> Engeloji

Translate

3 Eylül 2017 Pazar

İBRAHİM'E GÖRE RENKLER


İstanbul Valiliği tarafından engelli farkındalığını arttırmak için bir kitap yayınlandı. Renklerin Kara Kitabı, görme engelli bir çocuk olan İbrahim'in dilinden renkleri anlatıyor. Kitabın yazarları Menena Cottin ve Rosana Faria. Türkçeye çevirisi ise Talim Terbiye Başkanı Alparslan Durmuş tarafından yapılmış. Çok farklı bir fikirden yola çıkılarak hazırlanan kitabın tamamı simsiyah...

Kitabın bir sayfasında görme engelli İbrahim'in renklerle ilgili duygu ve düşünceleri yer alıyor. Hem Latin hem de Braille (Kabartma) alfabesiyle yazılmış... Diğer sayfada ise yazılanların anlatıldığı kabartma şekiller var. Kitabı, gören kişiler de, görme engelliler de okuyabiliyor. İbrahim'in renklerle ilgili tanımlamaları oldukça ilginç. Belki de pek çok kişinin aklına gelmeyecek türden... Tespitleri çok düşündürücü...

Kitabın kahramanı İbrahim renkleri görmüyor ve bu yüzden gören bir kişiden daha farklı algılıyor. O renkleri duyuyor, kokluyor ve tadıyor! Kısaca renkleri bu şekilde tanıyor. Kırmızı onun için hem çilek gibi, ekşi hem de karpuz gibi tatlı... Bir de sürtünüp yüzülmüş bir dizin can acıtmasını hatırlatıyor. Yeşil, taze biçilmiş ot gibi kokuyor. Sarı, hem civciv kadar yumuşak hem de zihninde hardal gibi bir tat uyandırıyor. Kahverengi, ayaklarının altına ezilen kurumuş yapraklar gibi hışırtılı ses çıkarıyor. İbrahim'e göre renklerin kralı ise siyah ve annesi onu öptüğünde yüzünü okşayan ipek saçlar gibi yumuşak...


Kitabın ön sözü İstanbul Valisi Vasip Şahin tarafından yazılmış. Şahin yazısına, "Her mevsim ayrı güzel olan ve her haliyle insanı büyüleyen bir şehir yaşıyoruz..." diye başlıyor. Daha sonra "Gelin, durup gözlerimizi kapatalım. Düşünelim. Bunca rengi gözümüz kapalıyken görmeyi, fark etmeyi, hissetmeyi deneyelim. Bu renkleri hiç görmemiş olsaydınız, erguvanın rengini, Boğaz'ın mavisini, nasıl anlatırdınız? Elinizdeki bu kitap, göremeyen bir çocuğun dilinden renkleri anlatıyor ve bir sorgulamanın içine itiyor insanı. Sahiden gören kim acaba?" diye devam ediyor...

Renklerin Kara Kitabı'nın arka kapağında ise: "Bu kitapta renklerin tadını alacak, kokularını duyacak, seslerini işitecek, dokunuşlarını hissedeceksiniz. Evet, yeni bir bakış açışıyla renkleri yeniden keşfedeceksiniz. Kitabı isterseniz Latin, isterseniz Brail alfabelerinden okuyabilirsiniz. Kitapta ikisi de var. Bu arada kitabın resimlerine bakmak mı istersiniz, yoksa dokunmak mı? Tercih yine tamamıyla sizin." cümleleri yer alıyor.

Kitabın çıkış zamanı da 3 Aralık Dünya Engelliler Günü ya da 10-16 Mayıs Engelliler Haftası değil. Bu da oldukça anlamlı... Belirli gün ve haftaların dışında da engelliler ile empati kurulması ve engelli farkındalığı oluşturulması için yayınlanmış... Belki de bu kitap görme engellilerden çok görebilenler için çok şey anlatıyor. Görme engellilerin dünyasını tanımamızı sağlıyor. Küçük ve büyük herkese hitap ediyor. İstanbul Valiliği'nce ücretsiz dağıtılan kitabı herkes görmeli ve okumalı...

ALİYE YÜCEL

27 Ağustos 2017 Pazar

CANIM OĞLUM DİYEBİLMEK


Seyretmeyi merakla beklediğim bir film var. Henüz vizyona girmedi. Yapılan haberlere göre çekimleri yeni tamamlandı. Yönetmenliğini Nihat Durak'ın yaptığı "Babam" filmi... Babam, bir baba ve zihinsel engelli oğlunun hikayesini anlatıyor. Filmin başrollerinde; Çetin Tekindor, Melisa Şenolsun, Berker Güven, Erkan Kolçak Köstendil ve Cezmi Baskın var. Filmde Çetin Tekindor babayı, Berker Güven ise zihinsel engelli oğlu canlandırıyor. Dram yüklü bu film yılın en iddialı filmleri arasında yer alacak gibi...

Filmin konusu şöyle: "Yusuf (Çetin Tekindor) batacak olan konserve fabrikasını kurtarmaya çalışmaktadır. Bu arada karısı ölmüş ve zihinsel engelli oğlu Arif'le (Berker Güven) baş başa kalmıştır. Oğlunu, zihinsel engeli sebebiyle yıllardır kabullenemeyen ve iletişim kuramayan Yusuf, bu durumda büyük bir imtihan geçirmektedir. Genç öğretmen Feride (Melisa Şenolsun) ise atanamadığı için Yusuf'un fabrikasında çalışmaya başlar. Feride'nin ilgisi Arif'i değiştirmeye başlayınca, Yusuf 'un da oğluna bakışı değişir. Çevrede olanlar ve yaşadıkları Yusuf, Arif ve Feride'yi birbirine yakınlaştırır..."

Çekimleri Çanakkale Gelibolu'da yapılan filmin yönetmeni Nihat Durak, Babam filmi için şunları söylüyor: "Filmin bir yaşanmışlığı yok, birden çok şeyden esinlendim. Zeka özürlü bir çocuğun aile olarak yakınıyım. Bunun zorluklarını bire bir gözlemledim. Başka bir hikayeyle "Yusuf" karakteriyle buluşturdum. Filmde Yusuf'un farklı bir yaşam muhasebesine girmesini, oğlu ile ilişkisini restore etmesini işledim. Feride karakteri, Yusuf ve Arif'in yaşamlarının değişmesini sağladı."


Filmde zihinsel engelli Arif'i canlandıran Berker Güven daha önce de bir tiyatro oyununda engelli bir karakteri canlandırmış... Filmle ilgili olarak; "Zihinsel engelli bireylerle bir hafta vakit geçirdim. Sonra Amerika'ya gidip oyuncu koçlarıyla çalıştım, Türkiye'ye döner dönmez de çekimlere başladım. Zorlukları olan ama oynaması keyifli bir rol. Çetin Tekindor ile baba-oğlu oynamak bir oyuncunun yaşayabileceği en şahane duygu. Onun karşısında çok rahat oynadım, çok güzel sahneler çıktı. Bu filmde oynadıktan sonra yaşam enerjim geldi" diyor.

İşim, çevrem, ilgim gereği pek çok engelli ve ailesini tanıma fırsatım oldu. Her ebeveyn engele farklı yaklaşıyor. Her engeli çocuğun farklı zorlukları oluyor, ancak zihinsel engelli olunca iş daha zorlaşıyor. Bu durumun sosyal, psikolojik, maddi ve manevi her türlü zorluğuna katlanmak gerekiyor. Yük genelde annelerde oluyor. Bazı babalar engelli bir çocuğu kolay kolay kabullenemiyor. Engelli olan çocuğuna gereken ilgiyi gösteremiyor. Onu görmezden görebiliyor.

Engelli çocuklar, bu dünyaya böyle gelmek istemediler ki. Bu onların suçu değil. Engelli çocuk da, engelsiz çocukla aynı ilgi ve sevgiyi hak eder. Sevgi ve ilgiyi genelde anne gösterir. Mücadele ve yük anneye kalır. Ama ya iş bir gün babaya düşerse... İşte filmde bunlar anlatılıyor. Acaba nasıl anlatılmış, nasıl bir bakış acısı getirilmiş? Zihinsel engelli çocuk babası olmak nasıl aktarılmış? Filmde baba, zihinsel engelli oğluna nasıl davranıyor? En önemlisi de "oğlum", "canım oğlum"  diyebiliyor mu? Bunları görmek istiyorum.


ALİYE YÜCEL

20 Ağustos 2017 Pazar

TERCİH CEZA ÖDEMEK


Anadolu Ajansı'nın haberine göre; CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrukulu yazılı bir soru önergesiyle Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Jülide Sarıeroğlu'na, 2012-2017 yılları arasında ülke genelinde engelli işçi çalıştırması gerektiği halde çalıştırmayan işverenlere ne kadar para cezası kesildiğini soruyor. Bazı işverenler engelli çalıştırmıyorlar ve onun yerine ceza ödüyorlar. Bu yıllardır süren ilginç bir durumdur.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Jülide Sarıeroğlu bu konu ile ilgili: "Bakanlığımızca yürütülen programlı teftişlerle incelemelerden oluşan program dışı teftişlerde 2002 yılından 2017 yılları arasında mevzuat uyarınca engelli işçi istihdam etme yükümlülüğü bulunan 11 bin 504 iş yerinde tespit yapılmıştır. Engelli işçi istihdamı yükümlülüğünü yerine getirmeyen işverenlikler hakkında kanun maddesi uyarınca 33 milyon 339 bin lira idari para cezası uygulamıştır." diye açıklamış.

Bakan bu konu ile ilgili ayrıca: "2017 yılı Nisan ayı itibarıyla 4857 sayılı İş Kanunu'nun "Engelli ve Eski Hükümlü Çalıştırma Zorunluluğu" başlıklı 30. maddesi kapsamında, elli ve üzeri sigortalı çalıştıran işverenden kontenjan dahilinde veya kontenjan fazlası engelli sigortalı çalıştıran işverenler ile engelli çalıştırmakla yükümlü olmadıkları halde engelli çalıştıran işverenlerin çalıştırdıkları her bir engelli sigortalının prime esas kazanç alt sınırı üzerinden hesaplanan işveren hissesinin tamamı devlet tarafından karşılanan ve bu kapsamda çalışan engelli sigortalı sayısı ise İstanbul'da 21 bin 579, Türkiye genelinde 88 bin 873'tür" diyor.


4857 sayılı İş Kanunu'nun 30. maddesine göre; işverenlerin, iş yasasına göre elli ya da daha fazla işçi çalıştırdıkları takdirde meslek, beden ve ruhi durumlarına göre engelli çalıştırmak zorundadırlar. Bu oran özel sektörde % 3, kamu sektöründe ise % 4'tür. Aynı il sınırları içinde birden fazla iş yeri olan işverenler, çalıştırmakta yükümlü olduğu işçi sayısı, toplam işçi sayısına göre hesaplanır.  Ancak buna rağmen pek çok iş yeri maalesef bu yükümlülüğü yerine getirmiyor.

İşverenlere verilen bu ceza; çalıştırılmayan her engelli ve çalıştırılmayan her ay için uygulanıyor. Çok uzun süreden beri engelli çalıştırmayan işverenler yüksek ceza ödemek zorunda kalıyorlar. Engelli çalıştırmayan iş yeri sayısı 11 bin 504 olarak açıklanmış. Az bir sayı değil. İşverenler engelli işçi almak yerine; ceza ödemeyi, cezalı olmayı tercih ediyorlar. Çünkü, istihdam alanında engellilere karşı büyük bir ön yargı var.

Biliyoruz ki işverenler engellilerin başarılı olamayacaklarını ve verimli çalışamadıklarını düşünüyorlar. Yoksa neden çalıştırmasınlar? Eleman almak yerine ceza ödüyorlar.  Oysa ki her işe ve her iş yerine uygun engelli bir eleman vardır. Bu elemanı bulmak çok zor değil. Keşke her işveren engelli eleman çalıştırsa... Bir deneseler ve görseler. Böylece engellilerin verimli olamayacağı ön yargısı bir kırılsa...


ALİYE YÜCEL

13 Ağustos 2017 Pazar

KOLSUZ TERZİ


Bazı kişiler bacakları ya da kolları olmadan hayatlarını sürdürürler. Bu doğuştan ya da sonradan olabilir. İşte Hindistan'ın Haryana eyaletinde bir köyde yaşayan Madan Lal, de bunlardan biri... Lal, kolları olmadan doğuyor. Ancak o günlük hayatta yapılabilecek her şeyi ayakları ile yapabiliyor. Hatta kolları ve elleri olmamasına rağmen terzilik yapıyor. Kolsuz bir terzi epey şaşırtıcı geliyor değil mi? Ama o bunu başarmış... Kısaca onun ayaklarıyla yapamayacağı şey yok.

Engelliler bazı haklardan mahrum kalabiliyor. Madan Lal'in ülkesi de maalesef engellilere karşı pek duyarlı değilmiş... Çünkü, o engeli yüzünden hiç bir okula alınmamış, öğretmenler onu kabul etmemiş... Bu nedenle de eğitim hakkı elinden alınmış. Onun yaşadığı üzüntü ve hayal kırıklığını anlamak hiç de zor değil. Eğitim almak, okumak  istiyorsunuz. Ancak engeliniz var diye buna imkan tanınmıyor. Çok güç bir durum...

Eğitim hakkı elinden alınsa da Madan Lal, bir şeyler yapmak ve bir mesleği olsun istemiş. Böylece terzi olmaya karar  vermiş! Bu kararı verdiğinde destek görmemiş. Dikiş dikmeyi öğrenmeye gittiğinde de ön yargılardan kurtulamamış. Her gittiği terziye dikiş dikmeyi öğrenmek istediğini söylediğinde, hiç biri ona dikiş dikmeyi öğretmek istememiş... Ancak o terzi olma isteğinden hiç vazgeçmemiş ve sonunda kendisine dikiş öğretecek bir terzi bulmuş... O terzi de önce "Yok" dese de öğretmeğe razı olmuş.


Madan Lal, çok kısa sürede dikiş dikmeye başlamış... Dikiş dikmeyi öğrendiğinde de köyüne dönerek bir terzi dükkanı açmış. Terzi dükkanını açtığı gün onun en mutlu günüymüş... Köylüler ilk önce onun dikip dikemeyeceği konusunda şüphe duymuşlar ve bu nedenle müşteri bulmakta zorlanmış... Ancak daha sonra yaptıklarını görünce ona güvenmişler ve giysilerini hep ona diktirmeye başlamışlar. Artık köyde bir şey diktirmek isteyen herkes ona gelmeye başlamış...

Bir röportajda Lal, engelliyle ilgili olarak "Çocukluğum boyunca beni rahatsız etmedi..." diyor. Çünkü o el ve kol ne demek bilmeden hayatı sürdürmeyi öğrenmiş... O, ellerinin yerine ayaklarını koymuş. Günlük hayatındaki her şeyi ayaklarıyla yapmaya başlamış. Yemeğini ayaklarıyla yemiş, dişlerini fırçalarken ayaklarını kullanmış, tıraşını ayaklarıyla olmuş... Dikiş dikmek için gerekli olan ölçü almak, kumaşı kesmek gibi her şeyi ayaklarıyla yapmış. Dikiş makinesini de ayaklarıyla kullanmış...

Terzilik gibi el mahareti ve ince işçilik isteyen bir mesleği eller olmadan, ayaklarla yapmanın zorluğunu söylemeye gerek var mı bilmiyorum? Madan Lal, engeli olmasına rağmen belki de engeli olmayan bir kişinin bile zorla yapacağı bir mesleği başarı ile sürdürüyor. Her türlü engeli aşıp, herkese örnek olacak bir çaba gösteriyor. Bu kolsuz terziden; engelli, engelsiz herkesin alacağı dersler olmalı...


ALİYE YÜCEL

6 Ağustos 2017 Pazar

BEKLENEN HİZMET


Ağır ve mental engellilerin bakımının ne kadar zor olduğunu söylemeye gerek var mı bilmiyorum? Gecesi gündüzüne karışan bir ebeveyn... Öylesine zor ve öylesine meşakkatli geçen günler... Biraz soluk almak ve dinlenebilmek ne mümkün... Bir yere gitmek, gezmek, tatil gibi şeyler ise hayal... İşte böyle bir durumda olan engelli yakınları çaresiz kalır, bir çare arar. Bu durumda olan çocuklara bazen yakınları ya da maddi imkanlar olduğunda bakıcılar baksa da büyük yük yine anne babada olur.

Çevremde bu durumda olan çocuklar ve ailelerini görüp, bunun bir çözümü olmalı diye düşündüm hep... Hiç olmazsa bazı günler; bir zaruret durumunda, bir sağlık sorunu olduğunda, zorunlu gidilmesi gereken bir yer olduğu zaman bu çocukların bırakılacağı bir yer olmalı diye... Ağır engelli çocukların kalacağı yerler maalesef mevcut değil. Onları her bakım ve rehabilitasyon merkezlerine götüremezsiniz. Ağır engelli çocukların kalacağı yerler çok özel olmalı...

İşte şimdi böyle bir merkez inşaat halinde... Ağır ve mental engellilerin; eğitim, bakım ve rehabilitasyonunun yapılabileceği merkez Başakşehir'de yapılıyor. Başakşehir Engelli Rehabilitasyon Merkezi (BERM) Türkiye'de ilk, tek ve en büyük engelli rehabilitasyon merkezi olacak. Kayaşehir bölgesinde yapılmakta olan merkez tam 16 bin metrekarelik bir alanda yer alacak. Bu merkezde en son teknoloji ve teknikler yer bulunacak.


Çağrı Derneği ve Özel Eğitime Muhtaç Çocuklara Yardım Derneği'nin (ERAM) katkıları ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından gerçekleştirilecek merkezin; 2018 yılı eğitim yılında hizmete açılması planlanıyor. Bu merkezde; uzay terapi, duygusal algı, duygusal bütünleşme ve robotik rehabilitasyon odaları bulunacak. Uzay terapi odasında, yerçekimsiz bir ortamda engellilerin tedavisi yapılacak. Robotik rehabilitasyon odasında, yürüme bozukluğu olan engelliler robotlar sayesinde yürüyecekler.

Başakşehir Engelli Rehabilitasyon Merkezi'nde; benzer kurumlardan farklı olarak ağır engelli ve mental engellilerin eğitim, bakım ve rehabilitasyon hizmetleri aynı yerde sağlanacak. Ücretsiz olan merkezde öncelik ağır engellilerin olacak. 200 - 250 engelliye hizmet edebilecek merkeze, kontenjana göre çevre ilçelerden de engelli alınabilecek. Ulaşım için ise engelliler evlerinden servislerle alınacak.

Bu projeye çok çaba gösteren Çağrı Derneği Başkanı Ali Yeniyurt'u beraber çalıştığımız bir projeden tanıyorum. Böyle bir merkezin olmasını ne kadar çok istediğini ve böyle bir kurumun olması için ne kadar çok çaba sarf ettiğini çok iyi biliyorum. Onunla böyle yerlerin olması gerektiğini defalarca konuştuk. Kendisinin de engelli bir oğlu olan Yeniyurt ile bu projenin durumu ile ilgili görüştüğümde; merkezin her yönü ile çok farklı ve özel olacağından bahsetti. Ayrıca; bu projenin diğer il ve ilçelere örnek olacağını vurguladı. Bu merkezin bir çok aileni umudu olduğu ve onları ne kadar mutlu edeceği ortada... Beklenen bu hizmetin gerçekleştirilmesinde emeği geçen herkese çok teşekkürler...

ALİYE YÜCEL

30 Temmuz 2017 Pazar

SESSİZ SEDASIZ BİR OLİMPİYAT


2017 İşitme Engelliler Olimpiyatları (2017 Samsun Deaflympics) bu yıl Samsun'da yapıldı. 18 Temmuz günü muhteşem bir açılışla başlayan organizasyon bu akşam (30 Temmuz) yapılan kapanış töreniyle sona erdi. Bu yıl 23.'sü düzenlenen İşitme Engelliler Olimpiyatları'na 97 ülkeden 3 binden fazla sporcu katıldı. Antrenör, delege ve diğer görevlilerle birlikte 5 binin üzerinde katılımcı yer aldı.

Türkiye'de düzenlenen bu yıl ki organizasyon, en yüksek katılımlı İşitme Engelliler Olimpiyatları oldu. İşitme engelli sporcular; atıcılık, atletizm, badminton, basketbol, bowling, dağ bisikleti, futbol, golf, güreş, hentbol, judo, karate, masa tenisi, oryantiring, plaj voleybolu, tekvando, tenis, voleybol, yol bisikleti ve yüzme branşlarında olmak üzere tam 21 branşta yarıştılar. Ülkemizi 294 sporcu temsil etti.

Uluslararası İşitme Engelliler Spor Komitesi (ICSD) tarafından düzenlenen İşitme Engelliler Olimpiyatları ilk kez 1924 yılında Paris'te yapıldı. O yıl olimpiyatlara, 9 ülkeden 148 sporcu katıldı. Türkiye ise İşitme Engelliler Olimpiyatları'na ilk olarak 1989 yılında katıldı. Ülkemiz o yıl sadece iki madalya kazandı. 4 yılda bir düzenlenen olimpiyatlara daha sonra 7 defa katıldık. İşitme Engelliler Olimpiyatları'ndaki en başarılı ülke Amerika oldu. Bu kez toplam madalya sırlamasında ilk üçe giremedi.



Ülkemiz, 2017 İşitme Engelliler Olimpiyatları'nda çok başarılı sonuçlar elde etti. Son günde de Erkek Milli Futbol Takımımız şampiyon oldu. Türkiye; toplamda 17 altın, 7 gümüş ve 22 bronz madalya kazandı. En çok madalya kazanma sıralamasında Rusya birinci, Ukrayna ikinci, Kore ise üçüncü oldu. Ülkemiz ise onların ardından dördüncü oldu.

Ülkemizde düzenlenen en büyük spor organizasyonu olan İşitme Engelliler Olimpiyatları, her yönden başarılı geçti. Bir haberde açıklamasını izlediğim Uluslararası İşitme Engelliler Spor Komitesi (ICSD) Başkanı Valery Rukhledev, ülkemizde yapılan organizasyondan çok memnun kaldığını belirtti. Rukhledev; 2005 yılında Avustralya'da düzenlenen oyunları gördüğünde "Bundan daha iyi bir olimpiyat olabilir mi?" diye düşündüğünü söyleyip, "Türkiye'ye gelince çok büyük şaşkınlık yaşadım. Türkiye ve Samsun bu beğeniyi daha da yükseltti..." diye açıklamada bulundu. 

İşitme Engelliler Olimpiyatları'nın işitme engelliler ve diğer kişiler arasında bağ oluşturmak adına çok önemli bir fonksiyonu da var. Pek çok kişi işitme engellilerin neler başardığını görmüş oldular. İşitme engelliler adına bir farkındalık oluşturuldu. Biliyoruz ki spor ortak bir dildir. Onlar da sessiz sedasız dünyalarında seslerini spor ile çıkardılar. Artık herkes bu sesi duymalı...


ALİYE YÜCEL

23 Temmuz 2017 Pazar

GÜZEL MÜCADELE


Onunla ilgili haberleri okuyunca etkilenmiş ve sosyal medyadan takip etmeye başlamıştım. Çok güzel bir kadın ve fotoğrafları çok etkileyici... Gören herkes bana hak verecektir. Jordan Bone'den bahsediyorum. Tekerlekli sandalyede hayatını sürdüren güzellik ve moda bloggerinden... İngiltere'de yaşayan genç kadının sosyal medyada binlerce takipçisi var. Hayat hikayesi ise insana ilham verecek kadar ilginç...

Şimdi 27 yaşında olan Jordan Bone, 15 yaşında bir iken bir trafik kazası geçiriyor. Kaza sonucu boynunda zedelenme meydana geliyor ve göğsünden aşağısı felç oluyor. Bu yüzden ellerini, kollarını, bacaklarını kullanamıyor. Bir daha yürüyemeyeceğini ve hep sırt üstü yatacağını öğreniyor. Yapılacak ameliyat onu daha da kötü hale getirebileceği bile bile tedavi olmayı kabul ediyor. Risk dolu bir operasyon geçiriyor. Aylarca hastanede kalıyor. O günden sonra hayatını tekerlekli sandalyede sürdürüyor.

Bone, kazadan sonra çok büyük bir üzüntü duymuş ve iki yıl boyunca depresyona girmiş. Hayatının onu nereye götüreceğini bilememiş... Çok genç yaşta engelli olduğu için bu durumda olması çok normal. Yürüyebilirken birden tekerlekli sandalyede olmak, kolaylıkla yaptığı şeyleri yapamamak herkes için zordur. Ancak o bu durumdan güçlenerek çıkıyor. Kendi durumunda olan kişilere yardımcı ve örnek olacağını umduğunu videolar hazırlamaya ve bunları sosyal medyada paylaşmaya başlamış...


Makyajını nasıl yaptığını soranlar için hazırladığı videolar milyonlarca kişi tarafından seyredilmiş. Şimdi; güzellik, motivasyon, moda ve yaşam tarzı konusunda ünlü bir blogger... Ayrıca, ünlü markaların sosyal medyadaki reklam yüzü olmuş. Yaşadıklarının anlattığı Benim Güzel Mücadelem (My Beautiful Struggle) isimli bir kitap yazmış... Kitabı daha ilk günden tükenmiş... Umarım Türkçeye de tercüme edilir.

Belki omuriliği tedavi olabilecek ya da bir çift biyonik bacakla yürüyebilecek. Ancak o bunlara bağlanıp, bunları düşünerek yaşamak istemiyor. Hayatına istediği gibi devam ediyor. "Şu anda hayatımda yaptığım şeyler, felçli olmasam da yapacağım şeyler... Çünkü her zaman makyaj yapmayı ve yazmayı çok sevdim..." diyor. Bu da bize engelli olup, tekerlekli sandalyede olmanın hayatı sürdürmek için engel olmadığını gösteriyor.

Paylaştıkları, söyledikleri, yazdıkları öyle yaşama sevinci dolu ki... Onun dış güzelliğin altında yatan bir iç güç olduğunu anlıyorsunuz. Tekerlekli sandalyedeki kız olmanın ötesine geçmiş. Vücudu engelli olsa da ruhu değil... O kazada çok şey kaybetse de kararlılıkla hayatın zorluklarını yenmiş. Jordan Bone, kendine inanarak, tüm umutlarının bittiği bir anda hayata tutunmuş... Engelliliğin ötesine geçen bir umudun olduğunu fark etmiş ve büyük zorlukların üstesinden gelmiş... Bize de "Mesajım şu şekildedir: Kendinize güvenin ve başaracaksınız" diyor. Güzel mücadelesi herkese örnek  oluyor.

ALİYE YÜCEL