> Engeloji : Bedensel Engelli

Translate

Bedensel Engelli etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Bedensel Engelli etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

12 Mayıs 2013 Pazar

YILIN ANNELERİ



Her yıl çeşitli kurum ve kuruluşlar tarafından “Yılın Annesi” seçilir. Bana göre her “engelli annesi” yılın annesi ve her “engelli anne” yılın annesidir. Biliyorum ki, engelli çocukları olan annelerin ve kendisi engelli olan annelerin bu unvanı hak etmek için çok yerinde ve önemli sebepleri var.

Bir anne eğer engelli çocuğa sahipse hayatını ona adar… Engelli çocuk büyütmek, normal bir çocuk büyütmekten çok daha fedakarlık ister. Çocuğu görmüyorsa gözü, duymuyorsa kulağı olur. Tutmayan eli ayağı olur. Diğer anneler, çocuklarını en fazla iki yaşına kadar o da zaman zaman kucağında taşır. Halbuki yürüme engelli çocuğu olan bir anne ise uzun yıllar çocuğunu kucağında, sırtında taşır. Çocuğu zihinsel engelli ise fedakarlık kat kat artar.

Engelli çocuğu olan anneler, kendi çektikleri sıkıntı, üzüntü, dışlanma, zorluk (hele de kocası duyarsızsa) gibi pek çok şeye göğüs gererler. Bu durumun psikolojik, sosyal, maddi ve manevi her türlü zorluğuna katlanırlar. Engelli çocukları uğruna mücadele ettikleri, savaştıkları birçok şey vardır. Bizlerin aklına bile gelemeyecek pek çok şey…


Gelelim engelli olup, anne olan kadınlara… Engelli kadınların yardıma muhtaç ve aciz olduğunu düşünmek yanlıştır. Anne olmak onların da en doğal hakkıdır ve onlar da anne olabilir. Tanıdığım işitme, görme ve bedensel engelli pek çok anne var. Onlar engellerine rağmen anne olup engelleri aşmışlardır.

Bir anne düşünün gözü görmüyor, bir başkasının kulağı duymuyor, bir başkası tekerlekli sandalyede; hepsi de yavrularına en iyi şekilde bakmak için çabalıyor. Gözleri görmese de, kulakları duymasa da, çocuklarıyla el ele koşmasalar da onlar da anne… Üstelik engelli anneler çocuklarını büyütürken engeli olmayan annelere göre çok daha dikkatli ve tedbirli olmak zorundadır.

Engelli oldukları için hamilelikte, doğumda ve büyütürken ne çok zorluk çekerler. Engel gruplarına göre çektikleri sıkıntılar çok farklıdır. Bedensel engelli anneler farklı, işitme engelli anneler farklı, görme engelli anneler farklı zorluklar yaşar…  Hepsinin sorumlulukları da farklıdır. Ancak en büyük korkuları çocuklarına bakıp büyütmek değil; ya çocuğum benden utanırsa, ya arkadaşlarıyla beni tanıştırmak istemezse olur.

Engelli annelerin çocukları da, engelli çocukların anneleri de kendi buldukları çözümler sayesinde büyürler ve yetişirler. Bu zorlu sınavlarda hepsinin birbirinden çok farklı ve etkileyici hikayeleri vardır. Tüm bunlardan dolayı engelli çocukların anneler ve engelli olan anneler en büyük takdiri hak etmektedir. Çünkü onlar sevgi, şefkat ve sabrın en önemli simgesidirler. Hepsi yılın annesidir…

ALİYE YÜCEL

 

21 Nisan 2013 Pazar

FİLİSTİNLİ FOTOĞRAFÇI



Şartlar uygun olduğunda bir engellinin hemen hemen her mesleği yapabileceğini gördüm. Önemli olan şartları uygun hale getirmek… Şartlar uygun olunca ve engeller yok olunca pek çok şey başarılıyor. Belki bazı meslekler biraz daha zorlayabiliyor. Ama yapılabiliyor mu? Kesinlikle “Evet” yapılabiliyor.

Her engel gurubunun zorlandığı durumlar birbirinden çok farklı… Bazı meslekler bedensel engelliyi zorlayabiliyor. Bedeni bazı sınırlamalar getirebiliyor. İşte fotoğrafçılıkta bunlardan biri… Tekerlekli sandalyede fotoğrafçı olmak, fotoğrafçılık yapmak hiç kolay iş değil… Ancak Filistinli Moamen Qreiqea bunu başarıyor.

Sosyal medyada, küçük bir kız çocuğunun fotoğrafını çekmeye çalışan tekerlekli sandalyede birini görünce çok etkilendim. Bu genç adamın Filistinli serbest fotoğrafçı Moamen Qreiqea olduğunu öğrendim. Bir fotoğrafçı arkadaşı, Moamen Qreiqea’yı kendi evinin önünde kızının fotoğrafını çekerken yakalamış… Öyle güzel bir kare ki görmeye değer… Hele de baba ve kız olduklarını öğrenince etkilenmemek mümkün değil…



Moamen Qreiqea, 2008 yılında Gazze’nin doğusunda fotoğraf çekerken, İsrail’in gerçekleştirdiği hava saldırısında yaralanmış… Bunun sonucu olarak her iki bacağını da kaybetmiş… İki çocuk babası Moamen, o günden sonra da hayatını tekerlekli sandalyede sürdürüyor.

Biraz araştırınca Moamen Qreiqea'nın arkadaşları tarafından çekilmiş birçok fotoğrafına rastladım. Fotoğrafçı Moamen Qreiqea’yı arkadaşları pek çok farklı yerde fotoğraflamışlar... İsrail hapishanelerindeki Filistinli mahkumların serbest bırakılmasını isteyen protestocuların fotoğrafını çekerken, kardeşinin yardımıyla evinden çıkarken, spor salonunda egzersiz yaparken… Öyle güzel, öyle etkileyici fotoğraflar ki… Birçoğunda da Moamen Qreiqea’nın elinde fotoğraf makinesi var…

Moamen Qreiqea, engelli hale geldikten sonra çok sevdiği mesleğine veda etmiyor. Tüm engellere rağmen kariyerine devam etmeye karar veriyor. Mesleğini sürdürüyor. Filistin, Gazze gibi bir yerde savaşın ortasında fotoğrafçı olmak hiç kolay değil. Ama o bunu başarıyor. Fotoğraf çekme tutkusundan hiç vazgeçmiyor.

Her geçen gün Filistin’de, Gazze’de çatışmalar oluyor. Bu çatışmalarda pek çok kişi ya ölüyor ya da yaralanıyor. Yaralıların birçoğu engelli hale geliyor. İşgal altındaki Filistin’de ne çok engelli vardır bilemiyoruz. Moamen Qreiqea’yı fotoğrafçı arkadaşları sayesinde tanımış olduk… Oysa kim bilir? Ne çok engelli hikayesi vardır. Filistin, ne çok engelli hikayesini barındırır…


ALİYE YÜCEL

24 Mart 2013 Pazar

ŞÜKRÜ SÜRMEN’İ RAHMETLE ANARKEN…



İki yıl önce Mart ayında kaybetmiştik Şükrü Ağabey’i… Hayatta bazı insanlar için iyi ki tanımışım diye düşünürsünüz ya…  İşte Şükrü Sürmen’de benim için öyle biriydi… Efendi, kibar, mütevazı, samimi, hoşsohbet biriydi. Candan bir dosttu. Onu en son Herkes İçin Erişilebilir İstanbul kapsamındaki bir toplantıda görmüştüm. Vefatını duyduğumda bir dost kaybetmenin acısı içime işlemişti.

66 yaşında aramızdan ayrılan Şükrü Sürmen, 1945 yılında Trabzon’da doğmuştu. 19 yaşında iken ailesiyle birlikte bir trafik kazası geçirmişti. İşte bu kazada annesini ve babasını kaybetmiş, kendisi de engelli hale gelmişti. O günden sonra hayatını tekerlekli sandalyede sürdürdü. Kaza geçirdikleri yıl İstanbul Teknik Üniversitesi Mimarlık bölümü birinci sınıf öğrencisiydi. Kaza sonrasında eğitimine uzun bir süre ara verse de daha sonra tekerlekli sandalyede eğitimini tamamlamış, İTÜ Mimarlık bölümünden mezun olmuştu.

Yüksek Mimar Şükrü Sürmen, Karayolları İdaresi’nde uzun yıllar kontrol mimarı olarak çalıştı. Daha sonra İstanbul Teknik Üniversitesi’nde teknik mimarlık yaptı. Yine İTÜ’de Özürlü ve Yaşlılar İçin Çevre Tasarımı dersleri verdi. Oradan emekli oldu. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin özürlüler ile ilgili projelerinde de danışman olarak görev yaptı. Ömrünü engelsiz bir Türkiye ve engelsiz bir İstanbul için harcayan Sürmen’e, TBMM Üstün Hizmet Ödülü verildi. Son olarak Bakırköy Belediyesi’nde çevre standartlarının yükselmesi ve projelerin engellilere uygunluğu konusunda danışmanlık yapıyordu. Vefatından sonra Bakırköy Belediyesi, Şenlikköy’deki bir parka onun adını verdi.



Çok uzun yıllar tekerlekli sandalyede hayatını sürdüren Sürmen, engellilerin çektiği sıkıntıları bizzat yaşıyor ve çok iyi biliyordu. Engelliler ve yaşlılarla ilgili mimari düzenlemeler, yaşlı yurtları, rehabilitasyon merkezleri ve hastaneler üzerine araştırmalar yapmıştı. Kamu projelerinin mimari açıdan engellilere uygun olup olmadığı konusunda danışmanlık yapıyordu. Caddelerde, sokaklarda ve ulaşımda ve sosyal hayatta yaşadığı sorunları fotoğraflı raporlarla yetkililere iletiyordu.

Engelliler ve yaşlıların hayatını kolaylaştıran şehir ve mimari çalışmalarıyla tanınan Mimar Şükrü Sürmen; Tekerlekli Koltuktaki İnsanların, Postacıyı Beklerken, Yaşlılar ve Yaşlılık Üzerine Dağınık Notlar, Tasarım Üzerine Söyleşiler ve Karışık Yazılar isimli kitapları yazmıştı. Ayrıca çeşitli yayın organlarında makale, inceleme ve araştırma yazıları bulunan Sürmen, Mimarist Dergisi danışma kurulu üyesiydi.

Şükrü Ağabey’in ibretlik bir hayat hikayesi olduğunu düşünürdüm. Mimarlık bölümü öğrencisi iken mimari engellere maruz kalması, bana ilginç gelirdi. Tekerlekli sandalyede mimarlık eğitimi görmek ve mimar olmak… Böylece en iyi o anladı bedensel engelli birinin mimari engeller yüzünden neler çektiğini… Çözümünü de o buldu. Yıllarca çalışmaları hep bu yönde idi... Engellilerin sorunlarına onların gözüyle baktı. Engelliler için modern standartların uygulanması en büyük çabasıydı. Son yıllarda engelliler adına önemli adımlar atılsa da yapılması gereken çok şey olduğunu söylerdi.

Sürmen, kitabında “Ölüme ise birçok insandan daha fazla hazır olduğumu sanıyorum. Demek ki bazı sakatlar için asıl korkutucu olan yeni ve daha ileri bir sakatlıktır…” yazmıştı. Ama korktuğu olmadı… Hasta olup yatmadan, yolda giderken aniden kalp krizinden aramızdan ayrıldı. Allah rahmet eylesin… Nur içinde yatsın.

ALİYE YÜCEL

30 Eylül 2012 Pazar

GÜMÜŞ AKREP (SILVER SCORPION)


 
Amerika’nın ünlü çizgi roman yayın şirketi Liquid Comics, geçtiğimiz yıl yeni bir çizgi roman yayınladı. Bu çizgi romanın kahramanı tekerlekli sandalyede hayatını sürdüren Müslüman bir genç… Adı Silver Scorpion Türkçe adıyla Gümüş Akrep.
Silver Scorpion’un hikayesi şöyle: Bashir (Beşir) Bari, Arabistan’da dünyaya gelmiş bir Müslüman… Bashir, genç yaşında mayına basarak bacaklarını kaybediyor ve hayatını tekerlekli sandalyede sürdürüyor. Bashir, önceleri çok üzülüyor ve içine kapanıyor. Bir gün bir demirci ustası gözlerinin önünde öldürülünce içindeki gizli güçleri ortaya çıkıyor! Böylece düşünce gücüyle metalleri kontrol edebilen Gümüş Akrep’e dönüşüyor. O da her süper kahraman gibi dünyayı kötülerden ve kötülükten kurtarmak için çalışıyor.
Silver Scorpion’un Müslüman ve bedensel engelli olmasının yanı sıra çok önemli bir özelliği daha var. Bu çizgi roman profesyonel kişiler tarafından değil, farklı kültürlerden seçilen bedensel engellilerin ortak çalışmasıyla ortaya çıkmış…  Projenin başında Amerikalı bir hayırsever iş adamı Jay T. Snyder var. Open Hands Inıtiative (Açık Eller İnisiyatifi) Başkanı olan Snyder liderliğinde ve Liquid Comics ile ortaklaşa gerçekleştirilen projede tekerlekli sandalyede hayatını sürdüren 12 Amerikalı genç Suriye’nin başkenti Şam’a gidiyor. Burada tekerlekli sandalyedeki Suriyeli gençlerle buluşuyorlar. Bu gençlere bir süper kahraman nasıl olmalı diye sorulup onlara müdahale etmeden çalışmaları isteniyor. Engelli gençler günlerce beyin fırtınası yapıyor ve hayal güçleriyle herkesi kendilerine hayran bırakıyorlar. Böylece onların gurur duyarak oluşturdukları Silver Scorpion (Gümüş Akrep) ortaya çıkıyor.
 
Silver Scorpion’u oluşturan ekibe, hangi süper güce sahip olmak istedikleri sorulduğunda böyle kalmak istemişler, hiç biri engelinin tedavi edilmesini istememiş! Engelli gençlerin hepsi süper kahramanı kendileri gibi düşünmüşler, yani kahraman sağlam bacaklara sahip değilmiş! Bunun üzerine yeni süper kahramanın da tekerlekli sandalyede olmasına karar verilmiş… Ancak bu tekerlekli sandalye bildiklerimizden çok farklı, özel ve fonksiyonel bir sandalye olmuş…
Bu kahraman her iki kültüründe özelliklerini taşıyor ve böylece tarafların birbirine yakınlığını gösteriyor. Süper kahramanların hep bir ihtiyaç olduğunda doğduğu söylenir. Silver Scorpion’da Ortadoğu’nun karışık olduğu dönemde meydana geliyor! Silver Scorpion’un, amacı da Müslüman ülkeler arasındaki gerilimi ortadan kaldırmak!
Gümüş Akrep’in gizli güçleri olduğuna göre kendi engelini neden kaldırmadığı konusunu düşünmemek elde değil. Ancak anlaşılan yapımcılar, bir süper kahramanın engelli de olabileceğini ve önemli olanın insanlığa yardım olduğunu vurgulamak istiyor.
Silver Scorpion (Gümüş Akrep) Amerika, Suriye, Ortadoğu ülkelerinde İngilizce ve Arapça olarak yayınlanıyor. Çizgi roman ayrıca, Open Hands ve Liquid Comics’in internet sayfalarında da ücretsiz olarak tüm dünyadan takip edilebiliyor. Böylece çizgi roman severler, kahramanı tekerlekli sandalyede süper güçlere sahip bir Müslüman olan yeni bir çizgi romanla tanışıyor…
 
ALİYE YÜCEL

5 Ağustos 2012 Pazar

HEPSİ İMTİHAN...


Hayat bir imtihan dünyasıdır. Bu dünyada bir imtihandayız. Varlığımızla, yokluğumuzla; eksiğimizle, fazlamızla… Herkes farklı farklı bir imtihan geçiriyor. Bunu böyle algılamamız gerekir… İnancımız bunu gerektirir! Unutmayalım ki; denenmeden ve sınanmadan da bu dünyadan da ayrılamayacağız…

Bazı şeylerden yoksun olmak büyük bir imtihandır. Engelliler de hayatlarında çeşitli zorluklarla karşılaşıp imtihan olurlar… Bedensel engelli farklı, görme engelli farklı diğer engelliler daha farklı bir imtihan geçirir. Kimi günlük hayatta, kimi sosyal hayatta zorlanır. Kimi de hepsinde… Engelli için günlük yaşantı zorlaşır, eğitim zorlaşır, iş ve eş bulmak zorlaşır… Bunların hepsi birer imtihandır…

Engellilerin geçirdiği en büyük imtihanlardan biri de bakışlardaki acıma ve alaydır. Onları her iki bakış türü de incitir. Bu bakışlarla pek çok yerde ve pek çok kez karşılaşırlar. Görme engelliler bu tür bakışları görmedikleri için belki de şanslıdır!

Skolyoz, kambur, cüce, ağır yanıkları ve şekil bozuklukları olanlar da engellidir. Onlar günlük yaşantılarında kendilerini zorlayan büyük bir engelleri olmasa da çevredekilerin kimi acıyan, kimi alay eden bakışları nedeniyle farklı bir imtihan geçirirler.

Engelliler bu imtihanlardan geçerken yakınları ve toplumun diğer fertleri de onlarla imtihan edilirler… Engellinin ailesi ve yakınları (özellikle de zihinsel engellinin) engelliye bakımı ve sabrıyla toplumdaki diğer insanlarda engellilere karşı davranışları ve duyarlılıklarıyla imtihan edilirler. Yani engelliler, yakınları ve toplum için birer imtihan sebebidir.

İnsanlar iyi-kötü, acı-tatlı çeşitli olaylarla karşılaşabilirler… Yaşadığımız hayatın her anının imtihan olduğuna inanınca, zorluklar ve sıkıntılarda sabırla aşılabilir. Gelen her türlü belaya, hastalığa, sakatlığa isyan etmemek ve bu şekilde hayata devam etmek imtihanımız için en büyük kazançtır!

Hiçbir şey boşu boşuna yaratılmış değildir. Yaratılışımızdaki hikmeti anlamamız gerekir. Bunda suçumuz ne diyemeyiz? Dememeliyiz! Bunda bizim artımız nedir? Ne olabilir? Demeliyiz! Bunu anlayıp, isyan etmeden bir hayat sürmek ne güzel bir imtihandır. Allah hepimizi imtihanlardan rahat geçenlerden eylesin…



ALİYE YÜCEL




22 Temmuz 2012 Pazar

BEDENSEL ENGELLİ VE NAMAZ


Sağlam insanlar için son derece kolay olan bazı eylemler, bedensel engelliler için çok zor olabiliyor. Yürümek, merdiven çıkmak, bir şey taşımak gibi… Durum böyle olunca, bedensel engelliler abdest almakta ve namaz kılmakta zorlanıyor.
Pek çok tesis veya hizmet binası gibi maalesef ki camilerin fiziki yapısı da engellilerin ziyaretini, ibadetini zorlaştırıyor, hatta bazen imkansızlaştırıyor. Engellisin, camiye gitmek istiyorsun ama camiler engelliye uygun değil. Tekerlekli sandalye için rampa yok. Bedensel engelliler için ayakkabıları çıkarmak zor olabiliyor. Baston kullanıyorsa yere basan kısmına bir şey geçirmek lüzum ediyor. Belki namaz kılmak için bir sandalyeye oturmak gerekebiliyor… 
Abdest almak için gereken lavabo ve tuvaletlere gelince... Engellilere hitap eden tuvalet bulmak çok zor hatta imkansız... Caminin abdest alma bölümünde bedensel engelli birinin abdest alması zorlukla gerçekleşiyor.
“Engelli de evinde otursun, evinde namaz kılsın” diye düşünmek çok yanlış olur. Biliyoruz ki camide cemaatle namaz kılmak, evde namaz kılmaktan daha fazla sevaptır. Engellileri bundan mahrum etmek olmaz. Camilere erişim zorluğu anlaşıldığı için; bu konuda bazı camilerde düzenlemeler yapılmaya başladığını görüyoruz. Ancak yeterli değil. Engellilerin de camilerden daha kolay yararlanabilmesi için bazı düzenlemeler yapılması gerekiyor.

Tüm bu olumsuzluklara rağmen hiçbir engel Allah’a kul olmaya, ibadet etmeye engel olamaz. Engelli olmak ibadetlerden muaf olmak demek değildir. Herkes gücü nispetinde kulluk görevini yerine getirmelidir. Ayrıca dinimiz kolaylık dinidir. Teyemmüm, mesh, ima ile namaz kılmak gibi ibadetleri kolaylaştırıcı pek çok unsur vardır.
Bir rahatsızlığı yüzünden ayakta namaz kılmakta zorlanan ve nasıl namaz kılacağının soran bir sahabeye Peygamberimiz (S.A.V.) “Namazını ayakta kıl, eğer buna gücün yetmezse oturarak, buna da gücün yetmezse yaslanarak kıl.” buyurmuştur.
Farz namazları ayakta kılmaya güç yetiremeyen kimseler, ayakta kıldıkları takdirde başka bir rahatsızlığı oluşanlar veya hastalığının artması ya da iyileşmesinin gecikmesi söz konusu olan kimseler namazlarını oturarak kılabilirler. Rüku ve secde yapmaya güç yetiremeyen kimseler de namazını ima ile kılabilir.
Abdestte yıkanması farz olan bir organı eksik olan bedensel engellinin, eksik olan organını yıkama yükümlülüğü de ortadan kalkmıştır. Takılan protezlerin yıkanması veya mesh edilmesi gerekmez. Temiz olmaları yeterlidir.
Sağlıklı insanlar kolaylıkla abdest alıp, rahatlıkla namaz kılabilirken; bedensel engelli birinin abdest almakta ve namaz kılmakta zorlandığı halde bunu yapması ne kadar anlamlı… Öyle değil mi?

ALİYE YÜCEL

8 Temmuz 2012 Pazar

ENGELLİ KOMŞUYA HAYIR!


Sabancı Vakfı, Toplumsal Gelişme Hibe Programı (TGHP) kapsamında 2009 yılından bu yana kadın, genç ve engellilerin topluma daha fazla katılımlarını hedefleyen projelere destek veriyor. Bugüne kadar 20 projeyi destekleyen Sabancı Vakfı'nın hibe verdiği engelli yaklaşımına sahip 14 projeden biri olan "Engelli Ayrımcılığını Önleme ve Mücadele Platformu" projesi, Türkiye'deki engelli ayrımcılığını ortaya koyan bir araştırmaya imza attı. "Ayrımcılığı Önle" projesi kapsamında halkın ayrımcılığa bakışının tespit edilmesi için bir kamuoyu araştırası yapıldı.
Engelli Konumlandırma, Algı ve Ayrımcılık Araştırması; engelli ve engelsiz olmak üzere iki farklı gruba uygulanmış... Anket; Türkiye'nin genel demografik yapısını yansıtacak şekilde 9 ilde, 241 engelli ve 178 engelsiz kişiyle yüz yüze görüşmek suretiyle gerçekleştirilmiş… Ankette çok çarpıcı sonuçlar elde edilmiş… Bu araştırma, Türkiye'de engelliye bakışı da gözler önüne seriyor.

Anket sonuçlarına göre, toplumun % 57.3'lük bir bölümü engelliler için ayrı okullar yapılmasını destekliyor. Engelsiz kişilerin % 67.5'lik bölümü, engellilere yönelik özel yapılmış mahalle ya da site projelerine destek vermiyor. % 80.2'lik bölümü buna sebep olarak engellilerin toplumdan soyutlanmamaları gerektiğini gösteriyor. Bununla birlikte, engelsiz kişilerin % 70.3’lük gibi büyük bir çoğunluğu ortopedik engelli bir komşu istemediğini belirtiyor.
Araştırmadan çıkan en ilginç sonuçlardan biri hiç kuşkusuz, engelsiz kişilerin büyük bir çoğunluğunun engelli komşu istemediğini belirtmesi... Evet, engelsiz kişilerin, yüzde % 70,3’lük bir çoğunluğu ortopedik engelli bir komşu istemiyor… Neden? Niçin? Anlamak zor… Engelin türüne göre ele alırsak; zihinsel ve psikolojik engelli olsa, zarar verir ya da gürültü yapar gibi faktörler yüzünden (ki onları bile istememek doğrudur, diyemeyiz…) istemediğini varsayalım… Ama araştırmaya göre, bedensel (ortopedik) engelli komşu da istenmiyormuş!
Çok garip! Bedensel engelli komşu neden istenmez? Estetik kaygı yüzünden mi? Acıma duygusu yüzünden mi? İtici buldukları için mi? Neden acaba? Aslında ankette bu da sorulmalıydı. Neden istemiyorsun? Sebebi nedir? Diye… Yapılan açıklamada makul ve mantıklı bir cevap çıkar mıydı? Gerçekten çok merak ettim.
İnsan… Bakın “insan” diyorum! Sadece engelli olduğu için bir komşusunu nasıl istemez? Gelin ve damat istenmediğine çok şahit olduk… Bu tamam da! Komşu niye istenmez? Anlamak zor. İnsanoğlu daha ne kadar çirkinleşebilir diye düşünüyorum da, galiba sonu yok!
Diğer bir taraftan da insanlar ne kadar farklı diye düşünmeden edemedim. Bazı engelsiz kişiler; engelli birini eş olarak düşünebiliyor, hatta evleniyor… Bazıları ise komşu olmak bile istemiyor! Engelli komşuya “hayır” diyebiliyor!

ALİYE YÜCEL

24 Haziran 2012 Pazar

BUNLARI BİLELİM!


“Bedensel (Ortopedik) Engelliye Nasıl Davranmalı?” konusunu ele almak istedim. Bu bilimsel bir çalışma değil! Sadece bu güne kadar gördüklerim, okuduklarım, duyduklarım, izlenimlerim ve yaşadıklarım…
Ülkemizde maalesef engellilerle ilgili algılama ve tanımlama zorluğu yaşanıyor. Genelde normal insanlar (!) engellileri; korku, acıma ya da küçümseme unsuru olarak görüyor. Öncelikle engelli birine farklı gözle bakmamak gerekiyor. İlk tanışmada herkese nasıl davranılıyorsa engellilere de öyle davranmak gerekir.  Farklı olmak ekstra bir ilgiyi ya da dışlanmayı gerektirmez.
Bedensel engelliye “sakat, aciz, cüce, topal, çolak…” gibi etiketlerle ya da empati kurmadan yaklaşmak nasıl yanlışsa; engelliye acıyarak yaklaşmak, acıyan davranışlarda bulunmak ve acıma hissi veren ses tonu ile konuşmakta yanlıştır. Sonuçta onlar sadece birtakım engellere sahiptir. Hasta ya da mutsuz değildir!
Engelli kişiler karşısında çok dikkatli ve özenli olmaya da çalışmamalıdır. Diğer insanlarla nasıl konuşuluyorsa engellilerle de öyle konuşulmalıdır. Kelimeleri vurgulayarak veya yüksek sesle konuşulmamalıdır! Bedensel engelli bir kişinin duyma sorunu yoktur! Ayrıca onun zeka ve algılama sorunu olduğunu ima eder gibi tane tane ve vurgulayarak konuşulmamalıdır. Özellikle spastik engellilere bu şekilde davranılmaktadır. Bu büyük bir yanlıştır!
Tekerlekli sandalyede ya da koltuk değneği ile yürüyen engellilere karşı yardım etmek amacıyla aniden atılmamalıdır. Onların yardım istemesini beklemeli ya da yardım etmeden önce yardım isteyip istemediğini mutlaka sormalıdır. Onlardan bir istek olmadan kendimize göre yardımda bulunmak, aniden koluna girip tutmamak gerekir. Çünkü istemeden onun düşmesine ya da psikolojik olarak rahatsız olmasına sebep olunabilir. Eğer yardım istiyorsa, sizi yönlendirmesine göre davranılmalıdır.
Tekerlekli sandalyeli kişinin sandalyesine yaslanmamak ve dokunmamak gerekir. İstenmediği sürece tekerlekli sandalyeyi asla itmemelidir. Tekerlekli sandalyedeki kişinin görme seviyesinde, tam karşısında rahatlıkla göreceği şekilde sohbet etmelidir.
İncitirim korkusuyla normal konuşmalarının ya da davranışların dışına da çıkmamak gerekir. Örneğin; engelli bir insanın eli ve kolu olmasa da, normal bir şekilde elimizi uzatabiliriz. O buna uygun davranıp ve bir cevap verecektir.
Sanıldığının aksine engelliler engeliyle ilgili soru sorulmasından rahatsız olmazlar. Çünkü hiç bir şey yokmuş gibi davranmakta bazen doğru olmaz. Sadece soruyu samimiyetle, uygun bir dille sormayı bilmek gerekir. 
Engellinin kullandığı koltuk değneği ya da baston varsa, onları alarak kişiyi taklit etmemek gerektiğini de unutmamak gerekir!
Sonuç olarak kişi “Bedensel Engelliye Nasıl Davranmalı?” sorusunun cevabını sadece teoride biliyorsa (!) onlarla hiç karşılaşmadıysa durum tabii ki zor! Engellilik ve engelliler hayatın gerçeği; bu gerçekten habersiz olanlar ve onlarla tanışma fırsatını yakalayamayanlar için bu yazılanların da belki bir anlamı yok! Ama yine de bunları bilelim!

ALİYE YÜCEL


28 Mayıs 2012 Pazartesi

İŞ GÖRÜŞMESİNDE KAYBETMEMEK İÇİN...


Biliyoruz ki iş bulmadaki en önemli aşama iş görüşmesidir. İş görüşmeleriyle ilgili belirli kurallar vardır. Görüşmeye vaktinde gitmek, doğal olmak, görüşmeyi yaptığımız kişiyi dikkatli dinlemek ve sorularına net cevaplar vermek gibi… Ancak bir engelli olarak dikkat etmemiz gereken başka kurallar da var!

Bir engelli olarak iş görüşmesine giderken, öncelikle engelli olduğumuzdan dolayı olumsuz bir takım düşüncelerden arınmamız gerekir. Özgüveni koruyarak yapılacak iş görüşmesi çok daha olumlu olacaktır. Görüşmeyi yaptığımız kişiye potansiyelimizi, sorumluluk sahibi olduğumuzu, istekli olduğumuzu, öz güvenimizi, engelli bir birey olarak verilecek görevi en iyi yapabileceğimizi anlatabilmeliyiz. Özgüvenimizi işverene de yansıtmalıyız. Engellimizi değil, beceri ve deneyimlerimizi ön plana çıkartmalıyız.

Öncelikle engelli olduğunuz için fiziksel görünümünüzden dolayı, dikkat etsem de etmesem de engelliyim, mantığında kesinlikle uzak durmamız gerekir. Görünüşümüze, giyimimize özen göstermeli ve eğer mümkünse iş başvurusu yaptığımız şirkete uygun giysilerle gitmeliyiz.

Görüşmeye çağırıldığımız şirketin bize sağladığı ya da sağlayacağı imkanlar (ulaşım, bedensel engelliysek şirketteki mimarinin engelinize uygunluğu, yemek, sosyal güvence gibi) hakkında önceden bilgi edinmeli, neden o şirkette çalışmak istediğimiz sorulduğunda da uygun cevaplar vermeliyiz. Böylelikle orada çalışmaya istekli olduğumuzu karşımızdakine yansıtmalıyız.

İş görüşmesi sırasında engelli adaylara yöneltilen en yaygın sorulardan biri engellinin işveren için bir problem ya da özel bir talep getirip getirmeyeceğidir. Kesinlikle engellimizi duygu sömürüsü ya da duygusal bir beklenti aracı olarak kullanmamalı ve karşımızdakinin böyle anlamlar çıkarmaması için çok dikkat etmeliyiz. Engellimizi kullanarak ayrıcalık istememiz, duygu sömürüsü yapmamız, engellimizi ön plana çıkarmamız gibi yanlış anlaşılmalardan ya da ön yargıların meydana gelmesinden kesinlikle kaçınmalıyız.

Engellimizin bizi kısıtlayabileceği durumları bize sormadıkları sürece anlatmamalıyız. Bu ilk anda olumsuz bir ön yargı oluşturabilir. Ancak çalışma ortamında ihtiyaç duyabileceğiniz (görme engelliler için ekran okuma programı gibi) gereksinimlerimizi belirtebiliriz.

Engelli olarak sahip olduğumuz vasıflar ve verilecek görevleri göz önüne alarak bize sorulacak bir soruda ne kadar ücret talep ettiğimizdir. “Benim için fark etmez” ya da “Siz ne kadar takdir ederseniz” gibi cevaplar yerine, istediğimiz iş pozisyonuna farklı şirketlerde ne kadar maaş verildiğini öğrenip, işveren soruyu sorduğunda belirlediğimiz aralığı vermeliyiz.

Eğer uygun bir iş bulmuş ve görüşmeye çağırılmışsak bu fırsatı mutlaka en iyi şekilde değerlendirmeliyiz. Görüşme aşamasına kadar gelebilmişsek, kaybetmemek için çaba göstermeliyiz. Unutmayalım iş aramakta ve bulmakta zor…

ALİYE YÜCEL

13 Mayıs 2012 Pazar

BİR GÜNLÜK ASKERLİK HEYECANI


10-16 Mayıs Engelliler Haftası olarak kutlanıyor. Bu hafta içinde çeşitli kurum ve kuruluşlar engellilere yönelik pek çok etkinlik düzenliyor. Ama en anlamlılarında biri “Engelli Vatandaşlar İçin İsteğe Bağlı Temsili Askerlik Uygulaması”… Dünyada sadece ülkemizde yapılan bu uygulama ile silahaltına alınamayan engelliler askerliğini sembolik olarak yerine getiriyor ve bir günlüğüne de olsa askerlik heyecanını yaşıyor.

Engellilik ve askerlik yan yana olması imkansız iki kavram… Bunun bir günlüğüne de olsa birleştirildiğini görmek insanı etkiliyor. Askerlik pek çok engellinin içinde ukde olan bir durum… Askerliğe bakış çok önemli… Maalesef askerliğini yapmamış kişilere eksik, çürük, yarım gözüyle bakılıyor. Askere gidip “adam olsun” deniliyor. Askerliğini yapmayana “kız ve iş” verilmiyor. Amaç engelliyi bulunduğu çevre ile daha uyumlu bir hale getirmekse gerekli ve anlamlı bir uygulama… Türk Silahlı Kuvvetleri her yıl Engelliler Haftası’nda bu organizasyonu gerçekleştiriyor. Böylece engellilerin de birer vatandaş oldukları hatırlatılıyor.


Ordusu ile ün yapmış bir devlette, engelli oldukları için askere gidemeyenler için sembolik ve bir günlükte olsa o üniformayı giymek, selam durmak, yemin töreninde bulunmak ve o heyecanı yaşamak çok büyük anlam taşıyor. Askerlik yapamayan zihinsel, bedensel, görme, işitme engellilerin nizamiyeden içeri girmeleri bile büyük bir moral kaynağı… Kimi kol değnekleriyle, kimi beyaz bastonla, kimi de tekerlekli sandalyeyle gidiyor; törene katılıyor, komutanlardan katılım belgesi alıyor ve aileleriyle “askerlik hatırası” fotoğrafı çektiriyor. Pek çok şeyden mahrum kalmak zorunda kalan engellilerin mutlu bir anıları oluyor.

Bu uygulamaya katılım sadece engelliler için değil, aileleri ve yakınları için de çok önemli… Onlar için de bir gurur kaynağı… Oğullarının asker ocağına gitmesinin ve asker olmasının hayalini kuran pek çok anne ve baba yaşayamadıkları bu duyguyu kısa bir süre de olsa tadıyor. Tören geçişlerinde aileler çocuklarını alkışlarken mutlulukları ve gururları gözlerinden okunuyor. Engelliler ve aileleri arasında görülmeye değer duygusal anlar yaşanıyor.

“Engelli Vatandaşlar İçin İsteğe Bağlı Temsili Askerlik Uygulaması” medyada da çok yer alıyor ve ilgi görüyor. Yurdun çeşitli il ve ilçelerinde gerçekleştirilen temsili askerlik törenlerinde yaşananlar ekranlara da taşınıyor. Engelliler ve ailelerinin kısa sürelerde de olsa kışla ortamında bulunması ve bu hazzı tatması çok etkileyici… Hepsinin gözleri pırıl pırıl… Seyrederken insanın boğazı düğümleniyor… Gözleri yaşarıyor… Onların askerlik heyecanı bizlere de yansıyor.

ALİYE YÜCEL

6 Mayıs 2012 Pazar

BİR SINAV BÖYLE GEÇTİ


Geçen Pazar günü (29 Nisan) Özürlü Memur Seçme Sınavı yapıldı. Engelliler için ilk defa düzenlendiği için önemli bir sınavdı. Ama maalesef yetkililer sınavı geçemedi! Engelliler için özel olarak düzenlenen ÖMSS’de bile merdiven engeli ortaya çıktı! Asansör ve rampa olmadığı için adaylar salona ulaşmakta zorluk çekti. Mimari engellerden dolayı sınav salonlarına ulaşmak bedensel engelliler için eziyete dönüştü.
Bu durum haberlere de konu oldu. Tekerlekli sandalyede oldukları için merdivenleri görevlilerin, polislerin veya yakınlarının yardımıyla güçlükle çıkan adaylar… Koltuk değnekleriyle yüksek merdivenleri çıkmak zorunda kalanlar… Merdiven çıkamadıkları için karga tulumba taşınanlar… Anlaşılan o ki bedensel engelli adayları sınavdan çok merdivenler ve sınav salonlarına ulaşmak yordu.
Bir sınavdan sonra; sorular kolay mı, zor mu, yanlış soru var mı gibi konular konuşulur ve tartışılırken; Özürlü Memur Seçme Sınavı’ndan sonra sınav salonlarına ulaşmadaki zorluklar konuşuldu. Bedensel engelli adayların çektiği sıkıntılar dile getirildi. Çünkü burada en önemli şey unutulmuştu! Sınava gireceklerin engelli olduğu…
Özürlü Memur Seçme Sınavı’na girecek aday tekerlekli sandalyede ya da kol değnekleriyle çok zor yürüyor. Ama sınav salonu 3. katta… Şaka gibi… Bu nasıl unutulur? Bu kişiler başvuru sırasında Özürlü Raporu ile başvurmadılar mı? Bu sınav için 9 aydır çalışılmıyor muydu? Bunu düzenlemek çok mu zordu?

ÖMSS’ye başvuru sırasında da pek çok zorluk yaşanmıştı. O zorluklar bir şekilde aşıldı. Ancak bu çok daha kötü bir durum… Bir yanda sınava girmenin psikolojisi bir yanda, erişebilirlik problemi… Kucaklarda taşınmak zorunda kalmak… Çık çık bitmeyen merdivenler… Ne büyük bir stres… Yaşamayan bilemez! Sınav öncesi sıkıntı çekmek ve yorgun düşmek ne kötü… Kendimden biliyorum. O merdivenleri çıkmak, oturup soru çözmekten daha zor olabiliyor!
81 ilde gerçekleştirilen bu sınav için toplam 968 bina tahsis edilmiş… Biliyoruz ki sınav merkezi olan pek çok bina ortopedik engellilerin erişimine uygun değil. Rampası ve asansörü olan bina yok denecek kadar az… Pek çok yerde bunu düzenlemek çok güç, hatta imkansız. Ama en azından ortopedik engelli adayların sınav salonları giriş katında olabilirdi. Bunun mutlaka düşünülmesi gerekiyordu. Bunu düzenlemek çok mu zordu?
Engelliye sınav stresi dışında başka stres daha yaşatan bir sınav böyle geçti. Dileriz bir sonraki sınavda gerekli çalışmalar yapılır ve bu sorunlar tamamen ortadan kalkar. Özür gruplarına göre farklı sınav uygulamalarının gerçekleştiği Özürlü Memur Seçme Sınavı’nda bedensel engellilerin erişim konusu unutulmaz!

ALİYE YÜCEL

21 Nisan 2012 Cumartesi

YAŞAMA SEVİNCİ BİTTİ!


1989 yılıydı, Yaşama Sevinci Dergisi’nin çıktığını öğrendiğimde çok sevinmiştim. Engelliler için hazırlanan derginin ilk sayısını almış ve abone olmuştum. Bir gün derginin sahibi A. Faruk Öztimur’la tanıştım. Bir dergiye yazı yazdığımı söylediğimde “Gel bizim dergide çalış…” demişti. Bu teklif beni çok mutlu etti. Hemen kabul ettim ve dergide çalışmaya başladım. Derginin ofisinde aynı zamanda hedef kitlesi engelliler olan ve TRT’de yayınlanan “Her Şeye Rağmen” programının çalışmalarını da yapıyorduk. İlk işimdi ve benim için çok önemli günlerdi.
Geçtiğimiz Salı günü ölüm haberini aldığım Faruk Bey’in yanında 2 yıl kadar çalıştım. İlk patronumdu. Kendisiyle barışık ve hayat dolu bir insandı. İyi kötü ne günlerimiz oldu! Bana engellilik bilincini aşılayan, bu alanda aşılacak çok yol olduğunu gösteren o oldu. Bugün hala bu konu da bir şeyler yapmaya çalışıyorsam onun sayesindedir.
Kendisi de bedensel engelli olan Ahmet Faruk Öztimur, engellilik ve engelli hakları denilince akla gelen ilk isimdi. Engelli sorununu gündeme taşıyan ve engellilik hareketini ilk başlatanlardandı. Türkiye’de engelli hakları konusunda bir şeyler yapılıyorsa onun sayesindedir. Engellilere yönelik “Her Şeye Rağmen” programını hazırladı ve sundu, engelliler için hazırlanan ilk dergi olan “Yaşama Sevinci Dergisi”ni çıkardı. Dergide Braille Alfabesi’yle yazılmış bölüm de bulunuyordu. Türkiye’de ilk kez engellileri spora yönelten bir çalışma yaparak “Yaşama Sevinci Tekerlekli Sandalye Basketbol Takımı”nı kurdu. Engelliler için pek çok organizasyonlar düzenledi.

Faruk Öztimur, siyasetçiler tarafından tanınır ve sevilirdi. 1994 yılında Türkiye Sakatlar Konfederasyonu Başkanlığı'na seçildi ve 2007 yılına kadar tam 13 yıl bu görevi sürdürdü. 1999 genel seçimlerinde ANAP’tan milletvekili adayı oldu. Ancak seçilemedi. Dönemin Başbakan Yardımcısı ve ANAP Genel Başkanı tarafından önerilerek Başbakanlık Müşaviri oldu ve 2006 yılına kadar bu görevde kaldı.
Ahmet Faruk Öztimur, Antalya’da otomobilinin denize düşmesi sonucu boğularak 51 yaşında hayatını kaybetti. Bu haber medyada çok farklı şekillerde yer aldı. “Konfederasyon Başkanı Göz Göre Göre Öldü”, “Ahmet Faruk Öztimur Otomobille Denize Uçtu”, “Engelli Bir Yaşam Sulara Gömüldü”, “Kaza Değil, Ölüme Sürdü”, “Engellilerin Eski Başkanı İntihar Etti” gibi çok çeşitli manşetler atıldı. İntiharı için de, lösemi teşhisi kondu buna dayanamadı, ekonomik sorunları vardı, hayatın yükünü taşıyamadı gibi sebepler yazıldı.
Hayatını engelli haklarına adayan biri olan Faruk Öztimur’a ne kadar teşekkür etsek azdır. Mekanı cennet olsun. Allah ona rahmet eylesin ve yakınlarına da sabırlar versin. Ölümü başka bir sebeple de olsa yine çok üzülürdüm. Ama böylesi çok sarsıcı oldu ve daha acı geldi. İnsan inanamıyor. Dergideki önsözünü “Yaşama sevinciniz artsın, eksilmesin” diye bitirirdi. “Her Şeye Rağmen” ve “Yaşama Sevinci” diyen biri intihar eder mi? Yaşama sevinci bir gün biter mi?

ALİYE YÜCEL

1 Nisan 2012 Pazar

LIONEL MESSI SAKATLANDI!


“Leo Messi engelli olsaydı…” adıyla gösterilen spot filmde dünyanın en iyi futbolcusu olarak kabul edilen Messi’yi protez bacaklarla top sektirirken görünce çok şaşırdım! Lionel Messi’nin karşısında da, araştırınca adının Soufian olduğunu öğrendiğim dünya tatlısı bir çocuk vardı. Messi, FC Barcelona Kulübü’nün engellilere destek için düzenlediği kampanya için 11 yaşındaki bedensel engelli Soufian ile kamera karşısına geçmişti.
Faslı bir çocuk olan Soufian Bouyinza, Laurin-Sandrow denilen ve son derece nadir görülen genetik bir hastalık nedeniyle her iki bacağını da kaybetmiş… 8 yaşından bu yana protez bacaklarla yürüyor. Soufian mutlu, yaşama sevinci dolu ve sürekli gülümseyen bir çocuk… Bacaklarının olmaması onun büyük bir futbol tutkunu olmasını engellememiş! Bir Messi hayranı olan Soufian’ın en büyük hayali, kahramanı olan Messi ile tanışmakmış ve bu rüyası gerçek olmuş... Soufian ve Messi ile bir araya gelince duygusal ve unutulmaz anlar yaşanmış… Ayrıca Messi, Barcelona-Osasuna maçında attığı bir golü de Soufian’a armağan etmiş…
Şimdi gelelim engellilere destek için yapılan 40 saniyelik spot filme… Arjantinli golcü Messi ve Soufian, Barcelona takımının formalarıyla sahadalar… Ekranı ikiye bölen bandın altında Messi protez bacaklarla (!) Soufian ise normal bacaklarla top sektiriyorlar! Hayatını bacaklarıyla kazanan bu kadar ünlü bir futbolcuyu protez bacaklarla görmek insanı çok etkiliyor! Soufian ise hayranı olduğu Messi ile karşılıklı olarak top sektirirken öyle heyecanlı ve öyle mutlu ki… Görülmeye değer!

Hayat hikayesine baktığımızda, Messi’nin çocukluğu da tıbbi zorluklar içinde geçmiş! 11 yaşında iken Büyüme Hormonu Eksikliği teşhisi konulmuş… Çok masraf gerektiren bu hastalığının tedavisini ailesinin karşılaması çok zor olduğu için Barcelona Kulübü tarafından karşılanmış ve Messi o dönem kulübün genç takımında oynamaya başlamış… Barcelona Kulübü, Messi’ye güvenip bu desteği vermiş ve çokta iyi de yapmış… Şimdi bakıyoruz ki her iki tarafta kazançlı çıkmış!
Engellilere destek için Soufian’la kamera karşısına geçen Messi, 2007 yılında fakir çocukların eğitim ve sağlık ihtiyaçlarını karşılamak için Leo Messi Vakfı’nı kurmuş… Messi, çocuklarla ilgili kampanyalara büyük destek oluyor. İnsan bu duyarlılığı karşısında duygulanmadan edemiyor. Belki de çocuklara ve engellilere karşı duyarlılığı kendi çocukluğunda yaşadığı sıkıntılar ve verdiği mücadeleden kaynaklanıyor.
Barcelona Kulübü Vakfı sportif başarılarının yanında sosyal sorumluluk projeleriyle de tanınıyor. Yıllardır forma reklamı almamasıyla meşhur Barcelona bunu “hayır işi” için bozmuş ve Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu UNICEF’in logosunu formalarına almış... Hala da formalarının arkasında UNICEF logosu var. Kulüp bedensel engelliler için yaptığı destek kampanyasında Leo Messi’den başka Viktor Sada, Victor Tomas ve Marc Torra ile de çalışmalar yapmış…
Bizde de; Galatasaray, Fenerbahçe ve Beşiktaş gibi büyük Türk kulüpleri ünlü futbolcularıyla engelliler için bir kampanya düzenleseler ne kadar anlamlı olur. Böyle bir sosyal sorumluluk projesi ne büyük bir ses getirir. Böylece futbolcu ve yöneticilerin bulundukları konumu şöhret, kariyer ve kazanç kapısı olarak görmedikleri de anlaşılmış olur!

www.somelquefem.cat

ALİYE YÜCEL

5 Şubat 2012 Pazar

ÇİZGİ FİLM HEİDİ


Çizgi filmler çocukluk çağlarının en önemli eğlencelerindendir. Bazıları ilerleyen yaşa rağmen de izlenir. Pek çok anne baba şiddet içermesinden, çocuklarına uygun film olmamasından şikayet etse de; eğitici, yardımlaşmayı, paylaşmayı ve dostluğu anlatan çizgi filmler de var. Mesela, çocukluğumun çizgi filmi Heidi gibi…

Çizgi film Heidi’yi bilenler vardır. Heidi, İsviçreli yazar Johanna Spyri’nin kitabından uyarlanan bir çizgi film... Benim de en sevdiğim çizgi filmlerden biriydi. Hatırlayınca bir huzur, bir sıcaklık duydum! Heidi’nin gülüşü ve kırmızı yanakları gözlerimin önüne geldi. Heidi; içten, dost canlısı, yardımsever, duygusal, mutlu, pozitif ve neşeli bir karakterdi. Yani, örnek alınacak pek çok güzel özelliğe sahipti. Heidi’yi örnek alabilseydik keşke!

Bilmeyenlere anlatmak, bilenlere hatırlatmak için Heidi’nin hikayesine şöyle bir bakalım! Heidi, küçük yaşta anne ve babasını kaybediyor. Buna rağmen hayata küsmüyor! Bir süre teyzesinin yanında kaldıktan sonra teyzesi onu Alp Dağları’nda bir köyde yaşayan büyükbabasının yanına getiriyor. Çok sinirli, huysuz ve aksi bir adam olan büyükbabası Heidi’yi istemiyor. Ancak, Heidi büyükbabasına kendini sevdirmeyi başarıyor. Onu da kendisi gibi yaşama bağlıyor! Heidi, köydeki hayatı çok seviyor. Peter isminde bir arkadaşı oluyor. Peter ve Peter’in görme engelli büyükannesiyle çok iyi anlaşıyor. Peter’in büyükannesinin gözlerinin görmemesine üzülse de onunla çok iyi arkadaşlık yapıyor ve sık sık onu ziyarete gidiyor.



Bir gün teyzesi gelip Heidi’yi köyden götürmek isteyince çok üzülüyor. Teyzesi onu zengin bir ailenin tekerlekli sandalye ile hayatını sürdüren kızları Clara’ya arkadaşlık etmesi için Frankfurt’a götürüyor. Sakat, tekerlekli sandalyeye bağımlı ve hayata küskün olan Clara, Heidi’nin gelmesiyle çok mutlu oluyor. Heidi’nin yaşama isteği onu da yaşama bağlıyor. Heidi, arkadaşının bir gün iyileşeceğine inanıyor. Onu mutlu etmek için elinden geleni yapıyor. Clara’nın aşırı disiplinli ve soğuk mürebbiyesi Bayan Rottenmeier’den her ikisi de çok çekiyor.  Heidi, Clara’yı çok sevse de köyünü çok özlüyor. Sürekli; büyükbabasına, Peter’e, Peter’in büyükannesine ve Alp Dağları’na olan özlemini anlatıyor. Heidi’nin özlemi dayanılmaz bir hal alınca büyükbabasının yanına dönüyor.

Heidi gidince, bu kez Clara çok alıştığı Heidi’yi özlüyor ve onun ziyaretine geliyor. Heidi, Clara’yı Peter’le tanıştırıyor. Hep beraber gezip, oynuyorlar. Heidi, burada da amacından vazgeçmiyor. Clara’yı yürütmek için uğraşıyor. Clara, Heidi’nin yaşama sevincinden ve insan sevgisinden etkilenip, güç alarak yürümeye başlıyor. Heidi ve herkes buna çok seviniyor.

Aksi, huysuz bir ihtiyar olan büyükbabasını tatlı dili, sabrı ve güler yüzü sayesinde sevimli bir insana dönüştüren; sakat bir kız ile gözleri görmeyen ihtiyar bir kadına da yaşama sevinci kazandıran Heidi’nin hikayesi işte böyle… Hikayeye bir bakın! Bu çizgi filmde iki engelli hikayesi var! Biri Peter’in görme engelli büyükannesi diğeri de Heidi’nin tekerlekli sandalyedeki arkadaşı Clara! Çok ilginç değil mi? Çizgi film Heidi’ye bu açıdan bakan oldu mu acaba?

ALİYE YÜCEL

29 Ocak 2012 Pazar

GERİ SAYIM BAŞLADI!


 
5378 sayılı ve 01 Temmuz 2005 tarihli Özürlüler Kanunu göre, tüm Türkiye’de fiziki çevre düzenlemeleri ve ulaşılabilirliği için 7 yıl süre tanımıştı. Bu süre, Temmuz 2012’de doluyor. Yani, 5 ay kadar zaman kaldı. Geri sayım başladı!
Ülkemizde çevre şartları, ulaşılabilirlik, mimarı engeller tam anlamıyla anlaşılmış ve aşılmış değil! Maalesef pek çok eksiklik var. Her engel grubunun farklı sorunları var. Mimari engellerde en çok ortopedik engellilere büyük sorun oluyor. Mimari engeller kaldırılmadan sosyal hayatta katılmak ve istihdam gibi konulara da çözüm bulunamıyor.
Türkiye’de bedensel engelli olmak gerçekten çok zor! Eğitim, kültür, sosyal hayat gibi pek çok yerde karşımıza hep aynı engeller çıkıyor! Engelli için bina girişindeki küçük bir yükselti veya yüksek bir merdiven aynı anlama geliyor! İkisini de aşmak zor oluyor.
Şehirlerdeki pek çok kamuya açık yerlerin mimari planları engelsiz insanlar düşünülerek yapılmış… Sinema, tiyatro, alışveriş merkezleri, kafe, restoran gibi yerlerde rampa ve asansör yok. Aslında kamu binalarında bile rampa ve asansör yok. Kimsenin aklına bedensel engelliler gelmiyor.
Binalardaki koridor, merdiven, rampa, asansör, tuvalet ölçülerinin ve zeminin bir kez daha gözden geçirilmesi, konuya gerekli hassasiyetin gösterilmesi ve tadilatların mutlaka yapılması gerekiyor. Kamu kurum ve kuruluş binaları, kamuya açık alanlar ve toplu taşıma araçları engellilerin kullanımına uygun hale getirilmelidir. Konuyla ilgili en büyük görev de yerel yönetimlere düşüyor.

Sadece merdivenleri çıkmam zor diye çok istediğim ve başarılı olacağımı inandığım bir işe görüşmeye gittiğimde yukarı çıkamadan telefonla arayıp “Maalesef, kabul edemiyorum” dedim. Bir yere gittiğinde sadece tuvalet sorunu yüzünden bir daha oraya gidemeyenleri bilirim! Mimari engeller yüzünden değil sosyal hayata katılmak eğitim göremeyen pek çok kişi tanıdım. Bunun gibi öyle çok örnek var ki…
Toplum olarak bilinçli değiliz. Belki de durumun hassasiyeti bilinmiyor. Ya da “Cezası neyse öderiz! Ne diye uğraşalım!” diye düşünülüyor. Oysaki dışarı çıkmak, bir yere gitmek, bir işini halletmek isteyen pek çok engelli sadece bu yüzden evinden dışarı çıkamıyor, çıkmak istemiyor, çıkarsa da çok zorlanıyor.
Bu konu ile ilgili olarak; Birleşmiş Milletlerin Engellilere İlişkin Sözleşmesi, 5378 Sayılı Özürlüler Kanunu, 3194 Sayılı İmar Kanunu, İmar Yönetmelikleri, Kat Mülkiyeti Kanunu, Toplu Taşımaya İlişkin Mevzuat, Başbakanlık Genelgesi ve Başbakanlık Talimatı gibi pek çok yasal yaptırım ve düzenleme olduğu halde sorunlar sürüyor. Çevrenin engelliler için yaşanılabilir, ulaşılabilir olması için yapılan imar planları ve teknik alt yapılarda Türk Standartları Enstitüsü’nün ilgili standardına uyulması zorunlu… Ancak, kanunda belirtilen düzenlemeler standartlara uygun mu belli değil.
Evet!  5 ay kadar bir süre kaldı. Sanki bir arpa boyu yol alınmadı! Kanunlar ve talimatlar olduğu halde hiçbir alanda uygulanmıyorsa sorumlu kimdir? Yerel yönetimler, ilgili kurum yetkilileri, sivil toplum örgütleri ve biz, hepimiz! Bir şeyler yapmalı ve bunun hayatı bir önem taşıdığını anlatmalıyız! Mimari engelleri ortadan kaldırmak için kamuoyu baskısı oluşturmalıyız!
İlgili kanunlar kapsamında hükümlülüklerini yerine getirmeyen kamu kurum ve kuruluşlar ile özel sektör temsilcilerine Temmuz 2012 tarihinden sonra tazminat davaları açabileceğiz. Ancak; keşke davalar açılmadan bir şeyler yapılabilse bu konudaki sorunlar ortadan kalksa!


ALİYE YÜCEL

ÖZÜRLÜLER VE BAZI KANUN VE KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMELERDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASI HAKKINDA KANUN
Kanun No   : 5378
Kabul Tarihi : 1.7.2005
GEÇİCİ MADDE 2.- Kamu kurum ve kuruluşlarına ait mevcut resmî yapılar, mevcut tüm yol, kaldırım, yaya geçidi, açık ve yeşil alanlar, spor alanları ve benzeri sosyal ve kültürel alt yapı alanları ile gerçek ve tüzel kişiler tarafından yapılmış ve umuma açık hizmet veren her türlü yapılar bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren yedi yıl içinde özürlülerin erişebilirliğine uygun duruma getirilir.
GEÇİCİ MADDE 3.- Büyükşehir belediyeleri ve belediyeler, şehir içinde kendilerine sunulan ya da denetimlerinde olan toplu taşıma hizmetlerinin özürlülerin erişilebilirliğine uygun olması için gereken tedbirleri alır. Mevcut özel ve kamu toplu taşıma araçları, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren yedi yıl içinde özürlüler için erişilebilir duruma getirilir.