Geçen hafta gösterime giren bir film var: Can Dostum (Intouchables - 2011). Fransa’da gişe rekorları kıran bir film… Yamaç paraşütü yaparken kaza geçirip boyundan aşağısı felç olan zengin Philippe ve ona bakmak için gelen, hapishaneden yeni çıkmış Driss’in hikayesini anlatıyor. Filmin konusu gerçek hayattan alınmış…
Film, dostluk üzerine kurulu… Normalde yan yana gelemeyecek farklı sınıf ve kişilikteki iki insan bir araya gelerek dostluğu yakalıyorlar. İnsana önyargısız yaklaşmanın en güzel örneğini veriyorlar. Bu ilginç ve samimi dostluk öyle etkili anlatılmış ki… Seyrederken yüreğinizden yakalıyor ve çok hoşunuza gidiyor.
Herkes, Driss’in bakıcılık için uygun olmadığını düşünürken, Philippe, ona inanıyor ve kendisine acımaması nedeniyle şans veriyor. Driss, Philippe’in yanına bakıcı olarak gelmiş biri… Ama ilişkilerine bakınca sadece para için yanında olmadığını anlıyorsunuz. Sadece bakımıyla değil, her şeyiyle ilgileniyor. Özel hayatıyla bile… İnsan seyrederken böyle bir dostluğun varlığına inanmak istiyor! Öz bakımını bile kendisi yapamayan birinin yanında böyle bir dostun varlığı insanı derinden etkiliyor. Bir umut ve mutluluk duyuyor. İnsanın içini sımsıcak yapıyor. Kendini iyi hissettiriyor…
Can Dostum’a çeşitli açılardan bakılabilir ve yorum getirilebilir. Ama bence filmin en başarılı yanları, boyundan aşağısı felçli birinin merhamet edilmesi gereken biri olarak değil de tutkuları, kaygıları olan bir insan olarak gösterilmesi ve engelli olmanın diğer insanlarla dostça, arkadaşça ilişki kurmaya mani olmadığını anlatmasıydı.
Filmdeki diyaloglar da çok şaşırtıcı… Philippe, Driss’e “Dört yanı felçli birini nerede bulabilirsin?” diye soru sorup, cevap olarak “Bıraktığın yerde!” diyerek içinde bulunduğu durumla ve kendisiyle dalga geçebiliyor. Başka bir sahnede ise ölen karısından bahsederken “Benim asıl engelim tekerlekli sandalyeye sahip olmam değil… Onsuz sahip olmam!” diyerek insanı derinden etkileyip, düşündürüyor. Asıl engelin, asıl zor olanın ne olduğunu sorgulatıyor!
Can Dostum’da oyunculuklarda çok mükemmel ve doğal… Philippe rolünde François Cluzet felçli birini canlandırıyor ki, gerçekten tekerlekli sandalyeye bağımlı biri olduğuna inanıyorsunuz. Omar Sy’in Driss rolündeki sempatikliği, espritüelliği, serseriliği o kadar gerçek ki… Sanki kendi hayatını canlandırıyor!
Bu filmi çok sevdim. Afişine bakıp tekerlekli sandalye ve onu süren birini görüp yanılmayın! Sadece felçli bir adam ve ona bakıcılık yapan bir zencinin hikayesi değil... Çok şey anlatıyor. Üstelik bir engelli hikayesi, duygu sömürüsü olmadan ancak bu kadar eğlenceli anlatılabilir. Zaman zaman duygusal sahneler olsa da genellikle tebessüm ederek, gülerek izleniyor. İnsana dair, sıcak ve sıkılmadan seyredilecek bir film… Gerçek bir dostluk hikayesi...
ALİYE YÜCEL
Aliye Hnm merhaba, yazdıklarınızı çok etkileyici buldum. Tebrik ederim. Bu arada bloguma bakmanızı tavsiye ederim. Sevgiler,
YanıtlaSil