> Engeloji : Beyin Kanaması

Translate

Beyin Kanaması etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Beyin Kanaması etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

25 Mart 2012 Pazar

TEK GÖZ İÇİN...


Bir adam düşünün sol gözü hariç tüm vücudu felç olmuş! Tek gözle hayata tutunuyor. Bu göz onun insanlarla, dünyayla ve hayatla tek bağlantısı... O, vücudunda hükmettiği tek organı ve tek iletişim kanalı olan gözünü kullanarak insanlara ulaşmayı başarıyor. Üstelikte gözüyle bir kitap yazıyor! “Kelebek ve Dalgıç” filmi tek bir gözle hayata tutunan bir adamın dramını anlatıyor.

Film, Elle Dergisi Editörü Jean-Dominique Bauby’nin gerçek hayat hikayesinden alınmıştır. Jean-Do, 1995 yılında 43 yaşındayken geçirdiği beyin kanaması nedeniyle derin bir komaya girmiş, çıktığında ise tıpta Locked-in Syndrome (içeride kilitli kalma sendromu diyebiliriz) adı verilen bir hastalıkla karşı karşıya kalmıştır. Sol gözü ve zihinsel yetenekleri hariç tüm vücut fonksiyonlarını kaybetmiştir.

Film, Türkiye’de “Kelebek ve Dalgıç” ismiyle gösterime girmiş… Ama kesinlikle “Kelebek ve Dalgıç Giysisi” olmalıydı! Çünkü yazarın anlattığı bu… Bildiğimiz dalgıç kıyafeti değil de; eskiden kullanılan, içinde hareket etmenin çok zor olduğu, ağır dalgıç giysisi… Kastedilen işte bu… Çünkü yazar böyle bir giysi içinde kaldığını ve onun içine hapsolduğunu anlatıyor… Ve bu benzetme anlatıma çok şey katıyor.

Peki “Kelebek”? Gelelim kelebeğe… Sadece sol gözünü kırpabilen Jean-Do ile iletişim kurmak için bir yöntem geliştirilmiş… Geliştirilen yöntem şu: Gözünü “Evet” kelimesi için 1 kere, “Hayır” için 2 kere kırpıyor… Alfabedeki tüm harfler, Fransızca’daki kullanım sıklığına göre oluşturulan bir sıralamayla Jean-Do’ya  tek tek okunuyor. Doğru harf söylenince gözünü kırpıyor. Bu göz kırpmasını da kelebeğin çırpınışlarına benzetiyor! Bu sayede kelimeler, cümleler ve inanılmaz ama bir kitap ortaya çıkıyor. Yazdığı “Kelebek ve Dalgıç Giysisi” isimli kitabının yayınlanmasından sonra 1997’de hayatını kaybediyor.

Filmin belki de en ilginç yanı, büyük bir bölümünü Jean-Do’nun sol gözünden izlememiz. Yani onun sol gözü bir kamera… Öyle ki göz kırpınca perde kararıyor, ağlayınca buğulanıyor… Kamera, gerçek bir göz gibi etrafa bakıyor. Böylece empati yapmak kaçınılmaz oluyor. Kendinizi “Bu hayat mı? Hayat bu mu? İçime kilitledi bedenim beni ve tek bir pencere açtı hayata dair…” diyen Jean-Do’nun yerinde buluyorsunuz.


Filmi seyrederken; sol gözü dışındaki her şeyi felç olan bir insan ne yapar? Onun için hayatın anlamı kalır mı? Diye düşünmeye başladığınızda Jean-Do “Kendime acımaktan vazgeçtim. Fark ettim ki gözümden başka iki şey daha var sahip olduğum: Hayal gücüm ve hafızam!” diyerek size çarpıcı bir cevap veriyor. Çünkü anlıyoruz ki ne durumda olursak olalım, bir şeylere tutunup, bir şeyler umut edip yaşıyoruz.

Filmde pek çok çarpıcı sahne var. Yönetmene, senariste, oyunculara ve emeği geçen herkese bravo diyorsunuz… Babasıyla arasındaki telefon görüşmesinde; yaşlı babasının “İkimizde aynıyız aslında; sen vücuduna hapsolmuşsun, bense bu dört duvar arasına…” demesi insanı sarsıyor! Jean-Do’nun yanından ayrılmayan ve gözyaşı döken karısının yardımıyla hastalandıktan sonra kendisini görmeye hiç gelmeyen sevgilisine “Seni her gün bekliyorum!” dedirttiği sahne öyle dokunaklı ki… İnsan, Üzülsün mü? Kızsın mı? Bilemiyor. Bir duygu karmaşası yaşıyor.

Böyle duygusal bir hikayenin, görsel olarak da bu kadar güzel anlatılması insanı müthiş etkiliyor. Julian Schnabel’in 2007 yılında Cannes Film Festivali En İyi Yönetmen Ödülü’nü almasının ve filmin adlarını buraya yazamayacağım kadar pek çok dalda ödül almasının nedenlerini iyi anlıyorsunuz!

Jean-Do bize “Gerçek doğamı bulmak için bir felaketin ışığı mı gerekiyordu?” sorusunu sorarak bazı şeyleri idrak etmek için geç kalmamak gerektiğini anlatıyor! Bir yandan insana elindekilerin değerini gösterip, şükretmesini sağlıyor; diğer taraftan hayatta her an her şeyin olabileceğini gösteriyor. Önemli olan hayattan kopmamak ve savaşabilecek güçte olmak… Her ne durumda olursa olsun tutunacak bir dal bulmak zorunda kalıyor insan… Her şeye rağmen yaşıyor, umudunu yitirmiyor.

Filmden etkilenmeyecek bir kimsenin olmayacağını düşünüyorum! “Kelebek ve Dalgıç” filmini seyrettikten ve film bittikten sonra tek bir gözümüz için bile şükür etmemiz gerektiğini bir kez daha idrak ediyoruz! Hayata bakışınızı değiştirmek… Ve tek bir göz için bile şükretmek için izleyin!


ALİYE YÜCEL