> Engeloji : Frida

Translate

Frida etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Frida etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

22 Ocak 2012 Pazar

TAHTA BACAK FRİDA! DEVAM...


(Lütfen önce “Tahta Bacak Frida!” yazısını okuyun…)
… Ve kazadan sonra aylarca yatakta yatmış… Acılarını unutmak için hep resim yapmış... Çektiği acıları, yaşadıklarını, yaşayıp isteyip yaşayamadıklarını hep resimlerinde anlatmış… Neyse ki iki yıl sonra ayaklanmış… Uzun süre alçılar ve korseler içinde hayatına devam etse de aktif siyaset hayatından bile geri durmamış… Ülkesindeki insanların devrimci mücadelesini desteklemiş... New York ve Paris’te açtığı sergiler ise sanat dünyasında büyük etki yapmış…
Artık ünlü bir ressammış ve Meksika’nın ünlü ressamı Diego Rivera ile tanışmış… Ona aşık olmuş ve evlenmişler… Ailesi bu evliliği hiç istememiş… Düğüne ailesinden sadece babası gelmiş ve damada “Kızımın hasta olduğunu ve hayatı boyunca sağlık sorunları olacağını unutmayın. Akıllıdır ama güzel değildir! Bunu aklınızdan çıkarmayın. Her şeye rağmen onunla evlenmek istiyorsanız, rıza gösteriyorum” demeyi ihmal etmemiş! Diego’yla fırtınalı bir evlilik yaşamış… Çok istediği halde çocuk doğuramamış... Üstelik kocası onu kız kardeşiyle aldatmış… Boşanmışlar ve bir yıl sonra tekrar evlenmişler… Frida, kocasının hayatına etkisini  “Başıma gelen en kötü olay, yaşadığım kaza ve Diego!” diyerek anlatmıştır.
40 yaşından sonra omurgasındaki sıkıntılardan dolayı hastaneye yatmış ve 9 ay boyunca seri ameliyat geçirmiş... Açtığı sergiye doktorların yasağına rağmen hasta yatağından kalkıp gitmiş… Bu ihmali yüzünden de bacağı kangren olmuş ve kesilmiş… 1954’te yakalandığı akciğer hastalığı yüzünden de ölmüş… Öldüğünde geriye 150 kadar eser bırakmış… Son tablosunun adı da “Yaşasın Hayat”mış!
Dünyanın en büyük ressamlarından biri kabul edilen Frida Kahlo’nun hayat hikayesi işte böyle… “Bu kadar şey bu kısa hayata nasıl sığmış? Sağlam olsa kim bilir ne yapardı?” dememeli! Çünkü, o zaman Frida Kahlo olmazdı!

Frida Kahlo, kendisiyle barışık bir kadın ve hayata bakışı çok farklı… Sakatlığını, kalın kaşlarını ve bıyıklarını sorun etmemiş… Toplumun değerleri yerine içinden geldiğince yaşamış... Çektiği bedensel ve ruhi acıya rağmen hayata karşı direnmiş... “Ayaklar, uçmak için kanatlarım (!) varken, sizi neden arayayım?” diyerek ne kadar güçlü iç zenginliğine sahip olduğunu anlatmış… Belki de hiç kimse acılarını, acındırmadan (!) onun kadar güzel anlatamaz.
Frida “Ben aşkın, acının ve devrimin kadınıyım” diyerek hayatını anlamlı ve sade bir şekilde özetlemiştir. Yaptığı resimler kadar yazdıkları da çok etkileyici… Yaşadığı acılarla tuttuğu günlüğünde öyle güzel cümleler var ki… “Nehir akıyor diye kıyılarının sıkıntı çektiğine, yağmur yağıyor diye dünyanın sıkıntı çektiğine, enerjisini salarken atomun sıkıntı çektiğine inanmıyorum! Benim için her şeyin doğal bir telafisi vardır. Üstlendiğim zor ve anlaşılması güç rolde ödülüm, kırmızı bir yığın içinde yeşil bir noktadır. Dengedir benim ödülüm…” demiştir.
İsmini duyunca gözümün önüne anlamlı yüzü ve rengarenk görüntüler geliyor. Resimlerindeki karmaşa ve renklilik hayatın tüm zorluğuna rağmen ne kadar da güzel olduğunu anlatıyor. Her şeye rağmen ayakta kalmak gerektiğini gösteriyor!

ALİYE YÜCEL


18 Ocak 2012 Çarşamba

TAHTA BACAK FRİDA!


Frida Kahlo’yu Salma Hayek’in filminden çok önce tanıdım. Yıllar önce bir gazetede ondan bahsederken “Küçük yaşta çocuk felci geçirmişti…” cümlesi yüzünden hayatı hep ilgimi çekti. Yaşadıkları, içinde bulunduğu durum, güçlü duruşu beni çok etkiledi. Sonrasında kendisini araştırdım ve takip ettim…  
Özel hayatındaki yanlışları, aykırılıkları, tasvip edilmeyebilir ve tartışılır. Ama benim için yaşama azmi çok önemliydi. Bana anlattığı veya çıkarmam gereken ders, tam bir “Yıkılmadım, ayaktayım kadını” oluşuydu! Özrüyle baş etmesini bilmesiydi!
Neler neler yaşamış… Küçük yaşta çocuk felci geçir sakat ol! Sonra gençliğinde trafik kazası geçir daha ağır bir sakat ol! Ne hayat! Öyle bir hayat hikayesi ki sanki başına gelmeyen kalmamış!
Frida Kahlo, 21. Yüzyılın en önemli kadın ressamlarından biri... Ünlü ressam Pablo Picasso bile kendisi için “Biz onun gibi insan yüzleri çizmeyi bilmiyoruz” demiştir. Kahloism diye bir sanat akımı, Frida Kahlo diye bir moda akımı vardır. Frida, aykırı bir sanatçı, duygu ressamı, özgürlük öncüsü, militan ve de sakat bir kadındır!
Frida Kahlo, 1907 yılında Meksika’da doğmuş... Hayata şanssızlıkla başlamış… Annesi o bebekken hastalanmış ve onu emzirememiş bile… Altı yaşında çocuk felci geçirmiş, ölebilirmiş! Ölmemiş ve sağ bacağı felçli olmuş… Bacağının sakatlığını, inceliğini kafasına taktığı için hep uzun etekle dolaşmış… Ama yine de arkadaşları ona hemen bir lakap yapıştırmış: “Tahta Bacak Frida!”

Frida, çocukken geçirdiği hastalığı (Çocuk Felci) dünyadan silmek için tıp okumayı kafasına koymuş… O zamanlar Meksika’da bir tane tıp fakültesi varmış, onda da hiç kız öğrenci yokmuş… Ama o Tıp Akademisi olan Ulusal Hazırlık Okulu’na tarihindeki ilk kız öğrenci olarak kaydolmayı başarmış… Bu okulda sanat, edebiyat, felsefe gibi alanlarla ilgilenmiş…
18 yaşında iken okul dönüşü erkek arkadaşı Alejandro ile otobüs kazası geçirmiş… Otobüsteki demir çubuk karnından girip, leğen kemiğini parçalamış, bel omurlarını dışarı çıkarmış, kaburgalarını kırmış… Ayrıca, sakat olan sağ bacağı da pek çok yerden kırılmış! Kaza yerinde öldü sanmışlar, sonra yaşadığı anlaşılmış ve param parça olan vücudu hastaneye getirilmiş… Doktorlar yaşamaz diye düşünseler de ellerinden geleni yapmışlar ve tam 32 ameliyat geçirmiş...
Evine döndüğünde ev eşyalarının olmadığını görmüş… Hepsinin bakım masrafları için satıldığını öğrenmiş… Sadece piyanosu ve kitapları duruyormuş… Annesi canı sıkılmasın diye yatağının üzerine gelecek şekilde tavana bir ayna asmış... Frida, gözlerini açınca ilk kendi resmini yapmış ve bu resmini sevgilisi Alejandro’ya hediye etmek istemiş… İstemiş istemesine de Alejandro’nun yatalak olduktan sonra onu terk ettiğini anlamış!
Geçirdiği bu kazadan sonra “Başıma gelen en iyi şey, acı çekmeye alışmaya başlamam!” diyerek yaşadığı bunca şeye bana mısın? Dememiş… Acıyı kısa süreli, geçici bir şey olarak görmemiş, acıyla barışık bir hayat sürmüş… Biyografisi öyle uzun ki… Bu nedenle şimdilik bu kadar… Önemli ayrıntılar devamında…

ALİYE YÜCEL