> Engeloji

Translate

15 Eylül 2013 Pazar

CENNETİN RENGİ'Nİ GÖRMEK



Biliyorum hiç belli olmayacak. Ancak yazarken en çok duygulandığım yazı bu olacak... 1999 yapımı "Cennetin Rengi" filminden bahsetmek istiyorum. Bu filmdeki duygular öyle gerçekçi ki... Bir film insanı bu kadar etkileyebilir. Yazarken bile filmin bazı sahnelerini düşündükçe içim parçalanıyor. Yönetmen, muhtemelen bu çarpıcı etkiyi yaratmak istemiş ve çok güzel başarmış...

Cennetin Rengi, görme engelli bir çocuk olan Muhammed'in hikayesini anlatıyor. Tahran'daki körler okulunda yatılı eğitim gören Muhammed, yaz tatili için ailesinin yanına gelir. Babaannesi ve iki kız kardeşi onu sabırsızlıkla beklerken; babası onu almaya bile geç gelmiştir. Annesi öldüğü için, babası yeniden evlenecektir. Ancak Muhammed kör olduğu için, onu bu evliliğe engel olarak görür ve ondan kurtulmayı ister....

Görme engelli bir çocuğun dünyası bu kadar güzel anlatılır. Muhammed'i canlandıran çocuk oyuncu Mohsen Ramezani de görme engelli... Yani rol yapmıyor, kendini oynuyor. Öyle güzel oynuyor ki... Bazı sahneleri gerçek hayatında da yaşadığını anlıyorsunuz.  Bunu bilmek sanki insanı çok daha derinden etkiliyor. Hani bir an, "Film icabı, rol icabı işte..." dersiniz ya... İşte burada diyemiyorsunuz!

Muhammed ve babaannesi Aziz'in sevgileri görülmeye değer... Her sahnesi akıllarda kalacak kadar etkili... Babaannesi ona okumasını öğütlerken "... Senin durumunda meslek sahibi olmuş pek çok insan var. Tek engel cehalettir..." diyor. Yaşlı, eğitim almamış, köylü bir kadının ferasetine hayran kalıp "İnsan olmak başka bir şey..." diyorsunuz.


Bir sahnede Muhammed, elinden tutan babaannesine "Senin ellerin bembeyaz Aziz..." diyor. Babaannesi "Ne beyazı, iş yapmaktan nasırlaşmış, kırışık kuru bir el işte..." diye cevaplıyor. Muhammed bunun üzerine "Sen çok iyi birisin. Senin ellerin bembeyaz..." diye karşılık veriyor. Anlıyoruz ki Muhammed'e göre iyiliğin ve iyilerin rengi beyaz!

Filmde öyle dokunaklı sahneleri var ki... Hele Muhammed'in ağladığı sahne insanın içini koparıyor. Yanında kaldığı marangoz ustasına "Kimse beni sevmiyormuş. Ben ona ağlıyorum. Ama sebebini biliyorum. Beni kör olduğum için istemiyorlar. Öğretmenimiz Allah'ın körleri sevdiğini söyler. Ben de bir keresinde "Madem seviyor neden bizi kör etti? Neden kendisini görmemize izin vermedi? diye sormuştum. Öğretmen de Allah'ın görünmez olduğunu söylemişti. Ama O'nu her an her yerde hissedebilirmişiz. Ellerimizi uzatırsak O'na ulaşabileceğimizi söylemişti. O günden beri her yerde Allah'ı arıyorum. Ellerimi uzatıp O'na ulaşmayı bekliyorum." dediği sahne için bile seyredilir.

Cennetin Rengi'nin sade, duygu yüklü, sürükleyici ve etkileyici bir anlatımı var. Yönetmen Mecid Mecidi çok başarılı... Senaryo da kendisine ait... Filmde oyunculuk, müzik, görsellik hepsi mükemmel... Yer yer belgesel tadında görüntüler var. Aldığı ödülleri fazlasıyla hak ediyor. İran sinemasını takdir etmemek mümkün değil... Onlar bu işi biliyorlar.

Cennetin Rengi'ni görmediyseniz mutlaka seyredin. Film, gören görmeyen herkese bir şeyler söylüyor. Bu filmi seyrederken bir kez daha anladım ki, engelliyi engeli değil; engeli nedeniyle istenmemek, işe yaramaz görülmek ve sevilmemek üzüyor... Muhammed engeli ile barışık, sevgi dolu bir çocuk. Onu üzen ve zorlayan engeli değil. İstenmemesi ve sevgiden mahrum kalışı...


ALİYE YÜCEL

8 Eylül 2013 Pazar

2020 PARALİMPİK OYUNLARI DA TOKYO’DA


Bu yazımın başlığına “2020 Paralimpik Oyunları da İstanbul’da” yazmayı ne çok isterdim. Ama maalesef olmadı… 2020 Yaz Olimpiyatları ve 2020 Paralimpik Oyunları (Engelli Olimpiyatları) da Tokyo’da yapılacak… İstanbul kaybetti. İstanbul’la beraber binlerce engelli de kaybetti...

Paralimpik Oyunları, çeşitli engel gruplarından sporcuların katıldığı ve farklı sporların yapıldığı bir etkinlik… Paralimpik Oyunları Yaz ve Kış Oyunları olmak üzere olimpiyatların bitmesinden iki hafta sonra yine aynı ülkede yapılıyor. Yani 2020 Olimpiyatları’nı İstanbul kazansaydı, 2020 Paralimpik Oyunları ülkemizde yapılacaktı.

Bilindiği gibi; 2020 Yaz Olimpiyatları ve Paralimpik Oyunları için aday kentler İstanbul, Tokyo ve Madrid’ti… Dün akşam Arjantin’in başkenti Buenos Aires’te yapılan oylamanın ilk turunda Tokyo 94 oydan 42’sini alarak finale kaldı. İstanbul ve Madrid ise 26’şar oyla eşit durumdaydı.

Finale kalacak diğer aday şehrin belirleneceği bir oylama daha yapıldı. O oylamada İstanbul 49, Madrid ise 45 oy aldı. O zaman biraz ümitlendik. Acaba İstanbul alacak mı? diye… Ancak finalde Tokyo 60, İstanbul ise 36 oy aldı. Böylece 2020 Yaz Olimpiyatları ve Paralimpik Oyunları’na ev sahipliği yapacak ülke Japonya oldu.


Türkiye’nin de, Japonya’nın da tanıtım filmlerini izledim. Hakkını vermek lazım, Tokyo’nun tanıtım filmini daha çok beğendim. Farklı spor ve engel grubundan engelli sporcuların gösterilmesi beni çok etkiledi. Bu sunum bile olimpiyatları hak ediyordu. Tanıtım film deyip geçmeyelim. Beni etkiledi… Komiteyi de etkilemiştir mutlaka…

Tokyo’nun tanıtım filminde Olimpiyatlar’dan hemen sonra düzenlenecek Paralimpik Oyunları için engelli sporcular da yer alırken, bizdeki tanıtımda bir tek engelli bile yoktu. Oysa geçtiğimiz yıl yapılan Londra 2012 Paralimpik Yaz Oyunları’na ülkemiz 67 sporcu ile 10 branşta katılmış ve çok önemli başarılar elde etmişti…

Kendi adıma ve tüm engelliler adına 2020 Olimpiyatları’na İstanbul’un ev sahipliği yapmasını çok isterdim. Çünkü o zaman bu konuda ciddi düzenlemeler ve çalışmalar yapılacak, böylece engellilerin hayatı çok kolaylaşacaktı. İstanbul için tüm engeller kalkmış olacaktı…

İstanbul’da yaşayan binlerce engelliyi yok sayıp, “Olimpiyatlar için İstanbul’u engellilere göre düzenleyeceğiz…” demek çok yanlış… Olimpiyatlar olmasa engelliler için bir şey yapılmayacak mı? Bunun için yıllar sonrasına, 2020 yılına umut bağlamak ve olimpiyatları beklemek çok acıydı… Ama ne yapalım buna da razıydık… O da olmadı…


ALİYE YÜCEL

1 Eylül 2013 Pazar

KÖR ÖYKÜLER'İN ANLATTIĞI


“Kör Öyküler” tahmin edileceği gibi görme engelli bir yazarın kaleminden çıkmış bir kitap… Kitabın yazarı Halis Kuralay, görme engelli bir eğitimci… Kör Öyküler, görme engellilerle birlikte yaşam kültürünü arttırmak için, yaşanmış mizah ve ibret dolu hatıralardan yola çıkarak hazırlanmış… İlmek Yayınları’ndan çıkan kitabın çizimleri de Salih Memecan tarafından yapılmış… Kitabı gördüğünüzde ve elinize aldığınızda bir an önce okuma hissi uyandırıyor.

Bir kitap için yazılacak en olumlu cümle belki de “Hiç sıkılmadan okunacak…” ibaresidir. İşte Kör Öyküler tam da böyle… Bir solukta ve hiç sıkılmadan okunacak bir kitap… Kısa kısa; güldüren, gülümseten, düşündüren, şaşırtan ve bir sonrakini merak edeceğiniz bölümlerden oluşuyor. Gerçekten de elinizden bırakmak istemiyorsunuz.

Kitap görme engellilerin başından geçen ilginç hatıraları anlatıyor. Kitabın arka yüzünde “Bu kitaba bir hatıra kitabı deseniz doğrudur.  Bir fıkra kitabı deseniz o da doğrudur. Ama yaşanmış fıkra gibi hatıralar demek daha doğru olur kanaatindeyim…” yazıyor. “Neler Dediler?” bölümünde; Sunucu İnci Ertuğrul, Türkiye Beyazay Derneği Genel Başkanı Lokman Ayva ve Yazar Senai Demirci’nin kitap hakkında görüşleri yer alıyor.


Kör Öyküler, “Yanlış Empati” ile başlıyor. Halis Kuralay, “Görme engelliyi anlamak için gözlerini kapamak; onu anlamak değil, bilakis yanlış anlamaktır.” diyor. Bu cümleye önce çok şaşırıyor. Ancak nedenini okuyunca hak veriyorsunuz... İlk bölüm bitince şaşkınlıkla karışık bir beğeniyle, kitabı okudukça her bölümde çok ilginç ve bilmediğiniz detaylara rastlayacağınızı anlıyorsunuz.

Halis Kuralay, Boğaziçi Üniversitesi Psikoloji Bölümü mezunu… Yıllarca eğitimci olarak çalıştı. İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü’nde Özel Eğitim Şube Müdürlüğü yaptı. Evli ve üç çocuk sahibi... Kör Öyküler, onun ilk kitabı değil… O, dünyanın sadece göz ile algılanmayacağına inananlardan… Hayatı, çalışmaları ve yaptıklarıyla bunu ispatlıyor. Bu arada kendisini şahsen tanıyor olmanın gururunu da taşıyorum.

Kör Öyküler, görme engellileri tanıma açısından büyük katkıda bulunan bir kitap… Görme engelli birini tanımamışsanız bu kitap sayesinde onu çok iyi tanıyabileceksiniz. Eğer tanıyorsanız da görme engelliler hakkında bazı şeyleri yanlış biliyormuşum ya da çok az şey bilmiyormuşum diyeceksiniz.

Kitap, bildiğimizi ve tanıdığımızı sandığımız görme engellileri doğru tanımak için… Ama Kör Öyküler’de sadece görme engellilerin hayatından kesitler değil, çok daha fazlası var… Hikayelerin bazısında kendimizi buluyoruz. Bu kitabı okuyunca, görme engellilerin bizim görmediğimiz pek çok şeyi gördüğünü anlıyor; baktığımız halde bazı şeyleri de göremediğimizi idrak ediyoruz!


ALİYE YÜCEL


25 Ağustos 2013 Pazar

MERA, SABANCI VE DİĞERLERİ


Tekstil devi Zara’nın kurucu ortaklarından ve dünyanın sayılı zenginlerinden Rosalia Mera geçtiğimiz hafta hayatını kaybetti. Biliyoruz ki, tanınmış bir kişi öldüğünde hakkında yazılanlardan daha önce hiç bilmediğimiz şeyleri öğreniriz. Rosalia Mera’nın ölümünden sonrada pek çok şey yazıldı. Zara’nın adını ilk önce Zorba olarak koymak istemelerinden, kocasını Zara’da çalışan birine kaptırmasına kadar…

Rosalia Mera’nın hayat hikayesi ve yaptıklarında çok ilginç detaylar vardı. Yaptıkları arasında bir de engellilerin iş bulmasını ve kendilerine güvenlerini arttırmalarını sağlayan Paideia Galiza Foundation’da vardı. Kurduğu bu vakfı görünce, böyle bir sosyal sorumluluğu niye üstlendi diye düşündüm. İnsan engellilere bu yakınlığı ve duyarlılığı neden diye merak ediyor… Biraz araştırınca Mera’nın oğlu Marcos’un engelli olduğunu öğrendim. Marcos, zihinsel engelliydi.

İş hayatında olduğu kadar politik söylemleriyle de dikkat çeken Mera, İspanyol hükümetinin eğitim ve sağlık politikalarını daima eleştirmiş… Oğlu Marcos’un engelli doğması nedeniyle bu alandaki eksikliği görmüş ve Paideia Galiza Foundation’u kurmuştu. Böylece zihinsel ve fiziki engellilere bu vakıf aracılığıyla çeşitli yardımlar sağlıyordu.


Böylece anlıyoruz ki, birinin engelli bir yakını olunca farkındalık artıyor. Onların neye ihtiyacı varsa görüp, o yönde çalışmalar yapılıyor. Sakıp Sabancı’nın da yaptığı çalışmalar böyle değil mi? Sakıp Sabancı, oğlu Metin’in engelli olması sebebiyle bu konuda çok hassastı. Sabancı Şirketler Grubu’nun engellilere yönelik hizmetleri saymakla bitmez. Engelli okulları, vakıf, burslar bunlardan bazıları…

İspanya’nın en zengin kadını ve Türkiye’nin bir zamanlar en zengin adamı aynı kaderi paylaşmışlar… Her ikisinin de engelli çocukları olmuş ve onların durumlarını görüp, engelliler için çalışmalar yapmışlar…  Ekonomik gücü olan kişiler engelli bir yakını olduğu zaman duyarlılıkları artıyor. Bu yönde pek çok çalışmalar yapıyorlar. Rosalia Mera ve Sakıp Sabancı birer örnek… Buna defalarca şahit oluyoruz.

Rosalia Mera ve Sakıp Sabancı engelli oğulları olmasaydı yine bu duyarlılığa sahip olurlar mıydı, engelliler için faydalı çalışmalar yaparlar mıydı, bilemiyoruz. Gönül ister ki bu empati ve duyarlılık çevresinde engelli olmasa da olsun. Sosyal sorumluluk projelerinden bazıları engelliler için yapılsın… Ama maalesef bu çoğu zaman olmuyor. Bazı şeylerin olması için galiba insanın başına gelmesi gerekiyor.


ALİYE YÜCEL

18 Ağustos 2013 Pazar

YAĞMUR KADIN


Temple Grandin’in hayatını okumuş ve başardıklarından çok etkilenmiştim. Ancak hayatını anlatan televizyon filmini seyrettiğimde “mutlaka yazmalıyım” diye düşündüm. “Temple Grandin” filmi, 1947 doğumlu ve halen hayatta olan otistik dahi Temple Grandin’in hayatını anlatıyor. Bir otistiğin gerçek hayat hikayesini yine onun gözünden yansıtılan bir film…

Otizmi, pek çok kişi “Yağmur Adam” filminden tanıyor. Filmde, Dustin Hoffman otistik rolünü çok başarıyla canlandırmış; otizmin daha pek bilinmediği yıllarda otizme dikkat çekmişti. Temple Grandin’de otistik bir bilim insanı… Yani, Yağmur Kadın! Dünyaya başkalarının göremediği bir yolla bakıyor. Gördüğü her şeyi zihninde tutuyor, resimlerle düşünüyor. Filmde annesinin de dediği gibi, farklı ama eksik değil… Bu filmden de anlıyoruz ki otizm bir farklılık, eksiklik değil…

Filmin konusuna ya da Temple Grandin’in hayatına gelince: Temple, dört yaşına kadar hiç konuşamıyor, annesi onu psikoloğa götürdüğünde de otizm tanısı konuyor… Annesinin çabasıyla konuşuyor ve eğitim alıyor… Temple’ın ortaokul ve lise yılları çok kötü geçiyor... Asosyal ve iletişim problemleri olduğu için çok zorlanıyor. Öğrendiği şeyleri tekrar ettiği için “kayıt cihazı” diye alay ediliyor. 

Lise eğitimi almak için gittiği yatılı okul bitince, Arizona’daki teyzesinin çiftliğine gidiyor. Burada kesim hayvanlarına olan ilgisini fark ediyor. Onların ne düşündüğünü, hissettiğini anlamaya çalışıyor! Bu alanda bir eğitim almak istiyor. Eğitim alıyor, yüksek lisans yapıyor, bu konuda makaleler yazıyor. Çoğunlukla erkeklerin olduğu bu alanda önce reddedilse de, kendisini hayvancılık alanında kabul ettiriyor. İş teklifleri alıyor ve kariyerinde hızla yükseliyor.


Temple, kimseye dokunamıyor, sarılamıyor… Bu eksikliği gidermek için Hug Box (Sarılma Kutusu) adı verilen bir cihaz geliştiriyor. Bu cihaz otistik çocukları sakinleştirmek için kullanılıyor. Kesim hayvanlarının kesime giderken çektiği sıkıntı ve zorlukları görüp, hayvan kesimi için bir düzenek tasarlıyor. Her iki ilginç buluşunun yapılma aşaması detaylarıyla filmde anlatılıyor…

Kapılardan korkan “Bir kapı açıldı ve ben oradan geçtim…” diyen Grandin, müthiş çabasıyla çok önemli kapıları açıyor… Halen Amerikalı hayvan bilim uzmanı, Colorado Devlet Üniversitesi’nde profesör, yazar, otizm aktivisti ve hayvan davranışları alanında danışman… O, hayvan refahı ve otizm savunuculuk hareketleri ile felsefi bir lider kabul ediliyor.

Otizm iletişimi ve sosyal hayatı çok olumsuz etkileyen bir hastalık… Buna rağmen Temple Grandin’in hayattaki ve mesleğindeki başarısı takdir edilecek düzeyde… Temple Grandin’in kişiliğinin en önemli yanı, çocukluğundan bu yana otizmli olduğuna ve otizme dair pek çok şeyin farkında olması… Bu farkındalık ona güç, başarı ve kariyer sağlıyor. Durumuyla nasıl başa çıkacağını keşfedip, onu uyguluyor.

Filmde, Temple Grandin rolündeki Claire Danes’in ne kadar başarılı olduğunu yazmadan olmaz... Sadece onun oyunculuğu için bile seyredilebilir. Bu rol kendisine bir Emmy ve bir Altın Küre ödülü getirmiş… Bu ödülleri ne kadar hak ettiğini görüyorsunuz. Annesi, teyzesi ve öğretmeni rolündeki diğer oyuncular da çok başarılı…

Bazı engellerin olumsuz durumlar ortaya koyduğunu düşünürüz. Oysa Temple Grandin’in içinde bulunduğu durum, olağanüstü bir yetenek ortaya çıkarmış… Filmde bunu görüyor ve otizm ön yargısını kırıyoruz. Yüz yedi dakika ayırarak; hem otizmi öğreniyor, otizmli bir dahiyi tanıyor, hem de onun hayatından kendimize ait dersler çıkarıyoruz… Bu da az şey değil!

 ALİYE YÜCEL

11 Ağustos 2013 Pazar

ENGELLİ KARİYERİ


Engelli istihdamı ve kariyeri alanında yepyeni bir oluşum olan Engelli Kariyeri yaptığı çalışmalarla da farklı olmayı; engelliyi engelli olduğu için değil, yeteneğine uygun olduğu için işe yerleştirmeyi amaçlıyor.

Hedef kitlesi; 14 yaş üstü bedensel, hafif zihinsel, işitme, konuşma, görme ve süreğen engelliler olan Engelli Kariyeri, % 40 ve üzeri oranda Engelli Raporu olan herkese hizmet veriyor.

Şartlar uygun olduğunda, engellinin de her işi yapabileceğinden yol çıkan Engelli Kariyeri; engelliyi tanıyıp, önce ona uygun mesleği, sonra işi buluyor. İşe uyumunu sağlayıp, iş takibini de yapıyor.

Engelli Kariyeri’nin çalışma sistemi 6 aşamadan oluşuyor:

1- Kayıt:
Engellinin; severek çalışacağı işine ilk adımıdır. Engelli bireyin; engel grubu, eğitim durumu, aile ve iletişim bilgileri sistemli bir yazılım programında kayıt altına alınır.

2- Değerlendirme:
Engellilerin; yeteneklerinin, birikimlerinin, ilgi alanlarının, karakter özelliklerinin ve eğitim durumlarının, geçerliliği olan bir mesleki rehberlik testi ile belirlendiği süreçtir. Engeli dikkate alınmadan, hangi meslek alanlarının kişiye uygun olduğu tespit edilir.

3- Yönlendirme:
Değerlendirme sonucunda engelli bireyin eğitim eksikliği varsa ihtiyacına uygun olan temel eğitim kurslarına ya da kabiliyetine göre mesleki eğitim kurslarına yönlendirildiği aşamadır.


4- İş Eşleştirme:
İş ve meslek analizi tamamlanan engellinin eğitimine, birikimine, yeteneğine ve ilgi alanına en uygun iş yerine yerleştirilmesidir. En uygun işe, en uygun engellinin yerleştirilmesi amaçlanır.

5- Oryantasyon  (İş Uyumu):
Çalışma alanında şartlar uygunsa, kişi daha başarılı olur. Engelli bireyin işinde başarılı olması için gerekli şartlar belirlenerek, iş yerine uyumunu sağlayacak oryantasyonun yapılmasıdır.

6- İş Takibi (İzleme):
Engelli bireyin işe yerleştirdikten sonra belli periyodik aralıklarla durumunun takip edilmesi, olası sorunların işverenle beraber çözülmesi sürecidir. Böylece Engelli Kariyeri, engelliyi uygun işe yerleştirmekle kalmayıp iş takibini de yapmaktadır.

Engelli istihdamı konusunda kaliteyi getirmeyi ve engelli ile işveren arasında köprü olmayı hedefleyen Engelli Kariyeri; Türkiye Beyazay Derneği’nin bir projesidir.

Engelli Kariyeri; yeteneklerini keşfetmek, ilgi alanına uygun bir işe yerleşmek, daha verimli ve huzurlu bir işte çalışmak isteyen, geleceğin başarılı ve iddialı engelli bireylerini bekliyor.

İletişim:
Tel: 0212 250 29 46 - 48 

ALİYE YÜCEL

4 Ağustos 2013 Pazar

GERÇEK VE MECAZ



Kur’an-ı Kerim’de engellilerle ilgili pek çok hüküm bulunmaktadır. Çeşitli ayetlerde bedensel, görme, işitme, konuşma, zihinsel engellilik ve bazı hastalıklardan söz edilmektedir. Ancak bunlar birer kusur ve eksiklik olarak görülmemiştir. Kur’an-ı Kerim’de geçen engellilikle ilgili kavramların birçoğu mecaz manadadır.

Bilindiği gibi bir kelimenin hakiki anlamının dışında başka bir anlamda kullanılmasına mecaz, oluşan anlama da mecaz mana denir.  Mecazın diğer söz sanatlarından farklı olan bir yönü doğrudan “mana” ile alakalı oluşudur. Mecaz manada iki kelime bir yönüyle benzerlik ilişkisi kurularak birbirine benzetilir. Böylece anlatım güçlenir, renklenir; daha etkili ve derin olur.

Anlatılmak istenen bir şeyin çarpıcı ve etkili bir biçimde aktarılması olan mecaz Kur’an-ı Kerim’de çokça yer almaktadır. Bazen mecaz mana ile gerçek mana karıştırılır. Ayetlerdeki bazı hükümlerde böyle bir karışıklık olursa engelliye bakış açısından yanlışa düşülür. Bir örnekle anlatırsak; Kur’an-ı Kerim’de görme engelli anlamındaki kör (a’ma) kelimesi hem gerçek, hem de mecaz olarak kullanılmıştır.

Mecaz manaya bir örnek verecek olursak;
İsra Suresi 72. Ayet: “Şu dünyada kör (a’ma) olan kimse ahirette de kördür, yolu daha sapıktır.”

Bu ayette geçen “kör” sözcüğü mecaz manasıyla kullanılmıştır. Burada anlatılmak istenen mana şüphesiz ki gerçek mana değildir. Yani bu dünyada görme engeli olan kimse ahirette de aynen görme engelli olacak; görmeyecek demek değildir.  Ayetin sonundaki “… yolu daha sapıktır” ifadesine göre de delaletle ilgili olduğunu anlatılmaktadır. Buradaki körlük; görme engeli değil, “doğru yolu bulamamayı” ifade etmektedir. Bu durumda “Dünyada doğru yolu göremeyen, ahirette de kurtuluşa eremeyecektir.” Anlamını taşımaktadır. Ancak Yüce Allah, bunu bu şekilde değil… Daha çarpıcı ve etkili olması için mecaz olarak ifade etmiştir.



Kur’an-ı Kerim’de engellilikle ilgili gerçek bir kullanıma örnek verecek olursak;
Nur Suresi 61. Ayet: “Köre güçlük yoktur, topala güçlük yoktur; hastaya da güçlük yoktur.”

Bu ayette kör, topal ve hasta gerçek manalarında kullanılmıştır. “Bunlara yapamayacakları görev yüklenmez, yapamadıklarından dolayı sorumlu tutulmazlar” anlamını taşımaktadır.
  
Engellilikle ilgili bir başka mecaz mana da şu ayette geçer:
Hacc Suresi 46. Ayet “Yeryüzünde dolaşmıyorlar mı ki onları akıl edecek kalpleri, işitecek kulakları olsun. Gerçek şudur ki, gözler kör olmaz, fakat asıl göğüslerin içindeki kalpler kör olur.”

Bu ayette Allah’ın bize anlatmak istediği; esas yanlış gerçekleri bile bile görmezden ve duymazdan gelmektir. Yoksa görmemek, duymamak gibi fiziki olan kusurlardan bahsedilmemiştir. Fiziki eksiklikler ve engellerin Allah katında önemi yoktur.

Bu örneklerden başka pek çok ayet mecaz mana yüklüdür. Mecazi kullanımın farklı bir etkisi vardır. Dil bilimcileri ve İslam alimlerinin çoğunluğu mecazın varlığını kabul etmiştir. Kabul edilmemesi mümkün görülmemektedir. Çünkü o zaman bazı olgu ve durumları açıklamakta zorluğa düşeriz. Kur’an-ı Kerim’de geçen engellilikle ilgili kavramlarda bunlardandır…  


ALİYE YÜCEL