Kendisini stadyumda ve televizyon başında izleyenlere hissettirdikleri kelimelerle anlatılır gibi değil… Belki de bundan sonra farklı engelleri olan sporcuları da izleyebileceğiz olimpiyatlarda… Bunu Oscar’a borçlu olacağız…
“Küçükken annem bana ve kardeşime seslenirken şöyle derdi: Carlos ayakkabılarını giy ve dışarı çık, Oscar sen de protezlerini giy ve çık… Bu yüzden hiç bir zaman bir engelim olduğunu düşünmedim... Hep farklı bir ayakkabılarım olduğunu düşündüm…” diyen Oscar’ın hayatı film olsa Oscar, belki de Oscar’a koşardı…

ALİYE YÜCEL




5 Ağustos 2012 Pazar

HEPSİ İMTİHAN...


Hayat bir imtihan dünyasıdır. Bu dünyada bir imtihandayız. Varlığımızla, yokluğumuzla; eksiğimizle, fazlamızla… Herkes farklı farklı bir imtihan geçiriyor. Bunu böyle algılamamız gerekir… İnancımız bunu gerektirir! Unutmayalım ki; denenmeden ve sınanmadan da bu dünyadan da ayrılamayacağız…

Bazı şeylerden yoksun olmak büyük bir imtihandır. Engelliler de hayatlarında çeşitli zorluklarla karşılaşıp imtihan olurlar… Bedensel engelli farklı, görme engelli farklı diğer engelliler daha farklı bir imtihan geçirir. Kimi günlük hayatta, kimi sosyal hayatta zorlanır. Kimi de hepsinde… Engelli için günlük yaşantı zorlaşır, eğitim zorlaşır, iş ve eş bulmak zorlaşır… Bunların hepsi birer imtihandır…

Engellilerin geçirdiği en büyük imtihanlardan biri de bakışlardaki acıma ve alaydır. Onları her iki bakış türü de incitir. Bu bakışlarla pek çok yerde ve pek çok kez karşılaşırlar. Görme engelliler bu tür bakışları görmedikleri için belki de şanslıdır!

Skolyoz, kambur, cüce, ağır yanıkları ve şekil bozuklukları olanlar da engellidir. Onlar günlük yaşantılarında kendilerini zorlayan büyük bir engelleri olmasa da çevredekilerin kimi acıyan, kimi alay eden bakışları nedeniyle farklı bir imtihan geçirirler.

Engelliler bu imtihanlardan geçerken yakınları ve toplumun diğer fertleri de onlarla imtihan edilirler… Engellinin ailesi ve yakınları (özellikle de zihinsel engellinin) engelliye bakımı ve sabrıyla toplumdaki diğer insanlarda engellilere karşı davranışları ve duyarlılıklarıyla imtihan edilirler. Yani engelliler, yakınları ve toplum için birer imtihan sebebidir.

İnsanlar iyi-kötü, acı-tatlı çeşitli olaylarla karşılaşabilirler… Yaşadığımız hayatın her anının imtihan olduğuna inanınca, zorluklar ve sıkıntılarda sabırla aşılabilir. Gelen her türlü belaya, hastalığa, sakatlığa isyan etmemek ve bu şekilde hayata devam etmek imtihanımız için en büyük kazançtır!

Hiçbir şey boşu boşuna yaratılmış değildir. Yaratılışımızdaki hikmeti anlamamız gerekir. Bunda suçumuz ne diyemeyiz? Dememeliyiz! Bunda bizim artımız nedir? Ne olabilir? Demeliyiz! Bunu anlayıp, isyan etmeden bir hayat sürmek ne güzel bir imtihandır. Allah hepimizi imtihanlardan rahat geçenlerden eylesin…



ALİYE YÜCEL




29 Temmuz 2012 Pazar

ÖZÜRLÜ KARİYERİ


Özürlü istihdamı ve kariyeri alanında yepyeni bir oluşum olan Özürlü Kariyeri yaptığı çalışmalarla da farklı olmayı; özürlüyü özürlü olduğu için değil, yeteneğine uygun olduğu için işe yerleştirmeyi amaçlıyor.

Hedef kitlesi; 14 yaş üstü bedensel, hafif zihinsel, işitme, konuşma, görme ve süreğen özürlüler olan Özürlü Kariyeri, % 40 ve üzeri oranda Özürlü Raporu olan herkese hizmet veriyor.

Şartlar uygun olduğunda, özürlünün de her işi yapabileceğinden yola çıkan Özürlü Kariyeri; özürlüyü tanıyıp, önce ona uygun mesleği, sonra işi buluyor. İşe uyumunu sağlayıp, iş takibini de yapıyor.

Özürlü Kariyeri’nin çalışma sistemi 6 aşamadan oluşuyor:

1- Kayıt:
Özürlünün; severek çalışacağı işine ilk adımıdır. Özürlü bireyin; özür grubu, eğitim durumu, aile ve iletişim bilgileri sistemli bir yazılım programında kayıt altına alınır.

2- Değerlendirme:
Özürlülerin; yeteneklerinin, birikimlerinin, ilgi alanlarının, karakter özelliklerinin ve eğitim durumlarının, geçerliliği olan bir mesleki rehberlik testi ile belirlendiği süreçtir. Özrü dikkate alınmadan, hangi meslek alanlarının kişiye uygun olduğu tespit edilir.

3- Yönlendirme:
Değerlendirme sonucunda özürlü bireyin eğitim eksikliği varsa ihtiyacına uygun olan temel eğitim kurslarına ya da kabiliyetine göre mesleki eğitim kurslarına yönlendirildiği aşamadır.


4- İş Eşleştirme:
İş ve meslek analizi tamamlanan özürlünün eğitimine, birikimine, yeteneğine ve ilgi alanına en uygun işyerine yerleştirilmesidir. En uygun işe, en uygun özürlünün yerleştirilmesi amaçlanır.

5- Oryantasyon  (İş Uyumu):
Çalışma alanında şartlar uygunsa, kişi daha başarılı olur. Özürlü bireyin işinde başarılı olması için gerekli şartlar belirlenerek, iş yerine uyumunu sağlayacak oryantasyonun yapılmasıdır.

6- İş Takibi (İzleme):
Özürlü bireyin işe yerleştirdikten sonra belli periyodik aralıklarla durumunun takip edilmesi, olası sorunların işverenle beraber çözülmesi sürecidir. Böylece Özürlü Kariyeri, özürlüyü uygun işe yerleştirmekle kalmayıp iş takibini de yapmaktadır.

Özürlü istihdamı konusunda kaliteyi getirmeyi ve özürlü ile işveren arasında köprü olmayı hedefleyen Özürlü Kariyeri; Türkiye Beyazay Derneği’nin bir projesi olup, İŞ-KUR ve Siemens ile birlikte yürütülmektedir.

Özürlü Kariyeri; yeteneklerini keşfetmek, ilgi alanına uygun bir işe yerleşmek, daha verimli ve huzurlu bir işte çalışmak isteyen, geleceğin başarılı ve iddialı özürlü bireylerini bekliyor.

İletişim:
Tel: 0212 250 29 46 - 48


ALİYE YÜCEL  


22 Temmuz 2012 Pazar

BEDENSEL ENGELLİ VE NAMAZ


Sağlam insanlar için son derece kolay olan bazı eylemler, bedensel engelliler için çok zor olabiliyor. Yürümek, merdiven çıkmak, bir şey taşımak gibi… Durum böyle olunca, bedensel engelliler abdest almakta ve namaz kılmakta zorlanıyor.
Pek çok tesis veya hizmet binası gibi maalesef ki camilerin fiziki yapısı da engellilerin ziyaretini, ibadetini zorlaştırıyor, hatta bazen imkansızlaştırıyor. Engellisin, camiye gitmek istiyorsun ama camiler engelliye uygun değil. Tekerlekli sandalye için rampa yok. Bedensel engelliler için ayakkabıları çıkarmak zor olabiliyor. Baston kullanıyorsa yere basan kısmına bir şey geçirmek lüzum ediyor. Belki namaz kılmak için bir sandalyeye oturmak gerekebiliyor… 
Abdest almak için gereken lavabo ve tuvaletlere gelince... Engellilere hitap eden tuvalet bulmak çok zor hatta imkansız... Caminin abdest alma bölümünde bedensel engelli birinin abdest alması zorlukla gerçekleşiyor.
“Engelli de evinde otursun, evinde namaz kılsın” diye düşünmek çok yanlış olur. Biliyoruz ki camide cemaatle namaz kılmak, evde namaz kılmaktan daha fazla sevaptır. Engellileri bundan mahrum etmek olmaz. Camilere erişim zorluğu anlaşıldığı için; bu konuda bazı camilerde düzenlemeler yapılmaya başladığını görüyoruz. Ancak yeterli değil. Engellilerin de camilerden daha kolay yararlanabilmesi için bazı düzenlemeler yapılması gerekiyor.

Tüm bu olumsuzluklara rağmen hiçbir engel Allah’a kul olmaya, ibadet etmeye engel olamaz. Engelli olmak ibadetlerden muaf olmak demek değildir. Herkes gücü nispetinde kulluk görevini yerine getirmelidir. Ayrıca dinimiz kolaylık dinidir. Teyemmüm, mesh, ima ile namaz kılmak gibi ibadetleri kolaylaştırıcı pek çok unsur vardır.
Bir rahatsızlığı yüzünden ayakta namaz kılmakta zorlanan ve nasıl namaz kılacağının soran bir sahabeye Peygamberimiz (S.A.V.) “Namazını ayakta kıl, eğer buna gücün yetmezse oturarak, buna da gücün yetmezse yaslanarak kıl.” buyurmuştur.
Farz namazları ayakta kılmaya güç yetiremeyen kimseler, ayakta kıldıkları takdirde başka bir rahatsızlığı oluşanlar veya hastalığının artması ya da iyileşmesinin gecikmesi söz konusu olan kimseler namazlarını oturarak kılabilirler. Rüku ve secde yapmaya güç yetiremeyen kimseler de namazını ima ile kılabilir.
Abdestte yıkanması farz olan bir organı eksik olan bedensel engellinin, eksik olan organını yıkama yükümlülüğü de ortadan kalkmıştır. Takılan protezlerin yıkanması veya mesh edilmesi gerekmez. Temiz olmaları yeterlidir.
Sağlıklı insanlar kolaylıkla abdest alıp, rahatlıkla namaz kılabilirken; bedensel engelli birinin abdest almakta ve namaz kılmakta zorlandığı halde bunu yapması ne kadar anlamlı… Öyle değil mi?

ALİYE YÜCEL

15 Temmuz 2012 Pazar

ENGELLİ ÇİZGİ ROMAN KARAKTERİ


Çizgi roman okumayı çok severim. Çocukluğumda ve gençliğimde öyle çok okudum ki… Hem de hemen hemen hepsini… Teksas, Tommiks, Kızılmaske, Zagor, Tenten, Teks, Mandrake, Kaptan Swing, Mister No, Red Kit, Asterix ve Doğan Kardeş dergisinin çizgi romanları… Aldığımda, bulduğumda bir köşeye oturur, nasıl büyük bir merakla okurdum. Farklı dünyalara gitmenin hazzı çok güzeldi.
Bu yaşa geldim artık pek okumasam da çizgi romanlar ve onlarla ilgili rastladığım her şey hala ilgimi çekiyor. Bir çizgi roman gördüğümde hemen okuma hissi duyuyorum. Bu merak öyle büyüdüm, yaşlandım; geçti bitti gibi bir merak değil. Sevmişseniz ömür boyu sizinle…
Günümüzde de çizgi romanlar yayınlanıyor ve çok seveni var. Okuyanlar ve ilgilenenler bilir. Amerikalı DC Comics, en tanınmış ve en büyük çizgi roman şirketlerinden biri… Detective Comics, DC Comics şirketi tarafından 1937 yılından bu yana aylık olarak yayınlanan bir çizgi roman serisi... Bildiğiniz, adını duyduğunuz birçok karakteri var: Superman, Batman, Wonder Woman gibi…
En iyi bilinen karakteri de Batman. Bahsedeceğim karakterde Batman serisinden Batgirl. Batgirl yani Barbara Gordon’ın hikayesi biraz karışık... Dick Grayson’ın Robin olduğu zamanlarda Batman’in onayı olmadan Batgirl olan Barbara Gordon, The Killing Joker hikayesinde Joker’le girdiği çatışma sırasında belinden vurularak, ömür boyu felçli hale gelmiş ve böylece Oracle adıyla bilinen başka bir kahramana dönüşmüştür. Bu durum okuyucuları çileden çıkarsa da suçlulara karşı savaşını da tekerlekli sandalye üzerinde devam ettirmiştir.

Oracle deha seviyesinde bir zekaya ve fotoğrafik bir hafızaya sahiptir. Sakatlığı sonrası zaten var olan teknolojik aletler üzerinde olan kabiliyetini iyice geliştirmiş ve süper kahramanlar arasında oluşturduğu network ile suçla savaşta herkesin gözü kulağı haline gelmiştir. Tekerlekli sandalyesinden her türlü bilgi akışı, organizasyon ve koordinasyonu sağlamış... Batman’a daima yardımcı olmuştur.
Barbara Gordon yani ilk Batgirl aynı zamanda çok tanınan, önemli ve başarılı bir kadın karakter… DC Comics’in en popüler karakterlerden biri ve en zeki 10 süper kahraman arasında tek kadın kahramandır.
İşte Oracle’nin hikayesi böyle… Oracle, sadece süper kahramanlar için yeri doldurulmaz bir yardımcı değil, fiziksel engeliler içinde güç kaynağı olacak bir rol modeldir. Çizgi roman dünyasında Batman nasıl adaleti ve cesareti temsil ediyorsa, Oracle'de engelleri aşmanın sembolü olmuştur.
Maceralarını okumadım. Ama okumayı isterdim. Hele de çocukluğumda… Engelli ve farklı biri olarak; neyi yapıp yapamayacağımı sorgularken çizgi roman dünyasında böyle bir kahraman görmek ve onun maceralarını okumak ruhuma ne güzel gelirdi!

ALİYE YÜCEL


8 Temmuz 2012 Pazar

ENGELLİ KOMŞUYA HAYIR!


Sabancı Vakfı, Toplumsal Gelişme Hibe Programı (TGHP) kapsamında 2009 yılından bu yana kadın, genç ve engellilerin topluma daha fazla katılımlarını hedefleyen projelere destek veriyor. Bugüne kadar 20 projeyi destekleyen Sabancı Vakfı'nın hibe verdiği engelli yaklaşımına sahip 14 projeden biri olan "Engelli Ayrımcılığını Önleme ve Mücadele Platformu" projesi, Türkiye'deki engelli ayrımcılığını ortaya koyan bir araştırmaya imza attı. "Ayrımcılığı Önle" projesi kapsamında halkın ayrımcılığa bakışının tespit edilmesi için bir kamuoyu araştırası yapıldı.
Engelli Konumlandırma, Algı ve Ayrımcılık Araştırması; engelli ve engelsiz olmak üzere iki farklı gruba uygulanmış... Anket; Türkiye'nin genel demografik yapısını yansıtacak şekilde 9 ilde, 241 engelli ve 178 engelsiz kişiyle yüz yüze görüşmek suretiyle gerçekleştirilmiş… Ankette çok çarpıcı sonuçlar elde edilmiş… Bu araştırma, Türkiye'de engelliye bakışı da gözler önüne seriyor.

Anket sonuçlarına göre, toplumun % 57.3'lük bir bölümü engelliler için ayrı okullar yapılmasını destekliyor. Engelsiz kişilerin % 67.5'lik bölümü, engellilere yönelik özel yapılmış mahalle ya da site projelerine destek vermiyor. % 80.2'lik bölümü buna sebep olarak engellilerin toplumdan soyutlanmamaları gerektiğini gösteriyor. Bununla birlikte, engelsiz kişilerin % 70.3’lük gibi büyük bir çoğunluğu ortopedik engelli bir komşu istemediğini belirtiyor.
Araştırmadan çıkan en ilginç sonuçlardan biri hiç kuşkusuz, engelsiz kişilerin büyük bir çoğunluğunun engelli komşu istemediğini belirtmesi... Evet, engelsiz kişilerin, yüzde % 70,3’lük bir çoğunluğu ortopedik engelli bir komşu istemiyor… Neden? Niçin? Anlamak zor… Engelin türüne göre ele alırsak; zihinsel ve psikolojik engelli olsa, zarar verir ya da gürültü yapar gibi faktörler yüzünden (ki onları bile istememek doğrudur, diyemeyiz…) istemediğini varsayalım… Ama araştırmaya göre, bedensel (ortopedik) engelli komşu da istenmiyormuş!
Çok garip! Bedensel engelli komşu neden istenmez? Estetik kaygı yüzünden mi? Acıma duygusu yüzünden mi? İtici buldukları için mi? Neden acaba? Aslında ankette bu da sorulmalıydı. Neden istemiyorsun? Sebebi nedir? Diye… Yapılan açıklamada makul ve mantıklı bir cevap çıkar mıydı? Gerçekten çok merak ettim.
İnsan… Bakın “insan” diyorum! Sadece engelli olduğu için bir komşusunu nasıl istemez? Gelin ve damat istenmediğine çok şahit olduk… Bu tamam da! Komşu niye istenmez? Anlamak zor. İnsanoğlu daha ne kadar çirkinleşebilir diye düşünüyorum da, galiba sonu yok!
Diğer bir taraftan da insanlar ne kadar farklı diye düşünmeden edemedim. Bazı engelsiz kişiler; engelli birini eş olarak düşünebiliyor, hatta evleniyor… Bazıları ise komşu olmak bile istemiyor! Engelli komşuya “hayır” diyebiliyor!

ALİYE YÜCEL

1 Temmuz 2012 Pazar

ENGELLİLER İÇİN UYUMUYORUZ!


5378 sayı ve 01 Temmuz 2005 tarihli Özürlüler Kanunu göre, tüm Türkiye’de fiziki çevre düzenlemeleri ve ulaşılabilirliği için 7 yıl süre tanınmıştı. Bu süre, Temmuz 2012’de doluyordu. Ama maalesef bu sürenin bitimine çok az bir zaman kala, ek süre istendi. Sürenin dolmasına az bir zaman kala, ek süre talep edilmesine tepki gösteren Sivil Toplum Kuruluşları imza kampanyası başlattı.  İstanbul’da “Engelliler İçin Uyumuyoruz” adıyla bir etkinlik düzenlendi. Kanunun ertelenmeye çalışılmasına bu şekilde bir tepki gösterdi.
7 Temmuz Platformu tarafından; Taksim’de “Uyumuyoruz” adıyla düzenlenen etkinliğe tüm sivil toplum kuruluşu yöneticileri ve temsilcileri, engelli hakları konusunda çalışan aktivistler, engelliler, engelli yakınları, basın mensupları, sanatçılar ve yazarlar katıldı. Herkes “Engelliler İçin Uyumuyoruz” dedi!
Artık biliyoruz ki; ülkemizde çevre şartları, ulaşılabilirlik, mimari engeller tam anlamıyla anlaşılmış ve aşılmış değil! Maalesef pek çok eksiklik var. Şehirlerdeki pek çok kamuya açık yerler engelsiz insanlar düşünülerek yapılmış… Sinema, tiyatro, alışveriş merkezleri, kafe, restoran gibi yerlerde rampa ve asansör yok. Aslında kamu binalarında bile rampa ve asansör yok. Hiç olmazsa kamu kurum ve kuruluş binaları, kamuya açık alanlar ve toplu taşıma araçları engellilerin kullanımına uygun hale getirilmeliydi.

Belki toplum olarak bilinçli değiliz. Belki de durumun hassasiyeti bilinmiyor. Ya da “Cezası neyse öderiz! Niye uğraşalım!” diye düşünülüyor. Oysaki dışarı çıkmak, bir yere gitmek, bir işini halletmek isteyen pek çok engelli sadece bu yüzden evinden dışarı çıkamıyor, çıkmak istemiyor, çıkarsa da çok zorlanıyor.
Bu yasa engelliler için çok önemli bir adım olacaktı. Pek çok engelli, bu yasanın başlangıç tarihi olan Temmuz 2012’yi engellerin kalkacağı zaman olarak görüyordu. Ancak, geçen bu 7 yıllık sürede yönetimler, bu alanların kanuna uygun şekilde düzenlemesini gerçekleştiremedi. Sürenin dolmasına kısa bir süre kala 3 yıl ek süre talebi ile torba yasaya bir madde konulması için girişimler başlatıldı. Engelliler hizmete ulaşacaklarına sevinirken; kanunun ertelenmeye çalışılması onları hem üzdü, hem de zora soktu.
Her fırsatta “Süre uzatılmayacak ve çalışmalar zamanında bitecek” diye açıklamalar yapılsa da bir arpa boyu yol alınmadı! Şimdi de ertelenirse, engelliler 3 yıl daha sıkıntı çekecek, 3 yıl daha bekleyecek… Her fırsatta engellilerin yanında olduğunu belirtenler, galiba samimi değiller…
Kanunlar ve talimatlar olduğu halde bu düzenlemeler hiçbir alanda uygulanmıyorsa, eksiklikleri gidermek yerine erteleniyorsa sorumlu kimdir? Yerel yönetimler, ilgili kurum yetkilileri, sivil toplum örgütleri ve biz,  hepimiz! Bir şeyler yapmalı ve bunun engelliler için hayati bir önem taşıdığını mutlaka anlatmalıyız! Engelliler için biz de uyumamalıyız!

ALİYE YÜCEL