> Engeloji : 1.11.2011 - 1.12.2011

Translate

20 Kasım 2011 Pazar

MALİK'İN HİKAYESİ



Dizi izlemeyi severim. Pek çok dizi başlamadan önce basın ve ekran tanıtımlarını gördüğümde mutlaka bakarım. Hayat Devam Ediyor dizisi için de önceden bilgim vardı. Gerek yönetmeni, gerek konusu ve gerekse oyuncu kadrosu mutlaka seyretmeliyim düşüncesini uyandırdı. Diziyi seyrettim. Mahsun Kırmızıgül filmlerindeki gibi yine güzel bir iş çıkarmış… Ancak dizide beni etkileyen farklı bir unsur daha oldu. “Küçük insanların büyük hikayesi” sloganıyla yola çıkan dizide birçok hikayenin yanı sıra bir engelli hikayesi de vardı!
İsmail’in yedi çocuğundan biri olan bir kolu sakat olan Malik’in hikayesi…
Karakter tanıtımında: “Malik: İsmail ve Cennet'in 20 yaşındaki oğlu… Yıllar önce babasının neden olduğu kaza nedeniyle bir kolu sakat kalmış. Sakatlığının onda açtığı psikolojik yaralar ve ailesinin geçimine herhangi bir katkıda bulunamadığı düşüncesi onu iyiden iyiye içine kapanık ve sıkıntılı bir karaktere dönüştürmüş…” diye anlatılıyor.
Malik karakterini Serkan Şenalp canlandırıyor. Genç oyuncu rolünün hakkını fazlasıyla veriyor. Oyunculuk aşkı insanı ne hallere koyuyor. Gerçekten bir elinin çolak olduğuna insanı inandırıyor.
Dizideki diğer hikayelerin arasında geri planda kalan Malik’in hikayesini bir başka gözle izledim. Algıda seçicilik böyle oluyor… İşte! Malik karakteri ile ilgili izlenimlerim:
Malik, ağabeyi tarafından yapmaya çalıştığı işi “Tek kolla değil iki kolla çek!..”,“Tek kolunla erkeklik mi yapmaya başladın?”,“Kolsuz kahraman…”, “Sağlam kolunu da ben kırarım!” gibi özrüyle ilgili hakarete uğruyor ve küçümseniyor.
Ağabeyi Malik’le ilgili olarak babasına “Bu mu senin tek oğlun? Tek ama yarım işte!” diyerek engelli birinin yarım insan olarak kabul edildiği gerçeğini gösteriyor.

Dedesiyle geçen diyalogdan ise dedesinin Malik’e değer verdiğini, kendi durumuyla ilgili gerçekleri onunla paylaştığını görüyoruz.
Malik’in, babasının kardeşine alamadığı pembe ayakkabıları, biriktirdiği parayla alması… Kendi vermeyip babasına getirip, vermesini istemesi… Ve babasının kardeşlerinin yanında üzülmesini de istemeyecek kadar hassas olması insanı çok etkiliyor. Babası da “Ben olmasam, onların babası sensin…” deyip onu önemsiyor.
Töre nedeniyle kız kardeşini öldürme işi Malik’e kaldığında ise üvey annesi; “Erkekliğin ne oldu? Eğer içinde az bir erkeklik varsa öldürürsün… Yok, eğer vuramam, sakatım (!) diyorsan o başka! Şimdiye kadar yarımdın! Tam erkek olmak istiyorsan bu namusu temizlersin!” diyerek onu en hassas yerinden vurmaya çalışıyor.
Malik, “Herkes görecek benim ne kadar erkek olduğumu!” diyerek kardeşini öldürmek üzere yola koyuluyor. Ancak “Eksikliğimden beni kurtar!” diyen kardeşine “Yüzüme bakan herkes beni eksik saydı! Ama ben diğer elimi keserim, yine seni vuramam!” diyerek ne kadar sağduyulu olduğunu gösteriyor.

İlk bölümden bu kadar… Gelecek bölümden itibaren İstanbul’da devam edecek dizinin genel özetinde “Bir kolu sakat olan sessiz Malik’in şehirde giderek erozyona uğraması…” şeklinde bir cümle var. Umarım Malik rolünde, engellinin olumsuz değil de, hep olumlu sunumlarıyla karşılaşırız.   


 ALİYE YÜCEL

12 Kasım 2011 Cumartesi

İSTANBUL, SENİ SEVİYORUM!


“Paris, Seni Seviyorum” (Paris, I Love You) filmini izlediniz mi? Filmde, farklı ülkelerden çok sayıda yönetmen Paris’te geçen bir hikaye anlatıyor. 18 kısa film… Sevginin birçok çeşidi konu edilmiş... Kadın erkek, iki dost, anne çocuk sevgisi gibi… Mutluluk, hüzün, sevinç, ayrılık, tesadüfler ve en önemlisi sevgiye dair ilginç hikayeler…

Film, etrafımızda ne kadar farklı hayatların olduğunu bize hatırlatıyor. Bazılarıyla ortak şeyleri yaşadığımızı ve ortak duygular hissettiğimizi anlıyoruz. 18 kısa filmi arka arkaya seyredip, sonra da “Acaba kaçırdığım bir şey var mı?” diye tekrar izlemek isteği duyabilirsiniz.

Aşk şehri Paris’te geçen bir de engelli hikayesi var! Kısa hikayelerin arasında belki de en iyisi, en güzeli… 7 dakikalık bir film… Ama anlattığı çok şey var. Gerçek bir kısa film! Uzun metrajlı bir film olacak kadar da konsantre!



“Faubourg Saint – Denis”

Ünlü oyuncu Natalie Portman’ın görme duyusunu kaybetmiş gençle yaşadığı aşkı anlatan film…

Güzel bir aktris (Natalie Portman), görme engelli sevgilisini (Melchior Beslon) arayarak ilişkilerinin bittiğini söyler. Genç adam böylece anılarına bir yolculuk yapar. İlişkilerini ve aşklarının süreçlerini kısa cümlelerle ilk günden itibaren anlatır. Her ilişkinin farklı detayları vardır ve önemli olan da budur!

Filmde, görme engelli genç  “Beni duyuyor musun?” diyen sevgilisine “Hayır! Seni duymuyorum. Seni görüyorum!..” diyerek sevginin gücünü gösteriyor.

Yönetmen Tom Tykwer, sevginin önemini kaybetmeye başladığı günümüzde, güzel tesadüflerinde olduğunu, hayatın devam ettiğini ve ümidi gösteriyor.

Film bittikten sonra “İstanbul, Seni Seviyorum” diye bir film olsa ve benim hikayem nasıl olurdu diye düşünmeden edemedim.

Not:
Paris’te geçen bu kısa filmin bir sahnesinde “Star Çankırı Çay Salonu” levhasını görmekte çok şaşırtıcı ve ilginçti.


ALİYE YÜCEL