> Engeloji : Film

Translate

Film etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Film etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

4 Mart 2024 Pazartesi

CANNES ÖDÜLÜ ENGELLİ ROLÜNE

Kuru Otlar Üstüne filmini Merve Dizdar, Cannes'da En İyi Kadın Oyuncu olduğu için merak ediyor ve seyretmek istiyordum. Süresine bakınca (197 dakika) vazgeçecektim. Ama merakım ağır bastı. 

İyi ki de öyle olmuş... Bir de ne göreyim? Filmde bir engelli hikayesi var! Merve Dizdar yani Nuray, patlama sonucu bir bacağı ampute olan biri... Spoiler vermek istemiyorum. Ama bunu yazmadan da edemedim. Bu arada Merve Dizdar, 76. Cannes Film Festivali'nde En İyi Kadın Oyuncu Ödülü'nü bir engelli rolüyle almış biliyor muyduk? Bunu yazan oldu mu? Yok...

Film, usta yönetmen Nuri Bilge Ceylan'ın... Filmin senaryosunu Nuri Bilge Ceylan, Ebru Ceylan ve Akın Aksu ile birlikte yazmışlar. Oyuncular ise; Deniz Celiloğlu (Samet), Merve Dizdar (Nuray), Musab Ekici (Kenan), Ece Bağcı (Sevim), Erdem Şenocak (Tolga), Yüksel Aksu (Vahit), Münir Can Cindoruk (Feyyaz), Onur Berk Arslanoğlu (Bekir), Yıldırım Gücük (Mustafa), Nail Cengiz Bozkurt (Emin).

Filmde toplumsal ve sosyal bir çok konu ele alınmış. Bunlarla ilgili bir çok yazı kaleme alınmıştır. Ben her zamanki gibi engelli ve engelli farkındalığı yönünden ele aldım. Nuray (Merve Dizdar), engelli biri; engelli bir öğretmen, engelli bir kadın olarak karşımızda... 

Engellilikle ilgili öyle etkili cümleler var ki, film yeni seyretmeyen çoktur diye yazmamalıyım diye düşündüm. Ama hepsini buraya yazmak isterdim. Seyretmeyecek olanlar okusun diye. 

Bir engelli olarak duygularını ve düşünceleri çok iyi anladım. Aynı durumu yaşayanlar aynı duygu ve düşüncelere sahip oluyor. Bazılarının altına imzamı atarım. 

Engelli kadın ve engelsiz erkek ilişkisi de ilginç bir biçimde anlatılıyor. Ne açıdan baktıkları gözler önüne seriliyor. Engellilerin filmlerde olumlu, daha doğrusu normal sunumu beni sevindiriyor. Bir farkındalık ortaya konuluyor. Böylece engelliye bakış yavaş yavaş değişir diye umuyorum. 

ALİYE YÜCEL

31 Ekim 2023 Salı

HARRY POTTER'İN YILDIZINDAN ENGELLİ HİKAYESİ


Harry Potter’ın yıldızı ünlü oyuncu Daniel Radcliffe, çekimler sırasında felç kalan dublörünü anlatan bir belgesele imza attı. Harry Potter ve Ölüm Yadigarları: Part 1'de dublörlük yapan David Holmes, patlama sonrası beklenmedik bir şekilde yere düşerek felç kalmıştı. 

Holmes'un yaralandığı sahnede karakter, patlama sonrası havaya uçuyor. O esnada da Holmes, beklenmedik bir şekilde yere düşerek boynunu kırılıyor ve göğsünden aşağısı felç oluyor.

Radcliffe, Harry Potter setindeki dublörünün nasıl sakatlanıp felç kaldığını anlatan "David Holmes: The Boy Who Lived" (David Holmes: Yaşayan Çocuk) isimli bir belgesel 
çekti. HBO'da yayınlanacak belgesel Radcliffe ve Holmes'un trajik bir kaza sonrası aralarında kurduğu bağı anlatıyor.


Holmes'un dublörlük kariyeri 14 yaşında başlıyor. Fakat Daniel Radcliffe'in setinde bu son derece trajik olay yaşanıyor. Holmes, hayatını konu alan ve 4 yıl süren çalışmanın sonucu olduğunu belirterek belgesel sürecine dair "Dublör olmak benim için hayattaki en önemli görevdi ve Harry'nin dublörlüğünü yapmak da dünyadaki en iyi işti. Ocak 2009'da hayatımı sonsuza dek değiştiren bir dublör provası kazası geçirdim. Bu film sadece kamera önündeki başarılarımın değil, aynı zamanda her gün karşılaştığım zorlukların ve boynumun kırılmasından sonra hayata karşı genel tutumumun hikayesini anlatıyor" diyor.

Holmes yaptığı açıklamada Harry Potter filmlerinden alıntı yaparak "Birleştiğimiz kadar güçlü, bölündüğümüz kadar zayıfız" ifadelerini kullanıyor. Belgeselde Holmes'un dublör çalışmasının perde arkası, Radcliffe'in ailesiyle ve eski ekibiyle yaptığı samimi röportajlar yer alıyor. 

HBO tarafından yapılan açıklamaya göre 15 Kasım'da gösterime girecek olan "David Holmes: The Boy Who Lived" isimli belgesel, "zorluklarla yaşamak, büyümek, belirsiz bir dünyada kimlikler oluşturmak ve kişisel bağ" gibi evrensel temaları işliyor. Bir engelli hikayesine Harry Potter'in yıldızının gözünden bakmak ilginç olacak.

ALİYE YÜCEL


27 Mart 2022 Pazar

SESSİZ OLMAK



Korku filmleri tercihim değilse de Hush (Sessiz) filminin tanıtımında "İşitme engelli bir yazar..." cümlesini görünce seyretmek istedim. Hush, 2016 ABD yapımı orta düzeyde bir korku - gerilim (slasher) filmi...

Filmin konusu şöyle: İşitme engelli (dilsiz ve sağır) bir yazar olan Maddie (Kate Siegel), orman içerisindeki ıssız bir evde tek başına yaşamaktadır.  Ancak bir akşam yalnız olmadığını anlar, çünkü psikopat bir katil (eski sevgili) sinsice onu takip etmektedir.

Anlıyoruz ki Maddie, yazdığı kitabı bitirmek için daha rahat bir ortam olan sessiz sakin bir orman evini seçmiş. Böyle ıssız ve yalnız bir ortam olunca da filmde korkuya yönelik sahneler kaçınılmaz diye bekledim. Çok geçmeden de haklı olduğum ortaya çıktı. 

Film aynı mekanda geçiyor ve çok az oyuncu yer alıyor. Filmin yönetmeni Mike Flanagan ve başrol oyuncusu Kate Siegel evliler ve senaryosu da her ikisi tarafından yazılmış. Diğer rollerde ise; John Gallagher Jr., Michael Trucco, Samantha Sloyan, Emma Graves var.


Filmde başrol oyuncusunun işitme engelli olmasını anlamı ne bilemedim. Çünkü bağırsa bile kuş uçmaz kervan geçmez bir yerde kimse duyamazdı. İşitme engelli olması bir tek sahnede anlam kazanıyor. Arkadaşının yardım çığlığını duymuyor. Ama bu sahne de çok elzem değil...

Başrol oyuncusunun işitme engelli olmasının bence filme bir katkısı yok. Seyrettikten sonra engelsiz biri de olabilirmiş fikri uyandırdı. Açıkçası işitme engelli bir rol varsa bunun daha anlamlı kullanılmasını bekledim. 

Duygu sömürüsü için mi işitme engelli bir karakter var diye düşünmeden edemedim. Yani acıma duygusu vererek filme bir katkı sağlamak amaçlı... "Aklımda deli sorular var" demiyorum. Sorum gayet mantıklı... Engellilere acımak maalesef bir önyargı. Bu filmde de bu amaçla kullanılmış olabilir.

Film uzun değil 81 dakika, korku filmi sevenler izleyebilirler. Hush, 2019 yılında Hindistan'da da "Kolaiyuthir Kaalam" ismiyle uyarlanmış. İlk fırsatta onu da izleyip karşılaştırmak istiyorum. 

ALİYE YÜCEL

17 Kasım 2019 Pazar

DOWN SENDROMLU OYUNCULAR



Mahsun Kırmızıgül'ün senaryosunu yazdığı, yönettiği ve oynadığı Mucize filmini blogumda yazmış ve"Bu engelli hikayesinin devam filmi de olsa..." demiştim. Sonra Mucize 2'nin çekildiği haberi geldi. Onu da konu alan bir yazı yazmıştım. Filmle ilgili bir çok haber yapıldı. Bunları ilgi ile takip ediyorum. Şimdi de "Mucize 2: Aşk" filminde down sendromlu çocuklara rol verdiği haberi yapıldı. Üstelik tam 147 down sendromlu çocuğa... 

Ünlü yönetmen, down sendromlu çocuklara rol vermesiyle ilgili olarak: “Türkiye’nin her bölgesinden Sivil Toplum Kuruluşları’yla görüştük ve sonunda Ulusal Down Sendromu Derneği’ne ulaştık. Böyle bir film için kapılarını çaldığımızda, yöneticiler ve aileler canla başla yanımızda oldular. Cem Ajans’ın İzmir şubesinde ön kayıt oluşturup, özenli bir çalışmayla 23 ilden katılım sağlandı. Toplam 147 down sendromlu çocuğumuz, projemizde rol üstlendi” diye açıklama yaptı.

Mahsun Kırmızıgül, down sendromlu çocukların sayesinde film setinin eğlenceli bir ortama dönüştüğünü söyleyerek “Bütün oyuncularımız, onların sayelerinde güzel vakit geçirdi ve çok mutlu oldular. Bir sahne sonunda çocuklar, derneğin gönüllü üyesi Barış Çağlayan’a “Bir çikolatayı hak ettik, değil mi?” diye sormaları, sette kahkaha tufanına yol açtı. Derneğimize, çocuklarımıza ve ailelerine sonsuz teşekkürlerimizi sunarız” diyor.

Mucize 2: Aşk’ta birbirinden ünlü oyuncular yer alıyor. Filmin başrollerinde; Mert Turak, Biran Damla Yılmaz, Fikret Kuşkan, Erdal Özyağcılar ve Şenay Gürler oynuyor. Diğer rollerinde ise; Meral Çetinkaya, Sinan Çalışkanoğlu, Suna Selen, Eren Hacısalihoğlu ve Erol Aksoy var. Filmde ayrıca 7500 yardımcı oyuncunun yer aldığı açıklanmış. Unutmayalım filminde Mahsun Kırmızıgül’de rol alıyor.

Mucize filminin hikayesinin gerçek hayattan alındığı öğrendiğimde çok şaşırmıştım. Böyle bir engelli hikayesinin gerçek olması beni derinden etkilemişti. Mucize’de Mert Turak (Aziz) spastik engelli bir genci canlandırıyordu. Devam filminde Aziz’in neler yapacağını çok merak ediyorum. Ayrıca; down sendromlu oyuncuların filmdeki rollerini ve sahnelerinin nasıl olacağını da merak etmemek elde değil.

Mahsun Kırmızıgül’ün yazıp yönettiği ve oynadığı Mucize 2: Aşk’ta engelli birinin hayatını anlatılıp şimdi de down sendromlu oyuncular yer alınca film sosyal sorumluluk projesine benzetiliyor. Film engellilere ve öğretmenlere adandığı açıklandı. Daha önce 1 Mart 2019 tarihinde vizyona gireceği söylenen film. O tarihte vizyona girmedi. Şimdi 6 Aralık 2019 tarihinde vizyonda olacağı açıklanıyor. Mucize’nin başarısı malum… Bakalım Mucize 2: Aşk nasıl bir başarı elde edecek.


ALİYE YÜCEL

28 Temmuz 2019 Pazar

BU YARIŞMAYI "UMURSUYORUM"



Türkiye Omurilik Felçlileri Derneği (TOFD) ile Bahçeşehir Üniversitesi (BAU) Çizgi Film ve Animasyon Bölümü ortaklaşa omurilik felcine dikkat çekmek ve farkındalık oluşturmak amacı ile "1. Umursuyorum Kısa Film Animasyon Yarışması" düzenliyor. Bu yarışmaya jenerik dahil 1 dakikayı geçmeyecek çizgi film ve animasyon filmleri katılabilecek.

Engelli farkındalığı adına önemli olacak bu yarışmanın amacı şöyle açıklanmış: Türkiye'de omurilik felcine, nedenlerine, önlemlere, yaşam koşullarına dikkat çekmek, bu alanda farkındalık yaratmak, bilgilendirmek, acıma hissi yaratmadan görünür kılmak, güçlenme gibi birlik duygusu ve umut  aşılayan yaklaşımlar meydana getirmek adına düzenlenmektedir.

Yarışma için konu önerilerine gelince:
- Omurilik felçlileri ile ilgili bilgiler, nedenleri, önlemler,
- Toplumsal dışlanma ve yalnızlık,
- Günlük hayat engelleri (caddeler, sokaklar, kaldırımlar, atmler, iç mekanlar vb.),
- İşgaller (otopark, tuvalet, asansör, toplu taşıma araçları vb.),
- Eğitim, hayata kazandırma,
- Siyaset, sanat, spor ve bilimde var olma...



Yarışmanın jürisinde; Türkiye Omurilik Felçlileri Derneği Genel Başkanı Ramazan Baş, Bahçeşehir Üniversitesi Çizgi Film ve Animasyon Bölüm Başkanı Prof. Dr. Nazlı Eda Noyan, animasyon yönetmeni Ayşe Ünal, animasyonlara sesiyle hayat veren seslendirme sanatçısı Harun Can, Kral Şakir'in yaratıcısı Varol Yaşaroğlu, oyuncu Metin Akdülger , yönetmen Ömür Kınay, Yavuz Sultan Selim Animasyon ve Post Prodüksiyon var.

Yarışmaya 18 yaşını doldurmuş Türkiye vatandaşı olan herkes katılabiliyor. Katılım, bireysel veya ekip halinde olabiliyor. Ayrıca birden fazla  çalışma ile katılmak da mümkün. Filmlerin Türkçe dublajlı ya da Türkçe alt yazılı olması gerekiyor. 1. Umursuyorum Kısa Film Animasyon Yarışması'na filmlerin son gönderim tarihi 20 Kasım 2019 tarihi olacak. Yarışmanın sonuçlarının açıklaması ve ödül töreni ise 2 Aralık 2019 tarihinde...

Bu yıl ilki düzenlenecek olan 1. Umursuyorum Kısa Film Animasyon Yarışması'nın filmlerini çok merak ediyorum. Dereceye girsin ya da girmesin hepsini izlemek isterim. Neyi, nasıl ve ne kadar verecekler? En önemlisi engelliyi anlayabilmişler mi? Empati yapabilmişler mi? Nasıl olduğunu görmek istiyorum. Engelli ve engellilik konusunda yapılacak her şeyi, her adımı umursuyorum.


ALİYE YÜCEL

16 Eylül 2018 Pazar

MUCİZE'YE DEVAM



Mahsun Kırmızıgül'un senaryosunu yazdığı, yönettiği ve oynadığı "Mucize" bir engelli hikayesi olduğu için blogumda yazmıştım. Filmle ilgili olarak "Aziz’in köyden gittikten sonraki hikayesini de merak etmemek elde değil. Keşke devam filmi de çekilse…"demiştim. Film beni çok etkilediği için Mucize'nin devam filmini gönülden istemiştim... Ve Mucize'nin devam filminin çekimleri başladı. "Mucize 2 Aşk", 1 Mart 2019 tarihinde vizyona girecek.

Mucize, Mahir Öğretmen’in 1960 yılında İzmir’den doğuda bir köye tayinini ve burada yaşayan Aziz ismindeki spastik engelli gencin hayatını değiştirmesini anlatıyordu. Aziz rolündeki Mert Turak, çok ilginç bir tip ortaya çıkarmış, engelli genci çok başarılı bir şekilde oynamıştı. Kırmızıgül, devam filminde de başrolde oynaması için yine Mert Turak'a teklif götürmüş. Filmin afişine baktığımızda kabul ettiğini anlıyoruz. Yine çok başarılı olacağını tahmin etmek zor değil. Bu film onsuz olmazdı.

Mucize'nin başrollerinde; Talat Bulut, Mert Turak, Seda Tosun, Meral Çetinkaya, Ali Sürmeli, Cezmi Baskın, Sinan Bengier, Büşra Pekin ve Mahsun Kırmızıgül vardı. Kırmızıgül, ilk filmdeki kadrosunu korumak istese de filmin ikincisinde bazı değişiklikler var. Yeni filmde, ilk filmde olmayan oyuncular var. Yeni filmde; Mert Turak, Meral Çetinkaya, Şenay Gürler ve Mahsun Kırmızıgül'ün yanı sıra Fikret Kuşkan, Erdal Özyağcılar, Sinan Çalışkanoğlu, Suna Selen, Eren Hacısalihoğlu, Erol Aksoy ve Biran Damla Yılmaz rol alacak.


Aziz, köyün delisi ya da zihinsel engelli gibi algılanmıştı. Ben ilk sahneden itibaren onun spastik engelli olduğunu anlamıştım. Spastik engellilik bir akıl hastalığı veya zeka geriliği değildir. Spastik kişilerde beyin ile vücuda giden sinyallerin tam olması nedeniyle istem dışı hareketler oluşur. Zor konuşurlar, konuşurken kasılırlar, kekelerler. El ve kol koordinasyonunu sağlayamazlar. Yüzleri çeşitli ifadeler bürünür. İşte Aziz de böyle bir durumdaydı. Filmin sonunda da haklı olduğumu görmüştüm.

Mucize’nin hikayesi gerçek bir hayattan alınmıştı. Gerçek Aziz'in; eşi, 2 çocuğu ve torunuyla birlikte İstanbul’da yaşadığını öğrenmiştik. Bu masal gibi hikayenin gerçek olduğunu öğrenmek çok etkileyiciydi. Mucize, engellilere umut verme açısından da çok güzel bir filmdi. Filmdeki pek çok sahne akıllara kazınacak türdendi. Hele, Aziz’in babasının “Benim oğlum sakattır” sözü üzerine, kızın babasının “Kalbi sakat olmasın!” cevabı da her engellinin yüreğinden yakalamıştı.

Mucize, 2015 yılında gösterime girdiğinde çok büyük bir başarı elde etti. Çok sayıda seyirciye ulaştı. Televizyon kanallarında da defalarca gösterildi. Hala da gösteriliyor ve seyrediliyor. Devam filminin konusu açıklanmadı. Hikayesinin ilk filmden 7 yıl sonrasından başlayacak olduğu yazıldı. Devam filmlerinde ilk filmin başarısını geçmek çoğu zaman zordur. Umarız bu film ilk filmden daha başarılı olur. Mucize 2 Aşk filmi de herkesin yüreğine dokunur.

ALİYE YÜCEL

26 Ağustos 2018 Pazar

BİR İYİ FİLM



Bu hafta vizyona giren filmler arasında dikkatimi çeken bir film oldu. "İki İyi Çocuk" filminin fragmanını seyredince bir engelli hikayesi olduğunu anlıyorsunuz. Filmde; zihinsel engelli bir genç ile onunla yakından ilgilenen polisin dostluğunun hikayesi anlatılıyor. Zihinsel engellileri konu alan filmler dünya sinemasında ve Türkiye'de defalarca ele alındı. Bu filmi henüz seyredemedim. Filmde, zihinsel engelli genç nasıl aktarılmış çok merak ediyorum.

Yapımcılığını Koz Yapım yaptığı filmin yönetmeni Mehmet Demir Yılmaz. Komedi - dram türündeki filmin senaryosu Mehmet Demir Yılmaz ve Sertaç Yaşar'a ait. Başrollerinde Sarp Levendoğlu, Kazım Karakadıoğlu ve Sevcan Yaşar'ın oynadığı filmin diğer rollerinde; Devrim Özder Akın, Murat Serezli, Mehmet Ulusoy, Şeyda Terzioğlu, Hakan Güven, Mesut Kurt, Çağlar Deniz, Bülent Yıldıran oynuyor. Günay Karacaoğlu ve Hamdi Alkan da konuk oyuncu olarak yer alıyorlar. Filmin müziği Yeni Türkü grubunun solisti Derya Köroğlu tarafından yapılmış...

İki İyi Çocuk filminin konusu şöyle: Ercan (Kazım Karakadıoğlu) zihinsel engelli bir gençtir. Çocukken babasını bir trafik kazasında kaybetmiştir. Annesi ile Antakya'da yaşarlar. Ercan, kendi dünyasında kurduğu bir hayalle mutlu olmaktadır. Hayal dünyasında kendini polis olarak görür. Başarılı bir polis olduğuna, herkesin onu sevdiğine, şehirdeki herkesin kendine saygı duyduğuna inanmaktadır. Bu hayali sayesinde şehre yeni atanan başkomiser Serdar  (Sarp Levendoğlu) ile aralarında bir güçlü bağ oluşur.


Başkomiser Serdar, Ercan'a kol kanat gerer, onunla yakından ilgilenir, ona kardeşi gibi davranır. Ercan, Serdar sayesinde polis üniforması bile giyer ve onunla gezer. Ancak, hiç bir planı tutmayan beceriksiz defineciler kaçakçılık planlarına Ercan'ı da dahil edince işler karışır. Serdar bir yanda onu beladan kurtarmaya çalışırken, bir yandan da şehirde görüp aşık olduğu Defne (Sevcan Yaşar) ile bir araya gelmenin yollarını aramaktadır... Gerisini filmi seyredip göreceğiz.

Fragman ve verilen özetlerden anlıyoruz ki; çevresindekilerin ve özellikle de başkomiser Serdar'ın zihinsel engelli Ercan'a yaklaşımları çok doğru... Ercan, kendini polis gibi tanıtıyor ve çevresindekiler de bunu kabul etmiş gibi yapıp ona uyuyorlar. Serdar da Ercan'ı küçümsemek ve ona acımak yerine onu olduğu gibi kabul ediyor. Onunla iletişimde sabırlı ve anlayışlı davranıyor. Ona sevgi ve şefkat ile yaklaşıyor. Bir şeyler yapması için şans ve fırsat veriyor. Olması gereken de bu... Zihinsel engellilerle iletişimimiz böyle olmalı...

Zihinsel engellilerle iletişimi maalesef bilemiyoruz. Onlarla iletişim kurarken anlayışlı ve sabırlı olamıyoruz. Onlara sabır ve şefkatle yaklaşamıyoruz. Onları dinlemiyoruz, konuşmalarına ilgisiz kalıyoruz. Onları ya küçümsüyoruz, ya acıyor ya da görmezden geliyoruz. İki iyi Çocuk'ta zihinsel engellilerle iletişimin doğru anlatıldığını düşünüyorum. Gerçek bir hayattan esinlenilip yapılan filmin tamamında Ercan'ın çevresindekilerle ilişkisi nasıl aktarılmış izleyip görelim...

ALİYE YÜCEL

3 Haziran 2018 Pazar

DUYABİLEN İÇİN...



Bu hafta vizyona giren bir yerli film var. Film, birbirlerini işitme engelli sanan iki kişinin hikayesini anlatıyor. Fragmanları oldukça etkileyici. Filmin bir aşk ve dram filmi olmasının yanı sıra bir  farkındalık filmi olduğunu anlıyoruz. İşitme engellilere destek filmi olarak yapılmış... Engelli farkındalığına dikkat çeken bir film... "Deniz ve Güneş" filmini henüz seyretmedim. Ama bir engelli filmi olduğu görünce vizyona girince yazmak istedim.

Filmin yönetmeni Barış Denge, görüntü yönetmeni Feza Çaldıran, senaristi Yaşar Tolga Bozkurt. Filmin oyuncularına gelince; Şafak Pekdemir, Burak Serdar Şanal, Eylül Öztürk, Levent Özdilek, Otilia Bruma, Melissa Giz Cengiz, Yaşar Tolga Bozkurt, Yener Gürsoy, Seda Oğuz, Ayşen İnci ve Selahattin Taşdöğen. Yapımcılığını MT Film Prodüksiyon ve yürütücü yapımcılığını ATS Film Yapım yaptığı filmin müzikleri Fırat Yükselir'e ait.

Filmin konusu şöyle: Deniz (Burak Serdar Şanal), babasının isteği üzerine bir mantık evliliği yapacak ve Nurperi (Eylül Öztürk) ile evlenecektir. Evlilik öncesi Nurperi'nin yatıyla Otilia konseri için Burgazada'ya gelirler. Deniz, orada dalış yaparken Güneş'le (Şafak Pekdemir) karşılaşır. Güneş'in işitme olduğunu zanneder. Bu  nedenle onunla iletişim kurmak için işaret dilini öğrenmeye başlar. İşaret dili ile iletişim kurmaya başlarlar. Güneş de onun işitme engelli olduğunu zanneder. Birbirlerine aşık olurlar...


Filmin hikayesi bir uyarlama mı yoksa özgün mü bilemiyorum. Uyarlama değilse engelli farkındalığı adına yapılan bir filmimiz  oldu. Sinemamız için farklı bir adım... İşte bu çok önemli. Umarım herkese ulaşır. Gerçekten bir farkındalık sağlar... Bu film bize ayrıca konuşmadan da iletişim kurulabileceği anlatılıyor. Fragmanında ise Şemş-i Tebrizi'nin "Sessizlik en güzel sestir, duyabilen için..." sözleri geçiyor. Bu sözle filmde verilmek istenen kısaca özetlenmiş galiba...

İletişimsizlik en büyük sorunumuz. Ama insan isterse iletişimin bir yolunu buluyor. Filmde genç adamın sevdiği kişi için yaptığı çabadan anlıyoruz. Sevdiği kadınla iletişim için kurmak için bir çaba harcıyor ve işaret dili öğreniyor. Deniz ve Güneş her ikisi de işitme engelli değilse, peki işitme engelli kim? Filmde işitme engelli yok mu derseniz? Cevap: Evet var! Anladığımız kadarıyla Güneş'in küçük kız kardeşi işitme engelli...

Deniz ve Güneş, galada işitme engelliler için alt yazı ile gösterime sunulmuş. Böylece filmin  işitme engellilere de ulaşması sağlanmış. Filmin başrol oyuncuları ile yapılan röportajlarda hemen hepsi işitme engelliler için farkındalığa değinmişler. Tanıtımlarda da hep buna dikkat çekilmiş. Engelli farkındalığı verilmek istenen bu filmde; konu nasıl işlemiş ve konuya ne kadar yer verilmiş merak ediyorum. Ancak seyretmeden anlayamayız.


ALİYE YÜCEL

15 Nisan 2018 Pazar

İŞTE AŞK ŞARKIM



Aşk Şarkım (My Own Love Song) filmini, başrolündeki karakterin engelli bir kadın olduğunu öğrendiğim için seyrettim. Bir engelli hikayesi olmasa seyreder miydim bilemiyorum. 2010 yılı yapımı filmin başrollerinde Renee Zellweger, Forest Whitaker, Madeline Zima ve Nick Nolte oynuyor.  Filmin yönetmeni, yapımcısı ve senaristi Olivier Dahan. Filmin müzikleri Bob Dylan'a ait. Blues müzik sevenler sadece bunun için bile seyredebilir. Aşk Şarkım, komedi ve dramı harmanlamış bir yol filmi...

Filmin konusuna gelice; Jane Wyatt (Renee Zellweger) trafik kazası sonrası yürüyemez hale gelmiştir. Hayatını tekerlekli sandalyede sürdürmektedir. Joey Navinsky (Forest Whitaker) ise ailesini kaybetmiş ve mistik olaylara inanan bir adamdır. Her ikisi de bunalımdadır. Joey, sevdiği bir yazarın konferansına gitmek için Memphis'ten New Orleans'a doğru yola çıkmaktadır. Jane'yi de beraberinde götürmek için ikna eder. Birlikte yola çıkarlar. Böylece Jane oğlunun törenine de katılabilecektir. Yol boyunca farklı kişilerle yolları kesişir...

Seyrederken anlıyoruz ki, Jane ve Joey birbirinden çok farklı karakterler. İkisi de psikolojik sorunları nedeniyle hastanede karşılaşıyorlar ve aralarında güçlü bir bağ oluşuyor. Jane, başarılı bir şarkıcı iken kazadan sonra şarkı söylemeye de küser. Sadece bacaklarını kullanamadığı halde şarkı söylememeye başlar. Joey, ona şarkıcı olduğunu hatırlatır ve hep yardımcı olur. Jane ise fikirlerine katılmadığı halde Joey'un yanında olmaya devam eder. Filmde; dostluk, arkadaşlık, sevgi ve dayanışma adına bir çok mesaj var.


Geçirdiği kaza Jane'den çok şey götürür. En önemlisi de  oğlunu bakamayıp evlatlık olarak vermek zorunda kalır. Aşk Şarkım, engelli bir kadın ve özellikle engelli bir anne olmanın zorluğunu bize çarpıcı bir şekilde anlatıyor. Ancak, Jane engelli olduğu halde birilerinden yardım almayı sevmeyen, kimseye eyvallah demeyen çok güçlü bir kadın. Engelli anne, en güzel aşk şarkısını da oğlu için söylüyor. Bence bu filmin vermek istediği en önemli mesajlardan biri... Renee Zellweger, Jane rolünde oldukça başarılı. Gerçekten de hayatını tekerlekli sandalyede sürdürüyor gibi...

Film de engelli ve engellilik adına çok etkileyici sahneler var. Ama beni en çok açılış sahnesi etkiledi. Yeni tanıştığı ve ona ilgi gösteren adamın onun engelli olduğunu anladığı an hemen oradan kaçmaya çalışması bir çok engellinin yaşadığı bir durumdur. Bu sahne, bir engellinin yaşadığı en önemli dışlanmayı çok çarpıcı bir biçimde ortaya koyuyor. Gerçek yüzünüze çarpıyor. Buruk bir his bırakıyor. Sahne ve yaşanan duygular bana da çok tanıdık geldi. Belki de onun için merakla seyrettim.

Yönetmen şaşırtmak istemiş mi istemiş, yoksa masalsı bir hava katmak mı bilemiyorum. Filme çizimler de eklenmiş. Gerçek ile hayal karışıyor. Aşk Şarkım, farklı duyguları tattırıyor. Bazen güldürüyor, bazen üzüyor, bazen düşündürüyor. İnançla ilgili olumsuz cümleler ve inanca dair bir sorgulama da var. Ama oralara takılmadım açıkçası... Bazılarına sıkıcı ve yavaş gelebilir. Bazıları da severek izler. Biraz da o an ki duygu durumunuza bağlı... Empati yaparsanız filme kendinizi kaptırabilirsiniz. Belki bir yerden sizi yakalar, iyi de gelebilir.

ALİYE YÜCEL

27 Ağustos 2017 Pazar

CANIM OĞLUM DİYEBİLMEK


Seyretmeyi merakla beklediğim bir film var. Henüz vizyona girmedi. Yapılan haberlere göre çekimleri yeni tamamlandı. Yönetmenliğini Nihat Durak'ın yaptığı "Babam" filmi... Babam, bir baba ve zihinsel engelli oğlunun hikayesini anlatıyor. Filmin başrollerinde; Çetin Tekindor, Melisa Şenolsun, Berker Güven, Erkan Kolçak Köstendil ve Cezmi Baskın var. Filmde Çetin Tekindor babayı, Berker Güven ise zihinsel engelli oğlu canlandırıyor. Dram yüklü bu film yılın en iddialı filmleri arasında yer alacak gibi...

Filmin konusu şöyle: "Yusuf (Çetin Tekindor) batacak olan konserve fabrikasını kurtarmaya çalışmaktadır. Bu arada karısı ölmüş ve zihinsel engelli oğlu Arif'le (Berker Güven) baş başa kalmıştır. Oğlunu, zihinsel engeli sebebiyle yıllardır kabullenemeyen ve iletişim kuramayan Yusuf, bu durumda büyük bir imtihan geçirmektedir. Genç öğretmen Feride (Melisa Şenolsun) ise atanamadığı için Yusuf'un fabrikasında çalışmaya başlar. Feride'nin ilgisi Arif'i değiştirmeye başlayınca, Yusuf 'un da oğluna bakışı değişir. Çevrede olanlar ve yaşadıkları Yusuf, Arif ve Feride'yi birbirine yakınlaştırır..."

Çekimleri Çanakkale Gelibolu'da yapılan filmin yönetmeni Nihat Durak, Babam filmi için şunları söylüyor: "Filmin bir yaşanmışlığı yok, birden çok şeyden esinlendim. Zeka özürlü bir çocuğun aile olarak yakınıyım. Bunun zorluklarını bire bir gözlemledim. Başka bir hikayeyle "Yusuf" karakteriyle buluşturdum. Filmde Yusuf'un farklı bir yaşam muhasebesine girmesini, oğlu ile ilişkisini restore etmesini işledim. Feride karakteri, Yusuf ve Arif'in yaşamlarının değişmesini sağladı."


Filmde zihinsel engelli Arif'i canlandıran Berker Güven daha önce de bir tiyatro oyununda engelli bir karakteri canlandırmış... Filmle ilgili olarak; "Zihinsel engelli bireylerle bir hafta vakit geçirdim. Sonra Amerika'ya gidip oyuncu koçlarıyla çalıştım, Türkiye'ye döner dönmez de çekimlere başladım. Zorlukları olan ama oynaması keyifli bir rol. Çetin Tekindor ile baba-oğlu oynamak bir oyuncunun yaşayabileceği en şahane duygu. Onun karşısında çok rahat oynadım, çok güzel sahneler çıktı. Bu filmde oynadıktan sonra yaşam enerjim geldi" diyor.

İşim, çevrem, ilgim gereği pek çok engelli ve ailesini tanıma fırsatım oldu. Her ebeveyn engele farklı yaklaşıyor. Her engeli çocuğun farklı zorlukları oluyor, ancak zihinsel engelli olunca iş daha zorlaşıyor. Bu durumun sosyal, psikolojik, maddi ve manevi her türlü zorluğuna katlanmak gerekiyor. Yük genelde annelerde oluyor. Bazı babalar engelli bir çocuğu kolay kolay kabullenemiyor. Engelli olan çocuğuna gereken ilgiyi gösteremiyor. Onu görmezden görebiliyor.

Engelli çocuklar, bu dünyaya böyle gelmek istemediler ki. Bu onların suçu değil. Engelli çocuk da, engelsiz çocukla aynı ilgi ve sevgiyi hak eder. Sevgi ve ilgiyi genelde anne gösterir. Mücadele ve yük anneye kalır. Ama ya iş bir gün babaya düşerse... İşte filmde bunlar anlatılıyor. Acaba nasıl anlatılmış, nasıl bir bakış acısı getirilmiş? Zihinsel engelli çocuk babası olmak nasıl aktarılmış? Filmde baba, zihinsel engelli oğluna nasıl davranıyor? En önemlisi de "oğlum", "canım oğlum"  diyebiliyor mu? Bunları görmek istiyorum.


ALİYE YÜCEL

28 Mayıs 2017 Pazar

ENGELSİZ FİLMLER FESTİVALİ


2013 yılında ilk kez Ankara Engelsiz Filmler Festivali, 5. yıldan itibaren Engelsiz Filmler Festivali adıyla Türkiye'yi dolaştı. 5-7 Mayıs tarihleri arasında Eskişehir, 12-14 Mayıs tarihleri arasında İstanbul ve 18-23 Mayıs tarihleri arasında Ankara'da gerçekleşti. Tüm festival etkinlikleri erişilebilir mekanlarda gerçekleştirilen festivalde tüm filmler; görmeyenler için sesli betimleme, duymayanlar için işaret dili ve ayrıntılı altyazı ile gösterildi.
  
Engelsiz Filmler Festivali'nde "Engelsiz Yarışma",  "Engel Tanımayan Filmler", "Dünyadan",  "Türkiye Sineması", "Sinema Tarihinden", "Uzun Lafın Kısası", "Çocuklar İçin" ve "Otizm Dostu Gösterim" başlıklarıyla 34 film gösterildi.
Engelsiz Yarışma'da beş film yarıştı. Mehmet Can Mertoğlu'nun "Albüm", Kıvanç Sezer'in "Babamın Kanatları", Reha Erdem'in "Koca Dünya", Rıza Sönmez'in "Orhan Pamuk'a Söylemeyin Kars'ta Çektiğim Filmde Kar Romanı da Var" ve Seren Yüce'nin "Rüzgarda Salınan Nilüfer" filmleri yer aldı.

Engelsiz Yarışma jüri üyeleri; yönetmen ve senarist İlksen Başarır, sinema yazarı Mehmet Açar, yazar ve oyuncu Nazan Kesal'dı.  Jüri üyeleri; En İyi Film, En İyi Yönetmen ve En İyi Senaryo Ödülünü belirlediler. Seyirciler, yarışmada yer alan filmleri Braille Alfabesi ile basılan pusulalar ile oylayarak Seyirci Özel Ödülünü seçtiler.


Yarışmada En İyi Film ödülü Reha Erdem'in "Koca Dünya" filmi, En İyi Yönetmen Reha Erdem oldu.  En İyi Senaryo "Albüm" filmiyle Mehmet Can Mertoğlu'nun oldu. Seyirci Özel Ödülü Rıza Sönmez'in "Orhan Pamuk'a Söylemeyin Kars'ta Çektiğim Filmde Kar Romanı da Var" filminin oldu.

Filmlerini ilk kez sesli betimleme ve işaret dili çevirisiyle seyreden yönetmen, oyuncu ve film ekipleri; görme ve işitme engelli seyircilerin yaşadıkları sinema denetimlerini de tatmış oldular.

Engelsiz Filmler Festivali'nde bu yıl etkinliklere yenileri eklendi. Seyirciler, iki farklı proje ile sanal gerçeklikle tanıştılar. Körlük Üzerine Notlar: Karanlığa Doğru, adlı projede 1983 yılından itibaren görme yeteneğini yavaş yavaş kaybeden yazar John Hull'un tuttuğu sesli günlükleri görsel ve işitsel olarak deneyim sahibi oldular. Tekerlekli Sandalye Simülatörü ile ise; kullanıcıların hayatını tekerlekli sandalye sürdüren kişilerin şehirde karşılaştığı engelleri deneme imkanı buldular.  

ALİYE YÜCEL

12 Şubat 2017 Pazar

BENNUR


Medyada yer alan haberlere göre, AK Parti Bursa Milletvekili Bennur Karaburun'un hayatı beyazperdeye aktarılıyor. Geçirdiği trafik kazası sonrası omurilik felci olan ve hayatını tekerlekli sandalyede sürdüren Bennur Karaburun'un hayatı oldukça ilginç... Bennur Karaburun'un bu ilginç hayat hikayesini Diyarbakırlı genç prodüktör ve arkadaşları film yapacaklar. Filmin adı "Bennur" olacakmış. Oldukça çarpıcı bir isim... Ben-Hur'dan sonra Bennur! Bu da bizden bir kahramanlık hikayesi...

Gelelim Bennur Karaburun'un hayat hikayesine; 1973 yılında Bursa'da doğuyor. 23 yaşına kadar profesyonel olarak yüzme ve su sporları ile ilgileniyor. Türkiye dereceleri ve rekorları var. Uludağ Üniversitesi Tekstil Bölümü'nü bitirdikten sonra imalat müdürü olarak çalışıyor. 1996 yılında çalıştığı firmanın aracı ile bir trafik kazası geçiriyor. Kazada boynu kırılınca aylarca hastanede yaşam mücadelesi veriyor. O günden sonra omurilik felçlisi olarak tekerlekli sandalyede hayatını sürdürüyor. Ailesine destek için seyyar satıcılık yapıyor. Bu arada Eskişehir Anadolu Üniversitesi İşletme Fakültesi ve Eskişehir Anadolu Üniversitesi Sosyal Hizmetler Bölümü'nü bitiriyor.

İki dil bilen Karaburun; engelli hale geldikten sonra kök hücre konusunda araştırmalar yapmış. Amerika ve Çin ile bağlantıya geçmiş. Kök hücre ameliyatı yapılmalı yapılmamalı mı diye tartışılırken o ameliyat olmuş... İlk kök hücre ameliyatı olanlardan... Kök hücre ile ilgili ; Eski Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül, zamanın başbakanı şimdiki Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan'ın doktorları ve Sağlık Bakanlığı ile görüşmeler yapmış. Öyle ki bu konuda çalışmalar yapmak için de milletvekili olmak istiyor. 7 Haziran ve 1 Kasım 2015 yılında milletvekili seçiliyor.


Bennur Karaburun, TBMM'deki yasama çalışmaları, engelli sorunlarına çözüm çalışmalarının yanı sıra AK Parti'nin milletvekili çıkaramadığı illerde gönüllü milletvekili olarak çalışıyor. Partinin programlarıyla Doğu ve Güneydoğu'ya gidiyor. Bennur Karaburun, filmini yapacak Miraç Can Ergenekon ile Diyarbakır'ın Sur ilçesinde mağdur aileleri ziyareti sırasında tanışmış. AK Parti Diyarbakır İl Gençlik Kolları Başkanvekili olan Miraç Can Ergenekon ona refakat etmiş.

Miraç Can Ergenekon, o tanışmadan sonra Bursa'ya gelerek "Hayatınız engellilere güç verecektir. Onların hayata tutunmasına örnek olacaktır..." diyerek Bennur Karaburun'a hayatını film yapmayı teklif etmiş... Çok iyi de etmiş. Böylece gerçek bir engelli hikayesi film olacak. Yapımcı firma ve sponsor belli olmuş. Senaryo çalışmaları halen devam ediyor. Oyuncu kadrosu henüz belli olmamış. Bakalım Bennur Karaburun rolünü kim oynayacak. Benim aklıma bir kaç isim geldi bile...

Biz Bennur Karaburun'u dört yıl kadar önce, yağmurun altında tekerlekli sandalye ile giderken ıslanmaması için yanında şemsiyesini tutan arkadaşı ile birlikte bir fotoğrafta görmüştük. Bu fotoğraf medyada çok yer almıştı. Onun Bursa'dan AK Parti milletvekili adayı olduğunu ve sonra seçildiğini öğrendik. Seçildikten sonra o fotoğraf yine medyada yer aldı. Senarist ne yazar, yönetmen nasıl bir sahne çeker bilmiyorum. Ama "Bennur" filmi benim gözümde işte o yağmur sahnesiyle başlıyor...   

ALİYE YÜCEL

6 Kasım 2016 Pazar

ÖNCE VE SONRA


Senden Önce Ben (Me Before You) filmi, gazeteci ve yazar Jojo Moyes'in 2012 yılında yazdığı ve Çok Satanlar listesinde yer alan, aynı adlı romanından uyarlanmıştır. Romanın kahramanının engelli olduğu öğrendiğim için merak ediyor ve okumak istiyordum. Ben okuma listeme aldığımda da romanın filme uyarlandığı haberleri çıktı. "Önce okusam mı? Yoksa seyretsem mi?" diye düşünürken, okumadan önce seyrettim. Artık okur muyum? Bilemiyorum. Ama seyredince yazmadan duramadım.

Filmin konusu şöyle: Will Traynor,  yakışıklı, zengin ve başarılı genç bir adamdır. Geçirdiği bir trafik kazası sonrasında felçli hale gelmiştir. Will, bu durumda yaşamak istemez. Dünyaya küsmüştür ve ölmek istemektedir. Louisa Clark ise bir kafede garsonluk yapan genç bir kızdır. İşten çıkarılınca yeni bir iş aramaya başlar. Ve Will'e bakıcılık yapmak üzere işe alınır. Farklı kültürlerden geldikleri için önceleri anlaşamasalar da zamanla birbirlerine alışırlar. Aralarında gelişen yakınlık ikisini de değiştirmiştir. Artık onları farklı ve zorlu bir sınav beklemektedir...

Senden Önce Ben, 2016 yapımı Amerikan, İngiliz ortak yapımı bir film. Romantik bir dram olan filmin yönetmeni Thea Sharrock. Bir kadının romanını, yine bir kadın filme aktarmış. Sharrock tiyatro yönetmeni, Senden Önce Ben onun ilk filmi. Filmin oyuncuları; Emilia Clarke, Sam Claflin, Jenna Coleman, Charles Dance, Janet McTeer,  Matthew Lewis ve Ben Lloyd-Hughes. Film, çok satan bir romandan filme aktarıldığı için olumlu ve olumsuz pek çok çeşitli eleştiri aldı.


Benim en büyük eleştirim hep aynı hikaye olması, hep aynı konunun ele alınması... Kaza sonucu engelli olan bir adam ve bakıcısının hikayesinin anlatıldığı en az beş film sayabilirim. Bunlar; İspanyol yapımı İçimdeki Deniz (Mar Adento), Bollywood yapımı Guzaarish, ABD ve Fransız ortak yapımı Kelebek ve Dalgıç (The Diving Bell And Butterfly), Fransız yapımı Can Dostum (Intouchables) ve Polonya yapımı Hayat Çok Güzel (Life Feels Good). Saydığım filmlerin hepsinden benzer, hatta birebir aynı sahneler var. Üstelik ikisinde de (İçimdeki Deniz ve Guzaarish) aynı ölüm isteği işleniyordu. Neden özgün bir engelli hikayesi bulunamıyor, anlamak zor.

Bunları söyledikten sonra tavsiye eder miyim? Evet ederim. Romantik filmleri sevenler izlemeli... Film aşka ve sevgiye inanmamızı sağlıyor. Ama yetiyor mu? İşte onun için seyretmek gerekiyor. Anlattığı daha çok şey var. Louisa'nın Will'e yaşama sevinci verme ve değiştirme çabası çok etkileyici. Böyle bir sevgili, eş veya arkadaş bulan bir engelli çok şanslı olmalı diye düşünüyor insan... Will ve Louisa karakterlerini oynayan oyuncular çok başarılılar... Kitabı okurken gözlerimin önüne ikisi gelecek eminim. Film, aslında başımıza her an her şeyin gelebileceği gerçeğini de bize gösteriyor. Ama diğer konular arasında bu fikir kayboluyor sanki...

Senden Önce Ben'de engelli birinin duygu ve düşünceleri çok güzel yansıtılmış... Engelliyseniz filmdeki pek çok sahne sizin için kaçınılmaz olacaktır. Will'in "Benimle birlikte bu sandalyeye bağımlı kalmanı istemiyorum..." demesi engelli biri için çok tanıdık bir cümle... Hayatta isteyeceği ve yapabileceği her şeye sahip olan birinin daha sonra tekerlekli sandalyeye bağımlı olması çok zor, kabul ediyorum. Ancak, empati kurmaya çalışsam Will'den farklı düşünüyorum. Filmin sonunun farklı olmasını bekleyen ve isteyen sadece ben değildim sanırım.

ALİYE YÜCEL


7 Ağustos 2016 Pazar

PAS SİLİNİR, KEMİK İYİLEŞİR


Sonunda Pas ve Kemik (Rust and Bone) filmini seyrettim. Defalarca seyretmek istesem de hep ertelediğim filmi, beklediğimden de iyi buldum. 2012 yılı yapımı Fransız filmi olan Pas ve Kemik (Orijinal adı: De rouille et d'os), Craig Davidson'ın kısa hikayesinden uyarlanmış. Romantik bir dramı işleyen filmin yönetmenliğini Jacques Audiard yapıyor. Oyuncuları; Marion Cotillard, Matthias Schoenaerts, Celine Sallette, Bouli Lanners ve Armand Verdure.

Filmin konusuna gelince: Alain (kısa adıyla Ali), küçük oğlu ile kız kardeşinin yanına yerleşir. Bir gece kulübünde bodyguard olarak çalışmaya başlar. Gece kulübünde meydana gelen kavgada Stephanie ile tanışır. Katil balina eğitmeni olan Stephanie bir akvaryum kazası sonucu iki bacağını dizine kadar kaybeder. Ali ve Stephanie çok farklı kişilikte iki insan olsa da bu kazadan sonra yakınlaşırlar...

Film; doğuştan ya da küçük yaşta engelli olmakla sonradan engelli hale gelmek arasındaki farkı çok iyi yansıtıyor. Doğuştan ya da küçük yaşta engelli olunca buna alışıyor ve kabulleniyorsun. Yetişkin bir yaşta engelli olmak kolay değil. Stephanie'nin bacaklarını kaybettikten sonraki çaresizliği ve acısı çok güzel yansıtılmış... Oyunculuk çok başarılı... Bu arada bacaklarının nasıl böyle göründüğünü merak etmemek elde değil. Gerçekten kesilmiş gibi duruyor. Bunun nasıl olduğunu burada yazmayacağım. Ama çok emek isteyen bir iş olduğu bir gerçek...


"Engelli olmak kadın erkek herkes için aynıdır, cinsiyet fark etmez..." diye düşünenler varsa, şunu belirteyim ki bir kadın olarak engelli olmak çok daha farklı, çok daha zor...  Filmde bu çok iyi bir şekilde verilmiş... Engelli bir kadın olan Stephanie'nin içinde bulunduğu durum çok güzel aktarılmış... Engelli bir kadının psikolojisi çok iyi anlatılmış. Hem de bir çok sahnede sözlere bile gerek kalmadan. Hal, tavır, mimik ve bakışlarla... Bu nedenle yönetmen ve oyuncuyu kutlamak gerek.

Filmde karakterler çok gerçekçi, her şey doğal akışında gidiyor. Belki de Ali'nin hal ve tavırlarından böyle hissediyoruz. Duygular çok yerli yerinde aktarılmış, verilmek istenen çok iyi yansıtılmış... İnsana kolayca geçiyor. Duygusal olarak engelli bir adam ve bedensel engelli bir kadının aşk hikayesi olarak görülse de, her şey bu kadar basit değil. İkisi arasındaki bu yakınlaşma bir mecburiyet olarak görülmemeli... Ya da ben öyle görmek istemedim.

Filmle ilgili çok şey yazılabilir. Muhteşem güzellikte sahneleri var. Blogumda görüp "Ama bu bir engelli filmi..." diye düşünüp izlemekten vazgeçenlere tavsiyem, izlemeniz. Pas ve Kemik, sadece bir engelli filmi değil. İnsan ilişkilerine dair çok şey anlatıyor. Hayata bakışımızı gözden geçirmenizi ve empati kurmanızı sağlıyor. Zorluklara karşı direnme gücü veriyor. "Pas silinir, kemik iyileşir..." diyerek kötü günlerin bir gün geçeceğini söylüyor. İçten içe bir umut aşılıyor. İzleyin! Asla zaman kaybı değil...

ALİYE YÜCEL

                                                                                                  


1 Mayıs 2016 Pazar

ÖTANAZİ VE HAYAT


Guzaarish'i izlerken "Bir ötanazi filmi daha..." dedim. 2010 yapımı bu filmi, İçimdeki Deniz filmine çok benzettim. Guzaarish filmi için Bollywood yapımı bir Mar Adentro (İçimdeki Deniz) dersek yanlış olmaz. Aynı onun gibi kaza sonucu kötürüm olan bir adamın ötanazi isteğini işliyor. Ötanazi konusunu ele aldığı için çok dramatik olduğunu düşünmeyin. Aynı zamanda eğlenceli bir film... Filmin yönetmeni Sanjay Leela Bhansali. Bhansali, çok ses getiren Black filminin de yönetmeni... Başrollerinde ise Hint sinemasının iki ünlü ismi: Hrithik Roshan ve Aishwarya Rai Bachchan var.

Filmin konusuna gelince şöyle; Ethan Mascarenhas (Hrithik Roshan) ünlü bir sihirbazdır. Merlin lakabını almıştır. Bir gösteri sırasında kaza geçirir. Kaza sonucunda boynundan aşağısı felçli hale gelir. Ethan evinden hiç çıkmadan, ancak yaşama sevgisini de kaybetmeden 14 yıl böyle yaşamıştır. Engellilere destek olmak için kitaplar yazmıştır. Bir radyoda da ilgiyle dinlenen bir program yapmaktadır. 12 yıl boyunca ona güzeller güzeli hemşiresi Sofia (Aishwarya Rai Bachchan) bakmış, onun her şeyi ile ilgilenmiştir.

Yıllar geçtikçe genç adamın durumu kötüleşmekte, iç organları iflasa doğru gitmektedir. Bu yüzden yaşadığı hayata bir son vermek ister ve ötanazi için mahkemeye başvurur. Avukatlığını da yakın arkadaşı Devyani üstlenir. Ancak, Hindistan yasaları ötanaziye izin vermez. Böylece davayı kaybeder... Ancak ötanazi fikrinden vazgeçmez. Diğer yandan Omer isimli bir genç Ethan'dan sihirbazlık dersi almak için gelir. Ethan, bildiği bütün sihirbazlık sırlarını ona öğretir...



Ethan, ötanazi isteyen bir kişi olarak çok hayat dolu... Espriler yapıyor. Gülüyor, güldürüyor. Gözleriyle ne çok şey anlatıyor. (Göz demişken, Ethan ve Sofia'nın gözleri inanılmaz güzellikte...) Karizması müthiş. Sevgi dolu... Film boyunca ötanazi fikirden vazgeçmesini bekledim. Çevresindeki herkes ona çok iyi davranıyor. Seviyor, seviliyor... Ondan bıkan hiç kimse yok. Üstelik çok da iyi bakılıyor. "Neden ölmek ister ki? Neden ecelini beklemez?" diye düşünmeden edemiyor, insan...

Guzaarish; senaryosu, oyunculukları, görüntüleri, müzikleri oldukça güzel bir film. İlgiyle izlenecek ve üzerinde düşünülecek türden... Çok etkileyici sahneleri var. Garip bir hüzün bırakıyor. Oyuncuların enerjileri yüksek... Çeşitli duygular yaşatan repliklerle dolu... Koşulsuz sevmeyi ve şükretmemiz gereken ne çok şey olduğunu anlatıyor. Ben bir engelli hikayesi olarak baktım. Büyük ve gerçek bir aşk hikayesi aslında...

Gelelim ötanaziye... Durum ne olursa olsun ötanaziyi desteklemem mümkün değil. Başta inancıma ters... Hayata da asla Ethan gibi bakmam, bakamam... Ben de onun çevresindekiler gibi bu isteğinin yanlış olduğunu düşünürüm. Ancak bazı sahneleriyle engelli çaresizliğini öyle güzel ortaya koyuyor ki... İnsan ister istemez empati yapıyor. Tabii bizim bundan alacağımız ders; bu çaresizlikten kaçmak yerine, sabırla hayatı sürdürmek olmalı... Ve her şeye rağmen hayat devam etmeli...


ALİYE YÜCEL