> Engeloji : Engelli

Translate

Engelli etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Engelli etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

18 Eylül 2016 Pazar

2016 PARALİMPİK OYUNLARI BİTTİ


7 Eylül'de başlayan 2016 Paralimpik Oyunları (Engelli Olimpiyatları) bugün sona erdi. Brezilya Rio'da yapılan olimpiyatlar çok ilginç görüntülere sahne oldu.

Paralimpik Oyunları'nda ilk madalyamız judoda Ecem Taşın'dan geldi. Kadınlar Judo 48 kiloda yarışan görme engelli Ecem Taşın, Tayvanlı sporcu ile karşılaştı ve bronz madalya kazandı. 

İlk altın madalya ise Nazmiye Muslu Muratlı'dan geldi. Muratlı, halterde kadınlar 41 kiloda 104 kiloyla dünya rekoru kırarak altın madalya kazandı. Nazmiye Muslu Muratlı 2012 Londra Paralimpik Oyunları'nda da altın madalya kazanmıştı.

2016 Paralimpik Oyunları'nda ikinci altın madalyamız masa tenisinden geldi. Sporcumuz Abdullah Öztürk, 4. Class'da mücadele etti. Çinli rakibini 3-1 yenerek altın madalyanın sahibi oldu.

Kadınlar atıcılık branşında Ayşegül Pehlivanlar, 10 metre havalı tabanca kategorisinde 3. oldu ve bronz madalya elde etti.


Judoda kadınlar 70 kiloda görme engelli Mesme Taşbağ, Belaruslu rakibiyle karşılaştığı maçı kazandı ve bronz madalyanın sahibi oldu.   

İlk gümüş madalyamız masa tenisinden geldi. 7. Class sporcumuz Kübra Korkut, final maçında Hollandalı rakibine yenildi. Gümüş madalya elde etti.

Bir bronz madalyada 4-5 Class'da Masa Tenisi Milli Takımımız'dan geldi. Abdullah Öztürk, Ali Öztürk ve Nesim Turan'dan oluşan grubumuz Çin Milli Takımı'nı mağlup ederek bronz madalya kazandı.

Görme engelliler (T11) 1500 metrede koşan Semih Deniz 3. oldu ve bize bir bronz madalya getirdi. 

Goalball Kadın Milli Takımı, finalde Çin ile oynadığı karşılaşmayı 4-1 kazanarak altın madalyanın sahibi oldu. 

Türkiye; 3 altın, 1 gümüş ve 5 bronz madalya aldı.


ALİYE YÜCEL

11 Eylül 2016 Pazar

2016 PARALİMPİK OYUNLARI BAŞLADI


2016 Paralimpik Oyunları (Engelli Olimpiyatları) görkemli bir açılış töreniyle başladı. Rio 2016 Paralimpik Oyunları 7 Eylül-18 Eylül tarihleri arasında yapılacak. Brezilya Rio'da yapılan olimpiyatlara 160 ülkeden 4148 sporcu 23 branşta katılıyor. Ülkemizi de üç farklı 79 sporcumuz temsil ediyor. Bedensel Engelliler Spor Federasyonu'ndan 49, Görme Engelliler Spor  Federasyonu'ndan 29, Özel Sporcular Federasyonu'ndan bir sporcu ile Paralimpik Olimpiyatları'na katılıyoruz.

79 sporcumuzun federasyonlara göre branşları şöyle; Türkiye Bedensel Engelliler Spor Federasyonu'ndan; atıcılık, masa tenisi, okçuluk, atletizm, halter, yüzme, tekerlekli sandalye tenisi, tekerlekli sandalye basketbol. Türkiye Görme Engelliler Spor Federasyonu'ndan; B1 futbol, kadınlar golbol, erkekler golbol, judo, atletizm ve Özel Sporcular Federasyonu'ndan ise atletizm.

Paralimpik Oyunları, çeşitli engel gruplarından sporcuların katıldığı ve farklı sporların yapıldığı bir etkinliktir. “Paralympic” kelimesi İngilizce engelli anlamına gelen “Paralyzed” ve “Olympic” kelimelerinin birleşmesinden meydana gelir. Yaz ve Kış Oyunları olmak üzere olimpiyatların bitmesinden iki hafta sonra yine aynı ülkede yapılır. Engelli olimpiyatlarının fikir babası Sir Ludwig Guttman’dır. Nörolog Doktor Guttman, genç felçli gazilere bakarken, onların rehabilitasyonunda sporun önemini keşfetmiş ve tekerlekli sandalyedeki engellilere aktiviteler düzenlemiştir.


Sir Ludwig Guttman’ın düzenlediği 1. Stoke Mandeville Tekerlekli Sandalye Oyunları, 1948 Londra Olimpiyat Oyunlar ile aynı tarihte yapılmıştır. 2. Dünya Savaşı gazilerinin katılımıyla düzenlenen organizasyon, dört yıl sonra Hollandalı sporcuların katılımıyla uluslararası olmuştur. Engelli sporcular için olimpik stildeki ilk organizasyon ise 1960 yılında Roma Olimpiyatları’nın ardından yapılmıştır. Paralimpik Oyunları, 2008 yılında olimpiyatlardan sonra uluslararası ikinci büyük spor yarışması haline gelmiştir.

Ülkemiz ilk kez 1992 yılında Barcelona'da yapılan Paralimpik Oyunları'na bir yüzücüyle katıldı. 2000 yılında Sidney Paralimpik Oyunları'na da bir sporcu ile katıldı. 2004 Atina'ya 8, 2008 Pekin'e 16 sporcu ile katıldık. Bir önceki Londra 2012 Paralimpik Yaz Oyunları’na ise ülkemizden 69 sporcu ile katılmıştık. Londra'da 1 altın, 5 gümüş ve 4 bronz olmak üzere toplamda 10 madalya kazanmıştık. Bu yılda güzel başladık. Halterde 40 kiloda Nazmiye Muslu Muratlı 109 kiloyla dünya rekoru kırarak altın madalya kazandı.

Rio 2016 Paralimpik Oyunları TRT'den yayınlanıyor. Zaman zaman seyrediyorum. Maalesef devamlı seyretmenin imkanı yok. Öyle etkileyici, öyle güzel görüntüler var ki... Keşke tüm sporseverler seyredebilse... Azmi, başarıları ve yaşama sevincini görebilse... Önümüzdeki hafta bitecek ve kaç madalya aldığımız da belli olacak. Gönlümüz ve dualarımız sporcularımızla... Ay-yıldızlı bayrağımızın daha çok dalgalanması dileğiyle...

ALİYE YÜCEL

4 Eylül 2016 Pazar

REYHAN ÖĞRETMEN


Hakkında yapılan haberleri duydunuz mu bilemiyorum. İngilizce öğretmenliği yapan görme engelli Reyhan Arısoy Levent, velilerin şikayeti ile görevden alınmıştı. Bu haberi okuduğum günden beri sonucunun ne olacağını merak ediyordum. Çok şükür ki bu yanlıştan dönüldü. İzmir'in Karabağlar İlçesinde Duğrallar İlkokulu'nda görev yaparken görevden alınan ve bir süredir derslere giremeyen Reyhan Öğretmen, kaymakamlık talimatıyla görevine kaldığı yerden devam edebilecek...
 
Reyhan Arısoy Levent'in görevden alınma olayı şöyle gelişmişti: Sınıfa giren bazı veliler, Reyhan Öğretmen'in görüntülerini gizlice çekip, bunu sosyal medyada yayınlamıştı. Yayınlanan görüntülerde masada oturan öğretmen, ayağa kalkan öğrenciyi fark etmediği yer alıyordu. Bunun üzerine veliler, görmediği için sınıfta verimli ders işlenemediğini, ders sırasında öğrencilerin dışarı çıktığını ve öğretmenin buna müdahale edemediğini, güvenlik zafiyeti oluşturduğunu söyleyip; ilçe Milli Eğitim Müdürlüğü'ne dilekçe verdiler ve Reyhan Öğretmen'in görevden alınması istemişlerdi.

Karabağlar İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü, Reyhan Arısoy Levent'in öğretmenlik yapıp yapamayacağı konusunda bir rapor almasına karar vermişti. Ancak rapor daha beklenmeden, 17 yıldır öğretmenlik yapan öğretmenin, görevden alınıp idari hizmetlere alındığına dair bilgi verildi. Reyhan Öğretmen de, bunun üzerine görüntü çeken velinin tespitini isteyip, hukuka başvurdu. Türkiye Beyazay Derneği de ona bu süreçte destek verdi.


Görevden alınma haberi, öğrencilerini çok seven Reyhan öğretmen ve eşi tarafından üzüntüyle karşılandı. Boğaziçi Üniversitesi Matematik Bölümü mezunu olan Reyhan Arısoy Levent küçük yaşta geçirdiği ateşli hastalık sonucu görme yeteneği kaybetmiş... Eğitimini tamamladıktan sonra var olan açık nedeniyle İngilizce öğretmeni olarak atanmış... İstanbul ve Karaman'dan sonra 2010 yılından bu yana İzmir'in Karabağlar İlçesinde Duğrallar İlkokulu'nda görev yapmaya başlamış...

Reyhan Arısoy Levent, bu konuda verdiği röportajında bir velinin bu görüntüyü çektiğini belirtip; "Bugüne kadar ne öğretmenlerden, ne okul müdüründen, ne velilerden bir şikayet geldi. Bu olay ortaya çıkınca şoke oldum. Ben dersteyken hiçbir öğrenci dışarı çıkmıyor... Sadece teneffüse 1-2 dakika kaldığında, küçük olduklarından tuvalet ve kantin sırasında ezilmesinler diye onları erken çıkarıyorum. Çocuklar beni çok seviyorlar. Görmemem, kötü bir eğitimci olduğum anlamına gelmez. Çok iyi bir eğitimciyim. Bugüne kadar yetiştirdiğim öğrencilerden de bu belli..." demişti.

Bu konuda yazılacak ne çok şey var. Bir düşünelim. Görmemesi onun kandırılmasını mı gerektirir? Öğrencilerin de dürüst olması gerekmez mi? Ondan bir şeyler öğrenmek yerine onu kandırmaları mı gerekir?  Mesele eğer kopya çekmek ise, öğretmeleri görme engelli olmasa bile kopya çekmezler mi? Reyhan Öğretmen, yabancı dil öğretmeni bu yüzden ağırlıklı olarak konuşmaya dayalı  (ki bence engelliler de her alanda öğretmenlik yapabilir) eğitim vermiyor mu? Üstelik, Reyhan Öğretmen orada gardiyan olarak bulunmuyor ki, "Aman kaçmasınlar..." diyelim. Orada bir şeyler öğretmek için var. Öğrenmek isteyenler de karşısında... Reyhan Öğretmen, öğrencilerine güveniyor. Üstelik o öğrencilerine yabancı dilden daha fazlasını öğretiyor. Güven ve dürüstlüğü... O görmese de gören var!


ALİYE YÜCEL 

21 Ağustos 2016 Pazar

AŞMAK İÇİN HAREKET


Yurdumuzda 72 ve yurtdışında 7 şubesi ile pek çok engelliye hizmet götüren Türkiye Beyazay Derneği, Cumhurbaşkanlığı himayesinde "Aşmak İçin Hareket" kampanyasını başlattı. Ulusal bazda hizmet veren kampanya, Gençlik ve Spor Bakanlığı'nın destekleriyle yürüyor. Türkiye Beyazay Derneği'nin geliştirdiği "Aşmak İçin Hareket" felsefesi, engelleri beraber hareket ederek aşmayı benimsiyor ve birlikte yaşama kültürünü geliştirmeyi amaçlıyor.

Aşmak İçin Hareket projesi, engelli bireyler ile engelsiz bireyleri tanıştırmak, yüz bin engelli ve yüz bin engelsiz bireyi spor yaptırarak birlikte olmalarını sağlamayı hedefliyor. Engelleri her anlamda yıkacak bu kampanya ile engelli engelsiz kişilerin sosyal uyumları güçleniyor, yaşam standartları gelişiyor, engelli bireylerin toplumdan uzaklaşmalarına izin verilmeden toplumun merkezinde ve hayatla içi içe olmaları sağlanıyor.

Engelli ve engelsiz bireyler düzenlenecek çeşitli etkinliklerle bir araya geliyor ve birlikte düzenli spor yapmaları sağlanıyor. Engelli bireylere hareketlilik, oyun ve spor aktiviteleriyle oluşturulmuş "Spor Eğitim Programı" uygulanıyor. Uygulama sırasında engelli çocuk ve gençlerin yetenekleri doğrultusunda spor branşlarına teşvik ediliyor. Temel teknik ve becerileri doğrultusunda ilgili spor alanlarına yönlendiriliyor.


Kampanya kapsamında, spor eğitimi programı yürütecek spor eğitmenleri özel bir eğitimden geçirilerek Aşmak İçin Hareket kampanyasında görev alıyorlar. Engelsiz bireylere de engellilerle spor yapmak konusunda ön bilgi veriliyor. Çalışan sayısı fazla  olan çeşitli kurum ve şirketlerle görüşülerek çalışanların kampanya dahil  edilmesi sağlanıyor. Böylece her kesimden engelli ve engelsiz kişiler bir araya geliyor. Engelleri hep birlikte spor yaparak aşıyorlar.

Spor insanları birleştiren en önemli unsurlardan biri... Bireyler birlikte spor yaparak bir farkındalık geliştiriyorlar. Bu kampanya ile hareketlilik, sporla yaşanan heyecan, beraberlik, oyunların kattığı özgüven, engelli bireylerimizin bugüne kadar kullanılmayan yeteneklerinin ortaya çıkarılması, içlerindeki başarı inancının,  spor sevgisinin ve hayat motivasyonlarının arttırılması sağlanıyor.

Rastladınız mı bilmem? Türkiye Beyazay Derneği'nin Aşmak İçin Hareket kampanyasının kamu spotu başta TRT olmak üzere bir çok kanalda yayınlanıyor. Spotta "...İnsanlar kendilerini hapsettikleri hapishanelerinden kurtulmuş olurlar..." diyerek engellileri spora ve harekete teşvik ediyor. Spor yapanların bedenleri farklı olsa da yürekleri, kalpleri ve amaçları bir oluyor. Yazımı, Aşmak İçin Hareket'in internet sitesinin ilk sayfasındaki cümleyle bitiriyorum: "Birlikte Daha Aktif... Sen de Aşmak İçin Hareket'e dahil olmak istiyorsan kayıt ol..."


ALİYE YÜCEL

14 Ağustos 2016 Pazar

SESSİZ DÜNYADAN BİR SES


Gazze'den güzel bir haber... Gazze'de işitme engelli ve işitme zorluğu çeken öğrenciler bir yüksekokuldan mezun olmuş... Anadolu Ajansı'nın haberine göre; İşitme engelli ve işitme zorluğu çeken öğrenciler Gazze Şeridi'nde bulunan İslam Üniversitesi'nden mezun olmuşlar. Ön lisans düzeyinde 81 kız ve 33 erkek, toplamda 114 öğrenci eğitim görmüş ve mezuniyetlerini tamamlamış. Projeye destek veren kurum ve kişilerin de katıldığı bir törenle belgelerini almışlar. Bunlar okulun mezun olan ilk engelli öğrencileri...

Engelli öğrencilere eğitim desteği projesi; Körfez İşbirliği Teşkilatı (KİK) Katar El-Fahura Eğitim Kampanyası tarafından finanse edilirken, Katar ve Filistin Kızılay Örgütü ve çeşitli kurumlar tarafından hayata geçirilmiş. Öğrenciler bilgisayar ve teknolojiye ilişkin dallarda eğitim almışlar. İşitme engelli öğrencilere uygun eğitim ortamı, onlara uygun eğitim araç ve gereç sağlanmış... Ayrıca staj yapma imkanı da verilmiş. Öğrencilerin hepsinin de yetenekli ve başarılı olduğu belirtiliyor.

Gazze Sosyal İşler Bakanlığı verilerine göre, Gazze Şeridi'nde 18 yaş altı 1243 ve 18 yaş üstü ise 2409 işitme engelli bulunuyor. Gazze'deki İslam Üniversitesi'nde ilk kez 2014 yılında işitme engelli ve işitme zorluğu çeken öğrenciler için bilgisayar ve teknolojiyle ilgili çeşitli alanlarda ön lisans programı başlatılmış. Üniversite, gelecek eğitim-öğretim yılında da engelli yeni bir grup öğrencinin eğitime başlayacağını açıklamış. 


Engelliler arasında en az sorunsuz olduğu düşünülen grup işitme engellilerdir. Çünkü görünürde bir engelleri yoktur. Ancak bu büyük bir yanılgıdır. İşitme engellilerin iletişim kurmaları zor olduğu için, eğitim almaları diğer engellilere (bedensel ve görme engellilere) göre çok daha güçtür. Bunun pek çok sebebi vardır. İşitme güçlüğü öğrenme güçlüğünü getirir. Bu nedenle eğitim verilmezse, hem günlük yaşantılarında hem de meslek ve iş hayatlarında en çok zorlanan engel grubu işitme engellilerdir. 

Eğitim herkes için, her engelli için çok gereklidir. Ama işitme engelliler eğitim almadıkları takdirde algı ve zihinsel açıdan da gerileme durumunda kalırlar. Üstelik zorunlu eğitimi alsalar bile yüksek eğitim yapma şansları diğer guruplara göre daha azdır. Engelleri nedeniyle özel bir eğitim almaları gerekir. İşte bu nedenle Gazze'de işitme engelli öğrencilerin mezuniyet haberi dikkatimi çekti. Hem de bir yüksekokulu bitirmişlerdi. Bu nedenle öğrencileri takdir ettim. Umarım iş ve kariyer hayatlarında büyük ses getirirler...

ALİYE YÜCEL 

5 Haziran 2016 Pazar

MODEL OLMAK


Misfit Models bir modellik ajansı... Model denilince aklınıza; kusursuz bedenler, uzun boy, güzel ve yakışıklı kişiler gelir. Misfit Models'de ise; böyle modeller yok. Bu ajansta; kısa boylu, şişman, cılız, bazı uzuvları olmayan, yüzleri alışılagelmişten farklı, dövmeli, garip saçlı, tekerlekli sandalyeli ve engelli bedenlere sahip modellerden var. Sıra dışı, uyumsuz, farklı, kendine has görünüşleri olan ve normlara uymayan modeller...

Ajansa ait internet sitesini incelediğinizde, aynı anda görmenizin asla mümkün olamayacağı farklı insan tipleriyle karşılaşıyorsunuz. Berlin'de bulunan ajansın sahibi Del Keens İngiltere'de yaşadığı zaman Ugly Models ajansına kayıtlıymış. Keens; Calvin Klein, Ranault, Levis ve Dizel gibi pek çok ünlü firma ile çalışmış. Bu konuda deneyim kazanmış. Daha sonra Berlin'e taşınınca Almanya'da çalışabileceği buna benzer bir ajans aramış. Fakat bulamamış. "Böyle bir ajansı niye ben kurmayayım..." diye düşünmüş ve Misfit Models ajansını kurmuş.

Ajans; güzellik kelimesini alışagelen algıdan farklı kabul ediyor. "Modanın size zorla kabul ettirmeye çalıştığı gibi değilseniz, iki haftalık diyetleri takmıyor, toplumca kabul edilen burun şeklini umursamıyorsanız, mükemmel bir vücuda sahip değilseniz, o zaman siz de Misfit Model olabilirsiniz" diye sesleniyor. Yaş, ırk, milliyet ayrımı gözetmeden sıra dışı bedenlere sahip herkesi ajansa davet ediyor.


Modellerin hemen hemen hepsinin (sahibi de dahil) görünüşleri nedeniyle alay edilmiş, aşağılanmış ve küçümsenmiş olduklarını tahmin etmek hiç de zor değil. Oysa şimdi hepsi özgüveni tam olan kişiler... Ajans sayesinde dış görünüşleriyle barışmışlar. Kendilerini özel hissediyorlar. Artık cesurlar ve farklılıklarını değerlendiriyorlar. Önceden dalga geçilen özellikleri şimdi aranan bir kişi olmalarını sağlıyor.

Bir gün Del Keens'e "Portföyünüzde ne tür engelliler var?" diye soruluyor. O da cevap olarak "Bilmiyorum ki... Çünkü "engelli" tam olarak ne demek ki?" diyor. Ne güzel bir cevap bu... Gerçekten de "Engel nedir?", "Engelli nedir?" sorularının cevabını kim tam olarak bilebilir ve verebilir? Bir organın olmaması yada görevini yapamaması mı kişiyi engelli yapar? Yoksa asıl engel onları engelli gören zihinlerde midir?

Ajansa kayıtlı sıra dışı modeller çeşitli reklamlarda oynuyor ve oldukça başarılılar. Dikkat ve ilgi çekiyorlar. Akılda kalıyorlar. Ancak, umarım bu modellere hep kötü roller verilmez. Devamlı kötüyü canlandırmazlar. Çünkü biliyoruz ki; masallarda ve filmlerde iyiler hep güzel... Kötüler ise hep çirkin ve kusurludur. Dileriz bu modellere verilen iyi ve başarılı roller çocukluktan beri bize öğretilen bu algıyı da yıkar. Böylece engelli ve kusurlu olan kişilerin de iyi ve başarılı olabileceği fikri yaygınlaşır.

                                                                                              
ALİYE YÜCEL

8 Mayıs 2016 Pazar

ENGELLİ FARKINDALIĞI HAFTASI


10 Mayıs ile 16 Mayıs arası Engelliler Haftası... Bu haftada, Birleşmiş Milletlere üye olan ülkelerde engelliler hatırlanıyor ve engelli sorunları gündeme alınıyor. Dünyanın pek çok yerinde kutlanan bu haftayı "Engelli Farkındalığı Haftası" olarak görüyorum. Bu haftada yapılacak en önemli etkinliğinde engelli farkındalığının oluşturulması için çaba harcamak olduğuna inanıyorum. Bu konuda çalışmalar yapılmalı... Gerisi boş!

Bu haftada da her yıl olduğu gibi yine engelliler konusuna dikkat çekilecek. Çeşitli kurum ve kuruluşlarda etkinlikler düzenlenecek. Medyada da bu konu ile ilgili pek çok haberler yapacak. Yıllardır bu böyle sürüyor. Ancak "Bu yeterli oluyor mu? Bir faydası var mı?" derseniz. Cevap tabii ki "Hayır". Çünkü engellilerin sorunları, sıkıntıları devam ediyor. Çünkü, engelliye bakış sakat! Çünkü, engelliye bakış çok yanlış... Bu bakış olduğu sürece bu durumun değişmesi oldukça zor.

Engelliye bakış açısı artık değişmeli... Engelliye doğru bakış küçük yaşta kazandırılmalı... Bu nedenle anne, baba ve öğretmenlere büyük iş düşüyor. Çocuk engelliye acımamayı, küçümsememeyi, alay etmemeyi öğrenmeli... Ders kitaplarında engelli algısı doğru olarak anlatılmalı... Çocuk büyüdüğünde de engelliye ön yargı ile bakmamalı... Engelliye “sakat, aciz, cüce, topal, çolak, kör, sağır, spastik, kambur” diyerek yaklaşmaması öğretilmeli ve çocuk bunu bilmeli...


Engelli kişilerle iletişimde yapılan en büyük yanlış ön yargıdır. Engellilik negatif bir durum gibi görülmüştür. Engellilik negatif bir durum olmaktan çıkıp bir farklılık olarak kabul edilmelidir. Engelliliğin bir farklılık olduğu kabul edilip, ona göre davranılmalıdır. Herkes farklı bir özelliğe sahiptir. Engellilik de böyle bir farklılık olarak görülmelidir. Engelliye acımadan, küçümsemeden yaklaşılmalıdır.

Engelliler ve dolayısıyla Engelliler Haftası'nın ne zaman kutlandığı ve önemi kaç kişi umurunda bilemem. Ancak "Herkes bir engelli adayıdır...", "Engelliler de yaşamımızın parçası...", "Bizler de birer potansiyel engelli adayıyız..." gibi cümleler ve söylenen sahte dileklerde engellilerin umurunda değil inanın! Bu konuda duyarlılık olmayınca, empati yapılmayınca, söylenenler çok yersiz oluyor, anlamsız kalıyor.

Engellileri bir haftada hatırlamak, sadece bu haftada onların sorunlarını görmek ve sorunlara çözüm aramak yetmez. Hafta bittiğinde her şey yine aynı olacaksa bunun bir anlamı var mı? Bu nedenle her alanda bir farkındalık oluşturulmalı... Her alanda engelli kişilerin varlığı da düşünülmeli... Engelli olmak diğer bireylerle beraber yaşamaya engel olmamalı... Engelli farkındalığının artması ve engellerin kalkması dileğiyle...

ALİYE YÜCEL

24 Nisan 2016 Pazar

SEVGİ İZİ HİKAYESİ


Geçenlerde "İncir Reçeli 2" filmini seyrettim. Seyredenler bilir. Dövmeci bir kızın ilginç aşk hikayesini anlatır. Kız, dövme yaptırmaya gelen kişilere "Bir hikayen var mı?" diye sorar. Gelenler hep marjinal tiplerdir. Bir gün iki kadın gelir. Genç olan "Anneme dövme yaptırmak istiyoruz..." der. Dövmeci kız yine sorar "Annenizin bir hikayesi var mı?" Sonra ki sahnede bir gece vakti; yaşlı kadın parkta bankta oturuyordur. Yanına bir polis gelir. Kadın kolunu açar. Kolunda bir dövme vardır. Dövmede oturduğu mahalle, sokak, kapı numarası ve semti yazıyordur...

Bu sahneden sonra aklıma Müge Anlı'nın "Sevgi İzi" projesi geldi. Sevgi İzi, Müge Anlı programında bahsettiği günden beri yazmak istediğim ama hep ertelediğim bir konu... Filmi seyredince yazmadan olmazdı. Müge Anlı'nın programına yakınları kaybolan kişiler geliyor. Kaybolanların bazıları da zihinsel engelli, Alzheimer ve epilepsi hastası... Kendilerini ifade edemedikleri için yakınları çok endişeli ediyor. Bulunması da zor oluyor.

Müge Anlı da yıllardır; kaybolma riski taşıyan ve kaybolunca kendini ifade edemeyen bu kişilerin yakınlarına "Keşke koluna bir telefon numarasını dövme olarak yaptırsaydınız" derdi. Çünkü, bu tür kişiler kolunda, boynunda, cebinde olan şeyleri çıkarma ve kaybetme riski olduğu için ancak silinmeyen bir telefon numarası uygun olur diye düşünüyordu. Ben de hep telefon numarası zamanla değişebilir diye düşünürdüm. Bu işe bu kadar kafa yoran Müge Anlı sonunda buna bir çözüm buldu. Herkese bir numara verilecek ve bu numara kola dövme olarak yazılacaktı. Buna çok güzel bir isim de buldu: "Sevgi İzi".


Sevgi İzi projesi şöyle işliyor. Önce kaybolma riski taşıyan kişiler için www.benibuldular.com'a başvuruluyor. Yapılan kayıttan sonra orada bir rakam veriliyor. İşte verilen bu rakam kola dövme olarak yapılıyor. Kişi kaybolursa kolundaki bu rakam yani Sevgi İzi'ni görenler tarafından polis ya da Müge Anlı'nın ekibine bildiriliyor. Böylece kaybolanlar yakınlarına kolayca ulaşıyor. Dövmeciler, Türkiye hatta yurt dışında bu sevgi izlerini ücretsiz uyguluyor. Böylece bir sosyal sorumluluk projesinin bir parçası oluyorlar.

Dövmeye ön yargı ile bakanlar olabilir. Ancak buradaki çok farklı bir durum. Bir zaruret... Düşünsenize bir kişi engeli ya da hastalığı yüzünden ismini bile söyleyemeyecek durumda olabilir. Kaybolduklarında ne olacak? Yakınları onları nasıl bulacak? Eğer kolunda bir Sevgi İzi varsa bunun sayesinde kolayca ailelerine ve evlerine kavuşacaklar. Belki de hayatları kurtulacak. Üstelik kaybolmasalar ve buna hiç ihtiyaç duyulmasa bile aileleri bu iz sayesinde daha rahat olacaklar.

Sevgi İzi çok ilgi gördü. Yaptıranların sayısı gün geçtikçe artıyor. Bu arada kaybolup da Sevgi İzi sayesinde bulunanlar da oluyor. Bu günden sonra kaybolup da kendini ifade edemeyen kişilerin kollarına bakmayı unutmayalım. Sevgi İzi  taşıyan birini görürsek onu ailesine kolayca ulaştırabiliriz. Müge Anlı'yı ne kadar kutlasak azdır. Çok faydalı bir projeyi hayata geçirdi. Bu iz engellide de, engelsizde de bir iz bırakacak. Bazılarımızın kolunda, bazılarımızın kalbinde...

ALİYE YÜCEL

27 Mart 2016 Pazar

YETİŞEN BİR HAYAT


Demirhan Kadıoğlu'nu şahsen tanıyor, çalışmalarını biliyordum. Engelsiz Kalemler Uluslararası Yayım Dergi ve İletişim Fuar Programı sayesinde günlerce aynı ortamda bulundum. Böylece kendisi ve eşiyle tanışma fırsatım oldu. Zaman zaman sohbetler ettik. Biri sorsa "Tanıyorum" derdim. Ama onu gerçekten tanımam "Yetiştirilmiş Hayatlar" sayesinde oldu. "Onu tanıyorum" diyebilmek için kitabının okunması gerektiğine inanıyorum. Yoksa bir şeyler eksik kalır...

Demirhan Kadıoğlu; karikatürist, yazar, televizyoncu ve radyocu... Çalışmalarını burada sıralamak mümkün değil. Böylesine yazabilmek ve çizebilmek herkesin harcı değil. Resim yeteneğine neler yazılır bilemiyorum. Fuar boyunca isteyen herkesin resmini bir kaç dakika içinde çizmesi hangi takdir cümleleriyle anlatılır? Kendi deyimiyle "en etkili iletişim ve etkileşim alanı olan çizgi" onun için çocuk oyuncağı... 

"Yetiştirilmiş Hayatlar" roman tadında bir otobiyografi... Demirhan Kadıoğlu, yetiştirme yurdundaki anılarını ve oradaki hayatını yazmış... Kitabında bize bilmediğimiz bir dünyanın kapılarını aralıyor. Bildiğimizi sandığımız ama asla tam anlamıyla bilemeyeceğimiz, empati yapmakta da zorluk çekeceğimiz bir dünyanın... Yetiştirme yurtlarındaki hayatın... İnsan yazılanların bazılarına inanamıyor, inanmak istemiyor. Okurken bir duygu seline kapılmamak, gözyaşlarına hakim olmak zor...


Yetim ve öksüz kavramları içimizi sızlatır. Ne derin manalar taşır... Ama gerçek yetim ve öksüzler yetiştirme yurtlarında galiba... Bunu bir kez daha sarsıcı bir şekilde anladım. Çünkü diğer anne ve babası olmayan çocuklar eğer yakınlarının (babaanne, anneanne, dede, hala, teyze, amca, dayı gibi) yanında kalıyorsa sevgi, şefkat, merhamet ve yakınlık görebiliyor. Oysa yurttaki çocuklar bundan mahrum kalıyor. Çocuk ve yetiştirme yurtlarındaki hayatlar tahmin bile edemeyeceğimiz türden... Oradaki çocuklar; annesiz, babasız, kardeşsiz, ailesiz olmaktan daha farklı acılar da yaşıyormuş, bunu anladım.

Demirhan Kadıoğlu, küçük yaşta iken çocuk felci geçirmiş ve onun izlerini taşıyor. Ancak kitabında engelliliğinden çok fazla bahsetmemiş... Çocuk felci geçirdiği zamanı ve bazı zorluk çektiği noktaları yeri gelince anlatmış. Ancak yaşadığı şeylerin yanında engellilik hep ikinci planda kalmış... Dünya imtihan dünyası... Herkesin bir imtihandan geçtiğini biliyoruz. İnsanların hangi imtihandan geçtiğini biz asla bilemeyiz ya da yanlış teşhiste bulunabiliriz. Ancak nedense ben kitabını okurken Demirhan Kadıoğlu'nun asıl imtihanının (aynı kendim gibi) "engellilik" olmadığını düşündüm!

"Yetiştirilmiş Hayatlar" herkesin yüreğine dokunacak türden... O nedenle mutlaka okunmalı... Demirhan Kadıoğlu, ajitasyon yapmadan yaşadıklarını çok etkileyici bir biçimde yansıtmış... Annesizliği, babasızlığı, kimsesizliği ve yalnızlığı çok çarpıcı bir şekilde anlatmış... Yetiştirme yurdu çocuklarının gerçek hikayesini bize aktarmış... Günümüzde şartlar ve imkanlar değişti. Bunu biliyoruz. Ancak çocuk yüreklerde annesiz, babasız, ailesiz olmak hiç bir zaman değişmez. "Bir gün mutlaka gelecek" umuduyla anne ve babayı beklemek her dönemde aynıdır. Öyle değil mi?


ALİYE YÜCEL         

20 Mart 2016 Pazar

FUARDAN ANILAR


Bir fuar böyle geçti. Ne güzel anlar yaşadım. Ne güzel anılar biriktirdim. Ortam kitap kokunca her şey güzeldi galiba... Yazacak ne çok şey var. Ama nereden başlamalı, neleri yazmalıyım bilemiyorum.

Fuarda benim için en anlamlı zamanlardan biri Hekimoğlu İsmail Hoca ile tanışmak oldu. Gördüğümde öyle mutlu oldum ki... Onun kitapları ne çok yüreği etkilemiştir. Hele de Minyeli Abdullah... Tanıştım ve Engeloji'yi imzalayıp verdim. Ne güzel bir andı...

Gurur Göç, Bodrum'dan geldi. Tanışmaya ve Engeloji'yi imzalatmaya... Siz beni tanımazsınız. Ama ben sizi yazılarınızdan tanıyorum. Sizinle tanışmaya geldim. Uçaktan şimdi indim. Hemen buraya geldim..." dediğinde benim için fuardaki en mutlu anlardan biriydi. Taaa Bodrum'dan gelmişti. Kendisine çok teşekkür ettim. Beni çok mutlu etti.

Fuarla ilgili yazılarıma daha sonra uzun uzun ilaveler yapmak istiyorum. Yaşadığım beni etkileyen her şeyi aktarmak,  yazmak istiyorum. Ama şimdilik bu kadar...

ALİYE YÜCEL                                                                             

6 Mart 2016 Pazar

BAKANIMIZ VE ENGELOJİ


"Engelsiz Kalemler - Uluslararası Yayım Dergi ve İletişim Fuar Programı" 04  Mart Cuma günü CNR Kitap Fuarı Hall-1'deki özel bölümde başladı. Engelsiz Kalemler'den biri de bendim. Bugün 3. gün. Bu üç gün içinde çok güzel anlar yaşadım. Çok güzel anılar biriktirdim.

Fuar programı Engelsiz Dünya Platformu tarafından düzenleniyor. Fuara; Almanya, Amerika, İsviçre, İngiltere, Fransa, Kazakistan ve ülkemizin farklı illerinden 27 engelli yazar katıldı. Hepsi çok değerli 26 arkadaşım. Bazısını yıllar öncesinden tanıyordum. Bazısını yeni tanıdım. Bazısını da henüz yakından tanımadım, tanıyacağım.


İlk gün benim için en önemli anı Kültür ve Turizm Bakanımız Mahir Ünal'ın standımı ziyareti oldu. Kitabımı eline aldı. Ben de neden Engeloji'yi ismini verdiğimden bahsettim.

İlk bölümdeki "Çocukken, bebekleri doğacak kişilerin "Kız olsun erkek olsun hiç fark etmez. Eli ayağı düzgün olsun da..." sözü içimi acıtırdı." cümlesini okudu. Sonra da her kütüphanede olması gerektiğini söyledi... 

ALİYE YÜCEL

14 Şubat 2016 Pazar

ENGEL OLMAK BU


Ülkemizde ve dünyada engelliler yeterince tanınmıyor, anlaşılmıyor. Böyle olunca da doğru iletişim kurulamıyor. Engellilere genellikle acımak ya da küçümsemek şeklinde çok yanlış bir bakış açısı var. Bunu yapılan araştırmalardan öğrendiğimiz gibi medyaya yansıyan haberlerden görüyor ve anlıyoruz. Öyle şeyler söylüyorlar ve engellilere öyle bakıyorlar ki insan inanamıyor. Şimdi bazılarını sıralayayım.

İlk örnek bir şarkıcıdan... Magazin muhabirlerinin sıkça sorduğu bir soru olan: "Hayatınızda biri var mı? Sevgiliniz var mı? " sorusu şarkıcı Hande Yener'e de soruluyor. O da cevap olarak "Sakat mıyım? Kör müyüm? Topal mıyım? Yaşlı mıyım yaaa? Tabi ki sevgilim var..." diyor. Evet! Hiç çekinmeden, rahatlıkla bu cevabı veriyor. Bu cevapla engellilere nasıl bir bakış açısı olduğunu da ortaya koyuyor. Engellileri hiç tanımadığı, bilmediği verdiği bu cevaptan nasıl da belli oluyor.

AK Parti Tekirdağ Milletvekili Ziyaeddin Akbulut, bir açılışta engelliler için çıkan yasaları hatırlatıp "Bu insanlar sokağa çıkamıyorlardı, evlerde saklanıyorlardı. Anneleri babaları bu insanları sokağa çıkarmaya sıkılıyordu, utanıyordu. Ama hükümetimizin 2005 yılında çıkardığı yasa ile biz engellileri insan yerine koyduk, adam yerine koyduk. Bazıları 'Eskiden evimizdeki engelli, yatalaklar bir an önce ölse de kurtulsak diye Allah'a yalvarırdık' diyordu. Şimdi 'Aman ölmesin, evimizin bereketi bu. Ben onun yüzünden devletten 450-500 lira bakım ücreti alıyorum, aman ona bir şey olmasın diye bakıyoruz' diyorlar. İşte zihniyet değişikliği bu..." diyerek engelliye bakışının yanlışlığını ortaya koyuyor. 

Gazi olan Yılmaz Yiğit,  Ankara'da bir belediye otobüsüne bindiğinde, otobüsün şoförü gaziye kartını basmasını söylüyor. Gazi'de kartı arka cebinde olduğu ve her iki eli de olmadığı için çıkaramıyor. Şoförden yardım istiyor. Şoför açıyor ağzını yumuyor gözünü... "Sizin gibi şerefsizlerden bıktım. Bana ne. Çıkarmak zorunda mıyım? Bunlar hep böyle. Benim için mi kollarını kaybettin? Sana iyi olmuş, iyi ki kaybetmişsin. Senin gibi şerefsiz bir gaziden 2 bin 500 TL. tazminat aldım, benim için mi gazi oldun? Şerefsiz..." gibi bir çok hakaret ettikten sonra gazinin kollarını kastederek "Allah görmüş de elini almış işte..." diyebiliyor.


Amerika'da 2016 yılında yapılacak seçimlerde başkan aday adayı olan ünlü iş adamı Donald Trump, yaptığı bir seçim konuşmasında New York Times muhabiri Serge Kovaleski'nin hareket ve konuşmasını taklit ediyor. Donald Trump, mitingte Kovaleski için "İyi bir muhabir..." diye bahsedip, sonra da "Şimdi bu zavallı adamı görmelisiniz..." diyerek kollarını ve ellerini tuhaf hallere sokup, çarpıtarak muhabirle engelinden dolayı alay edebiliyor.

Son örnekte Savunma Sanayi Müsteşarlığı ARGE ve Teknoloji Yönetimi Daire Başkanı Ata Şenlikçi'den... Ata Şenlikçi, Engelsiz Siber Güvenlik Konferansı'na konuşmacı olarak katılıyor. Konuşmasında da "Şahsıma ait 6 çocuğum var. Elhamdülillah hiçbirinde hata yok..." diyebiliyor. Engelli için; özürlü, sakat, noksan, malul, aciz gibi çok tabirler kullanılıyordu. O da çıkıp "hatalı" dedi.

İşte böyle... Yukarıda bahsettiğim konuları zamanında uzun uzun yazmıştım. Cehalet, eğitim vs. diyeceğiz, ancak görüyorsunuz ki değil. Her kesimden ve mevkiden gelen bakış bu yönde... Gördüğünüz gibi bu örnekler medyaya yansıyanlar ve benim rastladıklarım. Bunun gibi yüzlerce örnek vardır. Üstelik bunlar söze dökülenler, bir de akıldan geçip dile getirilemeyenler var. Bunları gördükçe umutsuzluğa düşmemek elde değil. Engele ve engelliye bakış maalesef bu... Aslında engel olmak bu...


ALİYE YÜCEL

24 Ocak 2016 Pazar

ENGELSİZ DÜNYA PLATFORMU


Başbakan Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu ve eşi Sare Davutoğlu'nun yaptığı bir sergi açılışıyla hayata geçirilen Engelsiz Türkiye Platformu'nun kapsamı değişti. Yapacağı çalışmalar uluslararası bir hale gelince "Engelsiz Dünya Platformu" oldu. Kısa adı EDP olan Engelsiz Dünya Platformu, öncelikle engelliler olmak üzere bütün dezavantajlı gruplarla birlikte yaşama kültürünü hem Türkiye'de hem de yurt dışında yaygınlaştırmak amacıyla kurulan bir sivil toplum örgütü.

Her geçen gün yeni isimlerin katıldığı platformun; üniversiteler, konfederasyonlar, sivil toplum kuruluşları, yerel yönetimler, özel kuruluşlar ve bunlara bağlı 314 dernek ve 1.100.000 üyeden meydana gelen oldukça geniş bir yapısı var. Bunların isimleri şöyle;

Kızılay,
Bağcılar Belediyesi,
Türkiye Sakatlar Konfederasyonu (TSK),
Türkiye Basım Yayın Meslek Birliği (TBYM),
Türkiye Aşçılar ve Pastacılar Konfederasyonu (TAŞPAKON),
Yeni Dünya Vakfı,
İstanbul Aydın Üniversitesi,
Konya Necmettin Erbakan Üniversitesi,
GENAR Araştırma,
 Nakkaş Akademi ve
VEFA Yayın Yapım Grubu'dur.


Farkındalık oluşmuş bir topluluk ve dünya için var olmak misyonuyla yola çıkan platform, bütün dezavantajlı gruplarla birlikte yaşama kültürü konusunda farkındalığı yaygınlaştırma vizyonunu hedef alıyor. Engelsiz Dünya Platformu; farklılıkları kabul edip aynı zaman birleştirici olmayı, başkalarını ötekileştirmemeyi, herkese güven vermeyi, toparlayıcı ve birleştirici olmayı, sahip olduğumuz insani değerleri muhafaza etmeyi ve  herkesin değerlerine saygılı olmayı ilke ediniyor.

Platform; başta engelliler olmak üzere yaşlılar, yetim çocuklar ve kadınlar için çeşitli faaliyetler yapmayı amaçlıyor. Ayrıca, bünyesinde bulunan sivil toplum kuruluşları arasındaki tanışma, dayanışma ve müzakere olanaklarını geliştirmek, yurt ve dünyadaki olaylara ortak tepki vermek, sahip olduğumuz değerlere topluma aktarmak için çaba göstermek amaçlarından bazıları... Bu amaçları gerçekleştirmek için gerekli eğitim, bilinçlendirme, sosyal ve kültürel etkinlikler için çalışmalarını sürdürecek...

Birlikte yaşama kültürünün gelişmesi için yapılan her adım çok önemli ve değerli... Engelsiz Dünya Platformu'nun faaliyet alanları oldukça geniş... Yapacakları faaliyetlerin, olaylara verilecekleri tepkilerin, eğitim çalışmalarının, oluşturacakları lobilerin, yapacakları seminer, panel ve kampanyaların, her türlü etkinliklerin örnek olacağına inanıyorum. Engelsiz Dünya Platformu Başkanı Kenan Yabanigül olmak üzere tüm kuruculara ve yönetim kurulu üyelerine başarılar diliyorum.


ALİYE YÜCEL  

13 Aralık 2015 Pazar

ENGELLİYSE OĞLUM DEĞİL!


Bazen duygularınız ayrımına varamazsınız. Daha doğrusu hangisinin ağır bastığını anlayamazsınız. İşte öyle oldum. Müge Anlı'nın programında şahit olduğum durum beni bu hale soktu. Seyredenler bilir programda ailesinden ayrı kalanlar onları arıyor. 50 yıl sonra bile ailesine kavuşanlar oluyor. Biri çıkıyor ailesinden hatırladıkları üç beş şeyi (çoğu zaman onlar bile doğru olmayabiliyor) paylaşıyor. Beş on dakika sonra bir telefon bağlanıyor. "O benim kızım, oğlum, kardeşim, yeğenim, kuzenim, arkadaşımın kızı..." gibi bildiklerini anlatıyor. Ve aile bulunuyor. Nasıl güzel bir heyecan fırtınası ve mutluluk...

Yine böyle oldu. Geçtiğimiz hafta 25-30 yaşlarında bir genç geldi. Konuşma zorluğu vardı ve algısında da bir problem olduğu hemen anlaşılıyordu. "5-6 yaşlarında kayboldum. Polisler beni buldu.Yuvaya verdiler..." diye anlattı. Sonra da ailesinden hatırladıklarının bir bir söyledi. Çok borcu olduğundan da bahsetti. İnsan, borca kızsa da durumundan dolayı merhamet duygularının ağır bastığı bir durumdaydı. Neyse bir telefon geldi. "Bu benim kardeşim olabilir, yoldayım geliyoruz..." diyen. Sonra adını bile doğru hatırladığı kardeşi ile ağabeyi olacak kişiler geldi. Nasıl da benziyorlardı.

Çok benzedikleri halde biraz mesafeliydiler. Görünce "Olmayabilir" diyen bir tutum içine girdiler. Sonra amca oğulları geldi onlar çok daha sıcaktılar. Babaları da yoldaymış. Ben babanın tutumunu çok merak ettim. "Kardeşleri kadar soğuk olamaz. Ne de olsa baba..." diye düşündüm. Yayın bitti. Baba yetişemedi. Ertesi güne kaldı. Ertesi güne kaldı ama canlı yayın gibi çekilmiş. Ertesi gün bant yayınlandı. Şimdi dikkatlice okuyun. Baba geldi. Çocuğa doğru yürüdü. Yaklaştı yaklaştı, başını elleriyle tuttu, gözüne baktı. Ve birden "Bu değil..." dedi. O an zavallı çocuk ne düşündü bilemem. Ama ben çok şaşırdım, yıkıldım, üzüldüm, kızdım... Bu nasıl bir yaklaşım şekliydi?


Gelelim başa... Genç, geldiğinde kardeşinin adını, babasının adını (konuşma zorluğu nedeniyle yanlış anlaşıldığından eminim), babasının mesleğini ve soyadını bir harf değişikliğiyle söylemişti. Ailesiyle ilgili pek çok ayrıntıyı hatırlıyordu. Kaybolduğu gün ile ailenin çocukları kaybettiği gün de aynıydı. Babasındaki fotoğrafı gören arkadaşları ve yurt müdürleri onun olduğuna hem fikirdiler. Bütün bunları geçtim. Kardeş ve amca çocuklarıyla çok büyük benzerlikleri olduğu halde babası kabul etmedi. Ayrıca DNA testi yapılmasını istememişti. Bu değil diyen biri DNA testinin yapılmasını niye istemez onu da anlamak zor. Değilse çıksın o zaman ortaya...

Ertesi gün çok tepki aldığından mıdır nedir? DNA testini kabul etmiş. Ailenin DNA testi için gittikleri yerdeki tutumları da ayrı bir rezalet.. Sonuç belli olunca ne olur bilemem... Bir baba nasıl böyle davranır? Bu baba için ne yazılır? Oysa kaybolduğunda ödül bile koymuş... Şimdi ise söylediği "Benim oğlum gözlerini böyle kırpmıyordu..." İyi de aradan yıllar geçmiş... O çocuk aileden uzak neler yaşamış? Aile ortamında, sevgi ile büyümedi ki... Neden, nasıl bu hale geldi biliyor musun? 

Bir babanın böyle davranmasına inanmak zor. İçimden, bu normal bir çocuk olsaydı. Doktor, mühendis, avukat gibi bir mesleğe sahip olsaydı. Baba yine böyle mi davranırdı, diye düşünürken, Müge Anlı da buna benzer olan düşüncelerini paylaştı. Ben yine de çok borcu olduğu için kabullenmediğini düşünmek istiyorum. O da hiç insanca değil. Ama engelli olduğu için reddettiğini düşünmek bile istemiyorum. Çünkü bu çok acı...
                                                                                                                        
ALİYE YÜCEL                                                

                                                                                       


25 Ekim 2015 Pazar

TUUBA İLE EMİN


Blogu açtığımdan beri "Mutlaka yazmalıyım..." dediğim ama bir türlü yazamadığım bir film var. Geçenlerde, "Sinema Tarihinin Hiçbir Zaman Unutulmayacak Efsanevi Sahneleri" arasında bu filmin de adını görünce yazmak istedim. Vizontele Tuuba'dan bahsedeceğim. Vizontele ve Vizontele Tuuba filmlerini seyretmeyen kalmamıştır. Her iki filmde yerli sinemamız adına çok başarılı filmlerdi.  Ancak Vizontele Tuuba'nın çok önemli bir misyonu daha vardı. Film, belki de engelli karakterin olumlu sunulduğu ilk yerli filmlerden biridir.

Yılmaz Erdoğan'ın yazdığı, yönettiği ve oynadığı filmin diğer başrollerinde; Tuba Ünsal, Demet Akbağ, Tarık Akan ve Altan Erkekli oynuyordu. Hatırlatmak için, Vizontele filminin devam filmi olan Vizontele Tuuba'nın konusu ise kısaca şöyle: 1980'li yıllarda bir öğretmen (Tarık Akan) Güneydoğu'da kütüphanesi bile olmayan bir kasabaya Kütüphane Müdürü olarak tayin edilir. Gelen aile ile kasabalıların hayatları renklenir. Öğretmenin engelli kızı Tuuba ile köyün ilginç karakteri Deli Emin çok iyi anlaşırlar ve birbirlerini severler...

Tuuba karakteri; filmde acınacak, zavallı, alay edilen ve dışlanan bir karakter değildi. Bu yüzden seyrettiğimde çok etkilenmiştim. Tuuba, bir trafik kazası sonucu engelli hale gelmiş... Engelli ve tekerlekli sandalyede olmasına rağmen durumunu (pek çok engelli gibi) kabullenmiş durumdaydı. Bize de "Madem bu durumdayım. Öyleyse böyle yaşamak zorundayım..." mesajını veriyordu. İşte bu çok önemli... Kim bilir? Belki de Yılmaz Erdoğan, böyle bir kız tanımıştır. Engelli olmasına rağmen ağlatmayan ve tebessüm ettiren...


Evet Tuuba'nın içinde bulunduğu psikolojik durumu çok önemli... Ama bence filmle ilgili daha önemli bir olgu var. Bu da Deli Emin karakterinin Tuuba'ya olan yaklaşımı... Emin, lakabı Deli olmasına rağmen pek çok aklı başında insandan çok doğal ve normal davranıyor. Tuuba'yı görünce ona engeliyle ilgili farklı bir yaklaşımda bulunmuyor. Ne negatif ne de pozitif... Her engellinin isteyeceği gibi, doğru bir yaklaşım sergiliyor. Engelini hiç önemsemeden ondan bir şeyler yapmasını isteyebiliyor.

Deli Emin ise gerçekte ve bazı filmlerde gördüğümüz psikolojik yada zihinsel engelli olduğu için "Köyün Delisi" adı verilen bir karakter... Deli Emin, Vizontele filmlerinin en önemli ve başrol  karakteri... Aslında farklı fikirleri ve hazırcevaplığı ile belki de bir dahi... Ona karşı acıma, alay, küçümseme gibi olumsuz duygular taşımak imkansız. Güzel yüreği, iyimserliği ve insan verdiği değerle çok özel bir karakter... Belki Emin de ayrı bir yazı konusu...

Son yıllarda sinemamızda engelli karakterlerin başrol oynadığı ve olumlu sunulduğu filmlere rastlıyoruz. Başka Dilde Aşk, Benim Dünyam, Tamam mıyız?, Sadece Sen ve Mucize gibi... Ama Vizontele Tuuba 2003 yapımı bir film. O yıllarda böyle bir engelli filmi görmek çok etkileyiciydi. Filmin siyasi, sosyal pek çok mesaj verdiği biliyoruz. Ancak engelliye bakışı, ona yaklaşımı açısından da ayrı ve önemli bir mesaj daha veriyor. O da engelinin takınması gereken ruh hali ve engelliye yaklaşım şeklimiz...  


ALİYE YÜCEL

11 Ekim 2015 Pazar

KİTABIM 1 YAŞINDA...


Geçen hafta blogumun 4. yaş günüydü. Ne ilginç ki dün de kitabım Engeloji'nin yaş günüydü. Kitabım 1 yaşında... Engeloji, 10 Ekim 2014 günü satışa çıkmıştı. Güzel bir duyguydu. Sağlık problemlerim yüzünden bu sevincime gölge düşse de "Bunda da bir hayır vardır" diye düşünmüştüm. İstediğim tanıtımın olmadığına inanıyorum. Bu kesin...  Ama yine de medyada yer aldı. Hem de övgü ile bahsedildi. Okuyan herkes beğendiğini iletti. Bu da beni çok mutlu etti. Bir yazar ne ister ki? Anlaşılmak, beğenilmek...

Engeloji'den bahsedenleri daha önce blogumda yazmıştım. Milliyet Gazetesi Ali Eyüboğlu, ATV Müge Anlı, Fox TV İsmail Küçükkaya (Çalar Saat), 24 TV Murat Çiçek (Günün Manşeti), Akşam Pazar Eki, Yeni Akit Gazetesi, Yazar Ümit Şimsek, Kadınlar Arası, Hürriyet Sosyal Ayşe Baykal, Türkiye Gazetesi, Posta Gazetesi, Millet Gazetesi, Fikir Haber, Fatih Gazetesi, Küçük Kırmızı Pabuçlar, Engelliler.web, Olumlu Haber, Varide, Yaşadıkça, Özürlüler Gazetesi, Dünya Bizim, Milliyet Blog, Duyabilirsin, Engelsiz Dostlar, Ne Okuyabilirim gibi bir çok medyada yer almıştı. Bunlar bulabildiklerim, rast geldiklerimdi.


Bu arada Instagram, Facebook ve Twitter’da da çok güzel paylaşımlar yer aldı. Okuyanlar görüşlerini yazdı. Kitabım olduğu için diye söylemiyorum. Engeloji, nesne olarak da güzel oldu. Kapak tasarımı da çok beğenildi. İlk gördüğümde benim içime sinmişti. Herkes tarafından da çok beğenildi. Tanıdığım, tanımadığım pek çok kişi tarafından fotoğrafları çekildi. Sosyal medyada yayınlandı. Öyle güzel ve ilginç fotoğraflar vardı ki... Görülmeye değerdi. Çok beğendim ve mutlu oldum. Bazılarını da bloguma koydum.

Kitabın hazırlık sürecinde isminin böyle etkili olacağını düşünmemiştim. Adı ilk bulduğumda arama motorunda sorgulayınca, arama motoru yakın bir kelime yazıp "Yine de girdiğiniz şu sorguyu mu aramak istiyorsunuz?" yazdı. Benim de istediğim buydu! Hiç kullanılmamıştı, farklıydı ve anlamlıydı. Bulduğum an "İşte bu..." demiştim. Engelli ve engelliyi doğru anlamak bir bilimdi!  Engeloji de bunu anlatıyordu. Zamanla da Engeloji ismini daha çok benimsedim ve sevdim.

Bu arada alıp okuyanların kitap hakkındaki düşüncesi "Başladım, hiç sıkılmadan okudum...", "Elime aldım okumaya başladım, bırakmak istemedim...", "Engelliyi tanımıyormuşuz okuyunca anladım...", "İkincisi ne zaman gelecek?", "Yenisini bekliyoruz...", "Engeloji 2 ne zaman çıkacak?" oluyor. Bu sözler de beni mutlu ediyor. Engeloji’yi okuyan, bahseden herkese söyledikleri övgü dolu çok sözler için çok teşekkür ediyorum. Engeloji 2 de gelebilir belki...
                                                                                               


ALİYE YÜCEL