(Lütfen önce “Tahta Bacak Frida!” yazısını okuyun…)
… Ve kazadan sonra aylarca yatakta yatmış… Acılarını unutmak için hep resim yapmış... Çektiği acıları, yaşadıklarını, yaşayıp isteyip yaşayamadıklarını hep resimlerinde anlatmış… Neyse ki iki yıl sonra ayaklanmış… Uzun süre alçılar ve korseler içinde hayatına devam etse de aktif siyaset hayatından bile geri durmamış… Ülkesindeki insanların devrimci mücadelesini desteklemiş... New York ve Paris’te açtığı sergiler ise sanat dünyasında büyük etki yapmış…
Artık ünlü bir ressammış ve Meksika’nın ünlü ressamı Diego Rivera ile tanışmış… Ona aşık olmuş ve evlenmişler… Ailesi bu evliliği hiç istememiş… Düğüne ailesinden sadece babası gelmiş ve damada “Kızımın hasta olduğunu ve hayatı boyunca sağlık sorunları olacağını unutmayın. Akıllıdır ama güzel değildir! Bunu aklınızdan çıkarmayın. Her şeye rağmen onunla evlenmek istiyorsanız, rıza gösteriyorum” demeyi ihmal etmemiş! Diego’yla fırtınalı bir evlilik yaşamış… Çok istediği halde çocuk doğuramamış... Üstelik kocası onu kız kardeşiyle aldatmış… Boşanmışlar ve bir yıl sonra tekrar evlenmişler… Frida, kocasının hayatına etkisini “Başıma gelen en kötü olay, yaşadığım kaza ve Diego!” diyerek anlatmıştır.
40 yaşından sonra omurgasındaki sıkıntılardan dolayı hastaneye yatmış ve 9 ay boyunca seri ameliyat geçirmiş... Açtığı sergiye doktorların yasağına rağmen hasta yatağından kalkıp gitmiş… Bu ihmali yüzünden de bacağı kangren olmuş ve kesilmiş… 1954’te yakalandığı akciğer hastalığı yüzünden de ölmüş… Öldüğünde geriye 150 kadar eser bırakmış… Son tablosunun adı da “Yaşasın Hayat”mış!
Dünyanın en büyük ressamlarından biri kabul edilen Frida Kahlo’nun hayat hikayesi işte böyle… “Bu kadar şey bu kısa hayata nasıl sığmış? Sağlam olsa kim bilir ne yapardı?” dememeli! Çünkü, o zaman Frida Kahlo olmazdı!
Frida Kahlo, kendisiyle barışık bir kadın ve hayata bakışı çok farklı… Sakatlığını, kalın kaşlarını ve bıyıklarını sorun etmemiş… Toplumun değerleri yerine içinden geldiğince yaşamış... Çektiği bedensel ve ruhi acıya rağmen hayata karşı direnmiş... “Ayaklar, uçmak için kanatlarım (!) varken, sizi neden arayayım?” diyerek ne kadar güçlü iç zenginliğine sahip olduğunu anlatmış… Belki de hiç kimse acılarını, acındırmadan (!) onun kadar güzel anlatamaz.
Frida “Ben aşkın, acının ve devrimin kadınıyım” diyerek hayatını anlamlı ve sade bir şekilde özetlemiştir. Yaptığı resimler kadar yazdıkları da çok etkileyici… Yaşadığı acılarla tuttuğu günlüğünde öyle güzel cümleler var ki… “Nehir akıyor diye kıyılarının sıkıntı çektiğine, yağmur yağıyor diye dünyanın sıkıntı çektiğine, enerjisini salarken atomun sıkıntı çektiğine inanmıyorum! Benim için her şeyin doğal bir telafisi vardır. Üstlendiğim zor ve anlaşılması güç rolde ödülüm, kırmızı bir yığın içinde yeşil bir noktadır. Dengedir benim ödülüm…” demiştir.
İsmini duyunca gözümün önüne anlamlı yüzü ve rengarenk görüntüler geliyor. Resimlerindeki karmaşa ve renklilik hayatın tüm zorluğuna rağmen ne kadar da güzel olduğunu anlatıyor. Her şeye rağmen ayakta kalmak gerektiğini gösteriyor!
ALİYE YÜCEL
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder